CKarakilic.com
Current View

Dünyâ’da ve Âhiret’de en güzel mutluluk, Müttakî’lerindir

Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 0 Dünyâ’da ve Âhiret’de en güzel mutluluk, Mütta kî’lerindir Y A Z A N A Celâleddin Karakılıç 201 4 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 1 Dünyâ’da ve Âhiret’de en güzel mutluluk, Mütta kî’lerindir Y A Z A N A Celâleddin Karakılıç 201 4 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 2  Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 3 Besmele, Hamdele, Salvele ْ س ِ ب ِ م ي ِ ح � ر لا ِ ن َ ْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م ِ لله ِ ُ د ْ م َ ْ لْ َ ا َ ين ِ م َ ل ا َ ع ْ ل ا ِّ ب َ ر لا ِ م ي ِ ح � ر لا ِ ن َ ْ حْ � ر لا لا ِ ن يِّ د لا ِ م ْ و َ ي ِ ك ِ ل ا َ م ط ُ ين ِ ع َ ت ْ س َ ن َ ك ا � ي ِ إ َ و ُ د ُ ب ْ ع َ ن َ ك ا � ي ِ إ ط ْ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع َ ت ْ م َ ع ْ ن َ ا َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ط ا َ ر ِ ص َ م ي ِ ق َ ت ْ س ُ م ْ ل ا َ ط ا َ ر ِّ ص لا ا َ ن ِ د ْ ه ِ ا لا َ ين ِّ ل ا � ض لا لآ َ و ْ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع ِ ب و ُ ض ْ غ َ م ْ ل ا ِ ْ يْ َ غ ٍ م ي ِ ق َ ت ْ س ُ م ٍ ط ا َ ر ِ ص َ لى ِ إ ُ ء ا َ ش َ ي ْ ن َ م ي ِ د ْ ه َ ي ُ لله ا َ و ِ م لآ ْ س ِ لإ ْ ا َ و ِ ن ا َ يم ِ لإ ِ ل ا َ ن ي َ د َ ه ي ذ � ل ا ِ لله ِ ُ د ْ م َ ْ لْ َ ا َ ى ف َ ط ْ ص ا َ ن ي ِ ذ � ل ا ِ ه ِ د ا َ ب ِ ع َ ى ل َ ع ٌ م لآ َ س َ و ِ لله ِ ُ د ْ م َ ْ لْ َ ا ِ ه ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ ه ِ ل آ َ ى ل َ ع َ و ٍ د � م َ ُ مُ ا َ ن ِ ل و ُ س َ ر َ ى ل َ ع ُ م َ لا � س لا َ و ُ ة َ و ل � ص ل َ ا ٍ ن ا َ س ْ ح ِ إ ِ ب ْ م ُ ه َ ع ِ ب َ ت ْ ن َ م َ و َ ن ي ِ ر ِ ه ا � ط لا َ ين ِ ب ِّ ي � ط لا ِ ن يِّ د لا ِ م ْ و َ ي َ لى ِ إ Bi’smi’llâhi’r - Rahmâni’r - Rahîm Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun Yâ Rabb, biz Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle O kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet Gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil Bizi, îmân’a ve (fıtrat dîni olan) İslâm’a hidâyet eden Allâh’a hamd olsun Allâh, kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir Hamd olsun Allâh’a ve selâm olsun O’nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği ) kullarına Salât ve selâm, Rasûl’ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve Kıyâmet’e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun Âmîn    Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 4 َ ن و ُ د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ إ َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttası f kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 1 1 - Zâriyât, 56 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 5 ْ س ِ ب ِ م ي ِ ح � ر لا ِ ن ْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م Dünyâ’da ve Âhiret’de e n güzel mutluluk, Mütta kî’lerindir لماج َ ب ْ ي َ ر َ لا ُ ب ا َ ت ِ ك ْ ل ا َ ك ِ ل َ ذ ج ِ ه ي ِ ف ج ى ً د ُ ه ِ ل َ ين ِ ق � ت ُ م ْ ل لا “Elif, lâm, Mîm ” Ba’zı sûrelerin başlarında bulunan ve kendilerine Hurûf - i mukattaa denilen bu âyet - i kerîme, Müteşâbih bir âyet - i kerîme’dir ki müfessirler, bu şekildeki âyet - i kerîme’lere, Allâhü Teâlâ ile Habîbi Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm arasında bir şifredir veyâ b aşında bulunduğu sûrenin adıdır, de miş ler dir 2 İbn - i Abbâs radıye’llâhü anhümâ da , bu âyet - i kerime’yi aşağıdaki şekilde te’vîl ve tefsîr etmiş ve ( ً ا م ْ ل ِ ع ِ نِ ْ د ِ ز ِّ ب َ ر ْ ل ُ ق َ و : Rabb’im benim ılmimi artır ) 3 âyet - i kerîme’sinden ilhâm 2 - Müteşâbih: Kendisi ile ne kasd edildiği herkes tarafından bilinemeyen âyet ’ler; ma’nâsı gizli olup lügaten anlaşılmadığı gibi, akıl ve nakil yolu ile de ma’nâsı anlaşılmayan, başka bir deyimle ibâresi ( ya’nî lâfız ve kelimeleri), Şârî - i Mübîn’ in murâdına delâlet husûsunda şübheli olan ve ihtimâ lden uzak bulunmayan âyetlere denir ki böyle âyetlerin ma’nâları açık olmayıp kapalıdır ve kendileri ile ne kasd edildiği belli değildir Bu özellikleri ile de, Muhkem âyet’lerin zıddıdır Muhkem diye, ma’nâsı açık olup hakkında tereddüd edilmeyen, te’vîl, tefsîr, nesh ve tahsîs ihtimâli bulunmayan, başka bir deyimle ibâresi ( ya’nî lâfız ve kelimeleri ), Şârî - i Mübîn’ in murâdına delâlet husûsunda her hangi bir şübhe ve ihtimâlden uzak olan ve başka bir ma’nâya delâlet ihtimâli olmayan âyetlere ( kat’î nass’lara ) denir ki böyle âyetler, her cihetle ap - açık olduklarından doğrudan doğruya birer ilmî delîldirler Bunun için de bunlara, “Ümmü’l - Kitâb : Ana âyet’ler ” , ( 3 - Tâ - Hâ,114 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 6 alarak ( Yâ Rabb, benim ılmimi, îmânımı, kesin inanımı artır ) diye duâ etmişdir 4 Bu bakımdan Ashâb - ı Kirâm ile İmâm A’zâm Ebû Hanîfe, İmâm Mâlik ve İmâm Şâfiî gibi Sele f ulemâsı, müteşâbih âyet - i kerîme’ lerin ma’nâlarını ve keyfiyyetlerini, Allâhü Teâlâ’ya tefvîz ederek ( havâle ederek ) terceme ve tefsîrine girişmemişlerdir Müteahhirîn (Halef) ulemâsı ise, müteşâbih âyetlerin te’vîl ve tefsîrini, ma’nâ ve medlûlünü, Allâhü Teâlâ bildiği gibi, ilimde yüksek dereceye erişip “Râsih” olan ( - i nazar ve ictihâd sâhibi bulunan ) 5 kimselerin de, - muhkem âyetlerin (n ass’ların) ortaya koyup te’sîs etdiği ana kâıdelere göre - bilmek selâhıyyetini hâiz bulundukları; bu yüksek ilmî ve ictihâdî dereceye sâhip olmayanların ise müteşâbih âyetleri anlıyamıyacakları, netîcesine varmışlar dır 6 Bunun için Halef ulemâ ’sı , ( ملا : Elif , Lâm , Mîm ) âyet - i kerîme’sine , ( ُ م َ ل ْ ع َ ا ُ لله ا َ ا نَأ : Ene’llâhü a’lemü ) ma’nâsını ve rerek şu şekilde te’vîl ve tefsî r etmişlerdir: 4 - Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 2 ss 544 Hasan Basri Çantay (Hâzin,Medârik) 5 - Rüsûh: Bir ilmi, derinliğine ve genişliğine bütün incelikleri ile anlayıp bilme melekesidir 6 - Moğol fâciâsından sonra İslâm ilim müesseseleri sönmeye başladığı bir zamanda yetişen ve asıl ismi Mes’ud bin Ömer olan Allâme Sa’dü’ d - din Taftazani Hazretleri ’nin çalışmaları ile İslâm ilimleri yeniden canlanıp kuvvetlenmeye başlamış, yazdığı değerli eser leri talebeleri tarafından İslâm âleminin her tarafına yayıyılarak yeniden neşv - ü nema’ bulmuşdur Bunun için m iş Allâme Teftezânî’den evvelki devirlerdeki âlimlere ( Mütekellimîn veyâ Mütekaddimîn: Se lef : Öncekiler ) , O’ndan sonraki devirlerdeki âlimlere de M üteahhirîn : Ha lef : Sonrakiler ) ismi verilmişdir Hukûk - i İslâmiyye ve İstılâhât - i Fıkhıyye Kâmûsu,C 1 ss 448 Ömer Nasûhi Bilmen Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 7 ( ُ م َ ل ْ ع َ ا ُ لله ا َ ا نَأ :Ey insanlar, Ben , sizleri halifelik vasfı ile en güzel bir sûretde yaratan, âlemleri emrinize âmâde kılan , Rabb ismimin muktezâsı olarak eğitim ve öğretiminizi en güzel bir şekilde yapıp mükellef bir hâle getiren , Rahmân, Rahîm, Raûf, Alîm, Hakîm, Azîz , Kadîr , Hâlik isimlerinin sâhibi Yüce Rabb’iniz Allâh’ım Her şey’in en doğrusunu, en iyisini, en güzelini ancak ben bilirim ve bildiririm ) Sonsuz rahmetim in bir eseri olarak , sizlerin , hakk ve bâtılı ayırd etm e niz de , hakkı tercih edip bâtıldan uzaklaşma nız da , dalâleti bırakıp mutluluğa e rmeniz de , her türlü şirk, küfür ve nif âk ’ dan uzaklaşıp Tevh î d ’ e yönelmeniz de, yanıl mamanız ve yanıltıl mamanız konusunda her hangi bir güçlük çekmemeniz için, hakkı ve gerçe ği, doğruyu ve güzeli gösteren Yüce Rabb’iniz Allâhü Te âlâ ’yım H er şey’in en doğrusunu, en güzelini, en iyisini, ancak ben bilirim ve bidiririm Bunun için , kendi serbest irâdenizle , e zelde ki rûhlar âleminde , eğitim ve öğretiminizi yapıp mükellef bir hâle getirdikden sonra, “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” süâlime karşı “ Evet, (Rabb’imizsin), şâhid olduk ” diyerek yapmış olduğunuz Ahd - i Mîsâk ’daki Fıtrî (Aslî) îmân ’ınızı dünyâ hayâtında , mükelleflik çağına gelince, Kesbî îmân ’a çevirerek Benim var olduğuma , bir olduğuma, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğuma inanarak Bana hakkıyle kulluk yapıp halifelik vasfına sâhip Mütta kî ve Muhlâs kullarımızdan olmanız amacı ile sizlere şu hakikatleri bildi riyoru m ki Dün yâ’da ve Âhiret’de mutlu olup per î ş â n o l maya sınız 7 7 - Mütta kî: İlmi ile âmil, takvâ sıfatlarına sâhib Mü’min ve Müslümân’lara denir Muhlâs: İhlâslı, hâlis, temiz, doğru kimse, ilmi ile amel eden samîmi müslümân , Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 8 َ ن و ُ د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ إ َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ ا َ م َ و “Ben, cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 8 “ (Bu bakımdan) b u (Kitâb, bu Kur’ân - ı Kerîm) , öyle bir kitâbdır ki kendisinde , (Allâh katından gönderilmiş olduğunda) , hiç bir şekk ve şübhe yokdur (O , takvâ sâhib i ) Mütta kî’ler için doğru yolun , (mutlu yaşam yollarının), ta kendisidir” Şu halde, ْ م ُ ك � ل َ ع َ ل ْ م ُ ك ِ ل ْ ب َ ق ْ ن ِ م َ ن ي ِ ذ � ل ا َ و ْ م ُ ك َ ق َ ل َ خ ي ِ ذ � ل ا ُ م ُ ك � ب َ ر او ُ د ُ ب ْ ع ا ُ س ا � ن لا ا َ ه � ي َ ا ا َ ي َ ن و ُ ق � ت َ ت “Ey insanlar, sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabb’inize ibâdet edin, (O’nu tanıyıp O’na kullukda bulunun) Tâ ki , (Kur’ân’ın kendilerini doğru yola ilettiği) takvâ sâhibi (M ütta kî ve Muhlâs kullarımızdan ) olasınız (Bu sûretle de se âdete, felâha, mu tluluğa ve hüsn - i âkıbete eresiniz Umduğunuza nâil, korkduğunuzdan emîn olarak O sizden râzı , Takvâ : sakınma, korunma, korkma, âhiretde kendisine zarar verecek şey’lerden kaçınmak demekdir ki ibâdet ve tâatlerin en yüksek derecesi budur Takvâ’nın dereceleri, 1 - E bedî azâbdan korunmak için şirkin ve küfrün her hâlinden sakınmak 2 - Büyük günahlardan sakınmak, küçük günahlarda isrâr etmemek üzere farzları gereği gibi edâ’ etmek 3 - Kalbi, Allâhü Teâlâ’dan başka meşkûl edecek her şey’den temizleyerek yalnız All âhü Teâlâ’ya yöneltmek 4 - Kalb de, Allâh sevgisi ’ nden, Allâh korkusu ’ ndan başka bir şey’ e yer vermemek 5 - Tâatde gurur ve kibîre kapılmamak, ma’sıyetde isrâr etmemek, (Hazreti Ali r a ) 8 - Zâriyât, 56 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 9 siz de O’ndan râzı olasınız ) 9 Bunun neticesi olarak da, “ ُ ه ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ لله ا َ ي ِ ض َ ر : Allâh bunlardan hoşn ûd olmuşdur, b unlar da O’ndan ( Allâh’dan ) hoşnûd olmuşlardır ” 10 hakî katine nâil olasınız Şunu da iyi bilin ki , ُ م ْ ك ُ ح ْ ل ا ِ ن ِ إ ِ لله ِ � لا ِ إ ط َ ين ِ ل ِ ص ا َ ف ْ ل ا ُ ر ْ ي َ خ َ و ُ ه َ و � ق َ ْ لْ ا � ص ُ ق َ ي “Huküm ancak Allâh’ındır Doğruyu O haber verir O, (hakk ile bâtılı, hayır ile şerri, güzel ile çirkini) ayırd edenlerin en hayırlısıdır” 11 ٌ د ِ ح ا َ و ٌ ه َ ل ِ إ ْ م ُ ك ُ َ لَ ِ إ َ و ج ُ م ي ِ ح � ر لا ُ ن َ ْ حْ � ر لا َ و ُ ه � لا ِ إ َ ه َ ل ِ إ َ لا ع “Hepinizin ilâhı (zâtında , sıfatlarında ve kudretinde aslâ bir benzeri bulunmayan) bir tek İlâh’dır O’ndan başka hiç bir ilâh (hiç bir tanrı, hiç bir mabûd) yokdur O, Rahmân’dır, Rahîm’dir" 12 ُ و د ُ ب ْ ع ا َ و َ لا َ و َ لله ا ا ً ا ئ ْ ي َ ش ِ ه ِ ب او ُ ك ِ ر ْ ش ُ ت “Allâh’a ibâdet (ve kulluk) edin O’na hiç bir şey’i eş (ortak) tutmayın” 13 Çünkü , َ ك ْ ر ِّ ش لا � ن ِ إ ٌ م ي ِ ظ َ ع ٌ م ْ ل ُ ظ َ ل “Şübhesiz, şirk , (insanları dünyevî ve uhrevî felâkete götüran) çok büyük bir zulümdür” 14 9 - Bakara, 21 10 - Beyyine, 8 11 - En’âm, 57 12 - Bakara, 163) 13 - Nisâ’, 36 14 - Lukmân, 13 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 10 Bununla beâber, َ ن ُ و ك ِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ه َ و � لا ِ إ ِ لله ا ا ِ ب ْ م ُ ه ُ ر َ ث ْ ك َ ا ُ ن م ْ ؤ ُ ي ا َ م َ و “ O nların (insanların) çoğu, Allâh’a şirk (ortak) koşmaksızın îmân etmez” 15 H akîkat böyle olduğu halde , Rahmetimizin bir eseri olarak bu kadar uyarımıza rağmen , nasıl oluyor da sizler, Yüce Rabb’inizin dışında bir takım varlıklara ma’bûdiyyet ve tanrılık payesi verebiliyorsunuz veyâ sizin gibi bir takım insanların fikir ve tavsıyelerine uyup kula kul olarak onların yolundan gidebiliyorsunuz ? Halbuki, َ ن و ُ د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ إ َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ ا َ م َ و “ Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım ” 16 َ ا ُ م ُ ك َ ل ُ ت ي ِ ض َ ر َ و ِ تِ َ م ْ ع ِ ن ْ م ُ ك ْ ي َ ل َ ع ُ ت ْ م َ ْ تْ َ ا َ و ْ م ُ ك َ ن ي ِ د ْ م ُ ك َ ل ُ ت ْ ل َ م ْ ك َ ا َ م ْ و َ ي ْ ل ً ا ني ِ د َ م لآ ْ س ِ لا ْ ا ط “Bu gün , sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni’metimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı beğenip seçtim ve ondan (ve onun îcâbl arını yerie getirenlerden) râzı oldum” 17 Bununla berâber Rahmetimizin bir eseri olarak size şu hakîkati de bildiriyorım ki , kimsenin kimseye bir faydası 15 - Yûsüf, 106 16 - Zâriyât, 56 17 - Mâide Sûresi, âyet 3 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 11 olmayacak mahşer gününde , hesaba çekildiğiniz zaman çeşitli ma’zeretler beyân ederek “ Bizim bundan haberimiz yokdu ” - veyâ “ Daha evvel atalarımız ( büyüklerimiz, önderlerlerimiz, liderlerimiz, mürşidlerimiz, Allâh’ a) şirk koşmuşdu Biz de onların ardından (gelen) bir nesiliz ” diye bir özür dilemeye hakkınız olmasın ِ إ � ن ِ لله ا َ د ْ ن ِ ع َ ن يِّ د لا لآ ْ س ِ لإ ْ ا ُ م فق "Hak dîn, (insanları dünyevî ve uhrevî mutluluğa erdiren gerçek düzen, gerçek sistem, gerçek rejim, gerçek inanış) , Allâh ındinde (ancak) İslâm'dır" 18 ُ ه ْ ن ِ م َ ل َ ب ْ ق ُ ي ْ ن َ ل َ ف ً ا ني ِ د ِ م لآ ْ س ِ لإ ْ ا َ ر ْ ي َ غ ِ غ َ ت ْ ب َ ي ْ ن َ م َ و ج لآ ْ ا ِ في َ و ُ ه َ و َ ن ِ م ِ ة َ ر ِ خ َ ن ي ِ ر ِ س َ ا ْ لخ ا "Kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa (İslâm dışı fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekillerine uyarsa) ondan (bu dîn, İslâm dışı bu fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekilleri) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır" 19 م ُ ت ْ ع َ ط َ أ ْ ن ِ ئ َ ل َ و ا ً ر َ ش َ ب َ ل ا ً ذ ِ إ ْ م ُ ك � ن ِ إ ْ م ُ ك َ ل ْ ث ِ م َ ن و ُ ر ِ س ا َ خ “Eğer siz kendiniz gibi bir insana (tâğutlara) boyun eğecek olursanız, (onun emir ve nehiylerine uyar ve onun dediklerini yaparsanız) and olsun ki, bu takdirde siz mutlakâ hüsrâna düşersiniz, (zarar ve ziyana düşmüş olursunuz)” 20 18 - Âl - i İmrân 19 19 - Âl - i İmrân, 85 20 - Mü’minûn 34 Tâğût: Allâh’a karşı isyankâr olup kahr ile, cebr ile veyâ rızâ ile kutsallaştırılıp ma’bûd edinilen insan veyâ şeytan veyâ put gibi her hangi bir şey’dir İnsanları her hangi bir şekilde, Allâh yolundan men’ eden kimselere veyâ İblîs’e de tâğût denir Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 12 َ ء ا َ ي ِ ل ْ و َ ا ِ ه ِ ن و ُ د ْ ن ِ م او ُ ع ِ ب � ت َ ت لآ َ و ْ م ُ ك ِّ ب َ ر ْ ن ِ م ْ م ُ ك ْ ي َ ل ِ إ َ ل ِ ز ْ ن ُ ا ا َ م او ُ ع ِ ب � ت ِ ا ط ا َ م ً لا ي ِ ل َ ق َ ن و ُ ر � ك َ ذ َ ت “Rabb’inizden size indirilen e (Kur’ân - ı Kerîm e, O’nun emir ve nehiy’lerine ) uyun Ondan başka (larını) velî’ler (edinib de onlar) a uymayın Ne kadar az öğüt tutuyorsunuz?” 21 ُ و ل َ ئ ْ س َ ف ْ م ُ ت ْ ن ُ ك ْ ن ِ إ ِ ر ْ ك ِّ ذ لا َ ل ْ ه َ ا ا َ ت لآ َ ن و ُ م َ ل ْ ع “Eğer bilmiyorsanız ehl - i zikr’e (Kur’ân’ı bilen Ehl - i sünnet ve’l - cemâat âlimlerin e ) sorun” 22    Mütta kî kulların özellikleri َ ا َ ة لا � ص لا َ ن و ُ م ي ِ ق ُ ي َ و ِ ب ْ ي َ غ ْ ل ا ِ ب َ ن و ُ ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ ن ي ِ ذ � ل ْ ن ُ ي ْ م ُ ه ا َ ن ْ ق َ ز َ ر ا � ِ مِ َ و َ ن و ُ ق ِ ف لا َ و َ ن ي ِ ذ � ل ا ْ ن ُ أ ا َ ِ بِ َ ن و ُ ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ ل ِ ز ْ ن ُ أ ا َ م َ و َ ك ْ ي َ ل ِ إ ْ ن ِ م َ ل ِ ز َ ك ِ ل ْ ب َ ق ج َ ن و ُ ن ِ ق و ُ ي ْ م ُ ه ِ ة َ ر ِ خ لآا ِ ب َ و ط ِ م ى ً د ُ ه ى َ ل َ ع َ ك ِ ئ َ ل ْ و ُ أ ْ ن َ ر َ ك ِ ئ َ ل و ُ أ َ و ْ م ِ ِّ بِّ َ ن و ُ ح ِ ل ْ ف ُ م ْ ل ا ُ م ُ ه Şu âyet - i kerîme ve benzerleri, bunun açık bir delilidir: ل ا ِ في َ ه ا َ ر ْ ك ِ ا لآ ِّ ي َ غ ْ ل ا َ ن ِ م ُ د ْ ش � ر لا َ � ين َ ب َ ت ْ د َ ق ِ ن يِّ د ج ِ د َ ق َ ف ِ لله ا ِ ب ْ ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ و ِ ت و ُ غ ا � ط ا ِ ب ْ ر ُ ف ْ ك َ ي ْ ن َ م َ ف َ ى ق ْ ث ُ و ْ ل ا ِ ة َ و ْ ر ُ ع ْ ل ا ِ ب َ ك َ س ْ م َ ت ْ س ا ق ا َ َ لَ َ م ا َ ص ِ ف ْ ن ا َ لا ط ٌ م ي ِ ل َ ع ٌ ع ي ِ َ سَ ُ لله ا َ و “Dinde zorlama yokdur Hakîkat (şudur ki) , îmân ve küfür, ap - açık meydana çıkmışdır, (gözler önüne serilmiştir) Artık kim Tâğut’u (Şeytan’ı - ve insanları Allâh’ın dîni’nden uzaklaştırmaya ve İslâm Dîni’ni bozup içinden çıkılmaz bir hâle getirmeye çalışan Deccâl’leri - ) tanımayıb da Allâh’a îmân e derse o, muhakkak ki kopması (mümkün) olmayan en sağlam kulpa (Kur’ân’a ve İslâm’a) yapışmışdır Allâh (her şey’i) hakkıyle işitici ve (her şey’i) kemâliyle bilicidir” Bakara 256 21 - Ra’d Sûresi, âyet 3 22 - Enbiyâ’ Sûresi, âyet 7 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 13 “ (O Mütta kî ’ler ki) onlar , ğaybe , (görmedikleri halde kendilerini yaratan ve sayısız ni’metler veren Allâhü Teâlâ’nın var olduğuna, bir olduğuna, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulun d uğuna; meleklerin in varlığına ve  hiret hayâtının olacağına, şeksiz şübhesiz) inanırlar, n amazı dos doğru kılarlar, kendilerine rızk olarak verdiğimizden de (Allâh yolunda) harca r lar” “ (O takvâ sâhibleri ki Habîbim) onlar, sana indirilene de, senden evvel indirilenlere de inanırlar Onlar, Âhiret’e de (gözleri ile görmüş gibi) şübhesiz bir inan beslerler” “İşte onlar, Rabb’lerinden (gelen) Hidâyet’in (doğru yolun) tam üzerindedir ler Asıl kurtuluşa eren (Mütta kî’ler) de işte onlar dır ” 23 İşte bunlar , doğru yolun, hidâyetin, mürşîdin ta kendisi olan Kur’â n - ı Kerîm ’ i n yol gösterdiği ve sizleri halifelik vasfı ile en güzel bir sûretde yaratıp İblîs’d en başka tüm varlıkları hizmetin ize âmâde kılan Yüce Rabb’inizin kelâm’ı olan bu Kur’ân - ı Kerîm ’in , kendilerine doğru yolu gösterip dünyâ ve âhiret mutluluğunu kazandırdığı , Mütta kî ve Muhl âs kullarımız dır Bunlar, öyle mutlu kullarımızdır ki onlar, şu âyet - i kerîme’ leri mizde ifâde buyurduğumuz yüce makâmı kazanan kullarımızla berâberdirler: َ ل و ُ س � ر لا َ و َ ه ّ ل لا ِ ع ِ ط ُ ي ن َ م َ و � ل لا َ م َ ع ْ ن َ أ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ع َ م َ ك ِ ئ َ ل و ُ أ َ ف ُ ه ْ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع ِ م َ ين ِّ ي ِ ب � ن لا َ ن ِ ء ا َ د َ ه � ش لا َ و َ ين ِ ق يِّ د ِّ ص لا َ و َ ين ِ ِ لْ ا � ص لا َ و ج َ ن ُ س َ ح َ و ا ً ق ي ِ ف َ ر َ ك ِ ئ َ ل و ُ أ ط ِ ه ّ ل لا َ ن ِ م ُ ل ْ ض َ ف ْ ل ا َ ك ِ ل َ ذ ط ى َ ف َ ك َ و ا ً م ي ِ ل َ ع ِ ه ّ ل لا ِ ب ع 23 - Bakara, 1 - 5 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 14 “ Kim Allâh’a ve peygambere itâat ederse işte onlar, Allâh’ın, kendilerine ni’metler verdiği peygamberler, sıddîklar , şeh îdler ve sâlihler ( iyi adamlar ) ile berâberdirler Onlar ne iyi arkadaşdır lar ” “Bu, Allâh’dan bir lütuf ve ınâyetdir Her şey’i hakkıyle bilici olarak Allâh yeter” 24 � ن ِ إ او ُ ل ِ م َ ع َ و او ُ ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل ا ِ ة � ي ِ َ بَ ْ ل ا ُ ر ْ ي َ خ ْ م ُ ه َ ك ِ ئ َ ل ْ و ُ أ ِ ت ا َ ِ لْ ا � ص لا َ د ن ِ ع ْ م ُ ه ُ ؤ ا َ ز َ ج ُ ر ا َ ه ْ ن َ ْ لْ ا ا َ ه ِ ت ْ َ تَ ن ِ م ي ِ ر ْ َ تَ ٍ ن ْ د َ ع ُ ت ا � ن َ ج ْ م ِ ِّ بِّ َ ر َ ن ي ِ د ِ ل ا َ خ ا ً د َ ب َ أ ا َ ه ي ِ ف ط َ ر َ ي ِ ض ُ ه ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ه � ل لا ط ُ ه � ب َ ر َ ي ِ ش َ خ ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ “Îmân edib de güzel gü zel amel (ve hareket) de bulunanlar, hiç şübhesiz yaratılanların en hayırlısıdır” “Onların Rabb’leri nezdinde mükâfâtı altlarında ırmaklar akmakda olan Adn cennetleridir Hepsi de içlerinde ebedî, dâimî kalıcıdırlar Allâh bunlardan hoşn ûd olmuşdur, b unlar da O’ndan hoşnûd olmuşlardır İşte bu (mutluluk), Rabb’inden korkanlara mahsusdur” 25 ِ لله ا ِ ر ْ ك ِ ذ ِ ب ْ م ُ ه ُ ب ُ و ل ُ ق � ن ِ ئ َ م ْ ط َ ت َ و ا ُ و ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل َ ا ط ُ ب ُ و ل ُ ق ْ ل ا � ن ِ ئ َ م ْ ط َ ت ِ لله ا ِ ر ْ ك ِ ذ ِ ب لآ َ ا ط “Bunlar (Allâh'ın gönüllerini kendisine çevirip doğru yola iletdiği kimseler) , îmân edenler ve kalbleri (gönülleri) Allâh’ın zikri ile sükûnete kavuşanlardır Haberiniz olsun ki kalbler , ancak Allâh’ın zikri ile (O’na kulluk ile , Kur’ân’la ) huzûr bulur ” 26    24 - Nisâ’, 69 25 - Beyyine, 7 - 8 26 - Ra’d, 28 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 15 Yaratılışımızın amacı ve Halifelik vasfının kazanılması َ ن و ُ د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ إ َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 27 Âyet - i kerîme’sine göre yaratılışın amacı , “ Ma’rifetü’llâh” dır : ya’nî Allâhü Teâlâ’nın varlığını, birliğini bilib O’na inanma; O’nu noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak “ O’na kulluk etme” dir Bunun için Allâhü Teâlâ, َ م ً ا ز ْ ن َ ك ُ ت ْ ن ُ ك ُ أ ْ ن َ أ ُ ت ْ ب َ ب ْ ح َ أ َ ف ً ا ّ ي ِ ف ْ خ ، َ ق ْ ل َ خ ْ ل ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ َ ف َ ف ِ ر ْ ع “Ben gizli bir hazîne idim, bilinmek istedim, bilinmek için de mahlûkâtı yaratdım” 28 kudsî hadisinde bildirildiğine göre, sevgili Rasûlü Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in mübârek Rûh - i şerîflerini ilk def’a yaratdığı zaman, ismini “Muhammed” koyarak O’na “Habîbim” demiş ve ismini kendi ismi ile berâber yazıp Tevhîd ’in a slı, esâsı ve kaynağı olan, 27 - Zâriyât, 56 28 - Keşfü’l - Hafâ,II,173 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr, C 7 ss 5161 ve Sadeleştirilmiş Mülk sur e si tefsiri C 8 ss 183 Elmalılı M H amdi Yazır Bu Hadîs - i kudsî hakkında ba’zı kimse ler senedi zayıf demişlerse de, Aliyyü’l - Kârî gibi bir kısım büyük muhaddis ’ler de, bu Hadîs - i Kudsî hakkında, “Senedi olmasa da ma’nâsı sahîhdir, hakk ve hakikate uygundur” demişlerdir Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 16 “( ِ لله ا ُ ل و ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُ لله ا � لا ِ إ َ ه َ ل ِ إ َ لا ) : Lâ ilâhe illâ’llâh , Muhammedü’r - Rasûlü’llâh : Allâh’dan başka hiç bir ilâh, - hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed - aleyhi’s - selâm - Allâh’ın ( kulu ve ) Rasûlü’dür ” Kelime - i Tevhîd ’ini, Levh - ı mahfûz ’a yazmış, yarattığı her mahlûku bu esâsa göre inanıp yaşamakla, ( kendisini tesbîh ve tenzih etmekle ) görevlendirerek bu es âsın gereklerini yerine getiri p kulluk yapmaları ile sorumlu t utmuşdur ki îmân’ın ve İslâm’ın aslı, esâsı ve temeli olan bu mübârek cümleye “Kelime - i Tevhîd”, bunu söylemeye de “Tehlîl ” denir İşte , Allâhü Teâlâ’nın, Kelime - i Tevhîd ’i, Levh - ı mahfûz’a, bu şekilde, kendi ismi ile berâber yazdıktan sonra halifelik vasfına namzet her insanı ve yaratdığı her mahlûku bu esâsa göre inanıp yaşamakla ( kendisini tesbîh ve tenzih e dip kulluk yapmakla ) görevlendirip sorumlu tutması da - Allâhü a’lem - bundandır ki îmânın ve İslâm’ın aslı, esâsı ve temeli olan ve Mütta kî ve Muhlâs kulların vasfı olan bu yüce konuya işâretle âyet - i kerîme’lerde şöyle buyurulmuşdur: ِ ن ُ و ت ْ ي � ز لا َ و ِ ين ِّ ت لا َ و لا َ ين ِ ن ي ِ س ِ ر ُ و ط َ و لا َ ن ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ ْ د َ ق َ ل ِ ين ِ م َ لا ْ ا ِ د َ ل َ ب ْ ل ا ا َ ذ َ ه َ و ٍ يم ِ و ْ ق َ ت ِ ن َ س ْ ح َ ا ِ فِ ط َ ين ِ ل ِ ف ا َ س َ ل َ ف ْ س َ ا ُ ه َ ا ن ْ د َ د َ ر � ُ ثُ لا ا ُ و ل ِ م َ ع َ و ا ُ و ن َ م آ َ ن ي ِ ذ ِّ ل ا � لا ِ إ ٍ ن ُ و ن ْ َ مِ ُ ر ْ ي َ غ ٌ ر ْ ج َ ا ْ م ُ ه َ ل َ ف ِ ت ا َ ِ لْ ا � ص لا ط ِ ن يِّ د لا ِ ب ُ د ْ ع َ ب َ ك ُ ب ِّ ذ َ ك ُ ي َ ا م َ ف ط َ س ْ ي َ ل َ ا َ ين ِ م ِ ك َ ا ْ لْ ا ِ م َ ك ْ ح َ ا ِ ب ُ لله ا “ Tîn, Zeytûn, Sîn â dağı ve bu Emîn şehir (Ha ram - ı şerîf) hakkı için yemîn ederim ki biz, insanı, (halifeliğe lâyık olabilmesi için ) Ahsen - i takvîm üzere (en güzel bir sûretde) Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 17 yaratdık Sonra da O'nu, (halifeliğe lâyık olup olmadığını denemek için) aşağıların aşağısı olan Esfel - i sâfilîn'e redd etdi k (Cehennem'in en alt tabakalarına kadar götüren şehevî arzûlarına, hevâ ve hevesine düşkün bir nefis ile berâber kıldık ve onun arzûlarına meyyâl bir hâle çevirdik) Ancak îmân edip güzel güzel amel ve ha reketlerde bulunan kimseler , ((halifeliğe lâyık Mü tta kî ve Muhlâs kullarımız) bundan müstesnâdır Onlar için bitmez, tükenmez (başa kakılmaz) mükâfât vardır O hâlde ( Sen bu hakîkate inandıkdan sonra ) sana dîni (bu hakikatleri) ne tekzîb ett irebilir? Allâh, hâkimlerin hâkimi değil midir?” 