CKarakilic.com
Current View

Hâtıralarım ve ba’zı Tavsiyelerim

Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 0 İldes : İlme Destek Derneği’nin 29-04-2018 Pazar günü saat 13 30 da Ankara- Hacıbayram -ı Velî Câmii civarındaki Eşrefoğlu Rûmî Konferans Salonu’nda tertiplemiş olduğu “Yaşayan Âlimlerimiz le Sohbetler” Programında dile getirdiğim Hâtıralarım ve ba’zı Tavsiyelerim Konuşmacı A Celâleddin Karakılıç 29 -04 -2018 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 1 İldes: İlme Destek Derneği’nin 29-04- 2018 Pazar günü saat 13 30 da Ankara- Hacıbayram -ı Velî Câmii civarındaki Eşrefoğlu Rûmî Konferans Salonu’nda tertiplemiş olduğu “Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler” Programında dile getirdiğim Hâtıralarım ve ba’zı Tavsiyelerim Konuşmacı A Celâleddin Karakılıç 29 -04 -2018 Not: “İldes : İlme Destek Derneği ” isminin, “Desam :Dünyâ Ehl -i Sünnet Araştırmaları Merkez i” olarak değiştirilmesi, bizce daha doğru bir isim olur Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 2 İ’lâ -i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya çalışacak Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı îman ve ihlâs sâhibi bir kurtarıcıya ihtiyacımız var  Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 3 H Â T I R A L A R I M ػػػػ ْ س ِ ب ػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػ ِ مي ِ ح � رلا ِ ن َْ � � رلا ِ �ا ِ مػػػ Halîfelik gibi yüce bir vasfa namzet muhterem kardeşlerim , saygı değer misâfirler Tek vatan, tek millet, t ek devlet, tek bayrak etrafında toplanarak varlığımızı ve birliğimizi koruyup yaşamak için , İ’lâ -i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya çalışacak Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı îman ve İhlâs sâhibi bir kurtarıcıya ihtiyacımız olduğu şu günlerde: Yüce İslâm Dîni ’nin Ehl-i sünnet ve’l -cemâat kapılarını yeniden bizlere açacak bir çalışmanın bir başlangıcı olan bu güzîde toplantıyı bizlere lûtf -ü ihsân eden Allâhü Teâlâ’ya hamd- ü senâlar, Rasûlü’ne salât -ü selâmlar eder, Yüce rabb’imizin şaşmaz hidâyet ve nusratinin bizlerin, sizlerin ve Allâhü Teâlâ’nın kendisinde hayır görüp sırât -ı müstekîmine nâil buyurduğu kullarının üzerine olmasını diler, hepinizi sevgi, saygı ve muhabbetlerimle selâmlarım Konuşmalarımızın esâsını, ْ لا ِ ب ُو َلو ُ س َ ر َ ل َ س ْ ر َ أ ي ِ ذ � لا َ و ُ ى ػه ُ ػ ُ ي ِ ل � ق َْ �ا ِ ني ِ د َ و ى َ د ُ ه َ ر ِ ه ْظ ِ و � ل ُ ك ِ ني �دلا ى َل َ ع ْ و َل َ و َ فو ُ ك ِ ر ْ ش ُ م ْلا َ ه ِ ر َ ك ع “Müşriklerin (ve münâfıkların) hoşuna gitmese de O (Allâh) , (İslâm) dînini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için peygamberini hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) ve hakk dîn (İslâm) ile gönderendir” 1 1 - Saff, 9 Fetih, 28… Tevbe, 33 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 4 âyet-i kerîme’sinin ışığında, “İslâmî bir esâsa dayanmayan yorum, görüş, bid’ad, ihtilâf, tefrika, tarîkat ve cemâatleşmeler ile aslı bozulan bir dinden ; d iğer bir deyimle d emokrasi, lâiklik, özgürlük, sınırsız hoşgörü, ılımlı islâmiyet, demokratik islâmiyet, radikal islâmiyet gibi batının felsefî sistemlerini benimseyen yeminlilerin, y enilikçilerin, telfikçilerin, paralelcilerin, fetocuların ve benzerlerinin eliyle bozulan bir dinden ve o dînin mensublarından hayır gelmez” konusu teşkil edeceği için, belki ibret alınır diye, sohbetlerime şöyle başlamak istiyorum  Henüz ilkokula başlamadığım günlerde işinden evimize gelen merhum babam yatsı namazını kıldıktan sonra büyük boyda olan Kur’ân -ı Kerîm’i okumaya başlar, ben de onun etrafında oynarken en çok dikkatimi çeken Kâf ve Mîm harflerinin şekillerine gözüm takılarak onlarla ilgilenirdim İlkokulu bitirip Ortaokula başladıktan sonra da babamı ve annemi taklid ederek namazımı kılar orucumu tutardım Ortaokulu bitirip Kayseri Lisesi’ne başladığım zaman, Talas’ın şimdiki Öğretmen Evi’nin alt tarafında bulunan ve Kayabaşı denilen yere gider orada ders çalışmayı severdim Yine bir gün öğleden sonra Kayabaşı’nda ders çalışmaya gitmişdim Bir müdded sonra Ali Sâib Paşa Câmii imam - Hatibi Hâfız Hüseyin hoca, davûdî güzel sesi ile “Tanrı uludur, Tanrı uludur, Şübhesiz bilirim bildirim Tanrı’dan başka yokdur tapacak, Şübhesiz bilirim bildiririm Tanrı’nın elçisidir Muhammed…” şeklindeki ikindi ezanını okumaya başlayınca okunan ezanın ulu Allâh’a kulluk için bir da’vet olduğunu anladım ve o günden bu güne kadar nam azlarımı edâ’ etmekde kusur etmemeye çalıştım Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 5 Lise tahsilim boyunca da, gerek Ali Sâib Paşa câmii’nin imam- hatibi Hâfız Hüseyin hoca, gerekse ilkokul birinci sınıfdan öğretmenim olan ve Harman Mahallesi câmii’nde fahrî olarak imam -hatiblik yapan eme kli Derviş Güneş hoca, yaşlı olduklarından minareye çıkıp ezan okuyamazlardı Bu görevi ekseriyyetle ben yaparak o günkü Türkçe ezanı okur duâlarını alırdım  1950 yılında Kayseri Lisesi’ni bitirdikden sonra İ Ü Tıp Fakültesi’ne kaydımı yaptırmak için İstanbul’a gittiğim gün Sultan Ahmed Câmii’ni ziyâret ettim Bu muhteşem eserin o zamanki perişan hâli ve onu yaptıranların, benim ma’nevî hayâtımda yaptığı etki üzerine -bir lûtf -i ilâhî olarak -Tıp Fakültesine kaydımı yaptırmaktan vaz geçerek aynı gün geri dönüp “Hiçbir şey’ yapmasam bile talebesinin adedini bir tâne artırırım” diyerek, yeni açılmış olan A Ü İlahiyat Fakültesi’ne kaydımı yaptırdım 1954 yılında me’zun olup İmam -Hatip Okulları Meslek Dersleri öğretmeni old um İlâhiyat Fakültesi ikinci sınıfında iken bir gün merhûm hocam Rıfkı Melül Meriç Bey , fakülte koridorunda, bizimle sohbet ediyordu Bu sırada merhum hocamızın gözlerinin yaşardığını gördük ve mahcup bir vaziyetde sebebini sorduk O da, “1948 yılı nda, A Ü İlahiyat Fakültesi’nin açılması hakkındaki komisyonda ben de vardım Zamanın ihtiyaçlarına cevap verecek modern ve yenilikçi din adamlarının yetiştirilmesi için açılmasına karar verilmişti Şimdi sizin bu müsbet ve samimi hâlinizi görünce sevincimden duygulandım” dedi Hocamızın bu sözlerinin ifâde etdiği mel’un tuzakları öğrenince, gerek fakülte hayatımda, gerekse sonraki meslek Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 6 dersleri öğretmenliğim esnâsında aşağıdaki âyet -i kerîme’de ifâde buyurulan tehlikeleri görmeye başladım َ ك ِ ل َ ذ َ ك َ و ْ م ُ ى ُ ؤ َاك َ ر ُ ش ْ م ِ ى ِ د َ� ْ و َا َ ل ْ ت َ ػق َ � ِ ك ِ ر ْ ش ُ م ْلا َ ن ِ م ٍ � ِ ث َ ك ِ ل َ ن �ي َ ز ْ م ُ ىو ُ د ْ ر ُ ػي ِ ل ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ا ُ وس ِ ب ْ ل َ ػي ِ ل َ و ْ م ُ ه َ ػني ِ د ُ �ا َءا َ ش ْ و َل َ و َ فو ُ ر َ ػت ْ ف َػي ا َ م َ و ْ م ُ ى ْ ر َ ذ َف ُه ُ ول َ ع َ ػف ا َ م “Onların (hem fikir olan) ortakları, ( ِ را َ ه�ػنلا َ و ِ ل ْ ي � لا ُ ر ْ ك َ م ْ ل َب : gece gündüz binbir türlü hîle ve desîse ile Allâh’a eş koşturdukları) müşrik’lerden çoğuna, (a)- hem onları helâke düşürmek, (b)hem de kendilerine karşı dinlerini karma karışık edip bozmak için -, evlâtlarını öldürmeyi (doğru yoldan saptırıp dalâlet’de bırakmayı, dînî hakîkatleri göremez, işitemez, anlayamaz bir hâle getirmeyi) iyi (bir şey’ imiş gibi) gösterdi (ler) Allâh dileseydi, bunu yapamazlardı O halde onları, uydurdukları (iftirâları) ile baş başa bırak” 2 Bu âyet -i kerîme’de belirtildiği gibi, fâsıklar, zâlimler, kâfirler, münâfıklar ve müşrikler istemese de, hukmü kıyâmete kadar devâm edecek olan Kur'ân -ı Kerîm'in bu âyet -i kerîmesinde zikri geçen "Katl: Öldürme" lâfzı, Fıkıh Usûlü ilmindeki lâfız kurallarına göre: 1-Hakîkat olarak alınırsa, maddî benliği yok etme (öldürme) ma'nâsı anlaşılır Bu manâya göre, "İns ve cin şeytanları, müşriklerin çoğunu, akıllarını, fikirlerini, duygularını, bir takım kuruntular ile ifsâd etdiler Onlara, fakirlik korkusu ile yetişmiş çocuklarını öldürmeyi, putlara kurban etmeyi, kızlarını diri diri mezara gömmeyi, 2 - En’âm, 137 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 7 iskât -ı cenîn etmeyi, bu sûretle de kendi nesillerini kendilerine kırdırmayı, bir iktisâd, bir akıl, bir nâmûs ve bir dîn işi gibi iyi bir şey' olarak telkîn etdiler ve bunu da ( yukarıdaki) iki maksad için yaptılar" ma'nâsı anlaşılır 3 2-Mecâz olarak alınırs a, ma'nevî benliği yok etme (öldürme ) ma'nâsı anlaşılır ki bu ma'nâya göre de, İns ve cin şeytanları, müşriklerden çoğuna, "Hayır, ( ِ را َ ه�ػنلا َ و ِ ل ْ ي � لا ُ ر ْ ك َ م ْ ل َب : gece gündüz (işiniz) hilekârlık idi Bize de Allâh’ı inkâr etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı emr ediyordunuz)" 4 âyet -i kerîmesinin ifâdesine göre binbir türlü hîle ve desîse ile; ِ فآ ْ ر ُ ق ْلا ا َ ذ َ هػ ِ ل او ُع َ م ْ س َت َ � َ فو ُب ِ ل ْ غ َ ػت ْ م ُ ك � ل َ ع َل ِ وي ِ ف ا ْ و َغ ْلا َ و “Sakın şu Kur'ân'ı dinlemeyiniz Okundukca gürültü ediniz Be lki gâlib gelirsiniz (susturursunuz)" 5 âyet -i kerîme’sinin ve bunlar gibi diğer âyet -i kerîme’lerin ifâdesine göre de, akla hayâle gelmedik baskılar ile, "Beyinlerini yıkayarak hakk yoldan döndürüp kendi çocuklarını, kendi nesillerini helâke götürmeyi, onları Sırat -ı müstekîm’den, İslâm yolundan uzaklaştırmayı, boş ve faydasız şeyler ile meşkul edip dînî hakîkatleri, göremez, işitemez, anlayamaz bir hâle getirmeyi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için iyi bir şey' imiş gibi telkîn etdiler ve bunu da (yukarıdaki) iki şey' için yaptılar " ma'nâsı anlaşılır ki bu şekilde bir öldürme, maddî varlıklarını öldürmeden daha şedîddir Çünkü birinci şeki lde 3 - Hak Dîni Kur’ân Dili Yeni Mealli Türkçe Tefsir,C 3 ss 2063) (1960 Baskı sı) Elmalılı M Hamdi Yazır 4 - Sebe', 33 5 - Fussılet, 26 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 8 öldürülen evlatların -ezeldeki fıtrî îmânları ile öldükleri için - cennetlik olma durumları vardır İkinci şekilde öldürülen ( dînî hakîkatleri göremez, işitemez, anlayamaz bir hâle getirilip şuursuz bir şekilde körü körüne İslâm düşmanlığı yapan, ins ve cin şeytanlarının istediği bir nesil hâline getirilen ) evlâtların ise, -hakk yola yönelip kendilerini kurtaramazlarsa, diğer bir ifâde ile ezeldeki aslî (fıtrî) îmân ’larını kendi hür irâdeleri ile Kesbî îmân’a çeviremezlerse - ebedî olarak cehennemlik olma durumu vardır İçinde yaşadığımız bu zamanda ise, her iki şekli de, her zaman ve her yerde, muhtelif şekillerde görmek mümkündür Bize düşen görev ise, îmân, İbâdet, ahlâk ve muâmelât bakımından Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına uygun İslâmî hakîka tleri, yapabildiğimiz kadar teblîğ edip gözler önüne sermekdir Çünkü bizim görevimiz, ْ لا ُ غ� َب ْلا � � ِ إ ا َن ْ ػي َل َ ع ا َ م َ و ُ م ُ � ِ ب “Bizim üzerimize (düşen görev), ap-açık bir teblîğ’den başka (bir şey’) değildir” 6 âyet -i kerîme’sinin ışığında Tevhîd ve Şirk esâslarını hatırlatmaktan ve tebliğden başka bir şey’ değildir  İslâm Dîni’nin esâslarını bozup Müslüman’ları, dînî hakikatleri göremez, işitemez, anlayamaz bir hâle getirmek için yapılan bu çalışmaları görünce de, kendi kendimi yetiştirmek için kendi özel çalışmalarımı geliştirerek tefsirde Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Konyalı Mehmed Vehbi ve Balıkesirli Hasan Basri Çantay; hadîsde Ahmed Naim, Kâmil 6 - Yâsîn, 17 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 9 Miras ve Hasan Hüsnü Erdem; fıkıh ve fıkıh usulünde Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük Haydar Efendi ve Bedru’l -Mütevellî Abdü’l -Bâsit; akâid ve ilmihâlde İmâm A’zâm Ebû Hanîfe, Ömer Nasûhi Bilmen, Mehmed Zihni ve Ahmed Hamdi Akseki merhûmlar gibi ilim ve takvâ ehli kimseleri kendime hoca ve üstâd edinerek onların talebesi olmayı şiâr edindim ve Cenâb -ı Hakk’ın bizlerin dünyevî ve uhrevî mutluluğu için ُ م ُ ك َل ُ تي ِ ض َ ر َ و ِ � َ م ْ ع ِ ن ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ُ ت ْ م َْ � َا َ و ْ م ُ ك َني ِ د ْ م ُ ك َل ُ ت ْ ل َ م ْ ك َا َ ْ و َ ػي ْل َا ًاني ِ د َ � ْ س ِ � ْا "Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve size dîn olarak İslâm'ı beğenip seçtim, ondan (ve onun îcâblarını yerine getirenlerden) râzı oldum" 7 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan Yüce İslâm Dîni esâslarını 8 , Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın ve güzîde Ashâb -ı Kirâm’ının anlayıp yaşadığı gibi anlayıp yaşamaya çalıştım 1958- 1962 yılları arasında Hasbekli Hoca diye ma’rûf merhûm ve mağfûr Kurrâ’dan Hacı Hâfız Mü’min Akan’dan Kur’ân -ı Kerîm’in tecvîd ve ta’lîmini öğrendim Bu aradaki çalışmalarım ile de bir d oktora tezi olarak “Tecvîd İlmi - Kur’ân -ı Kerîm Okuma kâideleri -” isimli kitâbımı hazırladım Ayrıca yine Kurrâ’dan, Karabey’in Hâfız diye ma’rûf merhûm Hâfız Mehmed Karakılıç’dan da istifâde etdim ve Arabça okudum Daha sonra yine merhûm Hâfız Mü’min Akan ile Kırâet -i Seb’a ve Kırâet -i Aşere çalışmaları yaptım 1962 yılı Eylül ayında bir doktora tezi olarak hazırlamış olduğum “Tecvîd İlmi -Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri -” 7 - Mâide, 3 8 - Mâide,3 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 10 isimli kitâbımı, daha önce müsbet tasvibini almış olduğum merhum h ocam Prof M Tayyîb Okiç’e sundum Fakat bir takım fitne ve fesâd erbâbının te’sîri altında kalmış olan hocam Prof M Tayyîb Okiç’in menfi tutumunu ve o kürsünün kendisinde olmadığını ifâde eden yalanlarını görünce de doktora yapmaktan vaz geçip o zaman Din Eğitimi Müdürü olan diğer hocam merhûm Kemâl Edib Kürkçüoğlu’nun ziyâretine gittim Elimde bulunan “Tecvîd İlmi -Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri -” kitâbımı O’na gösterince ilim ve ma’niviyyât âşıkı hocamın takdir ve tasvibleri ile münhâl bulunan İmam -Hatip Okulu Müdürlüğüne atandım Elini öpüp ayrıldıktan sonra arkamdan “Celâl” diye seslenerek yanına çağırdı ve “Millî Eğitim Bakanı Şevket Râşit Hatipoğlu benim Türk Ocağı’ndan arkadaşım olur Üçüncü Yüksek İslâm Enstitüsünü açmak istiyor Kayseri bu işi yapabilir mi?” dedi Ben de “Yapar hocam” deyince “Öyleyse hemen git, Üçüncü Yüksek İslâm Enstitüsü’nün yapılıp açılması için çalışmalarına başla” dedi Kayseri’ye gelip durumu arkadaşlara anlatınca büyük bir şevkle hemen bir dernek kurup inşaat çalışmalarına başladık Kısa bir müddet sonra Konya Yüksek İslâm Enstitusü Kur’ân -ı Kerîm öğretmenliğine naklen atanmam uygun görüldü ise de “Burada da bir Yüksek İslâm Enstitüsü yapıyoruz, açılınca aynı görevi burada da yapabilirim” diyerek Konya’ya gitmeyerek dernek çalışmalarına devam ettim Bu çalışmalarım esnâsında Bakanlık yetkilileri tarafından menfî uyarılar aldımsa da yine çalışmalarıma devama ederek Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü’nün açılmasında başarı elde etdim Fakat bu enstitüde görev verilmemesi gi bi olumsuz haller ile de karşı karşıya kaldım Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 11 Buna rağmen yukarıda geçen âyet -i kerîme’nin ve benzeri âyet -i kerîme ve Hadîs -i Şerîf’lerin ışığında Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ’ın ve Ashâb -ı Kirâm’ın ın bulunduğu i’tikad üzerinde bulunup Kitâb, Sünnet, İcmâü’l -ümmet ve Kıyâsü’l - fukahâ’ esâslarına göre inanıp yaşamayı; i’tikadda ve amelde Selefiyye yolunun temsilcileri olan, Ehl-i Sünnet ve’l - Cemâat mezhebi esâslarına göre inanıp amel etmeyi üstün bir vas ıf kabûl ederek i’tikad’da Mâtürîdî, amelde Hanefî mezhebi mensûbu bir Mü’min ve Müslümân olarak yaşamayı ve o yolda ömür tüketmeyi en doğru bir yol kabul etdim Dâimâ, vatan, millet, hürriyet, istiklâl, bayrak ve kardeşlik gibi konuların, vazgeçilmez kendi değerlerimiz olduğunu ve bunlarsız İslâm’ın yaşanamıyacağı inancını müdâfaa ederek îmâna, İslâm birlik ve berâberliğine zarar veren lâiklik, demokrasi, özgürlük gibi beşerî sistemlerin, -ithal malı olup - bizim malımız olmadığı husûsunu da, fırsat bulduğum her yerde anlatmaya çalışdım َ ل َ ْ و َ ػي ْلا َ و َ �ا او ُ ج ْ ر َػي َ فا َ ك ْ ن َ م ِ ل ٌة َن َ س َ ح ٌة َ و ْ س ُا ِ �ا ِ ؿو ُ س َ ر ِ � ْ م ُ ك َل َ فا َ ك ْ د َ ق ًا� ِ ث َ ك َ �ا َ ر َ ك َذ َ و َ ر ِ خ� ْا ط "And olsun ki Allâh'ın Rasûlünde sizin için, Allâh'ı ve âhiret gününü ummakda olanlar ve Allâh'ı çok zikr edenler için güzel bir (imtisâl) numûne (si) vardır" 9 Âyet -i kerîme’sinin hidâyet ve nusrat ışığı altında Allâhü Teâlâ’yı dost, Kur’ân -ı Kerîmi ve Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ı rehber , Ashâb -ı Kirâm’ı ve onlara tâbi’ olup onların yolundan giden ilim adamlarını ve müslümanları, yerine göre mürşid, yerine göre hoca, yerine göre kardeş, yerine göre de arkadaş edindim 9 - Ahzâb, 21 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 12 İslâm dışı din ve inançların; beşerî sistem, doktirin ve ekollerin; insanı, şirke, küfre ve nifâka götürdüğü inancına sâhip olduğum için de, ömrüm boyunca ( Ehl-i sünnet ve’l - cemâat esâslarına inanan bir din adamı olarak, İslâm Dîni’nde particilik ve tefrika olmadığı için ) hiçbir partiye, hiçbir guruba, hiçbir ekole, hiçbir cemâate mensûb olmadığım gibi onlara temâyül de etmedim Hattâ ısrarla yapılan ba’zı câzip teklifleri de -millet vekilliği ve belediye başkanlığı gibi görevleri, -tarafsız olarak yapmak isteğim kabul edilmediği için - redd etdim Ancak idâreci olduğum yıllarda ba’zı mecbûriyetler karşısında “Şerreynden ehveni tercih olunur” küllî kâidesi gereğince ba’zı davranışlarımı da ona göre ayarlamayı uygun buldum İslâm birlik ve berâberliğinin en büyük düşmanlarından biri olan tefrîka, ihtilâf, görüş ayrılıkları ve muhtelif isimler altındaki cemâatleşmeler , İslâm düşmanlarının mel’ûn emellerini gerçekleştirmek maksâdı ile kurulmuş birer tuzak olduğu inancında olduğum için de, Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esâslarına ( şerîat esâslarına ) riâyet etmeyen hiçbir cemâati ve sonradan uydurulan hiçbir tarîkatı tasvib etmediğim gibi onlara temâyülde de bulunmadım Çünkü bunların hepsinin, َ ػت َ ني ِ ذ � لا َ ك او ُنو ُ ك َت � َ و ُ تا َن � ػي َ ػب ْلا ُ م ُ ى َءا َ ج ا َ م ِ د ْ ع َػب ْ ن ِ م او ُ ف َل َ ػت ْ خا َ و او ُق � ر َ ف ط ٌ مي ِ ظ َ ع ٌ با َ ذ َ ع ْ م َُ � َ ك ِ ئ َلو ُا َ و � “Siz, kendilerine ap -açık delîl’ler, âyet’ler geldikden sonra parçalanıp ayrılanlar, ihtilâfa düşenler gibi olmayın İşte onlar (ın hâli) : En büyük azâb onlarındır” 10 10 -Âl -i İmrân, 105 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 13 َ ءا َي ِ ل ْ و َ أ ْ م ُ ك � و ُ د َ ع َ و ي � و ُ د َ ع او ُ ذ ِ خ �ت َ ػت َ � او ُن َ مآ َ ني ِ ذ � لا ا َ ه �ػي َ أ ا َي ْ ف ِ إ ْ م ُ كو ُ ف َ ق ْ ػث َػي ً ءا َ د ْ ع َ أ ْ م ُ ك َل او ُنو ُ ك َي ْ م ُ ه َػي ِ د ْي َ أ ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ او ُط ُ س ْ ب َػي َ و ْ م ُ ه َ ػت َن ِ س ْل َ أ َ و ْ و َل او � د َ و َ و ِ ءو � سلا ِ ب َ فو ُ ر ُ ف ْ ك َت ط Ey îmân edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız (olanlar) ı dostlar edinmeyin, (âdetlerini benimseyip tuzaklarına düşmeyin) ” “Eğer onlar size bir tırnak tuttururlarsa, (sizi ele geçirir size istediklerini yaptırırlarsa, sahte dostlukları size bir fayda vermeyip) hepinizin düşmanları olacaklar ve ellerini, dillerini kötülükle size uzatacaklardır (Zâten) onlar (ah bir dîninizden dönüp) kâfir olsanız (diye) temenni edib durmaktadırlar” 11 gibi âyet -i kerîme’lerin ve benzerlerinin ifâde buyurduğu azâb -ı ilâhî’yi da’vet etdiği inancındayım Hiç şübhe yok ki dünyâda bulunan bu günkü Müslümân’ların perîşan halleri ve düşmanların onlara musallat olması , bu tefrikanın, ihtilâfın ve gafletin bir neticesidir ki bu husus, âyet -i kerîme’de şöyle ifâde buyurulmuşdur: ا ًبا َ ذ َ ع ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع َ ث َ ع ْ ػب َػي ف َ أ ى َل َ ع ُ ر ِ دا َ ق ْلا َ و ُ ى ْ ل ُق ِ م ْ ن ِ ت َْ � ن ِ م ْ و َ أ ْ م ُ ك ِ ق ْ و َ ػف مُ ك َ ض ْ ع َ ػب َ قي ِ ذ ُي َ و ًاع َي ِ ش ْ م ُ ك َ س ِ ب ْ ل َػي ْ و َ أ ْ م ُ ك ِ ل ُ ج ْ ر َ أ ٍ ض ْ ع َػب َ س ْ أ َب ط ُ ا ْ ن َ ف ْ ي َ ك ْ ر ُظ َ فو ُ ه َ ق ْ ف َػي ْ م ُ ه � ل َ ع َل ِ تا َي�ا ُ ؼ � ر َ ص ُن “De ki: O (Allâh), size üstünüzden (fırtına, şimşek,tufan, sayha gibi) , yâhud ayaklarınızın altından (kuraklık, zelzele, kıtal gibi) zorlu bir azâb göndermeye veyâ sizi bir birinize 11 -Mümtehıne, 1 -2 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 14 katıp kiminizden kiminin hıncını tatdırmaya kâdirdir Bak, âyetleri, onlar iyice anlasınlar diye, nasıl türlü türlü açıklıyoruz” 12 Câbir radıye’llâhü anh, bu âyet -i kerîme’nin nâzil oluşunu şöyle rivâyet etmektedir: “( ا ًبا َ ذ َ ع ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع َ ث َ ع ْ ػب َػي ف َ أ ى َل َ ع ُ ر ِ دا َ ق ْلا َ و ُ ى ْ ل ُق ِ م ْ ن ْ م ُ ك ِ ق ْ و َ ػف :-Yâ Muhammed- de ki: Allâh size üstünüzden bir azâb göndermeye kâdirdir) âyeti nâzil olunca, Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ( َ ك ِ ه ْ ج َ و ِ ب ُذ ُ وعَأ :Yâ Rabb, Senin zatına sığınırım) dedi ( ْ م ُ ك ِ ل ُ ج ْ رَأ ِ ت َْ � ن ِ م ْ وَأ :Yâhud ayaklarınızın altından bir azâb göndermeye kâdirdir) kısmı nâzil olunca ( َ ك ِ ه ْ ج َ و ِ ب ُذ ُ وع َ أ : Yâ Rabb, Senin zatına sığınırım) dedi ( م ُ ك َ ض ْ ع َػب َ قي ِ ذ ُي َ و ًاع َي ِ ش ْ م ُ ك َ س ِ ب ْ ل َػي ْ وَأ ٍ ض ْ ع َػب َ س ْ أ َب ط :Yâhud sizi birbirinize katıp kiminizden kiminin hıncını tatdırmaya kâdirdir), (Allâh’dan başka velîler, dostlar, kurtarıcılar ve hâmîler arayarak onların peşinde gidenleri birbirine vurdurmak suretiyle azâbını tattırmaya muktedirdir) kısmı nâzil olunca da, ( ُ ر َ س ْي َ أ َاذ َ ى ْ و َ أ ُ ف َ و ْ ى َ أ َاذ َ ى : Bu hafîfdir, yâhud kolaydır) buyurdu” Sûriye, Irak, Mısır, Yemen, Afkanistan ve diğer İslâm memleketlerinde olduğu gibi, mukaddes ve millî gâyeleri terk ederek kör bir ihtirâs ile hâsıl olan fitne, fesâd, anaş i, tefrika ve birbirlerine saldırışla meydana gelen böyle büyük bir âfet, - âyet -i kerîme ve Hadîs -i şerîf’de belirtildiği gibi -, mahv- ü 12 -En’âm, 65 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 15 helâkı mûcib kolay ve hafif bir azâb olursa, acebâ âhiretdeki azâb nasıl olur? Kayseri İmam -Hatip Okulu Müdürü olduğum yılların (1963) yılı Nisan ayında, o zamanın Millî Güv enlik Kurulu Genel Sekreteri, okul konferans salonunda “Yeşil tehlike, kızıl tehlike” adlı bir kon ferans verdi Konfereans sonunda Müdür odasına gelinince, dînî konuların artık konuşulma sına ihtiyaçları olmadığını söyleyen idâreci bir gence , bir hayli nasihat etdikden sonra şöyle d iyordu: “Genç genç, senin aklın ermiyor Eğer bu Müslümân’ları kendi hâline bırakırsanız birlik ve berâberliklerini te’min ederek bu memleketde şerîati tatbik ederler Bunun önüne geçmek için önce din adamlarını me’mûr yaparak dilediğiniz gibi yöneteceksiniz Sonra da muhtelif isimler altında bölerek birlik ve berâberliklerini bozup birlikde hareket etmelerini önleyeceksiniz” Evet bu gibi çalışmalar kısa bir zamanda meyvelerini vermiş; tarikat, cemâat ve vakıf nâmı altında bir çok cemâatler, ekoller ve guruplaşmalar meydana gelmiş, istenilen tefrika ve anarşi gerçekleşmişdir Ne yazıkdır ki netîcesi acı ve tehlikeli olan böyle bir teşhis , yanlış olduğunda n, İslâm dîni, elinde bir bilgisi, bir dayana ğı, bir senedi, vahye dayalı bir delîli olmaksızın her azğın şeytanın öncülüğünde insanları Allah yolundan saptırmak için durmadan ahkâm kesen akıl, îmân ve amel fukarası câhil kimselerin elinde bir oyuncak hâline geldi 13 Eğer kısa bir zamanda bu yanlış teşhislerden ve oyunlardan vaz geçilmezse -Arab Baharı sevdasına kapılıp huzur ve rafahkarını kaybeden ba’zı İslâm memleketlerinde 13 -Bak: Hacc, 3-8-9 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 16 olduğu gibi - bizim memleketimizde de daha vahim hâdiselerin vukû’ bulması Allâh korusun kaçınılmaz bir netîce olur Böyle bir netîce ise, Afrin tehlikesinden daha vahimdir Bu konularda araştırma yapan meslekdaşlarımızdan birisi, güzel bir noktaya işâret ederek şöyle diyor: “İçinde bulunduğumuz şu zamanda çeşitli İslâmî cemâatler ile görüşüp teâtî -i efkâr’da ( fikir alış-verişinde ) bulunduk Onlardan her bir cemâat -Bizim hocamız İslâm’a daha fazla insan yetiştirmişdir Bunun için zamânın müceddidi veyâ mehdî’si varsa o da bizim hocamızdır, başka bir kimse olamaz” diyor ve böylece çeşitli fikirler ve birbirine zıd iddiâlar ortaya çıkarak tefrîka meydana geliyor ” 14 “İslâmda halîfe ta’yin etmenin büyük hıkmetlerinden biri de, Müslümân’ları bir araya getirip birleştirmekdir Bunun için bir zamanda iki halîfe ta’yin edilmesi câiz değildir ” 15 Değerli kardeşimiz Halil Günenç’in bu ifâdeleri, birlik ve berâberliğimizi bozmak için Batılı’ların baskısı ve isrârı ile kaldırdığımız Halifeliğin ne kadar mühim bir rol oynadığının en açık bir ifâdesidir Merhûm Ahmed Davudoğlu da, “Dîni Tâmir Davâsında DİN TAHRİPÇİLERi” ismli kitabının önsözünde şöyle diyor: “Reformcuların serâpâ hatâlı bir yol tuttuklarını İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde öğretim üyesi bulunduğum yıllar boyunca talebelerime anlatmağa çalıştım Maatteessüf öyle görülüyor ki muvaffak olamamışım Çünkü bugün talebelerimden ba’zılarının hâlâ bu müflis nazariye peşinde olduklarını üzülerek işitiyor ve görüyorum ” 14 -Günümüz Mes’elelerine Fetvâ’lar, C 2 ss 251 Halil Günenç 15 -Aynı eser, C 2 ss 207 Halil Günenç Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 17 1965 yılının Eylül ayı başında Millî Eğitim Bakanlığı’nın “İmam -Hatip Okulları’nda okutulacak Kur’ân dersleri, bundan sonra Lâtin harfleri ile okutulacaktır ve transkripsiyo n’dan istifâde edilecektir” şeklindeki emirlerini, - böyle bir şey’in dînen câiz olmayacağını müdâfaa ederek ve bu konuda ikiyüz küsur sayfalık bir Tecvîd İlmi kitâbı yazmış bir kimse olarak- yerine getirmeyip diğer İmam -Hatip Okulları ile temâsa geçtim ve -o zamanki ba’zı siyâsîlerin yardımı ile - bu emrin geri alınması için çalıştım ve başarı elde ettim Fakat bu başarımın neticesi olarak dosyama da (yobaz, gerici, şerîatci gibi ) eşi görülmemiş kara lekeler işlendi Bu arada, bilgi, görgü ve Arapca’mı geliştirmek için muhtelif zamanlarda üç kere Bağdad, Şam, Mısır ve Medîne -i Münevvere’den birisine gitmek istediğimi ilgili idârî makamlara bildirdim Fakat bir çok arkadaşım buralara gönderildiği halde benim bu ist eklerim -şerîatci ve yobaz ifâdeleri ile - kabul edilmedi 1970 yılının Ekim ayında, o zamanın senatosunda, Bahriye Üçok’un “Devlet Bakanı Mehmed Özgüneş Diyaneti yobazlarla dolduruyor ” şeklindeki konuşmasına rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı Dînî Hizmetler ve Din Görevliledrini Olgunlaştırma Daire Başkanı olunca, Müslüman düşmanı İngiliz Edmond’larının fikir ve tavsıyelerini çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için benimseyip uygun bulan ; İlim yatağı Afkanistan’ın ve Mısır’ın bu günkü hâle gelmesin e sebeb olan Muhammed Abduh ve Cemâleddin Efkânî gibilerin fikirlerini benimseyerek ve Cenâb -ı Hakk’a cehil isnâd ettiğinin farkında olmayarak Ehl-i sünnet ve’l -cemâat yolundan ayrılan meslektaşlarımızın yenilikçi, telfikçi ve reformcu bir çalışma içine girdiklerini görünce de, o zamanki Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 18 Diyanet İşleri Başkanı Lûtfi Doğan Bey’i uyarmak için, muhtelif zamanlarda, iki kere evine kadar giderek bu şekildeki davranışların hatalı olduğunu anlatmaya çalıştım “Hocam, sen gideceksin, arkandan da ben gideceğim Fakat ne senin gitmen, ne de benim gitmem mühim bir şey’ değildir Diyanet İşleri Başkanlığı, bu yenilikçi’ler ile yeni bir sisteme giriyor ki iki senede bozulur ama otuz senede düzeltilemez İftira ettiğimi kabul et, fakat tedbirli hareket ederseniz iyi olur” diyerek dikkatli ve tedbirli olmasını söyledim ise de bir netîce alamadım Kısa bir müddet sonra da netîce dediğim gibi oldu ve o zamanki Diyane t İşleri Başkanı Lutfi Doğan Bey ile ben, görevlerimizden alındık Bu arada, o zamanın Din Eğitimi Genel Müdür Yardımcısı olan Yalçın Ünal, “Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü’nde Fıkıh Dersi boş, oraya atamanı yapalım” diye israr etti ise de hemşehrim, fakülte arkadaşım ve Din Eğitimi Genel Müdürü olan Mustafa Çinkılıç, “Pariste okuyan adamımız var, onu oraya atayacağız” diyerek yalan söyleyip karşı çıktı Görevden ayrıldıktan bir müdded sonra D İ B dan ayrılan Lûtfi Doğan’ın ve merhum Ali Himmed Berki’nin arkadaşı Danıştay Daire Başkanlarından emekli Avukat merhum Tevfîk Şenocak’ın tavsıye ve yardımları ile - D İ Başkanı olmak için gerekli şartlar kendisinde bulunmayan Dr Lûtfi Doğan aleyhine Danıştay’a açtığım davayı kazanmak üzere iken rü’yâmda Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm’ı, sağında ve solunda Hulefâ -i Râşidîn olduğu halde , çömelmiş bir vaziyette bana baktığını gördüm ve ayağa kalkarak “Bırak onları bir müddet daha fesâdlıklarına devam etsinler” buyurması Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 19 üzerine uyandığım zaman, bu rü’yânın -bu konudaki Hadîs -i Şerîf hukmünce - sahih bir rü’yâ olduğuna hukm ederek Danıştay’daki davadan vaz geçip kendi hâline bıraktım Bu suretle de dava düştü O zamandan bu zamana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı teşkîlâtında görev yapan bir çok meslektaşlarımız, bilerek veyâ bilmeyerek bu şekildeki çalışmaların gereğini yerine getirerek görevlerini yapmaya çalışdılar ki akâid konularındaki Ehl- ü sünnet ve’l -cemâat esâslarını bırakarak “Siz de hocasınız, onlar da hoca” yanlış felsefesi ile yenilikçileri, telfikçileri, reformcuları, Fetö’yü ve mesuplarını destekliyerek bu günkü ortamın hazırlanmasına sebeb oldular Fakat şunu önemle belirteyim ki ben, isminin başında (Prof,Doç Dr ) gibi akademik semboller bulunmayan sıradan bir öğretmenim Güzel târihimizde büyük başarılar elde etmiş nice siyâsî ve dînî otorite sâhibi büyüklerimizin ekseriyetinin isminin başında da böyle semboller yoktur Bunun için toplumları kurtaranların veyâ batıranların öğretmenler, diğer bir dey imle hocalar olduğunu da hiçbir zaman unutmamamız lâzım gelen en mühim bir konudur Yeter ki öğretmenlik (hocalık) vasfımızı, Cenâb -ı Hakk’ın Rabb ism-i şerifinin özelliklerinden ve Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın teblîğ metodundan öğrenip yaşamaya ve yaşatmaya çalışalım Bunun aksi bir eğitim ve öğretim şekli ise, hüsrandan başka bir netice doğurmaz Bunun için de “Kıyâmet hacılarla hocalardan kopacak” sözü şöhret bulmuşdur Çünkü bütün dinlerin aslını bozanlar, kendisine ilim sâhibi unvânı verilen ve ilmi ile amel etmeyen, takvâdan ve teslîmiyyetden uzak bulunan yenilikci, reformist, hakkı bâtıla karıştırarak bâtılı ihyâ etmek gayretine düşen, ifrad veyâ tefrîd Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 20 yollarına saparak ictihâd yapmaya kalkışan kifâyetsiz i lim sâhibi kimseler olmuşdur Ha lbuki dînî hukümleri ta’yîn edip açıklamak yetkisi, ictihâd şartlarına sâhib olan ve bu melekeyi kendisinde bulunduran ( İmâm A’zam rahmetülâhi aleyh gibi ) ihlâs ve takvâ sâhibi fukahâ’ya âitdir Kendi hevâ ve hevesine veyâ başkalarının hevâ ve hevesine uyarak ictihâd yapmaya kalkışan kimselere âit değildir Çünkü böyle kimseler, birer ( ْ ن ِ جا َ م ِ � ْ ف ُ م : Müftî mâcin : Halka hîle ta’lîm eden, öğreten) bir kimse den başka bir şey’ değildir 16 Bunun için, Cenâb -ı Hakk’ın Rabb ism- i şerifinin ve Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın teblîğ metodunun özelliklerinden ilhâm alıp gereğini yapacak bir kurtarıcıya ihtiyacımız vardır Öyle bir kurtarıcı ki İ’lâ-i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya çalışacak Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı îman ve ihlâs sâhibi bir kurtarıcı 17-Mart- 2017 Cum’a günü Gana Merkez Câmii ’nde Şeyh Nâsiriddîn Abdullâh’ın Türkçe okuduğu h utbesindeki “Ümmetin son halifesi sizdiniz, o topraklarda halifeliği kaybettik Yiğit düştüğü yerden kalkacağına göre aynı topraklardan kalkmasını bekliyoruz” sözleri de aynı şey’leri ifâde eder Bu esâslara binâen, eğer tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak sözlerinin ifâde ettiği varlığımızı ve birliğimizi koruyup yaşamak istiyorsak, (kim ne derse desin ), daha medenî olma hevâ ve hevesine kapılarak İlâhî bir dayanağı olmayan inkilapcı, lâik, demokratik, özgür bir anlayışla 16 -Muhâdarâtü fî Usûli’l -Fıkhi alâ Mezâhibi Ehli’s -Sünneti ve’l -İmâmiyye, Cüz’ 2 ss 190 Bedru’l - Mütevellî Abdü’l -Bâsit Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercmesi, C 12 ss 374 Kâmil Miras Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 21 meydana getirilen beşerî sistemlerden vaz geçip İlâhî bir sistem olan Din-i Tevhîd Seddi ’nin koruyucusu Müslüman Türk kudretini yeniden hayâta geçirerek İ’lâ -i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya ve gereklerini yerine getirmeye mecburuz Bunun için, Dünyâ hegemanyasını kurmaya çalışan İslâm ve Müslüman düşmanı siyonizm’in uşağı İngiliz Edmond ’larının fikir ve tavsıyelerini çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için benimseyip uygun bulan ; yenilikçi, telfikçi, ictihadcı, reformcu, fetöcü gibi bid’at olan f ikirleri benimseyerek Ehl-i sünnet ve’l -cemâat yolundan ayrılan meslektaşlarımız ile birlikte, bu şekildeki fikir ve inançları terk ederek, ِ ف َاط ْ ي � شلا ِ ت َاو ُط ُ خ ا ُ وع ِ ب �ت َ ػت َ� َ و ًة � ف َاك ِ م ْ ل � سلا ِ � ا ُ ول ُ خ ْ دا ا ُ ون َ مآ َ ني ِ ذ � لا ا َ ه �ػي َا َاي ٌ � ِ ب ُ م � و ُ د َ ع ْ م ُ ك َل ُو � نإ “Ey îmân edenler, hep birlikde silme (İslâm’a, barışa, dünyâ ve âhiret selâmetine ) girin (Tevhîd esâslarına bağlı k âmil, olgun, iyi, takvâ ve ihlâs sâhibi birer müslümân olun Ayıp ve kusurlardan uzak bulunun ) Şeytanın adımları ardına düşmeyin (şeytânî yollara sapmayın, Deccâl’lerin, Tâğut’ların, Mücrim’lerin ve Bâtıl fikirlerinde isrâr edip büyüklük taslayanların peşinden gitmeyin ) Çünkü o (onlar), sizin için ap -açık bir düşmandır” 17 ٌ زي ِ ز َ ع َ �ا � ف َ أ او ُ م َل ْ عا َف ُ تا َن � ػي َ ػب ْلا ُ م ُ ك ْت َءا َ ج ا َ م ِ د ْ ع َػب ْ ن ِ م ْ م ُت ْ ل َل َ ز ْ ف ِ إ َف ٌ مي ِ ك َ ح “Size bunca açık delîller geldikden sonra yine kusur ederseniz (silm’e girmekden, birlik ve berâberliğinizi koruyup 17 -Bakara 208 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 22 olğun birer Müslüman olmaktan kaçarsanız), iyi bilin ki muhakkak Allâh, Azîz’dir (mutlak gâlibdir, hukmüne karşı gelinmez, dilediğini yapar ve emrini infâz eder) ve Hakîm’dir (her yaptığını bir hıkmetle yapar) ” 18 Âyet -i kerîme’sine göre yeniden silm’e (yeniden İslâm’a) girerek Ehl-i sünnet ve’l -cemâat eâslarına göre İslâm’ı an layıp yaşamaya, yaşatmaya ve anlatmaya mecbûruz İşte bunun için dir ki İ’lâ-i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya çalışacak Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı îman ve ihlâs sâhibi bir kurtarıcıya ihtiyacımız vardır Rasûlü’llâh aleyhi’s-slâm’ın , şu hadîs -i şerîf’leri , bunun en açık bir delîlidir َ ػت َ س ْ ف ِ َ ت � م ُا ُ ؽ ِ � َ َ َ ىل َ ع � َ ق ْ ر ِ ف َ � ِ ع ْ ب َ س َ و ٍ ث ُ ك ًة � ل � انلا ِ � ْ م ُ ه ً ة َ د ِ حا َ و � � ِ إ ِ ر َ اق ُ ول ا ُ وس َ ر ا َي َ ي ِ ى ْ ن َ م َ ؿ َ اق ِ �ا َ ؿ � لا َ ني ِ ذ َ ان َ أ ا َ م َ ىل َ ع ْ م ُ ى َ ل َ ع ِ با َ ح ْ ص َا َ و ِ و ْ ي “Benim ümmetim yakında yetmişüç fırkaya ayrılacakdır Bunların hepsi Cehennem’dedir Ancak biri Cehennem’den müstesnâdır” “O bir fırka kimlerdir? Yâ Rasûle’llâh” Süâline karşı “Onlar, benim ve ashâb’ımın bulunduğumuz i’tikâd üzere bulunanlar, benim ve ashâb’ımın gitdiği yoldan gidenlerdir” ْ م ُ ه َ ف َلا َ خ ْ ن َ م ْ م ُ ى � ر ُ ض َي � � ق َْ �ا َ ىل َ ع َ ني ِ ر ِ ىا َظ ِ � � م ُا ْ ن ِ م ٌة َ ف ِ ئا َط ُ ؿا َ ز َ ػت � “Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir tâife, (Ehl -i sünnet ve’l -cemâat yolunda olan Müslümân’lar, kıyâmete kadar) hiç eksik olmayacaktır” 19 18 -Bakara, 209 19 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 1 ss 78 Ahmed Naim Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 23 Yine bunun içindir ki Birinci Büyük Millet Meclisinin merhum ve muhterem üyeleri, büyük bir ferâsetle, böyle bir devletin temelini teşkil eden 1921 Teşkilât -ı Esasîye Kanunu yaparken, “Türkiye Devleti’nin dîni, Dîn -i İslâm’dır Resmi dili Türkçe’dir, makarrı Ankara Şehri’dir” şeklinde yaparak yeni kurulan Türkiye Devleti’nin temelini, dînî esasla r üzerine oturtmak mecbûriyyetinde kalmışlardır Ne yazıkdır ki dünyevî ve uhrevî mutluluğumuzun ve hayâtî varlığımızın temelini teşkil eden bu esaslar , Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 10 -Nisan-1928 târihli toplantısında kaldırılmış; Müslüman Türk düşmanı batılıların Lozan müzâkereleri esnâsında, İslâm Hukûku’nun kaldırılıp yerine Medenî Kânûnun konulmasını, Müslümanları sâhibsiz bırakıp tefrikaya düşmesi için Halîfeliğin kaldırılmasını, genç neslin dînî hakîatleri göremez, işitemez, anlayamaz bir hâle getirilmesi için yazının değiştirilip eskisinin yasak edilmesini israrla istedikleri inkilapların yapılması ile değerini kaybetmiş; 1937 lerden sonra lâiklik felsefesinin, 1946 lardan sonra tefrika, ihtilâf ve anarşik olayların ana kaynağı