CKarakilic.com
Current View

Bâtıl Yollar içerisinde Doğruyu Arayanlara Hakk Yol

Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 0 ر را َ ص ْب َ� ْا ر � ُ وا ا َي او ُر � َت ْ عا َف “İşte, ey akıl ve basîret sâhibleri siz (bundan) ıbret alın (ve Hakk’a yönelin” Haşr, 2 Haniflik, Milliyyetcilik, Ümmetcilik B  T I L Y O L L A R İ Ç İ N D E D O Ğ R U Y U A R A Y A N L A R A H A K K Y O L Y a z a n Celâleddin Karakılıç 2010 Ü ç ü n c ü B a s k ı Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 1 B  T I L Y O L L A R İ Ç İ N D E D O Ğ R U Y U A R A Y A N L A R A H A K K Y O L Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 2 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 3 ر � ُ وا ا َي او ُر � َت ْ عا َف ر را َ ص ْب َ� ْا “İşte, ey akıl ve basîret sâhibleri siz (bundan) ıbret alın (ve Hakk’a yönelin” Haşr, 2 Haniflik, Milliyyetcilik, Ümmetcilik B  T I L Y O L L A R İ Ç İ N D E D O Ğ R U Y U A R A Y A N L A R A H A K K Y O L Y a z a n Celâleddin Karakılıç 2010 Ü ç ü n c ü B a s k ı Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 4 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 5 ر ب ْ س ر ن َْ � � رلا ر �ا ر م ر مي ر ح � رلا َ ا ب َ ر ر � ر ُ د ْ م َْ � َ ي ر م َلا َ ع ْلا � � رلا ر مي ر ح � رلا ر ن َْ � � ر ني دلا ر م ْ و َي ر ك ر لا َ م ط ر إي � ا ي ر إ َ و ُ د ُب ْ ع َن َ ك � ا ُ ي ر ع َت ْ س َن َ ك ط نر د ْ ه ر ا َ ا َ مي ر ق َت ْ س ُ م ْلا َ طا َ ر صلا � ر صا َ ر َ ط ا َ ا َ ني ر ذ � ل ر ه ْ ي َل َ ع َ ت ْ م َ ع ْ ن ْ م � ضلا � َ و ْ م ر ه ْ ي َل َ ع ر بو ُ ض ْ غ َ م ْلا ر ْ � َ غ َ ا َ ي ل َ ا َ د َ ه يذ � لا ر � ر ُ د ْ م َْ � َ نا ٍ مي ر ق َت ْ س ُ م ٍ طا َ ر ر ص َ � ر إ ُءا َ ش َي ْ ن َ م ي ر د ْ ه َي ُ �ا َ و ر م� ْ س ر � ْا َ و ر نا َ� ر � ر ل ا َ ا َ ىف َط ْ صا َ ني ر ذ � لا ر هر دا َب ر ع َ ىل َ ع ٌ م� َ س َ و ر � ر ُ د ْ م َْ � َ ا � صل َ ع ُ م َ� � سلا َ و ُة َ ول َ ىل ٍ د � م َُ � ا َن ر د ي َ س ر ن َ ز ْ ن َا ي ر ذ � لا ُ �ا َ ل ْ ك َا َ و َ نآ ْ ر ُ ق ْلا ر ه ر ب ر ه ر لآ َ ىل َ ع َ و َ ني دلا ر ه ر ب َ ل َ م ر ب ْ ح َ ص َ و ر ه َ م َ و َ ني ر ر ر ها � طلا َ ي ر ب ي � طلا ْ ن ر م ْ و َي َ � ر إ ٍ نا َ س ْ ح ر ا ر ب ْ م ُ ه َ ع ر ب َت ر ني دلا Bi'smi'llâhi'r -Rahmâni'r -Rahîm Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun Yâ Rabb, biz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle, o kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet, gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil Bizi, îmân'a ve (fıtrat dîni olan) İslâm'a hidâyet ed en Allâh'a hamd olsun Allâh kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir Hamd olsun Allâh'a ve selâm olsun O'nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği) kullarına Salât ve selâm, Allâh’ın, Kurân’ı inzâl etdiği ve dîni ikmâl etdirdiği seyyidimiz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb, tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve kıyâmete kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun    Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 6 ر را َ ص ْب َ� ْا ر � ُ وا ا َي او ُر � َت ْ عا َف “İşte, ey akıl ve basîret sâhibleri siz (bundan) ıbret alın (ve Hakk’a yönelin” Haşr, 2 Haniflik, Milliyyetcilik, Ümmetcilik Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 7 Ö n s ö z İnsan Ne güzel bir kelime ve bu kelimenin ifâde etdiği ne güzel bir yaratık Onun için pek çok sözler söylenmiş, pek çok şeyler yapılmış Bu, ne kadar yüce bir varlık ki onun hakkında: Yaratan Rabb’i, ْ ق َ ت ر ن َ س ْ ح َا ر � َ نا َ س ْن ر � ْا ا َن ْ ق َل َ خ ْ د َ ق َل ٍ يو “Tîn, Zeytûn, Sînîn dağı ve bu emîn şehir hakkı için yemîn ederim ki biz, insanı en güzel bir sûretde yaratdık” 1 diyerek onun üstün bir vasfa sâhib bulunduğunu; ر ر ْ ح َب ْلا َ و ر َ ب ْلا ر � ْ م ُ ها َن ْ ل َ َ � َ و َ م َ دآ ر � َب ا َن ْ م � ر َ ك ْ د َ ق َل َ و َ اب ي � طلا َ ن ر م ْ م ُ ها َن ْ ق َ ز َ ر َ و ْ م ُ ها َن ْ ل � ض َف َ و ر ت ا �ي ر ض ْ ف َ ت ا َن ْ ق َل َ خ ْ ن �ر � ٍ � ر ث َ ك َ ىل َ ع “And olsun ki biz âdem oğullarını (insanı) üstün bir ızzet ve şerefe mazhar kıldık Onlara, karada, denizde taşıyacak (vâsıtalar verdik) Onlara, güzel güzel tertemiz rızıklar verdik Onları, yaratdığımızın bir çoğundan (hepsinden) cidden üstün kıldık (onlara tafdîl etdik) 2 diyerek bütün mahlûkâtın, büyük bir cömertlik ve fedâkârlıkla onun emrine (hizmetine) âmâde bulunduğunu; 1 - Tîn, 1 -4 Buradaki “Emîn şehir” den murad, her bakımdan emîn bir şehir olan Mekke şe hri veyâ Allâhü Teâlâ’dan başka hiç bir kimsenin hiç bir şekilde nüfûz ve te’sir edemiyeceği ma’nevî kalb’dir ki Allâhü Teâlâ’ya ve emirl erine îmânın esâsı ve tasdîki veyâ reddi, burada tecellî eder Buna gore de insan, cennetlik veyâ cehennemlik olur 2 - İsrâ’, 70 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 8 َ ْ س َ� ْا َ م َ دآ َ م � ل َ ع َ و َءا “Âdeme (insana) bütün isimleri O (Allâh) öğretdi” 3 ر م َل َ ق ْلا ر ب َ م � ل َ ع ي ر ذ � ل َا َ ل ْ ع َي َْ � ا َ م َ نا َ س ْن ر � ْا َ م � ل َ ع ْ م “Kalemle yazı yazmayı O öğretdi İnsana bilmediğini de O öğretdi” 4 diyerek yüksek bir ilim sâhibi olduğunu; ا ة َ في ر ل َ خ ر ض ْ ر َ� ْا ر � ٌ ل ر عا َ ج � ر إ ر ة َ ك ر ئ َل َ م ْ ل ر ل َ ك �ب َ ر َ لا َق ْ ذ ر إ َ و ط “Hani Rabb’in meleklere: -Muhakkak ben yer yüzünde (benim emirlerimi teblîğ ve infâza me’mûr) bir halîfe (bir insan) yaratacağım - demişdi” 5 َ د ٍ ض ْ ع َب َ ق ْ و َ ف ْ م ُ ك َ ض ْ ع َب َ ع َف َ ر َ و ر ض ْ ر َ� ْا َ ف ر ئ� َ خ ْ م ُ ك َل َ ع َ ج ي ر ذ � لا َ و ُ ه َ و ر � ْ م ُ ك َ و ُل ْ ب َي ر ل ٍ تا َ ج َ ر ُ كي َتآ ا َ م ْ م ط “O, sizi yer (yüzün) ün halîfeleri yapan, size verdiği şey’lerde sizi imtihâna çekmek için kiminizi derecelerle kiminizin üstüne çıkarandır” 6 diyerek yeryüzünün halîfeliğine lâyık olduğunu beyân edip şânını yüceltir    Kibi rlenip gururlanarak Allâhü Teâlâ’nın “Âdem için (Allâh’a) secde edin” emrine uymayan, yaptığı bu hatâda ısrârından dolayı Allâhü Teâlâ’nın rahmetinden ebedî olarak 3 -Bakara, 31 4 - Alâk, 4 -5 5 -Bakara, 30 6 - En’âm, 165 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 9 uzak kalan ve bundan dolayı da insanın en büyük bir düşmanı olarak bildirilen İblîs (Şeytân ), َ َ َ ر � َت ْ ي َ و ْ غ َا ا َ م ر ب َف َ لا َق َ � َ ا َ ر ر ص ْ م َُ � � ن َ د ُ ع ْ ق َ ك ي ر ق َت ْ س ُ م ْلا َ م � � ُ ث � َ َ ر ْ ي َب ْ ن ر م ْ م ُ ه�ن َ ي ر ت ْ م ر هي ر د ْي َا َ و ر ه ر ل ر ئا ََ � ْ ن َ ع َ و ْ م رر �ا َْ � َا ْ ن َ ع َ و ْ م ر ه ر ف ْ ل َ خ ْ ن ر م ْ م ط � َ و ر َ ت ُ د ي ر ر ر كا َ ش ْ م ُ ه َ ر َ ث ْ ك َا َ ن “(Mâdem ki) Sen beni azgınlığa mahkûm etdin And olsun ki ben de buna karşılık, onları (senin yolundan) saptırmak için, senin doğru yolunda (pusu kurup) oturacağım Sonra, and olsun ki onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından gelip (onlara musallat olacağım) Sen de onların çuğunu şukr edici (kulluk ve ibâdet edici) olarak bulamıyacaksın” 7 diyerek düşmanlığını belirtir ve olanca kuvveti ile onun kadrini düşürmeye çalışır    َ ا ل ر م َْ � َ ني ر ذ � ل ُ و ر د ْ م َر � َ نو ُ ح ب َ س ُي ُه َل ْ و َ ح ْ ن َ م َ و َ ش ْ ر َ ع ْلا َ ن َ نو ُ ر ر ف ْ غ َ ت ْ س َي َ و ر ه ر ب َ نو ُن ر م ْ ؤ ُي َ و ْ م ر � َ ر ُ ن َ مآ َ ني ر ذ � ل ر ل او ج ن � ب َ ر َ ا ُ ك َ ت ْ ع ر س َ و � ل ي ر ذ � ل ر ل ْ ر ر ف ْ غا َف اام ْ ل ر ع َ و اة َ ْ � َ ر ٍ ء ْ ي َ ش َ ن او ُع َ ب � تا َ و او ُبا َت ذَ ع ْ م ر ه ر ق َ و َ ك َلي ر ب َ س َ ا ر مي ر ح َْ �ا َ ب “Arşı yüklenen, bir de onun etrâfında bulunan (melekler), Rabb’lerini hamd ile (tenzîh ve) tesbîh ederler Ona îmân ederler Mü’minlerin de bağışlanmasını isteyerek (şöyle derler): -Ey Rabb’imiz, Senin rahmetin ve ilmin her şey’i kuşatmışdır O halde tevbe edenleri, senin yoluna uyup gidenleri bağışla Onları cehennem azâbından koru -” 7 - A’râf, 16 -17 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 10 ٍ ن ْ د َ ع ر تا�ن َ ج ْ م ُ ه ْ ل ر خ ْ د َا َ و ا َن �ب َ ر ر ن َ ت ْ د َ ع َ و ر � � لا َ م َ و ْ م ُ ه ْ ن ر ئآبآ ْ ن ر م َ ح َل َ ص ْ م َ و ْ ز َا ر ُذ َ و ْ م ر ه ر جا َ و رر تا �ي ْ م ط ي ر ك َْ �ا ُ زي ر ز َ ع ْلا َ ت ْنَأ َ ك � ن ر إ ُ م ج “Ey Rabb’imiz, onları da, onların atalarından, zev celerinden, nesillerinden sâlih olanları da -kendilerine va’d etdiğin - Adn cennetlerine sok Azîz ve Hakîm olan (yegâne gâlib, huküm ve hıkmet sâhibi olan) şübhesiz ki (ancak) Sensin Sen” ر تآ ي � سلا ُ م ر ه ر ق َ و ط َ ر ْ د َ ق َ ف ٍ ذ ر ئ َ م ْ و َي ر تآ ي � سلا ر ق َت ْ ن َ م َ و ُ ه َت ْ ر � ط ي ر ظ َ ع ْلا ُ ز ْ و َ ف ْلا َ و ُ ه َ ك ر ل َذ َ و ُ م ع “Bir de onları her türlü fenâlıklardan koru Sen, kimi kötülüklerden korursan o gün (âhiretde) muhakkak ki onu rahmet (ine mazhâr) etmişsindir”- Bu, en büyük necât ve saâdetin ta kendisidir” 8 َ ل َ م ْلا َ و ر ض ْ ر َ� ْا ر � ْ ن َ م ر ل َ نو ُ ر ر ف ْ غ َ ت ْ س َي َ و ْ م ر � َ ر ر د ْ م َر � َ نو ُ ح ب َ س ُي ُة َ ك ر ئ ط َ �ا � ن ر إ �َأ َ و ُ ه ير ح � رلا ُ رو ُ ف َغ ْلا ُ م “Melekler, Rabb’lerini hamd ile tesbîh ediyorlar Yeryüzündeki kimselerin (Mü’minlerin) bağışlanmalarını istiyorlar Gözünüzü açın Şübhesiz ki Allâh, Ğafûr ve Rahîm’dir (bağışlayıcı ve esirgeyicidir)” 9 diyen melekler, “Yâ Rabb’i, kulunu avf et Onun günahlarını bağışla Ona rahmet et ” diye istiğfâr ederek onun değerini yükseltir Ona, hakk ve hakîkâti ilhâm edip göstermeye çalışır    8 - Mü’min, 7 -8-9 9 - Şûrâ, 5 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 11 Peygamberler onun için “Ümmetim” diye, analar babalar “Oğlum, kızım” diye, yakınları “Eşim, dostum” diye, yanıp yakılır    Hemcinsleri ise, onun için yaşadıklarını, onun için çalıştıklarını, onun için uğraştıklarını, onun için didindiklerini, onun için öldüklerini, onun için fedâkârlık yaptıklarını, iddiâ eder    Evet, bunların hepsi de doğru ve gerçekdir İnkârı mümkün olmayan birer hakîkâtdir Ancak, sonuncusu üzerinde biraz düşünmek, durmak ve araştırma yapmak, insaflı bir davranış olmaz mı?    Şurası bir gerçekdir ki insanlık târihi boyunca bu böyle olmuş ve hâlen de öyle olmaktadır Bundan sonra da aynı şekilde olacağında şüphe yokdur Ne yazık ki bu çalışmaların, uğraşmaların, didinmelerin, fedâkârlıkların pek çoğu -gerçekle ilgili olmadığından - hemcinslerini mutluluğa erdirmekden ziyâde onları hüsrâna, dalâlete, zarara, ziyâna ve iflâsa sürüklemiş, büyük bir gaflete düşürmüş ve bir hoş sadâ bırakmadan göçüp gitmelerine sebeb olmuştur Pek azı da - Hakk ve hakîkâte dayandığından - büyük mutluluklar getirmiş, hemcinslerini, Hâlik ve mahlûk karşısında çok şerefli ve i’tibârlı derecelere yükseltmişdir Bu iki yönü ile insan hayâtı, ba’zan bir şâirin dilinde birkaç mısrâ, ba’zan bir kâtilin elinde birkaç kurşun, ba’zan bir rüzgârın önünde bir kuru yaprak, ba’zan bir çobanın elinde Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 12 birkaç sürü, ba’zan da bir sarrâfın elinde birkaç cevher olmuştur, İşte bu yönleri ile insan, gerçekten üzerinde durulmaya, düşünmeye ve araştırma yapmaya değer bir mahlûk Asıl hüner, asıl ma’rifet, ona bir şâir, bir kâtil, bir rüzgâr, bir çoban gözü ile değil, bir sarrâf gözü ile bakmakdır Bu yapılabilirse o, düştüğü ve düşürüldüğü derekelerden kurtarılıp hakîki değerine yükseltilmiş, asıl değerini bulmuş olur Onu, düştüğü ve düşürüldüğü derekelerden kurtarıp hidâyete yöneltmek, en doğru yolda yürütmek, gerçekleri, işitir, görür ve anlar hâle getirmek; dalâletde bırakmakdan, fesât yollarında yürütmekden, gerçekleri, işitemez, göremez ve anlayamaz hâle getirmekden, çok daha iyi, çok daha şerefli, çok daha yücedir Onun üzerine atom bombaları yağdırmak, onu fesât yollarında yürütmekden, hakîkâtleri işitemez, göremez ve anlayamaz hâle getirmekden, gaflet içerisinde yaşatıp boş emeller peşinde heder olup gitmesine sebeb olmakdan daha güzel ve daha ehvendir Çünkü birincisinin azâbı geçici, ikincisinin azâbı süreklidir َ ن ْ ت ر ف ْلا َ و َ ن ر م � د َ ش َا ُة ر ل ْ ت َ ق ْلا ج “Fitne katilden beterdir” 10 10 -Bakara, 191 Fitne : İmtihân, sınav ve sınama ma’nâsına geldiği gibi, bir adamı veyâ bir topluluğu azdırmak, doğru yoldan saptırmak, dâhilî ihtilâf, ayrı lık, karışıklık, küfr, azgınlık, sapıklık, günah işlemek, rüsvaylık, belâ’, azâb, çirkin olan bir şey’i beğenip kalbin ona meyl ve muhabbet etmesi, ma’nâlarına da gelir İmâm Birgivî Hazretleri de, Tarîkât -ı Muhammediyye adlı eserinde, fitneyi şu şekilde ta’rîf ve tavsîf eder: “Fitne, insanları, meşrû’ bir fâide olmaksızın, ızdırâba, ihtilâl e, ihtilâfa, mihnet ve belâ’ya düşürmekdir ki kalbe ârız olan âfetlerdendir” Kurân -ı Hâkîm ve Meâl -ı Kerîm, C 1 ss 52 Hasan Basri Ç antay Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 13 ر م ُ ر َ ب ْ ك َا ُة َن ْ ت ر ف ْلا َ و ْ ت َ ق ْلا َ ن ر ل ط "Fitn e katilden daha büyükdür" 11 ilâhî hitâbı ise, bunun en güzel bir delîlidir Evet, teşhis budur İlâcı ise, Allâh’a, Peygamber’e ve Kurân’a inanmak, onlara tam bir teslîmiyyet ile itâat etmek, bu sûretle de hakîkî İslâm’ı, -dalâlete, bid’ate, hatâya ve tefrîkaya düşmeden - bütün hukümleri ile yaşamaya ve yaşatmaya çalışmakdır Zâten Kelime-i Tevhîd ’in ma’nâsı da bunu ifâde etmez mi? 12 Elbetde Şu hâlde hakîkât bu olunca, ُ ر � َت ْ عا َف ر را َ ص ْب َ� ْا ر �و ُا ا َي او “İşte, ey akıl ve basîret sâhibler i, siz (bundan) ıbret alın (ve Hakk’a yönelin ” 13    Bu küçük kitâbcık, teşhîsin ve ilâcın bu olduğunu, bundan başka bütün yolların hatâlı ve gerçekden uzak bulunduğunu -bir kerre daha - hatırlatmak için hazırlanmışdır Çünkü, Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm, 11 -11 -Bakara, 217 12 -Kelime- i Tevhîd , “Lâ ilâhe ille’llâh: Allâh’dan başka hiç bir ilâh (hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd) yokdur, ancak O vardır” cümlesidir ki bu mübârek söze “Kelime-i Tevhîd”, bunu söylemeye de “Tehlîl” denir Bu cümle, Kelime -i Tevhî’din birinci ruknünü teşkil eder Bunun ikinci ruknü (kısmı) ise, “Muhammedü’r-Rasûlü’llâh: Muhammed (aleyhi’s - selâm) Allâh’ın elçisi, peygamberidir” cümlesidir Bunları ve ifâde etdikleri ma'nâları -istisnâsız olarak -, kalbi ile tasdîk edip dili ile ikrâr eden bir Müslümân, Allâh’dan başka hiç bir şey’e kıymet ve değer vermez ve onların peşinden gitmez 13 -Haşr, 2 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 14 ر �ا َ د ْ ن ر ع ُ م َظ ْ عَأ ر ب ْن � ذلا � ي َا ؟ "Allâh ındinde en üyük günah nedir?" diye soran bir kimseye, َ ل َ ع َْ ت ْ نَأ ر ا ا د ر ن ر � َ ق َل َ خ َ و ُ ه َ و َ ك "Seni yaratmış olduğu hâlde Allâh'a şirk koşmandır " 14 buyurmuşdur Bu bakımdan bize düşen vazîfe, hakk ve hakîkâti, hemcinslerimize göstermek ve hatırlatmakdır Huküm ise Allâhü Teâlâ’ya âitdir Tevfîk ve hidâyet yalnız ve yalnız Allâh’dandır Celâledddin Karakılıç 6-Mart-1976 Talas    14 -Sahîh -i Müslim Tercemesi ve Şerhi, C 1 ss 364 Ahmed Davudoğl u Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 15 H A N î F ve H A N î F L İ K Bu kelimelerin ifâde etdiği anlamları belirtmeden önce, “ H a n î f ” kelimesinin ilgili bulunduğu “ H a n e f ” mastarından söze başlamak daha uygun olur kanâatindeyiz Bunun için “ H a n e f ” kelimesinin anlamını îzah et mekle konumuza gireceğiz El-H a n e f ( َ ا َ ن َْ � ُ ف ) : Lügatde, ayak eğriliği, ayağın baş parmakları -içe doğru - eğri olmak ma’nâsına olduğu gibi, dalâlden ( sapıklıkdan ) istikâmete, eğrilikden doğruluğa meyl etmek ma’nâsına bir mastardır ki Arabça " Darebe ( َ ر َ ض َ ب ), Alime ( ر ل َ ع َ م ) ve Hasüne ( ُ س َ ح َ ن )" bablarından gelir Aksine olarak, hidâyetden dalâlete, doğrulukdan eğriliğe, hakk olandan hakk olmayana meyl etmeye de “E l-C e n e f ( َ ا َ ن َْ � ُ ف )” denir ki bu da, Arabça " Darabe ( َ ر َ ض َ ب ) ve Alime ( ر ل َ ع َ م )" bablarından gelen bir mastardır Mutlak ( kayıtsız) olarak da, üzerinde bulunduğu ( ya’nî inandığı, yaptığı, düşündüğü, işitdiği, gördüğü, bildiği ) herhangi bir şey’den başka bir şey’e dönmek, yüz çevirmek ve meyl etm ek ma’nâsınadır ki bu anlamda ( ر ه ْ ي َل ر إ َ ف َن َ ح : Hanefe ileyhi: Ona döndü, yöneldi, meyl etdi ) denilir Aynı şekilde ( ُ ج � رلا َ ف�ن ََ � ُ ل : Tehannafe’r -racül: Adam tam olarak Hakk’a yöneldi ve O’na ibâdet eder oldu ) ma’nâsında da kullanılır Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 16 Konumuz olan “El-H a n î f ( َ اي ر ن َْ � ُ ف )” ise, " El-H a n e f ( َ ا َ ن َْ � ُ ف )" mastarından gelen bir sıfat olup eğrilikden, sapıklıkdan, çirkinlikden, evvelki yaramazlıkdan yüz çevirip Hakk’a yönelen, dönen, meyl eden demekdir ki Cem’i (çoğulu), "H unefâ' ( َ ف َ ن ُ ح ءا )" gelir Nisbetinde " Hanefî ( ر ف َن َ ح ي ) denilir Hazreti İbrâhîm aleyhi’s-selâm’ a da, -babasının ve kavminin tanrı diye taptığı bâtıl ilâhlardan ( tanrılardan) yüz çevirip Hakk’a ve hakîkâte yönelerek yalnız bir olan, var olan, noksa n sıfatlardan münezzeh (uzak) olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunan (övülen) Allâhü Teâlâ’ya kulluk etmeye başladığı için “H a n î f ” denilmişdir Şu halde “H a n î f” kelimesinin asıl ma’nâsı, sapıklığı, eğriliği, kötülüğü, çirkinliği ve bâtılı bırakıp hidâyete, doğruluğa, iyiliğe, güzele ve Hakk’a yönelerek o yolda dosdoğru ( doğrusuna) giden demekdir Bunun için de örfde - bu ma’nâ ile ilgili olarak - Hazreti İbrâhim aleyhi’s-selâm’ ın ta’kîb etdiği yolu benimseyip O’nun yolundan gidenlere v e O’nun teblîğ etmiş olduğu Dîne ( Şerîat’e) uyanlara, “H a n î f ” ismi verilmişdir Bu yola yönelip aynı inanç ve gâye etrâfında toplanarak Hazreti İbrâhim aleyhi’s-selâm’ ı önder tanıyanlara da “İbrâhim milleti ” denilmişdir ki başka dinlerden, bâtıl inanç ve ma’butlardan çekilip onlardan yüz çevirerek yalnız, var olan, bir olan, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunan Allâhü Teâlâ’ya yönelip eğilen, yalnız O’na kulluk eden “ H a n î f ” ler (ya’nî hakperest müslimler, Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 17 mu vahhidler, dâimâ hakîkî istikâmetden ayrılmayan müttekîler ) demekdir 15 Bu i’tibârla