29 َ م َ د آ ِ نِ َ ب ا َ ن ْ م � ر َ ك ْ د َ ق َ ل َ و “And olsun ki biz Âdem oğullarını , (halifeliğe namzet olabilmesi iç i n), üstün bir ızzet ve şerefe mazhar kıldık” 30 ِ إ ْ ك َ ا � ن َ ر ُ ك َ م ْ م ْ ن ِ ع َ د ْ ت َ ا ِ لله ا ي َ ق ُ ك ْ م ط َ خ ٌ م ي ِ ل َ ع َ لله ا � ن ِ إ ٌ يْ ِ ب "Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz takvâca en ileride olanınız (samîmî bir îmân ile sâlih ameller işleyerek Esfel - i sâfilîn'den kendisini kurta rı p halîfe olmaya lâyık olan Mütta kî ve Muhlâs kullarımız) dır ” Allâh her şey’i bilen, her şey’den haberdâr olandır” 31 ً ا ع ي ِ َ جَ ِ ض ْ ر َ لا ْ ا ِ في َ ا م ْ م ُ ك َ ل َ ق َ ل َ خ ي ِ ذ � ل ا َ و ُ ه “O (Allâh), Yerde (ve gökde) ne varsa hepsini sizin için (sizin fâideniz için, sizi imtihan etmek için) yaratdı ( ve emrinize âmâ de kıldı ” 32 29 - Tîn, 1 - 8 30 - İsrâ’, 70 31 - Hucurât, 13 32 - Bakara 29 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 18 � ل لا َ ك ا َ ت آ ا َ م ي ِ ف ِ غ َ ت ْ ب ا َ و ْ ن َ ت َ لا َ و َ ة َ ر ِ خ ْ لآ ا َ ر ا � د لا ُ ه َ س ن ِ س ْ ح َ أ َ و ا َ ي ْ ن � د لا َ ن ِ م َ ك َ ب ي ِ ص َ ن َ ك ْ ي َ ل ِ إ ُ ه � ل لا َ ن َ س ْ ح َ أ ا َ م َ ك ِ ض ْ ر َ ْ لْ ا ِ في َ د ا َ س َ ف ْ ل ا ِ غ ْ ب َ ت َ لا َ و ط � ب ِ ُ � َ لا َ ه � ل لا � ن ِ إ َ ن ي ِ د ِ س ْ ف ُ م ْ ل ا “Allâh’ın sana verdiği (ni’metler ile) âhiret yurdunu ara Dünyâdan nasibini de unutma All â h’ın sana ihsân etdiği gibi sen de ihsânda bulun Yer yüzünde fesad arama Çünkü Allâh, fesadcıları sevmez” 33 ا َ ك ْ ل ِ ت ل ّ و ُ ل ُ ع َ ن و ُ د ي ِ ر ُ ي لآ َ ن ي ِ ذ � ل ِ ل ا َ ه ُ ل َ ع ْ َ نَ ُ ة َ ر ِ خ لآ ْ ا ُ ر ا � د ً ا ِ ض ْ ر َ لا ْ ا ِ في لآ َ و ً ا د ا َ س َ ف ط َ ين ِ ق � ت ُ م ْ ل ِ ل ُ ة َ ب ِ ق ا َ ع ْ ل ا َ و “İşte âhiret yurdu Biz onu yer yüzünde büyüklenmek (böbürlenmek) ve fesâd arzûsuna düşmeyecek kimselere veririz (En güzel) âkıbet, Allâh’a yönelip O’nun ikâb’ından (azâb’ından) sakınan mütta kî’lerindir” 34 ٍ ر َ ه َ ن َ و ٍ ت ا � ن َ ج ِ فِ َ ين ِ ق � ت ُ م ْ ل ا � ن ِ إ لا ٍ ر ِ د َ ت ْ ق � م ٍ ك ي ِ ل َ م َ د ن ِ ع ٍ ق ْ د ِ ص ِ د َ ع ْ ق َ م ِ في “Şübhesiz ki takvâ sâhibleri cennetlerde, ırmaklar (kenarların) da” “Hakk meclisinde ve kudret sâhibi, mülkü çok yüce olan (Allâh) ın huzû rundadırlar” 35 ِ إ ْ ا و ُ ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل ا ا َ ه � ي َ أ ا ِ ي ْ ن ُ و ق � ت َ ت ا َ ل ل َ ع ْ َ � َ ه ّ ل لا ْ م ُ ك ن َ ع ْ ر ِّ ف َ ك ُ ي َ و ً ا نا َ ق ْ ر ُ ف ْ م ُ ك ْ م ُ ك َ ل ْ ر ِ ف ْ غ َ ي َ و ْ م ُ ك ِ ت ا َ ئ ِّ ي َ س ط ِ م ي ِ ظ َ ع ْ ل ا ِ ل ْ ض َ ف ْ ل ا و ُ ذ ُ ه ّ ل لا َ و 33 - Kasas, 77 34 - Kasas Sûresi, âyet 83 35 - Kamer, 55 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 19 “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı , güzel ile çirkini , İslâmî olan ile İslâmî olmayanı ) ayırd edecek bir anlayış (bir ma’rifet ve bir nûr) verir, suçlarınızı örter ve sizi mağfiret eder Allâh, büyük l ûtuf ve ihsân sâhibidir” 36 ُ لله ا ِ د ِ ر ُ ي ْ ن َ م ِ ن يِّ د لا ِ فِ ُ ه ْ ه ِّ ق َ ف ُ ي ً ا ْ يْ َ خ ِ ه ِ ب “ Allâhü Teâla, bir kimsenin hayr ini dilerse, onu dinde fakih yapar, (anlayışlı ve bilinçli kılar)” 37    Halîfe ne demek? Halîfe , lügatde, birinin yerine geçen, birinin nâmına bir kısım yetkilerle ba’zı işler yapan kimse anlamındadır ki burada , - Allâhü a’lem - Allâhü Teâlâ, Ahsen - i takvîm üzere yaratmış olduğu insanları halifelik vasfı ile vasıflandırarak varlığını tanıyıp kulluk yapacak, emirlerini tebl îğ edip gereğini yerine getirecek , y er yüzünde her türlü tasarrufa iktidâr ı olacak, verdiği sayısız ni’metlerle imtihana çekilecek, bu suretle de kendi serbest irâdesi ile hayır ve şerr yollarından birisini tercih ederek halifelik şerefi ni kazanacak veyâ kaybedecek insanları ayırt etmek için “ BenYer yüzünde (benim emirlerimi teblîğ edecek ve infaza me’mûr olacak) bir halîfe (bir insan) yaratacağım ” konusunu dile getirerek Mütta k î ve Muhlâs kulları için bir hidâyet rehberi olan Kur’ ân - ı Kerîm’înde, şöyle buyurmaktadır: 36 - Enfâl, 29 37 - Buhârî, Kitâbü’l - ilm, Cüz’ 1 ss 28 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 20 ً ة َ ف ي ِ ل َ خ ِ ض ْ ر َ لْ ا ِ في ٌ ل ِ ع ا َ ج ِّ نِّ ِ إ ِ ة َ ك ِ ئ َ لا َ م ْ ل ِ ل َ ك � ب َ ر َ ل ا َ ق ْ ذ ِ إ َ و ط “Rabb’in meleklere: - BenYer yüzünde (benim emirlerimi teblîğ edecek ve infaza me’mûr olacak) bir halîfe (bir insan) yaratacağım - demişdi ” 38 Ya’nî, ey melekler, “Ben, ö yle bir hal îfe yapacağım , öyle bir halîfe ta'yîn edec eğim ki ona kendi irâdemden irâde, kendi kudretimden kudret, kendi sıfatımdan ba'zı selâhıyyetler vereceğim Bu sûretle de o, bana izâfeten, bana niyâbeten (bana vekâlet en) mahlûk âtım üzerinde bir takım tasarr ufâta sâhip olacak, benim n âmım a ahk âmımı icr â ve tenfîz edecek; fakat o bu hususda asîl olmayacak, kendi z âtı ve şahsı n âmına bi'l - asâle icr âyı ahk âm edece k değil, a ncak benim bir nâibim (benim bir vekîlim), bir kalfam olacak, kendi hür irâdesi ile benim irâdelerimi, benim emirlerimi, benim kân ûnlarımı tatbîke me'mûr bulunacak, sonra onun ark asından gelenler ve ona halef olarak aynı vazîfeyi icrâ edecek olan lar bulunacaktır” 39 ِ ة َ ك ِ ئ َ لا َ م ْ ل ِ ل َ ك � ب َ ر َ ل ا َ ق ْ ذ ِ إ َ و ِ م ا ً ر َ ش َ ب ٌ ق ِ ل ا َ خ ِّ نِّ ِ إ ْ ن ِ م ٍ ل ا َ ص ْ ل َ ص َ َ حْ ْ ن ٍ أ َ م ٍ ن و ُ ن ْ س ْ ن ِ م ِ ه ي ِ ف ُ ت ْ خ َ ف َ ن َ و ُ ه ُ ت ْ ي � و َ س ا َ ذ ِ إ َ ف َ ن ي ِ د ِ ج ا َ س ُ ه َ ل او ُ ع َ ق َ ف ي ِ ح و ُ ر َ د َ ج َ س َ ف ْ م ُ ه � ل ُ ك ُ ة َ ك ِ ئ لآ َ م ْ ل ا َ ن و ُ ع َ ْ جَ َ أ لا ِ إ َ س ي ِ ل ْ ب ِ إ � لا ط َ ن ي ِ د ِ ج ا � س لا َ ع َ م َ ن و ُ ك َ ي ن َ أ َ بَ َ أ “Hatırla o vakti ki Rabb’in meleklere: - Ben, kuru bir çamu r dan, sûretlenmiş bir balçıkdan bir beşer ( bir halîfe) yaratacağım - demişdi” “ - O halde ben onun yaratılışını bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim (can verdiğim) zaman siz derhâl onun için ( O’nu 38 - Bakara, 30 39 - Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir,C 1 ss 299 Elmalılı M Hamdi Yazır Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 21 kıble edinerek bana) secde edin, (veyâ O’nun ve evlâtlarının hizmetine girin)” “Bunun üzerine melekle r in hepsi topdan secde etdiler” “Ancak İblîs secde edenler ile berâber olmakdan çekinerek dayatdı” 40 ُ ث ُ ه ا � و َ س � م ِ ه ي ِ ف َ خ َ ف َ ن َ و ْ ن ِ م ُ ر ِ ه ِ ح و َ ة َ د ِ ئ ْ ف َ ْ لْ ا َ و َ ر ا َ ص ْ ب َ ْ لْ ا َ و َ ع ْ م � س لا ُ م ُ ك َ ل َ ل َ ع َ ج َ و ً لا ي ِ ل َ ق َ م َ ن و ُ ر ُ ك ْ ش َ ت ا “Sonra onu düzeltib tamamladı Ona rû hundan üfürdü (can verdi) Sizin için kulaklar, gözler, gönüller yaratdı Ne az şükr edersiniz!” 41 ِ ا َ ك � ب َ ر َ ل ا َ ق ْ ذ ْ ن ِ م ا ً ر َ ش َ ب ٌ ق ِ ل ا َ خ ِّ نِّ ِ إ ِ ة َ ك ِ ئ َ لا َ م ْ ل ِ ل ٍ ين ِ ط ُ ت ْ خ َ ف َ ن َ و ُ ه ُ ت ْ ي � و َ س ا َ ذ ِ إ َ ف ِ ه ي ِ ف ْ ن ِ م َ ن ي ِ د ِ ج ا َ س ُ ه َ ل او ُ ع َ ق َ ف ي ِ ح و � ر ْ م ُ ه � ل ُ ك ُ ة َ ك ِ ئ َ لا َ م ْ ل ا َ د َ ج َ س َ ف َ ن و ُ ع َ ْ جَ َ أ لا َ س ي ِ ل ْ ب ِ إ � لا ِ إ ط ِ ا َ ن ِ م َ ن ا َ ك َ و َ ر َ ب ْ ك َ ت ْ س َ ن ي ِ ر ِ ف ا َ ك ْ ل ا “O vakit Rabb’i n meleklere - Ben çamurdan bir insan ( bir halîfe) yaratacağım - demişdi” “Onun yaratılışını tamamlayıb ruhumdan üflediğim (can verdiğim ) zaman hepiniz de r hal onun için ( O’nu kıble 40 - Hıcr, 28 - 29 - 30 - 31 Buradaki “ Ben, kuru bir çamu r dan, sûretlenmiş bir balçıkdan bir beşer (halîfe) yaratacağım ” sözü , sonsuz kudret sâhibi Allâhü Teâlâ’nın - Ol - veyâ - Olma - emrinin bir gereğidir Bunun için Rûh (can), Allâhü Teâlâ’nın emrinin bir tecellisidir ki şu âyet - i kerîme bunun açık bir delilidir: ِّ بّ َ ر ِ ر ْ م َأ ْ ن ِ م ُ ح و � ر لا ِ ل ُ ق ِ ح و � ر لا ِ ن َ ع َ ك َ ن و ُ ل َ أ ْ س َ ي َ و “Sana - Rûh - u sorarlar De ki: Rûh, Rabb’imin emri (cümlesi) ndendir” İsrâ’,85 41 - Secde, 7 - 8 - 9 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 22 edinerek bana) secde edin, (veyâ O’nun ve evlâtlarının hizmetine girin) “Bunun üzerine bütün melekler topdan secde etdiler” “Yalnız İblîs secde etmedi Çünkü o, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu; (zâten o, ılm - i ilâhîde kâfirlerdendi) ” 42 ُ ق ْ ذ ِ إ َ و ا و ُ د ُ ج ْ س ا ِ ة َ ك ِ ئ لآ َ م ْ ل ِ ل ا َ ن ْ ل ِ لآ ا و ُ د َ ج َ س َ ف َ م َ د ي ِ ل ْ ب ِ إ � لا َ إ َ س ط ُ د ُ ج ْ س َ أ َ أ َ ل ا َ ق ا ً ن ي ِ ط َ ت ْ ق َ ل َ خ ْ ن َ م ِ ل ج ي ِ ذ � ل ا ا َ ذ َ ه َ ك َ ت ْ ي َ أ َ ر َ أ َ ل ا َ ق � ي َ ل َ ع َ ت ْ م � ر َ ك ز ِ ة َ م ا َ ي ِ ق ْ ل ا ِ م ْ و َ ي َ لى ِ إ ِ ن َ ت ْ ر � خ َ أ ْ ن ِ ئ َ ل َ َ لْ � ن َ ك ِ ن َ ت ْ ح ً لا ي ِ ل َ ق � لا َ إ ُ ه َ ت � ي ِّ ر ُ ذ ْ ن َ م َ ف ْ ب َ ه ْ ذ ا َ ل ا َ ق � ن ِ إ َ ف ْ م ُ ه ْ ن ِ م َ ك َ ع ِ ب َ ت َ م � ن َ ه َ ج ً ء ا َ ز َ ج ْ م ُ ك ُ ؤ آ َ ز َ ج َ م ا ً ر و ُ ف ْ و َ ت ْ ع َ ط َ ت ْ س ا ِ ن َ م ْ ز ِ ز ْ ف َ ت ْ س ا َ و َ ك ِ ل ِ ج َ ر َ و َ ك ِ ل ْ ي َ ِ بِ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع ْ ب ِ ل ْ ج َ أ َ و َ ك ِ ت ْ و َ ص ِ ب ْ م ُ ه ْ ن ِ م ْ م ُ ه ْ ك ِ ر ا َ ش َ و ْ م ُ ه ْ د ِ ع َ و ِ د لا ْ و َ لْ ا َ و ِ ل ا َ و ْ م َ لْ ا ِ في ط � لا ِ إ ُ ن ا َ ط ْ ي � ش لا ُ م ُ ه ُ د ِ ع َ ي ا َ م َ و ا ً ر و ُ ر ُ غ � ن ِ إ َ ع َ ك َ ل َ س ْ ي َ ل ي ِ د ا َ ب ِ ع ٌ ن ا َ ط ْ ل ُ س ْ م ِ ه ْ ي َ ل ط ى َ ف َ ك َ و ً لا ي ِ ك َ و َ ك ِّ ب َ ر ِ ب “ (Şunu da) hatırla ki biz meleklere - Âdem için secde edin - demişdik ve onlar da secde etmişlerdi de İblîs etmemiş, - Ben bir çamur hâlinde yeratdığın kişiye secde eder miyim? - demişdi” “ Dedi ki: - Benden şerefli kıldığın bu (adam da) kim oluyormuş, bana haber ver! Eğer beni kıyâmet gününe kadar gecikdirirsen , (kıyâmet gününe kadar ömür verirsen) and olsun ki onun zürriyyetini, birazı müstesnâ olmak üzere, behemehal kendime bend ederim - ” 42 - Sâd, 71 - 72 - 73 - 74 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 23 “ (Allâ h da) : - Def’ol git (dilediğini yap) - dedi; artık onlardan kim sana uyarsa şübhesiz ki cehennem hepinizin cezâ’sıdır, tastamam bir cezâ’ - ” Onların içinden gücünün yetdiğini sesinle yerinden oynat, onlara karşı süvârilerinle, piyâdelerinle yaygara çıkar , mallarına, evlâtlarına ortak ol Onlara va’d et - Şeytan (bu) ! O, onlara bir aldatışdan başka ne va’d eder” “Benim gerçek (Mütta kî ve Muhlâs) kullarım (yok mu ?) Senin onlar üzerinde hiçbir hâkimiyyetin yokdur (Onlara) vekîl olarak Allâh yeter” 43 ُ ث ُ ه ا � و َ س � م ِ ه ي ِ ف َ خ َ ف َ ن َ و ْ ن ِ م ُ ر ِ ه ِ ح و َ ة َ د ِ ئ ْ ف َ ْ لْ ا َ و َ ر ا َ ص ْ ب َ ْ لْ ا َ و َ ع ْ م � س لا ُ م ُ ك َ ل َ ل َ ع َ ج َ و ً لا ي ِ ل َ ق َ م َ ن و ُ ر ُ ك ْ ش َ ت ا “Sonra onu düzeltib tamamladı Ona rû hundan üfürdü (can verdi) Sizin için kulaklar, gözler, gönüller yaratdı Ne az şükr edersiniz!” 44 ِ ض ْ ر َ ْ لا ا ِ فِ َ ف ِ ئ لآ َ خ ْ م ُ ك َ ل َ ع َ ج ى ِ ذ � ل ا َ و ُ ه ط “O, sizi yer yüzünde halîfeler yapan , (yer yüzünde her türlü tasarrufa iktidâr veren ve onun menfaatlerini ihsân eden) dir” 45 ْ م ُ ك َ ل َ ع َ ج ي ِ ذ � ل ا َ و ُ ه َ و َ ْ لْ ا َ ف ِ ئ َ لا َ خ َ ع َ ف َ ر َ و ِ ض ْ ر ٍ ت ا َ ج َ ر َ د ٍ ض ْ ع َ ب َ ق ْ و َ ف ْ م ُ ك َ ض ْ ع َ ب ِ ل ْ م ُ ك َ و ُ ل ْ ب َ ي ْ م ُ ك ا َ ت آ ا َ م ِ في ط ِ ب ا َ ق ِ ع ْ ل ا ُ ع ي ِ ر َ س َ ك � ب َ ر � ن ِ إ ز م ي ِ ح � ر ٌ ر و ُ ف َ غ َ ل ُ ه � ن ِ إ َ و “O, sizi yer yüzünün halîfeleri yapan; sizi, size verdiği şey’lerde imtihana çekmek için kiminizi derecelerle kiminizin üstüne çıkarandır Şübhe yok ki Rabb’in, cezâsı 43 - İsrâ’, 61 - 65 44 - Secde, 7 - 8 - 9 45 - Fâtır, 39 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 24 pek çabuk olandır ve muhakkak ki O, Ğafûr ve Rahîm’dir ( çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir ) ” 46    Emîn bir belde olan Haram - ı şerîf ’in özelliği ِ ن ُ و ت ْ ي � ز لا َ و ِ ين ِّ ت لا َ و لا َ ين ِ ن ي ِ س ِ ر ُ و ط َ و لا ِ ين ِ م َ لا ْ ا ِ د َ ل َ ب ْ ل ا ا َ ذ َ ه َ و "Tîn, Zeytûn, Sînîn dağı ve bu Emîn şehir (Haram - ı şerîf) hakkı için yemîn ederim ki …” Âyet - i kerîme’sinde ifâde buyurulan Emîn Şehir , Ka’be’nin etrâfında bulunan Mescid - i Haram ’dır ki b u sâhaya, hurmet ve saygı gösterilmesi îcâb etdiği için Mescid - i Haram veyâ Haram - ı Şerîf denilmişdir Bu sâhanın ortasında bulunan Kâ'be - i Muazzama'ya “ Beytü'llâh ” denilmesi, şânına ta'zîm içindir Orada yalnız Rızâ - i ilâhî için ibâde tde bulunulması içindir Bu mukaddes beyte, “ Beyt - i Haram ” , “ Beyt - i Muharrem ” denilmesinde de müteaddid vecihler vardır B u Beyt - i Şerîf 'e taarruz haramdır Bunun hakkında hurmetsizlik dînen memnû'dur Bunun için de her yönden Emîn bir şehirdir Bu mübârek makâma insanların kanlar ile, temiz olmayan şey'ler ile yanaşmaları haram dır Gerek câhiliyye