olan demokra si felsefesinin, daha sonraları da özgürlük, bağımsızlık ve sınırsız hoşgörü felsefelerinin muhtelif şekillerde yaygınlaşması ile varlığımızın, birliğimizin ve devletimizin devâmı olan genç yavrularımız, dînî hakikatleri göremez, işitemez ve anlayamaz bir hâle getirilmişdir Bunun için yüce Rabb’imiz, bu şekildeki felâketlerden kurtuluşumuzun çâresini şu âyet -i kerîme’lerde ifâde buyurarak bizleri uyarmakda ve aklımızı başımıza alıp iş işden geçmeden, kuş kafesden uçmadan kurtuluş yollarına yönelmemiz i istemektedir: Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 24 ٍ ؼ ْ ر َ ح َ ىل َ ع َ �ا ُ د ُب ْ ع َ ػي ْ ن َ م ِ سا � نلا َ ن ِ م َ و ج ٌ ر ْ ػي َ خ ُو َبا َ ص َا ْ ف ِ إ َف ِ ف ِ و ِ ب � ف َا َ م ْطا ج ٌة َن ْ ػت ِ ف ُو ْ ت َػبا َ ص َا ْ ف ِ إ َ و ِ ف ِ و ِ ه ْ ج َ و َ ىل َ ع َ ب َل َ ق ْ ػنا فق َ ة َ ر ِ خ� ْا َ و ا َي ْ ػن � دلا َ ر ِ س َ خ ط َ ك ِ ل َ ذ ُ � ِ ب ُ م ْلا ُ فا َ ر ْ س ُْ �ا َ و ُ ى ْ ن ِ م او ُع ْ د َي ِ فو ُ د ُو ُع َ ف ْ ػن َػي �ا َ م َ و ُه � ر ُ ض َي �ا َ م ِ �ا ط ُ دي ِ ع َب ْلا ُ ؿ� � ضلا َ و ُ ى َ ك ِ ل َ ذ َ ل او ُع ْ د َي َ م ِ و ِ ع ْ ف َػن ْ ن ِ م ُ ب َ ر ْ ػق َا ُه � ر َ ض ْ ن ط ُ� ِ ش َ ع ْلا َ س ْ ئ ِ ب َل َ و َ � ْ و َ م ْلا َ س ْ ئ ِ ب َل “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki (cân-ü gönülden değil de işine gelen tarafından, bir kenarından, bir ucundan tutarak veyâ dil ucu ile müslümân olarak) Allâh’a ibâdet eder Eğer kendilerine bir hayır dokunursa ona yapışır, yatışır, (fit olur) Eğer bir fitne (bir şerr, bir zarar) isâbet ed erse yüz üstü dönüverir (de irtidâd eder) (İşte bu şekilde Allâh’a kulluk eden bir kimse), dünyâ’da da, âhiret’de de hüsrâna uğramışdır Bu ise, ap -açık bir ziyandır, (ap-açık bir hüsrândır)” “(Böyle kimseler) Allâh’ı bırakıb da kendisine ne zarar, ne de fâide vermeyecek şey’lerin ardına düşerek (onlara taparcasına onlara duâ eder ve onlardan menfaat beklerler) Böyle bir davranış ise, (Hakk’dan) en uzak bir sapıklığın ta kendisidir” “(Evet) o, zararı fâidesinden daha yakın olan şey’lere tapar, (onların izinden gider) (Taptığı o şey’ler veyâ peşinden gidip korumaya çalıştığı o kimseler ), ne kötü yardımcı, ne fenâ’ bir yoldaşdır” 20 ُ و ّ ػب ِ ُ � ًادا َ د ْن َا ِ �ا ِ فو ُ د ْ ن ِ م ُ ذ ِ خ �ت َػي ْ ن َ م ِ سا � نلا َ ن ِ م َ و ِ �ا � ب ُ ح َ ك ْ م ُ ه َػن ط َ ني ِ ذ � لا َ و ِ � ِ ًا ّب ُ ح � د َ ش َ أ او ُن َ مآ ط 20 - Hacc, 11-12-13 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 25 “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki Allâh’a karşı ortaklar, denk’ler, nazîr’ler ve emsâl’ler tutarlar da onları Allâh sever gibi severler (Allâh’a olan sevgileri gibi muhabbet beslerler Onların emirlerine, nehiylerine, arzûlarına itâat ederler Böyle yapmak sûretiyle de Allâh’a şirk, ortak koşarlar Allâh’a karşı yapılacak şey’leri onlara yaparlar Allâh’ın rızâsını düşünmeden onların rızâsını kazanmaya çalışırlar Hattâ Allâh’a isyân olan şey’lerde bile onlara itâat ederler) Halbuki îmân edenlerin Allâh’a karşı olan sevgi (ve itâat) leri ise, her şey’den ziyâdedir” 21 او ُنا َ ك َ و ْ م ُ ه َ ػني ِ د او ُق � ر َ ػف َ ني ِ ذ � لا � ف ِ إ ً اع َي ِ ش ٍ ء ْ ي َ ش ِ � ْ م ُ ه ْ ػن ِ م َ ت ْ س َل ط ْ م ُ ى ُ ر ْ م َا ا َ� � ِ إ َ فو ُل َ ع ْ ف َػي او ُنا َ ك ا َِ � ْ م ُ ه ُ ػئ �ب َن ُػي �ُ � ِ �ا َ � ِ إ “Dinlerini (bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmek sûretiyle) parça parça edenler, (dinde fırkalara ayrılıp gurup gurup olanlar, her biri ayrı bir reise, ayrı bir lidere, başka bir hiss- ü hevâ’ya taraftarlık ederek fırka fırka, parça parça, ekol ekol olup tefrîkaya düşenler, bu sûretle de dinlerini bir çok işlerinden ayıranlar), (yok mu?), (Habîbim), Sen hiç bir vechile onlardan değilsin Onların işi (cezâ’sı), ancak Allâh’a âiddir Sonra O, (zamanı gelince) ne yapıyorlardı, kendilerine haber verecekdir” 22 Bu âyet -i kerîmede geçen “şiyea” lâfzı, “şîa” kelimesinin çoğuludur Şîa ise, bir reise, bir lidere tâbi’ ve ona yardımcı olan insanlardan meydana gelen bölük, cemâat, topluluk demekdir Bu duruma göre âyet -i kerîmenin meâli, -büyük müfessir merhûm ve mağfûr Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a göre - şöyle olmaktadır: 21 -Bakara, 165 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 1 ss 572 Elmalılı M Hamdi Yazır 1960 22 - En’âm, 159 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 26 “Muhakkak ki dinlerini tefrîk edenler, ya’nî dînin ba’zı hukümlerini kabûl edip ba’zı hukümlerini kabûl etmeyerek parça parça edenler, veyâ dinlerini Tevhîd -i Hakk’da toplamayıp muhtelif emel’ler, ma’bûd’lar, metbû’lar ve türlü türlü yollar ile çatallandıra nlar, veyâ din, insanın bâtınına ve rûhuna âiddir Zâhirine ve cismâniyyetine karışmaz Din başka, millet başkadır Din insanın filân işine hâkim ise de filân işine karışmaz gibi bir görüşe sâhib olarak dinlerini bir çok işlerinden ayıranlar, v eyâ çalışmalarını tevhîd için değil, Müslümân’ların birlik ve berâberliğini bozmak için yapanlar, veyâ şîa şîa olanlar, ya’nî her biri ayrı bir reise, ayrı bir lidere, ayrı bir hiss -ü hevâ’ya taraftarlık ederek fırka fırka, parça parça olup tefrîka’ya düşenler, fitne fesâd peşinde koşanlar (yok mu?), (Habîbim) sen, hiç bir vechile onlardan değilsin, (ya’nî dinlerini parça parça edenlerin, şîa şîa olup tefrîkaya düşenlerin yaptıklarından, hallerinden, felâketlerinden mes’ul olmadığın gibi, haklarında Allâh’dan bir şey’ sorup istemeye yetkin de yokdur Ne onların sana tutunmağa ve gitdikleri yolu sana isnâd etmeye hakları vardır Ne de senin onlara şefâat etmeye selâhiyyetin) Onlara yapılacak iş, tatbik olunacak emir, yalnız Allâh’a âiddir Ne yapacağını O bilir Sonra zamânı gelince O da onlara ne yaptıklarını, ne işlediklerini haber verecekdir” 23 23 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 3 ss 2110 Elmalılı M Hamdi Yazır Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 27 ُو ْ ن ِ م َ ل َب ْ ق ُػي ْ ن َل َ ػف ًاني ِ د ِ � ْ س ِ � ْا َ ر ْ ػي َ غ ِ غ َت ْ ب َػي ْ ن َ م َ و ج َ ن ِ م ِ ة َ ر ِ خ� ْا ِ � َ و ُ ى َ و َ ني ِ ر ِ س َا ْ�ا "Kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa (İslâm dışı fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekillerine uyarsa) ondan (bu dîn, İslâm dışı bu fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekilleri) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır" 24 َءا َي ِ ل ْ و َ أ ْ م ُ ك � و ُ د َ ع َ و ي � و ُ د َ ع او ُ ذ ِ خ �ت َ ػت َ � او ُن َ مآ َ ني ِ ذ � لا ا َ ه �ػي َ أ ا َي ْ ف ِ إ ْ م ُ ه َػي ِ د ْي َ أ ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ او ُط ُ س ْ ب َػي َ و ًءا َ د ْ ع َ أ ْ م ُ ك َل او ُنو ُ ك َي ْ م ُ كو ُ ف َ ق ْ ػث َػي ْ م ُ ه َ ػت َن ِ س ْل َ أ َ و َ فو ُ ر ُ ف ْ ك َت ْ و َل او � د َ و َ و ِ ءو � سلا ِ ب ط Ey îmân edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız (olanlar) ı dostlar edinmeyin, (âdetlerini benimseyip tuzaklarına düşmeyin)… ” “Eğer onlar size bir tırnak tuttururlarsa, (sizi ele geçirir size istediklerini yaptırırlarsa, sahte dostlukları size bir fayda vermeyip) hepinizin düşmanları olacaklar ve ellerini, dillerini kötülükle size uzatacaklar (size söğüp sayacaklar, sizi perişan edip öldürmeye çalışacaklar) dır (Zâten) onlar, (ah bir dîninizden dönüp) kâfir olsanız (diye), temenni edib durmaktadırlar” 25 “İslâm Dîni’ni yer yüzünden kaldıramayız ama onu bozup içinden çıkılmaz bir hâle getiririz Me nsuplarını da cemaat cemaat, gurup gurup, ekol ekol ayırıp neye ve kime inanıp onun peşinden gideceklerini şaşırtırız” diyerek İslâm Dîni’nin Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esaslarını bozup dünyâ 24 -Âl -i İmrân, 85 25 -Mümtehıne, 1 -2 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 28 hegemonyasını kurmaya çalışan; bunun için de Ortadoğu projesini her türlü imkânlarını kullanarak gerçekleştirmeye gayret sarf eden uluslar arası siyonizmin, dünyanın her yerinde etkili olma sı için, Yahûdî olmayanları da mason yaparak siyonizme hizmet eder bir hâle getirmek amacı ile kurulmuş olan Masonizm’in uşaklığını yapan akıl ve düşünce fukarası hocamsı yenilikçilerin, telfikçilerin, paralelcilerin, reformcuların, fetöcülerin, benzerlerinin mel’un çalışmalarına fırsat verip meydanı onlara bırakmayalım ve Rabb’imizin şu âyet -i kerîme’lerde ifâde buyurduğu uyarılara kulak verelim: ِ �ا ِ ر ْ م َا ْ ن ِ م ُو َن ُ وظ َ ف َْ � ِ و ِ ف ْ ل َ خ ْ ن ِ م َ و ِ و ْي َ د َي ِ ْ � َػب ْ ن ِ م ٌ ت َاب � ق َ ع ُ م ُو َل ط � َ �ا � ف ِ ا ْ م ِ ه ِ س ُ ف ْ ػن َا ِ ب َام ا ُ و � � َغ ُػي � � َ ح ٍ ْ و َ ق ِ ب َام ُ ر � ػي َغ ُػي ط � َف ًاء ُ وس ٍ ْ و َ ق ِ ب ُ �ا َ د َار َا َاذ ِ ا َ و ُو َل � د َ ر َ م ج ٍ ؿ َاو ْ ن ِ م ِ و ِ ن ُ ود ْ ن ِ م ْ م َُ � َام َ و "(Her insanın) önünde, arkasında kendisini Allâh'ın emriyle gözetleyecek ta'kîbci (melek) ler vardır Bir Toplum, özlerindeki (nefislerindeki güzel hal ve ahlâkı, Tevhîd Dîni’nin esâslarını) değiştirip bozuncaya kadar Allâh şübhesiz ki onun (hâlini) değiştirip bozmaz, (onları helâk etmez) Allâh bir toplumun da fenâlığını (azâbını ve helâkini) diledi mi artık onun reddine hiç bir (çâre) yokdur Onlar için Allâh'dan başka bir velî (sâhib ve kurtarıcı) da yokdur" 26 ُ وق َ س َ ف َ ػف َاهي ِ ف َ ر ْ ػت ُ م َان ْ ر َ م َا ًة َي ْ ر َ ػق َ ك ِ ل ْ ه ُػن ْ ف َ أ َان ْ د َ ر َا ا َ ذ ِ إ َ و ُ ؿ ْ و َ ق ْلا َاه ْ ي َل َ ع � ق ََ � َاهي ِ ف ا ٍ ح ُ ون ِ د ْ ع َػب ْ ن ِ م ِ فو ُ ر ُ ق ْلا َ ن ِ م َان ْ ك َل ْ ى َا ْ م َ ك َ و ًا� ِ م ْ د َت َاى َان ْ ر � م َ د َف ط 26 -Ra'd, 11 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 29 "Biz bir memleketi helâk etmek istediğimiz vakit onun ni'met ve refahdan şımarmış elebaşılarına (ileri gelenlerine, Allâh'a, peygambere ve Kur'ân'a itâati) emr ederiz de onlar orada (bu emrimize rağmen) itâatden çıkarlar (Emirlerimizi dinlemiyerek isyanlarını, fısk -u fücûrlarını artırırlar da kendi hevâ ve heveslerine uyarlar) Artık o (memlekete) karşı azâb hakk olmuşdur İşte biz onu kökünden mahv -ü helâk etmişizdir" "Nûh ( devrin)den sonra nice asırlar (halkını) helâk etdik, (helâk ettiğimiz gibi) " 27 “Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra peygambere muhâlefet eder, mü’minlerin yolundan ayrılıp ba şkasına uyub giderse onu döndüğü o yolda bırakırız (Âhiretde de) cehenneme koyarız O, ne kötü bir yoldur” 28 Evet, târih boyunca nice güçlü kuvvetli devletler, bu âyet -i kerîme ve benzerlerinde ifâde buyurulan bozulmalar yüzünden helâk olup gitmişdir Temeli, İslâm Dîni’nin Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esâsları üzerine kurulmuş olan altıyüz senelik Osmanlı imparatorluğunun, gereksiz yere verilen dînî ta’vîzler; tefrika, ihtilâf, uydurma tarikat, cemâatleşmeler, iki yüzlü münâfıklar ve devlet başkanına itâatsizlikler gibi yanlış davranışlar yüzünden, on sene gibi kısa bir müddet içinde yıkılıp yerine otuz küsur devlet kurularak parçalanması da bu yüzden değil midir?  Rabb’inin istediği hakk yolda yürüyerek “Müttekî” ler gurûbundan olmayı arzu eden müslümânları -özellikle İslâm’a en çok hizmet eden Dîn -i Tevhîd Seddi’nin koruyucusu müslümân Türk’leri -, hüsrân ve iflâsa sürüklemek sûretiyle yıkmak isteyen iç ve dış düşmanlar, muhtelif isim ve 27 -İsrâ', 16 -17 28 -Nisâ’, 115 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 30 sıfatlar altında, yıllarca hattâ asırlarca süren çalışmalarının mühim bir ne tîce vermediğini görünce, son çâreyi, -İslâm’ın içinde İslâm’ı yıkmakda -, diğer bir deyimle İslâm’ın usûl ( ve metot) larını kullanmak sûretiyle, -İslâm’ı bozup mensublarını bid’at, fesâ t ve şirk yollarına saptırmakda, bulmuşlardır Bu menfûr emellerini gerçekleştirmek için de “İslâm Hukûku Nazariyâtı” diye isimlendirdikleri “Fıkıh Usûlü ilmi” ni ve “Fıkhî Esâs” ları iyice öğrenip kavradıkdan, usûl ( ve metot) larını anladıkdan sonra, İslâm’ı ve Müslümân’ları yıkmak yoluna gitmeyi, zarûrî bir yol olarak kabûl etmişler, hattâ işin böylece daha da kolaylaşacağını ehemmiyetle belirtmişlerdir Bu çalışmaların birer mahsûlü olan Rum asıllı Sava Paşa’ya âit şu bir kaç cümle, bu maksatlı kimselerin amaç ve metotlarını açıkca ortaya koyup îzah etmektedir ki ibretle ve dikkâtle dinlenmesini tavsiye ederim “Gâyemiz, Türkiye’de yüksek tahsil işlerini idâre edenlere, İslâm Hukûku tedrîsâtının, yalnız kifâyetsiz bulunduğunu değil, aynı z amanda zararlı olduğunu da ihsas etmek (anlatmak) dır İslâm Hukûku ma’bedinin kapısını açacak olan anahtar, Hukûk Nazariyâtı (Fıkıh n Usûlü) ’dür” “Bir Müslümân, ne kadar i’tikâd’ı zayıf olursa olsun, din değiştirmediği takdirde, hiç bir hâdisenin sıhhate mukârin olup olmamasına (doğru olup olmadığına) o hâdise, İslâmî’leştirilmedikden (İslâmî bir kılıf giydirilmedikden) sonra inanmaz” “Bütün hukümlerin ve istenilen şey’lerin, İslâmî’leştirilmek sûretiyle dînî temellere istinad etdirilmesi ve bunun netîcesi olarak da bu hakîkatlerin kabûlü değil aynı zamanda riâyet olunması mecbûriyyeti altına sokulması da, Muhammedî Kânûn’daki menbaların (kaynakların) çokluğu dolay ısıyle güç bir mes’ele değildir” 29 ”Gerek İslâm kitlesindeki mukâvemeti kırmak, gerekse bu mukâvemetin vücûde gelmesini önlemek için, kabûlü tavsiye edilen husûsların, hiç b ir 29 - İslâm Hukûku Nazariyâtı Hakkında Bir Etüd , C 1 ss 13-15 Sava Paşa (1892 târihli Fransızca aslından Türkçe’ye çeviren, Bahâ Arıkan) Diyanet İ şleri Reisliği Yayınları Sayı 43 Yeni Matbaa Ankara 1955 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 31 vechile Muhammedî Hukûk’a muhâlefet arz etmediğini isbât etmek lâzımdır Bu da İslâm Hukûku’nu bilenler için, kolay denilecek kadar imkân dâhilinde bulunan bir keyfiyyetdir” “Böyle bir hâlin en amelî ve basit ilâcı, müslümânlara kabûl etdirilmek istenilen Avrupa kânunlarının İslâmî’leştirilmesinden ibârertdir” 30 Bu sözlerin sâhibi Sava Paşa, -kendi ifâdesine göre - Rum asıllı koyu bir Hı ristiyandır Küçük yaştan i’tibâren İslâm ilimleri’ni öğrenmeye başlamış, İstanbul’daki en büyük ilim adamlarından Hadîs, Tefsir, Fıkıh gibi İslâm ilimlerini ve bunların bütün özelliklerini öğrenmiş, buna rağmen kendisine hidâyet nasîb olmadığından İslâm ve Müslüman düşmanlığına gizli gizli, sinsi sinsi devam etmiş; başarısızlığının netîcesini araştırınca da Fıkıh Usûlü İlmi’ni okumadığını görmüş ve Kütahya’ya giderek oradaki bir âlimden d e Fıkıh Usûlü İlmini okuyunca İslâm Dîni’ni bozup mensuplarını perîşan bir hâle getirmenin çok kolay bir yol olduğunu söyleyerek yukarıda ki mel’un çalışmalarına devam etmiş ve “Biz bir Hıristiyanız Fakat öyle bir Hıristiyan ki bütün insanları seven ve herkese karşı âdil olmak isteyen bir Hıristiyan İşte bu prensipledir ki bir Hıristiyan olarak Hazreti Muhammed’in kânununu tetkik ediyoruz” 31 “Okuyucularımızın, Hazreti Peygamberin bânisi bulunduğu müessesel eri methetmek sûretiyle bir dînin diğer bir din üzerindeki üstünlüğünü îzâha çalışacağımızı zannetmemelerini ricâ ederiz Bizce, bütün dinler hürmete lâyıkdır ve biz, hemcinslerimizi, itikad ve dinleri ne olursa olsun, aynı şekilde severiz ” 32 gibi dav ranışları ile nüfûzunu artırmış, İkinci Abdü’l -Hamîd zamânında bir çok önemli görevlerde bulunmuş, Osmanlı umûmî vâlisi, Hâriciye ve Nâfıa nâzırı (bakanı) olmuş, daha sonra da İstanbul’dan ayrılıp Paris’e giderek son yıllarını orada geçirmiş, “İslâm Hukûku Nazariyâtı Hakkında Bir Etüd” adlı iki ciltlik eserini orada yazmış ve (1892) de Fransızca olarak neşr etmişdir Eser, uzun yıllar sonra, Temyiz Mahkemesi reislerinden Bahâ Arıkan tarafından Türkçe’ye terceme edilerek (1955) yılında Diyanet İşleri B aşkanlığı tarafından bastırılmış ve ba’zı hatâlar, kitâbın sonundaki bir cetvelde gösterilmişdir 30 -Aynı eser, C 2 ss 6 Sava Paşa 31 - Aynı eser, C 1 ss 13 32 - Aynı eser, C 1 ss 13 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 32 Bu kitâbda -Osmanlı Devlet başkanına, aile reisine, itâat esâsdır - gibi birlik ve berâberliğin temeli olan mühim konuların dile getirilmesi ve Osmanlı düşmanlarının dikkâtine sunulması, kanaatimizce, Osmanlı devlet otoritesinin yıkılmasında büyük rol oynamışdır Ne hazindir ki zamânımızdaki ba’zı melekdaşlarımızın bilerek veyâ bilmeyerek bu tehlikeli vâdiye yönelik gayret ve gafletlerini, esef ve üzüntü ile müşâhede etmekteyiz Böyle tehlikeli bir konuyu hatırlatmak bizden, takdîr meslektaşlarımızdan, huküm ise Allâhü Teâlâ’dandır “Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarîh Terceme ve Şerhi” adlı oniki ciltlik hadis kitabı hakkında “Kültüre dayalı yorumlar bulunması, özellikle kadınla ilgili konularda zayıf ve uydurma hadislerle dolu bir k itap olması! iftirasını yaparak böyle kıymetli bir kitaba ambargo koyup basımına son veren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, koyu Hristiyan Rum asıllı Osmanlı ve Müslüman düşmanı Sava Paşa’nın “ İslâm Hukûku Nazariyâtı Hakkında bir Etüd” isimli kitabını, son günlerde yeniden bastırdığını öğrenince doğrusu büyük bir hayretle pes demekden başka bir ifâ de bulamıyorum D İ B nın bu yanlış tutumunu t akdirlerinize arzederim Bu şekildeki acı gerçekler ile karşılaşmamamız için Müslüman’ları , -İlâhî bir sis tem olan İslâm’ın şemsiyesi altında toplayıp - Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre anlatıp şuurlu bir îmân ve amel sâhibi yapmak yerine; İslâm’ın işimize gelen taraflarını yapıp diğer taraflarını terk ederek ve beşerî bir sistem olan demokrasi ve lâikl ik prensiplerini yükseltip İslâmı ve Müslümanları aşağılıyarak, sonu dünyada ve âhiretde hüsran olan demokrasi şemsiyesi altında toplamaya çalışmakdan vaz geçmeliyiz Çünkü bizim dünyevî ve uhrevî mutluluğumuzu isteyen Allâhü Teâlâ, Kur’ân -ı Kerîm’inde şöyle buyurmaktadır: ٍ ؼ ْ ر َ ح َ ىل َ ع َ�ا ُ د ُب ْ ع َػي ْ ن َ م ِ س � انلا َ ن ِ م َ و ج ٌ ر ْ ػي َ خ ُو َب َاص َا ْ ف ْإ َف ِ ف ِ و ِ ب � ف َا َ م ْطا ج ٌة َن ْ ػت ِ ف ُو ْ ت َػب َاص َا ْ ف ِ إ َ و ِ ف ِ و ِ ه ْ ج َ و َ ىل َ ع َ ب َل َ ق ْ ػنا فق َ ة َ ر ِ خ ْ �ا َ و َاي ْن � دلا َ ر ِ س َ خ ط َ ك ِ ل َ ذ ُ � ِ ب ُ م ْلا ُ ف َار ْ س ُْ �ا َ و ُ ى Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 33 “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki (cân-ü gönülden değil de işine gelen tarafından, bir kenarından, bir ucundan tutarak veyâ dil ucu ile müslümân olarak) Allâh’a ibâdet eder Eğer kendilerine bir hayır dokunursa ona yapışır, yatışır, (fit olur) Eğer bir fitne (bir şerr, bir zarar) isâbet ederse yüz üstü dönüverir (de irtidâd bile eder) (İşte bu şekilde Allâh’a kulluk eden bir