H a n î f l i k , İslâm Dîni’nin i’tikâd, İbâdet, ahlâk ve ictimâiyyet ( muâmelât) esâslarına sımsıkı bağlı bulunan kimselerin ( ya’nî mü’min, müslim, muvahhid, muhsîn ve müttekî’lerin ) en güzel ve en açık bir vasfıdır İmâm A’zâm Hazretleri’ne “Ebû Hanîfe: Hanîfliğin babası " denildiği gibi Bunun içindir ki Kur’ân -ı Kerîm’de yer yer tavsiye edilen ve yapılması emr olunan “H a n î f l i k”, başlıca şu ma’nâları if âde eder: 1-Ba’zan, müşriklere karşı, Hazreti İbrâhim aleyhi’s -selâm’ ın milleti olarak ifâde buyurulmuş ve beşeriyyetin ta’kîb edeceği en doğru ve en güzel yol olarak gösterilip tavsiye edilmişdir Şu âyet -i kerîmeler, bu husûsu açık bir şekilde ifâde edip belirtirler: ُ وك او ُلا َق َ و ن ُ و ُ د َت ْ ه َ ت ى َ را َ ص َن ْ وَأ اادو ُ ه ا او ط ُ ق ْ ل ا افي ر ن َ ح َ مي ر ها َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م ْ ل َب ط َ ن ر م َ نا َ ك ا َ م َ و َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا ْ س ر ا َ و َ لي ر ع َْ س ر ا َ و َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َ � ر إ َ ل ر ز ْن ُا ا َ م َ و ا َن ْ ي َل ر إ َ ل ر ز ْن ُا ا َ م َ و ر � ر اب ا�ن َ مآ او ُلو ُق َ و َ ق َ ح ق ْ ع َي ُ و َ و َ ب َ ب ْ س َ� ْا ر طا ي ر ب�نلا َر �و ُا ا َ م َ و َ ىسي ر ع َ و َ ىسو ُ م َر �و ُا ا َ م َ و ُ و ر � َ ر ْ ن ر م َ ن ْ م ج ٍ د َ ح َا َْ ي َب ُ ق ر َ ف ُن � ُ ه ْ ن ر م ْ م ز ُ م ر ل ْ س ُ م ُه َل ُ ن َْ � َ و َ نو ْ و َ د َت ْ ها ر د َ ق َ ف ر ه ر ب ْ م ُت ْ ن َ مآ ا َ م ر ل ْث ر ر � او ُن َ مآ ْ ن ر إ َف ا ج ا ْ و � ل َ و َ ت ْ ن ر إ َ و ٍ قا َ ق ر ش ر � ْ م ُ ها َ� � ر إ َف ج َ ف َ س ُ �ا ُ م ُ ه َ كي ر ف ْ ك َي ج ي ر ل َ ع ْلا ُ عي ر م � سلا َ و ُ ه َ و ُ م ط 15 -El -Müncid Ahter -i kebir Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr, C 6 ss 3821 ve C 9 ss 5997 E M H Yazır Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 18 َ غ ْ ب ر ص َ ة ر �ا ج ا ة َغ ْ ب ر ص ر �ا َ ن ر م ُ ن َ س ْ ح َا ْ ن َ م َ و ز ُ د ر با َ ع ُه َل ُ ن َْ � َ و َ نو � ب َ ر َ و ُ ه َ و ر �ا ر � ا َن َنو � جا َُ � َا ْ ل ُق ُ ك �ب َ ر َ و ا َن ْ م ج َ ن ُلا َ م ْ ع َا ا َن َل َ و ُ ك ُلا َ م ْ ع َا ْ م ُ ك َل َ و ا ْ م ج ْ َ � َ و ُ ن ُ ه َل ُ ص ر ل ُْ � َ نو � “(Yahûdî ve Hırıstiyanlar, Müslümânlara): -Yahûdî veyâ Nasrânî olun ki doğru yolu bulasınız - dediler (Habîbim) De ki: Hayır, (biz) hanîf olarak (müslim ve muvahhid olarak) İbrâhîm’in dînindeyi z (milletindeyiz) O, Allâh’a eş tutanlardan değil idi” “(Ey mü’minler) deyiniz ki: Biz Allâh’a, bize indirilene (Kurân -ı Kerîm’e) , İbrâhim’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Ya’kûb’a ve Esbât’a (onların evlât ve torunlarına) indirilenlere, Mûsâ’ya, Îsâ’ya verilen lere ve (bütün) peygamberlere Rabb’leri katından verilen (kitâb ve âyetlere) îmân etdik Onlardan hiç birini (kimine inanmak, kimini inkâr etmek sûretiyle) diğerinden ayırd etmeyiz Biz Allâh’a teslim olmuş (Müslümânlarız)” “Artık onlar da sizin îmân etdiğiniz gibi îmân ederlerse, muhakkak doğru yolu bulmuşlardır Yüz çevirirlerse, onlar ancak (size karşı) muhâlefettedirler O hâlde (Habîbim), onlara karşı Allâh yeter, (Allâh seni sıyânet eder, korur) O, hakkıyle işiten, hakkıyle bilendir” “(Biz) Allâh’ın boyası ile (ilâhî fıtratı ve dîni ile) boyanmışızdır Allâh’dan daha güzel boyası olan kim vardır? Biz O’na kulluk edenleriz” “(Habîbim) De ki: Siz (Arab’dan bir peygamber geldi diye) bizimle Allâh hakkında çekişiyor musunuz? Halbuki O, bizi m de Rabb’imiz, sizin de Rabb’inizdir (Dilediğini O Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 19 seçer) Bizim yaptıklarımızın (mükâfâtı) bize, sizin yaptıklarınızın (mücâzâtı, cezâsı) size âitdir Biz O’na bütün samîmiyyetimiz ile bağlanmışızdır” 16 ر ه َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م او ُع ر ب � تا َف ُ �ا َ ق َ د َ ص ْ ل ُق ا افي ر ن َ ح َ مي ط َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا َ ن ر م َ نا َ ك ا َ م َ و “De ki: Allâh (sözün) doğrusunu söylemişdir Onun için Hanîf olarak (Allâh’ı bir olarak tanıyan, noksan sıfatlardan münezzeh ve kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğuna inanan müslim ve muvahhid bir kim se olarak), İbrâhim’in dînine (milletine) uyun O, müşriklerden değil idi” 17 ا افي ر ن َ ح َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م َ ع َب � تا َ و ٌ ن ر س ُْ � َ و ُ ه َ و ر � ر ُه َ ه ْ ج َ و َ م َل ْ س َا ْ ن �ر � ااني ر د ُ ن َ س ْ ح َا ْ ن َ م َ و ط َ ذ َ� �ا َ و ا �ي ر ل َ خ َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا ُ �ا “İyilik yapan (bir insan) olarak, tam bir hulûs ile, kendisini Allâh’a teslîm eden İbrâhim’in, Hanîf olan (Allâh’ı bir tanıyan) dînine (milletine) tâbi’ olan kimseden daha güzel dinli kim vardır? Allâh, İbrâhim’i, bir dost edinmişdir” 18 ير ذ � ل ر ل َ ي ر ه ْ ج َ و ُ ت ْ ه � ج َ و � ر إ ْ ر َ� ْا َ و ر تا َ و َ م � سلا َ ر َط َف َ ض نَأ ا َ م َ و اافي ر ن َ ح َ ا َ ن ر م ا َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْل ج “Şübhesiz ki ben, bir muvahhid olarak, yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allâh’a yöneltdim Ben müşriklerden değilim ر ق َت ْ س ُ م ٍ طا َ ر ر ص َ � ر إ � َ ر ر �ي َ د َ ه ر � � ن ر إ ْ ل ُق ٍ َ ٍ مي ج ا اني ر د ر ن َ ح َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م اام َي ر ق ي ا اف ج ا َ م َ و َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا َ ن ر م َ نا َ ك 16 -Bakara, 135- 136-137 -138-139 17 -Âl -i İmrân, 95 18 -Nisâ’, 125 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 20 “De ki: Şübhesiz ben (oyum ki) Rabb’im beni dosdoğru bir yola (sırât-ı müstekîm’e) , dimdik ayakta duran bir dîne, İbrâhim’in hanîf olan (Hakk’a yönelmiş olan) (Tevhîd) dînine (milletine) iletmişdir (hidâyet etmişdir) O, hiç bir zaman (Allâh’a) eş koşanlardan değil idi” 19 ا افي ر ن َ ح ر � ر اات ر نا َق اة � م ُا َ نا َ ك َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا � ن ر إ ط ُ ك َي َْ � َ و َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا َ ن ر م � ا ار ر كا َ ش ر َ ر َ ر ه ر م ُ ع ْ ن َ� ط ُ هي َ د َ ه َ و ُهي َب َت ْ ج ر ا ٍ مي ر ق َت ْ س ُ م ٍ طا َ ر ر ص َ � ر إ ا ة َن َ س َ ح ا َي ْ ن � دلا ر � ُها َن ْ ي َ تآ َ و ط � ن ر إ َ و ُ ه ر م َل ر ة َ ر ر خ� ْا ر � َ ن َ ي ر ر �ا � صلا َ َ � تا ر نَأ َ ك ْ ي َل ر إ ا َن ْ ي َ ح ْ و َا �ُ ث ر ب ا افي ر ن َ ح َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م ْ ع ط َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا َ ن ر م َ نا َ ك ا َ م َ و “Hakîkaten İbrâhim (başlı başına) bir ümmet idi Allâh’a itâatkâr idi Hanîf idi (bâtıl dinlerden uzak ve Tevhîd dînine mensûb muvahhid bir Müslümân idi) O, hiç bir zaman müşriklerden olmamışdır” “O, (Allâh’ın) ni’metlerine şukr eden (bir zât) idi (Allâh) O’nu beğenip seçmiş ve kendisini doğru bir yola (sırât-ı müstekîm’e) iletmiş (hidâyet etmiş) idi” “Biz O’na dünyâda bir güzellik (iyi bir hâl ve bütün dinler mensûbu nezdinde anılmağa değer yüksek bir mevkî’) vermiş idik Şübhesiz ki O, âhiretde de muhakkak sâlihlerdendir” “Sonra (Habîbim) sana şöyle vahy etdik: Hanîf (muvahhid bir Müslümân) olarak İbrâhim’in dînine (milletine) uy O, hiç bir zaman müşriklerden olmadı” 20 19 -En’âm, 79 ve 161 20 -Nahl, 120-121- 122-123 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 21 ا ام ر ل ْ س ُ م اافي ر ن َ ح َ نا َ ك ْ ن ر ك َل َ و ااي ر نا َ ر ْ ص َن � َ و اا �ي ر دو ُ ه َي ُ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َ نا َ ك ا َ م ط ا َ م َ و َ ن ر م َ نا َ ك َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا ُ ن َ مآ َ ني ر ذ � لا َ و �ر ��نلا ا َ ذ َ ه َ و ُهو ُ ع َ ب � تا َ ني ر ذ � ل َل َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا ر ب ر سا�نلا َ � ْ و َا � ن ر إ او ط ُ �ا َ و َ ي ر ن ر م ْ ؤ ُ م ْلا �ر � َ و “İbrâhim, ne bir Yahûdî, ne de bir Hristiyân idi Fakat O, hanîf olan (Allâh’ı bir tanıyan ) dosdoğru bir Müslümân idi O, müşriklerden de değil idi” “Muhakkak, İbrâhim’e insanların en yakın olanı, her hâlde O’na tâbi’ olanlar ile şu Peygamber ve (şu) îmân edenlerdir Allâh, o îmân edenlerin velîsidir (yardımcısıdır) ” 21 2- Ba’zan, mutlak olarak, insanların bi’l -hâssa ben mü’minim, müslümânım diyen kimselerin, ٌ مي ر ظ َ ع ٌ م ْ ل ُظ َل َ ك ْ ر شلا � ن ر إ “Şirk en büyük bir zulümdür” 22 âyet -i kerîmesine göre, en büyük bir günah ve sapıklık olan şirk’ den ( Allâhâ eş tanımakdan, eş koşmakd an) sakınmaları husûsunda ifâde buyurulmuş ve en doğru yolun ( ya’nî sırât-ı müstekîm’in ), Hanîflik olduğu belirtilmişdir Şu meâldeki âyet -i kerîmeler de, bu husûsu açık bir şekilde ifâde eder ر ه ر ب َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م َ ر ْ ي َ غ ر � ر َءا َ ف َ ن ُ ح ط ْ ك ر ر ْ ش ُي ْ ن َ م َ و ر �ا ر ب ر م � ر َ خ ا َ� � َ أ َ ك َف َ ن ُه ُ ف َط ْ خ َت َ ف ر ءا َ م � سلا ٍ قي ر ح َ س ٍ نا َ ك َ م ر � ُ حي رلا ر ه ر ب ي ر و ْ ه َ ت ْ وَأ ُ ر ْ ي � طلا 21 -Âl -i İmrân, 67 -68 22 -Lukmân, 13 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 22 “Allâh için hanîfler olmak (her bâtıl dinden ve sapıklıkdan çekilip ihlâs ile en doğru yol olan Tevhîd dînine sarılmış mü’min ve muvahhid ler olmak) ve O’na hiç bir şey’i şirk (eş, ortak) koşmamak sûretiyle (müşriklerin daldıkları o fenâlıklardan sakının, çekinin) Her kim Allâh’a şirk koşarsa o, sanki semâdan (yüksekden) düşüp (parçalanmış) da onu kuşlar kapıp didikliyor, yâhud rüzgâr onu uzak bir yere atıp sürüklüyor gibidir (İşte, şirk böyle helâk edicidir İnsanın kalbini didik didik didikler, sonu gelmez uçurumlara sürükler)” 23 3- Ba’zan da, yukarıda ifâde edildiği gibi, en doğru yol olan İslâm Dîni’nin i’tikad, ibâdet, ahlâk ve ictimâiyyet (muâmelât) esâslarına sımsıkı bağlanarak Tavhîd ve İhlâs sâhibi olmayı, ona yönelip gönül vermeyi, tekrar tekrar tavsiye etmek için ifâde buyurulmuşdur Şu meâldeki âyet -i kerîmeler de, bu husûsu açık bir şekilde ifâde etmektedir َ ا ا َي ْ ل ُق ر د ْ ن ر م � ك َ ش ر � ْ م ُت ْ ن ُ ك ْ ن ر إ ُ سا�نلا ا َ ه �ي ي ُ ب ْ ع َ ت َ ني ر ذ � لا ُ د ُب ْ ع َا � َف ر � ر �ا ر نو ُ د ْ ن ر م َ نو ُ د ْ ن ر ك َل َ و ُ د ُب ْ ع َا َ �ا ُ كي َف َ و َ ت َي ي ر ذ � لا ْ م ج َ ي ر ن ر م ْ ؤ ُ م ْلا َ ن ر م َ نو ُ ك َا ْ نَأ ُ ت ْ ر ر م ُا َ و � َ ا ْ نَأ َ و ر ق ا افي ر ن َ ح ر ني دل ر ل َ ك َ ه ْ ج َ و ْ م ج � َ و ر م � ن َنو ُ ك َت َ ن َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا َ ت � َ و � ر ُ ض َي � َ و َ ك ُع َ ف ْ ن َي �ا َ م ر �ا ر نو ُ د ْ ن ر م ُ ع ْ د َ ك ج � ن ر إ َف َ ت ْ ل َ ع َ ف ْ ن ر إ َف َ ن ر م ااذإ َ ك َ ي ر م ر لا � ظلا “De ki: Ey insanlar, eğer benim dînimden her hangi bir şübhede iseniz (şunu iyice bilin ki) ben, Allâh’ı bırakıb da sizin taptıklarınıza tapamam Ancak sizin canınızı alacak 23 -Hacc, 31 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 23 olan Allâh’a kulluk ederim Bana, mü’minlerden olmaklığım emri verilmişdir” “Ve: Yüzünü hanîflik dînine (Tevhîd dînine) döndür, sakın müşriklerden olma, (denilmişdir)” “(Bana ) Allâh’ı bırakıb da sana ne fâide, ne de zarar vermeyecek olan şeylere tapma Böyle yaparsan o hâlde şübhesiz ki sen (kendine) yazık etmişlerden olursun, (diye emr edilmişdir) ” 24 ا افي ر ن َ ح ر ني دل ر ل َ ك َ ه ْ ج َ و ْ م ر ق َا َف ط �نلا َ ر َط َف ر � � لا ر �ا َ ت َ ر ْط ر ف َ ه ْ ي َل َ ع َ سا ا ط َ ت � ْ ب ر ق ْ ل َ ر � َ لي ر د ر �ا ط ي َ ق ْلا ُ ني دلا َ ك ر ل َ ذ ُ م ق ُ م َل ْ ع َي � ر سا�نلا َ ر َ ث ْ ك َا � ن ر ك َل َ و َ نو ق O hâlde (Habîbim), yüzünü bir hanîf (bir muvahhid) olarak, dîne, Allâh’ın o fıratına çevir ki O, insanları bunun üzerine yaratmışdır Allâh’ın yaratışına (hiç bir şey’) bedel olamaz Bu dimdik ayakda duran bir dîndir Fakat insanların çoğu bilmezler” 25 24 -Yûnus, 104 -105-106 25 -Rûm, 30 Bu âyet-i kerîmede geçen “Fıtrat” nedir? Niçin bu fıtrata (bu dine) hanîf olarak yönelmek emr edilmişdir? Bu husûsu Kur’ân -ı Kerîm, şöyle açıklayıp îzah eder: ْ ن َا َ ىل َ ع ْ م ُ ه َ د َ ه ْ ش َا َ و ْ م ُ ه َ ت �ي ر ُذ ْ م ر ه ر رو ُ ه ُظ ْ ن ر م َ م َ دآ ر � َب ْ ن ر م َ ك �ب َ ر َ ذ َ خ َا ْ ذ ر إ َ و ُ ف ْ م ر ه ر س ج ْ م ُ ك ب َ ر ر ب ُ ت ْ س َلَأ ط َ ىل َب او ُلا َق ج ا َن ْ د ر ه َ ش ج ُ ك ا � ن ر إ ر ة َ م َي ر ق ْلا َ م ْ و َ ي او ُلو ُ ق َ ت ْ نَأ � ان َ ي ر ل ر فا َ غ ا َ ذ َ ه ْ ن َ ع � ْ م ر ه ر د ْ ع َ ب ْ ن ر م اة �ي ر ُذ ا � ن ُ ك َ و ُ ل ْ ب َ ق ْ ن ر م ا َن ُ ؤا َبآ َ ك َ ر ْ ش َا ا َ� � ر إ او ُلو ُ ق َ ت ْ وَأ ج َ ر � ا َن ُ ك ر ل ْ ه ُ ت َ فَأ َ نو ُل ر ط ْ ب ُ م ْلا َ ل َ ع َ ف ا “Hani Rabb’in Âdem oğullarından, onların sırtlarından (sulblerinden) zürriyyetlerinizi çıkarıp kendilerini kendilerine şâhid tutmuş, -Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? - demişdi Onlar da: - Evet, (Rabb’imizsin), şâhid olduk- demişlerdi (İşte bu şâhidlendirme) kıyâmet günü -Bizim bundan haberimiz yokdu- dememeniz içindi” Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 24 “Yâhud -Daha evvel ancak atalarımız (Allâh’a) şirk koşmuşdu Biz de onların ardından (gelen) bir nesiliz, (biz bunlara uyduk) Şimdi o bâtılı kuranların işlediği (günahlar) yüzünden bizi helâk eder misin? - dememeniz içindi” (A’râf, 172 -173) Bu meâldeki âyet -i kerîmelerin bildirdiğine gore, bütün insanlar, daha rûhlar âleminde iken, Allâhü Teâlâ’nın -Ben sizin Rabb’iniz değil miyim - hitâbına karşı, -Evet, Rabb’imizsin, biz buna şâhidlik edenlerdeniz - diyerek Allâh’ın varlığını, birliğini, noksan sıfatlardan münezzeh olu p kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğunu, kabûl ve tasdîk edip O’nun terbiye ve emânetini kabûl etmiş, buna şâhid olduğunu teahhüd edip kabullen miş, bu sûretle de ezelî bir ahd ve zimmet altına girmişlerdir Bu mukâvele ve fıtrî mîsâk ( sözleşme ve andlaşma), beşerin, mebde-i dînîsi (dîn duygusunun başlangıcı) , mebde-i hukûkîsi (hukûk fikrinin başlangıcı) , mebde-i medenîsi (medeniyyet anlayışının başlangıcı) ve mebde-i ictimâîsi (toplumsal hayâtının başlangıcı) olmuşdur Her insan, dünyâya gelişinde, bu inanç ve duygu ( bu ahd ve zimmet) ile yaratıldığından bu hale “Fıtrat” veyâ “İslâm fıtratı” denilmişdir Bu fıtrat, mükelleflik çağına gelinceye ( âkil ve bâliğ oluncaya) kadar devam eder Bu çağa gelen her insan, bu ezelî ahdini yeniden tâzeleyip gereğini y erine getirirse, mü’min ve müslümân; eğer ahdini yerine getirmeyip verdiği söz ü ve yaptığı mukâveleyi inkâr ederse kâfir olur Akıllı bir insana yaraşan ise , eğriyi bırakıp doğruya yönelen bir muvahhid, Allâhü Teâlâ’nın varlığına, birliğine, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulu nduğuna îmân eden bir hanîf olarak, sırât -ı müstekîm’i ( İslâm yolunu) tutup -ömrü boyunca- onda sebât etmesidir Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm da, bir hadîs -i şerîflerinde şöyle buyur muşdur: � � ر إ ٍ دو ُل ْ و َ م ْ ن ر م ا َ م ر ه ر نا َ س ج َُ � ْ وَأ ر ه ر نا َ ر ص َن ُي ْ وَأ ر ه ر نا َ د و َ ه ُي ُها َ و َ ب َا َف ر ة َ ر ْط ر ف ْلا َ ىل َ ع ُ د َلو ُي “Her ç ocuk (İslâm fıtratı) üzere dünyâya gelir Bundan sonra anası babası onu, (Yahûdî ise) Yahûdî, (Nasrânî ise) Nasrânî, (Mecûsî ise) Mecûsî yaparlar Nitekim kusursuz doğan bir hayvan yavrusu içinde siz kulağı, dudağı, burnu, ayağı kesik olanını hiç görüyor musunuz?” Sahîhu’l -Buhârî, Cüz’,2 Kitâbü’l -cenâiz,ss 120 Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarîh Tercemesi C 4 ss 529 (664 nolu hadîs -i şerîf) Kâmil Miras Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 25 ُ نو ُ ك َت� َ و َة َ ول � صلا او ُ مي ر ق َا َ و ُهو ُ ق � تا َ و ر ه ْ ي َل ر إ َ ي ر بي ر ن ُ م او َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا َ ن ر م “Hepiniz O’na dönün (yönelin), O’ndan korkun, namazı kılın, müşriklerden olmayın” 26 اوُ ر ر م ُا ا َ م َ و ر إ �ا او ُ د ُب ْ ع َ ي ر ل � � َ َ َ َ َ ة َ وك � زلا او ُت ْ ؤ ُي َ و َة َ ول � صلا او ُ مي ر ق ُي َ و َءا َ ف َ ن ُ ح َ ني دلا ُه َل َ ي ر ص ر ل ُْ � ر ة َ م ي َ ق ْلا ُ ني ر د َ ك ر ل َ ذ َ و ط “Onlar (kendilerine kitâb verilen Yahûdî’ler ile Hristiyân’lar) , Allâh’a, hanîfler olarak, dîni O’na tahsîs eden ihlâs sâhibi kimseler olarak, ibâdet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden baişka bir şey’ ile emr olunmamışlardı (Ancak hanîfler ve muvahhidler olarak, yalnız Allâh’a ibâdet etsinler, namazı kılsınlar, zekâtı versinler, diye emr olunmuşlardı) İşte bunlar (sâbit ve pâyidâr    Bu âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîfde zikri geçen Fıtrî îmân, ezeldeki ahd- i mîsâkın bir devâmı olduğundan bülûğ çağına kadar devam etdiğ i hâlde buna i’tibâr olunmaz Fakat bülûğ çağına gelip mükellef olduktan sonr a kendi fiil ve ihtiyârı ile kazanılan kesbî îmân 'a i’tibâr olunur Bu bakımdan kula düşen görev, aslî îmânı ( fıtrî îmânı ), kesbî îmân ile doğrulayıp tasdîk ederek takviye ve te’yîd etmekdir Yoksa tebdîl ve tağyîr değildir Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsîri’l -Kur’ân, C 11 ss 4276 Mehmed Vehbi    İşte bunun içindir ki her insanın fıtratında, nefsine şuûrunun mebdeind e, vicdânının derinliklerinde, bir Hakk duygusu, bir ma’rifetü’llâh ( Allâh’ı bilme ) duygusu gizlidir Ve yine onun içindir ki başlarının son derece sıkıldığı ızdırâr zamanlarında en anûd ( en inad) kâfirler bile, derinden derine, Yaratan’a, bir ilticâ’ hissi duyarlar Burada bahsi geçen fıtrat hakkında fazla bilgi için bak: Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 4 ss 2323-2335 ve C 6 ss 3822-3825 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır 26 -Rûm, 31 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 26 kalacak olan milletin) en doğru dînidir (Bu üç esâs, -ibâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek -, bütün hakk dinlerin hiç değişmeyen en muhkem bir vasfı, en muhkem bir esâsı ve hiç değişmeyen bir aslıdır) ” 27 4- Hanîflik, Kur’ân -ı Kerîm’de bu şekilde ifâde buyurulduğu gibi, ba’zı âlimler tarafından da, ر ني دلا � ل ُ ك َ ي ر ع ر ما َ ج a- "Dînin hepsini câmi’ olanlar " diye b- Mücâhid’ den, (Hazreti İbrâhim aleyhi’s -selâm'ın dînine îmân edenler ) diye