devrinde ve gerek se İslâmiyyet’in zuhû r ve intişârından sonra da , buraya giren insanlar dâimâ büyük bir emniyyet içinde olmuşlardır Bu makam, Tûfan hâ disesinden de korunmuşdur Buradaki hayvanlara, ağaçlara da tecâvüz 46 - En’âm, 165 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 25 edilmesi câiz değildir Yalnız, Mekke’nin fethi esnâsında, kısa bir müddet için, Cenâb - ı Hakk tarafından izin verilmişdir Şöyle ki: Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem, Mek ke’nin fethi ’ nd e, Mekke yakınında bulunan Zî - Tuvâ mevkîi’ne gelince bir kere daha ordusunu gözden geçirdikden sonra ala y kumandanlarının hangi yoldan Mekke’ye gireceklerini ta’yîn edip bildirdi ve “ Bir taarruza uğramadıkca sakın harb açmayınız ” diye de tenbîh etdi Haram - ı şerîf ’e girince de Tekbîr aldı Devesinin üzerinde Kâ’be - i Muazzama ’yı yedi def’â tavâf etdi Elindeki çukan ile de Hacer - i esved ’i isti’lâm etdi Makâm - ı İbrâhîm ’de iki rek’at namaz kıldı Kâ’be’nin içerisine girip iki rik’at namaz kıldıktan sonra dışarı çıkıp Ka’be kapı sı nın eşiğinde durdu İki elini kapının iki tarafına dayayarak orada nasıl bir muâmele ile karşılaşacaklarını bekleyen Kurayş müşriklerine ma’nâlı ma’nâlı bakdıktan sonra yalnız Kurayş müşriklerine ve Mekke’lile re değil, bütün beşeriyyete hitâb eden ve "İnsan hakları beyyannâmesi" mâhiyyetinde olan meşhûr nutkunu n bir paragrafında şöyle diyordu: “ Mekke havâlisi, herkes için mukaddes kılınmışdır Bundan evvel Haram - ı Şerîf’e kimse girmedi Bundan sonra da gir mesine izin yokdur Bana da kısa bir müddet için izin verilmişdir Haram dairesinde av avlamak, ağaç kesmek, yeşilliklerini yok etmek yasakdır ” Bu sırada müşriklerden Süheyl ibn - i Amr, İkrime ibn - i Ebî Cehil ve Safvân ibn - i Ümeyye , Benî Bekir, Benî Hâris, Benî Huzeyl ve Ehâbiş kabîlelerinden topladıkları kuvvetler ile, kendilerini müdâfaa etmeye kalkışarak Handeme mevkîinde pusu kurup harb etmeye hazırlanmışlardı Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 26 Handeme yolundan ( ) gelen Hâlid ibn - i Velîd radıye’llâhü anh ’ın idâr esindeki kuvvetler, daha evvel mevzî alıp pusu kurmuş olan Kurayş müşrikleri elebaşılarının idâre etdiği bu kuvvetlerin taarruzuna uğradılar Taarruz esnâsında Hubeyş ibn - i El - Eş’âr radıye’llâhü anh , şehîd düşdü Bunun üzerine kendilerini midâfaa etmek mec bûriyyetinde kalan Hâlid ibn - i Velîd radıye’llâhü anh , karşı taarruza geçerek müdâfaa harbi yapmaya başladı Bir hamlede, düşman kuvvetlerinden onüç kişiyi öldürdü Diğerlerini de darma dağın edip kaçırdı Kendisi de, berâberinde bulunan kuvvetler ile birl ikde, Kâ’be ’ye doğru ilerlemeye başladı Handeme mevkîinde vukû’ bulan bu müessif hâdise , Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in daha e vvel vermiş olduğu emre uyulmayarak yapılmış ise de, Kurayş müşrikleri elebaşılarının tertîblemiş oldukla rı kuvvetlerin taarruzuna uğrayan Hâlid ibn - i Velîd radıye’llâhü anh , bu taarruza, ister istemez mukâbele etmek mecbûriyyetinde kal mış dı Bu hâdiseyi haber alan Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem , “Ben muhârebe yapılmasın diye tenbîh etmemiş mi idim?” diyerek müteessir oldu Mecbûriyyet karşısında vukû’ bulduğunu anlayınca da “Bu bir kazâ - i ilâhî imiş Belki hayır bundadır” buyurdu Çünkü böyle bir hâle, bir günün belli bir zamânında kısa bir müddet için, Cenâb - ı Hakk tarafından izin v erilmişdi Bunun için Hacc veyâ Umre için ihrâma girip b urasını ziyâret eden mü'minlere de, ba'zı helâl şey'ler muvakkat bir zaman için haram kılınmışdır Meselâ, zevcesi ile mücâmeatta bulunmak, öpüp okşamak , dikişli libas giyinmek, güzel kokulu Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 27 şey’ ler sürünmek, saçlarını, tüylerini, tırnaklarını kesmek, güvercin, geyik gibi av hayvanlarını avlamak, haram dairesinde sayd ve şikârda ( av avlama ve avlanmada ) bulun mak , yeşil ağaçları, otları kesip koparmak, kötü ve şehevî sözlerde bulunmak, arkadaşları ve başkaları ile çekişmek gibi şey’ler haramdır İşte bu gibi sebeblerden dolayı O'na , “ Mescid - i Haram ” veyâ “ Haram - ı Şerîf ” ünvân ı verilmişdir" 47 Mescid - i Haram'ın ortasında buluna Kâ'be, Allâhü Teâlâ'nın emri ile Hazreti İbrâhîm ve Hazreti İsmâil aleyhime's - selâm tarafından düşmanların taarruzundan emîn bir yer olarak insanların ibâdet yapıp sevâb kazanmaları için , yer yüzünde ilk def 'a yapılan veyâ Hazreti Âdem aleyhi's - selâm zamânından beri mevcûd b ulunup Tûfan hâdisesinde korunan mukaddes bir bi nâdır ki yer yüzünde yapılmış olan ilk ibâdet evidir Bu mukaddes binânın yapılışı, Kur'ân - ı Kerîm'de şöyle anlatılır: ِ إ ي ِ ذ � ل َ ل ِ س ا � ن ل ِ ل َ ع ِ ض ُ و ٍ ت ْ ي َ ب َ ل � و َ أ � ن ً ا ك َ ر ا َ ب ُ م َ ة � ك َ ب ِ ب ِ ل ى ً د ُ ه َ و َ ين ِ م َ ل ا َ ع ْ ل ج ِ ه ي ِ ف َ م ٌ ت ا َ ن ِّ ي َ ب ٌ ت ا َ ي آ ُ م ا َ ق َ م ي ِ ه ا َ ر ْ ب ِ إ ج ْ ن َ م َ و ا ً ن ِ م آ َ ن ا َ ك ُ ه َ ل َ خ َ د ط ِ س ا � ن لا ى َ ل َ ع ِ ه ّ ل ِ ل َ و ِ ت ْ ي َ ب ْ ل ا � ج ِ ح ً لا ي ِ ب َ س ِ ه ْ ي َ ل ِ إ َ ع ا َ ط َ ت ْ س ا ِ ن َ م ط ِ ن َ ع ٌّ ِ نِ َ غ لله ا � ن ِ إ َ ف َ ر َ ف َ ك ن َ م َ و َ ين ِ م َ ل ا َ ع ْ ل ا "Şübhesiz, âlemler için, çok feyizli ve ayn - ı hidâyet olmak üzere, konulan ilk ev (ilk ma'bed) elbetde Mekke'de olan (Kâ'be - i Muazzama) dır" 47 - Kur'ân - ı Kerîm'in Türkce Meâl - i Âlîsi ve Tefsîri,C 4 ss 1700 Ömer Nasûhi Bilmen Büyük İslâm İlmihâli,ss 383 Ömer Nasûhi Bilmen Kâ'be - i Muazzama'nın inşâsı hakkında geniş bilgi için bak: Sahîh - i Buhârî Muhtasarı Tecrîd - i Sarih Tercemesi , C 6 ss 13 - 21 Kâmil Miras Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 28 "Orada ap - açık alâmetler, İbrâhîm'in makâmı vardır Kim oraya girerse (taarruzdan) emîn olur O'na bir yol b ulabilenlerin Beyt'i hacc (ve ziyâret) etmesi, Allâh'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır Kim inkâr ederse şübhesiz Allâh, bütün âlemlerden zengindir, (kimseye muhtaç değildir) " 48    Îmân’ın merkezi olan Ma’nevî Kalbin Haram - ı şerîf gibi emîn bir ş ehir olma özelliği Her cihetden Emîn bir şehir olan Mescid - i Haram ’ın durumu böyle olduğu gibi , her insanın içinde bulunan Ma’nevî Kalb de, - aynen Mescid - i Haram gibi - her cihetden engin , uçsuz - bucaksız Emîn bir şehir gibidir ki orada olup bitenleri, Allâhü Teâlâ’dan başka hiç bir kimsenin nüfuz edip bilmesi mümkün değildir Bunun için de orada bulunan îmân ’ ın ve sâlih amel ’in güzelliğini veyâ şirk ’in , küf r ’ün ve nifâk ’ın çirkinliğini , Allâhü Teâlâ’dan başka hiç bir kimsenin bilmesi mümkün değildir B unun için insanların ve mahlûkâtın açığa vurduklarını da, gizli tuttuklarını da çok iyi bilen Allâhü Teâlâ, bu hususa işâretle , Mütta k î ve Muhlâs kulları için bir Hidâyet rehberi olan Kur’ân - ı kerîm’ in de şöyle buyur maktadır : َ ن َ ا س ْ ن ِ لإ ْ ا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ ْ د َ ق َ ل َ و ُ ه ُ س ْ ف َ ن ِ ه ِ ب ُ س ِ و ْ س َ و ُ ت ا َ م ُ م َ ل ْ ع ن َ و ج ْ ن ِ م ِ ه ْ ي َ ل ِ إ ُ ب َ ر ْ ق َ ا ُ ن ْ َ نَ َ و ِ د ي ِ ر َ و ْ ل ا ِ ل ْ ب َ ح 48 - Âl - i İmrân, 96 - 97 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 29 ٌ د ي ِ ع َ ق ِ ل ا َ م ِّ ش لا ِ ن َ ع َ و ِ ين ِ م َ ي ْ ل ا ِ ن َ ع ِ ن َ ا ي ِّ ق َ ل َ ت ُ م ْ ل ا � ى ق َ ل َ ت َ ي ْ ذ ِ إ ِ ت َ ع ٌ ب ي ِ ق َ ر ِ ه ْ ي َ د َ ل � لا ِ إ ٍ ل ْ و َ ق ْ ن ِ م ُ ظ ِ ف ْ ل َ ي ا َ م ٌ د ي ِّ ق َ ْ لْ ا ِ ب ِ ت ْ و َ م ْ ل ا ُ ة َ ر ْ ك َ س ْ ت َ ء ا َ ج َ و ط ُ د ي ِ َ تَ ُ ه ْ ن ِ م َ ت ْ ن ُ ك ا َ م َ ك ِ ل َ ذ “And olsun, insanı biz yaratdık Nefsinin ona ne vesveseler vermekde olduğunu da biz biliriz (Çünkü) biz ona şah damarından daha yakınız” “Hatırla ki (insanın) sağında, solunda oturan, onun amellerini tesbit etmekde olan iki de (melek) vardır” “O, bir söz atmaya dursun, mutlak yanında hâzır bir gözcü vardır” “ (Bir gün bakarsın ki) ölüm baygınlığı, gerçek olarak gelmiş, - İşte bu, senin kaçıp durduğun ş ey’ - dir (denilmiş) dir” 49 ْ م ُ ك ي ِ ي ْ ُ � َ ا م ِ ل ْ م ُ ك ا َ ع َ د َ ا ذ ِ إ ِ ل ُ و س � ر ل ِ ل َ و ِ لله ا ُ و بي ِ ج َ ت ْ س ا ا ُ و ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ا ه � ي َ ا َ ا ي ج ِ ه ِ ب ْ ل َ ق َ و ِ ء ْ ر َ م ْ ل ا َ ْ ين َ ب ُ ل و ُ َ � َ لله ا � ن أ ا ُ و م َ ل ْ ع ا َ و َ ن ُ و ر َ ش ْ ُ تَ ِ ه ْ ي َ ل ِ إ ُ ه � ن َ أ َ و “Ey îmân edenler, sizi, size hayât verecek şey’lere (dînî akîde ve esâslara) da’vet etdiği zaman Allâh’a ve Rasûl’üne icâbet edin Bilin ki şübhesiz Allâh, kişi ile kalbi arasına girer (ve ne yaptığını, ne düşündüğünü ve neye inandığını çok iyi bilir) Ve siz, hakîkaten O’na dönüp (O’nun huzûrunda) toplanacaksınızdır” 50 ِ لله ا ِ ر ْ م َ ا ْ ن ِ م ُ ه َ ن ُ و ظ َ ف ْ َ � ِ ه ِ ف ْ ل َ خ ْ ن ِ م َ و ِ ه ْ ي َ د َ ي ِ ْ ين َ ب ْ ن ِ م ٌ ت َ ا ب ِّ ق َ ع ُ م ُ ه َ ل ط 49 - Kâf, 16 - 19 50 - Enfâl, 24 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 30 "Onun (her insanın) önünde, arkasında kendisini Allâh'ın emri ile gözetle ye n (koruyan) ta'kîbci (melek) ler vardır" 51 ْ م ُ ت ْ ن َ ل ْ ع َ ا َ ا م َ و ْ م ُ ت ْ ي َ ف ْ خ َ ا َ ا ِ بِ ُ م َ ل ْ ع َ ا َ ا ن َ أ َ و ط "Ben sizin gizlediğinizi de, açıkladığınızı da çok iyi bilenim" 52 َ ن ُ و م ُ ت ْ ك َ ت ْ م ُ ت ْ ن ُ ك َ ا م َ و َ ن ُ و د ْ ب ُ ت َ ا م ُ م َ ل ْ ع َ ا َ و "Siz, neyi açıklarsanız, neyi de gizlemişseniz hepsini elbetde ben bilirim" 53 ى َ ف ْ خ َ ي ا َ م َ و َ ر ْ ه َ ج ْ ل ا ُ م َ ل ْ ع َ ي ُ ه � ن ِ إ ط “O, âşikârı da bilir, gizliyi de” 54    51 - Ra'd, 11 Bu melekler, Kâdî Iyâz ile ulemâ’nın ekseriyetine göre, Hafeza (koruyucu melekler) veyâ Kâtibîn (yazıcı melekler) dir İmâm Kurtubî’ye göre de, başka meleklerdir Bu âyet - i kerîme ile ilgili olarak Hasan Basri Çantay merhûm, “Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 1 ss 368 de, şu iki hadîs - i şerîf meâlini rivâyet etmektedir: “Melekler, - kimi gece, kimi gündüz nevbetcisi olmak üzere - birbiri ardınca gelip giderler Sabah ve ikindi namazlarında birleşirler Sonra aranızda geceleyen melekler göğe çıkarlar Allâh, her şey’i pek iyi bildiği halde, onlara: Kullarımı ne halde bı raktınız? diye sorar Onlar da - Namaz kılarlarken bıraktık, namaz kılarlarken bulduk (gitdik) derler” Buhârî ve Müslim: Ebû Hurayra radıye’llâhü anh “Şübhesiz ki Allâh uyumaz Uyumak da O’nun şânına yakışmaz Mîzânı O alçaltır, O yükseltir Gece yap ılan bir amel gündüz yapılacak olandan evvel, gündüz yapılan bir amel de gece yapılacak olandan evvel (melekler tarafından) O’nun ızzet dergâhına yükseltilir O’nun büründüğü perde ateşdir Eğer o perdeyi açmış olsaydı zatının büyüklüğü, ilminin ihâta etdi ği bütün mahlûkları yakardı” Müslim: Ebû Mûse’l - Eş’arî radıye’llâhü anh 52 - Mümtehıne, 1 53 - Bakara, 33K 54 - A’lâ, 7 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 31 Îmân’ın k alb deki yeri ve önemi Yaratılışımızın ve yaşayışımızın aslı, esâsı ve h akîkat i böyle olduğu için Allâhü Teâlâ’nın varlığına, birliğine, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttası f olduğuna şeksiz şübhesiz inanıp îmân etmek , her şey’den önce, böyle e ngin , uçsuz - bucaksız bir kalbin bir fiili , onu if âde eden lisânın bir sözüdür Bu bakımdan bu husûsu ifâde eden bir hadîs - i şerîf’de şöyle buyurulmuşdur: ( ِ ْ لإ َ ا َ يم ٌ ل ْ ع ِ ف َ و ٌ ل ْ و َ ق ُ ن ا : Îmân, fiil ve sözdür ) 55 Buradaki fiil, ma’nevî kalbin bir fiili ve inanışı; kavil de inanılan bu fiilin dil ile ifâde edilmesi olarak tefsir edildiğinden Ehl - i sünnet ulemâ’sınca “Îmân, kalb ile tasdik, dil ile ikrâr’dır” diye ta’rîf edilmişdir İşte böyle bir îmâna sâhib olmamız için kalbimizi, her zaman ve her yerde şirk , küfür ve Nifâk virüslerinden korumamız lâzımdır Çünkü , bir bilgisayara her hangi bir şekild e bir veyâ bir kaç virüs girdiği zaman , bütün bilgileri ve çalışmaları bir anda alt - üst edip bozar ve işe yaramaz bir hâle getirirse, her hangi bir şekilde insanın îmânına musallat olan bir şirk veyâ küfür veyâ nifâk hâli de, o kimsenin îmân ve tevhîd esâslarını bir anda yok edip gider ir Bu bakımdan bozulan bir bilgisayarı temizleyip yeniden bilgiler yüklemek gerektiği gibi, yok olan veyâ işe yaramaz bir hâle gelen Î mân ve T evhîd esâslarını da yeniden tâzeleyip 55 - Buhârî, Kitâbü’l - îmân, ss 10 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 32 tevbe ve istiğfâr ederek şirk , küfür ve nifâk vi rüslerinden temizlemek lâzımdır Bunun için bir hadîs - i şerîf’de şöyle buyurulmuşdur: ِ إ � ن ِ ْ لإ ا ي َ ا