kimse), dünyâ’da da, âhiret’de de hüsrâna uğramışdır Bu ise, ap-açık bir ziyandır, (ap-açık bir hüsrândır)” 33 ُو ْ ن ِ م َ ل َب ْ ق ُػي ْ ن َل َ ػف ًاني ِ د ِ � ْ س ِ � ْا َ ر ْ ػي َ غ ِ غ َت ْ ب َػي ْ ن َ م َ و ج َ ن ِ م ِ ة َ ر ِ خ� ْا ِ � َ و ُ ى َ و َ ني ِ ر ِ س َا ْ�ا "Kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa (İslâm dışı fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekillerine uyarsa) ondan (bu dîn, İslâm dışı bu fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekilleri) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır" 34 َ ي َ ني ِ ذ � لا ا َ ه �ػي َ أ ا ْ ف ِ إ او ُن َ مآ ْ ن َ ػت ْ ن َػي َو � للا او ُ ر ُ ص َ ث ُػي َ و ْ م ُ ك ْ ر ُ ص ػ ْ م ُ ك َ ما َ د ْق َ أ ْ ت �ب “Ey îmân edenler, siz Allâh (ın dînine) yardım ederseniz, O da size (her zaman ve her yerde) yardım eder ve ayaklarınızı sâbit kılar (mücâdelenizde size sebât verir) ” 35 Bunun için Bedir Muhârebesi başta olmak üzere, İ’lâ-i kelimetü’llâh için yapılan tüm muhârebelerde, apaçık gerçekleştiği görülen Böyle bir va’d-i ilâhi karşısında hiçbir şey’den korkmadan, Yüce Rabb’imizin rızâsını kazanmış olarak huzûruna varmak istiyorsak, yeniden silm’e (İslâm’a) girip Yüce İslâm Dîni’ni, Ehl -i sünnet ve’l -cemâat eâslarına göre öğrenip yaşamaya ve yaşatmaya mecburuz 33 -Hacc, 11 34 - Âl -i İmrân, 85 35 -Muhammed, 7 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 34 1975 yılında İmam -Hatip Okulunda ilk kadın Meslek Dersleri öğretmeni olan eşim Sabahat Karakılıç ile birlikde hacca gidip geldim Hacca gidip geldikten sonra eşim başörtüsü ile derslere girmeye başlayınca bir takım soruşturmalar yapılmışsa da bu emr -i ilâhî’yi terk etmedi Melîke Nûran ve Mehîbe Nur ismindeki iki kızını da, ilk defâ İmam -Hatip Okuluna verip kız öğrencilerin de İmam -Hatip Okulları’nda okuyabilme yolunu açtı Kayseri Hacıkılıç câmiinde verdiği va’z ve sohbetlerde de çok başarılı olmuş, bi’l -hâssa Kayseri hanımlarını, Hacıkılıç câmiinde eşi görülmemiş bir başarı ile tıklım tıklım toplamış, İslâm Dîni’nin akâid ile ilgili konularını ve hanımlar ile ilgili konuları en açık bir şekilde anlatıp hanımların ve birçok hoca efendilerin taktirlerini kazanmıştır Böyle başarılı bir va’z -ü nasihat ise, “Toplumun huzuruna zarar veriyor endişesi ile” men edilmeye çalışılmış ve muhtelif yazışmalar sonunda mahkemelik olmuş, muhterem hâkimin “Böyle bir va’z ve sohbet, bi’l -akis toplumun birlik ve berâberliğine hizmettir Berâatine karar veriyorum” hükmü ile, bu gibi maksatlı kişilerin elleri boşa çıkarılmıştır Ne hikmettir ki böyle bir hâle âlet olan üç kişi, altı ay gibi kısa bir zaman içerisinde görevlerinden ayrılmışlardır 1979 yılının en karışık bir zamânında tarafsız bir çalışma ile, halkla ilişkileri geliştirmek maksadı ile, emr-i bi’l -ma’rûf ve nehy- i ani’l-münker esâsına dayalı , Hakka Hizmet Derneği ’ni kurarak dînî ve millî esâslar dâhilinde çalışmalar yapmaya başladım Vatan ve milletimizin en sıkıntılı bir zamânında sekiz ay kadar devam eden bu çalışmalarım herkes tarafından tasvîb edilerek takdir edildi Fakat bu çalışmalarım Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 35 da, o zamanın anarşik olaylarına âlet olmadığım için, dernek başkanlığından ayrılmam istemi ile, akâmete uğratıldı 1986 yılında da bir kısım üniversiteli arkadaşların ısrarı ile, Üniversite ile halk arasındaki ilişkileri geliştirmek maksadı ile, Erciyes Eğitim ve Hizmet Vakfı ’nı kurdum Fakat buradaki çalışmalarım da cemâat ve tarikat mensublarının prensiplerine uymadığım için yine dernek başkanlığından ayrılmam isteği ile akâmete uğratıldı İlerlemiş yaşıma rağmen -neme lâzım diyemeyen bir din adamı olarak - aynı yolda yürümüye devam ederek Tevhîd’e ve İslâm Dîni esâslarına uygun bir yaşam tarzını, -Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm’ın ve Ashâb -ı Kirâm’ının teblîğ metodu doğrultusunda - önce kendi nefsime, sonra da Müslümanım diyen insanlara telkin edip bu konulardaki uyarılarıma -kısıtlı bir çerçeve dâhilinde de olsa - devam etmeyi dînî bir görev bildim Bunun için de, gerek memûriyet hayatımda gerekse emekli olduktan sonra bir çok hayır işlerinde çalıştım Gerekli gördüğüm konularda kitablar yazarak Müslümân’ların ve aklı başında olan insanların istifadesine sundum Fahrî vâizlik yaptım Hayatım boyunca İslâm’a, Müslüman’lara ve insanlığa hizmeti şiâr edindim 2011 yılında, Dîn -i Tevhîd Seddi, Müslüman Türk’lerin inkırâzı, Dîn-i Tevhîd Seddi’nin yıkılmasını ve Ye’cûc ve Me’cûc denilen fitne ve fesad topluluğunun yer yüzünü isti’lâ’ etmesini mi ifâde eder? kitapçığımı; 20 12 yılında da Fethullâh Gülen’in dînî yönden yanlış yolda olduğu hakkında “ÂLİMLER DE YANILIR MI ?” Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 36 kitapçığımı yazdım ve birkaç mektubu m ile birlikde devlet yetkililerine verdim Bunlar, internetdeki sitemde vardır Fethullâh Gülen’in dînî yönden yanlış yolda olduğu hakkındaki “ÂLİMLER DE YANILIR MI ?” kitapçığımı, yaptırmış olduğum Talas Kiçiköy Mahallesi Altıntepe Câmii altındaki Eğitim Öğretim Bilgi Merkezi’ nde Projeksiyon ile cemâate anlattığım zaman câmi imamı ile müezzininin bana karşı olan tavırlarının değiştiğini gördümse de bir anlam veremedim Ancak bazı sözlerimi bahane edip hiç de hakk etmediğim en ağır cezâları verdirmek ve benim çalışmalarımı engellemek için -bir kumpas hâlinde - savcılığa şikâyet etdiklerinden ve yaptırmış olduğum câmii kurtarılmış bölgeye çevirmeye çalıştıklarından sonra, Fetö yurtlarında kalarak yetişmiş olduklarını öğrendim Ne hikmetdir ki bu gün bu kumpasa âlet olanların bir çoğu hapisde, esas işi körükleyüp organize edenler dışarıda İşin en acı tarafı ise, yıllarca hizmet ettiğim Talas ve Kayseri halkından tek bir kişinin “Hocam üzüldük, geçmiş olsun” gibi müsbet veyâ menfi bir ifâde de bulunmamalarıdır ki bu hal bana Bangladeş’li merhum ve mağfur Cemaat-i İslami lideri Rahman Nizami'nin idam sehpasına giderken söylediği “BEN GİDİYORUM” başlıklı veda mektubundaki “Kırgınım, sözünü unutanlara, kardeşinin elini tutmayanlara, düşeni kaldırmayanlara, Allah için gözyaşlarını sakınanlara, zalimin yanında durup mazluma timsah gözyaşları dökenler e” gibi acıklı ve ibretli sözlerini hatırlatdı Netîce: Ömrümüz boyunca karşılaştığımız bu olumlu olumsuz hallerin hepsi , kalbimizin Haram-ı şerifine , Kelime- i Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 37 tevhîd’in lâfzî ve ma’nevî bütün özelliklerini yerleştirip onu sevginin, korkunun ve tâatin tek merkezi hâline getirerek özümüzdeki güzel hal ve ahlâkı bozmamak için elimizden gelen her türlü gayreti gösterip Tevhid Dîni İslâm’ın gereği olan Dînî kimliğimizi kazanarak ihlâs ve takvâ sâhibi bir kul olmaya çalışmamızdan ileri gelmektedir ki şu ve benzeri âyet -i kerîme’ler, bunun en güzel bir delilidir: َ ني ِ ر ِ با � صلا َ و ْ م ُ ك ْ ن ِ م َ ن َي ِ د ِ ى َاج ُ م ْلا َ م َل ْ ع َػن � � َ ح ْ م ُ ك � ن َ و ُل ْ ػب َن َل َ و � ْ م ُ ى َ ر َاب ْ خ َا ا َ و ُل ْ ػب َػن َ و "And olsun, sizi imtihan edeceğiz Tâki içinizden mücâhidleri ve sabr -u sebât edenleri (halifeliğe lâyık olanlar ile olmayanları) belirtelim Haberlerinizi açıklıyalım" 36 َ و ُ ى َ و َ ف َاك َ و ٍ ا �ي َا ِ ة �ت ِ س ِ � َ ض ْ ر َ� ْا َ و ِ ت َاو َ م � سلا َ ق َل َ خ ي ِ ذ � لا ُ و ُ ش ْ ر َ ع َ ىل َ ع ً ل َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َا ْ م ُ ك �ي َا ْ م ُ ك َ و ُل ْ ػب َي ِ ل ِ ء َام ْلا ط “(Halîfelik vasfını kazanabilmeniz için) hanginizin ameli daha güzel olduğu (husûsunda) sizi imtihana çekmek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur (Bundan evvel ise) Arş’ı, su üstünde idi” 37 ًل َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َا ْ م ُ ك �ي َا ْ م ُ ك َ و ُل ْ ػب َي ِ ل َ ة َ وي َْ �ا َ و َ ت ْ و َ م ْلا َ ق َل َ خ ي ِ ذ � ل َا ط ُ زي ِ ز َ ع ْلا َ و ُ ى َ و ُ ر ُ وف َغ ْلا � “O, (halîfelik vasfını kazanabilmeniz için) hanginizin daha güzel amel (ve hareket) de bulunacağını imtihân etmek için ölümü de, dirimi de takdîr eden ve yaratandır O, Azîz’dir, (kendisine isyân edenlerden intikam almakda Gâlib -i mutlak’dır) Ğafûr’dur, (Kendisine tevbe ile yönelip emir ve nehiy’lerine teslîm olanlar hakkında da bağışlayıcıdır) ” 38 36 -Muhammed, 31 37 -Hûd, 7 38 -Mülk, 2 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 38 Buraya kadar olan konuşmalarımızın özünü, “Îmân’ın aslı ve İmtihân -ı ilâhî” konusu teşkil etdiğine göre konuşmamızı, Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın hastalığı esnâsında en son okuduğu şu âyet -i kerîme ile bitirelim ki dünyevî ve uhrevî ha yâtımızın medâr -ı iftihârı olsun: ا َ ك ْ ل ِ ت ل ّ و ُل ُ ع َ فو ُ دي ِ ر ُي � َ ني ِ ذ � ل ِ ل ا َ ه ُل َ ع َْ � ُة َ ر ِ خ� ْا ُ را � د ً ا ً ادا َ س َف � َ و ِ ض ْ ر َ� ْا ِ � ط َ � ِ ق �ت ُ م ْ ل ِ ل ُة َب ِ قا َ ع ْلا َ و “İşte âhiret yurdu Biz onu yer yüzünde büyüklenmeyen ve fesâd arzûsuna düşmeyecek kimselere veririz (En güzel) âkıbet, (Allâh’a yönelip O’nun azâb’ından sakınan) müttekî’lerindir” 39 TAVSi YELERİM Y etmiş seneyi aşan meslekî hayâtımın acı tatlı olaylarından ba’zılarını bu şekilde dile getirdikden sonra şu konuların da dile getirilmesini faydalı buluyorum: 1- Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ’ın ümmetinin âlimleri olarak, Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ’ın bi’z -zât yaşayıp yaşatarak “Benim ümmetim yakında yetmişüç fırkaya ayrılacakdır Bunların hepsi Cehennem’dedir Ancak biri müstesnadır ki o da benim ve ashâb’ımın bulunduğumuz i’tikâd üzere bulunanlar, benim ve ashâb’ımın gitdiği yoldan gidenlerdir” diye teblîğ buyurduğu, Ehl-i sünnet ve’l -cemâat 39 -Kasas, 83 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 39 esâslarını , emrolunduğumuz gibi aynen yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak mecburiyetindeyiz Çünkü Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm , Hirâ’ dağındaki ilk vahiyden üç sene kadar sonra yolda giderken yükseklerden bir ses işitir Başını kaldırıp baktığı zaman, evvelce Hırâ' da ğındaki mağarada gördüğü Meleği -gök ile yer arasında bir kürsîye oturmuş bir hâlde - görür Yine korkup titreyerek hemen evine gelip yatar ve üstünü örtdürür O, bu hâlde sâkinleşmeye çalışırken Cebrâîl aleyhi's-selâm gelip O'na görünür ve ikinci vahyi getirerek şu âyet -i kerîme’leri okur: َ ا ا َي ا َ ه �ػي ُ ر � ػَ � د ُ م ْلا � ْ ر ِ ذ ْن َا َف ْ م ُق � ْ ر � ػب َ ك َف َ ك �ب َ ر َ و � ْ ر � ه َط َف َ ك َبا َي ِ َ َ و � َ ز ْ ج � رلا َ و ْ ر ُ ج ْ ىا َف � "Ey (örtüsüne) bürünüp sarınarak (kendi istirahatini düşünüp yatan Habîbim) Kalk, artık (kendi istirahatini düşünüp yatmanın zamânı değil; halifelik vasfına sâhip kullarım, gaflet ve dalâlet içerisinde ömür tüketip duruyor Onlara ben im azâbımı haber ver, inanan ve inanmayan kullarımı benim azâbım ile) korkut, Rabb'ini büyük tanı Ve elbîselerini temizle Azâba sebeb olacak günahlardan da ar tık uzak ol" 40 B u âyet -i kerîme’leri vahy-i metluvv 41 ile alan Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , artık Rasûlü'llâh olduğunu anlamış, büyük ve büyük olduğu kadar da çok zor ve eşsiz vazifesini yapması, Peygamberliğini îlân etmesi kendisine emr olunmuşdu Bunda hiç bir şübhesi kalmamışdı 40 -Müddessir, 1 -5 41 -Kur'ân -ı Kerîm, Cibrîl -i Emîn vâsıtası ile Hazreti Mehammed aleyhi's -selâm'a -hem lâfzı, hem de ma'nâsı ile birlikde - teblîğ ve tilâvet edilmiş bir vahy -i ilâhî'dir ki buna "Vahy-i Metluvv" ; Sünnet'ler (Hadîs'ler ) ise, Hazreti Muhammed aleyhi's- selâm'ın kalbine Allâhü Teâlâ tarafından - yalnız ma'nâ olarak - ilham edilen şey'lerdir ki bunlara da "Vahy-i Gayr-i Metluvv", denir Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 40 Bunun için Allâhü Teâlâ Hazretleri’nin bu ilâhî emr lerini yerine getirecek, bütün beşeriyyet târihini başdan başa değiştirip insanlara yeni bir istikâmet gösterecekdi Çünkü , ْ لا ِ ب ُو َلو ُ س َ ر َ ل َ س ْ ر َ أ ي ِ ذ � لا َ و ُ ى ػه ُ ػ ُ ه َ ر ِ ه ْظ ُي ِ ل � ق َْ �ا ِ ني ِ د َ و ى َ د ِ و � ل ُ ك ِ ني �دلا ى َل َ ع ْ و َل َ و َ فو ُ ك ِ ر ْ ش ُ م ْلا َ ه ِ ر َ ك ع “Müşriklerin (ve münâfıkların) hoşuna gitmese de O (Allâh) , (İslâm) dînini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için peygamberini hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) ve hakk dîn (İslâm) ile gönderendir” 42 âyet -i kerimesine göre, âhir zaman peygamberinin, İ’lâ-i kelimetü’llâh’ı, (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yayma zamânı gelmişti  2-Bu esâs lara binâendir ki bizler de, Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’ın ümmetinin âlimleri olarak O’nun teblîğ buyurub hayata geçirdiği İslâm Dîni’nin îmân, ibâdet, ahlâk ve muâmelât esâslarını, diğer bir deyimle Ehl-i sünnet ve’l - cemâat esâslarını , her türlü ifrad, tefrid, bid’at, nifak, şirk, küfür ve tefrîka yollarına sapmadan, Benî İsrâil peygamberleri gibi, yaşayıp yaşatmaya mecbûruz Çünkü, Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’in şahsında, b u âyet -i kerîme’ler ile ifâde buyurulan Emr-i ilâhî’ ler, aynı zamanda, “Ben Yüce Rabb’imin var olduğuna, bir olduğuna, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğuna inanan Müttekî bir Müslümanım” diyebilen her İslâm âlimine de şâmildir 42 -Saff, 9 Fetih, 28… Tevbe, 33 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 41 Ümmetleri hakkında Ra ûf ve Rahîm sıfatlarının sâhibi olan Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm , son peygamber olmasına rağmen, teblîğ edib muvaffak olduğu yüce İslâm Dîni’nin, bozulmadan ve hiçbir kesintiye uğramadan kıyâmete kadar devam etmesi için ümmetinin âlimlerini, ُ ع َ ل َ م ُ ءا ُ ا � م ِ � َ ك َ ا ْ ن ِ ب َ ي ِ ءا َ ب ِ ن ِ ا ْ س َ ر ِ ئا ْ لي “Ümmetimin âlimleri Benî İsrâil peygamberleri gibidir” Hadîs -i şerifi ile görevlendirmişdir ki bunun böyle olduğunda en ufak bir şübhe yokdur Çünkü Cenâb -ı Hakk , Rasûlü’nün bu sözlerini te’yîd hakkında şöyle buyurmaktadır: ِ ن َ ع ُ ق ِ ط ْ ن َػيا َ م َ و ي َ و َْ �ا ط َ يح ُ وي ٌ ي ْ ح َ و � � ِ ا َ و ُ ى ْ ف ِ ا � ي َ وق ْلا ُ دي ِ د َ ش ُو َ م � ل َ ع � “O, kendi (re’y-ü) hevâsından söylemez O, kendisine (Allâh tarafından) ilkâ’ edile gelen bir vahy’den başka (bir şey’) değildir O’nu, müthiş kuvvetle mâlik olan (Cebrâîl aleyhi’s -selâm ) öğretdi” 43 ِ لي ِ و َاق َ� ْا َ ض ْ ع َػب َان ْ ي َل َ ع َ ؿ � و َ ق َ ػت ْ و َل َ و � َ َ � ِ � ِ م َي ْل ِ اب ُو ْ ن ِ م َان ْ ذ َ خ � َ � ِ ت َ و ْلا ُون ِ م َان ْ ع َط َ ق َل �ُ � ز َ ني ِ ز ِ جا َ ح ُو ْ ن َ ع ٍ د َ ح َا ْ ن ِ م ْ م ُ ك ْ ن ِ م ا َ م َف “Eğer (Peygamber, söylemediğimiz ) ba’zı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, elbetde O’nun sağ elini (kuvvet ve kudretini) alıverirdik (boynunu vururduk ) Sonra da hiç şübhesiz, O’nun kalb damarını koparır (yaşatmazdık) O vakit hiç biriniz buna mâni’ de olamazdınız” 44 َ م َ و او ُ ه َ ػت ْ ػن َاف ُو ْ ن َ ع ْ م ُ كي َ ه َػنا َ م َ و ُهو ُ ذ ُ خ َف ُ ؿو ُ س � رلا ُ م ُ كي َت َا ا ج َ �ا ا ُ وق � تا َ و ط � ف ِ إ ِ ب َاق ِ ع ْلا ُ دي ِ د َ ش َ �ا 43 -Necm Sûresi, âyet 3 -4-5 44 -Hâkka Sûresi, âyet 44 -45-46-47- Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 42 “Rasûl size ne verdi ise onu alın, size ne yasak etdi ise ondan da sakının Allâh’dan korkun Çünkü, Allâh (ın) azâbı çetindir” Haşr 7 Bunun için zamânımızın din âlimleri olarak, üzerimize düşen bu şerefli görevi; diğer bir ifâde ile ُ � ِ ب ُ م ْلا ُ غ� َب ْلا � � ِ إ ا َن ْ ػي َل َ ع ا َ م َ و “Bizim üzerimize (düşen vazîfe) ap-açık bir teblîğ’den başka (bir şey’) değildir” 45 ُ � ِ ب ُ م ْلا ُ غ� َب ْلا َ ك ْ ي َل َ ع ا َ� � ِ إ َف ا ْ و � ل َ و َ ػت ْ ف ِ إ َف “Eğer yüz çevirirlerse, artık senin üzerine düşen (vazîfe) ancak apaçık bir teblîğden ibâretdir” 46 âyet -i kerîme’lerinde ifâde buyurulan teblîğ görevini, bir nebzecik de olsa, - hem nefsimize, hem de hemcinslerimize karşı - yerine getirmeye çalışarak Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı îman ve ihlâs sâhibi bir kurtarıcı olarak İ’lâ -i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şe kilde teblîğ edip yücel tmeye çalışmak mecburiyetindeyiz Çünkü Cenâb -ı Hakk, âyet -i kerîme’sinde şöyle buyurmaktadır: ِ ف َاط ْ ي � شلا ِ ت َاو ُط ُ خ ا ُ وع ِ ب �ت َ ػت َ� َ و ًة � ف َاك ِ م ْ ل � سلا ِ � ا ُ ول ُ خ ْ دا ا ُ ون َ مآ َ ني ِ ذ � لا ا َ ه �ػي َا َاي ٌ � ِ ب ُ م � و ُ د َ ع ْ م ُ ك َل ُو � نإ َ ػب ْ ن ِ م ْ م ُت ْ ل َل َ ز ْ ف ِ إ َف او ُ م َل ْ عا َف ُ تا َن � ػي َ ػب ْلا ُ م ُ ك ْت َءا َ ج ا َ م ِ د ْ ع ٌ مي ِ ك َ ح ٌ زي ِ ز َ ع َ �ا � ف َ أ “Ey îmân edenler, hep birlikde silme (yeniden İslâm’a, barışa, kardeşliğe, dünyâ ve âhiret selâmetine ) girin (Tevhîd esâslarına bağlı kâmil, olgun, iyi, takvâ ve ihlâs sâhibi birer 45 -Yâsîn, 17 46 -Nahl, 82 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 43 müslümân olun Gizli ve açık her türlü şirk, küfür, nifak ve bid’ad şekillerinden uzak Hanîf bir Müslüman olarak ayıp ve kusurlardan uzak bulunun) Şeytanın adımları ardına düşmeyin (şeytânî yollara sapmayın, Deccâl’lerin, Tâğut’ların, Mücrim’lerin ve Bâtıl fikirlerinde isrâr edip büyüklük taslayanların peşinden gitmeyin ) Çünkü o (nlar), sizin için ap -açık bir düşmandır” 47 “Size bunca açık delîller geldikden sonra yine kusur ederseniz (silm’e girmekden, birlik ve berâberliğinizi koruyup olğun birer Müslüman olmaktan kaçarsanız), iyi bilin ki muhakkak Allâh, Azîz’dir (mutlak gâlibdir, hukmüne karşı gelinmez, dilediğini yapar ve emrini infâz eder) ve Hakîm’dir (her yaptığını bir hıkmetle yapar) ” 48 Şu halde, Ey yanlış yollara giden, dalâlet yollarına sapan, Ben de Müslümân’ım dediği halde İslâm’a gönül vermeyen günahkâr kullarım, hatâlardan, kusurlardan, keyfî görüş ve fikirlerden uzak kalarak Rabb’inizin rahmetini, mağfiretini ve Cennet’ini kazanmak ümîdi ile silm’e girin İslâm’a, sulh ’a ve selâm ’a girin Emir ve yasaklara aynen uyun Onları kendi hevâ ve hevesinize veyâ başkalarının hevâ ve hevesine göre eğip büğmeyin Size nasıl teblîğ edilip gösterilmiş ise o şekilde amel edin Dînî hukümleri, işinize geldiği şekilde birbiri nden ayırd etmeyin Onların hepsine birden topdan îmân edin Şeytan’ın ifsâdı ile birbirinizden ayrılmayın Bid’at, şirk ve küfür yollarına sapmayın Birbiriniz ile cedelleşip sen -ben da’vâsı gütmeyin Nifâk ve tefrîka yollarına sapmayın Çünkü şeytan, sizin aranıza nifâk sokmak ister Dînî hukümleri 47 -Bakara 208 48 -Bakara, 209 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 44 birbirine karıştırarak bozmak ve içinden çıkılmaz bir hâle getirmek