c- Ebû Kılâbe’ den de, ر ه ر ل ُ س ُ ر ْ ن ر م ٍ د َ ح َا َْ ي َب ُ ق ر َ ف ُن � فق “Peygamberlerin hiç birini diğerinden ayırmayız” 28 meâlindeki âyet -i kerîmeye binâen, ( Peygamberlerin hepsine îmân edenler ) diye, ta’rîf edildiği nakl edilmişdir    Bütün bunlardan anlaşıldığına göre "Hanîflik", Hazreti İbrâhim aleyhi’s-selâm’ ın dîn ve milletine -Allâhü Teâlâ tarafından verilmiş - en yüksek bir vasıfdır Bununla berâber bu vasıf, yalnız O’na mahsûs değil, -her türlü müşrikliğin zıddı olarak - bütün peygamberlerin Allâhü Teâlâ’dan vahy ile alıp insanlara teblîğ etmekle me’mûr bulundukları Tevhîd ve İhlâs dîninin ve milletinin de en yüksek bir vasfıdır 27 -Beyyine, 5 28 -Bakara, 285 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 27 Binâen -aleyh H a n î f l i k, şirkin en küçüğünden en büyüğüne kadar her çeşidini içine alan bütün şirk dinlerine karşı, yalan, yanlış, eğri, bozuk, sahte, bâtıl, uydurma inanç ve akîdelerden, hevâ ve heveslerden, fikir ve ahlâk kurallarından yüz çevirip dâimâ hakka ve doğruya yönelerek dîni, yalnız Allâh için hâlis kılıp Tevhîd, İhlâs ve İstikâmet esâsları ile tertemiz doğrultmak, onda tefrîka ve ihtilâf çıkarmayıp dâimâ onun etrâfında doğrulukla toplanmaya çalışmak, bu sûretle de tam bir ihsân, ihlâs ve teslîmiyyet ile yalnız Allâh’a kulluk ve ibâdet edip ecir ve mükâfâtını O’ndan beklemekdir Kur’ân -ı Kerîm’in ifâdesine göre, Hazreti Nûh, Hazreti İbrâhim, Hazreti Mûsâ, Hazreti Îsâ ve Hazreti Muhammed aleyhimü’s -selâm gibi büyük peygamberler, böyle yapmışlar ve böyle teblîğe me’mûr olmuşlardır 29 29 -Şu âyet -i kerîmeler, bu husûsu daha iyi açıklayıp îzah eder: ى َ سو ُ م َ و َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا ر ه ر ب ا َن ْ ي � ص َ و ا َ م َ و َ ك ْ ي َل ر إ ا َن ْ ي َ ح ْ و َا ي ر ذ � لا َ و ااحو ُن ر ه ر ب ى � ص َ و ا َ م ر ني دلا َ ن ر م ْ م ُ ك َل َ ع َ ر َ ش ْ نَأ ى َ سي ر ع َ و ُ وق � ر َ ف َ ت َ ت � َ و َ ني دلا او ُ مي ر ق َا ر هي ر ف ا ط َ ع َ ر ُ ب َ ك ر ه ْ ي َل ر إ ْ م ُ هو ُ ع ْ د َت ا َ م َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا َ ىل ط َ ا ي ر د ْ ه َ ي َ و ُءا َ ش َي ْ ن َ م ر ه ْ ي َل ر إ ر � َت َْ � ُ � ُ بي ر ن ُي ْ ن َ م ر ه ْ ي َل ر إ “O, -Dîni doğru tutun, onda tefrîkaya düşmeyin - diye (asl-ı) dinden hem Nûh’a tavsiye etdiğini, hem sana vahy etdiğimizi, hem İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya tavsiye etdiğimizi sizin için de şerîat yapdı Senin kendilerini da'vet etmekde olduğun (bu) şey', müşriklere ağır geldi Allâh kimi dilerse buna (bu dîne, bu tevhîde) onu seçip çeker, (ve kendisine itâat ile) dönmekde olanları buna muvaffak eder” (Şûrâ, 13) ر ه ر ب َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م َ ر ْ ي َ غ ر � ر َءا َ ف َ ن ُ ح ط ُ حي رلا ر ه ر ب ي ر و ْ ه َ ت ْ وَأ ُ ر ْ ي � طلا ُه ُ ف َط ْ خ َت َ ف ر ءا َ م � سلا َ ن ر م � ر َ خ ا َ� � َ أ َ ك َف ر �ا ر ب ْ ك ر ر ْ ش ُي ْ ن َ م َ و ٍ قي ر ح َ س ٍ نا َ ك َ م ر � “Allâh’ın hanîfleri (muvahhidleri), O’na eş tutma yanlar olarak (kaçının, çekinin) Kim Allâh’a eş koşarsa o, yüksekden düşüb de Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 28 Aynı zamanda bunların peygamberliğini kabûl edib onların yolundan giden hâlis mü’min ve müslümânlar da ( milletler de) aynı şekilde yapmışlar ve aynı şey’leri yapmakla emr olunmuşlardır Netîcesi, dünyevî ve uhrevî kurtuluş ve mutluluk olan bu yolun en güzel hâli, şu meâldeki âyet -i kerîmeler ile ifâde buyurulup açıklanmışdır: ر ه ب َ ر َ د ْ ن ر ع ُه ُ ر ْ ج َا ُه َل َ ف ٌ ن ر س ُْ � َ و ُ ه َ و ر � ر ُه َ ه ْ ج َ و َ م َل ْ س َا ْ ن َ م َ ىل َب ص ْ م ُ ه� َ و ْ م ر ه ْ ي َل َ ع ٌ ف ْ و َ خ � َ و ُ ن َ ز َْ � َ نو ع “Hayır, kim (itâat ve amelinde) ihsân30 mertebesine yükselerek yüzünü tastamam Allâh’a teslim ederse, işte ona Rabb’i katında ecir vardır Onlara hiç bir korku yokdur Onlar mahzûn da olmazlar” 31 ن�ب َ ر او ُلا َق َ ني ر ذ � لا � ن ر إ َ ا ُ �ا ا َ ق َ ت ْ سا �ُ ث َ ت او ُ م ُ ل � ز َ ن َ ت او ُن َ ز َْ � � َ و او ُفا ََ � � �َأ ُة َ ك ر ئ َل َ م ْلا ُ م ر ه ْ ي َل َ ع اوُ ر ر ش ْب َا َ و ُ د َ عو ُت ْ م ُت ْ ن ُ ك ر � � لا ر ة�ن َْ �ا ر ب َ نو � ْا ر � َ و ا َي ْ ن � دلا ر ةو َي َ ْ �ا ر � ْ م ُ ك ُ ؤا َي ر ل ْ و َا ُ ن َْ � ر خ َ ر ر ة ج َ و ْ م ُ ك ُ س ُ ف ْ ن َا ي ر ه َت ْ ش َت ا َ م ا َ هي ر ف ْ م ُ ك َل اَ م ا َ هي ر ف ْ م ُ ك َل َ و و ُ ع � د َت َ ن ط (parçalanmış ve) kendisini kuş kapmış, yâhud rüzgâr onu uzak bir yere atmış (nesne) gibidir” (Hâcc, 31) 30 - İhsân: Allâhü Teâlâ’yı görüyormuş gibi O’na kullukda bulunmakdır Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm, bir hadîs -i şerîflerinde şöyle buyurmuşdur: َ ا ْ َ ْ َ َ �ا َ د ُب ْ ع َ ت ْ نَأ ُ نا َ س ْ ح ر � َ كا َ ر َ ي ُه � ن ر إ َف ُها َ ر َ ت ْ ن ُ ك َت َْ � ْ ن ر إ َف ُها َ ر َ ت َ ك � ن َ أ َ ك “ İhsân, Allâh’a, O’nu görüyormuş gibi, ibâdet etmekliğindir Sen O’nu gör müyorsan da, O seni görüyor” Sahîhu'l -Buhârî, Kitâbü'l -îmân, Cüz' 1 ss 20 31 -Bakara, 112 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 29 “-Rabb’imiz Allâh’dır - deyib de sonra doğruluğu iltizâm edenler (yok mu?), onların üzerlerine -Korkmayın, tasalanmayın, va’d olunageldiğiniz cennetle sevinin - diye diye melekler inecekdir, (ölüm zamanlarında)” “Biz dünyâ hayâtında da, âhiretde de sizin dostlarınızız (size şefâat ve ikrâm edeceğiz) Orada size canlarınızın çektiği her şey' var Orada size istediğiniz her şey' var" 32 ْ و َ خ � َف او ُ ما َ ق َ ت ْ سا �ُ ث ُ �ا ا َن �ب َ ر او ُلا َق َ ني ر ذ � لا � ن ر إ ٌ ف ُ ن َ ز َْ � ْ م ُ ه� َ و ْ م ر ه ْ ي َل َ ع َ نو ج ا ُ و َ هي ر ف َ ني ر د ر لا َ خ ر ة�ن َْ �ا ُ با َ ح ْ ص َا َ ك ر ئ َل ا ج ل َ م ْ ع َي او ُنا َ ك ا َر � اءا َ ز َ ج ُ و َ ن “-Rabb’imiz Allâh’dır - deyib de sonra (bütün hareketlerinde) doğruluğu iltizâm edenlere, (evet) onlara hiç bir korku yokdur Onlar, mahzûn da olmayacaklardır” “Onlar, cennetin yârânıdırlar İşlemekde devam etdikleri (iyi amel ve hareketlerine) mükâfât olarak orada ebedî kalıcıdırlar” 33    Netîce olarak şunu söyleyebiliriz ki “H a n î f l i k” , insanlığı, yanlış inanç ve akîdelerden kurtararak tam bir Tevhîd, İhlâs ve Teslîmiyyet ile yalnız Allâh’a kulluk ve ibâdet etmelerini, bunun netîcesi olarak da dünyâda ve âhiretde selâmetde olmalarını sağlamak amacı ile, Allâhü Teâlâ tarafından -Rahmetinin bir eseri olarak - va’z olunmuş ilâhî kanunlar sis temidir Biz bunların hepsine birden “D î n” diyoruz َ ا ا اني ر د َ م� ْ س ر � ْا ُ م ُ ك َل ُ تي ر ض َ ر َ و ر � َ م ْ ع ر ن ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ُ ت ْ م َْ � َا َ و ْ م ُ ك َني ر د ْ م ُ ك َل ُ ت ْ ل َ م ْ ك َا َ م ْ و َ ي ْل ط 32 -Fussılet, 30 -31 33 -Ahkâf, 13 -14 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 30 “Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni’metimi tamamladım ve size dîn olarak Müslümânlığı beğenip seçtim ve ondan (ve onun îcablarını yerine getirenlerden) râzı oldum” 34 meâlindeki âyet -i kerîmenin ifâde etdiğine göre bu dîn, Allâhü Teâlâ’nın insanlar için beğenip seçtiği, ondan ve onun îcablarını yerine getirenlerden râzı olduğu ve peygamberleri vâsıtasiyle kullarına teblîğ etdirdiği öyle bir dîndir ki bu dîn: a-İnsanlara saâdet ( mutluluk) yollarını gösterir b-Onların saâdete erişmelerine delâlet eder c-Yaratılışlarındaki gâye ve hedefi gösterir d-Allâh’a ne sûretle kulluk ve ibâdet yapılacağını bildirir e-İnsanları, ( kendi rızâları ile dîni kabûl eden akıl sâhiblerini ), hayr olan işlere sevk eder Bunun için Allâhü Teâlâ nazarında dîn, ancak “İ s l â m” dır İslâm’dan başka hiç bir dîn, hiç bir sistem, hiç bir düzen, hiçbir doktrin, hiç bir kânûn, O’nun yanında makbûl değildir Bunun en güzel ve en büyük delîli ise, Kur’ân -ı Kerîm’in şu meâldeki âyet -i kerîmeleridir: ُ م� ْ س ر � ْا ر �ا َ د ْ ن ر ع َ ني دلا � ن ر إ فق “Hakk dîn, Allâh ındinde (ancak) İslâm’dır” 35 َ غ ر غ َت ْ ب َي ْ ن َ م َ و ْ ي ْ ن ر م َ ل َب ْ ق ُي ْ ن َل َ ف ااني ر د ر م� ْ س ر � ْا َ ر ُه ج ي ر ر ر سا َْ �ا َ ن ر م ر ة َ ر ر خ� ْا ر � َ و ُ ه َ و َ ن “Kim İslâm’dan başka bir dîn (bir sistem, bir düzen) ararsa, ondan (bu dîn,) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır” 36 34 -Mâide, 3 35 -Âl -i İmrân, 19 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 31 َ ا ر � ْا ُ م ُ ك َل ُ تي ر ض َ ر َ و ر � َ م ْ ع ر ن ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ُ ت ْ م َْ � َا َ و ْ م ُ ك َني ر د ْ م ُ ك َل ُ ت ْ ل َ م ْ ك َا َ م ْ و َ ي ْل ا اني ر د َ م� ْ س ط “Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni’metimi tamamladım ve size dîn olarak İslâm’ı beğenip se çtim ve ondan (ve onun îcablarını yerine getirenlerden) râzı oldum” 37 Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm’ ın vefâtından seksenbir veyâ sekseniki gün önce Vedâ’ Haccı’nda -en son ahkâm âyeti olarak - Arafat’da nâzil olan bu âyet -i kerîme’de, Allâhü Teâlâ, kullarının dünyevî ve uhrevî saâdetlerini te’mîn etmek maksâdı ile İslâm’ı (Müslümânlığı) beğenip seçtiğini, onu kemâle erdirerek kullarına en büyük bir ni’met olarak verdiğini, bu sûretle de ondan ve onun îcablarını yerine getirenlerden râzı olduğunu beyâ n edib bildirmektedir Hakîkat bu olunca, elbetde ki O’nun nazarında, İslâm Dîni’nden başka hiç bir dîn, hiç bir sistem ve hiç bir düzen, kabûle şâyan değildir Bu büyük hakîkati idrâk etmeyen, ona kulak vermeyen, onu görmek istemeyen, ona gönül vermey en, bu sûretle de büyük bir sorumsuzluk içerisinde yaşamak isteyen bir kimse, elbetde ki dünyâda da, âhiretde de büyük bir hüsrândadır, zarardadır, ziyandadır Şu meâldeki âyet -i kerîme’ler ise, bunun en güzel ve en açık bir delîlidir: ر ر ْ ص َ ع ْلا َ و � ٍ ر ْ س ُ خ ي ر ف َل َ نا َ س ْن ر � ْا � ن ر إ � ل ر م َ ع َ و او ُن َ مآ َ ني ر ذ � لا � � ر إ ُ و ا ْ و َ صا َ و َ ت َ و ر تا َر �ا َ صلا ا ر ْ � � صلا ر ب ا ْ و َ صا َ و َ ت َ و ق َْ �ا ر ب 36 -Âl -i İmrân, 85 37 -Mâide, 3 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 32 Asra yemîn ederim ki, muhakkak, insan, kat’î bir ziyandadır Ancak îmân edenler, güzel güzel amel (ve hareket) de bulunanlar, birbirine hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye edenler böyle değildir” 38    Şu hâlde bir insan olarak bize düşen görev, şu meâldeki âyet -i kerîmelerde belirtilen yüksek vasıflara sâhip olmaya ve ona göre yaşamaya çalışmakdır: ُ ي ْ ن َ م َ و ا َف َ لو ُ س � رلا َ و َ �ا ر ع ر ط ُ ؤ َ م َ ع ْ ن َا َ ني ر ذ � لا َ ع َ م َ ك ر ئ َل ُ �ا َ ي ر قي د ر صلا َ و َ ي ر ب�نلا َ ن ر م ْ م ر ه ْ ي َل َ ع ر ءا َ د َ ه � شلا َ و َ ي ر ر �ا � صلا َ و ج ُ وا َ ن ُ س َ ح َ و ا اقي ر ف َ ر َ ك ر ئ َل ط ْ ض َ ف ْلا َ ك ر ل َذ ر �ا َ ن ر م ُ ل ط ى َ ف َ ك َ و ر ب ا امي ر ل َ ع ر �ا ط “Her kim Allâh’a ve Rasûlüne itâat ederse onlar, Allâh’ın kendilerine ni’met verdiği peygamberler, sıddîkler, şehîdler ve sâlih kimseler ile berâberdirler Bunlar ne güzel arkadaştırlar” “Bu ise, Allâh’dan bir lûtuf ve inâyetdir Her şey’i hakkıyle bilici olarak Allâh yeter” 39 Bu yüksek vasıf ve derecelere ulaşabilmek için de Fâtiha sûresinde, bizlere ta’lîm edilen şu esâslara iyice kulak vermek, onları engin bir anlayışla idrâk edib anlamaya çalışmak, tam ve kâmil bir îmân ile Rabb’imize yönelip duâ ve niyâz da bulunmak gerekdir: 38 -Asr, 1-2- 3 39 -Nisâ’, 69 -70 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 33 َ ا ْ م َْ � ر � ر ُ د ب َ ر ر م َلا َ ع ْلا َ ي � ر مي ر ح � رلا ر ن َْ � � رلا � ر م ْ و َي ر ك ر لا َ م ر ني دلا ط ُ ب ْ ع َن َ كا �ي ر إ ُ د َ كا �ي ر إ َ و ُ ي ر ع َت ْ س َن ط ر ا ا َ ر صلا ا َن ر د ْ ه َ ط ُ م ْلا ْ س ي ر ق َت َ م � ر ص َ طا َ ر ا ر ذ � ل َ ا َ ني ْ م َ ع ْ ن َ ت َ ع ر ه ْ ي َل ْ م � ر ْ � َ غ َ م ْلا ر بو ُ ض ْ غ ْ م ر ه ْ ي َل َ ع � َ و لا � ض َ ي لا “Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Dîn gününün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun Yâ Rabb, biz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle, o kendilerine ni’met verd iklerinin yoluna ilet, gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil” Bundan sonra da Kur’ân -ı kerîm’in diğer âyet ve sûrelerinde ifâde buyurulan emir ve yasaklara bütün varlığımız ile teslîm olup gereğini yerine getirmeye gayret sarf etmek, hatâ ve noksanlarımız için yüce Rabb’imizden afv ve mağfiret niyaz edip tevbe ve istiğfâra yönelmek, en sonunda da şöyle demek, lâzımdir ٌ د َ ح َا ُ �ا َ و ُ ه ْ ل ُق ج ُ د َ م � صلا ُ � َا ج ْ د َلو ُي َْ � َ و ْ د ر ل َي َْ � � ٌ د َ ح َا ااو ُ ف ُ ك ُه َل ْ ن ُ ك َي َْ � َ و “De ki: O, Allâh’dır, birdir Allâh’dır, Samed’dir (her şey’ O’na muhtaçdır, O hiç bir şey’e muhtâç değildir) O, doğurmamışdır, doğurulmamışdır Hiç bir şey’ de, O’nun dengi ve benzeri değildir” 40 ر ق َل َ ف ْلا ب َ ر ر ب ُذو ُ ع َا ْ ل ُق � َ ق َل َ خا َ م ر َ ش ْ ن ر م � َ و ا َ غ ر َ ش ْ ن ر م ر س َ ب َق َ و ا َ ذ ر إ ٍ ق � ر َ ش ْ ن ر م َ و ر � ر تا َثا � ف�نلا ر د َ ق ُع ْلا � ٍ د ر سا َ ح ر َ ش ْ ن ر م َ و َ س َ ح ا َ ذ ر إ َ د “De ki: Sığınırım Felâk’ın Rabb’ine Yaratdığı şey’lerin şerrinden Karanlığı çöküp bastığı zaman gecenin 40 -İhlâs sûresi, 1 -2-3-4 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 34 şerrinden Düğümlere üfleyen (nefeslerin) şerrinden Ve hased edenin hasedini belli etdiği zaman şerrinden” 41 ر سا�نلا ب َ ر ر ب ُذو ُ ع َا ْ ل ُق � ر سا�نلا ر ك ر ل َ م � ر إ ر سا�نلا ر ه َل � ر سا�ن َْ �ا ر سا َ و ْ س َ و ْلا ر َ ش ْ ن ر م � َ ا ر سا�نلا ر رو ُ د ُ ص ر � ُ س ر و ْ س َ و ُي ي ر ذ � ل � ر ة�ن ر ْ �ا َ ن ر م ر سا�نلا َ و “De ki: Sığınırım insanların Rabb’ine İnsanların yegâne mâlikine İnsanların ma’bûduna O sinsi şeytanın şerrinden Ki o, insanların göğüslerine dâimâ vesvese verendir (O şeytan) gerek cinden, gerek insanlardan (olsun)” 42    Evet, en doğru yol olan “H a n î f ” ve “H a n î f l i k ” kısaca budur Bu yol, İslâm yoludur Bu yol, hakk ve hakîkat yoludur Bu yol, mutluluk yoludur Bu yol, müttekîler yoludur Bu yol, Allâh’ın sevgili kullarının yoludur Bu yol, Peygamberler, sıddîkler, şehîdler ve sâlih kimseler yoludur Bu yol, Allâhü Teâlâ’nın, َ ا ا اني ر د َ م� ْ س ر � ْا ُ م ُ ك َل ُ تي ر ض َ ر َ و ر � َ م ْ ع ر ن ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ُ ت ْ م َْ � َا َ و ْ م ُ ك َني ر د ْ م ُ ك َل ُ ت ْ ل َ م ْ ك َا َ م ْ و َ ي ْل ط " Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni’metimi tamamladım ve size dîn olarak İslâm’ı (Müslümânlığı) beğenip seçtim ve ondan (ve onun îcablarını yerine getirenlerden) râzı oldum " 43 41 -Felâk sûresi, 1 -2-3-4-5 42 -Nâs sûresi, 1 -2-3-4-5-6 43 -Mâide, 3 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 35 dediği en yüksek ve en şerefli bir yoldur ki bu ulvî yol, Kur'ân'ın kendilerine hidâyet verdiği "Müttekî" lerin yoludur Bu yol, Allâh’ın seçtiği, Allâh’ın gösterdiği ve ondan ve onun îcablarını yerine getirenlerden râzı olup bizlere bildirdiği “Sırât -ı müstekîm” yoludur Bu yolu tutan, bu yola yönelen ve bu yola gönül verip onda yürümesini bilen "Müttekîler" e ne mutlu    Şu hâlde, ey akıl ve basîret sâhibleri, ر ي ر ر َ ك ْلا َ ك ب َ ر ر ب َ ك � ر َ غ ا َ م ُ نا َ س ْن ر � ْا ا َ ه �ي َا ا َي � "Ey insan, O (lûtf-ü) keremi bol (olan) Rabbine karşı seni aldatan ne?" 44 âyet -i kerîmesinde ifâde buyurulduğuna göre, Nihâyetsiz kerem sâhibi olan Rabb’inize karşı sizi aldatan ne ki bu yola yönelip de Allâh’a kulluk yapmıyorsunuz? O lûtfu, keremi bol olan Rabb’inize karşı sizi gaflete düşüren, hakk yoldan döndüren, gerçekleri işitemez, göremez, anlayamaz hâle getiren ne ki O’ndan yüz çeviriyorsunuz da O’ndan başkasına kulluk ediyorsunuz? Rahmân, Rahîm, Gafûr, Gaffâr, Gâfir, Raûf, Şekûr, Tevvâb olan ve Esmâu’l -husnâ sâhibi bulunan nihâyetsiz kerem sâhibi Rabb’inize karşı sizi aldatan ne ki bu kadar yüce vasıflara sâhib 44 -İnfitâr Sûresi, âyet 6 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 36 olan Rabb’inizin rahmetinden, afvinden, mağfiretinden kaçıyorsunuz? 