م َ ن َ ل ُ ي ْ خ َ ل ُ ق ِ فِ َ ج ْ و ِ ف َ ا َ ح ِ د ُ ك ْ م َ ك َ م َ ي ا ْ خ ِ ل ُ ق � ث لا ْ و َ ب َ ف ْ س ا َ ئ ُ و ل َ لله ا ا َ ت َ ا ع َ لى َ أ ْ ن ُ ي َ ج ِّد َ د ِ ْ لإ ا َ م ي َ ن ا ِ فِ ُ ق ُ و ل ِ ب ُ ك ْ م ُ ر َ ا ف ْ غ ِ ت ْ س ِ ْ لا ا َ ا ه ُ ؤ َ لا ِ ج َ و ِ د ي ِ د َ ح ْ ل ا ِ ء َ ا د َ ص َ ك ً ء َ ا د َ ص ِ ب ُ و ل ُ ق ْ ل ِ ل � ن ِ إ “Îmân, sizin içinizde (kalblerinizde) elbisenin eskidiği gibi eskir (köhnelendiği gibi köhnelen ir) Allâhü Teâlâ’dan onun tecdî dini (yenilenmesini) taleb ediniz 56 “Kalbler, demirin paslandığı gibi paslanır Onun cilası, istiğfâr’dır, ( لله ا ُ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س َ ا : Estağfiru’llâh :Yâ Rabb, beni afv et, beni mağfiret et) demekdir ” Başka bir hadîs - i şerîf’de de şöyle buyurulmuşdur: ِ إ � ن ِ ل ْ ل ُ ق ُ و ل ِ ب َ ص َ د ً ء ا َ ك َ ص َ د ِ ء ا � ن لا َ ح ِ س ا َ ف ْ ج ا ُ و ل َ ه ِ ب ا ِ ْ لا ا ْ س ِ ت ْ غ َ ا ف ِ ر “Kalbler, bakırın paslandığı gibi paslanır O nu , istiğfâr ile cilalayın (temizleyin) ” 57 Bunun için tevbe ve istiğfârı her zaman ve her yerde çokca yapmak ve İslâm esâslarına olan inançlarımızı sık sık yenilemek, hiç olmazsa haftanın en mühim günlerinden biri olan cum'a akşamları bunu tekrar etmek güzel bir kulluk görevidir ki bunun en kı sa bir şekli şöyledir: 56 - Sahîhu’l - Câmi’, Elbânî Feyzü’l - Kadîr Şerhu’l - Câmiı’s - Sağîr (Revâhu’t - Taberânî fi’l - Kebîr ve’l - Hâkim fi’l - Müstedrek) 57 - Ahmed bin Fahd fî I ddeti ’d - Dâî ) يعادلا ةدع( فِ دهف نب دحْا Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 33 لآ ى ِ ذ � ل ا َ يم ِ ر َ ك ْ ل ا َ م ي ِ ح � ر لا َ م ي ِ ظ َ ع ْ ل ا َ لله ا ُ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س َ ا َ لله ا ُ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س َ ا َ لله ا ُ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س َ ا ِ ه ْ ي َ ل ِ إ ُ ب ُ و ت َ ا َ و َ م � و ي َ ق ْ ل ا � ى َ ْ لْ ا َ و ُ ه � لا ِ إ َ ه َ ل ِ إ "Estağfiru'llâh, estağfiru'llâh, estağfiru'llâh, El - Az îm, Er - Ra hîm, El - Kerî m , ellezî lâ ilâhe illâ hû, el - hayye'l - kayyûme ve etûbü ileyh" 58 َ ا ُ لله ا � لا ِ إ َ ه َ ل ِ إ لآ ْ ن َ أ ُ د َ ه ْ ش ( ُ ه َ ل َ ك ي ِ ر َ ش َ لا ُ ه َ د ْ ح َ و ) � م َ ُ مُ � ن َ أ ُ د َ ه ْ ش َ أ َ و ُ ه ُ د ْ ب َ ع ً ا د ُ ه ُ ل و ُ س َ ر َ و “Eşhedü en - lâ ilâhe illâ’llâh , (vahdehû lâ şerike leh) , ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh”: 59 Bundan sonra da, duâ, istiğfâr ve tevbenin her türünü ifâde eden Seyyidü'l - istiğfâr duâsı okunursa ( İstiğfârın en üstünü yapılırsa ) daha iyi olur Çünkü tevbe, bir kimsenin her hangi bir günah işlemesi hâlinde, o kimsenin yüreğinin sızlaması, yaptığına pişman olması, bundan sonra da bir daha o günahı terk edip işlememeye azm etmesi, bu sûretle de kulluğunu i'tiraf edip Allâhü Teâlânın rızâsını kazanmaya çalışması demekdir Seyyidü'l - istiğfâr � م ُ ه � ل ل َ ا َ ى ل َ ع َ ا ن َ أ َ و , َ ك ُ د ْ ب َ ع َ ا ن َ أ َ و , ِ نِ َ ت ْ ق َ ل َ خ َ ت ْ ن َ أ � لا ِ إ َ ه َ ل ِ إ لآ , ِّ بّ َ ر َ ت ْ ن َ أ ُ ء ُ و ب َ أ , ُ ت ْ ع َ ن َ ص َ ا م ِّ ر َ ش ْ ن ِ م َ ك ِ ب ُ ذ ُ و ع َ ا , ُ ت ْ ع َ ط َ ت ْ س ا َ ا م َ ك ِ د ْ ع َ و َ و َ ك ِ د ْ ه َ ع 58 - "Kendisinden başka ilâh bulunmayan, ebedî hayatla dâimâ diri olan, her şey'in varlığı kendisi ile kâim olup kâinâtı idâre eden, Azîm, Rahîm, Kerîm olan Allâh'dan mağfiret diler, günahlarıma tevbe ederim" Ebû Dâvud, Vitir, 26 İbn - i Mes'ûd radıye'l lâhü anh 59 - "Ben şâhidlik ederim ki ( şübhesiz bilirim ve bildiririm ki ) Allâhü Teâlâ’dan başka hiçbir ilâh ( hiçbir tanrı, hiçbir ma’bûd ) yokdur ( alnız O vardır ve birdir Şerîki ve benzeri yokdur) Yine ben şâhidlik ederim ki ( şübhesiz bilirim ve bildirim ki ) Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm Allâhü Teâlâ’nın kulu ve rasûlüdür" Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 34 َ م ْ ع ِ ن ِ ب َ ك َ ل ْ ن َ ذ ِ ب ُ ء ُ و ب َ أ َ و , � ى َ ل َ ع َ ك ِ ت ِ ب ُ ر ِ ف ْ غ َ ي لآ ُ ه � ن ِ إ َ ف ِ ي ْ ر ِ ف ْ غ َ ا ف � لا ِ إ َ ب ُ و ن � ذ لا َ ت ْ ن َ أ "Allâhümme ente Rabbî, lâ ilâhe illâ ente halaktenî, ve ene abdüke, ve ene alâ ahdike ve va'dike me'steda'tü, eûzü bike min şerri mâ sana'tü, ebûü leke bi - ni'metike aleyye, ve ebûü bi - zenbî fa'firlî, fe - innehû lâ yağfiru'z - zü nûbe illâ ente" 60 Eğer , en güzel bir şekilde yaratılan ve halifelik vasfına namzet olan bir insan kalbi, böyle bir tevbe ve istiğfara gönül veri b küfür, şirk, nifâk ve günah virüslerinden temizlenmezse; böyle engin bir îmân şehri, All âh korkusunun ve All âh sevgisinin güzellikleri ile doldurulmayıp küfür, şirk, nifâk ve günah pisl ikleri ile doldurulursa, o zaman da, o kimsenin afv ve mağfireti hiçbir zaman mümkün olmaz Çünkü âyet - i kerîme ’ ler de şöyle buyurulmaktadır: َ ك ْ ر ِّ ش لا � ن ِ إ ٌ م ي ِ ظ َ ع ٌ م ْ ل ُ ظ َ ل “Şübhesiz, şirk , çok büyük bir zulümdür” 61 َ ا ُ ن م ْ ؤ ُ ي ا َ م َ و َ ن ُ و ك ِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ه َ و � لا ِ إ ِ لله ا ا ِ ب ْ م ُ ه ُ ر َ ث ْ ك “Onların çoğu, Allâh’a şirk (ortak) koşmaksızın îmân etmez” 62 َ ع ُ د َ ا م َ و ٍ ل لآ َ ض ِ فِ � لا ِ إ َ ن ي ِ ر ِ ف َ ا ك ْ ل ا ا ُ ؤ ع 60 - "Allâh'ım, Sen Rabb'imsin, senden başka tanrı yokdur, beni sen yaratdın, ben senin kulunum, gücüm yetdiği kadar ezelde sana verdiğim ahd ve va'd üzere sâbitim, işlediğim k usurların kötülüğünden sana sığınırım, Bana verdiğin ni'metleri i'tirâf ediyorum, günâhımı da i'tirâf ediyorum, günahlarımı mağfiret et, Çünkü günahları yalnız sen mağfiret edip bağışlarsın" 61 - Lukmân, 13 62 - Yûsüf, 106 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 35 "Kâfirlerin duâsı , heder olmakdan başka (bir değeri hâiz) değildir" 63 ْ م ُ َ لَ ْ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س َ ت لآ ْ و َ أ ْ م ُ َ لَ ْ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س ِ ا ط َ ر ِ ف ْ غ َ ي ْ ن َ ل َ ف ً ة � ر َ م َ ين ِ ع ْ ب َ س ْ م ُ َ لَ ْ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س َ ت ْ ن ِ إ ْ م ُ َ لَ ُ لله ا ط ِ ه ِ ل و ُ س َ ر َ و ِ لله ا ِ ب او ُ ر َ ف َ ك ْ م ُ ه � ن َ أ ِ ب َ ك ِ ل َ ذ ط َ م ْ و َ ق ْ ل ا ى ِ د ْ ه َ ي لآ ُ لله ا َ و َ ين ِ ق ِ س َ ا ف ْ ل ا ع " (Habîbim) onlar için (ister) istiğfâr et, (ister) istiğfâr etme Onlar için yetmiş def'a istiğfâr etsen yine Allâh onları afv edecek değildir Çünkü onlar Allâh'ı ve Rasûl'ünü inkâr ile kâfir olmuşlardır Allâh ise (îmândan ve itâatden çıkmış) fâsıklar gürûhuna hidâyet etmez (Onlar, ancak Cehennem ehlidir) 64 َ لله ا � ن ِ إ ا َ م ُ ر ِ ف ْ غ َ ي َ و ِ ه ِ ب َ ك َ ر ْ ش ُ ي ْ ن َ أ ُ ر ِ ف ْ غ َ ي لآ ُ ء ا َ ش َ ي ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ َ ن و ُ د ج ْ ن َ م َ و ِ د َ ق َ ف ِ لله ا ِ ب ْ ك ِ ر ْ ش ُ ي ً ا م ي ِ ظ َ ع ً ا ْ ثْ ِ ا ى َ ر َ ت ْ ف ا “Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, kendisine şirk (ortak, eş ) koşulmasını aslâ mağfiret etmez (bağışlamaz) Bundan başkasını ( şirkden başka olan günahları ), dilediği kimseler için ( kendisinde hayır gördüğü kimseler için ) mağfiret eder ( bağışlar ) Kim Allâh’a şirk koşarsa, muhakkak ki o, çok büyük bir günah ile iftirâ’ etmiş olur” 65    63 - Mü'min (Ğâfir), 50 64 - Tevbe, 8M K 65 - Nisâ’ Sûresi, âyet 48 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 36 Îmân’ın kalbe ve insana huzur vermesi Halî feli k şerefini kazanmak için ma’nevî kalb şehrini Allâh korkusu ve Allâh sevgisi ile doldurmaya çalışan hakîkî îmân sâhibi Mütta kî ve Muhlâs bir müslümân, î mân’ın gerektirdiği her şey’i - canı pahasına da olsa - sever ve yerine getirir K üfrün, şirkin, nifâkın ve günâhın gizli ve açık her şeklinden kaç ınır Allâhü Teâlâ’nın is mi, emir ve nehiyleri anılınca da Allâh korkusundan kalbi titrer, tüyleri ürperir ; ma’nâsını anlayınca da tüyleri yatışır ve kalb i Allâh'ın zikrine ısınır B u suretle de Allâh korkusundan, Allâh sevgisinden, Allâh aşkından başka bir şey’ bulunmayan o muazzam ma’nevî kalb şehrindeki îmânı n ın güz ellikleri , artıp kuvvetleşerek o kalbi ve o kalbin sâhibi insanı sükûnete kavuş tur up huzur bul durur ki şu âyet - i kerîme ’ler bunun en açık bir er delî lidir َ ر ْ ف ُ ك ْ ل ا ُ م ُ ك ْ ي َ ل ِ إ َ ه � ر َ ك َ و ْ م ُ ك ِ ب ُ و ل ُ ق ِ في ُ ه َ ن َ ي َ ز َ و َ ن َ ا يم ِ لإ ْ ا ُ م ُ ك ْ ي َ ل ِ إ َ ب � ب َ ح َ لله ا � ن ِ ك َ ل َ و َ ن َ ا ي ْ ص ِ ع ْ ل ا َ و َ ق و ُ س ُ ف ْ ل ا َ و ط َ ن ُ و د ِ ش ا � ر لا ُ م ُ ه َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا لا " (Ezeldeki ahdinize , - Evet, Rabb’imizsin , şâhid olduk - diyerek yapmış olduğunuz Ahd - i Mîsâk ’daki Fıtrî - Aslî - îmân ’ınız a , sadâkat gösterip kesbî îmâna yöneldiğiniz için) Allâh size îmânı sevdirdi Onu kalblerinizde süsledi Küfrü, fâsıklığı, isyânı size çirkin gösterdi İşte rüşdünü bulanlar (îmânında sâbit olup kurtuluşa erenler), bunların ta kendileridir" 66 66 - Hucurât, 7 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 37 ِ لله ا ِ ر ْ ك ِ ذ ِ ب ْ م ُ ه ُ ب ُ و ل ُ ق � ن ِ ئ َ م ْ ط َ ت َ و ا ُ و ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل َ ا ط ُ ب ُ و ل ُ ق ْ ل ا � ن ِ ئ َ م ْ ط َ ت ِ لله ا ِ ر ْ ك ِ ذ ِ ب لآ َ ا ط “Bunlar , (Allâh'ın , gönüllerini kendisine çevirip doğru yola iletdiği kimseler) , îmân edenler ve kalbleri (gönülleri) Allâh’ın zikri ile sükûnete kavuşanlardır Haberiniz olsun ki kalbler , ancak Allâh’ın zikri ile (O’na kulluk ile) huzûr bulur ” 67 َ ِ نِ َ ا ث َ م ً ا ِ بِّ َ ا ش َ ت ُ م ً ا ب َ ا ت ِ ك ِ ث ي ِ د َ ْ لْ ا َ ن َ س ْ ح َ ا َ ل � ز َ ن ُ لله َ ا ق ْ و َ ش ْ َ يَ َ ن ي ِ ذ � ل ا ُ د ُ و ل ُ ج ُ ه ْ ن ِ م � ر ِ ع َ ش ْ ق َ ت َ ن ْ م ُ ه � ب َ ر ج ِ لله ا ِ ر ْ ك ِ ذ َ لى ِ إ ْ م ُ ه ُ ب ُ و ل ُ ق َ و ْ م ُ ه ُ د ُ و ل ُ ج ُ ين ِ ل َ ت � ُ ثُ ط ْ ن َ م ِ ه ِ ب ى ِ د ْ ه َ ي ِ لله ا َ ى د ُ ه َ ك ِ ل َ ذ ُ ء ا َ ش َ ي ط ٍ د َ ا ه ْ ن ِ م ُ ه َ ل َ ا م َ ف ُ لله ا ِ ل ِ ل ْ ض ُ ي ْ ن َ م َ و "Allâh, sözlerin en güzelini, birbirini destekleyen lâfızlar ve ma'nâlar olara k (âyet âyet, sûre sûre) bir kitâb hâlinde indirdi Onu işitince Allâh'dan korkanların tüyleri ürperir Anlayınca da tüyleri yatışır ve kalbleri Allâh'ın zikrine ısınır Bu bir hidâyet yoludur ki Allâh dilediğini ona ulaştırır (hidâyet verir) Allâh'ın şaşırtdığı kimseye hiç bir kimse yol gösteremez" 68 َ ا يآ ْ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع ْ ت َ ي ِ ل ُ ت َ ا ذ ِ إ َ و ْ م ُ ه ُ ب ُ و ل ُ ق ْ ت َ ل ِ ج َ و ُ لله ا َ ر ِ ك ُ ذ َ ا ذ ِ إ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ن ُ و ن ِ م ْ ؤ ُ م ْ ل ا َ ا � نَّ ِ إ َ ن ُ و ل � ك َ و َ ت َ ي ْ م ِ ه ِّ ب َ ر َ ى ل َ ع َ و ً ا ن َ ا يم ِ إ ْ م ُ ه ْ ت َ د َ ا ز ُ ه ُ ت ج “ Mü'minler ancak onlardır ki Allâh anıldığı zaman yürekleri titrer, karşılarında âyetleri okununca da (bu, onların) , îmânlarını artırır Onlar an cak Rabb'ine dayanıp güvenirler” 69 67 - Ra’d, 28 68 - Zümer, 23, 69 - Enfâl, 2 Bir gün bir kimse, Hasen - i Basrî rahmetü’llâhi aleyh ’e “Sen mü’min misin?” diye sorar O da “Eğer Allâhü Teâlâ’ya, meleklere, kitaba, peygamberlere, âhiret gününe, cennete, nâra ( cehenneme ), ba’se, hısâba inanmayı soruyorsan ben onların hepsine Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 38 ْ ت َ ل ِ ج َ و ُ ه � ل لا َ ر ِ ك ُ ذ ا َ ذ ِ إ َ ن ي ِ ذ � ل ا ْ م ُ ه َ ب ا َ ص َ أ ا َ م ى َ ل َ ع َ ن ي ِ ر ِ ب ا � ص لا َ و ْ م ُ ه ُ ب و ُ ل ُ ق ي ِ م ي ِ ق ُ م ْ ل ا َ و ا � ِ مِ َ و ِ ة َ لا � ص لا َ ن و ُ ق ِ ف ن ُ ي ْ م ُ ه ا َ ن ْ ق َ ز َ ر “Onlar (mü’minler) öyle kimseler ki, Allâh anıldığı zaman kalbleri titrer; başlarına gelene sabr ederler; namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şey’lerden (Allâh için hayra) sarf ederler ” 70    Îmânın merkezi olan Ma’nevî Kalbimizi küfür , şirk, nifak ve günah virüslerinden temizlemek Korkunun, sevginin ve ümidin tek merkezi olan Ma’nevî Kalbimizde Allâh korkusu ndan ve Allâh sevgisinden başka hiçbir şey’in barınmasın a imkân verme me k için , ma’nevî kalbimize h er hangi bir şekilde musallat olmak isteyen şir k, küfür , nifak ve günah virüslerini derhâl temizle yerek Yüce Rabb’imizin nazargâhı hâline getirip Hâlifelik vasfını kazanmaya çalışmak, en başta gelen görevlerimizdendir Çünkü her insanın ma’nevî kalbindeki îmân ve tevhîd inancına , gizli veyâ açık bir şekilde musallat olmak isteyen istisnâsız inanan bir mü’minim Fakat, ( َ ا ذ ِ إ َ و ْ م ُ ه ُ ب ُ و ل ُ ق ْ ت َ ل ِ ج َ و ُ لله ا َ ر ِ ك ُ ذ َ ا ذ ِ إ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ن ُ و ن ِ م ْ ؤ ُ م ْ ل ا َ ا � نَّ ِ إ ِ إ ْ م ُ ه ْ ت َ د َ ا ز ُ ه ُ ت َ ا يآ ْ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع ْ ت َ ي ِ ل ُ ت َ ن ُ و ل � ك َ و َ ت َ ي ْ م ِ ه ِّ ب َ ر َ ى ل َ ع َ و ً ا ن َ ا يم ج : Mü'minler ancak onlardır ki Allâh anıldığı zaman yürekleri titrer, karşılarında âyetleri okununca da (bu, onların) , îmânlarını artırır Onlar ancak Rabb'ine dayanıp güvenirler ) âyet - i kerîme’sinde ifâde buyurulan mü’minlerden olup olmadığımı süâl ediyorsan onu bilmem, onu ancak Allâhü Teâlâ bilir” cevâbını vermişdir Kitâbü Zübde - i İlm - i Hâl,ss 12 Abdü’l - Hamîd ibn - i Mustafâ (R ûmî H icrî 1305) 70 - Hacc, 35 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 39 şirk veyâ küfür veyâ nifâk hâli , o kimsenin Î mân ve T evhîd esâslarını bir anda yok edip gider ir Bu bakımdan bozulan bir bilgisayar ı temizleyip yeniden bilgiler yüklemek gerektiği gibi, yok olan veyâ işe yaramaz bir hâle gelen Î mân ve T evhîd esâslarını da yeniden tâzeleyip tevbe ve istiğfâr ederek şirk , küfür , nifâk ve günah vi rüslerinden temizlemek lâzımdır Bunun için îmân ve tevhîd inançlarımızı ko r umanın en başta gelen şartı , bizi C ehennem ’ in Esfel - i sâfilîn’ine kadar götürecek olan nefsimizin arzularını , kara sinek gibi her ön ümüze gelen şey’in üzerine konarak yerine getirmek ve ondan istifâde ederek Ma’nevî Kalb şehrimizi p is ve zararlı şey’ler ile doldurmak yerine; bal arısı gibi olup en faydalı şey’lerin peşinde koş arak faydalı ve temiz şeylerin üzerine konup - her cihetden hem temiz , hem faydalı, hem de şif â ’lı olan bal gibi - îmân ve tevhîd esâsları ile doldurmak, ancak ve ancak Mütta kî ve Muhlâ s bir kul olmaya çalışan insanların en yüce bir vasfıdır ki işte böyle insanlar, Halîfelik vasfını kazanmaya lâyık olan insanlardır Bunun içindir ki son nefesimize kadar îmân ve tevhîd esâslarına inanıp onu şirk, küfür, nif âk v e günah virüslerinden korumaya çalışmak, dünyâda ve âhiretde şerefimizi ve değerimizi yücelten en yüksek vasıfdır Çünkü , nefsî arzularımızı, îmân ve tevhîd esâsları dairesinde yerine getirmek, yaratılış amacımızın ve imtitihân - ı ilâhî’nin bir gereğid ir ki bu vasfı kazanmadıkça Allâhü Teâlâ’nın râzı olacağı bir kul olarak Halîfe ’lik vasfını kazanmamız mümkün değildir Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 40 Bunun içindir ki Allâhü Teâlâ, yukarıda zikri geçen Tîn sûre - i celîlesinde ifâde buyurulan , “ Tîn, Zeytûn, Sînîn dağı ve bu Emîn şeh ir (Haram - ı şerîf veyâ îmânın merkezi olan kalb şehri ) hakkı için yemîn ederim ki biz, insanı, (halifeliğe lâyık olabilmesi için ) Ahsen - i takvîm üzere (en güzel bir sûretde) yaratdık ” ifâdesinden sonra; “ Sonra da O'nu, (halifeliğe lâyık olup olmadığını denemek için) aşağıların aşağısı olan Esfel - i sâfilîn'e redd etdik (Cehennem'in en alt tabakalarına kadar götüren şehevî arzûlarına, hevâ ve hevesine düşkün bir “ nefis ” ile berâber kıldık ve onun arzûlarına meyyâl bir hâle çevirdik) Ancak îmân edip güzel güzel amel ve hareketlerde bulunan (Mütta kî) kimseler, (halifeliğe lâyık olup) bundan müstesnâdır Onlar için bitmez, tükenmez (başa kakılmaz) mükâfât vardır ” b uyurmakda , bu suretle de sahih ve makbul bir îmânın gereği olarak insanı yücel t en insanlık ve halîfelik vasfı ile , bu vasfı yok eden ve aşağıların aşağısı olan Cehennem’in Esfel - i sâfilîn ’ in e kadar götüren “ nefsin ” durumunu , en açık bir şekilde belirtmektedir    İnsan ile nefis veyâ akıl ile şehvet arasındaki münâsebet ِ ن ُ و ت ْ ي � ز لا َ و ِ ين ِّ ت لا َ و لا َ ين ِ ن ي ِ س ِ ر ُ و ط َ و لا َ ن ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ ْ د َ ق َ ل ِ ين ِ م َ لا ْ ا ِ د َ ل َ ب ْ ل ا ا َ ذ َ ه َ و ٍ يم ِ و ْ ق َ ت ِ ن َ س ْ ح َ ا ِ فِ ط Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 41 “ Tîn, Zeytûn, Sînîn dağı ve bu Emîn şehir (Haram - ı şerîf veyâ îmânın merkezi olan kalb) hakkı için yemîn ederim ki biz, insanı, (halifeliğe lâyık olabilmesi için ) Ahsen - i takvîm üzere (en güzel bir sûretde) yaratdık ” 71 َ م َ د آ ِ نِ َ ب ا َ ن ْ م � ر َ ك ْ د َ ق َ ل َ و “And olsun ki biz Âdem oğullarını üstün bir ızzet ve şerefe mazhar kıldık” 72 Âyet - i kerîme’ler ine göre Cenâb - ı Hakk, halîfe olarak vasıflandırdığı insanı , yaratdıklarının hepsinden üstün kılmış ve İblîs’den başka her şey’i onun hizmetine âmâde kılmışdır Bunun için Allâhü Teâlâ katında Mü’min, meleklerden şereflidir Çünkü mel eklerde şehvetsiz akıl, hayvanlarda akılsız şehvet, insanlarda ise hem akıl, hem şehvet vardır Bunun için kimin aklı şehvetine gâlib olursa o, meleklerden mükerremdir; kimin de şehveti aklına galebe ederse o, yalnız meleklerden değil, hayvanlardan da aşağ ı olup Esfel - i sâfilîn ehlindendir Bunun için, İnsan ile nefis veyâ akıl ile şehvet a rasındaki münâsebet i, Sultan Bâyezîd Velî kaddese’llâhü sırrahu zamanındaki Osmanlı Şeyhü’l - İslâm’ ın ın , “İnsân - ı kâmil , bu nefs ile muazzezdir Nefs, vücûd - i insânînin bir rüknüdür Bunu teçhiz ve tekfin ile defn etmek gerekdir” şeklindeki fetvâs ı, daha iyi anlamamıza yardımcı olur Bu bakımdan, “B iz, insanı, (halifeliğe lâyık olabilmesi için ) Ahsen - i takvîm üzere (en güzel bir sûretde) yaratdık ” âyet - i kerîme’sinde ifâde buyurulan “ İ nsan ” ile ; 71 - Tîn,1 - 5 72 - İsrâ’, 70 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 42 “ O'nu, (halifeliğe lâyık olup olmadığını denemek için) aşağıların aşağısı olan Esfel - i sâfilîn'e redd etdik (Cehennem'in en alt tabakalarına kadar götüren şehevî arzûlarına, hevâ ve hevesine düşkün bir nefis ile berâber kıldık ve onun arzûlar ına meyyâl bir hâle çevirdik) , Ancak îmân edip güzel güzel amel ve hareketlerde bulunan (Müttak î) kimseler, (halifeliğe lâ yık olup) bundan müstesnadır” âyet - i kerîme’sinde ifâde buyurulan “ N efis ” arasındaki münâsebet i , Evliyâ Çelebi s eyâhatnâmesi ’ nde ki şu kıssa, daha açık bir şekilde ifâde eder: “ Fâtih Sultan Mehmed’in oğlu Sultan Bâyezîd Velî , Orhan Ğâzi ve Sultan Mustafa gibi hâl sâhib i bir pâdişâh idi Merkadini bir hasta ziyâret etse şifâ bulur Bir çok menâkıbi vardır ki onlardan birisi şöyledir: Zamân - ı saltanatlarında vefat ından yedi sene evvele kadar zî - rûh ( canlı ) eti yememişlerdir Bir gün gönlü paça istedi Nefsi son derece bu arzuyu zorladı Kendisi ise cihâd - i ekber edip paça yeme miş di Nihâyet bir sahan sirkeli ve sarımsaklı paça getirterek nefsine hitâben “Ey nefs, işte murâdın üzere paça geldi; istersen çık ye” deyince, ağzından gelinciğe benzer iki gözü kör bir mahlûk çıkıp sahanın kenarına geçerek Kelb - i akur ( kudurmuş köpek ) gibi paça suyunu içmeğe başladı Karnını doyurdukdan sonra Bayezîd Velî’nin hırkasına koşarak ağzından içeri girmek isteyince eli nin tersi ile çarpıp yere düşürdü Mah lûk yerde tortop yatarken “Şunu vurun” diye çağırdı Mâ sa dcı başı gediğinde bulunan hizmetçi gençlerden birisi yetişip ayağını basıp öldürdü Böyle bir durum karşısında nasıl hareket etmek lâzım geldiği konusu, o vaktin Şeyhü’l - Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 43 İslâm’ı na sorulunca “İnsân - ı kâmil bu nefs ile muazzezdir Nefs, vücûd - i insânînin bir rüknüdür Bunu teçhiz ve tekfin ile defn etmek gerekdir” diye fetvâ vermesi üzerine , kefenlenip kalabalık bir cemâat ile namazı kılınıp Kubbe - i Bâyezîd kurbundaki küçük bir kabre defn eyled iler Bunun için avam arasında “Sultan Beyâzîd, iki kere öldü ve iki kere namazı kılındı” derler 73 İşte, böyle bir hâdise de, insan ile insan nefsi arasındaki münâsebeti, ( akıl ile şehvet arasındaki ilgiyi ) açık bir şekild e ifâde edip ortaya koymaktadır ki imtihân - ı ilâhî’nin amacı da, bu nefsi, َ ن و ُ د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ إ َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bil sinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttası f kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 74 âyet - i kerîme’sinin ışığı altında, Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiyleri doğrultusunda, terbiye edip olgunlaştırarak Yüce Rabb’inin rızâsını kazanıp halîfelik şerefine lâyık ol maya hazırlamakdır Bunun için , ( ُ ه ً د ِ ل ى ْ ل ُ م � ت ِ ق َ ين : Bu kitâb , Takvâ sâhibi Mütta kî’ler için doğru yolun - mutlu yaşam yollarının - ta kendisidir ) buyurulmuşdur Yüce Rabb’imiz , bizleri ve îmân sâhibi Mü’min kardeşlerimizi de böyle bir şerefi kazanıp ona l âyık olmaya çalışan kullarından eylesin Âmîn    73 - Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi,C 1 ss 338 - 339 74 - Zâriyât, 56 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 44 Müttakî ve Muhlâ s kullar için doğru yolun ta kendisi olan Kur’ân - ı Kerîme ve Tîn Sûres i’nde ifâde buyurulan hakîkatlere inananların hâli Takvâ sâhibi Müttakî ve Muhlâ s kullar için doğru yolun , dunyevî ve uhrevî mutlu yaşam yollarının ta kendisi olan Kur’ân - ı Ke rîm’in Tîn Sûresi ’nde ifâde buyurulan hakikatlere şeksiz şübhesiz inanıp Ma’nevî Kalbinde All âh korkusu ’ ndan , All âh sevgisi ’ nden , Allâh m uhabbeti ’ nden başka hiçbir şey’e yer vermeyen ihlâs sâhibi samîmî Müslüman’lar, inandıkları bu hakikatler karşısında hiçbir şe y’e değer verip onları ön safa geçirmezler Her ne pahasına olursa olsun Rabb’lerinin rızasından, afvinden, mağfiretinden, rahmetinden , rızâsından başka bir şey’ düşünmezler Bunun için de Allâh yolunda , ( i’lâ - i kelimetü’llâh: İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîde si’ni şânına lâyık bir şekilde yüceltip yayma yolunda ) , hiçbir fedâkarlıkdan kaçınmazlar Bunun neticesi olarak da, şu âyet - i kerîme’lerde ifâde buyurulan müjdelere nâil olurlar: َ و ٍ م ي ِ ق َ ت ْ س ُ م ٍ ط ا َ ر ِ ص َ لى ِ إ ُ ء ا َ ش َ ي ْ ن َ م ي ِ د ْ ه َ ي ُ لله ا “Allâhü Teâlâ, kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir” 75 ِ ل ُ ق َ ى ف َ ط ْ ص ا َ ن ي ِ ذ � ل ا ِ ه ِ د ا َ ب ِ ع َ ى ل َ ع ٌ م لآ َ س َ و ِ لله ِ ُ د ْ م َ ْ لْ ا ط “ De ki: Hamd olsun Allâh’a ve selâm olsun O’nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği) kullarına” 76 75 - Bakara, 213 76 - Neml, 59K Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 45 ُ م ُ ك َ ل ُ ت ي ِ ض َ ر َ و ِ تى َ م ْ ع ِ ن ْ م ُ ك ْ ي َ ل َ ع ُ ت ْ م َ ْ تْ َ ا َ و ْ م ُ ك َ ن ي ِ د ْ م ُ ك َ ل ُ ت ْ ل َ م ْ ك َ ا َ م ْ و َ ي ْ ل َ ا ً ا ني ِ د َ م لآ ْ س ِ لإ ْ ا "Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve size dîn olarak İslâm'ı beğenip seçtim, ondan (ve onun îcâblarını yerine getirenlerden) râzı oldum" 77 َ ر ُ م ي ِ ظ َ ع ْ ل ا ُ ز ْ و َ ف ْ ل ا َ ك ِ ل َ ذ ُ ه ْ ن َ ع ْ ا و ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ه ّ ل لا َ ي ِ ض “Al lâh onlardan , (o Mütta kî ve Muhlâs kullarından) râzı olmuşdur, onlar da O’ndan (Allâh’dan) râzı olmuşdur ki işte en büyük kurtuluş ve seâdet budur” 78 َ ر ُ ه � ب َ ر َ ي ِ ش َ خ ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ ُ ه ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ه � ل لا َ ي ِ ض “Allâh bunlardan (bu Mütta kî ve Muhlâs kullarından) hoşnûd olmuşdur Bunlar da O’ndan hoşnûd olmuşlardır İşte bu (seâdet), Rabb’in (in azâbın) dan korkanlara mahsûsdur” 79 ُ ة � ن ِ ئ َ م ْ ط ُ م ْ ل ا ُ س ْ ف � ن لا ا َ ه ُ ت � ي َ أ ا َ ي ق ِ ا ي ِ ع ِ ج ْ ر ً ة � ي ِ ض ْ ر � م ً ة َ ي ِ ض ا َ ر ِ ك ِّ ب َ ر َ لى ِ إ ج ي ِ ل ُ خ ْ د ا َ ف ِ ع ِ في ي ِ د ا َ ب لا ِ تِ � ن َ ج ي ِ ل ُ خ ْ د ا َ و “Ey itminâne ermiş (emîn ve mutma in olmuş) rûh” “dön Rabb’ine, sen O’ndan râzı, O senden râzı olarak” “Haydi gir (ahdinde durub kesbî îmâna sâhib olan) kullarımın içine” “Gir cennetime” 80 77 - Mâide, 3 78 - Mâide, 119 Tevbe, 100 Mücâdile, 22 79 - Beyyine, 8K 80 - Fecr, 27 - 28 - 29 - 30K Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 46  İşte bu hakîkatleri belirtmek üzere Tîn S ûre - i şerîf ’in in sonunda bu vasıflar dile g e tirilerek şöyle buyurulmuşdur: ِ ن يِّ د لا ِ ب ُ د ْ ع َ ب َ ك ُ ب ِّ ذ َ ك ُ ي َ ا م َ ف ط َ ين ِ م ِ ك َ ا ْ لْ ا ِ م َ ك ْ ح َ ا ِ ب ُ لله ا َ س ْ ي َ ل َ ا “ O hâlde ( Sen bu hakîkat ler e inandıkdan sonra ) sana dîni (b u hakikatleri) ne tekzîb etdirebilir? Allâh, hâkimlerin hâkimi değil midir?” 