ister Sizi, ifsâd, ifrâd ve tefrîd yollarına götürüp İslâm’dan uzaklaştırmaya çalışır Çünkü şeytan, sizin ap -açık bir düşmanınızdır Sakın ona uymayın Üzerinizde hâkim bir saltanatı olmadığı halde, onun arzûlarını yerine getirmeyin Hayır yollarına yönelin, şerr yollarından uzaklaşın Bid’at yollarına sapmayın Rabb’inizin size verdiği gibi siz de hakk sâhiblerine hakkını verin Haksız yere birbirinizin kanını dökmeyin Her türlü şirk şekillerinden ve küfür yollarından uzaklaşarak tam bir teslîmiyyet ile Tevhîd’e yönelin Birlik ve berâberliğinizi koruyarak silm’e (yeniden islâm’a) girin ve Rabb’inizin afvini, mağfiretini kazanarak sonsuz rahme tinden istifâde etmek yollarını arayın Emr -i b i’l-ma’rûf ve nehy -i ani’l -münker: İyiliği emr etmek kötülükden vaz geçirmek görevinizi gereği gibi yapın Ekonomi ve teknik bakımından güçlü ve kuvvetli olmanız kifâyet etmez Târih boyunca bu görevi hakkıyle yapmayan nice güçlü kuvvetli devletler, dînî ve ahlâkî yanlışlar ve çöküntüler yüzünden helâk olup gitmişdir Bunun için her türlü bid’ad ve şirk şekillerini te rk ederek şu âyeti kerîme’lerde belirtildiği gibi, yeniden İslâm’a girin ُ م ُ ك َي ِ ت ْا َي ْ فَأ ِ ل ْ ب َ ػق ْ ن ِ م ُو َل او ُ م ِ ل ْ س َا َ و ْ م ُ ك �ب َ ر � ِ إ او ُبي ِ ن َا َ و َ فو ُ ر َ ص ْ ن ُػي � �ُ � ُ با َ ذ َ ع ْلا “Size azâb gelib çatmadan Rabb’inize dönün O’na (kayıtsız şartsız) teslim olun, (emir ve nehiylerini yerine getirin) Sonra size yardım edilmez” 49 ُ با َ ذ َ ع ْلا ُ م ُ ك َي ِ ت ْا َي ْ ف َ أ ِ ل ْ ب َ ػق ْ ن ِ م ْ م ُ ك �ب َ ر ْ ن ِ م ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ َ ؿ ِ ز ْن ُا ا َ م َ ن َ س ْ ح َا او ُع ِ ب � تا َ و َ � ْ م ُت ْ ػن َا َ و ًة َت ْ غ َػب َ فو ُ ر ُع ْ ش َت 49 -Zümer, 54 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 45 “Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azâb gelmezden önce Rabb’inizden size indirilen (ni’metler) in en güzeli (olan Kur’ân-ı Kerîm’e ve peygamberlerin en hayırlısı olan Hazreti Muhammed aleyhi’s- selâm ) a uyun” 50  3-Kelime- i Tevhîd ’in hem lâfzını, hem de ihtivâ ettiği bütün özellikleri iyi anlamaya ve muhataplarımıza iyi anlatmaya mecbûruz Çünkü Cenâb-ı Hakk, � ف َ أ َ ر َ ػت َْ � َ أ ْ ن َ م ُو َل ُ ح �ب َ س ُي َو � للا ٍ تا � فا َ ص ُ ر ْ ػي � طلا َ و ِ ض ْ ر َ ْ �ا َ و ِ تا َ وا َ م � سلا ِ � ط َ ص َ م ِ ل َ ع ْ د َق �ل ُ ك ُ و َ حي ِ ب ْ س َت َ و ُو َت َ ل ط َ فو ُل َ ع ْ ف َ ػي ا َِ � ٌ مي ِ ل َ ع ُو � للا َ و “Görmedin mi? Göklerdekiler, yerdekiler ve havada kanatlarını çarpa çarpa uçan kuşlar hep Allâh’ı tesbîh (ve tenzih) ediyor Her biri duâsını da, tesbîhini de muhakkak bilmişdir Allâh, ne yaparlarsa hakkıyle bilendir” 51 ِ ض ْ ر َ ْ �ا َ و ِ تا َ وا َ م � سلا ِ � ا َ م ُو َل ُ ح �ب َ س ُي ج ُ مي ِ ك َْ �ا ُ زي ِ ز َ ع ْلا َ و ُ ى َ و “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nu tesbîh (ve tenzih) eder O, azîz’dir, Hakîm’dir” 52 âyet -i kerîme’lerinde ifâde buyurduğu gibi, îmân ’ın ve İslâm ’ın aslı, esâsı ve temeli olan ve ilk def’a Levh- ı mahfûz ’a , ( ِ �ا ُ ؿو ُ س َ ر ٌ د � م َ حػ ُ م ُ�ا � � ِ إ َو َل ِ إ َ� ): Lâ ilâhe illâ’llâh , Muhammedü’r -Rasûlü’llâh : Allâh’dan başka hiç bir ilâh, - hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed - aleyhi’s-selâm - Allâh’ın ( kulu ve) Rasûlü’dür ” 50 -Zümer, 55 51 -Nûr, 41 52 -Haşr, 24 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 46 şeklinde yazmış olduğu Kelime-i tevhîd’in bütün özelliklerini, yarattığı her mahlûku bu esâsa göre inanıp yaşamakla, ( kendisini tesbîh ve tenzih etmekle ) görevlendirmiş ve bu esâsın gereğini yerine getiririp kulluk yapmaları ile sorumlu tutmuş, iblis’den başka hepsini insan oğlunun emrine âm âde kılmış; Bizleri de , halife lik vasfı ile yücelterek ِ فو ُ د ُب ْ ع َ ػي ِ ل � � ِ إ َ س ْن ِ � ْا َ و � ن ِ ْ �ا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 53 buyur muşdur  4- Ma’nevî kalb imizin Haram- ı Şerîf’ine, Allâh sevgisini, Allâh korkusunu ve Allâh’a itâat inancını iyice yerleştirip Batının beşerî sistemlerinden demokrasi, özgürlük, lâiklik, hoşgörü, ılımlı islâmiyet, radıkal islâmiyet, demokratik islâmiyet, yenilikçilik, telfikçilik gibi şirk, küfür, nifâk, fesâd ve bid’at ifâde eden virüslerinin girmesine hiçbir şekilde müsâade etmemeliyiz Çünkü, Kıyâmet koparken ilk def’a vukû’ bulacak olan “ Nefha- i fezâ': Korku ve dehşet nefhası ”, Kelime-i Tevhîd ’in hem lâfzını, hem de ihtivâ ettiği bütün özelliklerini , samîmî olarak kabul edip "Lâ ilâhe illâ'llâh" diyen tek bir kimse kalmayınca olacak; sözde Müslümanım diyen kimseler çok olacak fakat iman boğazlarından aşağı inmeyecek, bu suretle hakîkî îmân sâhibi sâlih bir kimse kalmayınca da kıyâmet, kâfirler, münâfıklar, müşrikler, şerîrler üzerine kopacak Bu 53 -Zâriyât, 56 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 47 b akımdan kıyâmet koparken insanların çoğu müşrik, münâfık, kâfir ve şerîr kimseler olacaktır Çünkü Huzeyfe radıye’llâhü anh’ ın rivâyet etdiği bir hadîs -i şerîf’de ve benzerlerinde özet olarak şöyle buyurulmuşdur “(Kıyâmet yaklaşınca), Bir takım dâîler (çiğırtkanlar), hatibler türeyecek, onlar bizim dilimizle, bizim dînî kâıdelerimizle bizim hislerimize hitâb ederek ümmeti Cehennem’e (dalâlet fırkalarına) da’vet edecekler” 54 Abdu’llâh ibn -i Mes’ûd radıye’llâhü anhümâ da, aynı konuya işâretle, talebelerine yaptığı vasiyetnâmesinde şöyle demektedir: “Kardeşlerim, ilim ortadan kalkmadan ilim tahsîline ehemmiyet veriniz İlmin ortadan kalkması, tabii ki ehl- i ilm’in ölümü iledir Sizden hiç biriniz, kendisine ne zaman mürâ ceat edileceğini ta’yîn edemez Fakat yakında bir sınıf insanlar ile karşılaşırsınız ki onlar, sizi, Kitâbü’llâh’a da’vet etdiklerini iddia ederler Halbuki bu ehl- i bid’at, Kitâbü’llâh’ı arkalarına atdıklarını fark edemezler Böyle dalâlet zamânında, ilmi n sâye -i irşâdına sığınmanızı tavsiye ederim Bid’at iltizam etmek ’den (bid’at olan şey’leri lüzumlu görerek yapmakdan), kelâmî tekellüf ’den (hakîkatleri ikinci plâna atarak gösterişli konuşmalar yapmakdan), felsefî teammuk’dan (felsefî fikirler içerisine dalarak yeni yeni şey’ler ortaya koymakdan) sakınınız Dînimizin safvet -i asliyyesini (saf ve temiz hâlini) muhâfaza etmeye çalışınız” 55  54 - S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi, (1471 nolu hadîs -i şerîf 55 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 4 ss 63 Kâmil Miras (Hammâd ibn -i Ebî Süleymân rivâyeti) Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 48 5-Kelime- i Tevhîd’in ifâde etdiği bu özellikleri, Rasûlü’llâh’llâh aleyhi’s-selâm ’ın ümmetinin âlimleri olarak, doğru bir şekilde ümmetlerine anlatmak vazifemiz olduğu gibi, devlet büyüklerine anlatmak da en başta gelen görevlerimizdendir Çünkü İslâm devletlerinin hepsinde dînî otorite ile siyâsî otorite, birbirinin âmiri ve tamalayıcısı olarak sürüp gelmişd ir Şerefli târihimizin altın sayfalarındaki Alpaslan’ın yanında bir Nizâmü’l -mülk ; Osman Gâzî ’nin yanında bir Edebâlî, Fâtih ’in yanında -Hocam, İstanbulu Sen fethettin; padişahlık senin hakkındır - deyip mührünü vermeye kalkışan genç padişaha, -Haddini bil, Sen padişahsın ben Şeyhü’l -İslâm’ım - diyebilen bir Ak Şemseddin ; - ulemâ’nın atının ayağından sıçrayan çamur bizim için bir şerefdir - diyen Yavuz Sultan Selim ’in yanında bir İbn-i kemâl; İstanbul’a bol su getirmekle ve İslâm’a uymayan ba’zı Avrupaî tar zda yeni kânunlar koymakla iftihar eden genç Kânûnî’nin yanında “Pâdişahım, Avrupaî kânunlar koymakla öyle bir halt ettin ki, getirdiğin sular, Kıyâmet’e kadar üzerine aksa temizleyemez ” diyebilen bir Zembilli Ali Cemâlî Efendi gibi hakk ve hakikati gösteren ilim adamları olmasaydı, tarihe altın sayfalar ile yazılan dînî ve dünyevî başarıları elde edemezlerdi Dîn -i Tevhîd Seddi ’nin son kalesi olan Osmanlı imparatorluğunun 1800 lerden sonraki yüz sene gibi bir zaman içinde , yıkılmasının en büyük sebeblerinin başında , dînî otoritenin vazifesini yapmamasından veya yaptırılmamasından ileri geldiğinde hiç şübhe yokdur Bunun en acı misallerinden birisi, tüm i’tirazlara rağmen, bir İslâm ordusu olan Yıldırım Orduları’nın başına, dînen câiz olmadığı halde , gayri müslim Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 49 Alman genarilinin atanması, bunun netîcesi olarak da tüm petrol kaynaklarının elimizden çıkmasıdır Osmanlı imparatorluğunun bir devâmı olan Türkiye Devleti’nin 1921 Teşkilât -ı Esasîye Kanunu’ nun İkinci maddesi, “Türkiye Devleti’nin dîni, Dîn -i İslâm’dır Resmi dili Türkçe’dir, makarrı Ankara Şehri’dir” olduğu halde bu maddenin, Müslüman Türk düşmanı batılıların Lozan müzâkereleri esnâsındaki ısrarlı isteklerine uyularak 1928 de kaldırılıp dînî otoritenin işlemez hâle getirilmesi de, bu acı gerçeklerden birisidir Ben şahsen böyle bir görevi, Sayın Cumhurbaşkanımız Receb Tayyib Erdoğan’a yazdığım mektuplarda yerine getirmeye çalışdım ise de henüz müsbet veyâ menfi bir cevab alamadım, ama ümidimi de kaybetmiş değilim Çünkü, 24 -Haziran-2018 seçimlerinden sonra, İslâm Dîni’nin Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esâslarını bozup Müslümanları perişan bir hâle getirmek için “İslâm Dîni’ni kaldıramayız ama onu bozup içinden çıkılmaz bir hâle getiririz Men suplarını da cemaat cemaat, gurup gurup, ekol ekol ayırıp neye ve kime inanıp onun peşinden gideceklerini şaşırtırız” diyen Ortadoğu projesi’nin mel’un emekçilerinin ekmeğine yağ süren ve “ Diyanet İşleri Başkanlığı yeni bir sisteme giriyor, iki senede bozulur ama otuz senede düzeltilemez” diye yıllarca mücâdele ettiğim yeminlilerin, yenilikçilerin, telfikçilerin, paralelcilerin ve fetocuların oyunlarını bozup onun yerine İ’lâ-i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yayma ya çalışacak Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı îman ve ihlâs sâhibi güçlü bir kurtarıcıya ihtiyacımız vardır Öyle bir kurtarıcı ki Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 50 َ ا َ ءا َن ْ ػب َ أ َ فو ُف ِ ر ْ ع َػي ا َ م َ ك ُو َنو ُف ِ ر ْ ع َػي َ با َت ِ ك ْلا ُ م ُ ىا َن ْ ػي َ ػتآ َ ني ِ ذ � ل ْ م ُ ى ط “Kendilerine Kitâb verdiklerimiz , O’nu (o son Peygamberi) öz oğulları gibi tanırlar” 56 Âyet -i kerîme’sinde de işâret edildiği gibi , âhir zaman peygamberi hakkındaki İslâmî bilgi ve haberleri kendisine mâl ederek sosyalizm’in ve komonizm’in temelini atan sahtekar, hîlebaz ve yalancı peygamber ateşperest Mazdek’in tüm oyunlarını ibtal edip âhir zaman peygamberi hakkındaki İslâmî doğruları hâkim kılmak için İran’ın Fars şehrinden çağırdığı ilim adamı Mâbed ile el birliği ederek Mazdeki ve adamlarını tepesi üstü toprağa gömüp doğruyu hâkim kılan Sâsânî hukümdârı Kubad’ın oğlu Nûşirevân -ı âdil gibi 57 Ama şunu da hiçbir zaman unutmayalım ki Zü’l -karneyn zamanından zamanımıza kadar dünyanın huzur, sükûn ve denge unsuru olan ve Dîn-i Tevhîd Seddi ’nin koruyucusu Dînî kimlik sâhibi kahraman ecdadımız Müslüman Türk Kudreti’ nin temsilcileri, Nûşirevân -ı Âdil’den de daha kuvvetli ve daha kudretlidirler Onun için ümitliyiz Kim ne derse desin övgülerle bitiremiyeceğimiz başarı ve hizmetlerini büyük bir takdirle karşıladığımız Dîn -i Tevhîd Seddi Müslüman Türk Kudreti ’nin son kalesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanlığı makâmında oturan ; “ Ümmetin son halifesi sizdiniz, o topraklarda halifeliği kaybettik Yiğit düştüğü yerden kalkacağına göre aynı topraklardan kalkmasını bekliyoruz ” diyerek 56 -Bakara, 146 En’âm, 20 Şuarâ’, 196 57 -Nizâmü’l -mülk Hasan Âlî Yücel Kılasikleri Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 51 Dîn -i Tevhîd Seddi’ nin koruyucusu Müslüman Türk Kudreti ’nden İslâmî hizmetler bekleyen Dünyâ İslâm İşbirliği Teşkilâtı’nın Dönem Başkanı olan; Sayın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar gibi, tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak uğrunda kudretli bir komutanı olan; MHP ile ittifak yapıp daha güçlü bir devlet başkanı hâline gelen ; Sayın Cumhurbaşkanımız Receb Tayyib Erdoğan ’dan böyle bir hizmeti beklememizin ne mahsuru var: Yeter ki, Müslüman’lar olarak , İslâm Dîni’ni hâkim kılıp yüceltmek için , İslâm Dîni’nde farz ma’nâsında vâcib olan istişâre yi, nazargâh -ı ilâhî olan kalbimizin Haram- i şerifindeki îmân esâslarına gölge düşürüp virüs görevi yapan demokrasi, lâiklik, özgürlük, hoşgörü gibi fitne ve fesâd kaynaklarını ve ( İslâma ve Müslüman’lara hizmet amacı ile de olsa ) her türlü bid’at ve şirk şekillerini terk edip tevbe ve istiğfâr ederek Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre, şu âyet -i kerîme’lerin ışığında yapalım ve ِ ر ْ م َ� ْا ِ � ْ م ُ ى ْ ر ِ وا َ ش َ و ج ِ �ا َ ىل َ ع ْ ل � ك َ و َ ػت َ ػف َ ت ْ م َ ز َ ع ا َ ذ ِ إ َف ط ِ إ � ب ِ ُ � َ �ا � ف َ � ِ ل � ك َ و َ ػت ُ م ْلا "İş husûsunda onlarla müşâvere et; (vahy vârid olmayan umûmî işlerde re'y ve ictihâd câiz olduğundan, onların re'yini al arak kendisi ile amel edilmesi lâzım gelen Allâh’ın hükmünü , -diğer bir deyimle k endisi ile amel edilmesi lâzım gelen Me'mûrun bih'i - ta’yîn ederek Cenâb -ı Hakk'ın murâdına en yakın bir neticenin alınmasına çalış ki emir , emr-i bi'l- ma'rûf olsun)” Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 52 “Karar verip azm etdiğin zaman da, Allâhü Teâlâ'ya tevekkül et, (O'na güvenip dayan, icrâda tereddüd etme, gevşek davranma) Çünkü Allâhü Teâlâ, kendisine güvenip dayananları sever (ve onlara yardım eder) ” 58 ْ لا ِ ب ُو َلو ُ س َ ر َ ل َ س ْ ر َ أ ي ِ ذ � لا َ و ُ ى ػه ُ ػ ُ ه َ ر ِ ه ْظ ُي ِ ل � ق َْ �ا ِ ني ِ د َ و ى َ د ِ و � ل ُ ك ِ ني �دلا ى َل َ ع ْ و َل َ و َ فو ُ ك ِ ر ْ ش ُ م ْلا َ ه ِ ر َ ك ع “Müşriklerin hoşuna gitmese de O (Allâh) , (İslâm) dînini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için peygamberini hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) ve hakk dîn (İslâm) ile gönderendir” 59 âyet-i kerîme’sinin ifâde buyurduğu İslâmî gerçekleri hayâta geçirmeye çalışalım ve “ ا َن َ ع َ م َ و ّللا � ف ِ إ ْ ف َ ز َْ � َ� :Tasalanma, hiç şübhe yok, Allâh bizimle berâberdir” 60 َ ني ِ ذ � لا ا َ ه �ػي َ أ ا َي ْ ف ِ إ او ُن َ مآ ْ ن َ ػت ْ ن َػي َو � للا او ُ ر ُ ص ْ م ُ ك ْ ر ُ ص َ ث ُػي َ وػ ْ م ُ ك َ ما َ د ْق َ أ ْ ت �ب “Ey îmân edenler, siz Allâh (ın dînine) yardım ederseniz, O da size (her zaman ve her yerde) yardım eder ve ayaklarınızı sâbit kılar (mücâdelenizde size sebât verir) ” 61 او ُن َ مآ َ ني ِ ذ � لا ا َ ه �ػي َ أ ا ِ ي ِ إ ْ ف ُ وق �ت َ ػت ا َو ّللا َ ل ل َ ع َْ � ْ م ُ كن َ ع ْ ر � ف َ ك ُي َ و ًانا َق ْ ر ُ ػف ْ م ُ ك ْ م ُ ك َل ْ ر ِ ف ْ غ َػي َ و ْ م ُ ك ِ تا َئ �ي َ س ط ِ مي ِ ظ َ ع ْلا ِ ل ْ ض َ ف ْلا و ُذ ُو ّللا َ و “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı, güzel ile çirkini) ayırd edecek bir anlayış (bir ma’rifet ve bir nûr) verir, suçlarınızı örter ve sizi mağfiret eder Allâh, büyük lûtuf ve ihsân sâhibidir” 62 58 -Âl -i İmrân, 159 59 -Saff, 9 Fetih, 28… Tevbe, 33 60 -Tevbe, 40 61 -Muhammed, 7 62 -Enfâl, 29 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 53 Âyet -i kerîme’lerinde ifâde buyurulan va’d -i ilâhî’lere güvenib dayanarak gerekli tedbirleri alalım ki şu âyet -i kerîme’de ifâde buyurulan pişmanlıklar ile karşı karşıya ka lmayalım َ ح ُ ج ُ وج ْا َي ْ ت َ ح ِ ت ُف َاذ ِ ا � � َ ف ُ ول ِ س ْ ن َػي ٍ ب َ د َ ح � ل ُ ك ْ ن ِ م ْ م ُ ى َ و ُ ج ُ وج ْا َ م َ و َ ب َ ر َ ػت ْ ػقا َ و اُ ور َ ف َ ك َ ني ِ ذ � لا ُ را َ ص ْب َا ٌة َ ص ِ خ َاش َ ى ِ ى َاذ ِ ا َف � ق َْ �ا ُ د ْ ع َ و ْلا ط ِ � � ان ُ ك ْ د َق َان َل ْ ػي َ و َاي َ ى ْ ن ِ م ٍ ة َل ْ ف َ غ َ � ِ م ِ ل َاظ � ان ُ ك ْ ل َب َاذ "Nihâyet Ye'cûc ve Me'cûc (un seddi) açılıp da her tepeden saldıracakları ve gerçek va'd olan (kıyâmet) yaklaşdığı vakit, işte o zaman o küfr (ve inkâr) edenlerin gözleri hemen belirip kalacak, -Eyvâh bizlere, Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik Hayır, biz (kendimize zulm eden) zâlim kimselerdik - (diyecekler) " 63 Yüce Rabb’imizin bu uyarılarına ve va’d -i ilâhî ’lerine rağmen , kafalarımızın içinde putlaştırıp bir türlü vaz geçemediğimiz demokrasi, lâiklik, özgürlük, sınırsız hoşgörü, ılımlı islâmiyet , radikal islâmiyet, demokratik islâmiyet gibi batının kokuşmuş felsefî sistemlerini terk ederek Tevhîd dîni İslâm ’ın esâslarına gönül verip Ortadoğu Projesinin mel’un emellerini boşa çıkarmaya çalışacağımız yerde ; sanki Cenâb -ı Hakk, ondört asır sonraki halleri bilmiyormuş gibi yanlış düşüncelerle Cenâb -ı Hakk’a cehil isnâd ederek “Bu zamanda şeriat esâslarına göre amel etmek mümkün değildir Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için demokrasîden, lâiklikden, özgürlükden, ılımlı islâmiyet den, demokratik islâmiyetden aslâ vaz geçemeyiz Ondört asır önceki katı hükümler ile amel edemeyiz ” dersek, o zaman da hâlimiz, Musâ aleyhi’s -selâm ile İblîs’in , Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ile 63 -Enbiyâ', 96 -97 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 54 Ebû Tâlib’in şu kıssasına benzer ki böyle bir hâlin sonu, Sûriye’de, Irak’da, Afkanistan’da ve diğer İslâm memleketlerinde olduğu gibi, dünyevî ve uhrevî hüsrandan, dalâletden ve azâb -ı ilâhî’den başka bir şey’ değildir “Bir gün, Mûsa aleyhi’s-selâm ile buluşan İblîs, konuşma esnâsında “Yâ Mûsâ, sen büyük bir peygambersin, Rabb’ine duâ etsen de beni de afv ve mağfiret etse” demiş, O da böyle bir isteğin kabulü için Allâhü Teâlâ’ya duâ edince, Allâhü Teâlâ da, “Âdeme secde etsin de afv ve mağfiret edeyim” deyince, “Yooo Ben O’na secde etmem, Çünkü beni ateşden halk etdi, O’nu toprakdan Onun için ben ondan hayırlıyım, bunun için de Rabb’imin bu emrini yerine getirmem mümkün değildir” diyerek şirkinden ve küfründen bir an dahî vaz geçmiyeceğini bir kere daha ifâde edip ortaya koymuşdur Kurayş kavminin reisi ve Hazreti Muhammed aleyhi’s- selâm ’ın amcası Ebû Tâlib de, ölüm döşeğinde, Kurayş ileri gelenlerine bir takım vasiyetlerde bulunurken, bir taraftan “Ben bilirim ki Muhammed aleyhi's-selâm, yalan söylemez Bâtıl söz O'ndan sâdır olmaz Eğer Kurayş kadınları beni ayıplamasalar O'na tâbi' olurum” diyor, diğer taraftan da Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın "Ey babam yerinde olan amcam Bir kerre lisânın ile şehâdet getir de âhiretde sana şefâat edebileyim" teklîfine karşı, “Ebû Tâlib ölüm korkusunda n Müslümân oldu, demeyeceklerini bilmiş olsa idim arzû ve isteğini yerine getirirdim” diyerek Allâhü Teâlâ’ya ve Rasûlüne karşı teslîmiyyetini ifâde edememiştir  6- Dünyâda ve âhiretde , Allâh'ın, meleklerin ve insanların la'netine uğramamamız için, İslâm Dîni’ nin i’tikâd, ibâdet, Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 55 ahlâk ve muâmelât ile ilgili her hükmünü, her konusunu hiçbir şey’den çekinmeden, hiçbir kimseden korkmadan, hiç bir endişe duymadan açık açık söyleyip ketm etmemeliyiz 1971 yıllarında bir takım şeytânî gerekçelerle Din İşleri Yüksek Kurulu toplantılarına teklif olarak getirilen ve “Bir kısım arkadaşlarımızın ilmi var ama samîmî değil, bir kısım arkadaşlarımız da samîmî ama ilmi yok” felsefesi ile “Rejime ters düşecek, kulağa hoş gelmeyecek, göze batacak konular konuşulmasın gibi” la’net ifâde eden, İslâm ve Müslüman düşmanlarının ekmeğine yağ süren, merkezî hutbe, merkezî va’z, merkezî ezan sistemleri gibi islâm Dîni’ni kısıtlayıcı ve inhisar altına alıcı tatbikatlardan da vaz geçip her şey’i açık açık anlatarak İslâmî hakîkatleri ketm etmemeliyiz Yıllardır yaptığımız bu hatâlardan vaz geçerek tevbe istiğfar edip ketm etmeye çalıştığımız İ’lâ-i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şe kilde yüceltip yaymaya çalışarak ve yeniden silm’e (İslâm’a) girerek Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı îman ve ihlâs sâhibi bir kurtarıcı olmaya gayret sarf etmeliyiz Çünkü Allâhü Teâlâ, İslâmî gerçekleri ketm edenler hakkındaki âyet -i kerîme’sinde şöyle buyurmaktadır: ُها � ن � ػي َػب ا َ م ِ د ْ ع َ ػب ْ ن ِ م ى َ د ُْ �ا َ و ِ تا َن � ػي َ ػب ْلا َ ن ِ م ا َن ْل َ ز ْ ػن َا ا َ م َ فو ُ م ُت ْ ك َي َ ني ِ ذ � لا � فإ ِ با َػت ِ ك ْلا ِ � ِ سا � نل ِ ل � ُ وا َ فو ُن ِ ع� ْلا ُ م ُ ه ُ ػن َ ع ْ ل َػي َ و ُ �ا ُ م ُ ه ُ ػن َ ع ْ ل َػي َ ك ِ ئ َل ُ ون �ي َػب َ و او ُ ح َل ْ ص َا َ و او ُبا َت َ ني ِ ذ � لا � � ِ إ ُ ت َا َ ك ِ ئ َلو ُا َف ا ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ُ بو ج ُ با � و � ػتلا ا َن َ أ َ و ِ إ ُ مي ِ ح � رلا ا َ م َ و او ُ ر َ ف َ ك َ ني ِ ذ � لا � ف ت ُ و ِ �ا ُة َن ْ ع َل ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع َ ك ِ ئ َلو ُا ٌ را � ف ُ ك ْ م ُ ى َ و ا َ فو ُ ر َظ ْ ن ُػي ْ م ُ ى � َ و ُ با َ ذ َ ع ْلا ُ م ُ ه ْ ػن َ ع ُ ف � ف َُ � � َ و َ � ِ ع َْ � َا ِ سا � نلا َ و ِ ة َ ك ِ ئ َل َ م ْلا َ و Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 56 "O kimseler ki bizim inzâl etdiğimiz beyyineleri (Allâh'ın emrine, hukümlerine, irşâdına ve bunlara îmân etmenin, ittibâ' etmenin vücûbuna delâlet eden ve ayn -i hidâyet, mahz -ı hidâyet olan âyet ve delîlleri), biz bunu insanlar için Kitâb'da (Tevrât, İncîl ve Kur'ân cinsi Kitâb'da) beyân etdikden sonra ketm ederler (gizlerler) İşte bunlar (öyle kimselerdir ki) Allâh bunlara lâ'net eder ve bütün lâ'net edebilecek kimseler de lâ'net eder" "Ancak tevbe edenler, tevbe edib de islâh -ı hâll edenler, islâ h-ı hâll edib de ketm etdiği hakîkati beyân edip (yeniden) neşr edenler (yok mu?), ben de onların tevbelerini kabûl ederim (Çünkü) Tevvâb olan, Rahîm olan da ancak benim)" "Tevbe etmeyib de küfürlerinde sâbit olanlar ve bu hâl üzere ölenler (yok mu?), onlar kâfirlerdir ki işte bunlar da böyle mel'unlardır Allâh'ın, meleklerin ve insanların lâ'neti onların üstünedir" "Onlar (o lâ'netin veyâ cehennemin) içinde ebedî olarak kalırlar Onlardan ile'l -ebed azâb hafifletilmez ve onlara hiçbir mühlet ve müsâade de verilmez" 64 Bu hususlara işâret eden Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm da, Hadîs -i şerîf’lerinde şöyle buyurmaktadır: "İslâm'ın yapışacak kulpları elbette birer birer kopacakdır Her biri çözüldükçe halk, geriye kalanlara yapışıp tutunacaklardır Bunların en evvel kopanı hukümde adâlet, en sonu da namaz olacakdır" 65 64 -Bakara, 159-162 65 -S B M Tecrîd -i Sarîh Tecemesi,C 3 ss 121 Ahmed Naim Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 57 "Zamanla İslâm'ın esâsları marangozun ağaç yonttuğu gibi yontula yontula geriye namazla oruç kalacakdır Bir müddet sonra o da terk edilip İslâm'a âit bir şey' kalmayacakdır" 66 Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın bu Hadîs -i şerîf’lerinde ifâde buyurulduğu gibi İslâm’ın esâsları’ndan namaz, oruç, hacc gibi birkaç ibâdet şekillerinden başka elimizde ne kalmışdır? İslâm’ın beş ana şartının birincisi olan şehâdeteyni dahî, şirk ve nifâk şâibesi olmadan doğru dürüst kabullenip ifâde edemiyoruz Ondan sonra da “Biz de Ehl-i sünnet yolundayız” gibi dalâlet ifâde eden şeytânî sözlerle hem kendimizi hem de karşımızdakileri doğru yola götürüyoruz zannı ile avunup duruyoruz Halbuki insanın en büyük düşmanı olan İblîs, bu şekilde şaşırtdığı insanlara, “Sen beni fersah fersah geçtin, ben Rabb’ime bir kere isyan etdim, ebedî olarak O’nun lânetine uğradım Ben Rabb'imden korkarım Allâh'ın azâbı şiddetlidir Senin şerrinden Allâh’a sığınırım” diyerek ondan ayrılıp iki topuğu üstüne ( tabana kuvvet) kaçar” 67  7- “ ِ فا َ م ْ ز َ� ْا ِ � � َغ َ ػت ِ ب ِ َاك ْ ح َ� ْا ُ ر � ػي َغ َ ػت ُ ر َ ك ْ ن ُػي َ� :Zamânın teğayyürü ile ahkâm’ın teğayyürü inkâr olunama z” , Mecelle kuralına göre zamanın değişmesiyle ictihadi hükümler ve yorumlar değişir ve yenilenmeye ihtiyaç duyar Her şey’ değişiyor, ondört asır önceki katı hükümlerle amel edemeyiz gibi câhilce davranışlarımızla, noksan bilgilerimizle, 66 -Namaz, şehâdeteyn'den sonra en mühim dînî bir rukündür Bunun için n asıl imkân bulunursa o şekilde kılınması lâzım gelir Hiç bir halde sâkıt olmaz Hattâ nam az kılmaya kudret bulunmadığı zamanlarda bile baş ile, o da olmazsa göz işâreti ile kılmak l âzım gelir Bu bakımdan meşrû' bir sebeb olmadan namaz kılmamaya -Bî -namaz özrü - denilmesinin sebebi budur S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 3 ss 121 Ahmed Naim 67 -Enfâl, 48 Haşr, 16 -17 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 58 hattâ Cenâb -ı Hakk’a cehil isnad edip küfre vardığımızın farkında bile olmayarak kandimizi müctehid zannedip yanlış fetvâlar vermekden de şiddetle kaçınmalıyız Çünkü, İslâm Dîni’nde Kitâb, Sünnet, İcmâu’l -ümmet ve Kıyâsü’l -fukâhâ’ya dayanmayan hiçbir fetvâ, hiçbir karar geçerli değildir Bunun için, ِ فا َ م ْ ز َ� ْا ِ � � َغ َ ػت ِ ب ِ َاك ْ ح َ� ْا ُ ر � ػي َغ َ ػت ُ ر َ ك ْ ن ُػي َ� “Zamânın teğayyürü ile ahkâm’ın teğayyürü inkâr olunamaz” 68 Küllî kâıde sinin aslı ,”Eşbah” da, ُ ر َ ك ْ ن ُػي َ� ُ ر � ػي َغ َ ػت ِ َاك ْ ح َ� ْا ِ � � َغ َ ػت ِ ب ِ فا َ م ْ ز َ� ْا ِ ط ْ ر َ ش ِ ب َ� ْ ف َا � ص � نلا َ ف ِ لا َُ � َة �ي � ل ُ كل ْا َ د ِ عا َ و َ ق ْلا َ و “Nass’a ve kavâıd -i külliyye’ye muhâlif olmamak şartı ile, zamânın teğayyürü ile ahkâm’ın teğayyürü inkâr olunamaz” şeklindedir ki işin doğrusu da bu esâsa uyarak amel etmekdir Ayrıca, herne kadar Mecelle’nin doksandokuz maddesi ve benzerleri, âyet -i kerîme ve Hadîs -i şerîf’ler ışığında Küllî Kâıde’ler olarak tesbit edilmişlerse de bu Küllî kâıdeler, tek başına kullanılmazlar ; bunun için diğer Küllî bir kâıdenin tamamlaması ile verilecek hüküm câiz olur Çünkü bu Küllî Kâıdeler , yukarıda anlatılan dört delîlden birisine müncer olması ( dayanması ) ve onları te’yîd etmesi bakımından müstakil bir delîl sayılmazlar Meselâ, َ ا � ضل ي ِ ب ُت ِ تا َ رو ُ ر ُ ح ِ تا َ ر ُ وظ ْ ح َ م ْلا “Zarûretler, memnû’ olan şey’leri mübah kılar” 69 68 -Mecelle, madde 39 "Mecâmî"den 69 -Mecelle, madde 21 "Eşbah" dan Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 59 Küllî kâıdesini, ا َ ى ِ ر ْ د َ ق ِ ب ُ ر � د َ ق َ ػت ُػي ِ ة َ رو ُ ر � ضل ِ ل َ حي ِ ب ُاا َ م ) ردقي ةرورضلل حيبأ ام اىردقب ( “Zarûretler, kendi miktarlarınca takdîr olunur” 70 Küllî kâıdesi ile tama mlamak sûretiyle hüküm câiz olur Aksi takdirde telâfîsi mümkün olmayan pişmanlıklar ile karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olur Bunun için h er hangi bir zarûret hâli için mübah kılınan ( câiz görülen) bir şey', o zarûretin gerektirdiği miktar ile takdîr olunur Onun ötesine geçilmez Bir hastaya verilen her hangi bir ilaç gibi O zarûret hâli ortadan kalkınca, huküm, yine aslı üzere kalır (aslıne avded eder ) Bu esâslara binâen İslâm Dîni’nde Fıkhî ilimleri doğru bir şekilde öğrenip öğretmek , erkek ve kadın herkese farz-ı ayın olduğundan, âyet -i kerîme'de şöyle buyurulmuşdur: ْ ن َ ػي ِ ل َ فو ُن ِ م ْ ؤ ُ م ْلا َ فا َ ك ا َ م َ و او ُ ر ِ ف ً ة � فآ َ ك ط َ � ْ و َل َ ػف ن ِ م َ ر َ ف َ ػن ِ م ٍ ة َق ْ ر ِ ف � ل ُ ك ٌة َ ف ِ ئآ َط ْ م ُ ه ْ ػن ِ ل َ ي او ُ ه � ق َ ف َ ػت ِ ني �دلا ِ � ْ ن ُ ػي ِ ل َ و او ُع َ ج َ ر ا َ ذ ِ إ ْ م ُ ه َ م ْ و َ ػق او ُ ر ِ ذ َ فو ُ ر َ ذ َْ � ْ م ُ ه � ل َ ع َل ْ م ِ ه ْ ي َل ِ إ “Mü’minlerin hepsinin (topyekûn) savaşa çıkmaları doğru değildir; (onların her kesimin den yalnız birer zümre savaşa gitmeli); bir kısmı da -din ve şeriat ilimlerini iyice öğrenmeleri ve kavimleri (savaşdan) dönüp kendilerine geldikleri zaman onları Allâh azâbıyle korkutmaları için - (gitmeyip geride kalmalıdırlar) Olur ki (bu suretle mü’minler aykırı hareketlerde n) kaçınırlar” 71  8- Yıllardan beri , demokrasi ve özgürlük terâneleri ile terk etdiğimiz “ Emr-i bi'l- ma'rûf ve nehy -i ani'l-münker : İyiliği 70 -Mecelle, madde 22 "Eşbah" dan Hukuk- i İslâmiyye ve Istılâhât -i Fıkhiyy Kâmûsu,C 1 ss 262 Ömer N Bilmen 71 -Tevbe, 122 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 60 emr etmek, kötülükden vaz geçirmek" konusunu, her türlü fitne ve fesâdın kaynağı olan demokrasi, lâiklik, özgürlük gibi insanları felâkete götüren Batının felsefî ölçülerine göre değil, Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiylerine göre, diğer bir deyimle İslâmî ölçülere göre yeniden hayâta geçirmek mecburiyetindeyiz Çünkü Allâhü Teâlâ, âyet -i kerîme’sınde şöyle buyurmaktadır: ِ ن َ ع َ ف ْ و َ ه ْ ػن َػي َ و ِ ؼو ُ ر ْ ع َ م ْلا ِ ب َ فو ُ ر ُ م ْ أ َي َ و ِ ْ � َْ �ا َ � ِ إ َ فو ُع ْ د َي ٌة � م ُا ْ مك ْ ن ِ م ْ ن ُ ك َت ْل َ و ُ ؤا َ و ِ ر َ ك ْ ن ُ م ْلا َ فو ُ ح ِ ل ْ ف ُ م ْلا ُ م ُ ى َ ك ِ ئ َل “İçinizden öyle bir toplu luk (öyle bir teşekkül) olsun ki (onlar herkesi) hayra çağırsınlar (Tevhîd’e, İslâm’a, birlik ve berâberliğe da’vet ederek) iyiliği emr etsinler, kötülükden vaz geçirmeye çalışsınlar İşte (bu vazîfeleri hakkıyle yapanlar) felâha, murâda erenlerin ta kendileridir” 72 Böyle bir görev, ya’nî Emr-i bi'l- ma'rûf ve nehy -i ani'l- münker: İyiliği emr etmek kötülükden vaz geçirmek görevi ”, yıllarca, şanlı târihimizde yetkililer tarafından Farz-ı kifâye olarak yerine getirilmişse de zâmanımızda Farz -ı ayın olmuşdur ki âyet -i kerîmenin hukmü de budur Bu görevin en başında “T e v h î d ” inancının ve “Ş i r k” şekillerinin ve fıkhî konuların doğru bir şekilde öğrenilmesi, öğretilmesi ve gönüllerde yer etmesi gelmektedir Fertlerin ve toplumların dünyevî ve uhrevî mutluluk ve saâdetinin temelini teşkîl eden bu "Emr-i bi'l-ma'rûf ve nehy-i ani'l- münker: İyiliği emr etmek, kötülükden vaz geçirmek" görevi, diğer bir deyimle İslâmî esâsları teblîğ görevi , gereği gibi yapılmayınca, toplumları temelinden sarsan 72 -Âl -i İmrân, 104 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 61 tefrîka, ihtilâf, küfür, şirk, fitne, fesad, fısk, fücûr ve zulüm gibi şey'ler, fertlerin ve toplumların maddî ve ma'nevî hayâtını felç eder Böyle toplumlar ise kendilerine gelip tevbe ve istiğfâr ederek bu kötü yoldan vaz geçmezlerse, onlar için dünyâda ve âhiretde helâk olup gitmek, mukadder bir netîce olur 73 Çünkü bütün peygamberler, yanlış yolda olan ümmetlerine , şöyle tebliğde bulunmuşlardır: ُ هو ُ ر ِ ف ْ غ َ ػت ْ سا َف � ُ � او ُبو ُت ِ و ْ ي َل ِ إ ط � ف ِ إ � ب َ ر ٌ بي ِ ر َق ٌ بي ِ ُ � “O’ndan (Allâh’dan) mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin! Şübhesiz ki Rabb’im (in rahmeti) çok yakındır; O, (duaları) kabul edendir” 74 ُ م ُ ك َي ِ ت ْا َي ْ ف َ أ ِ ل ْ ب َ ػق ْ ن ِ م ُو َل او ُ م ِ ل ْ س َا َ و ْ م ُ ك �ب َ ر � ِ إ او ُبي ِ ن َا َ و � �ُ � ُ با َ ذ َ ع ْلا َ فو ُ ر َ ص ْ ن ُػي “Size azâb gelib çatmadan Rabb’inize dönün O’na (kayıtsız şartsız) teslim olun, (emir ve nehiylerini yerine getirin) Sonra size yardım edilmez” 75 73 -Fitne: imtihân, sınav, sınama ma'nâlarına geldiği gibi her türlü günah, küfür, fısk, fücûr, rüsvaylık ma'nâlarına da gelir Asıl ma'nâsı ise, insanlar arasında vukûa gelen ihtilâf, sûrîş ( karışıklık, kargaşa) ve ihtilâl, şekâvet (eşkiyâlık, haydûdluk ) ve kavga anlamlarını ifâde eder Diğer bir deyimle, bir adamı veyâ bir topluluğu azdırmak, yanıltmak, a yartmak, doğru yoldan sapdırmak, dahilî ihtilâf, ayrılık, karışıklık, kargaşa, küfr, şirk, azgınlık, sapıklık, günah işlemek, rüsvaylık, belâ', sıkıntı, azâb, bir şey'i beğenip kalbin ona meyl ve muhabbet etmesi, ma'nâ larını ifâde eder İmâm Birgivî rahmetü'llâhi aleyh , Tarîkat -i Muhammediyye adlı eserinede, fitneyi şu şekilde ta'rîf ve tavsîf eder: "Fitne: İnsanları, meşrû' bir fâide olmaksızın, ızdırâba, ihtilâle, ihtilâfa, mihnet ve belâ'ya düşürmekdir ki kalbe ârız olan âfetlerdendir" Kur'ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 52 Hasan Basri Çantay Fesâd: Bozukluk, fitne, belâ', sıkıntı, azdırma, ayartma Fısk: Hakk yoldan çıkma, isyân etme, safâhate dalma, ahlâksızlık etme , hâinlik, dinsizlik Fücûr: Sefihlik ( akılsızca hareket etme), günahkârlık, ahlâka aykırı olan şey' Nifak: Kişinin, dili ile îmân etdiğini söylemesi, gönlünde küfrü saklaması hâli dir Kişinin, haksız yere, kendinin ve başkalarının hakkına riâyet etmeme sidir 74 -Hûd, 61 75 -Zümer, 54 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 62 ُ م ُ ك َي ِ ت ْا َي ْ ف َ أ ِ ل ْ ب َ ػق ْ ن ِ م ْ م ُ ك �ب َ ر ْ ن ِ م ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ َ ؿ ِ ز ْن ُا ا َ م َ ن َ س ْ ح َا او ُع ِ ب � تا َ و ُ با َ ذ َ ع ْلا َ � ْ م ُت ْ ػن َا َ و ًة َت ْ غ َػب َ فو ُ ر ُع ْ ش َت “Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azâb gelmezden önce Rabb’inizden size indirilen (ni’metler) in en güzeli (olan Kur’ân-ı Kerîm’e ve peygamberlerin en hayırlısı olan Hazreti Muhamme d aleyhi’s - selâm ) a uyun” 76 Bunun için ümmetlerinin böyle kötü âkıbetlere düşmesini hiç bir zaman arzû etmeyen Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem, Ashâb -ı Kirâm’ına, -insanları ve ümmetlerini, akla hayâle gelmedik felâketlere sürükleyecek olan - Kıyâmet alâmetlerinden bahs ederken, “Emr- i bi’l - ma’rûf ve nehy -i ani’l -münker -(iyiliği emr etmek ve kötülükden vaz geçirmek) -, terk edildiği zaman Kıyâmeti bekleyin” buyurmuşdur Ashâb -ı Kirâm da, اَي ُ س َ ر َ ؿو ِ �ا َ � َ م ْ ػت ُػي َ ر ُ ؾ ْ ا ُ ر ْ م َ� ِ با ْ ل ِ ؼو ُ ر ْ ع َ م َ و � ػنلا ُ ي ْ ه ِ ن َ ع ْ لا ْ ن ُ م َ ك ِ ر؟ “Yâ Rasûle’llâh, emr -i bi’l -ma’rûf ve nehy -i ani’l -münker ne zaman terk edilecekdir?” deyince, ِ إ ا َ ذ َ ظ َ ر َ ه ِ ت ْ لا َ د ُ ما َ ن َ ى ُ ة ِ � َ اي ِ خ ُ ك ِ ر ْ م َ و ْ لا َ اف َ ش ِ ح ُة ِ � َ ر ِ شا ِ ر ُ ك ْ م َ و َ َ � َ ؿ � و ْ لا ْ ل ُ م ُ ك ِ � َ اغ ِ ص ُ ك ِ ر ْ م َ و ْ لا ْ ق ِ ف ُ و ِ � َ ا ِ ل ِ زا َ ر ُ ك ْ م “İçinizde bulunan hayırlı kimseler müdâheneye (yağcılığa) başladığı, şerîr kimseler şerlerini artırmaya başladığı, mülk (yetki, kudret ve idârî makamlar) ehli olmayan küçüklerinizin (rezil kimselerinizin) eline geçtiği (eline verildiği), dînî konular da ilm i ile amel etmeyen (şahsî re’y ve arzûları ile 76 -Zümer, 55 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 63 cevâb vererek hem halkı idlâl eden, hem de kendilerini dalâlet’de bırakan) rezil kimselerin eline geçtiği zaman, - iyiliği emr etmek ve kötülükden vaz geçirmek, terk edilecekdir- ” 77 buyurmuşdur Başka bir Hadîs -i şerîf'de de, َة َ ع � اسلا ِ ر ِ ظ َت ْ ػنا َاف ِ و ِ ل ْ ى َا ِ ْ � َ غ َ � ِ ا ُ ر ْ م َ� ْا َ د � س ُ و َاذ ِ ا "Emânet, ehliyetsiz kimselere saltanat tahtı yapılıp oturtukdu mu kıyâmetin kopmasını bekle" 78 buyurulmuşdur Bu ve benzeri âyet -i kerîme’lerde ifâde buyurulan “ bu emir ve nehiylerin, zamânımızda tatbik edilmesi mümkün değildir ”, diyenler hakkında da şöyle buyurulmuşdur: İbret alıp Hakk’a yönelmesini bilenlere ne mutlu… ا ْ و � ل َ و َ ػت َ ني ِ ذ � لا َ � ِ إ َ ر َ ػت َْ � َ أ ا ً م ْ و َ ػق م ِ ه ْ ي َل َ ع ُو � للا َ ب ِ ض َ غ ط َ م ِ م م ُ ى ا ْ ن ْ م ُ ك َ � َ و ْ م ُ ه ْ ػن ِ م � ِ ب ِ ذ َ ك ْلا ى َل َ ع َ فو ُ ف ِ ل َْ � َ و َ فو ُ م َل ْ ع َ ػي ْ م ُ ى َ و اً دي ِ د َ ش ا ًبا َ ذ َ ع ْ م َُ � ُو � للا � د َ ع َ أ ط َ ءا َ س ْ م ُ ه � ػن ِ إ او ُنا َ ك ا َ م َ فو ُل َ م ْ ع َػي ِ ا َ � � ْ ن َ ع او � د َ ص َف ًة � ن ُ ج ْ م ُ ه َػنا َْ � َ أ او ُ ذ ي ِ ب َ س ْ م ُ ه َل َ ػف ِ و � للا ِ ل ٌ � ِ ه � م ٌ با َ ذ َ ع ْ ن َل ِ م م ُ ى ُ د َ � ْ و َ أ َ � َ و ْ م ُُ �ا َ و ْ م َ أ ْ م ُ ه ْ ػن َ ع َِ � ْ غ ُػت ِ و � للا َ ن ا ًئ ْ ي َ ش ط ُ با َ ح ْ ص َ أ َ ك ِ ئ َل ْ و ُ أ ِ را � نلا ط َ فو ُ د ِ لا َ خ ا َ هي ِ ف ْ م ُ ى “Allâh’ın, kendilerine gazâb etdiği bir kavmi (Yahûdî’leri) dost edinen (münâfıkları) görmedin mi? Bunlar sizden (Mü’minlerden) de değildir, onlardan (Yahâdî’lerden) de değildir Kendileri bilib dururlarken, onlar yalan yere yemin ederler (Biz mü’miniz diye) ” 77 -İhyâu Ulûmi’d -dîn, 1 Kitâb ss 99 Müdâhene: Dalkavukluk, koltukculuk, yağcılık etmek, koltuk vermek, Allâhü Teâlâ'yı ve Rasûl'ünü bırakıp kula kul olmak ma'nâlarınadır ki bir nev'î şirk m a'nâsını ifâde eder 78 -Sahîhu’l -Buhârî, Kitâbü’l -ilm, Cüz’ 1 ss 23 S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 12 ss 201 Kâmil Miras Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 64 “Allâh onlar için çetin bir azâb hazırladı Hakikat onların yapmakda oldukları (işler) ne kötüdür!” “Onlar yeminlerini bir kalkan edindiler de (bununla insanları) Allâh yolunda n çevirdiler İşte onların hakkı horlatıcı bir azâbdır” “Onların ne malları, ne evlâtları hiçbir veçhile Allâh (ın azâbın) dan, mümkün değil, kurtaramaz Onlar ateş yârânıdırlar Onlar orada ebedîdirler” 79  9- “Ben lâik değilim ve olmam da mümkün değildir, Müslümân lâik olmaz, fakat devlet lâik olur ” gibi batının yanlış fikirlerini benimseyip lâik bir hayat yaşamakdan da şiddetle kaçınıp ( َ اف َ ت ْ ر ِ م ُا ا َ م َ ك ْ م ِ ق َت ْ س :Emr olunduğun şekilde dosdoğru hareket et )80 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulduğu gibi emrolunduğumuz şekilde bir İslâm hayâtı yaşamak mecburiyetindeyiz Çünkü, ِ ر ْ ك ِ ذ َ ك ى � ز َ ج َت َػي َ�ا َ م ُ ر ْ ك ِ ذ ِ و � ل ُ ك “Mütecezzî olmayan (bölünme kabûl etmeyen) bir şey’in ba’zısını zikr etmek (bir kısmını bölmeye kalkışmak), küllünü zikr gibidir (tamâmını bölüp parçalamak gibidir) 81 Küllî kâıdesine göre İslâm Dîni, ferdi ile, ailesi ile, toplumu ile, devleti ile, bir bütündür, parçalanma kabul etmez Onda herhangi bir değişiklik yapmak, yalnız