45 Yoksa şiddetli ve sürekli azâbına, gazâbına, ve intikâmına karşı, güvendiğiniz ve emîn olduğunuz bir kimse mi var? Eğer bâtıldan yüz çevirip hakk yola yönelerek Allâh’a kulluk yapmak istiyorsanız, “Yâ Rabb’i, sen benim Rabb’imsin, âlemlerin de Rabb’isin, Rahmân’sın, Rahîm’sin, dîn gününün sâhibisin, seni tesbîh ve tenzîh ederim (noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarım), sana hamd ederim, sana şukr ederim” diyerek O’nun varlığını, birliğini, ve noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğunu kabûl edip O’na hamd -ü senâ etmedikce; “Yâ Rabb’i, biz ancak sana ibâdet eder ve ancak senden yardım dileriz” diyerek kulluğumuzu i’tirâf edip O’na yalvarmadıkca: “Yâ Rabb’i, bizi sırât -ı müstekîm’ine (en doğru yoluna) hidâyet eyle, o kendilerine ni’met verdiğin peygamberler, sıddîkler, şehîdler, sâlihler yoluna ilet, gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarıkine değil” diyerek hidâyeti isteyip dalâletden, sapıklıkdan ve azgınlıkdan O’na sığınmadıkça, bu yola yönelmek, bu yolda yürümek, bu yolda ömür tüketmek zordur İşte, işin kolay veyâ güç tarafı da budur 45 -Allâhü Teâlâ'nın bu ismleri hakkında bilgi için bak: Esmâü'l -Husnâ Şerhi Ali Osman Tatlısu Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 37 Eğer sen bunu yapabilirsen Rabb’in de sana güç olanı kolaylaştırır Eğer bundan uzaklaşırsan Rabb’in de sana kolay olanı güçleştirir � ن ر ك َل َ و َ �ا َ ل ر إ َ ب �ب َ ح ْ ي ل ُق ر � ُه َن �ي َ ز َ و َ نا َ� ر � ْا ُ م ُ ك ُ و ُ ك ر ب ْ م ُ ك ْلا ُ م ُ ك ْ ي َل ر إ َه � ر َ ك َ و َ قو ُ س ُ ف ْلا َ و َ ر ْ ف اَي ْ ص ر ع ْلا َ و َ ن ط ُ وا َ ك ر ئ َل ُ د ر شا � رلا ُ م ُ ه َ نو � “Allâh size îmânı sevdirdi O’nu kalblerinizde süsledi Küfrü, fâsıklığı, isyânı size çirkin gösterdi İşte rüşdünü bulanlar (îmânında sâbit olanlar) da onların ta kendileridir” 46 âyet -i kerîmesi, bunun en açık ve en güzel bir delîlidir    O hâlde şu ilâhî hitâba iyi kulak vermek ve ona göre yolumuzu ta’yîn etmek gerekdir: ْ َ �َأ َ ك َ ر ْ د َ ص َ ك َل ْ ح َ ر ْ ش َن � “(Habîbim, ey kulum, sen istedin de) biz senin göğsünü senin (fâiden) için (İslâm’a açıp da) genişletmedik mi? (İsteyenlere, elbetde genişletdik, açtık) ” َ ك َ ر ْ ز ر و َ ك ْ ن َ ع ا َن ْ ع َ ض َ و َ و � “Senden yükünü de (sana zor geleni de) kaldırıp atdık, (onları kolay kıldık) ” َ ا َ ك َ ر ْ ه َظ َ ض َ ق ْ ن َا ي ر ذ � ل � “(O öyle bir yük idi ki) senin sırtına ağır gelmiş, (kemiklerini gıcırdatmış) dı” 46 -Hucurât, 7 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 38 َ ك َ ر ْ ك ر ذ َ ك َل ا َن ْ ع َ ف َ ر َ و ط “(Üstelik) senin şânını da yükseltdik” اار ْ س ُي ر ر ْ س ُ ع ْلا َ ع َ م � ن ر إ َف � “Demek ki, hakîkaten güçlükle berâber bir kolaylık var” � ن ر إ اار ْ س ُي ر ر ْ س ُ ع ْلا َ ع َ م ط “Muhakkak güçlükle berâber bir kolaylık var” ْ ب َ ص ْنا َف َ ت ْ غ َ ر َ ف ا َ ذ ر إ َف � “O halde boş kaldın mı hemen (Rabb’ine kulluk için) yorul” َ غ ْ را َف َ ك ب َ ر َ � ر إ َ و ْ ب “Ve (her işinde) ancak Rabb’ine sarıl” 47 ْ ن َ م َفَأ ر ل ُه َ ر ْ د َ ص ُ �ا َ ح َ ر َ ش ْ ر � ر م� ْ س ن َ ىل َ ع َ و ُ ه َ ف ُ و ر ه ب َ ر ْ ن ر م ٍ ر ط ٌ ل ْي َ و َ ف ر ل ل ُق ر ة َي ر سا َ ق ْ ل ُ و ْ م ُ ه ُب ر �ا ر ر ْ ك ر ذ ْ ن ر م ط ا ُ و ٍ ي ر ب ُ م ٍ ل� َ ض ر � َ ك ر ئ َل “Öyle ya, Allâh’ın, göğsünde Müslümânlık için inşirâh verdiği bir kimse -ki o bu sâyede, Rabb’inden (gelen) bir nûr (hidâyet) üzerindedir - (kalbini mühürlediği kişi gibi) midir? Artık kalbleri Allâh’ın zikrinden (bomboş ve) kaskatı kalmış olanların vay (hâline) Onlar ap- açık bir sapıklık içindedirler” 48 لُق َ ىل َ ع ُ �ا َ م َت َ خ ُ و رر � َ و ْ م َ ىل َ ع ر ه ر ع َْ س ْ م ط ٌ ة َ وا َ ش ر غ ْ م ر ه ر را َ ص ْب َا َ ىل َ ع َ و ز ٌ با َ ذ َ ع ْ م َُ � َ و ٌ مي ر ظ َ ع ع 47 -İnşirâh, 1 -8 48 -Zümer, 22 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 39 “Allâh da (kendisine hanîf olarak yönelmiyenlerin) kalblerine, kulaklarına mühür basmışdır Gözlerinin üzerinde de bir perde var En büyük azâb onlarındır” 49 َ ا ن َ مآ َ ني ر ذ � ل ُ و ل ُق � ن ر ئ َ م ْط َت َ و ا ُ و ر �ا ر ر ْ ك ر ذ ر ب ْ م ُ ه ُب ط ل ُ ق ْلا � ن ر ئ َ م ْط َت ر �ا ر ر ْ ك ر ذ ر ب �َأ ُ و ُ ب ط "Bunlar; îmân edenlerdir, Allâh'ın zikri ile gönülleri (vicdanları) huzûr ve sükûna kavuşanlardır Haberiniz olsun ki kalbler, ancak zikru'llâh ile (Allâh'ın zikri ve O'na kulluk ile) oturaklaşır (sükûnet bulur) " َ ا ن َ مآ َ ني ر ذ � ل ُ و ل ر م َ ع َ و ا ُ و ر تا َر �ا � صلا ا ُ و ٍ بآ َ م ُ ن ْ س ُ ح َ و ْ م َُ � َ � "Îmân edib de güzel güzel işler (ve kulluk) yapanlar: Ne mutlu onlara! (Nihâyet) dönüp gidilecek güzel yurd da (onların) " 50    ٍ ض ْ ع َب ُءا َي ر ل ْ و َا ْ م ُ ه ُ ض ْ ع َب ُ تا َن ر م ْ ؤ ُ م ْلا َ و َ نو ُن ر م ْ ؤ ُ م ْلا َ و م ر ن َ ع َ ن ْ و َ ه ْ ن َي َ و ر فو ُ ر ْ ع َ م ْلا ر ب َ نو ُ ر ُ م ْا َي َ نو ُعي ر ط ُي َ و َ ة َ وك � زلا َ نو ُت ْ ؤ ُي َ و َة َ ول � صلا َ نو ُ مي ر ق ُي َ و ر ر َ ك ْ ن ُ م ْلا َ �ا ُ ه َلو ُ س َ ر َ و ط ا ُ و ُ م ُ ه َُ � ْ ر َ ي َ س َ ك ر ئ َل ُ �ا ط ي ر ز َ ع َ �ا � ن ر إ ٌ ز ي ر ك َ ح ٌ م "Mü'min erkekler de, mü'min kadınlar da birbirinin velîleri (dostları ve yardımcıları) dır Bunlar, iyiliği emr ederler, kötülükden vaz geçirmeye çalışırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allâh'a ve Rasûlüne itâat ederler İşte bunlar (öyle kimselerdir ki), Allâh onlara 49 -Bakara, 7 50 -Ra'd, 28-29 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 40 rahmet edecekdir (onları rahmeti ile mağfiret edecekdir) Çünkü Allâh Azîz'dir, Hakîm'dir" 51    51 -Tevbe, 71 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 41 MİLLET ve MİLLÎYYETÇİLİK Ku’ân -ı Kerîm’de ifâde buyu rulan “Hanîf” ve “Hanîflik” in anlamlarını -yukarıda anlatıldığı gibi - öğrendikden sonra, şimdi de konumuzun ikinci kısmını teşkil eden ve Kur’ân -ı Kerîm’de “D î n” kelimesi ile aynı anlamda kullanılan “M i l l e t” kelimesinin ifâde etdiği ma’nâyı anlatmaya çalışacağız “M i l l e t ( َ ا � ل ر م ْل ُ ة )” :Lügatde, dîn ve şerîat ma’nâlarınadır ki cem’i ( çoğulu) “M i l e l ( َ ل ر م ْ ل )” dir 52 Mezheb, sınıf ve topluluk ma’nâsında da kullanılır Bunun için, bir dinde veyâ bir mezhebde bulunanların topuna birden de “ Millet” denilir Bu kelime, aslında “söyleyip yazdırmak veyâ ezbere yazmak” ma’nâsına olan “İ m l â l ( ر ا� ْ م ْ ل )” mastarı ile -ya’nî " imlâ’ ( َ ا ْ َ � ْ م ر � ُ ء )" ma’nâsı ile - alâkadar bir isimdir Bu bakımdan -bu ma’nâ ile ilgili olara k-, bir kimseye veyâ bir topluluğa, bir fikri telkîn ederek onları o fikir etrâfında toplamak, ma’nâsında da kullanılır Tefsîr, Hadîs ve Lügat ilimlerinde yüksek bir mevkîe sâhib bulunan Zemahşerî de, lügate dâir olan “Esâsü’l-belâğa ( َ ا َ غ� َب ْلا ُ سا َ س ر ة )” adlı eserinde şöyle der: “Bu kelimenin asıl ma’nâsı, Tarîkat -i meslûke -ya’nî bir kimsenin benimseyip kabûl etdiği yol, fikir, sistem, düzen - dir ki 52 -Ahter- i kebîr ve diğer lügatler Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 42 eğri veyâ doğru olabilir Bunun, din ve şerîat ma’nâsında kullanılması ise, müteâref’dir, -ya’nî herkes tarafından bilinen bir hakîkatdir -” 53 Şu hâlde “M i l l e t” , bir peygamberin Allâhü Teâlâ’dan vahy ile alıp insanlara teblîğ etdiği dîne verilmiş bir isim olduğu gibi, o peygamberin peygamberliğini ve teblîğ etdiği dînin esâslarını kabûl edip onun etrâfında toplanan kimselere de verilmiş bir isimdir Bunun için Kur’ân -ı Kerîm’de zikri geçen “M i l l e t” lâfızları da aynı ma’nâda -ya’nî “D î n” ma’nâsında - kullanılmış ve herkesin ona inanarak onun gereğini yerine getirmesi emr ol unmuşdur Aşağıda meâlleri verilen âyet -i kerîmeler ise, bu hakîkati, açık bir şekilde ifâde buyurmaktadır: َ غ ْ ر َي ْ ن َ م َ و ُ ب َ س ْ ف َن َه ر ف َ س ْ ن َ م � � ر إ َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا ر ة � ل ر م ْ ن َ ع ُه ط َ ي ْ ن � دلا ر � ُها َن ْ ي َ ف َط ْ صا ر د َ ق َل َ و ا ج َ ن ر م َل ر ة َ ر ر خ� ْا ر � ُه � ن ر إ َ و َ ي ر ر �ا � صلا “Kendini bilmeyenden başka kim İbrâhim’in dîninden (milletinden) yüz çevirir? And olsun ki biz, O’nu dünyâda beğenip seçmişizdir Şübhe yok ki O, âhiretde de muhakkak sâlihlerdendir, (yüksek derece erbâbındandır) ” 54 ر م ُ ت ْ ك َ ر َ ت � ر إ ْ َ ْا ر ب ْ م ُ ه َ و ر �ا ر ب َ نو ُن ر م ْ ؤ ُي � ٍ م ْ و َ ق َة � ل � ر ر ر فا َ ك ْ م ُ ه ر ة َ ر ر خ َ ني � َ و َ ق َ ح ْ س ر ا َ و َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا ي ر ئآبآ َة � ل ر م ُ ت ْ ع َ ب � تا َ و ُ ق ْ ع َي َ بو ط ْ ن ر م ر �ا ر ب َ ك ر ر ْ ش ُن ْ نَأ ا َن َل َ نا َ ك ا َ م ٍ ء ْ ي َ ش ط � ن ر ك َل َ و ر سا َنلا َ ىل َ ع َ و ا َن ْ ي َل َ ع ر �ا ر ل ْ ض َف ْ ن ر م َ ك ر ل َ ذ ر سا�نلا َ ر َ ث ْ ك َا ُ ك ْ ش َي � َ نو ُ ر 53 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkce Tefsîr,C 1 ss 483 Elmalılı M Hamdi Yazır 54 -Bakara, 130 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 43 “Ben, Allâh’a inanmayan bir kavmin dînini (milletini) terk etdim ki onlar âhireti inkâr edenlerin ta kendileridir” “Atalarım İbrâhim’in, İshâk’ın, Ya’kûb’un dînine (milletine) uydum Allâh’a her hangi bir şey’i ortak tutmamız bizim için (doğru) olamaz Bu (Tevhîd), bize ve insanlara karşı Allâh’ın lûtf -u inâyetindendir Fakat insanların çoğu (buna karşı) şukr etmezler” 55 َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م ْ ع ر ب � تا ر نَأ َ ك ْ ي َل ر إ ا َن ْ ي َ ح ْ و َا �ُ ث َ ح ا افي ر ن ط ا َ ن ر م َ نا َ ك ا َ م َ و َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْل “Sonra (Habîbim) sana -Hanîf olarak (muvahhid bir müslümân olarak) İbrâhim’in dînine (milletine) uy O, hiç bir zaman müşriklerden olmadı - diye vahy etdik” 56 ر ه ر دا َ ه ر ج � ق َ ح ر �ا ر � او ُ د ر ها َ ج َ و ط َ و ْ م ُ كي َب َت ْ جا َ و ُ ه َ م ْ ي َل َ ع َ ل َ ع َ ج ا ٍ ج َ ر َ ح ْ ن ر م ر ني دلا ر � ْ م ُ ك ط ي ر ه َ ر ْ ب ر ا ْ م ُ كي ر ب َا َة � ل ر م َ م ط ُ لو ُ س � رلا َ نو ُ ك َي ر ل ا َ ذ َ ه ر � َ و ُ ل ْ ب َ ق ْ ن ر م َ ي ر م ر ل ْ س ُ م ْلا ُ م ُ كي � َ س َ و ُ ه دير ه َ ش ا ا ر سا�نلا َ ىل َ ع َءا َ د َ ه ُ ش او ُنو ُ ك َت َ و ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ج آ َ و َة َ ول � صلا او ُ مي ر ق َا َف ت ُ و َ ةو َ ك � زلا ا ُ م ر ص َت ْ عا َ و ر �ا ر ب او ط ُ كي َل ْ و َ م َ و ُ ه ْ م ج ْ ع ر ن َ و َ � ْ و َ م ْلا َ م ْ ع ر ن َف َ م ُ � ر ص�نلا “Allâh uğrunda cihâd edin (bütün kudretinizi sarf edin) Sizi O seçdi, dîn (işlerinde) üzerinize hiç bir güçlük de yüklemedi, (tıpkı) babanız İbrâhim’in (Tevhîd) dîninde (milletinde) olduğu gibi Size daha evvel (gönderdiği kitâblarda) da, bu (Kur’ân’da) da, Müslümân adını, -Peygamber sizin üzerinize şâhid olsun, siz de bütün insanların üzerine şâhidler olasınız diye -, 55 -Yûsüf, 37 -38 56 -Nahl, 123 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 44 (Allâh) vermişdir Artık dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin, Allâh’a sarılın O, sizin mevlânızdır İşte O, ne güzel mevlâ, ne güzel yardımcı” 57 ر ة َ ر ر خ� ْا ر ة � ل ر م ْلا ر � ا َ ذ َر � ا َن ْ ع ر َ س ا َ م ج � � ر إ ا َ ذ َ ه ْ ن ر إ ٌ ق� ر ت ْ خا ج Biz bunu diğer bir dînde (milletde) işitmedik Bu, uydurmadan başka bir şey’ değildir” 58 َ م ْلا َ لا َق َ �ن َ ج ر ر ْ خ ُن َل ر ه ر م ْ و َ ق ْ ن ر م او ُ ر َ ب ْ ك َت ْ سا َ ني ر ذ � لا ُ� َ ك ْ ن ر م َ ك َ ع َ م او ُن َ مآ َ ني ر ذ لا َ و ُ ب ْ ي َ ع ُ ش ا َي � ن ُ دو ُ ع َ ت َل ْ وَأ ا َن ر ت َي ْ ر َ ق َ ن ر ت � ل ر م ر � ا ط َ ي ر ه ر را َ ك ا�ن ُ ك ْ و َل َ وَأ َ لا َق ْ ي َ ر َ ت ْ فا ر د َق َ ان ْ ن ر إ ااب ر ذ َ ك ر �ا َ ىل َ ع َ د ْ ع َب ْ م ُ ك ر ت � ل ر م ر � ا َن ْ د ُ ع َ ه ْ ن ر م ُ �ا ا َني �َ� ْ ذ ر إ ا ط ُ نو ُ ك َي ا َ م َ و اَ هي ر ف َ دو ُ ع َن ْ نَأ ا َن َل َ ن �ب َ ر ُ �ا َءا َ ش َي ْ نَأ � � ر إ ا ط َ ن �ب َ ر َ ع ر س َ و ا ا ام ْ ل ر ع ٍ ء ْ ي َ ش � ل ُ ك ط ر �ا َ ىل َ ع َ ن ْ ل � ك َ و َ ت ا ط َ ن ر م ْ و َ ق َْ ي َب َ و ا َن َ ن ْ ي َب ْ ح َت ْ فا ا َن �ب َ ر ا َ ت ْنَأ َ و ق َْ �ا ر ب َ ي ر ر �ا َ ف ْلا ُ ر ْ ي َ خ “Onun (Şuayb aleyhi’s -selâm’ ın) kavminden (îmân etmeyi) kendilerine yediremeyen kodamanlar şöyle dedi: -Ey Şuayb, seni ve berâberindeki îmân edenleri muhakkak ya memleketimizden çıkaracağız, yâhûd mutlaka bizim dînimize (milletimize) döneceksiniz-, O da -ya istemesek de mi?- dedi” “(Öyle amma) Allâh bizi ondan kurtardıkdan sonra yine sizin dîninize (milletinize) dönersek Allâh’a karşı muhakkak yalan düzmüş, iftirâ’ etmişizdir (demekdir) Ona dönmemiz bi zim için olacak şey’ değildir Meğer ki Rabb’imiz olan Allâh dileye Rabb’imizin ilmi her şey’i kaplamışdır Biz ancak Allâh’a güvenib dayandık Ey Rabb’imiz, bizimle 57 -Hacc, 78 58 -Sâd, 7 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 45 kavmimizin arasında Sen hakk olanı hukm et (hakk olanı açıkla) Sen hukm edenlerin (gerçekleri açığa çıkaranların) en hayırlısısın” 59 ُ دو ُ ع َ ت َل ْ وَأ ا َن ر ض ْ ر َا ْ ن ر م ْ م ُ ك�ن َ ج ر ر ْ خ ُن َل م ر ه ر ل ُ س ُ ر ر ل او ُ ر َ ف َ ك َ ني ر ذ � لا َ لا َق َ و � ن َ ن ر ت � ل ر م ر � ا ط َ ىح ْ و َا َف َ ي ر م ر لا � ظلا � ن َ ك ر ل ْ ه ُ ن َل ْ م ُ ه �ب َ ر ْ م ر ه ْ ي َل ر إ � َ ب ْ ن ر م َ ض ْ ر َ� ْا ُ م ُ ك�ن َ ن ر ك ْ س ُن َل َ و ر ه ر د ْ ع ْ م ط ٍ دي ر ع َ و َ فا َ خ َ و ي ر ما َ ق َ م َ فا َ خ ْ ن َ م ر ل َ ك ر ل َذ “O küfr edenler, Peygamberlerine şöyle dediler: -Elbetde ve elbetde sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız, yâhud mutlak ve mutlak dînimize (milletimize) döndüreceğiz - Bunun üzerine Rabb’leri kendiler ine (o peygamberlere) : -O zâlimleri muhakkak helâk edeceğiz - diye vahy etdi” “Ve ondan sonra sizi behemahal o yurda yerleştireceğiz İşte bu (mükâfâtım) benim makâmımdan korkanlara, benim tehdîdimden korkanlara hâsdır” 60 َ و َ ل ْ ن َ ك ْ ن َ ع ى َ ض ْ ر َ ت ا َ ي ْل � � َ ح ى َ را َ ص�نلا � َ و ُ دو ُ ه ُ ه َ ت � ل ر م َ ع ر ب �ت َ ت ْ م ط َ و ُ ه ر �ا ى َ د ُ ه � ن ر إ ْ ل ُق ُ ْ �ا ى َ د ط ر م ْ ل ر ع ْلا َ ن ر م َ ك َءا َ ج ي ر ذ � لا َ د ْ ع َب ْ م ُ ه َءا َ و ْ ه َا َ ت ْ ع َ ب � تا ر ن ر ئ َل َ و � ر �ا َ ن ر م َ ك َل ا َ م ٍ � ر ص َن � َ و ٍر � َ و ْ ن ر م “Ne Yahûdî’ler, ne Hıristiyan’lar, -Sen onların dînine (milletine) uyuncaya kadar-, senden hoşnûd olmazlar De ki: -Allâh’ın hidâyet (yolu olan İslâm yok mu? İşte) O, doğru yolun ta kendisidir - Eğer (vahy ile) sana gelen (bunca) ilimden sonra (bi’l-farz) onların hevâ ve heveslerine uya cak 59 -A’râf, 88 -89 60 -İbrâhîm, 13 -14 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 46 olursan, and olsun, Allâh’dan (başka seni koruyacak) ne hakîkî bir dost, ne de hakîkî bir yardımcı yokdur” 61 ْ ن َل َ و ْ م ر ه ر ت � ل ر م ر � ْ م ُ كو ُ دي ر ع ُي ْ وَأ ْ م ُ كو ُُ � ْ ر َي ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع او ُ ر َ ه ْظ َي ْ ن ر إ ْ م ُ ه � ن ر إ د َب َا ااذإ او ُ ح ر ل ْ ف ُت ا ا “Çünkü onlar size galebe ederlerse sizi ya taşla öldürürler, yâhud sizi (zorla) kendi dînlerine (milletlerine) döndürürler Bu takdîrde ise ebedî felâh bulamazsınız” 62 ُ د َت ْ ه َ ت ى َ را َ ص َن ْ وَأ اادو ُ ه او ُنو ُ ك او ُلا َق َ و او ط ا افي ر ن َ ح َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م ْ ل َب ْ ل ُق ط َ نا َ ك ا َ م َ و َ ن ر م َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا “(Yahûdî ve Hıristiyanlar Müslümânlara) -Yahûdî veyâ Nasrânî olun ki doğru yolu bulasınız - dediler De ki (Habîbim) : -Hayır (biz) hanîf olarak (muvahhid ve müslim olarak) İbrâim’in dinindeyiz (milletindeyiz) O, Allâh’a eş tutanla rdan değildi” 63 ا افي ر ن َ ح َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م او ُع ر ب � تا َف ُ �ا َ ق َ د َ ص ْ ل ُق ط َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا َ ن ر م َ نا َ ك ا َ م َ و “De ki: Allâh, (sözün) doğru (sunu) söylemişdir Onun için hanîf olarak (Allâh’ı birleyici olarak) İbrâhim’in dînine (milletine) uyun O, müşriklerden değildi” 64 ا افي ر ن َ ح َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م َ ع َب � تا َ و ٌ ن ر س ُْ � َ و ُ ه َ و ر � ر ُه َ ه ْ ج َ و َ م َل ْ س َا ْ ن �ر � ااني ر د ُ ن َ س ْ ح َا ْ ن َ م َ و ط َ ذ َ� �ا َ و َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا ُ �ا ا �ي ر ل َ خ “İyilik yapan (bir insan) olarak, tam bir hulûs ile, kendisini Allâh’a teslîm eden, İbrâhim’in hanîf olan (Allâh’ı 61 -Bakara, 120 62 -Kehf, 20 63 -Bakara, 135 64 -Âl -i İmrân, 95 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 47 bir tanıyıcı olan) dînine (milletine) tâbi’ olan kimseden daha güzel dînli kimdir? Allâh, İbrâhim’i bir dost edinmişdir” 65 ي ر ق َت ْ س ُ م ٍ طا َ ر ر ص َ � ر إ � َ ر ر �ي َ د َ ه ر � � ن ر إ ْ ل ُق ٍ م ج ا َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م اام َي ر ق ااني ر د ا افي ر ن َ ح َ مي ر ه ط َ نا َ ك ا َ م َ و َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا َ ن ر م “(Şöyle) de: Şübhesiz ben (oyum ki) Rabbim beni dosdoğru bir yola, dimdik ayakda duran bir dîne, İbrâhim’in hanîf olan (Hakk’a yönelmiş olan Tevhîd) dînine (milletine) iletmişdir O, hiç bir zaman (Allâh’a) eş koşanlardan değildi” 66 Mütefekkir, mütefennin ve fakîh bir zât olan Ebu’l-Feth Muhammed Eş -Şehristânî, mezheblere dâir olan meşhûr “El -milel ve’n -Nihâl ( َ ا َ ح نلا َ و ْ ل َل ر م ْل ْ ل )” adlı eserinde, dîn, şerîat ve millet kelimelerinin ifâde etdikleri anlamları, şöyle îzah etmektedir: 67 “Dîn, şerîat ve millet denilen kelimeler, hadd- i zâtında aynı şeylerdir Fakat i’tibâren ve mefhûmen her biri bir haysiyyetle tefrîk olunur İ’tikâd haysiyyeti ile dîn, amel haysiyyeti ile şerîat , ictimâ (toplum) haysiyyeti ile de millet denilir Bununla berâber i’tikâd edilen ne ise, -esâs i’tibâriyle - amel edilen de odur ” 68 “Binâen -aleyh millet, ictimâî bir topluluğun, etrâfında toplandığı ve üzerinde yürüdüğü -diğer bir ta’bîrle, rûh -i 65 -Nisâ’, 125 66 -En’âm, 161 67 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr, C 1 ss 483 -484 Elmalılı Hamdi Yazır 68 -İ’tibâr : Bir şey’in hakîkî değeri değil, kararlaştırılan değer i Mefhûm : Bir sözden çıkarılan ma’nâ, anlam, kavram Haysiyyet : İ’tibâr, değer, şeref, onur Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 48 ictimâîsinin tâbi’ olduğu ve cism -i ictimâîsinin merbût bulunduğu - mebâdî -i hâkime ve tarîkat -i meslûke’dir Hakkı hakk, nâ hakkı nâ hakk, eğrisi eğri, doğrusu da doğrudur Şu kadar ki nâ hakları hüsrâna, hakk olanı da hüsn -i âkıbete götürür ” 69    Bütün bunlardan anlaşılan şudur ki “M i l l e t”, ictimâî bir topluluğun kendisi değil, o topluluğun inanıp etrâfında toplandığı şey’dir O topluluğa ise, cemâat, kavim, ümmet, ehl-i millet veyâ sâhib -i millet denilir Meselâ, Yahûdîlik ve Hıristiyanlık, -aslı doğru fakat şimdiki hâli tamâmen yanlış - bir milletdir (dîndir) Fakat Yahûdîler ve Hıristiyanlar, millet değil, ehl -i milletdir Aynı şekilde İslâm Dîni, hakk olan en doğru bir dîndir ( milletdir) Fakat Müslümânlar, bu dînin ( bu milletin) mesûblarıdır, ya’nî ümmeti, ehl -i milletidir Bununla berâber “ Millet” kelimesi, cemâat, kavim, ümmet ve ehl- i millet ma’nâsına da -mecâz olarak - kulanılır ki bu gün, umûmiyyetle anlaşılan ve kullanılan ma’nâ budur Meselâ, -Millet şöyle yapdı, millet böyle yapdı - denilir ki kavim demekdir Şu hâlde Yahûdîlerin, Hıristiyanların ve bunlar gibilerin, müdâfaasını yaptıkları millet, hakka uygun olan değil, kendi 69 -Mebâdî : İlk hukme âit esâslar, bilgiler, prensipler, başlangıçlar Merbût : Bağlı, bağlanmış, rabt olunmuş Meslûk : Bir yola girme; bir sınıfa, bir guruba katılma; bir topluluğa katılmış Hâkim : Bir esâsı ortaya koyan, her şey’e hukm eden Mebâdî -i hâkime : Bir sistemin, bir düzenin esâslarını ortaya koyan, veyâ Hâkim’in ortaya koyduğu esâslar, prensişpler Tarîkat -i meslûke : Bu Esâslara inanıp onları kabûl edenlerin yolu Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 49 hevâ ve hevesleri ile, gönüllerinin sevdâları ile uydurmuş oldukları, bir tahrîfâtdır Bunun için de bunlar, hakka değil bâtıla, doğruya değil eğriye, hidâyete değil dalâlete, sapıklığa, keyiflerine, hevâ ve heveslerine