81 Veyâ , “Ey insan, (o güzel sû retin, gençliğin ve çok ihtiyarlığın beyanından sonra) sana (ba’s ve) cezâ’yı hangi şey’ yalan saydıra bilir? Allâh, hâkimlerin hâkimi değil midir? ” 82 “ (Evet , kâdirdir Ben de buna şâhidlik edenlerdenim) ” Bunun için, e lbetde ki Allâhü Teâlâ, kendisine inana n kulları ile kendisine inanmayan kullarını birbirinden ayırd edecek ve haklarındaki hu kmünü en âdil bir şekilde verecek; bundan sonra da kendisinin varlığına, birliğine, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğuna inanan Mütta kî ve Muhlâs kullarını altlarında ırmaklar akan Cennet’ ler e, inanmayan veyâ emir ve ne hiylerini yerine getirmeyen âsî kullarını da ateş diyârı olan Cehennem’e sevk edecektir Bunun için, َ و َ ى د ُ ْ لَ ا َ ع َ ب � ت ا ِ ن َ م َ ى ل َ ع ُ م لآ � س لا “ (Dünyâda ve âhiretde) Selâm (ve selâmet) , Hakk’a ve doğruya tâbi’ olanlaradır) 83 buyurulmuşdur    81 - Tîn, 7 - 8 Bir hadîs - i şerîf’de şöyle buyurulmuşdur: “Kim bu Sûre’yi sonuna kadar okursa, - ( َ ذ َ ا نَأ َ و َ ى ل َ ب َ ن ي ِ د ِ ه ا� ش لا َ ن ِ م َ ك ِ ل : Belâ ve ene zâlike mine’ş - şâhidîn : Evet kâdirdir Ben de buna şâhidlik edenlerdenim - desin” 82 - Tîn,7 - 8 (Mukâtil) Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 3 ss 1175 H B Çantay 83 - Tâ - Ha, 7 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 47 Mütta kî kulların v asıfları Kur’ân - ı Kerîm’in kendilerini doğru yola iletdiği Mütta kî ve Muhlâ s kullar hakkındaki şu âyet - i kerîme’ler, halifelik vasfına namzet olan insan oğlunun ulaşabileceği en yüksek bir derecedir ki haklarında şöyle buyurulmaktadır : َ م َ و ْ ن َ ل و ُ س � ر لا َ و َ ه ّ ل لا ِ ع ِ ط ُ ي � ل لا َ م َ ع ْ ن َ أ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ع َ م َ ك ِ ئ َ ل و ُ أ َ ف ْ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع ُ ه ِ م َ ين ِّ ي ِ ب � ن لا َ ن ِ ء ا َ د َ ه � ش لا َ و َ ين ِ ق يِّ د ِّ ص لا َ و َ ين ِ ِ لْ ا � ص لا َ و ج َ ن ُ س َ ح َ و ا ً ق ي ِ ف َ ر َ ك ِ ئ َ ل و ُ أ ط ِ ه ّ ل لا َ ن ِ م ُ ل ْ ض َ ف ْ ل ا َ ك ِ ل َ ذ ط ى َ ف َ ك َ و ا ً م ي ِ ل َ ع ِ ه ّ ل لا ِ ب ع “ Kim Allâh’a ve peygambere itâat ederse işte o nlar, Allâh’ın, kendilerine ni’metler verdiği peygamberler, sıddîklar , şeh îdler ve sâlihler (iyi adamlar) ile berâberdirler Onlar ne iyi arkadaşdır lar ” “Bu, Allâh’dan bir lütuf ve ınâyetdir Her şey’i hak kıyle bilici olarak Allâh yeter” 84 ُ ه � ب َ ر َ ي ِ ش َ خ ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ ُ ه ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ه � ل لا َ ي ِ ض َ ر “Allâh bunlardan , (bu Mütta kî ve Muhlâs kullarından) hoşnûd olmuşdur Bunlar da O’ndan (Allâh’dan) hoşnûd olmuşlardır İşte bu (seâdet), Rabb’in (in azâbın) dan korkanlara mahsûsdur” 85 َ ر ُ م ي ِ ظ َ ع ْ ل ا ُ ز ْ و َ ف ْ ل ا َ ك ِ ل َ ذ ُ ه ْ ن َ ع ْ ا و ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ه ّ ل لا َ ي ِ ض “Allâh onlardan , (o Mütta kî ve Muhlâs kullarından) râzı olmuşdur, onlar da O’ndan (Allâh’dan) râzı olmuşdur ki işte en büyük kurtuluş ve seâdet budur” 86 84 - Nisâ’, 69 85 - Beyyine, 8K 86 - Mâide, 119 Tevbe, 100 Mücâdile, 22 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 48 Meselâ , Medîne - i Münevvere’de, Evs kabîlesi reisi olan ve Allâhü Teâlâ ile Kur’ân ve Rasûlü Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem yolunda yaptığı hizmetler ile Ensâr - ı Kirâm ’ ın en efdali bulunan Sa ’ d ibn - i Muâz radıye ’ llâhü anh , Mütta kî ve Muhlâs bir Müslümân idi Handek muhârebesi’nde kolundan aldığı bir yara neticesinde şehîd olduğu zaman Rasûlü ’ llâh sallâ ’ llâhü aleyhi ve sellem , O’nun hakkıda, “ Sa ’ d ibn - i Muâz ’ ın ölümüne , Arş - ı Rahmân titredi” buyurmuşdur ki böyle güzel ve mu tlu bir müjde, ancak ve ancak Allâhü Teâlâ’nın Mütta kî ve Muhlâ s kullarına mahsûsdur    Âsî kulların vasıfları Mûsâ aleyhi’s - selâm ’ın da’vetine icâbet etmeyen Fir’avn ve askerleri , Mûsâ aleyhi’s - selâm ’ ı ve ashâbını öldürmek için peşine düşdü Mûsâ aleyhi’s - selâm da , Cenâb - ı Hakk’ın emri ile a sâ sını denize vurunca deniz, dağ gib i iki denize ayrılıp tozlu bir yol hâline geldi Bu suretle Mûsâ aleyhi’s - selâm ve ashâbı, kızıl denizi geçip kurtulduktan sonra kızıl denizin tekrar birleşmesi netîcesin de Fir’avn ve askerleri boğmaya başlayınca , “İnandık, îmân etdik Gerçekden İsrâil Oğullar’ının îmân etdiğinden başka tanrı yokmuş Biz de Müslümân’lardanız” dedilerse de bu inançları onlara bir fayda vermedi B oğu l up öldükleri zaman da , zevk - ü safâ ile yaşadıkları yerlerde, bağlardan, pınarlardan, ekinlerden, ihtişamlı güzel konaklardan ve içinde yaşadıkları ihtişamlı hallerden bir çok şey’ler bırakmışlardı Fakat onların bu perişan hallerine , ne geride bıraktıkları bu ihtişamlı saraylar , bağlar, bahçele r, mallar, mülkler; ne göklerde bulunanlar ; ne Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 49 de yerde bulunanlar , üzülüp a ğla ma dı Çünkü bunlar, yer yüzünde sâlih bir amel yapmamışl ardı ki yer de bulunanlar ağlasın; ne sâlih bir amelleri , ne de hoş bir sözleri , semâya çıkmamışdı ki semâ’ da bulunanlar a ğlasın Bu bakımdan ş u âyet - i kerime, bu şekilde , Allâhü Teâlâ’ya karşı nankörlük yaparak birer âsî kul olan insanların bu perişan hâllerinin ap - açık bir delilidir ُ ء ا َ م � س لا ُ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع ْ ت َ ك َ ب ا َ م َ ف ْ ن ُ م او ُ ن ا َ ك ا َ م َ و ُ ض ْ ر َ ْ لْ ا َ و َ ن ي ِ ر َ ظ “Ne gök, ne yer , onların üstüne ağlamadı Onlara (aman ve) mühlet de verilmedi ” 87 Enes ibn - i Mâlik radıye’llâhü anh ’ın rivâyet etdiği bir Hadîs - i şerîf’de , bu hâdiseye işâretle, Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurduktan sonra bu âyet - i kerîme’yi okumuşdur: “ Hiçbir kul yokdur ki semâda ona iki kapı olmasın Bir kapıdan rızkı çıkar, bir kapıdan ameli girer O öldüğü zaman o kapılar kapanır ve ona ağlarlar” 88 “ Her Mü’min’in mutlak iki kapısı vardır Bir kapısından onun amel i yükselib çıkar; öbür kapısından da rızkı iner Artık ölünce bu iki kapı ona ağlar” 89 İşte, Fir’avn ve askerleri ve onlar gibi olanlar, yer yüzünde sâlih bir amel yapmamışlardı ki yerde bulunanlar ağlasın; ne sâlih bir amelleri, ne de hoş bir sözleri, semâya çıkmamışdı ki semâ’da bulunanlar ağlasın Bunun için Fir’avn ve askerleri ve o nlar gibi olanlar hakkında, K ur’ân - ı Kerîm’de şöyle buyurulmuşdur : 87 - Duhân, 29 88 - Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir,C,6 ss 4299 Elmalılı M Hamdi Yazır 89 - Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C,3,ss 885 Hasan BasriÇantay Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 50 ً ا و ْ د َ ع َ و ً ا ي ْ غ َ ب ُ ه ُ د و ُ ن ُ ج َ و ُ ن ْ و َ ع ْ ر ِ ف ْ م ُ ه َ ع َ ب ْ ت َ ا َ ف َ ر ْ ح َ ب ْ ل ا َ ل ي ِ ئ ا َ ر ْ س ِ ا ِ نِ َ ب ِ ب ا َ ن ْ ز َ و ا َ ج َ و ط � تى َ ح ُ ق ْ ر َ غ ْ ل ا ُ ه َ ك َ ر ْ د َ ا ا َ ذ ِ إ لا َ م آ ي ِ ذ � ل ا � لا ِ إ َ ه َ ل ِ إ لآ ُ ه � ن َ أ ُ ت ْ ن َ م آ َ ل ا َ ق َ ل ي ِ ئ ا َ ر ْ س ِ ا او ُ ن َ ب ِ ه ِ ب ْ ت َ ن َ ين ِ م ِ ل ْ س ُ م ْ ل ا َ ن ِ م ا َ ن َ أ َ و َ ن ي ِ د ِ س ْ ف ُ م ْ ل ا َ ن ِ م َ ت ْ ن ُ ك َ و ُ ل ْ ب َ ق َ ت ْ ي َ ص َ ع ْ د َ ق َ و َ ن َ ئ ْ ل آ ً ة َ ي آ َ ك َ ف ْ ل َ خ ْ ن َ م ِ ل َ ن و ُ ك َ ت ِ ل َ ك ِ ن َ د َ ب ِ ب َ ك ي ِّ ج َ ن ُ ن َ م ْ و َ ي ْ ل ا َ ف ط � ن ِ إ َ و ِ س ا � ن لا َ ن ِ م ً ا يْ ِ ث َ ك ُ و ل ِ ف ا َ غ َ ل ا َ ن ِ ت ا َ ي آ ْ ن َ ع َ ن “Biz, İsrâil Oğulları’nı denizden ( selâmetle) geçirdik Ama Fir’avn ve askerleri, zulm etmek ve saldırmak üzere arkalarından yetişdi Nihâyet su onu boğmaya başlayınca (şöyle) dedi: - İnandım, îmân etdim Gerçekden İsrâil Oğullar’ının îmân etdiğinden başka tanrı yokmuş Ben de Müslümân’lardanım - ” “Şimdi mi (îmân ediyorsun?) Halbuki sen bundan evvel (ömrün boyunca) isyân etmiş ve dâimâ fesadcılardan (sapıklardan ve saptırıcılardan) olmuş idin” “Biz de bu gün seni (cansız bir) beden olarak (herk esin tanıyabileceği çıplak, miskin, zelîl ve perîşan bir şekilde deniz sâhilinde, karada yüksek bir yere) atacağız ki arkandan geleceklere bir ibret olsun (Bununla berâber) insanlardan bir çoğu, bizim âyetlerimizden cidden gâfildirler” 90 90 - Yûnüs Sûresi, âyet 90 - 91 - 92 Bak: Hulâsatü’l - Beyân fî Tefsîri’l - Kur’ân C 6 ss 2256 - 2260 Mehmed Vehbi Son zamanlarda İngiliz araştırmacıları tarafından Kızıldeniz sâhillerinde ki Cebele mevkîinde bulunup Londra’ya götürülen ve meşhur British M üzes’inin Mumyalar bölümünde, cam bir mekân içerisinde , çıplak olarak , bütün bedeni ile secde hâlinde teşhir edilen cesed, eğer bu Fir’avn’in cesedi ise, hâdise, bu âyet - i kerîmede ifâde buyurulan vasıflara uygundur Çünkü âyet - i kerîme ’ de, Fir’avn’in bede ninin Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 51 Bunun için de Fir’avn ve askerlerinin bu şekildeki ölüşlerine, - âyet - i kerîme’de ifâde buyurulduğu gibi - ne yerdekiler ağladı, ne de göktekiler ağladı  İşte, Mütta kî ve  sî kulların ıbret alınacak birbirine zıt vasıfları böyledir ki bu hususlara işâretle, Cenâb - ı Hakk, Müttakî ve Mühlâ s kulları için bir hidâyet rehberi olan ; şi rk, küfr ve nifâk içinde yaşamayı tercih eden âsî k ulları için de bir uyarıcı olan , Kur’ân - ı Kerîm’inde , şöyle buyurmaktadır: ِ ع ْ ل ا ُ د ي ِ د َ ش َ ه ّ ل لا � ن َ أ او ُ م َ ل ْ ع ا َ و َ ه ّ ل لا او ُ ق � ت ا َ و ِ ب ا َ ق “Allâh’dan korkun ve şunu da iyi bilin ki Allâh, cezâsı cidden çetin olandır” 91 ٌ د ي ِ د َ ش ٌ ب ا َ ذ َ ع ْ م ُ َ لَ ِ ه ّ ل لا ِ ت ا َ ي آ ِ ب او ُ ر َ ف َ ك َ ن ي ِ ذ � ل ا � ن ِ إ ط ٍ م ا َ ق ِ ت ْ ن ا و ُ ذ ٌ ز ي ِ ز َ ع ُ ه ّ ل لا َ و “Allâh’ın âyet’lerine küfr edenler , ( Allâh’ın âyet’lerini tanımayanlar) için pek çetin bir azâb vardır Allâh, cezâ’da amansız bir gâlib - i mutlakdır , (güçlüdür, intikâm sâhibidir) ” 92 ْ ا و ُ م َ ل ْ ع ا َ و ٌ م ي ِ ل َ ح ٌ ر و ُ ف َ غ َ ه ّ ل لا � ن َ أ “ (Şunu da iyi) bilin ki Şübhesiz Allâh, Ğafûr ve Halîm’dir, ( çok bağışlayıcıdır ve cezâda acele edici değildir) ” 93 ا و ُ م َ ل ْ ع ا َ ف ٌ م ي ِ ح � ر ٌ ر و ُ ف َ غ َ ه ّ ل لا � ن َ أ “ (Şunu da iyi) bilin ki şübhesiz Allâh, Ğafûr ve Rahîm’dir ( çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir )” 94 - kıyâmete kadar bir ibret olmak üzere herkesin tanıyacağı bir şekilde - denizden dışarı atıldığı beyân edilip ifâde buyurulmuşdur 91 - Bakara, 196 92 - Âl - i İmrân, 4 93 - Bakara, 235 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 52 ا و ُ ع ي ِ ط َ أ َ و او ُ ع َ ْ سَ ا َ و ْ م ُ ت ْ ع َ ط َ ت ْ س ا ا َ م َ ه � ل لا او ُ ق � ت ا َ ف “ (Şu halde) n e kadar gücünüz yetiyorsa okadar Allâh’dan korkun (Rabb’inizin sözünü) dinleyin ve O’na itâat edin ” 95 Çünkü, َ ن و ُ د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ إ َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttası f kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 96    Âsî kulların halleri ni bildiren âyet - i kerîme’lerden ba’zıla rı ِ ه � ل لا ُ د و ُ د ُ ح َ ك ْ ل ِ ت َ و ط ٌ م ي ِ ل َ أ ٌ ب ا َ ذ َ ع َ ن ي ِ ر ِ ف ا َ ك ْ ل ِ ل َ و “ (Allâhü Teâlâ’nın s izleri imtihân etmek için koymuş olduğu) Bu (hükümler) , Allâh’ın (ta’yîn etdiği) hadlerdir , (sınır l ardır) (Bunları kabul etmeyen) kâfirler için elem verici bir azâb vardır” 97 ُ د و ُ د ُ ح َ ك ْ ل ِ ت َ و ِ ه � ل لا ط ُ ه َ س ْ ف َ ن َ م َ ل َ ظ ْ د َ ق َ ف ِ ه � ل لا َ د و ُ د ُ ح � د َ ع َ ت َ ي ن َ م َ و ط “Bunlar , (bu hükümler), Allâh’ın hudududur , (Allâh’ın sizleri imtihân etmek için koymuş olduğu sınırlardır ) Kim Allâh’ın hududunu ( sınırlarını, çiğneyib) aşarsa muhakkak ki kendisine yazık etmiş olur 98 94 - Mâide, 34 95 - Teğâbün, 16 96 - Zâriyât, 56 97 - Mücâdile, 4 98 - Talâk,1 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 53 َ ن و ُ م َ ل ْ ع َ ي ٍ م ْ و َ ق ِ ل ا َ ه ُ ن ِّ ي َ ب ُ ي ِ ه ّ ل لا ُ د و ُ د ُ ح َ ك ْ ل ِ ت َ و “Bunlar, (bu hükümler), bilen ve anla yan bir toplum için Allâh’ın açıkladığı sınırlardır” 99 َ ك ِ ئ َ ل ْ و ُ أ َ ف ِ ه ّ ل لا َ د و ُ د ُ ح � د َ ع َ ت َ ي ن َ م َ و ُ م ُ ه َ ن و ُ م ِ ل ا � ظ لا “Bunlar, (bu hükümler), Allâh’ın (sizleri imtihân etmek için tanımış olduğu) sınırlarıdır Onları (çiğneyip) geçmeyin Kim Allâh’ın sınırlarını aşarsa, İşte o gibiler zâlimlerin ta k endil e ridir” 100 ْ ر ُ ف ْ ك َ ي ْ ل َ ف َ ء ا َ ش ْ ن َ م َ و ْ ن ِ م ْ ؤ ُ ي ْ ل َ ف َ ء ا َ ش ْ ن َ م َ ف ْ م ُ ك ِّ ب َ ر ْ ن ِ م � ق َ ْ لْ ا ِ ل ُ ق َ و لا ا َ ن ْ د َ ت ْ ع َ ا ا � ن ِ إ ً ا ر ا َ ن َ ين ِ م ِ ل ا � ظ ل ِ ل لا ا َ ه ُ ق ِ د ا َ ر ُ س ْ م ِ ِ بِّ َ ط ا َ ح َ ا ط ُ و ثي ِ غ َ ت ْ س َ ي ْ ن ِ إ َ و ٍ ء ا َ ِ بِ او ُ ث ا َ غ ُ ي ا َ ه و ُ ج ُ و ْ ل ا ي ِ و ْ ش َ ي ِ ل ْ ه ُ م ْ ل ا َ ك ط ُ ب ا َ ر � ش لا َ س ْ ئ ِ ب ط ً ا ق َ ف َ ت ْ ر ُ م ْ ت َ ء ا َ س َ و “ (Habîbim) de ki: Hakk olan şey’ (Kur’ân - ı Kerîm) Rabb’iniz tarafından gelen bir hakk’dır (gerçekleri bildiren bir