ve yalnız Allâhü Teâlâ’ya âittir Bu hususta Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın bile en ufak bir yetkisi yoktur 79 -Mücâdile, 14 -15-16-17 80 -Şûrâ 15 ve Hûd 112 Bu âyet -i kerîme, Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm 'ın "Beni, Hûd sûresi kocaltdı" dediği âyet -i kerîmedir 81 -Mecelle, madde 63 “Eşbah” dan Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 65 Bununla berâber İslâm Dîni, insanları, dünyâ hayâtında iken îmân ve küfür , diğer bir deyimle Tevhîd ve Şirk yollarından birisini tercih edip etmeme konusunda kendi irâde -i cüz'iyyeleri ile muhayyer bırakan, dilediği gibi lâik bir hayat sürmelerine müsâade eden ilâhî bir ilim dînidir ki bu konunun özeti ve hukmü, şu âyet -i kerîme’de açıkça ifâde buyurulmuşdur: ْ ر ُ ف ْ ك َي ْ ل َ ػف َءا َ ش ْ ن َ م َ و ْ ن ِ م ْ ؤ ُ ػي ْ ل َ ػف َءا َ ش ْ ن َ م َف ْ م ُ ك �ب َ ر ْ ن ِ م � ق َْ �ا ِ ل ُق َ و � ا َن ْ د َت ْ ع َا ا � ن ِ إ ًارا َن َ � ِ م ِ لا � ظل ِ ل � ا َ ه ُ ػق ِ دا َ ر ُ س ْ م ِ ِ � َ طا َ ح َا ط ُ وثي ِ غ َت ْ س َي ْ ف ِ إ َ و ِ ل ْ ه ُ م ْلا َ ك ٍ ءا َِ � او َُا َغ ُػي ا َ هو ُ ج ُ و ْلا ي ِ و ْ ش َي ط ُ با َ ر � شلا َ س ْ ئ ِ ب ط ًاق َ ف َ ػت ْ ر ُ م ْ ت َءا َ س َ و “(Habîbim) de ki: Hakk olan şey’ (Kur’ân-ı Kerîm) Rabb’iniz tarafından gelen bir hakk’dır (gerçekleri bildiren bir Kitâb’dır) Artık dileyen kimse îmân etsin, (O’nun emir ve nehiy’lerini hakkıyle yerine getirsin ve O’nun ahlâkı ile ahlâklansın) Dileyen kimse de îmân etmesin, (küfür, şirk , bid’ad ve lâiklik yolunu tercih ederek O’nu kabullenmesin ve gösterdiği yoldan gitmesin) Biz de (küfür ve şirk yolunu tercih ederek ve ni’metlerimize nankörlük yaparak nefsine zulm eden) zâlimlere öyle bir ateş hazırladık ki (o ateşin) etrâfını saran dıvarları, kendilerini çepçevre kuşatacakdır Onlar (orada, susuzlukdan) feryâd etdikce ve yardım istedikce (kaynamış ve) kalın bir mâyi’a (zeytin yağı tortusuna) benzeyen ve yüzleri yakıp kavuran bir su ile imdâd olunacaklardır O, ne fenâ içecekdir (Ve o ateş) ne kötü bir dayanakdır, (ne kötü yaşanılacak bir yerdir)” 82 Bu âyet -i kerîme’de ifâde buyurulan böyle bir azâb-ı ilâhî ’ye, diğer bir ifâde ile Cehennem azâbı’na tahammül 82 -Kehf Sûresi, âyet 29 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 66 etmeyi aklımız kesiyorsa, İslâm Dîni karşısında lâik bir görüşe sâhib olup hakk ile bâtılı birbirine karıştırarak lâik bir hayat yaşamakda da bir beis yokdur Buna rağmen tam bir serbestlik ve özgürlük içerisinde hakk ile bâtılın, îmân ile küfrün bütün özellikleri ve netîceleri ap -açık gözler imizin önüne serilip belli oldukdan sonra, yine dünyâ hayâtını tercih edip lâik bir hayat yaşamak isteyenler hakkında şöyle buyurulmuşdur: � ؼ َ و ُػن ا َ ه َ ػت َني ِ ز َ و ا َي ْ ػن � دلا ِ ةو َي َْ �ا ُ دي ِ ر ُي َ فا َ ك ْ ن َ م ْ م ِ ه ْ ي َل ِ إ ا َ هي ِ ف ْ م ُ ى َ و ا َ هي ِ ف ْ م َُ �ا َ م ْ ع َا ُ را � نلا � � ِ إ ِ ة َ ر ِ خ� ْا ِ � ْ م َُ � َ س ْ ي َل َ ني ِ ذ � لا َ ك ِ ئ َلو ُا َ فو ُ س َ خ ْ ب ُػي � ز ا َ م َ ط ِ ب َ ح َ و َ فو ُل َ م ْ ع َػي او ُنا َ ك ا َ م ٌ ل ِ طا َب َ و ا َ هي ِ ف او ُع َ ػن َ ص “Kim (yalnız) dünyâ hayâtını ve onun zînetini isterse, onların işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve onlar orada hiç bir zarara uğratılmazlar” “İşte onlar, âhiret’de kendileri için ateşden başka hiç bir şey’leri olmayan kimselerdir (Dünyâda) yaptıkları da boşa gitmişdir Hâlen yapmakda oldukları şey’ler, zâten bâtıl’dır” 83 Bunun için hakkı bâtıla karıştırıp bir elimizde islâm, bir elimizde islâm dışı görüş ve inanışlara göre yaşayışımızın acı neticesi şu hadîs -i şerîfde açıkça dile getirilip ifâde edilmiş dir ki böyle bir yaşayışdan vaz ge çip hayırlı ameller peşinde koşmamız tavsıye buyurulmuşdur: “Karanlık gecenin (zifîrî) karanlıkları gibi fitneler zuhur etmeden amellere koşuşun (Zîrâ o fitneler zuhur edince) kişi mü’min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacak veyâ 83 -Hûd Sûresi, âyet 15 -16 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 67 mü’min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabahlayacak, dînini (az) bir dünyâ metâı mukabilinde satacaktır” 84  10- İslâmî olan şey’lerle islâmî olmayan şey’ leri birbirine karıştırıp işimize geldiği gibi bir islâm hayâtı yaşamakdan da aklımızı başımıza alıp vaz geçmeliyiz Çünkü âyet -i kerîme’de şöyle buyurulmaktadır: اوُ س ِ ب ْ ل َ ػت َ� َ و ِ ل ِ طا َب ْلا ِ ب � ق َْ �ا او ُ م ُت ْ ك َت َ و ا ْ ػن َ أ َ و � ق َْ � َ فو ُ م َل ْ ع َ ػت ْ م ُت “Kendiniz bilib dururken Hakkı bâtıla karıştırıb da gerçeği ğizlemeyin” 85 َِ � ِ با َت ِ ك ْلا َ ل ْ ى َ أ ا َي � ق َْ �ا َ فو ُ م ُت ْ ك َت َ و ِ ل ِ طا َب ْلا ِ ب � ق َْ �ا َ فو ُ س ِ ب ْ ل َ ػت ْ م ُتن َ أ َ و َ فو ُ م َل ْ ع َ ػت “Ey Ehl -i kitâb, neye Hakkı bâtıl ile karıştırıyor, gerçeği gizliyorsunuz? Halbu ki (bunu) bilib dururuyorsunuz da” 86 ٍ ؼ ْ ر َ ح َ ىل َ ع َ �ا ُ د ُب ْ ع َ ػي ْ ن َ م ِ سا � نلا َ ن ِ م َ و ج ٌ ر ْ ػي َ خ ُو َبا َ ص َا ْ ف ِ إ َف ِ ف ِ و ِ ب � ف َا َ م ْطا ج ٌة َن ْ ػت ِ ف ُو ْ ت َػبا َ ص َا ْ ف ِ إ َ و ِ ف ِ و ِ ه ْ ج َ و َ ىل َ ع َ ب َل َ ق ْ ػنا فق َ ة َ ر ِ خ� ْا َ و ا َي ْ ػن � دلا َ ر ِ س َ خ ط ُ � ِ ب ُ م ْلا ُ فا َ ر ْ س ُْ �ا َ و ُ ى َ ك ِ ل َ ذ “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki (cân-ü gönülden değil de işine gelen tarafından, bir kenarından, bir ucundan tutarak veyâ dil ucu ile müslümân olarak) Allâh’a ibâdet eder Eğer kendilerine bir hayır dokunursa ona yapışır, yatışır, (fit olur) Eğer bir fitne (bir şerr, bir zarar) isâbet ederse yüz üstü dönüverir (de irtidâd eder) (İşte bu şekilde 84 -Müslim, Îmân, (186 nolu h ş ) Sahîh -i Müslim Terceme ve şerhi,C 1 ss 446 Ahmed Davudoğlu 85 -Bakara, 42 86 -Âl -i İmrân, 71 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 68 Allâh’a kulluk eden bir kimse), dünyâ’da da, âhiret’de de hüsrâna uğramışdır Bu ise, ap -açık bir ziyandır, (ap-açık bir hüsrândır)” 87 ْ ن َا ِ �ا ِ فو ُ د ْ ن ِ م ُ ذ ِ خ �ت َػي ْ ن َ م ِ سا � نلا َ ن ِ م َ و ُ و ّ ػب ِ ُ � ًادا َ د ِ �ا � ب ُ ح َ ك ْ م ُ ه َػن ط َ ني ِ ذ � لا َ و ِ � ِ ًا ّب ُ ح � د َ ش َ أ او ُن َ مآ ط “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki Allâh’a karşı ortaklar, denk’ler, nazîr’ler ve emsâl’ler tutarlar da onları Allâh sever gibi severler (Allâh’a olan sevgileri gibi muhabbet beslerler Onların emirlerine, nehiylerine, arzûlarına itâat ederler Böyle yapmak sûretiyle de Allâh’a şirk, ortak koşarlar Allâh’a karşı yapılacak şey’leri onlara yaparlar Allâh’ın rızâsını düşünmeden onların rızâsını kazanmaya çalışırlar Hattâ Allâh’a isyân olan şey’lerde bile onlara itâat ederler) Halbuki îmân edenlerin Allâh’a karşı olan sevgi (ve itâat) leri ise, her şey’den ziyâdedir” 88  11- Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın ümmeti ve bu ümmetin âlimleri olarak İ’lâ-i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya çalışarak Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı îman ve ihlâs sâhibi bir kurtarıcı olmayı istiyorsak, yeniden silm’e (İslâm’a) girerek Sûre -i Muhammed’in ikinci âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan şu dört ana esâsı eksiksiz yer ine getirmek mecburiyyetindeyiz Çünkü Allâhü Teâlâ 87 -Hacc, 11 88 -Bakara, 165 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 1 ss 572 Elmalılı M Hamdi Yazır 1960 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 69 َ ني ِ ذ � لا َ و ُ ول ِ م َ ع َ و او ُن َ مآ ُ ون َ مآ َ و ِ تا َِ �ا � صلا ا ْ ن ِ م � ق َْ �ا َ و ُ ى َ و ٍ د � م َُ � ى َل َ ع َ ؿ � ز ُػن ا َِ � ا َ ر ّ ب ِ ػ ْ م ِ ه � ِ تا َئ �ي َ س ْ م ُ ه ْ ػن َ ع َ ر � ف َ ك ػ ْ م َُ �ا َب َ ح َل ْ ص َ أ َ و ْ م ِ ه “(Allâhü Teâlâ), îmân eden, sâlih amel işleyen, Muhammed - aleyhi’s-selâm - a (gerek vahy- i metlûv, gerekse vahy- i gayri metlûv şeklinde) indirilene (vahy edilene) inanan ve (bu vahy edilen şey’lerin) Rabb’lerinden gelen bir hakk (ve gerçek) olduğuna (şeksiz şübhesiz) îmân eden kimselerin günahlarını yarlığamış (bağışlamış) ve hallerini iyileştirmişdir” 89 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan bu dört ana esâsı, 1-Îman etmek, 2-Sâlih amel işlemek, 3-Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm ’a gerek vahy- i metlûv, gerekse vahy -i gayr-i metlûv şeklinde vahy edilenlere şeksiz şübhesiz inanmak, 4-Hazreti Muhammed aleyhi’sselâm’a vahy edilen Kur’ân’ın hakk ve gerçek olduğuna inanmak Bu dört ana şarttan birisinin eksik olması halinde , o îmânın sahih v e makbûl olmayacağı husûsu; bunları hakkıyle yerine getirmeye çalışanların tüm günahlarının afv edililip hallerinin de iyileştirip tertemiz huzura kabul edileceği müjdesi, açık bir şekilde ifâde buyurulmuşdur Bununla berâber zamânımız Müslüman’larının bir çoğu, ilk üç şartı kusurlu veyâ kusursuz yerine getirmeye çalıştıkları halde dördüncü şart olan Kur’ân -ı Kerîm’in hakk ve gerçek 89 -Muhammed, 2 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 70 olan hukümlerini göz ardı ederek bir takım beşerî sistem, düzen ve rejimlere gönül vermekte ve onların gereklerini hayâta geçirerek siyâsî bir idâre sistemi altında özgür bir yaşam tarzı inancına sâhip olmaya çalışmaktadır İşte asıl tehlike, asıl şirk budur ki bu gün, Müslümanların çeşitli gurublar hâlindeki düşmanların saldırıları ile karşı karşıya kaldıkları azâb -ı ilâhî, Arab Bahârı zannedilen bu oyunların ve şirkin bir neticesidir Çünkü Cenâb -ı Hakk, Kur’ân -ı Kerîm’inde bu hususa işâretle şöyle buyurmaktadır: ْ ؤ ُػي ا َ م َ و َ فو ُ ك ِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ى َ و � � ِ إ ِ �ا ِ ب ْ م ُ ى ُ ر َ ػث ْ ك َا ُ ن ِ م “Onların çoğu (bu şekilde hareket edenlerin ekseriyyeti), Allâh’a ortak tutmaksızın îmân etmez” 90 ٌ مي ِ ظ َ ع ٌ م ْ ل ُظ َل َ ؾ ْ ر � شلا � ف ِ إ “Şirk, en büyük bir zulümdür” 91 َ �ا � ف ِ إ � ا َ م ُ ر ِ ف ْ غ َػي َ و ِ و ِ ب َ ؾ َ ر ْ ش ُي ْ ف َ أ ُ ر ِ ف ْ غ َ ػي ُءا َ ش َي ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ َ فو ُ د ج ْ ن َ م َ و ِ د َ ق َ ػف ِ �ا ِ ب ْ ؾ ِ ر ْ ش ُي ً امي ِ ظ َ ع ًا ْ � ِ ا ى َ ر َ ػت ْ ػفا “Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, kendisine şirk (ortak, eş) koşulmasını aslâ mağfiret etmez (bağışlamaz) Bundan başkasını ( şirkden başka olan günahları ), dilediği kimseler için ( kendisinde hayır gördüğü kimseler için ) mağfiret eder ( bağışlar ) Kim Allâh’a şirk koşarsa, muhakkak çok büyük bir günah ile iftirâ’ etmiş olur” 92 ُ ػي ْ ن َل َ ػف ًاني ِ د ِ � ْ س ِ � ْا َ ر ْ ػي َ غ ِ غ َت ْ ب َػي ْ ن َ م َ و ُو ْ ن ِ م َ ل َب ْ ق ج َ ن ِ م ِ ة َ ر ِ خ� ْا ِ � َ و ُ ى َ و َ ني ِ ر ِ س َا ْ�ا 90 -Yûsüf, 106 91 -Lukmân,13 92 -Nisâ’,48 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 71 "Kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa (İslâm dışı fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekillerine uyarsa) ondan (bu dîn, İslâm dışı bu fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekilleri) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır" 93 Yüce Rabb’imizin ap -açık bu uyarılarına rağmen , kafal arımızın içinde putlaştırıp bir türlü vaz geçemediğimiz demokrasi, lâiklik, özgürlük, sınırsız hoşgörü, ılımlı islâmiyet radikal islâmiyet, demokratik islâmiyet gibi batının kokuşmuş felsefî sistemlerini terk ederek Tevhîd dîni İslâm ’ın esâslarına gönül verip Ortadoğu Projesinin mel’un emellerini boşa çıkarmaya çalışacağımız yerde ; sanki Cenâb -ı Hakk, ondört asır sonraki halleri b ilmiyormuş gibi yanlış düşüncelerle Cenâb -ı Hakk’a cehil isnâd ederek “Bu zamanda şeriat esâslarına göre amel etmek mümkün değildir Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için demokrasîden, lâiklikden, özgürlükden, ılımlı islâmiyet den, demokratik islâmiyetden aslâ vaz geçemeyiz Ondört asır önceki katı hükümler ile amel edemeyiz ” dersek, o zaman da hâlimiz, beşinci meddede anlatılan Musâ aleyhi’s-selâm ile İblîs’in ve Ebû Tâlib’in kıssasına benzer ki böyle bir hâlin sonu, dünyevî ve uhrevî hüsrandan, dalâletden ve azâb -ı ilâhî’den başka bir şey’ değildir Cenâb -ı Hakk, cümlemizi Sırât -ı müstekîm’ine hid âyet buyurduğu kullarından eyleye Âmin  12- Deniliyor ki demokrasi, lâiklik, özgürlük, bağımsızlık gibi beşerî sistemler olmazsa diktatörlük olur Keyfî idâreler, 93 -Âl -i İmrân, 85 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 72 zulümler, haksızlıklar, ahlâksızlıklar meydana gelir İnsan haklarına riâyet edilmez Çağdaş medeniyet seviyesine, hattâ üstüne çıkılmaz Şunu iyi bilmeliyiz ki Kitâb, Sünnet, İcmâü’l -ümmet ve Kıyâsü’l -fukahâ’ya dayanmayan bu şekildeki beşerî sistemlerin, fikirlerin, yorumların hepsi hem yanlış, hem de bâtıldır Çünkü biz, bu şekildeki beşerî sistemlerden değil, her şey’in en iyisini, en güzelini, en mükemmelini bilen Allâhü Teâlâ’nın peygamberler vâsıtasıyle insanlara teblîğ etdirip tatbîkâtını istediği ilâhî sistemden, İslâm ’dan bahsediyoruz Böyle bir sistemin kifâyetsiz olduğunu, her şey’in değiştiği bu günkü dünyâmızda dîni kuralların da değişmesi lâzım geldiğini savunanlar, Cenâb -ı Hakk’a cehil isnâd ederek şirkin ve küfrün içine daldıklarının farkında bile değillerdir Çünkü, ِ فو ُ د ُب ْ ع َ ػي ِ ل � � ِ إ َ س ْن ِ � ْا َ و � ن ِ ْ �ا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 94 buyuran Allâhü Teâlâ, zamanla her şey’in değişeceğini bilmiyordu da “Hâşâ” onun için İslâm dîninin bütün özelliklerini kıyâmete kadar bâkî kıldı Böyle bir iddiâ ve düşünce, ancak ve ancak ezeldeki ruhlar âleminde yüklendiğimiz emânete riâyet etmesini bilmeyen câhil ve zâlim insanların bâtıl düşünce ve davranışlerından başka bir şey değildir Bunun için âyet -i kerîme’de şöyle buyurulmuşdur: 94 -Zâriyât, 56 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 73 ِ ض ْ ر َ� ْا َ و ِ تا َ و َ م � سلا َ ىل َ ع َة َنا َ م َ� ْا َان ْ ض َ ر َ ع � ان ِ إ ا َ ه َ ػن ْ ل ِ م َْ � ْ ف َ أ َْ � َػب َا َف ِ ؿ َاب ِ ْ �ا َ و اَ ه ْ ػن ِ م َ ن ْ ق َ ف ْ ش َا َ و ُ فا َ س ْن ِ � ْا َاه َل َ َ � َ و ط ً � ُ وه َ ج ًام ُ ول َظ َ ف َاك ُو � ن ِ إ � ِ ت َاق ِ ف َان ُ م ْلا َ و َ � ِ ق ِ ف َان ُ م ْلا ُ �ا َ ب � ذ َ ع ُ ػي ِ ل َ ب ُ وت َي َ و ِ ت َاك ِ ر ْ ش ُ م ْلا َ و َ � ِ ك ِ ر ْ ش ُ م ْلا َ و َ ىل َ ع ُ �ا ِ ت َان ِ م ْ ؤ ُ م ْلا َ و َ � ِ ن ِ م ْ ؤ ُ م ْلا ط ً امي ِ ح َ ر ًار ُ وف َ غ ُ �ا َ ف َاك َ و “Biz emâneti (işlenmesinde sevâb, terkinde azâb olan îmân, namaz, oruç v s gibi şey’leri), göklere, yere ve dağlara arz (ve teklîf) etdik de onlar bunu yüklenmekden çekindiler Bundan endîşeye düştüler İnsan (a gelince, o) bunu (kabullenib) sırtına yüklendi (Bununla berâber) o, (rûhlar âleminde iken herhangi bir muhâlefetde ve bir i’tirâzda bulunmadan kabul etmiş olduğu bu emânetleri, sözünde durub gereği gibi yerine getirmediği için de) çok zulümkâr, çok câhildir” “Bunun, (böyle bir emânetin verilmesinin) sebebi şudur: All âh, (bu emâneti, kerhen yüklenib kabul etmiş gibi görünen, bu suretle de emânetin hakkını yerine getirmeyib zâyi’ eden) erkek münâfık’lar ile kadın münâfık’ları, erkek müşrik’ler ile kadın müşrik’leri azâba uğratacak; (yüklenmiş oldukları emânetin hakkını samîmiyyetle yerine getirmeye çalışan) erkek mü’min’ler ile kadın mü’min’lerin de (kusur ve günahlarını afv ve mağfiret edib) tevbelerini kabûl edecektir Allâh, Ğafûr ve Rahîm’dir, (çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir)” 95 İslâm Dînî’nin Ehl -i sünet ve’l -cemâat esâslarına göre kurulmuş olan ve İslâm Dîni’ni iyi anlayan İslâm devletlerinin hangisi diktatörlük yaparak insanları idâre etmiş ve hagisi 95 -Ahzâb, 72 -73 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 74 çağdaş medeniyet seviyesinden geri kalmış Hulefâ -i râşidîn devri mi? İspanya Emevî devleti mi, Seçuklu devleti mi? Osmanlı imparatorluğu mu? Şu halde kusur İslâm Dîni’nde değil, onu, kendi yorumlarına göre yanlış anlayarak tatbik etmeye çalışanlardadır  13- Son zamanlarda İslâm’ın ve Kur’ân’ın hükümlerini bilmeden muhtelif hâdiseleri, belki de kasıtlı hâdiseleri bahâne ederek İslâmî olmayan kısır görüşlerimizle kadın hakları hakkında bir takım fetvâlar vermeye kalkışmamız da en büyük hatâlarımızdan birisidir Çünkü, İslâm Dîni’nde, kadın hakları en üst seviyede tutulmuşdur ki böyle bir değeri, böyle bir hakkı, hiçbir sistemin, hiçbir rejimin ve hiçbir felsefenin vermesine imkân ve ihtimâl yokdur Çünkü Nisâ’ sûresi’nin birinci âyet -i keime’si olan şu âye t-i krîme’de, Allâhü Teâlâ, kendi haklarına riâyet edilmesini önemle bildirdikden sonra; rahim sahibesi kadınların haklarına ve onlar sebebi ile elde edilen akrabalık bağlarına riâyet edilmesini de önemle emr etmişdir ki böyle bir şeref, erkeklerden ziyâde kadınlara verilmişdir ْ م ُ ك َ ق َل َ خ ي ِ ذ � لا ُ م ُ ك �ب َ ر او ُ ق � ػتا ُ سا � نلا ا َ ه �ػي َ أ ا َي ِ م ْ ن َ ػن ا َ ه ْ ػن ِ م َ ق َل َ خ َ و ٍ ة َ د ِ حا َ و ٍ س ْ ف ً ءا َ س ِ ن َ و ًا� ِ ث َ ك ً�ا َ ج ِ ر ا َ م ُ ه ْ ػن ِ م �ث َب َ و ا َ ه َ ج ْ و َ ز ج َ ءا َ س َت ي ِ ذ � لا َو ّللا او ُ ق � ػتا َ و َ فو ُل ِ و ِ ب َ ْ �ا َ و َ ا َ ح ْ ر ط ا ًبي ِ ق َ ر ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع َ فا َ ك َو ّللا � ف ِ إ “Ey insanlar, sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onun zevcesini vucûde getiren, (biri diğerinden kopmuş bir çift meydana getiren) ve ikisinden de bir çok erkekler ve kadınlar türeten Rabb’iniz (e karşı gelmek) den korkun (sakının) (O’nun hukm -ü terbiyesine ve korumasına girin Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 75 Emirlerine muhâlefet etmekden sakının; azâbından, gazâbından korkun) ” “Kendisi (nin adını öne sürmek suret) ile (birbirinizden bir şey’ ricâ’ ederken, Allâh aşkına, Allâh için, Allâh rızâsı için, senden şunu ricâ’ ederim, diye nâmına yemîn verdiğiniz), birbirinize dileklerde bulunduğunuz Allâh (a isyân etmek) den ve akrabalık (bağlarını kırmak) dan, (o rahim sâhibesi kadınların hukukunu, haysiyet ve şerefini gözetmemekden ve onlar sebebi ile elde etdiğiniz akrabalık bağlarını kırmakdan) korkun (sakının) Çünkü Allâh, sizin üzerinizde tam bir gözeticidir” 96 Allâhü Teâlâ, Kelime-i tevhîd ’de, Habîbi Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in ismini, kendi isminden sonra kendi ismi ile berâber yazdığı gibi, bu âyet -i kerîme’de de, “Kendisi (nin ismi) ile birbirinize dileklerde bulunduğunuz Allâh (a isyân etmek) den ve (rahim sâhibesi kadınların haklarına ve onlar sebebi ile elde etdiğiniz) akrabalık (bağlarını kırma k) dan, korkun ” ifâdesi ile kadınların haklarının korunmasına büyük bir ehemmiyet vermişdir Bunun