ta’bi’dirler Bütün bu bâtıl dinlerin ( milletlerin) geçmişteki doğru esâsları, Kur’ân -ı Kerîm’de anlatılarak tasdîk ve te’yîd edilmiş, bi’l -âhare bunların mensûblarının ( ehl-i milletinin), bu doğru esâslardan ayrılarak kendi keyiflerine, hevâ ve heveslerine uydukları, bu sûretle de büyük bir sapıklık içinde bulundukları, bunun için de bunların milletlerine ( dînlerine) uyulmamak gerektiği, gâyet açık bir şekilde emr edilip ifâde buyurulmuşdur ki bu husûs, aşağıdaki âyet -i kerîmelerde ve diğer ba’zı âyet -i kerîmelerde, en bâriz ve en açık bir şekilde belirtilmişdir: �نلا � َ و ُ دو ُ ه َ ي ْلا َ ك ْ ن َ ع ى َ ض ْ ر َ ت ْ ن َل َ و � � َ ح ى َ را َ ص َ ع ر ب �ت َ ت ُ ه َ ت � ل ر م ْ م ط َ و ُ ه ر �ا ى َ د ُ ه � ن ر إ ْ ل ُق ُ ْ �ا ى َ د ط َ ءا َ و ْ ه َا َ ت ْ ع َ ب � تا ر ن ر ئ َل َ و ر م ْ ل ر ع ْلا َ ن ر م َ ك َءا َ ج ي ر ذ � لا َ د ْ ع َب ْ م ُ ه � ر �ا َ ن ر م َ ك َل ا َ م � ر � َ و ْ ن ر م ٍ � ر ص َن � َ و “Ne Yahûdîler, ne Hıristiyanlar, -Sen onların dînine (milletine) uyuncaya kadar- aslâ senden hoşnûd olmazlar De ki: -Allâh’ın hidâyet (yolu olan İslâm dîni yok mu? İşte) O, doğru yolun ta kendisidir - Eğer (vahy ile) sana gelen (bunca) ilimden sonra (bi’l-farz) onların hevâ ve heveslerine uyacak olursan, and olsun, Allâh’dan (başka seni koruyacak) ne hakîkî bir dost, ne de hakîkî bir yardımcı yokdur” 19 Aynı şekilde, hem millet hem de ehl -i millet ma’nâsı ile tefsîr edilen şu meâldeki âyet -i kerîme de, aynı hakîkati ifâde etmektedir: 19 -Bakara, 120 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 50 ا ادو ُ ه او ُنو ُ ك او ُلا َق َ و ى َ را َ ص َن ْ وَأ ُ د َت ْ ه َ ت او ط ا افي ر ن َ ح َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م ْ ل َب ْ ل ُق ط َ ن ر م َ نا َ ك ا َ م َ و َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا “(Yahûdî ve Hıristiyanlar Müslümânlara): -Yahûdî veyâ Nasrânî olun ki doğru yolu bulasınız - dediler De ki (Habîbim): -Hayır, (biz) hanîf olarak (muvahhid ve müsli m olarak) İbrâhim’in dînindeyiz (milletindeyiz) O, Allâh’a eş tutanlardan değildi -” 70    Demek ki en doğru ma’nâsı ile “M i l l e t”, bir peygamberin, Allâhü Teâlâ’dan vahy ile alıp insanlara teblîğ etdiği dînin ismidir ki o dîne inanıp onun etrâfında toplananlara da aynı isim verilmişdir Bu bakımdan bunlara, -yukarıda da geçtiği gibi - i’tikâd yönünden "Dîn", amel yönünden "Şerîat", topluluk yönünden de "Millet" denilmişdir İslâm Dîni, İslâm şerîati, İslâm milleti gibi Şu hâlde kendisine uyulacak ve onun etrâfında toplanılacak en doğru rehber, Allâhü Teâlâ ile O’nun Rasûlü, O’nun kitâbı ve O’nun dînidir Bunlar dururken başkalarına ittibâ’ etmek, başkalarını önder tanımak, başkalarının eğri, yanlış, bozuk, bâtıl fikir ve sistemlerini benimseyip onların peşinden gitmek, gaflet, dalâlet ve sapıklıkdır Hattâ kendi kendine ihânetdir, intihârdır Daha doğrusu büyük bir akılsızlıkdır Hakk dîn, en doğru dîn, en doğru millet, Allâhü Teâlâ’nın bizler için seçip beğendiği ve ondan râzı olduğu İslâm Dîni ile ona inanıp onun etrâfında toplananlardır Aranılacak, uyulacak, 70 -Bakara, 135 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 51 peşinden gidilecek de ancak O’dur Zîrâ -Hakk’a yönelip tevbe edenler müstesnâ olmak üzere - küfür ve şirk sâhiblerine, onların yolundan gidip onlara uyanlara, Allâh yanında, aslâ bir şefâat ve bağışlanma yokdur    Millet kelimesinin ma’nâsını bu şekilde öğrenip anladıkdan sonra, akıl ve basîret sâhibi kimseler olarak bize düşen vazîfe nedir? Daha önce anlatılan bahislerde “Millet” in ta’rîfini yaparken, "Millet, bir kimsenin veyâ ictimâî bir topluluğun etrâfında toplandığı ve üzerinde yürüdüğü dîn, fikir, sistem, düzendir ki bunun eğrisi eğri, doğrusu da doğrudur Eğri olanı hüsrânâ, doğru olanı da hüsn -i âkıbete götürür Böyle bir dîn, fikir sistem ve düzeni benimseyip onun etrâfında toplanan ictimâî bir topluluğa da, cemâat, kavim, ümmet, ehl -i millet ve sâhib -i millet denir", demiş idik Buna ilâveten de millet kelimesinin, mecâz olarak -cemâat, kavim, ümmet, ehl -i millet ve sâhib -i millet- ma’nâsında kullanıldığını da belirtmiş idik Hakîkat bu olunca, akıl ve basîret sâhibi kimseler olarak bize düşen en büyük görev, bu yolun en doğru ve en güzel olanını tercîh etmek ve o yolda yürüyüp o yolda ömür tüketmekdir O yol da, aşağıda ki âyet -i kerîmelerin belirtdiğine göre, ancak İslâm ’dır, İslâm yolu 'dur Diğer bir ta’bîr ile de -yukarıda da belirtildiği gibi -, i’tikâd yönünden İslâm dîni, amel yönünden İslâm şerîati , topluluk yönünden de İslâm milleti'dir � ن ر إ لا ُ م� ْ س ر � ْا ر �ا َ د ْ ن ر ع َ ني د فق Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 52 “Hak dîn, Allâh indinde ancak İslâm’dır (İslâm’dan başka hiç bir dîn, hiç bir sistem, hiç bir düzen, O’nun yanında makbûl değildir) ” 71 ْ ن َل َ ف ااني ر د ر م� ْ س ر � ْا َ ر ْ ي َ غ ر غ َت ْ ب َي ْ ن َ م َ و ُ ي ْ ن ر م َ ل َب ْ ق ُه ج ي ر ر ر سا َْ �ا َ ن ر م ر ة َ ر ر خ� ْا ر � َ و ُ ه َ و َ ن “Kim İslâm’dan başka bir dîn (bir sistem, bir düzen) ararsa, ondan (bu dîn, bu sistem, bu düzen) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır” 72 َ ا ر ض َ ر َ و ر � َ م ْ ع ر ن ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ُ ت ْ م َْ � َا َ و ْ م ُ ك َني ر د ْ م ُ ك َل ُ ت ْ ل َ م ْ ك َا َ م ْ و َ ي ْل ا اني ر د َ م� ْ س ر � ْا ُ م ُ ك َل ُ تي ط “Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim Üzerinizdeki ni’metimi tamamladım ve size dîn olarak İslâm’ı (Müslümânlığı) verib ondan (ve onun îcablarını yerine getirenlerden) râzı oldum” 73 İşte, bu yolun doğruluğuna, güzelliğine ve gerçek olduğuna inanan müttekî, muhsin ve muhlas kullardan biri, -aşağıdaki mısrâları ifâde etmekle -, dünyevî ve uhrevî mutlulukların anahtarını, bizlere en güzel bir şekilde ifâde buyurmuşdur “Sanma ey hâce kim senden zer -u sîm isterl er, Yevme lâ yenfeu’da kalb -i selîm isterler”    Netîce olarak şunu söyleyebiliriz ki “Miillet” kelimesi, gerçek ma’nâsında kullanıldığı zaman doğru ve güzel, mecâz ma’nâsında kullanıldığı zaman eğri ve yanlışdır Bunun doğru ve gerçek olanı tek, eğri ve yanlış olanı çokdur Doğru ve 71 -Âl -i İmrân, 19 72 -Âl -i İmrân, 85 73 -Mâide, 3 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 53 gerçek olanı, mensûblarını hüsn -i âkıbete; eğri ve yanlış olanı, mesûblarını dalâlet ve sapıklığa götürür Binâen -aleyh netîce bu olunca, doğru ve gerçek olan ile eğri ve yanlış olanları, şöyle özetleyebi liriz: 1-İslâm milleti, dediğimiz zaman, millet kelimesini doğru ve gerçek ma’nâsında kullanmış oluruz ve Allâhü Teâlâ’nın Peygamberleri vâsıtası ile bildirmiş olduğu İslâm Dîni ile İslâm Dîni’ne inanıp onun îcablarını yerine getirmeye çalışan kimsel eri anlarız Bu kimseler, i’tikâd, ibâdet, ahlâk ve muâmelât ciheti ile birdirler Aynı şey’lere inanırlar, aynı şey’leri yaparlar Hedefleri ve gâyeleri birdir Fakat soy, cins, kavim ve şu’be bakımından ayrı ayrı olabilirler Bunların Allâhü Teâlâ yanında en yüksek dereceye sâhib olanları, soylarına, cinslerine, kavimlerine ve şu’belerine göre değil, Allâh’a, Peygambere, Kur’ân’a ve Allâhü Tâlâ’nın vaz’ etmiş olduğu ( ortaya koymuş olduğu ) İslâm Dîni’ne ve onun îcâblarına bağlılıklarına göredir Yâ’nî Allâhü Teâlâ’dan en çok korkanları ve O’na en yakın olmak isteyenleridir Bunlara, Kur’ân -ı Kerîm’de “Müttekî” denilmişdir ki asıl felâha, saâdete, mutluluğa erenler bunlardır Şu âyet -i kerîmeler, bu husûsu, daha açık bir şekilde ifâde eder: َ ا ا َي ُ ا َ و ٍ ر َ ك َذ ْ ن ر م ْ م ُ كا َن ْ ق َل َ خ ا � ن ر إ ُ سا�نلا ا َ ه �ي َ اب َق َ و اابو ُ ع ُ ش ْ م ُ كا َن ْ ل َ ع َ ج َ و َ ىث ْن ف َ را َ ع َ ت ر ل َ ل ر ئ ُ و ا ط � ن ر إ ُ ك َ م َ ر ْ ك َا ْ م ْ ن ر ع ُ كي َ ق ْ ت َا ر �ا َ د ْ م ط ٌ � ر ب َ خ ٌ مي ر ل َ ع َ �ا � ن ر إ “Ey insanlar, hakîkat, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yar atdık Sizi, (sırf) birbiriniz ile tanışasınız diye, büyük büyük cem’iyyetlere, küçük küçük kabîlelere ayırdık Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 54 Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileride olanınızdır Hakîkaten Allâh, her şey’i bilen, her şey’den haberdâr olandır” 74 ر نا َت�ن َ ج ر ه ب َ ر َ ما َ ق َ م َ فا َ خ ْ ن َ م ر ل َ و ج ر نا َب ذ َ ك ُت ا َ م ُ ك ب َ ر ر ء�آ ي َا ر ب َف � “Rabb’inin huzûrunda durmakdan korkan kimseler için (bir gün hısâb için Rabb’inin huzûruna çıkacağını düşünüb de ma’sıyeti ve yanlış yolları terk eden kimseler için) iki cennet vardır” “O hâlde Rabb’inizin hangi ni’metini yalan sayabilirsiniz?” 75 َ ىغ َ ْ ن َ م ا � م َا َف � ا َي ْ ن � دلا َةو َي َْ �ا َ ر َثآ َ و � ى َ و ْ أ َ م ْلا َ ي ر ه َ مي ر ح َْ �ا � ن ر إ َف ط ا ر ن َ ع َ س ْ ف�نلا َ ى َ � َ و ر ه ب َ ر َ ما َ ق َ م َ فا َ خ ْ ن َ م ا � م َا َ و ى َ و َْ � � ْ أ َ م ْلا َ ي ر ه َة�ن َْ �ا � ن رإ َف ى َ و ط “Artık kim haddi aşarak küfr etmiş, dünyâ hayâtını tercîh eylemişse, işte muhakkak ki o alevli ateş (cehennem) onun varacağı yerin ta kendisidir” “Amma, kim Rabb’inin makâmından (O’nun huzûrunda d urub hısâb vermekden) korkdu ve nefsini hevâ (ve hevesin) den alıkoydu ise, işte muhakkak ki o cennet, onun varacağı yerin ta kendisidir” 76    2- Yahûdî milleti, Hıristiyan milleti dediğimiz zaman, millet kelimesini eğri ve yanlış kullanmış oluruz ve tahrîf edilmiş Yahûdîliğe, Hıristiyanlığa inanıp onun îcâblarını yerine getirmeye çalışan kimseleri anlarız 74 -Hucurât, 13 75 -Rahmân, 46 -47 76 -Nâziât, 37 -41 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 55 Bunlar da, inanç, ibâdet ve ahlâk ciheti ile birdirler Aynı şey’lere inanırlar, aynı şey’leri yaparlar Fakat soy, cins, kavim ve şu’be bakımından ayrı ayrı olabilirler Yukarıda eğri, yanlış, bozuk ve bâtıl olduğu ifâde ve isbât edilen milletler de bunlardır Bunlara dâir, Kur’ân -ı Kerîm’de bir çok âyet -i kerîme vardır ki bunlardan ba’zıları şöyledir: َ ت ْ ن َل َ و ْ لا َ ك ْ ن َ ع ى َ ض ْ ر ر ب �ت َ ت � � َ ح ى َ را َ ص�نلا � َ و ُ دو ُ ه َ ي َ ع ُ ه َ ت � ل ر م ْ م ط َ و ُ ه ر �ا ى َ د ُ ه � ن ر إ ْ ل ُق ُ ْ �ا ى َ د ط ْ ع َ ب � تا ر ن ر ئ َل َ و َ ت ر م ْ ل ر ع ْلا َ ن ر م َ ك َءا َ ج ي ر ذ � لا َ د ْ ع َب ْ م ُ ه َءا َ و ْ ه َا � ر �ا َ ن ر م َ ك َل ا َ م � ر � َ و ْ ن ر م ٍ � ر ص َن � َ و “Ne Yahûdî’ler, ne Hıristiyan’l ar, -Sen onların dînine (milletine) uyuncaya kadar- aslâ senden hoşnûd olmazlar De ki: -Allâh’ın hidâyet (yolu olan İslâm dîni yok mu? İşte) O, doğru yolun ta kendisidir - Eğer (vahy ile) sana gelen (bunca) ilimden sonra (bi’l-farz) onların hevâ ve hevesl erine uyacak olursan, Allâh’dan (başka seni koruyacak) ne hakîkî bir dost, ne de hakîkî bir yardımcı yokdur” 77 ُ د َت ْ ه َ ت ى َ را َ ص َن ْ وَأ اادو ُ ه او ُنو ُ ك او ُلا َق َ و او ط ا افي ر ن َ ح َ مي ر ه َ ر ْ ب ر ا َة � ل ر م ْ ل َب ْ ل ُق ط َ ن ر م َ نا َ ك ا َ م َ و َ ي ر ك ر ر ْ ش ُ م ْلا “(Yahûdî ve Hıristiyan’lar Müslümân’lara): -Yahûdî veyâ Nasrânî olun ki doğru yolu bulasınız - dediler De ki (Habîbim): -Hayır, (biz) hanîf olarak (muvahhid ve müslim olarak) İbrâhim’in dînindeyiz (milletindeyiz) O, Allâh’a eş tutanlardan değil idi” 78 77 -Bakara, 135 78 -Bakara, 120 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 56 ر م ُا ا َ م َ و ت ْ ؤ ُي َ و َ ة َ ول � صلا او ُ مي ر ق ُي َ و َءا َ ف َ ن ُ ح َ ني دلا ُه َل َ ي ر ص ر ل ُْ � َ �ا او ُ د ُب ْ ع َ ي ر ل � � ر إ او ُ ر ُ و َة َ وك � زلا ا ر ة َ م ي َ ق ْلا ُ ني ر د َ ك ر ل َ ذ َ و ط “Onlar (kendilerine kitâb verilen Yahûdî’ler ile Hıristiyan’lar) , Allâh’a, hanîfler olarak, dîni O’na tahsîs eden ihlâs sâhibi kimseler olarak, ibâdet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başka bir şey’ ile emr olunmamışlardı (Ancak hanîfler ve muhlîsler olarak, yalnız Allâh’a ibâdet etsinler, namazı kılsınlar, zekâtı versinler, diye emr olunmuşlardı) İşte bunlar (sâbit ve pâyidâr kalacak olan milletin) en doğru dînidir (İşte, bu üç esâs, -ibâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek -, bütün hakk dînlerin hiç değişmeyen en muhkem bir vasfı, en muhkem bir esâsı, hiç değişmeyen bir aslıdı r)” 79    3- Türk milleti, Arab milleti, Alman milleti, İngiliz milleti, Rûm milleti dediğimiz zaman da, millet kelimesini, mecâz ma’nâsında kullanmış oluruz ve aynı soydan, aynı cisden, aynı kavimden, aynı şu’beden, aynı tâifeden gelen toplulukları anlarız Bunlar, dîn, inanç, ibâdet ve ahlâk bakımından aynı olabildikleri gibi ayrı ayrı da olabilirler Binâen -aleyh aşağıdaki âyet -i kerîmede zikri geçen “Şuûb ve kabâil” lâfızları, bu anlamda olup “ şa’b’lar ve kabîle’ler” ma’nâsınadır Bunların, Allâh yanında en şereflisi ve en üstünü -birinci kısımda olduğu gibi soylarına, cinslerine, kavimlerine, 79 -Beyyine, 5 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 57 şu’belerine ve tâifelerine göre değil - Allâh’a karşı olan kulluklarına ve takvâlarına, hattâ takvâca en ileride olmalarına göredir Bu şeref ve üstünlük ise, -târih boyunca -, en başta Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm’ ın Âl ve Ashâbına ve onlardan sonra gelib de onlara ihsân ile tâbi’ olan Müslümân’lara (Müttekîlere) nasîb olmuşdur Bundan sonra da - kıyâmete kadar - ihsân ile Âl ve Ashâbına tâbi’ olanlara nasîb olacakdır 80 � ن ر إ ُ سا�نلا ا َ ه �ي َا ا َي ُ ا َ و ٍ ر َ ك َذ ْ ن ر م ْ م ُ كا َن ْ ق َل َ خ ا ُ ف َ را َ ع َ ت ر ل َ ل ر ئا َب َ ق َ و اابو ُ ع ُ ش ْ م ُ كا َن ْ ل َ ع َ ج َ و َ ىث ْن او ط � ن ر إ ُ ك َ م َ ر ْ ك َا ر ع ْ م ُ كي َ ق ْ ت َا ر �ا َ د ْ ن ْ م ط ٌ � ر ب َ خ ٌ مي ر ل َ ع َ �ا � ن ر إ “Ey insanlar, hakîkat, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yaratdık Sizi, (sırf) birbiriniz ile tanışasınız diye, büyük büyük cem’iyyetlere, küçük küçük kabîlelere ayırdık Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileride olanınızdır Hakîkaten, Allâh her şey’i bilen, her şey’den haberdâr olandır” 81    Millet kelimesinin kullanıldığı doğru veyâ yanlış ma’nâları bu şekilde öğrendikden sonra, şimdi de onunla ilgili olan diğer kelimelere geçelim 80 -Târih buyunca, İslâm Dîni’ni kabûl edib ona hizmet etme yi en büyük bir gâye edinen kahraman ecdâdımız Müslümân Türk’ler de, -her türlü dalâlet ve sapıklığın, hevâ ve heveslerin peşinde gitmekden uzak olarak-, Allâh’a, Peygambere, Kur’ân’a ve İslâm Dîni’ne olan yüksek ve sağlam bağlılıkları ve hizmetleri ile, bu şeref ve üstünlükden büyük bir pay almışlar ve onunla şerefyâb olmuşlardır İnşâa’llâh, onların ardından gelen bizler de, aynı şeref ve üstünlüğü elden bırakmayız 81 -Hucurât, 13 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 58 1-Millî ve Milliyye : Millet kelimesinin nisbetinde “Millî” ve “Milliyye” denilir ki - dîne, millete âit olan; millet ile ilgili bulunan - ma’nâsına bir sıfatdır Meselâ, -Millî bayramlar : Millete âit bayramlar -, -Âdâb -ı milliyye : Millete uygun olan, onunla ilgili bulunan edeb ve terbiyeler- denildiği gibi 2-Milliyyet : Arabça bir isim olup aynı milletden, aynı soydan, aynı cinsden, aynı kavimden aynı şu’beden, aynı tâifeden olma, ma’nâsınadır Cinsiyyet, kavmiyyet, tâifiyyet ma’nâsını da ifâde eder 3-Milliyyetci : Millete âit olan, milletle ilgili bulunan şey’lere bağlanarak muhâfazakâr olan kimselere denir ki böyle kimseler, dâimâ, inandığı o şey’leri yaşamaya ve müdâfaa etmeye çalışırlar 4-Milliyyetcilik : Millete âit olan, milletle ilgili bulunan şey’leri koruyup müdâfaasını yapmakdır Biz bu gün bunlara, -Türkçe olarak - ulus, ulusal, uluscu ve ulusculuk diyoruz    Zamânımızdaki dindarlık ve milliyyetcilik hareketleri ile onların yaşantıları da, ayrıca bir kaç kısım altında incelenebil ir Şöyle ki: 1-Millet kelimesini doğru ve gerçek ma’nâsında anlayıp kullanan kimseler Bunlar, Allâh’a, Peygamber’e, Kur’ân’a ve İslâm Dîni’ne, tam ma’nâsı ile inanıp onun etrâfında toplanırlar ve İslâm Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 59 Dîni’nin îcâblarını tam bir ihlâs ve teslî miyyet ile yerine getirmeye çalışırlar İ’tikâdda, amelde, ahlâkda ve muâmelâtda, “Ehl -i sünnet yolu” dediğimiz hakîkî İslâm yolunu tutarlar 82 Bunlar, Allâhü Teâlâ’nın emir ve yasaklarına büyük bir titizlik ile itâat edip riâyet ederler Bütün yaratılmışların haklarını gözetirler Haksızlık etmezler Zulüm yapmazlar ve zulm olunmazlar Her hareketlerini Allâhü Teâlâ’nın memnûn, hoşnûd ve râzı olabileceği bir şekilde yapmaya ve yaptırmaya çalışırlar Allâh’ın dostlarına karşı merhametli, düşmanlarına karşı da şiddetlidirler Hiç bir kimsenin hevâ ve heveslerinin peşinden gitmedikleri gibi kendi hevâ ve heveslerinin de peşinden gitmezler Bid’at, fesat, zulüm, küfür ve şirk yollarından her hangi birine sapmadıkları gibi, İslâm’dan başka hiç bir düzen, sistem, doktrin ve felsefe de kabûl etmezler İşte hakîkî Müslümân’lar, gerçek ma’nâda dîndarlar, doğru anlamda milliyyetciler, bunlardır ki Kur’ân -ı Kerîm bunları, “müttekî” olarak vasıflandırmakda, övmekde ve âkıbetlerini şöyle haber vermektedir: َ جا َ ز ُ ؤ ْ َ � ْ ن ر م ي ر ر َْ ت ٍ ن ْ د َ ع ُ تا�نج ْ م ر � َ ر َ د ْ ن ر ع ْ م ُ ه َ ه ر تا ا اد َب َا ا َ هي ر ف َ ني ر د ر لا َ خ ُ را َ ه ْ ن َ� ْا ط َ ي ر ض َ ر ُ ه ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ �ا ط ُ ه �ب َ ر َ ي ر ش َ خ ْ ن َ م ر ل َ ك ر ل َ ذ “Onların Rabb’leri nezdinde mükâfâtı, altlarında ırmaklar akmakda olan A dn cennetleridir Hepsi de içlerinde ebedî, dâimî kalıcıdırlar Allâh, bunlardan (tâatleri sebebi ile) hoşnûd ve râzı olmuşdur Bunlar da O’ndan (ve 82 -Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm’ ın ve Ashâb'ının gösterdiği yoldan gide nlere ve O’nun sünnetine yapışanlara “Ehl-i sünnet” denir O’nun gösterdiği, teblîğ buyurduğu ahkâmı kendi keyf ve arzûlarına gore değiştirenlere de “Ehl -i bid’at” denir Bunların bir çok şu’beleri vardır ki her birinin özellikleri , akâid kitâblarında anlatılmışdır Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 60 verdiklerinden) hoşnûd ve râzı