Kitâb’dır) Artık dileyen kimse îmân etsin, (O’nun emir ve nehiy’lerini hakkıyle yerine getirsin ve O’nun ahlâkı ile ahlâklansın) Dileyen kimse de îmân etmesin, (küfür ve şirk yolunu tercih ederek O’nu kabullenmesin ve gösterdiği yoldan gitmesin) Biz de (küfür ve şirk yolunu tercih ederek ve ni’m etlerimize nankörlük yaparak nefsine zulm eden) zâlimlere öyle bir ateş hazırladık ki (o ateşin) etrâfını saran dıvarları, kendilerini çepçevre kuşatacakdır Onlar (orada, susuzlukdan) feryâd etdikce ve yardım istedikce (kaynamış ve) kalın bir mâyi’a (zeyt in yağı tortusuna) benzeyen ve yüzleri yakıp kavuran bir su ile imdâd olunacaklardır O, 99 - Bakara230 100 - Bakara, 229 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 54 ne fenâ içecekdir (Ve o ateş) ne kötü bir dayanakdır, (ne kötü yaşanılacak bir yerdir)” 101 ِّ ي َ غ ْ ل ا َ ن ِ م ُ د ْ ش � ر لا َ � ين َ ب َ ت ْ د َ ق ِ ن يِّ د لا ِ في َ ه ا َ ر ْ ك ِ ا لآ ج ْ ن َ م َ ف ِ ت و ُ غ ا � ط لا ِ ب ْ ر ُ ف ْ ك َ ي َ ى ق ْ ث ُ و ْ ل ا ِ ة َ و ْ ر ُ ع ْ ل ا ِ ب َ ك َ س ْ م َ ت ْ س ا ِ د ق َ ف ِ لله ا ِ ب ْ ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ و ق ا َ َ لَ َ م ا َ ص ِ ف ْ ن ا لآ ط ُ لله ا َ و ٌ م ي ِ ل َ ع ٌ ع ي ِ َ سَ “Dinde zorlama yokdur Hakîkat (şudur ki) îmân ile küfür, ap - açık meydana çıkmışdır Artık kim şeytanı (ve insan ları Allâh’ın dîni’nden uzaklaştırmaya çalışan tâgutları ) tanımayıb da Allâh’a îmân ederse o, muhakkak ki İslâm’a) yapışmışdır Allâh (her şey’i) hakkıyle işitici, (her şey’i) kemâliyle bilicidir” 102 ْ ن َ م � لا ِ إ َ ر ُ ه � ل لا َ م ِ ح ط ُ ز ي ِ ز َ ع ْ ل ا َ و ُ ه ُ ه � ن ِ إ ُ م ي ِ ح � ر لا “Allâh’ın esirgediği (mütta kî ve Muhlâ s) kimseler böyle değil Çünkü O, bi’z - zât kâfirlerden intikâm almaya hakkıyle k âdirdir, (Müta kî ve Muhlâ s kulları hakkında ise ) Rahîm’dir ( çok esirgeyicidir ) ” 103 ِ ت ا َ ي آ ِ ب او ُ ر َ ف َ ك َ ن ي ِ ذ � ل ا � ن ِ إ ٌ د ي ِ د َ ش ٌ ب ا َ ذ َ ع ْ م ُ َ لَ ِ ه ّ ل لا ط ٍ م ا َ ق ِ ت ْ ن ا و ُ ذ ٌ ز ي ِ ز َ ع ُ ه ّ ل لا َ و “Allâh’ın âyet’lerine küfr edenler , (Allâh’ın âyet’lerini tanımayanlar) için pek çetin bir azâb vardır Allâh, cezâ’da amansız bir gâlib - i mutlakdır , (güçlüdür, intikâm sâhibidir) ” 104 Bunun için, ء ا َ ي ِ ل ْ و َ أ ْ م ُ ك � و ُ د َ ع َ و ي ِّ و ُ د َ ع او ُ ذ ِ خ � ت َ ت َ لا او ُ ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل ا ا َ ه � ي َ أ ا َ ي 101 - Kehf Sûresi, âyet 29 102 - Bakara, 256 103 - Duhân, 42 104 - Âl - i İmrân, 4 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 55 “Ey îmân edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız (olanlar) ı dostlar edinmeyin” 105 ن ِ إ ً ء ا َ د ْ ع َ أ ْ م ُ ك َ ل او ُ ن و ُ ك َ ي ْ م ُ ك و ُ ف َ ق ْ ث َ ي ْ م ُ ه َ ي ِ د ْ ي َ أ ْ م ُ ك ْ ي َ ل ِ إ او ُ ط ُ س ْ ب َ ي َ و ْ م ُ ه َ ت َ ن ِ س ْ ل َ أ َ و َ ن و ُ ر ُ ف ْ ك َ ت ْ و َ ل او � د َ و َ و ِ ء و � س لا ِ ب ط “Eğer onlar size bir tırnak tuttururlarsa, (sizi ele geçirir size istediklerini yaptırırlarsa , iki yüzlü sahte dostlukları size bir fayda vermeyip ) hepinizin düşmanları olacaklar ve ellerini, dillerini kötülükle size uzatacaklardır (Zâten) onlar (ah bir dîninizden dönüp) kâfir olsanız (diye) temenni edib dur maktadırlar ” 106 َ ء ا َ ي ِ ل ْ و َ ا ى َ ر ا َ ص � ن لا َ و َ د و ُ ه َ ي ْ ل ا او ُ ذ ِ خ � ت َ ت لآ او ُ ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل ا ا َ ه � ي َ ا ا َ ي م ْ م ُ ه ُ ض ْ ع َ ب ٍ ض ْ ع َ ب ُ ء ا َ ي ِ ل ْ و َ ا ط ُ � لَ َ و َ ت َ ي ْ ن َ م َ و ْ م ُ ه ْ ن ِ م ُ ه � ن ِ إ َ ف ْ م ُ ك ْ ن ِ م ْ م ط ي ِ د ْ ه َ ي لآ َ لله ا � ن ِ إ َ ين ِ م ِ ل ا � ظ لا َ م ْ و َ ق ْ ل ا “Ey îmân edenler, Yahûdî’leri de, Nasrânî’leri de kendinize yâr (ve üstünüze hâkim) tutmayın (kendinizden üstün görmeyin) Onlar (ancak) birbirinin yârânıdırlar İçinizden kim onları dost (ve hâkim) edinirse, o da onlardandır Şübhesiz Allâh, o zâlimler gürâhuna muvaffakıyyet vermez” 107 َ ض ْ ر َ ت ْ ن َ ل َ و َ ك ْ ن َ ع ى ْ م ُ ه َ ت � ل ِ م َ ع ِ ب � ت َ ت � تى َ ح ى َ ر ا َ ص � ن لا لآ َ و ُ د و ُ ه َ ي ْ ل ا ط � ن ِ إ ْ ل ُ ق َ ى د ُ ْ لَ ا َ و ُ ه ِ لله ا َ ى د ُ ه � ل ا َ د ْ ع َ ب ْ م ُ ه َ ء ا َ و ْ ه َ ا َ ت ْ ع َ ب � ت ا ِ ن ِ ئ َ ل َ و َ ن ِ م َ ك َ ء ا َ ج ي ِ ذ ِ م ْ ل ِ ع ْ ل ا لا ٍ يْ ِ ص َ ن لآ َ و ٍّ ِ ي َ و ْ ن ِ م ِ لله ا َ ن ِ م َ ك َ ل ا َ م 105 - Mümtehıne, 1 106 - Mümtehıne, 2 107 - Mâide Sûresi, âyet 51 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 56 “Ne Yahûdî’ler, ne Hıristiyan’lar - sen onların dînine (milletine) uyuncaya kadar - aslâ senden hoşnûd olmaz (lar) De ki: - Allâh’ın hidâyet (yolu olan İslâm yok mu? İşte) doğru yolun ta kendisi odur - Eğer (vahy ile) sana gelen (bunca) ilimden sonra (bi’l - f arz) onların hevâ (ve heves) lerine uyacak olursan, and olsun, Allâh’dan ( başka seni koruyacak ) ne hakîkî bir dost, ne de hakîkî bir yardımcı yokdur” 108    Müttakî ve Muhlâs kulların mutluluğu ve Cennet’deki zevk - ü safâları , günahkârların Cehennem’e sevkleri ve mutsuzluğu َ ن و ُ ه ِ ك ا َ ف ٍ ل ُ غ ُ ش ِ في َ م ْ و َ ي ْ ل ا ِ ة � ن َ ْ لْ ا َ ب ا َ ح ْ ص َ أ � ن ِ إ ج ْ م ُ ه ْ م ُ ه ُ ج ا َ و ْ ز َ أ َ و ٍ ل َ لا ِ ظ ِ في َ ن ُ ؤ ِ ك � ت ُ م ِ ك ِ ئ ا َ ر َ ْ لْ ا ى َ ل َ ع م ُ َ لَ َ و ٌ ة َ ه ِ ك ا َ ف ا َ ه ي ِ ف ْ م ُ َ لَ َ م َ ن و ُ ع � د َ ي ا ج ً لا ْ و َ ق ٌ م َ لا َ س ْ ن ِ م َ ر ٍّ ب َ ر ٍ م ي ِ ح ُ م ِ ر ْ ج ُ م ْ ل ا ا َ ه � ي َ أ َ م ْ و َ ي ْ ل ا او ُ ز ا َ ت ْ م ا َ و َ ن و “Bu gün (âhiretde) Cennet’likler, ni’metler içinde zevk - ü safâ sürerler” “Kendileri ve eşleri, gölgeler altında tahtlara kurulurlar” “Orada her çeşit meyve onlar içindir Her arzûları (eksiksiz) yerine getirilir” “Rahîm (bağışlayıcı) bi r Rabb olan Allâh’dan da onlara bir selâm vardır” 108 - Bakara, 120 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 57 “ Ey günahkârlar, (Ey dünyâda iken îmândan mahrum kalan kâfirler), bu gün siz ayrılın bir tarafa , (yalnız olarak Cehennem’deki yerinize Artık sizin Mü’min’ler ile berâber bulunmaya hakkınız yokdur) ” 109 َ ين ِ ك ِ ر ْ ش ُ م ْ ل ا َ و ِ ب ا َ ت ِ ك ْ ل ا ِ ل ْ ه َ أ ْ ن ِ م او ُ ر َ ف َ ك َ ن ي ِ ذ � ل ا � ن ِ إ َ ن ي ِ د ِ ل ا َ خ َ م � ن َ ه َ ج ِ ر ا َ ن ِ في ا َ ه ي ِ ف ط ِ ة � ي ِ َ بَ ْ ل ا � ر َ ش ْ م ُ ه َ ك ِ ئ َ ل ْ و ُ أ ط � ن ِ إ ِ ت ا َ ِ لْ ا � ص لا او ُ ل ِ م َ ع َ و او ُ ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل ا لا ِ ة � ي ِ َ بَ ْ ل ا ُ ر ْ ي َ خ ْ م ُ ه َ ك ِ ئ َ ل ْ و ُ أ ط ْ ن ِ ع ْ م ُ ه ُ ؤ ا َ ز َ ج ّ ب َ ر َ د ِ ْ ن ِ م ي ِ ر ْ َ تَ ٍ ن ْ د َ ع ُ ت ا � ن َ ج ْ م ِ ه َ ن ي ِ د ِ ل ا َ خ ُ ر ا َ ه ْ ن َ ْ لْ ا ا َ ه ِ ت ْ َ تَ ا ً د َ ب َ أ ا َ ه ي ِ ف ط َ ر ُ ه ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ه � ل لا َ ي ِ ض ط َ ك ِ ل َ ذ ُ ه � ب َ ر َ ي ِ ش َ خ ْ ن َ م ِ ل “Hakîkat şudur ki ister kitablılardan olsun ister müşriklerden olsun o küfr edenler Cehennem ateşindedirler, onun içinde ebedî olarak kalıcıdırlar (Çünkü) onlar, (kendi amelleri sebebi ile) yaratılanların en kötüsüdürler” “Îmân edib de güzel g üzel amel (ve hareket) de bulunanlar ise, şübhe yok ki bunlar da (kendi amelleri sebebi ile) yaratılanların en hayırlısıdır” “Onların Rabb’leri katındaki mükâfatları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî olarak kalacakları Adn Cennetleri’dir Allâh, (tâatleri sebebi ile) bunlardan hoşnûd olmuşdur Bunlar da O’ndan (Allâh’dan) hoşnûd olmuşlardır İşte bu (mutluluk), Rabb’in den, ( Rabb’inin azâbın dan ) korkanlara mahsûsdur” 110    109 - Yâsîn, 55 - 56 - 57 - 58 - 59 110 - Beyyine, 6 - T - 8 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 58 K ü ç ü k b i r y a k a r ı ş Yâ Rabb, Geri geri çekilip sinen; büzülüp büzülüp sinen; sinip sinip aldatan; hakk yoldan döndürüp fenâlığa sürüklemek için döne döne vesvese vermek âdeti olan; gizli fısıltı ile, gizli sesle, yaldızcı sözlerle vesvese vermek san’atı olan; Senin ismin anılınca kaçan; fırsat bulunca da tekrar musallat olmak âdeti olan ; Sana âsî, insanlara merhametsiz , o dönek, o sinsi, küfür, şirk ve nifâk kaynağı cin ve insan şeytanlarının şerrinden, bizleri koru Küfrün, şirkin ve nifâkın her çeşidinden sakınarak Tevhîd 'i n şartlarını noksansız yerine getirmeye çalışan, bu sûretle de nefsini tezkiye edip tertemiz yapan, korkduklarından emîn, umduklarına nâil olan Mü’m in, Muhlâs ve Mütta kî kullarından eyle Kalblerimizi Senin sevgin ve Senin azâbının korkusu ile doldur Kelime - i Tevhîd ’in bütün özelliklerini kalbimize yerleşdir ve ondan başka hiçbir şey’e yer verme Kalbimizi, dilimizi ve tüm organlarımızı, zikrinden , Sana kullukdan ve Sana muhabetden , bir an dahî ğâfil bırakma Âmîn, âmîn,âmîn Ve'l - hamdü li'llâhi Rabbi'l - âlemîn    Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 59 K Ü Ç Ü K B İ R U Y A R I Ş Evet Aldanma dünyânın ni’metine Ne kadar süslü olsa da, Kazanmaya bak rızâu’llâh’ı Ne kadar müşkil olsa da Zîrâ, “Sanma ey hâce kim senden zer - u sîm isterler, Yevme lâ yenfeu’da Kalb - i selîm isterler” 111    111 - Hâce: Hoca Zer : Altın Sîm : Gümüş Yevme lâ yenfeu: Kendi amelinden başka hiçbir şey'in ve hiçbir kimsenin fayda vermeyeceği kıyâmet günü, mahşerdeki hısâb günü Kalb - i selîm: Her türlü küfür, şirk ve isyan hallerinden uzak olarak Allâhü Teâlâ'ya yönelip teslîm olmuş temiz kalb Böyle bir kalbde Allâh sevgisinden ve Allâh korkusundan başka hiçbir şey' yer etmez Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 60    لماج َ ب ْ ي َ ر َ لا ُ ب ا َ ت ِ ك ْ ل ا َ ك ِ ل َ ذ ج ِ ه ي ِ ف ج ى ً د ُ ه ِ ل َ ين ِ ق � ت ُ م ْ ل لا “Elif, lâm, Mîm Bu (Kitâb, bu Kur’ân - ı Kerîm) , öyle bir kitâbdır ki kendisinde, (Allâh katından gönderilmiş olduğunda), hiç bir şekk ve şübhe yokdur (O, takvâ sâhibi) Mütta kî’ler için doğru yolun, (mutlu yaşam yollarının), ta kendisidir” 112 َ ن و ُ د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ إ َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (ba şka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttası f kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 113    112 - Bakara,1 - 2 113 - Zâriyât, 56 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 61 F İ H R İ S T DÜNYÂ’DA VE ÂHİRET’DE EN GÜZEL MUTLULUK, MÜTTA KÎ’LERİNDİR 1 Besmele, Hamdele, Salvele 3 Dünyâ’da ve Âhiret’de en güzel mutluluk, mütta kî’lerindir 5 Mütta kî kulların özellikleri 12 Yaratılışımızın amacı ve H alifelik vasfının kazanılması 15 Halîfe ne demek? 19 Emîn bir belde ol an Haram - ı şerîf’in özelliği 24 Îmân’ın merkezi olan Ma’nevî Kalbin Haram - ı şerîf gibi emîn bir şehir olma özelliği 28 Îmân’ın kalbdeki yeri ve önemi 31 Seyyidü'l - istiğfâr 33 Îmân’ın ka lbe ve insana huzur vermesi 36 Îmânın merkezi olan Ma’nevî Kalbimizi küfür, şirk, nifak ve gü nah virüslerinden temizlemek 38 İnsan ile nefis veyâ akıl ile şehvet arasındaki Münâsebet 40 Mütta kî ve Muhlâ s kullar için doğru yolun ta kendisi olan Kur’ân - ı Kerîme ve Tîn Sûresi’nde ifâde buyurulan h akikatlere inananların hâli 44 Mütta kî kulların vasıfları 47 Âsî kulların vasıfları 48 Âsî kulların hallerini bildiren âyet - i kerîme’lerden ba’zıları 52 Müttakî ve Muhlâs kulların mutluluğu ve Cennet’deki zevk - ü safâları, günahkârların Cehennem’e sevkleri ve mutsuzluğu 56 Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 62 KÜÇÜK BİR YAKARIŞ 5 8 K Ü Ç Ü K B İ R U Y A R I Ş 59 F İ H R İ S T 61    Dünyâ’da ve  hiret’de en güzel mutluluk Mütta kî’lerindir 63 P لماج َ ب ْ ي َ ر َ لا ُ ب ا َ ت ِ ك ْ ل ا َ ك ِ ل َ ذ ج ِ ه ي ِ ف ج ى ً د ُ ه ِ ل َ ين ِ ق � ت ُ م ْ ل لا “Elif, lâm, Mîm Bu (Kitâb, bu Kur’ân - ı Kerîm) , öyle bir kitâbdır ki kendisinde, (Allâh katından gönderilmiş olduğunda), hiç bir şekk ve şübhe yokdur (O, takvâ sâhibi) Mütta kî’ler için doğru yolun, (mutlu yaşam yollarının), ta kendisidir” َ ن و ُ د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ إ َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttası f kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” Aldanma dünyânın ni’metine Ne kadar süslü olsa da, Kazanmaya bak rızâu’llâh’ı Ne kadar müşkil olsa da Zîrâ, “Sanma ey hâce kim senden zer - u sîm isterler, Yevme lâ yenfeu’da Kalb - i selîm isterler” ِ ض ْ ر َ لا ْ ا َ و ِ ت َ ا و َ م � س لا ِ فِ ْ ن َ م ُ ه ُ ل َ ئ ْ س َ ي ط ٍ ن ْ ا َ ش ِ فِ َ و ُ ه ٍ م ْ و َ ي � ل ُ ك "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'ndan ister O, her gün (her an) bir işdedir" A Celâleddin Karakılıç Hediyyedir 0352 - 437 00 27 Para ile satılmaz 0537 422 56 09 www ckarakilic com