için İslâm Dîni’nde “Erkek=Kadın” gibi bir eşitlik felsefesi yokdur Bunun yerine “Erkek+Kadın=Mutlu bir aile” teşkili vardır ki böyle bir ailede, dünyevî ve uhrevî mutluluğun esâsı ve temeli olan bir aile yuvası vardır Bunun için yaratılış bakımından kadınları erkeklere müsâvî kılmak mümkün değildir Çünkü erkekler, yaratılışda, akıl ve dirâyetde, ilâhî farzları yerine getirme konusunda ve bir takım müşkil işlere göğüs germede, meşakkat ve mihnete tahammül 96 -Nisâ’, 1 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 76 etmede, kadınlar üzerine meziyet ve rüçhanları meydanda olan bir hakikattir ki bunun inkâri mümkün değildir Bunun için İslâm Dîni’nde ve Müslüman bir ailede, erkek eşit kadın değil, erkek+kadın=Mutlu bir aile yuvası olduğundan dünyevî ve uhrevî mutluluk timsâli olan bir aile yuvasının temel niteliklerinden birisi, kadınların ırz, nâmus, şeref ve haysiyyet gibi yüce sıfatlarını ifâde eden dokunulmazlık hakkı ; birisi de aile reisi olan erkeğ in iffetli olması hâlidir Bunun için İslâmî bir ailede kadının dokunulmazlığı ve erkeğin iffeti esâsdır Erkeklerin kadınlar üzerine fazileti ve her birinin davranış şekilleri ise şu âyet -i kerîme’ler ile belirtilmiş ve hakları korunmuşdur: َ ل َ وػه ُ ػ ِ ؼو ُ ر ْ ع َ م ْلا ِ ب � ن ِ ه ْ ي َل َ ع ي ِ ذ � لا ُ ل ْث ِ م � ن ص ٌ ة َ ج َ ر َ د � ن ِ ه ْ ي َل َ ع ِ ؿا َ ج � رل ِ ل َ و ط ُو ّللا َ و ٌ مي ُ ك َ ح ٌ زي ِ ز َ ع ع “Erkeklerin meşrû’ sûretde kadınlar üzerinde (hakları) gibi kadınların da onlar üzerinde (hakları) vardır (Yalnız) erkekler, onlar üzerinde (daha üstün) bir dereceye mâlikdirler Allâh mutlak gâlib, gerçek huküm ve hıkmet sâhibidir” 97 ِ ءا َ س �نلا ى َل َ ع َ فو ُ ما � و َ ػق ُ ؿا َ ج � رلا ْ م ُ ه َ ض ْ ع َػب ُو ّللا َ ل � ض َف ا َِ � ا َِ � َ و ٍ ض ْ ع َ ػب ى َل َ ع ْ ػن َ أ ْ م ِ ِ �ا َ و ْ م َ أ ْ ن ِ م او ُ ق َ ف ط ُ تا َِ �ا � صلا َف ٌ تا َت ِ نا َق ِ ل ٌ تا َظ ِ فا َ ح َ ظ ِ ف َ ح ا َِ � ِ ب ْ ي َغ ْ ل ُ و ّللا ط � لا َ و ِ � َ فو ُفا ََ � ُ ن ِ ع ِ جا َ ض َ م ْلا ِ � � ن ُ ىو ُ ر ُ ج ْ ىا َ و � ن ُ ىو ُظ ِ ع َف � ن ُ ى َ زو ُ ش 97 - Bakara,228 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 77 و � ن ُ ىو ُب ِ ر ْ ضا ج ً لي ِ ب َ س � ن ِ ه ْ ي َل َ ع او ُغ ْ ػب َ ػت َل َف ْ م ُ ك َن ْ ع َط َ أ ْ ف ِ إ َف ط ا �ي ِ ل َ ع َ فا َ ك َو ّللا � ف ِ إ اً � ِ ب َ ك “Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler, (ailenin reisidirler) Çünkü Allâh onlardan kimini (erkekleri) kiminden (kadınlardan) üstün kılmışdır, (birisinde olan bir vasıf diğerinde yokdur, bunun için birbirine muhtaçdır) Bir de (erkekler onları) mallarından infâk etmektedirler, (mehir ve nafaka gibi şey’ler ile) ” “İyi kadınlar, itâatli olanlardır Allâh kendi (hak) larını (Kurân -ı Kerîm’de) nasıl korudu ise onlar da öylece göze görünmeyeni, (mal, nâmûs, ev sırrı, kocasının ve kendisinin şeref, iffet ve nâmûsu gibi şey’leri) koruyanlardır Şerlerinden, serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince: Onlara (evvelâ) öğüt verin, (vaz geçmezlerse) kendilerini yataklar (ın) da yalnız bırakın (Yine kâr etmezse, haddini aşmamak şartı ile hafifce) döğün Size itâat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın Çünkü Allâh çok yücedir Çok büyükdür” 98 َ ؽا َ ق ِ ش ْ م ُت ْ ف ِ خ ْ ف ِ إ َ و ِ م ا ً م َ ك َ ح او ُث َ ع ْ ػبا َف ا َ م ِ ه ِ ن ْ ي َػب ِ م ا ً م َ ك َ ح َ و ِ و ِ ل ْ ى َ أ ْ ن ا َ ه ِ ل ْ ى َ أ ْ ن ج فِ إ ا َ م ُ ه َ ػن ْ ػي َػب ُو ّللا ِ ق � ف َ و ُػي ا ً ح َل ْ ص ِ إ ا َ دي ِ ر ُي ط ا ً � ِ ب َ خ ا ً مي ِ ل َ ع َ فا َ ك َو ّللا � ف ِ إ “(Eğer karı ile kocanın) aralarının açılmasından endişeye düşerseniz o vakit (erkeğin) ailesinden bir hakem, (kadının) ailesinden bir hakem gönderin Onlar bunları barışdırmak isterlerse Allâh aralarında onları (dargınlık 98 -Nisâ’, 34 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 78 yerine uyuşmaya) muvaffak buyurur Şübhe yok ki Allâh hakıyle bilicidir, (her şey’in künhünden) haberdardır” 99 "Ey peygamber, zevcelerine, kızlarına ve Mü'min'lerin kadınlarına (hâcetleri için dışarı çıkacakları zaman) dış elbîselerinden üstlerine giymelerini söyle Bu, onların tanılıb (hür oldukları bilinip) ezâ edilmemelerine daha uygundur Allâh çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir" 100 "Mü'min erkeklere söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korus unlar Bu, kendileri için daha temizdir Şübhesiz ki Allâh, ne yaparlarsa hakkıye haberdardır" "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar Zînetlerini (baş kulak, boyun, göğüs, bâzû, kol ve ayak gibi zînet yerlerini) açmasınlar Bunlardan görünen kısmı (yüzler, eller ve ayaklar) müstesnâ Baş örtülerini yakalarının üstünü (kaplayacak bir şekilde) koysunlar Zînet (mahal) lerini, (ancak) kendi kocalarına, yâhud kendi babalarına, yâhud kocalarının babalarına, yâhud kendi oğullarına, yâhud kocalarının oğullarına, yâhud kendi birâderlerine, yâhud kendi birâderlerinin oğullarına, yâhud kız kardeşlerinin oğullarına, yâhud kendi (Mü’min) kadınlarına (Müslümân olmayan kadınlar mâ'nen erkek hukmünde olduğundan Müslümân olmayan kadınlar hâriç ), yâhud kendi ellerinin mâlik olduğu câriyelerine (erkek köle hâriç), yâhud erkeklikden kesilmiş hizmetçilerine, yâhud henüz kadınların gizli yerlerine 99 -Nisâ’, 35 100 -Ahzâb 59 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 79 mutt ali' olmayan çocuklara karşı, tesettürlü olmayabilirler Gizleyecekleri zînetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar Hepiniz Allâh'a tevbe edin ey Mü'min'ler Tâki korkduğunuzdan emîn, umduğunuza nâil olasınız" 101 ِ و ّللا ُ دو ُ د ُ ح َ ك ْ ل ِ ت ط ْ ن َ م َ و ْ ن ِ م ي ِ ر َْ � ٍ تا � ن َ ج ُو ْ ل ِ خ ْ دي ُو َلو ُ س َ ر َ و َو ّللا ِ ع ِ ط ُي ا َ ه ِ ت َْ � َ ْ �ا ا َ هي ِ ف َ ني ِ د ِ لا َ خ ُ را َ ه ْ ػن ط ُ مي ِ ظ َ ع ْلا ُ ز ْ و َ ف ْلا َ ك ِ ل َ ذ َ و “Bunlar Allâh’ın (sizi imtihan etmesi için koymuş olduğu) sınırlarıdır Kim Allâh’a ve Peygamberi’ne itâat ederse (Allâh) onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar ki onlar orada ebedî kalıcıdırlar Bu, en büyük bir kurtuluş (ve seâdet) dir” 102 ْ ن َ م َ و ُ و ْ ل ِ خ ْ د ُي ُه َ دو ُ د ُ ح � د َ ع َ ػت َػي َ و ُو َلو ُ س َ ر َ و َو ّللا ِ ص ْ ع َػي َ ن ا َ هي ِ ف ا ً د ِ لا َ خ ا ً را ص ُو َل َ و ٌ � ِ ه � م ٌ با َ ذ َ ع “Kim de Allâh’a ve Peygamberi’ne ısyân eder, (Allâh’ın) sınırlarını (çiğneyip) geçerse onu da -içinde dâim kalıcı olarak - ateşe koyar Onun için hor ve hakir edici bir azâb vardır” 103 Bu şekildeki ilâhî hukümleri göz ardı ederek ve hiçbir kayd-u şart koymadan, kadınların bazı za’f taraflarını düşünmeden ve asıl görevlerinin analık vasfı olduğunu hesaba katmadan kadınlara bir takım görevlerin verilmesini ön safa çıkarmaya çalışanlar, eğer islâmî esâslara inanıyorlarsa, 101 -Nûr, 30 -31 102 -Nisâ’, 13 103 -Nisâ’,14 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 80 bu âyet -i kerîme’lerde ve şu hadîs -i şerîf’lerde ifâde buyurulan noktaları da iyi düşünmeleri lâzımdır َ ل ٌ ث ْ ر َ ح ْ م ُ ك ُ ؤآ َ س ِ ن ْ م ُ ك ص ْ م ُت ْ ئ ِ ش � � َ أ ْ م ُ ك ََ ْ ر َ ح او ُت ْ أ َف ز َ ِ � او ُ م �د َق َ و ْ ػن ْ م ُ ك ِ س ُ ف ط ْ م ُ ك � ن َ أ او ُ م َل ْ عا َ و َو ّللا او ُ ق � ػتا َ و ُ هو ُق َل � م ط َ � ِ ن ِ م ْ ؤ ُ م ْلا ِ ر � ش َب َ و “Kadınlarınız sizin (evlât yetişdiren) tarlanızdır O halde tarlanıza, dilediğiniz gibi, gelin Kendiniz için önden (Bi’smi’llâh deyip iyi ameller) gönderin (hayırlı evladlar yetiştirin) Bir de Allâh’dan korkun ve bilin ki her halde siz O’na kavuşacaksınız Îmân edenlere müjdele” 104 Bunun için nikâhdan maksat , kazây-ı şehvet değil, belki kazây -ı şehvetden maksat, çocuk sâhibi olmaktır ا ْ و � ل َ و ٌ ْ و َ ػق َ ح ِ ل ْ ف ُػي ْ ن َل َ أ ً ة َا َ ر ْ ما ُ م ُ ى َ ر ْ م : Mukadderâtını bir kadının eline veren millet felâh bulmaz” 105 104 -Bakara, 223 105 Buhârî, Cüz’ 9 Kitâbü’l -Fiten, ss 70 Megâzin, 82 Fiten, 18 Tirmizî, Fiten, 75 Neseî, Hudûd, 8 Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 10 ss 449 -450 Kâmil Miras (1660 nolu Hadî -i şerîf ve şerhi) Et-Tâcü'l -Câmiu li'l -Usûl fî Ehâdîsi'r -Rasûl s a v C 5 ss 317 Eş -Şeyh Mansûr Ali Nâsıf (Buhârî rivâyeti) Bu Hadîs -i şerîfin şerhinde, merhûm Prof Kâmil Miras şöyle demekted ir: "Mukadderâtını bir kadının eline veren millet felâh bulmaz" vecîzesi ile Rasûlü Ekrem , İslâm'ın âmme hukûkunun en mühim bir kâıdesini koymuşdur Bu kâıdeye göre, İslâm hukûkunda âmme velâyeti denilen d evlet teşkîlâtı riyâseti ancak erkek bir vatandaş tarafından temsil olunur Çünkü kad ının fıtratı, bir çok cihetlerden bu çok ağır vezîfeyi deruhde etmeğe müsâid değildir B unun için İslâm hukûkunda kadının bey' ve şîrâ', şehâdet, şirket, vesâyet, verâset, v ekâlet, hibe gibi her türlü medenî akid ve tasarrufâtı, sâir milletlerin hukûkuna nis betle en geniş mikyasda mu'teber ve ticârî sâhadaki sa'y -i ameli meşrû olduğu halde, devlet riyâsetine intihâb olunabilmesi husûsunda, kadın için bir hak kabûl edil memişdir" Bu husûsda, merhûm ve mağfûr Ömer Nasûhi Bimen de, Hukûk -i İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhiyye Kâmûsu’nun C 8 ss 219 da şöyle demektedir: Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 81 ( او ُ د َن ْ سا ٌ ْ و َ ػق َ ح ِ ل ْ ف ُػي ْ ن َل َ أ ٍ ة َ أ َ ر ْ ما َ � ِ إ ْ م ُ ى َ ر ْ م : Kendi işlerini kadına hâvâle eden bir toplum, felâh bulmaz ) 106 hadîs -i şerîf’ lerindeki “Em ir:İş ” den maksad, âmmenin işleridir ki hilâfet ve hukümdarlık demekdir Kazâ’ işlerine âit değildir ِ ا ُ ؤا َي ِ ن ْ غ َا َ و ْ م ُ ك َ را َي ِ خ ْ م ُ كؤ ُا َ ر َ م ُا َ فا َ ك ا َ ذ ْ م ُ ك َءا َ ح َُ � ْ م ُ ك ْ م ُ ك َن ْ ػي َػب ى َ رو ُ ش ْ م ُ ك ُ رو ُ م ُا َ و ْ لا نم مكل �خ ةوي�اف ( ا َ ه ِ ن ْط َب ْ ن ِ م ْ م ُ ك َل ٌ ر ْ ػي َ خ ِ ض ْ ر َ� ْا ُ ر ْ ه َظ َف ) تامم ُ ؤا َ ر َ م ُا َ فا َ ك ا َ ذ ِ إ َ و ْ م ُ ك ُ ؤا َي ِ ن ْ غ َا َ و ْ م ُ ك َ را َ ر ِ ش ْ م ُ ك ِ ئا َ س ِ ن َ � ِ إ ْ م ُ ك ُ رو ُ م ُا َ و ْ م ُ ك َء� َِ � ْ م ُ ك ا َ ى ِ ر ْ ه َظ ْ ن ِ م ْ م ُ ك َل ٌ ر ْ ػي َ خ ِ ض ْ ر َ� ْا ُ ن ْط َب َ ػف "Sizin iyilik sever kimseleriniz sizin âmirleriniz olduğu; eli açık cömert kimseleriniz sizin zenginleriniz olduğu; aranızdaki işlerinizi M E Ş V E R E T ile yaptığınız zaman, sizin için yerin üstü yerin altından (karnından) daha hayırlıdır (Ya'nî yaşamak ölmekden daha hayırlıdır)" “Mâlikî’lere ve Hambelî’lere göre bunlara (kadınlara ) emr-i kazâ’ tevcîh edilemez Ne Rasûl -i Ekrem Efendimiz ve ne de halîfeleri böyle tevcîhde bulunmamı şlardır Erkekler, şehâdet husûsunda müstakildirler Kadınlar i se kendileri ile berâber bir erkek şâhid bulunmadıkça şehâdetleri makbûl değildir Vel ev ki bin kadar kadın bulunsunlar Emr- i kazâ’, erkeklerin, husûmet sâhiblerinin arasında bu lunub onların münazaa’ları ile uğraşmayı müstelzimdir Kadınların hâli i se müsâid değildir (Nehyü’l -meârib, Münteha’l -irâdât)” “Eimme -i Hanefiyye’ye göre ise, ehliyet -i kazâ’, ehliyyet -i şehâdete göre dever an eder Binâenaleyh kadınların emvâl ve muâmelât husûsund a şehâdetleri makbûl olduğunda bu husûsda kazâ’ları da nâfiz olur Hudûd ve kısâs husû sunda ise şehâdetleri makbûl olamadığından kazâ’ları da nâfiz o lmaz Vâkıa ( ْ م َا ا ْ و � ل َ و ٌ ْ و َ ػق َ ح ِ ل ْ ف ُػي ْ ن َل ُ م ُ ى َ ر ً ة َا َ ر ْ ما :Mukaderâtını bir kadının eline veren millet felâh b ulmaz) hadis-i şerîf’i, sahîhdir Ancak bu emirden maksad, hâkimiyyet -i âmme’dir Melik Kisrâ’nın vefâtını müteâkip yerine kızı halk tarafından hukümdar nasb edilmişdi Bunun üzerine bu hadis-i şerîf, vârid olmuşdur (El -Mîzânü’l -kübrâ’)” 106 -Hukûk -i İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhiyye Kâmûsu , C 8 ss 218-219 Ö N Bilmen Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 82 "Sizin şerîr kimseleriniz sizin âmirleriniz olduğu; bahil ve cimri kimseleriniz sizin zenginleriniz olduğu; işlerinizi kadınlara yaptırmaya başladığınız zaman, sizin için yerin altı (karnı) yerin üstünden daha hayırlıdır (Ya'nî ölmek yaşamakdan daha hayırlıdır)" 107 Zamânımızda, bu Hadîs -i şerîfin belirtdiği tehlikeli durumlar zuhûr etmeye başlamışsa da bize düşen görev, dâimâ iyiyi, doğruyu, güzeli ve hakk olanı bulup o yolda gitmeye çalışmak, bizden önce gelip geçen ilim adamlarının ta'kîb e tdikleri usûl ve metotları kullanıp o yolda yürümek ve bulunduğumuz toplum içinde asıl görevimizi unutup -yeni yeni bir şey'ler yapabilmek gayreti ile - Havariyyûn gibi eriyip gitmemekdir 108 107 -Et -Tâcü'l -Câmiu li'l -Usûl fî Ehâdîsi'r -Rasûl,s a v C 5 ss 344 -345 Eş-Şeyh Mansûr Ali Nâsıf 108 -Havâriyyûn: Hazreti Îsâ aleyhi's-selâm, kendisinin peygamberliğine îmân eden ve getirdiği dînin esâslarını başka yerlerdeki insanlara teblîğ edip öğretmek için "Havârî" adı verilen kimseleri görevlendirip gönderdi Bunlar, gitdikleri yerlere varınca -yakınlarda olanla r görevlerini yapmaya çalıştılar ise de uzaklara gidenler - asıl görevlerini unutarak ve değişik fikirlere kapıla rak bulundukları yerlerin âdet ve an'anelerine uydular, soysuzlaşıp gitdiler Bunun netîc esi olarak da istenilen görev yapılmamış oldu Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 83 Dîn -i Tevhîd Seddi ne demek Konuşmalarımızın arasında sık sık dile getirdiğimiz Dîn-i Tevhîd Seddi’ nin koruyucusu Müslüman Türk Kudreti ifâdesi, Etnik bir kimlik değil, Allâhü Teâlâ’nın, Zü’l - Karneyn vâsıtasıyle, mâzîde, demir kütleleri gibi salâbetli (kuvvetli kudretli) yaratılışlarına erimiş bakır hükmünde olan îmân ve islâm vasfını kabul eden Türklere ihsan buyurduğu Tevhîd Dîni İslâm ’ın gereği olan Dînî bir kimliktir “Böyle yüce bir vasıf, sonsuz kudret sâhibi Yüce Rabb’imizin, bir lûtf-i ilâhî olarak , batıyı doğuyu dolaşarak bir çok hizmetlerde bulunan ZÜ'L-KARNEYN 'e, kuvvetle yardım eden mâzîdeki Türk'lerin , yer yüzünü fitne ve fesaddan kurtarmak için demir kütleleri gibi kuvvetli kudretli (salâbetli) kalblerine akıtılmış erimiş bakır hükmünde olan, aşılması ve delinmesi mümkün olmayan îmân kuvvetini teblîğ edip aşılaması ile, onların da bu vasfı şeksiz şübhesiz kabul etmesi ile vermiş olduğu yüce bir vasıftır ki böyle bir vasfa sâhip Müslüman Türk Kudreti ’nin yıkılması, beşeriyyet için büyük bir felâket olacaktır ” 109 “B öyle bir felâketin vukûu ise, Ye'cûc ve Me'cûc Seddi ’nin yıkılması ve nizâm -ı âlemin fesâdı demek olacağından Kıyâmet’in on büyük alâmetinden , “Eşrât -ı sâat ’den ”110 birisidir ki böyle bir seddin yıkılışından sonraki felâketler, âyet -i kerîme’de şöyle ifâde buyurulmuşdur: 109 -Hak D îni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 4 ss 3291 -3292 Elmalılı M Hamdi Yazır 110 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 5 ss 3291 Elmalılı M Hamdi Yazır Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 84 َ ح ُ ج ُ وج ْا َي ْ ت َ ح ِ ت ُف َاذ ِ ا � � َ ف ُ ول ِ س ْ ن َػي ٍ ب َ د َ ح � ل ُ ك ْ ن ِ م ْ م ُ ى َ و ُ ج ُ وج ْا َ م َ و َ ب َ ر َ ػت ْ ػقا َ و � ق َْ �ا ُ د ْ ع َ و ْلا ا ُ ور َ ف َ ك َ ني ِ ذ � لا ُ را َ ص ْب َا ٌة َ ص ِ خ َاش َ ى ِ ى َاذ ِ ا َف ط ِ � � ان ُ ك ْ د َق َان َل ْ ػي َ و َاي َ � ِ م ِ ل َاظ � ان ُ ك ْ ل َب َاذ َ ى ْ ن ِ م ٍ ة َل ْ ف َ غ "Nihâyet Ye'cûc ve Me'cûc (un seddi) açılıp da her tepeden saldıracakları ve gerçek va'd olan (kıyâmet) yaklaşdığı vakit, işte o zaman o küfr (ve inkâr) edenlerin gözleri hemen belirip kalacak, -Eyvâh bizlere, Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik Hayır, biz (kendimize zulm eden) zâlim kimselerdik - (diyecekler) " 111 111 -Enbiyâ' , 96-97 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 85 İ’lâ -i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya çalışacak Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı îman ve ihlâs sâhibi bir kurtarıcıya ihtiyacımız var  Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 86 Yaşayan Âlimlerimizle Sohbetler (Hâtıralarlm ve Tavsiyeler im) 87 ُ ود ُب ْ عا َ و ا ُ ت � َ و َ �ا ْ ش ِ رك ُ وا ِ ب ِ و َ شئ ْ ي ً ا “Allâh'a ibâdet (ve kulluk) edin O'na hiç bir şey'i eş tutmayın” Nisâ’, 36 ُ ن ِ م ْ ؤ ُػي ا َ م َ و َ فو ُ ك ِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ى َ و � � ِ إ ِ �ا ِ ب ْ م ُ ى ُ ر َ ػث ْ ك َا “Onların çoğu Allâh'a şirk (ortak) koşmaksızın îmân etmez” Yûsüf,106 ً ا ْ � َ خ ِ و ِ ب ُ �ا ِ د ِ ر ُي ْ ن َ م ِ ني � دلا ِ � ُو ْ ه � ق َ ف ُػي “Allâhü Teâla, bir kimsenin hayrini dilerse, onu dinde fakih yapar (anlayışlı ve bilinçli kılar)” Buhârî, Kitâbü’l -ilm, Cüz’ 1 ss 28 ُءا َ ش َي ْ ن َ م ى ِ د ْ ه َػي ُ �ا َ و ٍ مي ِ ق َت ْ س ُ م ٍ طا َ ر ِ ص َ � ِ ا “Allâhü Teâlâ kimi dilerse onu (kendisinde hayır gördüğü kimseleri), doğru yola iletir” Bakara, 213 َ ا ْ م َْ � ى ِ ذ � لا ِ � ِ ُ د ِ َل ْ س ِ �ا َ و ِ ف َا� ِ � ِ ل َاني َ د َ ى Bizi, îmâna ve İslâma hidâyet eyliyen Allâhü Teâlâ’ya h amd olsun Et-Tâcü’l -Câmiu fî Ehâdîsi’r -Rasûl s a v َ ي َ ا ا ُ ر � ػَ � د ُ م ْلا ا َ ه �ػي � ْ ر ِ ذ ْن َا َف ْ م ُق � ْ ر � ػب َ ك َف َ ك �ب َ ر َ و � ْ ر � ه َط َف َ ك َبا َي ِ َ َ و � ْ ر ُ ج ْ ىا َف َ ز ْ ج � رلا َ و � "Ey (örtüsüne) bürünüp sarınarak (kendi istirahatini düşünüp yatan Habîbim) Kalk, artık (kendi istirahatini düşünüp yatmanın zamânı değil; hal ifelik vasfına sâhip kullarım, gaflet ve dalâlet içerisinde ömür tüketip du ruyor Onlara benim azâbımı haber ver, inananları ve inanmayanları benim azâbım i le) korkut, Rabb'ini büyük tanı Ve elbîselerini temizle Azâba sebeb olacak günahl ardan da artık uzak ol" Müddessir, 1 -5 Ey, “Ben müttekî bir İslâm âlimiyim” diyen İslâm âlimleri, bu âyet -i kerîme’ler ile ifâde buyurulan Emr-i ilâhî’ler, aynı zamanda, halifelik vasfına sâhib her İslâm âlimine de şamildir Görevini yap, kendi istirahatini düşünüp ğ âfillerden olma َ ني ِ ذ � لا ا َ ه �ػيَأ ا َي َ ءا َي ِ ل ْ وَأ ْ م ُ ك � و ُ د َ ع َ و ي � و ُ د َ ع او ُ ذ ِ خ �ت َ ػت َ � او ُن َ مآ ْ ف ِ إ ً ءا َ د ْ عَأ ْ م ُ ك َل او ُنو ُ ك َي ْ م ُ كو ُ ف َ ق ْ ػث َػي ْ م ُ ه َػي ِ د ْيَأ ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ او ُط ُ س ْ ب َػي َ و ْ م ُ ه َ ػت َن ِ س ْلَأ َ و َ فو ُ ر ُ ف ْ ك َت ْ و َل او � د َ و َ و ِ ءو � سلا ِ ب Ey îmân edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanı nız (olanlar) ı dostlar edinmeyin, (âdetlerini benimseyip tuzaklarına düşmeyin) ” “Eğer onlar size bir tırnak tuttururlarsa, (sizi ele geçirir size istediklerini yaptırırlarsa, sahte dostlukları size bir fayda vermeyip) hepinizin düşmanlarıolacaklar ve ellerini, dillerini kötülükl e size uzatacaklardır (Zâten) onlar (ah bir dîninizden dönüp) kâfir olsanız (diye) temenni edib durmaktadırlar” Mümtehıne, 1 -2