olmuşlardır İşte bu (saâdet), Rabb’inden korkanlara mahsûsdur” 83    2- Millet kelimesini doğru ve gerçek ma’nâsından saptırıp kendi hevâ ve heveslerine göre anlayıp kullanan kimseler Bunlar da, Allâh’a, Peygamber’e, Kur’ân’a ve İslâm Dîni’ne inanıp onun etrâfında toplandıklarını iddiâ ederler Fakat i’tikâdda, amelde, ahlâkda veyâ muâmelâtda, Ehl -i sünnet yolundan ayrılıp saptıklarının farkında olmazlar Hattâ bilerek veyâ bilmeyerek İslâm Dîni’nin bir kısım esâslarını, kendi hevâ ve heveslerine göre te’vîl ve tefsîr etmeye, zamânın îcâblarına uydurmaya çalışırlar Bu hareketleri ile de ta’kîb etdikleri yolun doğru olduğuna inanarak -küfr yolunda değilse bile - bid’at, fesat, zulüm ve nifak, yollarında yürüdüklerini veyâ Allâhü Teâlâ’ya şirk koştuklarını bilmezler İslâm Dîni, bunları, bid’at, fesat, zulüm, nifak ve şirk ehli olarak vasıflandırır ki bu kötü netîce, İslâm’ın en büyük düşmanı olan cehâletin ve bilgisizliğin bir eseridir Ne yazıkdır ki bu günün Türkiye’sindeki -hattâ İslâm âlemindeki - Müslümânların bir çoğu, -kökü içerde veyâ dışarda ola n ve İslâm dışı bir gâyeye hizmet eden maksatlı veyâ maksatsız kişiler tarafından - bu bid’at, fesat, zulüm, nifak ve şirk yollarına saptırılmış, hakîkî İslâm’dan koparılmaya çalışılmışdır Hâlen de öyledir Bunun sebebi ise, ilmi ile âmil bilgili, basîretli, fazîletli, fedâkâr din ve devlet adamlarının azalmasıdır Böyle kimseleri kurtarıp hakîkî İslâm yoluna 83 -Beyyine, 8 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 61 yöneltmeye çalışmak, -emr-i bi'l- ma'rûf nehy -i ani'l-mümker'de bulunmak- ise, her akl- ı selîm sâhibi Müslümânın en başta gelen vazîfelerindendir Aşağıdaki âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîfler, bu husûsu bize, açık bir şekilde ifâde edip göstermektedir: � لا � ن ر إ ٍ ء ْ ي َ ش ر � ْ م ُ ه ْ ن ر م َ ت ْ س َل ااع َي ر ش او ُنا َ ك َ و ْ م ُ ه َ ني ر د او ُق � ر َ ف َ ني ر ذ ط � ُ ث ر �ا َ � ر إ ْ م ُ ه ُ ر ْ م َا ا َ� � ر إ َ ن ُي و ُنا َ ك ا َر � ْ م ُ ه ُ ئ ب ُ ل َ ع ْ ف َي ا َ نو “Dinlerini (bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmek sûretiyle) parça parça edenler (dînde fırkalara ayrılanlar), ayrı ayrı fırkalar olanlar (yok mu?), sen hiçbir vech ile onlardan değilsin Onların işi (cezâsı) ancak Allâh'a âiddir S onra O, ne yapıyorlardı, kendilerine anlatacakdır" 84 Bu âyet -i kerîmede geçen "Şiyea ( َ ي ر ش َ ع )" lâfzı, "Şîa ( َ عي ر شة )" kelimesinin cem'i (çoğulu) dur ki şîa, bir reise, bir lidere tâbi' ve ona yardımcı olan insanlardan meydana gelen bölük, cemâat, topluluk demekdir Bu duruma göre, âyet -i kerîmenin meâli - büyük müfessir Elmalılı Hamdi Yazır'a göre - şöyle olmaktadır: "Muhakkak ki dinlerini tefrîk edenler, ya'nî dînin ba'zı ahkâmını tanıyıp ba'zı ahkâmını tanımayarak onu parça parça edenler; veyâ dînlerini Tevhîd -i hakk'da toplamayıp muhtelif emeller, ma'budlar, metbû'lar ve türlü türlü yollar ile çatallandıranlar; veyâ -Dîn, insanın bâtınına ve rûhuna âiddir, zâhirine ve cismâniyyetine karışmaz Dîn başka, millet başkadır Dîn, 84 -En'âm, 159 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 62 insanın fülân işine hâkim ise de fülân işine karışmaz - demek gibi bir sûretle dinlerini bir çok işlerinden ayıranlar; veyâ -Hamze ve Kisâî kırâetlerinde (Ferragû) lâfzı (Fâregû) okunduğuna göre - bu sûretlerden biriyle hakk dînlerinden ayrılmaya kalkışanlar; ve ictihâdlarını ( çalışmalarını) tevhîd için değil, tefrîk için ( Müslümânların birlik ve berâberliğini bozmak için ) yapanlar, ve şîa şîa olanlar, ya'nî her biri ayrı bir reise, başka bir hiss -ü hevâya taraftarlık ederek fırka fırka, parça parça olup tefrîkaya düşenler; (yok mu?), (Habîbim) Sen, onlardan hiçbir şekilde alâkadar değilsin, - ya'nî dînlerini tefrîk edenlerin ve şîa şîa olanların tefrîkalarından, hâllerinden, felâketlerinden mes'ûl olmadığın gibi, haklarında Allâh'dan bir şey' sorup istemeye selâhıyetdâr da değilsin Ne de senin onlara şefâat etmeye selâhıyyetin - Onlara yapılacak iş, tatbîk olunacak emir, Allâh'a âitdir Ne yapacağını ancak O bilir Sonra zamânı gelince O da onlara ne yaptıklarını, ne işlediklerin i haber verecekdir" 85    Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm da, bir hadîs -i şerîflerinde şöyle buyurmuşdur: ُ ه � ل ُ ك اة َق ْ ر ر ف َ ي ر ع ْ ب َ س َ و ٍ ث َل َث َ ىل َ ع ر � � م ُا ُ ق ر َ � ْ ف َ ت َ س ْ م َ م او ُلا َق ا ة َ د ر حا َ و � � ر إ ر را�نلا ر � ْ ن ا َي َ ي ر ه اَق ر �ا َ لو ُ س َ ر َ ني ر ذ � لا َ ل نَأ ا َ م َ ىل َ ع ْ م ُ ه َ ا ر �ا َ ح ْ ص َا َ و ر ه ْ ي َل َ ع 85 -Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsîr, C 3 ss 2110 Elmalılı M Hamdi Yazır Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 63 "Benim ümetim yakında yetmişüç fırkaya ayrılacakdır Bunların hepsi cehennemdedir, ancak biri cehennemden müstesnâdır" Hazreti Peygamber aleyhi's-selâm 'ın huzûrunda bulunan Ashâb -ı Kirâm da "O bir fırka kimlerdir? Yâ Rasûle'llâh" deyince, O da, "Onlar, benim ve ashâbımın bulunduğumuz i'tikâd üzere bulunanlar, benim ve ashâbımın gitdiği yoldan gidenler", cevâbını vermişdir 86    3- Millet kelimesini, tahrîf edilmiş bâtıl, eğri ve yanlış şekli ile anlayıp kullanan kimseler Bunlar, İslâm’a ve İslâm’ın getirdiği hiç bir esâsa inanmazlar Mensûbları olan Müslümânları da türlü şekillerde ithâm edip suçlarlar Gerici, yobaz, akılsız v b gibi Kendileri ise , ancak kendi hevâ ve heveslerine göre düzenledikleri bir takım doktriner sistemler etrâfında toplanırlar ve onun doğruluğunu iddiâ ederler Hattâ kendilerinden olmayanları da -bütün güçleri ve hîleleri ile - aynı şey’lere inandırmaya ve aynı şey’leri yaptırmaya çalışırlar Bunları yaparken de kayıtsız bir hürriyyet, sınırsız bir özgürlük, güzel 86 -Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm' ın, bu hadîs -i şerîfde gösterdiği bu yola "Ehl-i sünnet yolu" denir ki bu yoldan gidenler, dünyâda ve âhiretde, saâ dete, mutluluğa ve felâha (kurtuluşa) ererler Bu yolun dışında hareket edenlere de "Ehl-i bid'at yolu" denir ki bunlar da - hadîs-i şerîfde ifâde buyurulduğu gibi - inanç durumlarına göre cehennem ehli olurlar Çünkü bunlar bu hâlleri ile ya Ehl-i sünnete yakın olurlar, ya Ehl -i küfre yakın olurlar veyâ küfür hâlinde bulunurlar Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 64 bir yaşantı propagandasına girişirler Bu sûretle de hem kendilerinin, hem de kendilerine inananların, büyük bir mutluluğa ereceklerini sanırlar Bu günkü sağ ve sol gurupların, bi’l -hâssa batı dünyâsının ortaya koymuş olduğu doktriner sistemler ve düzenler gibi Ne yazık ki bunlar, sonu gelmeyen bir gaflet, dalâlet, fesat, şirk, küfür ve sapıklık içerisinde boş yere ömür tüketdiklerinin, bu sûretle de hem kendilerine, hem de kendi saflarına çektikleri insanlara ihânet etdiklerinin farkında olmazlar Bunların bu acı durumlarını, şu âyet -i kerîmeler, daha açık ve daha iyi bir şekilde ifâde edip belirtmektedir: َ ا َء ْ م ر ه ْ ي َل َ ع ٌءا َ و َ س او ُ ر َ ف َ ك َ ني ر ذ � لا � ن ر إ ْ َ � ْ م َا ْ م ُ ه َ ت ْ ر َ ذ ْن َ نو ُن ر م ْ ؤ ُي � ْ م ُ ه ْ ر ر ز ْ ن ُت �ا َ م َت َ خ ل ُق َ ىل َ ع ُ َ ُ و ر ه ر ع َْ س َ ىل َ ع َ و ْ م رر � ْ م ط ٌ ة َ وا َ ش ر غ ْ م ر ه ر را َ ص ْب َا َ ىل َ ع َ و ز ٌ با َ ذ َ ع ْ م َُ � َ و ير ظ َ ع ٌ م ع ق َي ْ ن َ م ر سا�نلا َ ن ر م َ و ُ و ر ر ر خ� ْا ر م ْ و َ ي ْلا ر ب َ و ر �ا ر ب ا�ن َ مآ ُ ل ر م ْ ؤ ُر � ْ م ُ ها َ م َ و ر ن َ ي م َ �ا � ن ر إ ير د َق ٍ ء ْ ي َ ش ل ُ ك َ ىل َ ع ٌ ر ع “Şübhe yok ki, küfr edenleri (inkâr edenleri), başlarına gelecek (azâb) ile inzâr etsen de inzâr etmesen de (uyarsan da uyarmasan da) birdir, inanmazlar” “Allâh, onların kalbleri üstüne de, kulakları üstüne de mühür basmış, gözlerinin üzerine de perde çekmişdir En büyük azâb onlarındır” 37 37 -Bakara, 6- 7 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 65 “İnsanlardan kimi de, kendileri îmân etmiş olmadıkları hâlde, -Allâh’a ve âhiret gününe inandık - der” “(Onlar bu sözleri ile) Allâh’ı da, îmân edenleri de (gûyâ) aldatırlar Halbuki onlar kendilerinden başkasını aldatmazlar da yine farkına varmazlar” “Kalblerinde bir maraz vardır onların Allâh da marazlarını artırdı Yalan söylemekde oldukları için de acıklı bir azâb vardır onlara” “Kendilerine, -Yer (yüzün) de fesad yapmayın - denildiği zaman, -Biz ancak islâh edicileriz - derler” “Gözünü aç, onlar muhakkak ki fesadcıların ta kendileridir Fakat farkında değildirler” “Onlara, -İnsanların (müslümânların) inandığı gibi inanın - denilince, -Biz de mi o beyinsizlerin inandığı gibi inanacağız? - derler Dikkât et ki (asıl) beyinsizler hiç şübhesiz kendileridir Fakat bilmezler” “Onlar îmân edenler ile buluştukları zaman -Biz de inandık - derler Şeytanları ile (hem fikir oldukları kendi adamları ile) yalnızca (başbaşa) kalınca ise -Emîn olun, biz sizinle berâberiz Biz ancak istihzâ edicileriz- derler” “(Asıl) Allâh onlarla istizâ eder ve taşkınlıkları, azgınlıkları içinde serseri serseri dolaşmalarına mühlet verir” “Onlar o kimselerdir ki doğru yolu bırakıp sapıklığı (eğri yolu) satın almışlardır Demek, alış -verişleri onlara kazanç sağlamamış, onlar doğru yolu da bulamamışlardır” Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 66 "Onların hâli, ateş yakan bir kimsenin hâli gibidir ki o (ateş) çevresindekileri aydınlatmaya başlayınca Allâh (da) ışıklarını giderip (söndürüp) kendilerini karanlıklar içinde, görmez (ve şaşkın) bir şekilde, bırakı vermişdir" “(Onlar, bu hâlleri ile) bir sürü sağırlar, bir sürü dilsizler, bir sürü körlerdir Artık (Hakk’a) dönmezler” "Yâhud onların hâli, gökden boşanan yağmur (a tutulmuşun hâli) gibidir ki onda (o yağmurda) karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek çakışı vardır Ölüm korkusu ile yıldırımlardan (korunmak için), parmaklarını kulaklarına tıkarlar Allâh kâfi rleri (işte böyle) çep çevre kuşatandır" "O şimşek (nerdeyse) hemen hemen gözlerini (n nûrunu) kapıp alıverecek Onları aydınlatınca (da onun ışığı) içinde yürürler Başlarına karanlık çökünce de (bir odun kütüğü gibi) dikilip kalırlar Allâh dileseydi onların işitmelerini, gözlerini giderirdi (de kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi Bu sûretle de hiç bir şey'i işitemez ve göremez olurlardı ki bu da - Rahmân olan - Allâh'ın rahmetinin ve lûtfunun münâfıklara tanıdığı bir fırsatdır Bu fırsatdan faydalanıp kurtuluş imkânını da elden kaçırırlarsa vay onların hâline) Şübhe yok ki Allâh, her şey'e hakkıyle kâdirdir" 87    4- Millet kelimesini mecâz ma’nâsında anlayıp kullanan kimseler Bu günün Türkiye’sindeki milliyyetcilik hareke tleri gibi 87 -Bakara, 8-20, Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 67 Bunlar da, dîn ile devlet işlerini birbirinden ayırma prensibine göre batı uygarlığına dayanan insan haklarını ve anayasa başlangıcında belirtilen temel ilkeleri esâs alan ve millî, demokratik, lâik, sosyal bir hukûk devleti ilkelerini be nimseyen “Türkiye Cumhûriyeti Anayasası” na göre hareket edip onun etrâfında toplanırlar Fakat ba’zı sağ ve sol doktriner sistem ve fikirlere yönelik inanç ve anlayışları ile de birbirinden farklıdırlar Mevcud partilerin milliyyetcilik anlayışları gibi Acebâ bunlar bu davranışları ile, hemcinslerini hangi hedefe, hangi netîceye ulaştırmak isterler? Fesâda, hüsrâna, dalâlete ve sapıklığa mı? Yoksa saâdete, felâha, mutluluğa ve hüsn -i âkıbete mi? Acebâ bunlar bu çalışmaları ile, yeryüzünü islâh mı ederler? Yoksa fesâda mı verirler? İnsanları huzûra, sükûna, birlik ve berâberliğe mi kavuştururlar? Yoksa huzûrsuzluğa, düzensizliğe, ihtilâf ve tefrîkaya mı düşürürler? Acebâ bunlar bu düşünüş ve inanışları ile, tuttukları yolda isâbet mi ederler? Yoksa aldanırlar mı? Aldatırlar mı? Bu soruların cevâbı, Kur’ân -ı Kerîm’de ve Hadîs -i şerîf’lerde çokdur Fakat biz bunlardan bir iki tânesini misâl göstermekle iktifâ edelim َ ني ر ذ � لا َ و ْ م ُ ك َ ق َل َ خ ي ر ذ � لا ُ م ُ ك �ب َ ر او ُ د ُب ْ عا ُ سا�نلا ا َ ه �ي َا ا َي َ ل ْ م ُ ك ر ل ْ ب َ ق ْ ن ر م َ ع ُ ق � ت َ ت ْ م ُ ك � ل َ نو “Ey insanlar, sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabb’inize ibâdet edin, (O’na kullukda bulunun) Tâ ki takvâ sâhibi (müttekî bir kimse) olasınız (Bu sûretle de saâdete, Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 68 felâha, mutluluğa ve hüsn -i âkıbete eresiniz Umduğunuza nâil, korkduğunuzdan emîn olasınız) 88 ا� ن ر إ ُ سا�نلا ا َ ه �ي َا ا َي ُ ا َ و ٍ ر َ ك َذ ْ ن ر م ْ م ُ كا َن ْ ق َل َ خ ُ ف َ را َ ع َ ت ر ل َ ل ر ئا َب َ ق َ و اابو ُ ع ُ ش ْ م ُ كا َن ْ ل َ ع َ ج َ و َ ىث ْن او ط � ن ر إ ُ ك َ م َ ر ْ ك َا ْ م ُ كي َ ق ْ ت َا ر �ا َ د ْ ن ر ع ْ م ط ٌ � ر ب َ خ ٌ مي ر ل َ ع َ �ا � ن ر إ "Ey insanlar, hakîkat, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yaratdık Sizi, (sırf) birbiriniz ile tanışasınız diye, büyük büyük cem'ıyyetlere, küçük küçük kabîlelere ayırdık Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileride olanınızdır Hakîkaten Allâh, her şey'i bilen, her şey'den haberdâr olandır" 89 Bütün bunların netîcesinde, şu hakîkatleri, bir kere daha dile getirmek, isâbetli bir uyarış olur kanaatindeyiz: Aldanma dünyânın ni’metine ne kadar süslü olsa da; Kazanmaya bak r izâu’llâh’ı ne kadar müşkil olsa da Zîrâ, "Sanma ey hâce kim senden zer -u sîm isterler; Yevme lâ yenfeu'da kalb -i selîm isterler" 90    88 -Bakara, 21 89 -Hucurât, 13 90 -Hâce: Hoca Zer : Altın Sîm : Gümüş Yevme lâ yenfeu: Kendi amelinden başka hiçbir şey'in ve hiçbir kimsenin f ayda vermeyeceği kıyâmet günü, mahşerdeki hısâb günü Kalb- i selîm: Her türlü küfür, şirk ve isyan hallerinden uzak olarak Allâhü Teâlâ'ya yönelip teslîm olmuş temiz kalb Böyle bir kalbde Allâh s evgisinden ve Allâh korkusundan başka hiçbir şey' yer etmez Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 69 Ü M M E T ve Ü M M E T C İ L İ K Buraya kadar îzâhına çalıştığımız Millet ve Milliyyetcilik kelimelerinin anlamları ile büyük bir benzerliği bulunan Ümmet ve Ümmetcilik kelimelerinin îzâhı da konumuzun üçüncü kısmını teşkîl etmektedir Bunun için şimdi de bunların îzâhına çalışalım El-Ü m m e t ( َ ا ْ � م ُ� ُ ة ): Arabca bir isim olan bu kelime, kendisine iktidâ’ edilip uyulan, imâm edinilip önder tanınan ma’nâsına gelen “İmâm ( َ ا ْ ا َ م ر � ُ م )” maddesinden me’hûz (alınmış, çıkarılmış) bir topluluk ismidir ki lügatde, belli bir şey’ etrâfında toplanan bölük, cemâat, topluluk, tâife, fırka ma’nâlarınadır Hayvan nevîlerinden her birine de ıtlâk olunur Ayrıca dîn yolu, boy, boybos ma’nâlarına da gelir Cem’i (çoğulu) ,“Ümem ( َ ا ْ َ م ُ� ُ م )” dir Aynı zamanda bir peygambere inanıp bağlanan topluluk, cemâat, tâife ma’nâsını da ifâde eder Ba’zan da bir dil ile konuşan insanlar topluluğu anlamına gelir Binâen -aleyh Ü m m e t, bir imâmın maıyyetinde ( emri altında ) ve belli bir şey’ etrâfında sağlam bir birlik ve berâberlikle toplanıp birbirine uyan ve muntazam bir sûre tde faaliyyet gösteren, bu sûretle de muhtelif sınıf ve fırkalardaki insanlara hâkim bulunan ictimâî bir toplulukdur, ( bir hey’etdir) Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 70 Diğer bir ta’bîr ile de, imâmet -i kübrâ’ya hâiz ( en büyük bir imâmın imâmlığına sâhib ) bir cemâatdir Bu i’tibâr ile cemâatlere nazaran ümmet, fertlere nazaran imâm gibidir Demek ki kısaca Ümmet, hâkim bir millet mensûblarının meydana getirdiği ictimâî bir toplulukdur (hey’etdir) 91 Kur’ân -ı Kerîm’in kırkdokuz yerinde geçen “Ümmet” lâfızları, birbirinden çok az farklar ile bu anlamda ifâde buyurulmuşdur Şu hâlde asıl anlamı ile “Ümmet”, Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm’ ın peygamberliğine inanıp O’na uyan ve O’nun Allâhü Teâlâ’dan vahy ile alıp insanlara teblîğ etdiği İslâm Dîni’ni kabûl ederek O’nun etrâfında to planan kimselere denir Muhammed ümmeti, İslâm ümmeti gibi Bunlar, -daha önce de anlatıldığı gibi - Millet kelimesini doğru ve gerçek ma’nâsında anlayıp kullanan kimseler olduklarından Allâh’a, Peygamber’e, Kur’ân’a ve İslâm Dîni’ne tam ma’nâsı ile inanıp onun etrâfında toplanırlar ve İslâm Dîni’nin îcâblarını tam bir ihlâs ve teslîmiyyet ile yerine getirmeye çalışırlar Bu bakımdan i’tikâd, ibâdet, ahlâk ve muâmelât ciheti ile birdirler Aynı şey’lere inanırlar, aynı şey’leri yaparlar Hedefleri ve gâ yeleri birdir Fakat soy, cins, kavim ve şu’be bakımından ayrı ayrı olabilirler Bunların Allâh yanında en yüksek dereceye sâhib olanları ise, - daha önce de belirtidiği gibi - soylarına, cinslerine, kavimlerine ve şu’belerine göre değil, Allâh’a kulluklarına, Peygamber’e, Kur’ân’a ve Allâhü Teâlâ’nın vaz’ etmiş olduğu İslâm Dîni’ne ve onun îcâblarına bağlılıklarına göredir 91 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 1 ss 508 ve C 2 ss 743 Elmalılı M H Yazır Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 71 Diğer bir deyimle, Allâhü Teâlâ’dan en çok korkanları ve O’na en yakın olmak isteyenleridir ki müttekî, muhsin ve muhlâs sıfatları ile övülen kimseler bunlardır Bu konuda şu âyet -i kerîme, bu husûsu daha iyi aydınlatıp açıklar: ُ ف َ را َ ع َ ت ر ل َ ل ر ئا َب َ ق َ و اابو ُ ع ُ ش ْ م ُ كا َن ْ ل َ ع َ ج َ و َ ىث ْنو ُا َ و ٍ ر َ ك َذ ْ ن ر م ْ م ُ كا َن ْ ق َل َ خ ا � ن ر إ ُ سا�نلا ا َ ه �ي َا ا َي او ط ُ ك َ م َ ر ْ ك َا � ن ر إ ْ م ر �ا َ د ْ ن ر ع ُ كي َ ق ْ ت َا ْ م ط ٌ � ر ب َ خ ٌ مي ر ل َ ع َ �ا � ن ر إ “Ey insanlar, hakîkat, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yaratdık, Sizi, (sırf) birbiriniz ile tanışasınız diye, büyük büyük cem’ıyyetlere, küçük küçük kabîlelere ayırdık Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileride olanınızdır Hakîkaten, Allâh her şey’i bilen, her şey’den haberdar olandır” 92 Kur’ân -ı Kerîm’in “Müttekî” diye vasıflandırdığı bu kimselerin güzel hâlleri ve mutlu âkıbetleri, Kur’ân -ı Kerîm’de ve Hadîs -i şerîf’lerde, açık bir şekilde anlatılıp îzah edilmişdir ki bunlardan ba’zıları şöyledir: ا َ هي ر ف َ ني ر د ر لا َ خ ُ را َ ه ْ ن َ� ْا ا َ ه ر ت َْ � ن ر م ي ر ر َْ ت ٍ تا�ن َ ج ر تا َر �ا � صلا او ُل ر م َ ع َ و او ُن َ مآ َ ني ر ذ � لا َ ل ر خ ْ د ُا َ و ر ن ْ ذ ر ا ر ب ر � َ ر ْ م ط ر ف ْ م ُ ه ُ ت �ي ر َ � ي ٌ م� َ س ا َ ه “Îmân edib de sâlih ameller (güzel güzel işler ve ibâdetler) yapanlar, Rabb’lerinin izni ile, içerisinde dâim kalmak üzere, altlarından ırmaklar akar cennetlere sokulacakdır Onların tahıyyetleri (birbirine olan iltifatları, duâları, cemîleleri, sağlık temennîleri) selâmdır” 93 92 -Hucurât, 13 93 -İbrâhim, 23 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 72 ُ ق � ت ُ م ْلا َ د ر ع ُ و ر � � لا ر ة�ن َْ �ا ُ ل َث َ م َ نو ط ر م ٌ را َ ه ْ ن َا ا َ هي ر ف ْ ن ٍ ن ر سآ ر ْ � َ غ ٍ ءا َ م ج َْ � ٍ َ � َل ْ ن ر م ٌ را َ ه ْ ن َا َ و ُ ه ُ م ْ ع َ ْ ر � ي َغ َ ت َي ج َ ي ر ب ر را � شل ر ل ٍ ة � ذ َل ٍ ر َْ � ْ ن ر م ٌ را َ ه ْ ن َا َ و ج ف َ ص ُ م ٍ ل َ س َ ع ْ ن ر م ٌ را َ ه ْ ن َا َ و ى ط اَ هي ر ف ْ م َُ � َ و ر � َ ر ْ ن ر م ٌة َ ر ر ف ْ غ َ م َ و ر تا َ ر َ م �ثلا ر ل ُ ك ْ ن ر م ْ م ط ا ءا َ م او ُ ق ُ س َ و ر را�نلا ر � ٌ د ر لا َ خ َ و ُ ه ْ ن َ م َ ك َ ءا َ ع ْ م َا َ ع � ط َ ق َ ف اامي ر َ � ُ ه ْ م “(Şirkden) sakınanlara va’d olunan cennetin sıfatı (şudur): İçinde, rengi, kokusu, hiç bir vasfı bozulmayan sudan ırmaklar; tadına aslâ halel gelmeyen sütden ırmaklar; içenlere lezzet veren şarabdan ırmaklar, süzme baldan ırmaklar vardır Orada, meyvelerin her çeşidi onlarındır (Üstelik) Rabb’lerinden de bir mağfiret vardır Hiç bunlar, o ateşde ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça eden kaynar bir sudan içirilen kimseler gibi midir?” 94 اَ ز َ ج ُ ؤ ر ت َْ � ْ ن ر م ي ر ر َْ ت ٍ ن ْ د َ ع ُ تا�ن َ ج ْ م ر � َ ر َ د ْ ن ر ع ْ م ُ ه ا َ ه ا اد َب َا ا َ هي ر ف َ نيد ر لا َ خ ُ را َ ه ْ ن َ� ْا ط َ ي ر ض َ ر ُ ه ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ �ا ط َ ذ َ ك ر ل ُ ه �ب َ ر َ ي ر ش َ خ ْ ن َ م ر ل “Onların Rabb’leri ındindeki mükâfâtı, altlarında ırmaklar akmakda olan Adn cennetleridir Hepsi de içlerinde ebedî, dâimî kalıcıdırlar Allâh bunlardan (tâatleri sebebi ile) hoşnûd ve râzı olmuşdur Bunlar da O’ndan (ve verdiklerinden) hoşnûd ve râzı olmuşlardır İşte bu (saâdet ve mutluluk), Rabb’inden korkanlara mahsûsdur” 95    Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm’ ın peygamberliğini i’lân etdiği zamandan kıyâmete kadar gelip geçecek bütün insanlar, - aslında, bütün insanlara gönderilen son peygamber olması 94 -Muhammed, 15 95 -Beyyine, 8 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 73 hasebiyle - Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm’ ın ümmetidir Fakat bunlardan bir kısmı O’nun peygamberliğini ve getirdiği dîni kabûl edib O’nun etrâfında toplanmışlardır Bunun i,çin bunlara “Ümmet-i icâbet” denilmişdir Bir kısmı da O’nun peygamberliğini ve getirdiği dîni kabûl etmeyerek O’nun etrâfında toplanmamışlardır Bununla berâber bunlar, dâimâ İslâm’a da’vet hâlindedirler Bunun için de bunlara “Ümmet-i da’vet” denilmişdir Şu âyet -i kerîme, bunun böyle olduğunu n en güzel ve en açık bir delîlidir ا اعي ر َ � ْ م ُ ك ْ ي َل ر إ ر �ا ُ لو ُ س َ ر � ر إ ُ سا�نلا ا َ ه �ي َا ا َي ْ ل ُق ر ن ر ض ْ ر َ� ْا َ و ر تا َ و َ م � سلا ُ ك ْ ل ُ م ُه َل ي ر ذ � لا ج � ي ر ُ � َ و ي ر ي ُْ � َ و ُ ه � � ر إ َه َل ر إ ُ ت ص ر ه ر لو ُ س َ ر َ و ر � ا ر ب او ُن ر مآ َف ا ي م ُ� ْا ر ��نل ي ي ر ذ � لا ُ ؤ ر �ا ر ب ُ ن ر م ُ د َت ْ ه َ ت ْ م ُ ك � ل َ ع َل او ُ ع ر ب � تا َ و ر ه ر تا َ م ر ل َ ك َ و َ نو “(Habîbim) de ki: Ey insanlar, şübhesiz ben, Allâh’ın size, sizin hepinize gönderdiği peygamberim O Allâh ki göklerin ve yerin mülk -ü tasarrufuna mâlikdir Kendisinden başka h iç bir tanrı yokdur Diriltmekde ve öldürmekde olandır O hâlde Allâh’a ve ümmî bir peygamber olan Rasûl’üne -ki kendisi de o Allâh’a ve O’nun sözlerine îmân etmekde olandır - îmân edin O’na tâbi’ olun Tâ ki doğru yolu bulmuş olasınız” 96 ْ ل َ س ْ ر َا ا َ م َ و ا ا� ر ش َب ر سا�نل ر ل اة � فا َ ك � � ر إ َ كا َن َ و ر سا�نلا َ ر َ ث ْ ك َا � ن ر ك َل َ و ااري ر ذ َن � ُ م َل ْ ع َي َ نو “(Habîbim) Seni (rahmetimizin) müjdeci (si, azâbımızın) haberci (si) ve bütün insanların peygamberi olmakdan başka (bir sıfatla) göndermedik Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler” 97    96 -A’râf, 158 97 -Sebe’, 28 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 74 Kur’ân -ı Kerîm’in elliye yakın yerinde geçen ve bizlere büyük hakîkatleri açıklayıp bildiren “Ümmet” lâfzının bulunduğu âyet -i kerîmelerden ba’zıları da şöyledir: ْ ن ر م َ و َ ك َل ر ْ ي َ م ر ل ْ س ُ م ا َن ْ ل َ ع ْ جا َ و ا َن �ب َ ر ر ُذ ر ل ْ س ُ م اة � م ُا ا َن ر ت �ي ا ة َ م َ ل َ ك ص “Ey Rabb’imiz, bizi sana teslîmiyyetde sâbit kıl Soyumuzdan da yalnız Sana boyun eğen müslümân bir ümmet (yetişdir) ” 98 َ نو ُ ك َي َ و ر سا�نلا َ ىل َ ع َءا َ د َ ه ُ ش او ُنو ُ ك َت ر ل ااط َ س َ و اة � م ُا ْ م ُ كا َن ْ ل َ ع َ ج َ ك ر ل َ ذ َ ك َ و ُ س � رلا ُ لو َ ل َ ع ْ م ُ ك ْ ي ا ادي ر ه َ ش ط “(Ey Muhammed ümmeti), böylece sizi vasat (orta) bir ümmet yapmışızdır; insanlara karşı (hakîkatin) şâhidleri olasınız, bu Peygamber de sizin üzerinize tam bir şâhid olsun diye” 99 ْ ت َ ج ر ر ْ خ ُا ٍ ة � م ُا َ ر ْ ي َ خ ْ م ُت ْ ن ُ ك َ نو َن ر م ْ ؤ ُ ت َ و ر ر َ ك ْ ن ُ م ْلا ر ن َ ع َ ن ْ و َ ه ْ ن َ ت َ و ر فو ُ ر ْ ع َ م ْلا ر ب َ نو ُ ر ُ م ْ أ َت ر سا�نل ر ل ر �ا ر ب ط “Siz, insanlar için (insanlığın fâidesi için gayb’dan Yâhud levh- ı mahfûz’dan seçilip) çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz İyiliği emr eder, kötülükden vaz geçirmeye çalışırsınız (Çünkü) Allâh’a inanırsınız” 100 Bütün bunlar karşısında akıl ve basîret sâhibi bir kimseye düşen vazîfe, hakk ve gerçek olan bu ilâhî seslere kulak verip bâtıldan yüz çevirerek hakk ve gerçek olan Peygamber’in 98 -Bakara, 128 99 -Bakara, 143 100 -Âl -i İmrân, 110 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 75 da’vetini kabûl etmek ve O’nun etrâfında toplananlar ile birlikde olmakdır    Konumuzu, Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm’ ın Vedâ’ Hacc’ında ve hastalığı esnasında söylediği düşündürücü ve düşünmesini bilene ibret verici sözlerinden ba’zıları ile bitirelim: “Ey Allâh’ın kulları, Allâh’dan korkup korunmanızı ve O’na itâat üzere olmanızı vasiyet ederim Ey insanlar, biliniz ki yarın Allâh’ın huzûruna varacak ve yaptığınız işlerden sorumlu olacaksınız Sakın benden sonra eski ve kötü âdetlere dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız Bu vasiyetlerimi burada bulunanlar burada bulunmayanlara bildirsin Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhâfaza etmiş bulunur Ey insanlar, sözlerimi iyi dinleyip düşününüz Muhakk ak bilmelisiniz ki her Müslümân diğer Müslümân’ın kardeşidir Bütün Müslümân’lar eşitdir Ey insanlar, şeytan artık bu topraklarda tapılan bir şey’ olmakdan, yeniden nüfûz ve saltanatını kurmak kudretinden tamâmen ümîdini kesmişdir Fakat bu kaldırdığım şey’ler hâricinde, içinizden her kim onun arzûlarına uyarak küçük gördüğü işlerde ona uyarsa o yine memnûn olacakdır Bunun için ona karşı dâimâ uyanık bulununuz ve dîninizi korumak için bunlardan da kaçınınız Ey Mü’min’ler, size öyle bir beyyine (ap-açık bir delîl) bırakıyorum ki ona sıkı tutunursanız sonuna kadar dalâlete Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 76 düşmezsiniz Bu beyyine Allâh’ın kitâbı Kur’ân ile Rasûl’ünün Sünnet’ idir Ey insanlar, teblîğ etdim mi? Yarın bu size sorulacakdır Beni sizden soracaklardır” “Bundan sonra sizin bir daha putperestliğe döneceğinizden endîşe etmiyorum Endîşe etdiğim şey’, sizin dünyâ işlerine dalarak ve servet peşinde koşarak birbirinizin kanını dökmenizdir İhtiras ile nefsâniyyet güdüp didişmenizdir İşte o zaman siz de sizden önceki milletler gibi helâk olursunuz Çünkü ihtiras, ni’metden mahrûmiyyete sebeb olur Siz iyi olursanız âmirleriniz de iyi olur Kötülerin başına kötü geçerse kimin kimde hakkı varsa helâllaşsın Zîrâ âhiretde cezâya uğramak, dünyâda mahcûb olmakdan kötüdür” “Ey insanlar, helâl ve harâmı sakın bana atf etmeyiniz Ben ancak Allâh’ın, Kitâb’da helâl etdiğini helâl, harâm kıldığını da harâm kıldım Ey Rasûlü’llâh’ın kızı Fâtıma, ey Rasûlü’llâh’ın halası Safiyye, sizi ukbâda kurtaracak bir şey’ yapınız Yoksa ben sizi kurtaramam Ey Ashâbım ve ey cemâat, ben haberimi aldım, Allâh’a gidiyorum Dîninizi, emânetinizi ve sizi Allâh’a ısmarladık Sizlere selâmetler dilerim Allâh’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun”    Ümmet kelimesinin ifâde etdiği anlamları bu şekilde öğrenip bu şekilde inanan bir kimse, elbetde ki bu inanç ve yaşayışının bir netîcesi olarak “Ümmetci” olacak ve bu vasfını hiç bir Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 77 şey’e tercîh etmeyecekdir Aynı zamanda inandığı peygamberi de her şey’den üstün tutacak, emirlerini dinleyip O’na itâat edecek ve bu husûsda hiç bir fedâkarlıkdan çekinmeyecekdir İslâm’da her cihetden en yüksek dereceye ulaşmış olan Ashâb -ı Kirâm böyle yapmış, onlardan sonra gelip onlara uyanlar da aynı şey’leri yapmışlar ve hâlen de yapmaktadırlar Bundan sonra da aynı şekilde hareket etmeye devam edeceklerdir Çünkü şu âyet -i kerîme’ler ve Hadîs -i şerîf’de belirtilen husûslar, bunun böyle olmasını âmirdir: َ ا � م ُا ُه ُ جا َ و ْ ز َا َ و ْ م ر ه ر س ُ ف ْ ن َا ْ ن ر م ي ر ن ر م ْ ؤ ُ م ْلا ر ب َ � ْ و َا �ر ��نل ُ ه ُ تا َ ه ْ م ط “Peygamber, Mü’min’lere öz nefislerinden evlâdır Zevceleri de (Mü’min’lerin) analarıdır” 101 َ ا ا َ م َ و ر �ا ر ن ْ ذ ر إ ر ب َ عا َط ُي ر ل � � ر إ ٍ لو ُ س َ ر ْ ن ر م ا َن ْ ل َ س ْ ر ط “Biz hiç bir peygamberi, Allâh’ın izni ile kendisine itâat edilmesinden başka bir hıkmetle göndermedik” 102 ُ ي � َ ك ب َ ر َ و � َف ُ ن ر م ْ ؤ و َ ح َ ن � � ْ م ر ه ر س ُ ف ْ ن َا ر � َ نو ُ د ر َ � � �ُ ث ْ م ُ ه َ ن ْ ي َب َ ر َ ج َ ش ا َ مي ر ف َ كو ُ م ك َُ � ا امي ر ل ْ س َت او ُ م ل َ س ُي َ و ُ ت ْ ي َ ض َق ا �ر � ااج َ ر َ ح “Öyle değil, Rabb’ine and olsun ki onlar aralarında kimi oraya, kimi buraya çekdikleri (kavga etdikleri) şey’lerde, Seni hakem yapıp sonra da verdiğin hukümden yürekleri hiç bir sıkıntı duymadan tam bir teslîmiyyetle teslîm olmadıkca îmân etmiş olmazlar” 103 � ب َ ح َا َ نو ُ ك َا � � َ ح ْ م ُ ك ُ د َ ح َا ُ ن ر م ْ ؤ ُي � َ ي ر ع َْ � َا ر سا�نلا َ و ر هر د َل َ و َ و رهر د ر لا َ و ْ ن ر م ر ه ْ ي َل ر إ 101 -Ahzâb, 6 102 -Nisâ’, 64 103 -Nisâ’, 65 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 78 “Sizden her hangi biriniz beni evlâdından, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikce (hakîkî) mü’min olamaz” 104 Evet, bunlara kulak veren, bunları gören, bunları anlayıp idrâk etmesini bilen bir kimse; gafletden, dalâletden, sapıklıkdan, körlükden, sağırlıkdan, basîretsizlikden, bâtıl hevâ ve heveslere uymakdan kendini kurtararak hakk ve gerçek olan doğru yola -İslâm yoluna - yönelmesini bilir ve Rabb’ine mutlu bir gidiş ile döner Çünkü, şu âyet -i kerîme’ lerde belirtilen yüksek hakîkatlere gönül vermiş ve ona göre hayâtını düzenlemeye çalışmışdır: ر إ ر ر ه ْ ي َل ر إ ا � ن ر إ َ و ر � ر ا � ن َ ا َ نو ُع ر ج ط “Biz (dünyâda) Allâh’ın (teslîm olmuş kulları) yız ve biz (âhiretde de) O’na dönücüleriz” 105 َ ا � ن ر ك َل َ و ُ م ي َ ق ْلا ُ ني دلا َ ك ر ل َ ذ ْ ك ُ م َل ْ ع َي � ر سا�نلا َ ر َ ث َ نو “Dosdoğru dîn işte budur Fakat insanların pek çoğu bilmezler” 106 � �إ َ س ْن ر � ْا َ و � ن ر ْ �ا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و ر نو ُ د ُب ْ ع َ ي ر ل "Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler (beni tanısınlar, beni bilsinler) diye yaratdım" 107 104 -Bu Hadîs -i şerîf, İmâm Ahmed, Buhârî, Müslim, Neseî ve İbn -i Mâce’nin Enes radıye’llâhü anh’ dan tahrîc etdikleri bir hadîs -i şerîfdir Kur'ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 2 ss 708 Hasan Basri Çantay Et-Tâcü'l -Câmiu li'l -Usûl fî Ehâdîsi'r -Rasûl s a v C 1 ss 26 Eş -Şeyh Mansûr Ali Nâsıf (Revâhu'ş -Şeyhan ve'n -Nesâî) 105 -Bakara, 156 106 -Yûsüf, 40 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 79    Evet, bütün bunlardan anlaşılan netîce ve yaratılışın gâyesi, “Allâhü Teâlâ’ya kulluk ve ibâdetdir” Ne mutlu, bu netîceyi kazanmaya çalışanlara…    107 -Zâriyât, 56 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 80 Ş A ‘ B ve K A B Î L E Daha evvel de belirtildiği gibi bundan önceki bahisler ile yakından ilgisi bulunan ve aşağıdaki âyet -i kerîmede geçen “Ş u û b” ve “K a b â î l” lâfızlarının incelenmesi de, konumuzun dördüncü kısmını teşkîl etmektedir Bunun için bizleri bir çok konularda aydınlığa kavuşturacak olan bu kelimelerin de îzâhına çalışalım Büyük şerefler peşinde koşarak yüksek derecelere erişmek, dünyevî ve uhrevî mutluluğu kazanmak arzûsunda olan ku llarını, gaflet, dalâlet, sapıklık ve her türlü bâtıl hevâ ve heveslerden kurtararak hidâyete, saâdete, şerefe, mutluluğa ve en yüksek derecelere ulaştırmak isteyen Allâhü Teâlâ, bu yüksek derecelerin soy -sop, haseb, neseb ve zenginlik gibi şeyler ile kazanılamıyacağını, ancak takvâ ile (kendisine hakîkî bir kulluk ile) kazanılabileceğini belirtmek üzere, Kur’ân -ı Kerîm’inde şöyle buyurmaktadır: َ ىث ْن ُا َ و ٍ ر َ ك َذ ْ ن ر م ْ م ُ كا َن ْ ق َل َ خ ا � ن ر إ ُ سا�نلا ا َ ه �ي َا ا َي َ را َ ع َ ت ر ل َ ل ر ئا َب َ ق َ و اابو ُ ع ُ ش ْ م ُ كا َن ْ ل َ ع َ ج َ و ُ ف او ط � ن ر إ ُ ك َ م َ ر ْ ك َا ْ م ُ كي َ ق ْ ت َا ر �ا َ د ْ ن ر ع ْ م ط ٌ � ر ب َ خ ٌ مي ر ل َ ع َ �ا � ن ر إ “Ey insanlar, hakîkat, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yaratdık Sizi, (sırf) birbiriniz ile tanışasınız diye, büyük büyük cem’iyyetlere, küçük küçük kabîlelere ayırdık Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz , takvâca en Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 81 ileride olanınızdır Hakîkaten, Allâh her şey’i bilen, her şey’den haberdar olandır” 108 Bu âyet -i kerîmede geçen “Şuûb” lâfzı “Şa’b” kelimesinin; “Kabâîl” lâfzı da “Kabîle” kelimesinin çoğuludur Hâl böyle olunca bunların müfretlerinin (tekillerinin) ma’nâlarını açıklayıp îzah etmek kâfî gelecekdir    Eş -Şa’b ( َ ا ْ ع � شل ُ ب ) : Arabca bir isim olan bu kelime, lügatde, ayrılmak, dağılmak, islâh etmek, helâk etmek ve sınamak ma’nâlarınadır (Feteha) bâbından gelir Cem’i (çoğulu), Şuûb’ ( ُ ع ُ ش ْ بو ) dur Ayrıca Arab, Acem, Türk gibi en büyük topluluklara ( cemâatlere ) de “Şa’b” denildiği gibi bunların her birinden ayrılan ikinci derecedeki büyük topluluklara da ( kabîlelere de) “Şa’b” denir Bu topluluklar, - sırası ile en büyüğünden en küçüğüne doğru - altı kısma ayrılarak şöyle incelenmişdir: 1-Eş -Şa’b ( َ ا ْ ع � شل ُ ب ): Aynı asla, aynı soya mensûb olan büyük topluluklar 2-El -Kabîle ( َ ا َ ق ْلب ُ ة َلي ): Şa’b’ın küçüğü 3-El -Fasîle ( َ ا ُ ة َلي ر ص َ ف ْل ): Kabîlenin küçüğü 4-El -Imâre ( َ ا َ را َ م ر ع ْل ُ ة ): Fasîle’nin küçüğü 5-El -Batn ( َ ا ْ ط َب ْل ُ ن ): Imâre’nin küçüğü 108 -Hucurât, 31 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 82 6-El -Fahz ( َ ا ْ خ َ ف ْل ُ ذ ): Batn’ın küçüğüdür ki kişinin en yakın olan akrâbâsı (kabîlesi) dir Ba’zıları da, fasîle’den sonra “Aşiret ( َ ا ُ ة َ � ر ش َ ع ْل )” i de ilâve ederek yedi kısım altında incelemişlerdir Bu şekilde bir cem’iyyet taksîmâtı yapan Arab’lar, cem’iyyet taksîmâtını yaparken, insan bedeninin hilkatini (yaratılışını) es âs almışlar ve ona bir benzetme yaparak böyle bir taksîmâtı yapmışlardır Çünkü Arab’larda, insan kafasını teşkîl eden kemiklerden her birine “Kabîle”, bunların hepsine “Kabâil”, bu baş kemiklerinin -ya’nî kabîle’lerin - birleştiği eke ( yere) de “Şa’b” denilmişdir Bunun için bu esâsdan hareket edilerek bir babanın sulbünden gelip de bi’l -âhare kollara, dallara, şu’belere ayrılan büyük bir topluluğa, kalabalık bir cemâate de “Kabîle” denilmişdir Aynı zamanda müteaddid kabîleleri bir arada bulunduran, c âmi’ olan ve hepsi bir asla mensûb bulunan büyük topluluklara, cem’iyyetlere de “Re’s” ve “Şa’b” ismi verilmişdir Binâen -aleyh bir asla mensûb olan, bir soydan gelen toplulukların hepsinin başı ve büyüğü olan cem’iyyet, “Şa’b” dır ki bir çok kabîleleri ihtivâ eder Bu husûsları göz önünde bulunduran ba’zı müfessirler de, âyet -i kerîmede geçen “Kabâil” lâfzı ile Arab batınlarına ( göbeklerine, kabîlelerine ); “Şuûb” lâfzı ile de Acem ya’nî Arab’ın gayri olan akvâm batınlarına ( kavimlerin, toplulukların batınlarına ) işâret olduğunu söylemişlerdir 109 109 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 6 ss 4478 Elmalıl ı M Hamdi Yazır Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 83 Şa’b kelimesi ile yakından ilgili olan “Şu’be ( َ ب ْ ع ُ شة )” kelimesi de lügatde, şu’be, bölük, kısım, takım, bölüm, bir şey’in parçası ve küçük su yolu ma’nâlarına gelmektedir ki cem’i (çoğulu) , “Şi ab ( َ ع ر ش ْ ب )”, "Şuûb ( ُ ع ُ ش ْ ب )” ve “Şuabât ( ا َب َ ع ُ ش ْ ت )” dır El-Kabîle ( َ ا َ لي ر ب َ ق ْل ُ ة ): Bu da Arabca bir isimdir ki lügatde, ona kadar, üçden ona kadar olan halk, bir başa itâat eden insan topluluğu ma’nâlarınadır Aynı zamanda, bir atad an, bir soydan oldukları hâlde hısımlıkları birbirine uzak olan kalabalık cemâatler, ma’nâsını da ifâde eder Cem’i (çoğulu), “Kabâil ( ر ئا َب َ ق ْ ل )” dir Aynı atadan, aynı soydan geldikleri hâlde bi’l -âhare muhtelif kollara ayrılan insan topluluklarının hısımlıkları ise, -yukarıda geçtiği gibi - aşağıdaki şekilde altı mertebe üzerine tasnîf edilmişlerdir: 1-Hısımlıkları birbirinden çok uzak olanlara “Şa’b”; 2- Hısımlıkları birbirine uzak olanlara “ Kabîle”; 3- Bundan biraz yakın olanlara “Fasîle”; 4- Ondan biraz daha yakın olanlara “Imâre”; 5- Daha yakın olanlara “Batn”; 6- Hısımlıkları en yakın olanlara da “Fahz”; denilmişdir Kabîle kelimesi ile yakın bir ilişkisi bulunan “Kabîl ( َ اي ر ب َ ق ْل ُ ل )” kelimesi de, lügatde, kefil, soy, nevi’, sınıf, boy ma’nâlarına geldiği gibi, birbirine muhâlif kavimlerden olan üç Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 84 veyâ daha fazla kişilerin meydana getirdiği topluluk, cemâat ma’nâsına da gelir Türk, Arab, Rûm, gibi Cem’i, “Kubul ( ُ ق ُ ب ْ ل )” gelir    Şu hâlde, bu îzahlardan anlaşıldığına ve âyet -i kerîme’de belirtildiğine göre, bütün insanlar bir erkek ile bir dişiden (Âdem ile Havvâ’dan) yaratılmışlardır Bunun için de neseb bakımından birbirine eşitdirler Birbirlerine karşı her hangi bir üstünlükleri yokdur Bunlardan her hangi birinin haseb, neseb, soy, asl, nesl makam ve zenginlik gibi herhangi bir şey’ ile övünmesi, büyüklük taslayıp şereflilik iddiâsında bulunması, tamâmen yersiz, yanlış ve hatâlıdır Çünkü, insanın şerefi, fazîl eti, ve üstünlüğü, -âyet -i kerîmede de belirtildiği gibi - ittikâ’ iledir, takvâ iledir Zîrâ Allâhü Teâlâ ındinde en kerîm, en mükerrem, en şerefli olan kimse, ittikâsı ( takvâsı) en ziyâde olan kimsedir Bunun için insanlığın tekâmülü, diğer mahlûkât üz erine olan şeref, fazîlet ve efdaliyyeti de, ancak ittikâ’ iledir Binâen -aleyh şeref, fazîlet, üstünlük ve efdaliyyet isteyen bir kimse veyâ bir topluluk, bunları takvâda aramalı ve ona yönelmelidir Nitekim bir Hadîs -i şerîf’de, Hazreti Muhammed ale yhi’s -saelâm, şöyle buyurmaktadır: ر ق �ت َي ْ ل َ ف ر سا�نلا َ م َ ر ْ ك َا َ نو ُ ك َي ْ نَأ ُه � ر َ س ْ ن َ م �ا “Bir kimseyi, insanların en kerîmi, en mükerremi, en şereflisi, en fazîletlisi, en üstünü olmak mesrûr ederse (sevindirirse) Allâh’a ittikâ’ etsin, O’na takvâlı olsun” 3 3- Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 6 ss 4479 -4481 Elmalılı Ham Yazır Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 85 Demek ki bir erkek ile bir dişiden yaratılıp da şa’blar ve kabîleler hâline ayrılış, büyük büyük cem’iyyetlere, küçük küçük kabîlelere bölünüş, darılıp darılıp dağılmak, ayrılmak, döğüşmek, didişmek, bozgunculuk yapmak, ihtilâfa düşme k, fitne ve fesat çıkarmak için değil; tanışıp yardımlaşmak, yaklaşıp sevişmek, düşünüp güzel ahlâk sâhibi olmak, bu sûretle de daha büyük ve daha güzel cem’iyyetler meydana getirip korunmak içindir Bu hâl ise, insanlık için bir gâye, Müslümân için bir husn-i âkıbet (güzel bir netîce ) dir Akıl ve basîret sâhibi olan bir insanın veyâ bir topluluğun, yapacağı ve yapabileceği en güzel ve en üstün şey’ de ancak budur Bundan başkası boş ve bâtıldır ki pişmanlıkdan ve zulümden başka bir netîce meydana get irmez    Buraya kadar yapılan îzahlar içerisinde geçen bir kaç kelimeyi daha açıklamak uygun olacakdır ki onlar da şunlardır: El-Haseb ( َ ا َ س َْ � ُ ب ): Asl, nesl, soy, kuşak, şeref ma’nâlarına geldiği gibi; kişinin karâbeti, ehli ve zürriyyeti ma’nâlarına da gelir Ayrıca baba tarafından gelen şeref, asillik, soy temizliği ma’nâlarını da ifâde eder Cem’i, “Ahsâb ( َ ا ا َ س ْ ح ْ ب )” gelir En -Neseb ( َ ا َ س�نل ُ ب ): Asl, nesl, soy ma’nâlarına geldiği gibi; bir şey’in bir şey’e, bir kimsen in bir kimseye nisbet edilmesi ma’nâlarına da gelir Cem’i, “Ensâb ( َ اا َ س ْن ْ ب )” dır Bir kimsenin nesebi zikr edildiği zaman da erkeğe nisbet edilir ki İslâm'da bu bir esâsdır Bunun için de ba’zan soyca, Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 86 soy bakımından ma’nâsına “Neseben ( ا اب َ س َن )”, ba’zan da soylu, soyu temiz, asîl ma’nâsına “Nesîb ( ي ر س َن ْ ب )” ta'bîrleri kullanılır Kur’ân -ı Kerîm’de geçen “Neseb” lâfızları da, ekseriyyetle bu ma’nâları ifâde eder ki şu âyet -i kerîme’ler buna güzel bir misâldir: َ ن ر م َ ق َل َ خ ي ر ذ � لا َ و ُ ه َ و ا ار ْ ه ر ص َ و ااب َ س َن ُه َل َ ع َ ج َف اار َ ش َب ر ءا َ م ْلا ط ا اري ر د َق َ ك �ب َ ر َ نا َ ك َ و “Sudan bir beşer yaratıb da onu soy sop sâhibi (neseb ve sıhriyyet sâhibi) yapan, O’dur Rabb’in (her şeye) kemâliyle kâdirdir” 110 ُ ن ا َ ذ ر إ َف ر ف ا َ س ْن َا � َف ر رو � صلا ر � َ خ ُ ل َءا َ س َت َي � َ و ٍ ذ ر ئ َ م ْ و َي ْ م ُ ه َ ن ْ ي َب َ ب َ نو “Sûra üfürüldüğü zaman da artık aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları sopları olmadığı gibi (birbirinin hâlini) de soruşamazlar onlar” 111 El-Asl ( َ ا ْ َ ْ ص َ� ُ ل ): Asl, kök, dip, kütük, temel, esâs, kâide, kural, hakîkî, hâlis, sâfî ma’nâlarına geldiği gibi; her nesnenin esfeli (aşağısı) , soy soysop, haseb, neseb ma’nâlarını da ifâde eder Cem’i, “Usûl ( ُ ص ُا ْ لو )” dür En -Nesl ( َ ا ْ س�نل ُ ل ) : Oğul, kız, nesil, kuşak, soy, döldöş ma’nâlarınadır Cem’i, “Ensâl ( َ اا َ س ْن ْ ل )” dir 110 -Fürkan, 54 Sıhriyyet: Kız alıp vermekle, evlenmekle meydana gelen akrâbâlık 111 -Mü’minûn, 101 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 87 Bu ikisi ile ilgili olarak ba’zan “Asl-ü nesl ( َ ا ْ س َن ُ ل ْ ص ل )” ta’bîri kullanılır ki soysop, asıl, nesil ma’nâlarınadır Ba’zan da “Asîl ( َأي ر ص ْ ل ) denilir ki kavi, muhkem, sağlam ma’nâlarınadır El-Irk ( َ ا ْ ر ر ع ْل ُ ق ) : Damar, asıl, nesil, zürriyyet, sülâle, soy, ağaç ve ot kökü ma’nâlarınadır Cem’i, “Urûk ( ُ ع ْ قو ُ ر )” ve “Irâk ( ا َ ر ر ع ْ ق )” gelir Bununla ilgili olarak “Arîk ( ي ر ر َ ع ْ ق )” denilir ki asîl, haseb ve neseb sâhibi, haseb ve neseb ehli, haseben neseben asîl, kerîm kimse ma’nâsınadır    َ و ر ض ْ ر� ْا ر � اا و ُل ُ ع َ نو ُ دي ر ر ُي � َ ني ر ذ � ل ر ل ا َ ه ُل َ ع َْ � ر ة َ ر ر خ� ْا ُ را � دلا َ ك ْ ل ر ت � ا ادا َ س َف ط َ ي ر ق �ت ُ م ْ ل ر ل ُة َب ر قا َ ع ْلا َ و "İşte âhiret yurdu Biz onu yer yüzünde ne teğallüb (üstünlük) , ne de fesâd arzûsuna düşmeyeceklere veririz Nihâî zafer (iyi sonuç), (Allâh'a yönelib O'nun ıkâbından sakınan) müttekî'lerindir" 112    112 -Kasas, 83 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 88 N E T î C E Buraya kadar îzâhına çalıştığımız konularda, H a n î f l i k ‘in, şirkin en küçüğünden en büyüğüne kadar her çeşidini içine alan bütün şirk dînlerine karşı, yalan, yanlış, eğri, bozuk, sahte, bâtıl, uydurma inanç ve akîdelerden, hevâ ve heveslerden, fikir ve ahlâk kurallarından yüz çevirip dâimâ hakka ve do ğruya yönelerek dîni, yalnız Allâh için hâlis kılıp Tevhîd, İhlâs ve İstikâmet esâsları ile tertemiz doğrultmak, onda tefrîka çıkarmayıp dâimâ onun etrâfında doğrulukla toplanmaya çalışmak, bu sûretle de tam bir ihsân, ihlâs ve teslîmiyyet ile yalnız Allâh’a kulluk ve ibâdet edip ecir ve mükâfâtını O’ndan beklemek, olduğunu; Diğer bir ifâde ile, İnsanlığı, yanlış inanç ve akîdelerden kurtararak tam bir Tevhîd, İhlâs ve Teslîmiyyet ile yalnız Allâh’a kulluk ve ibâdet etmelerini, bunun netîcesi olarak da dünyâda ve âhiretde selâmetde olmalarını sağlamak amacı ile Allâhü Teâlâ tarafından -rahmetinin bir eseri olarak - va’z olunmuş ve Peygamberleri vâsıtası ile insanlara bidirilmiş ilâhî kânûnlar, olduğunu; Bu kânûnları kabûl edip ona yönelerek onun i’tikâd, ibâdet, ahlâk ve ictimâiyyet ( muâmelât ) esâslarına sımsıkı bağlanan, bu sûretle de onun etrâfında toplanan kimselere “H a n î f” denildiğini; Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 89 aynı şekilde, M i l l e t ‘in, bir peygamberin Allâhü Teâlâ’dan vahy ile alıp insanlara teblîğ etdiği dîne ve bu dîne inanıp onun etrâfında toplanan insanlara verilmiş bir isim, olduğunu; Ü m m e t ‘in de, Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm’ ın peygamberliğine inanıp O’na uyan ve O’nun Allâhü Teâlâ tarafından vahy ile alıp insanlara teblîğ etmiş olduğu İslâm Dîni’ni kabûl ederek O’nun etrâfında toplanan kimseler olduğunu; Bunların hepsine de, i’tikâd yönünden dîn, amel yönünden şerîat , topluluk yönünden millet veyâ ümmet denildiğini; öğrenmiş olduk    Şu hâlde, gerçek ma’nâsında Hanîf ve Hanîflik , Millet ve Milliyyetcilik, Ümmet ve Ümmetcilik, aynı anlamlarda kullanılmakda ve aynı şey’leri fâde etmektedir Çünkü -Ebu’l -Feth Muhammed Eş -Şehristânî in de dediği gibi- , i’tikâd edilen ( doğru olduğuna inanılan ) ne ise -esâs i’tibâriyle - amel edilen odur Amel edilen ne ise, -esâs i’tibâriyle - ictimâ’ edilen de odur Hakîkat bu olunca, akıl ve basîret sâhibi kimseler olarak bize düşen en büyük görev, kendisine uyulacak, peşinden gidilecek, etrâfında toplanılacak en doğru dîni, en doğru rehberi, en doğru düzeni, en doğru sistemi, en doğru önderi, arayıp bulmakdır Bu yol da, - daha evvel geçen konularda anlatıldığı gibi - Allâh’a, Kur’ân’a ve Peygamber’e inanmak, onlara tam bir teslîmiyyet Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 90 ile itâat etmek, bu sûretle de hakîkî İslâm’ı, -dalâlete, bid’ate, hatâya ihtilâfa ve tefrîkaya düşmeden - bütün hukümleri ile yaşamaya ve yaşatmaya çalışmakdır Akıllı olup şaşırmadığını, gerçeği görüp yanılmadığını, basîretli olup aldanmadığını, anlayışlı olup aldatmadığını, hakkı dinl eyip bâtıla kulak vermediğini, kendisinin veyâ başkalarının hevâ ve heveslerine uyup onların peşinden gitmediğini, Allâh’a karşı denkler, eşler, benzerler, ortaklar, düzenler, sistemler, önderler tutarak onları -Allâh’ı sever gibi - sevmediğini, iddiâ edenl er, bu yola yönelmeli, bu yolu sevmeli, bu yolda ömür tüketmeli ve bu yolda can verip Yaratan’a dönmelidir Gerçek yol, doğru istikâmet, zevkli ticâret, temiz kazanç, mutlu bir hayat, mes’ûd bir netîce, ancak bu anlayış ve yaşayış ile mümkündür Aksi ise boş, bâtıl ve fayda vermeyen bir pişmanlıkdır Evet, bâtıl yollar içinde, hakkı ve hakîkati, doğruyu ve gerçeği, iyiyi ve güzeli, arayıp bularak yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak ne güzel bir netîce ve ne mutlu bir insanlık vasfı    K onumuzu, şu âyet -i kerîme’ ler ile bitirelim: ر �ا ب ُ ح َ ك ْ م ُ ه َنو �ب ر ُ � اادا َ د ْن َا ر �ا ر نو ُ د ْ ن ر م ُ ذ ر خ �ت َي ْ ن َ م ر سا�نلا َ ن ر م َ و ر َ ط ُ ن َ مآ َ ني ر ذ � لا َ و او ر � ر اا ب ُ ح � د َ ش َا ط “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki (her hakîkati gözleri ile görüp bildikleri hâlde) Allâh’a karşı bir takım endâd (denkler, eşler, benzerler, düzenler, sistemler, önderler) edinirler de onları Allâh’ı sever gibi severler (Onlara, Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 91 Allâh’a olan sevgileri gibi muhabbet beslerler Onların emirlerine, nehiylerine, arzûlarına itâat ederler Böyle yapmak sûretiyle de Allâh’a şirk, eş, ortak koşarlar Allâh’a karşı yapacakları kulluklarını onlara karşı yaparlar Allâh’ın rızâsını düşünmeden onların rızâsını kazanmaya çalışırlar Hattâ Allâh’a isyân olan şey’lerde bile onlara itâ at ederler) Halbuki îmân eden kimselerin Allâh’a karşı olan sevgi (ve itâat) leri ise, her şey’den ziyâdedir” 113 نَ مآ َ ني ر ذ � لا ا َ ه �ي َا ا َي ُ و ُ م ر ل ْ س ُ م ْ م ُت ْ نَأ َ و � � ر إ � ن ُتو َُ � � َ و ر ه ر تا َ ق ُت � ق َ ح َ �ا او ُ ق � تا ا َ نو “Ey îmân edenler, Allâh’dan nasıl korkmak (ittikâ’ etmek) lâzım ise, öylece korkun (ittikâ’ edin) Sakın siz, Müslümân’lar (olmak) dan başka (bir sıfatla) can vermeyin” 114 َ ف َ ت � َ و ااعي ر َ � ر �ا ر ل ْ ب َ ر � او ُ م ر ص َت ْ عا َ و � رق ُ و ا ص ُ ك ْ ي َل َ ع ر �ا َ ت َ م ْ ع ر ن او ُ ر ُ ك ْذا َ و ْ م “Hepiniz, topdan sımsıkı Allâh’ın ipine (Kur’ân-ı Kerîm’e, İslâm Dîni’ne, Allâh için ihlâsa, Allâh’ın emrine, Allâh’a itâate) sarılın Parçalanıp ayrılmayın Allâh’ın, üzerinizdeki ni’metini düşünün ” 115 ر ْ � َْ �ا َ � ر إ َ نو ُ ع ْ د َي ٌة � م ُا ْ م ُ ك ْ ن ر م ْ ن ُ ك َت ْل َ و ر ْ ع َ م ْلا ر ب َ نو ُ ر ُ م ْا َي َ و ُ و ر ر َ ك ْ ن ُ م ْلا ر ن َ ع َ ن ْ و َ ه ْ ن َي َ و ر ف ط اَ و ُ و ُ ح ر ل ْ ف ُ م ْلا ُ م ُ ه َ ك ر ئ َل َ نو “Bir de içinizden öyle bir topluluk bulunmalıdır ki (onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emr etsinler, kötülükden 113 -Bakara, 165 114 -Âl -i İmrân, 102 115 -Âl -i İmrân, 103 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 92 vaz geçirmeye çalışsınlar İşte onlar murâda erenlerin ta kendileridir” 116    H â t i m e َ ي ر ق �ت ُ م ْ ل ر ل ُة َب ر قا َ ع ْلا َ و َ ي ر م َلا َ ع ْلا ب َ ر ر � ر ُ د ْ م َْ �ا َ و َ ا � صل ر ب ْ ح َ ص َ و ر ه ر لآ َ ىل َ ع َ و ٍ د � م َُ � ا َن ر لو ُ س َ ر َ ىل َ ع ُ م َ� � سلا َ و ُة َ ول ر ه َ م َ و َ ني ر ر ر ها � طلا َ ي ر ب ي � طلا ْ ن ر م ْ و َي َ � ر إ ٍ نا َ س ْ ح ر إ ر ب ْ م ُ ه َ ع ر ب َت ر ني دلا Nihâî zafer, (iyi sonuç, mutlu netîce), Allâh’a yönelip O’nun ıkâbından sakınan Müttekî’lerindir 117 Her hamd- ü senâ, bütün âlemlerin Rabb’i olan Allâh’adır Salât ve selâm, Rasûl’ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve Kıyâmet’e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun Âmîn    116 -Âl -i İmrân, 104 117 -Kasas, 83 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 93 F i h r i s t Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayan lara HAKK YOL 3 Besmele, Hamdele, salvele 5 Ö n s ö z 7 HANîF ve HANîFLİK 15 MİLLET ve MİLİYYETCİLİK 41 ÜMMET ve ÜMMETCİLİK 69 ŞA'B ve KABîLE 80 NETîCE 88 H a t i m e 92 Fihrist 93 Özgeçmiş 94    Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 94 A Celâleddin Karakılıç 1929 yılında Talas’da doğdu İlkokulu Talas ve Konya Ereğlisi’nde, Ortaokulu Kayseri ve Karaman Ortaokulunda ve Lise tahsîlini de Kayseri Lisesi’inde tamamladıktan sonra İ Ü Tıp Fakültesi’ne girmek üzere ike n -bir lûtf -i ilâhî olarak - 1950-1951 ders yılında A Ü İlâhiyat Fakültesi’ne devam edip 1954 yılında mezun oldu ve Trabzon İmam -Hatip Okulu Meslek dersleri öğretmenliğine atandı Aynı yıl vatanî görevini yapmak üzere oradan ayrıldı Yedek Subay olarak askerlik görevini tamamladıktan sonra Kayseri İmam -Hatip Okulu Meslek Dersleri Öğretmeni oldu 1958- 1962 yılları arasında Hasbekli Hoca diye ma’rûf merhûm ve mağfûr Kurrâ’dan Hacı Hâfız Mü’min Akan’dan Kur’ân -ı Kerîm’in tecvîd ve ta’lîmini öğrendi Bu aradaki çalışmaları ile de "Tecvîd İlmi -Kur’ân -ı Kerîm Okuma kâideleri -" isimli kitâbını hazırladı Ayrıca yine Kurrâ’dan, Karabey’in Hâfız diye ma’rûf merhûm ve mağfûr Mehmed Karakılıç’dan da istifâde etdi Daha sonra da İlm -i Kırâat ile ilgili çalışmaları oldu 1962- 1966 yılları arasında Kayseri İmam -Hatip Okulu Müdürü, 1966 - 1968 yıllarında Niğde İmam -Hatip Okulu Meslek dersleri Öğretmeni, oradan tekrar Kayseri İ H O Meslek Dersleri Öğretmeni oldu 1971 -1972 yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığı Dînî Hizmetler ve Din Görevlilerini Olgunlaştırma Daire Başkanlığına atandı Kendi isteği ile bu görevden ayrıldıktan sonra tekrar Kayseri İ H Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni oldu ve 1984 ders yılı sonunda aynı görevde iken emekli oldu Gerek memûriyet hayatında gerekse emekli olduktan sonra bir çok hayır işlerinde çalıştı Fahrî vâizlik yapdı Evli ve 4 çocuk sahibi olup, hayat ı boyunca İslâm’a, Müslüman’lara ve insanlığa hizmeti şiâr edindi BASILMIŞ ESERLERİ 1- Tecvîd İlmi, ( Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâideleri ) ( 6 Baskı) (17x24)=(204 Sayfa ) 2- Hz Muhammed aleyhi’s -selâm’n Hayatı Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri ( 4 Baskı) (17x24) (12+728=(740 Sayfa) 3- Fıkıh Usûlü ( 2 Baskı) (17x24)=(532 Sayfa) 4- Bâtıl Yollar içerisinde Doğruyu Arayanlara Hakk Yol ( 3 Baskı) (14x20)=(96 Sayfa) 5- İslâm’da İstişâr e ( 2 Baskı) (14x20)=(60 Sayfa) Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 95 6- Zamânımızda Tevhîd ve Şirk ( 5 Baskı) (14x20)=(360 Sayfa) 7- Kısa İlm -i Hâl Bilgileri ( 2 Baskı) (14x20)=(212 Sayfa) 8- Kıyâmet ve Kıyâmet Alâmetleri ( 2 Baskı) (14x20)=(288 Sayfa) HABARLEŞME ADRESİ A Celâleddin Karakılıç Kiçiköy Mah Altıntepe Cd Gonca Sok No: 16 Talas – Kayseri Tel: ( 0352 ) 437 00 27    Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 96 Bâtıl Yollar İçinde Doğruyu Arayanlara HAKK YOL 97 ك ر ر ْ ش ُت � َ و َ �ا او ُ د ُب ْ عا َ و ُ و ا ائ ْ ي َ ش ر ه ر ب ا "Allâh'a ibâdet (ve kulluk) edin O'na hiç bir şey'i eş tutmayın" Nis â', 36 َ و ق � ر َ ف َ ت �و ااعي ر َ � ر �ا ر ل ْ ب َ ر � او ُ م ر ص َت ْ عا ُ و ا ص ُ ك ْ ي َل َ ع ر �ا َ ت َ م ْ ع ر ن او ُ ر ُ ك ْذا َ و ْ م "Hepiniz toptan Allâh'ın ipine (Kur'ân-ı Kerîm'e ve İslâm Dînine) sımsıkı sarılın Parçalanıp dağılmayın All'ah'ın üzerinizdeki ni'metinidüşünün" Âl-i İmrân, 103 او ُع َ زا َن َ ت � َ و ُه َلو ُ س َ ر َ و َ �ا او ُ عي ر َا َ و َ ف ُ ر � ْ صا َ و ْ م ُ ك ُ� ر ر َ ب َ ه ْ ذ َت َ و او ُل َ ش ْ ف َ ت او ط َ ع َ م َ �ا � ن ر إ ي ر ر ر با � صلا َ ن "Allâh'a ve O'nun Rasûlüne itâat edin (Fikir, görüş, yorum, inanç ve düşünce ayrılıkları ile) birbiriniz ile çekişip didişmeyin Sonra korku ile za'fa düşersiniz Rüzgarınız (kuvvet ve kudretiniz kesilip) gider (Allâh'ın size olan yardımı kesilir Kuvvetiniz ve devletiniz yok olup gider) Bir de sabr (-u sebât) edin, (sıkıntılara katlanın) Çünkü Allâh, sabr edenlerle berâberdir" Enfâl, 46 "Bundan sonra sizin bir daha putperestliğe döneceğinizden endîşe etmiyorum Endîşe etdiğim şey', sizin dünyâ işlerine dalarak ve servet peşinde koşarak birbirinizin kanını dökmenizdir İhtiras ile nefsâniyyet güdüp didişmenizdir İşte o zaman siz de sizden evvelki milletler gibi helâk olursunuz Çünkü ihtiras, ni'metden mahrûmiyyete sebeb olur" "Siz iyi olursanız, âmirleriniz de iyi olur Kötülerin başına kötü geçerse, kimin kimde hakkı varsa helâllaşsın Zîrâ âhiretde cezâ'ya uğramak, d ünyâda mahcûb olmakdan kötüdür" Vedâ' Haccı dönüşündeki Hutbesi'nden YAZARIN BASILMIŞ ESERLERİ 1- Tecvîd İlmi, ( Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâideleri ) ( 6 Baskı) (17x24)=(204 Sayfa ) 2- Hz Muhammed aleyhi’s -selâm’n Hayatı Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri (4 Baskı ) (17x24) (12+728)=(740 Sayfa) 3- Fıkıh Usûlü (2 Baskı) (17x24)=(532 Sayfa) 4- Bâtıl Yollar İçerisinde Doğruyu Arayanlara Hakk Yol ( 3 Baskı) (14x20)=( 86 Sayfa) 5- İslâm’da İstişâre ( 2 Baskı) (14x20)=(60 Sayfa) 6- Zamânımızda Tevhîd ve Şirk ( 5 Baskı) (14x20)=(360 Sayfa) 7- Kısa İlm -i Hâl Bilgileri ( 2 Baskı) (14x20)=(212 Sayfa) 8- Kıyâmet ve Kıyâmet Alâmetleri ( 2 Baskı) (14z20)=(288 Sayfa)