CKarakilic.com
Current View

Kıyâmet ve Kıyâmet Alâmetleri

Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 0 K I Y Â M E T v e KIYÂMET ALÂMETLERİ ) ِ ة َ ع ا � س لا ُ ت ا َ م � َ ع ( ِ ت َ ع ا � س لا ُ ط ا َ ر ْ ش َ أ Eşrâtu's - sâat Y a z a n Ali Celâleddin Karakılıç 2010 İ k i n c i B a s k ı Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 1 K I Y Â M E T v e KIYÂMET ALÂMETLERİ Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 2  Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 3 K I Y Â M E T v e KIYÂMET ALÂMETLERİ ) ِ ة َ ع ا � س لا ُ ت ا َ م � َ ع ( ِ ت َ ع ا � س لا ُ ط ا َ ر ْ ش َ أ Eşrâtu's - sâat Y a z a n Ali Celâleddin Karakılıç 2010 İ k i n c i B a s k ı Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 4 Ya ratılı ş ın gâyesi, Allâh'a ibâdet ve kullukdur ِ ن ُ و د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ َ ا م َ و "Ben cinleri de, insanları da ancak bana ibâdet (ve kulluk) etsinler, (beni tanısınlar, beni bilsinler) diye yaratdım" 1 1 - Zâriyât, 56 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 5 Besmele, Hamdele, Salvele ْ س ِ ب ِ م ي ِ ح � ر لا ِ ن َ ْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م َ ا َ ين ِ م َ ل ا َ ع ْ ل ا ِّ ب َ ر ِ لله ِ ُ د ْ م َ ْ لْ َ ين ِ ق � ت ُ م ْ ل ِ ل ُ ة َ ب ِ ق ا َ ع ْ ل ا َ و َ ين ِ م ِ ل � ا ظ لا َ ى ل َ ع � لا ِ ا َ ن َ ا و ْ د ُ ع َ لا َ و ا َ و � ص ل ُ م َ لا � س لا َ و ُ ة َ و ل ِ ب ِّ ي � ط لا ِ ه ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ ه ِ ل آ َ ى ل َ ع َ و ٍ د � م َ ُ � ا َ ن ِ ل و ُ س َ ر َ ى ل َ ع ْ ن َ م َ و َ ن ي ِ ر ِ ه ا � ط لا َ ين ِ ن يِّ د لا ِ م ْ و َ ي َ لى ِ إ ٍ ن ا َ س ْ ح ِ إ ِ ب ْ م ُ ه َ ع ِ ب َ ت Bi’smi’llâhi’r - Rahmâni’r - Rahîm Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyle Âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a hamd olsun Nihâî zafer (iyi sonuç, Allâh'a yönelib O'nun ıkâbından sakınan) müttekî'lerindir Zâlimlerden başkasına düşmanlık yokdur” Salât ve selâm, Rasûl’ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve Kıyâmet’e kadar i hsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun    Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 6 ِ ن � َ ف � ث لا َ ه � ي َ ا ْ م ُ ك َ ل ُ غ ِ ر ْ ف َ ن َ س ج "Ey ins - ü cin (Ey insanlar ve cinler) , ileride size (sizin yaptıklarınızın hesâbına) yöneleceğiz" 2 2 - Rahmân, 31 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 7 Ö N S Ö Z ِ ب ِ م ي ِ ح � ر لا ِ ن َ ْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م ْ س ِّ ت لا َ و ُ و ت ْ ي � ز لا َ و ِ ين ِ ن لا ُ و ط َ و ِ ن ي ِ س ِ ر َ ين لا ْ ل ا ا َ ذ َ ه َ و َ ل َ ب ِ م َ لا ْ ا ِ د ِ ين ٍ يم ِ و ْ ق َ ت ِ ن َ س ْ ح َ ا ِ فِ َ ن ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ ْ د َ ق َ ل ط � ُ ث َ ا ن ْ ْ َ ْ َ ر َ ف ْ س َ ا ُ ه َ ين ِ ل ِ ف ا َ س َ ل لا ا � لا ِ إ ِّ ل ِ ذ ُ و ن َ م آ َ ن ي ِ م َ ع َ و ا ُ و ل َ ِ لْ ا � ص لا ا َ ف ِ ت ا َ ل َ غ ٌ ر ْ ج َ ا ْ م ُ ه ُ و ن ْ َ مَ ُ ر ْ ي ٍ ن ط ِ ن ي ِّ د لا ِ ب ُ د ْ ع َ ب َ ك ُ ب ِّ ذ َ ك ُ ي َ ا م َ ف ط َ ين ِ م ِ ك َ ا ْ لْ ا ِ م َ ك ْ ح َ ا ِ ب ُ لله ا َ س ْ ي َ ل َ ا "Tîn, Zeytûn, Sînîn dağı ve bu Emîn şehir hakkı için yemîn ederim ki biz, insanı, Ahsen - i takvîm üzere (en güzel bi r sûretde) yaratdık Sonra da O'nu, (imtihân etmek için) aşağıların aşağısı olan Esfel - i sâfilîn'e redd etdik (Cehennem'in en alt tabakalarına kadar götüren şehevî arzûlarına, hevâ ve hevesine düşkün bir nefis ile berâber kıldık ve onun arzûlarına meyyâl bir hâle getirdik) Ancak (bu imtihânı kazanmak için) îmân edip güzel güzel amel ve hareketlerde bulunan kimseler, bundan müstesnâdır Onlar için bitmez, tükenmez (başa kakılmaz) mükâfât vardır O halde (sen bu hakîkatlere inandıkdan) sonra hangi şey' (hangi düşünce) sana dînî hakîtleri (ba's ve cezâ'yı) yalanlayabilir? (yalan saydırabilir?) 3 Âyet - i kerîme'lerinin ifâdesine göre Kâinâtın en mükemmel bir varlığı olarak yaratılan insan, Cenâb - ı Hakk tarafından kendisine verilen bir takım yetkiler i le "Halîfe'lik" vasfına sâhib yüce bir varlıkdır 4 3 - Tîn, 1 - 8 Emîn şehir : Mekke şehri veyâ her cihetden emîn olan insan kalbi Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 8 Bu bakımdan böyle yüce bir varlığın halîfelik sıfatına lâyık olabilmesi için bir imtihâna tâbi' tutulması gerektiği gibi, bu imtihânı, şukr edip Rabb'ine yönelerek kazananların sonsuz bir mutluluğa nâ il olması, nankörlük yapıp kazanamıyanların da sürekli veyâ süreksiz bir azâba duçâr olmaları gerekdir İşte böyle bir imtihân - ı ilâhîyi kazanabilmek için, daha ruhlar âleminde iken, "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?" ilâhî hitâbına cevâben "Evet, Rab b'imizsin, şâhid olduk" diyen tüm insanların dünyâ hayâtına getirilerek bu sözlerinde ( Ahd - i mîsâk'larında ), kendi rızâ' ve ihtiyarlarında, samîmî ve şuurlu olup olmadıklarının denenmesi, bu sûretle de müsbet veyâ menfî olarak kendi amellerine kendilerinin şâhid olup her hangi bir i'tirâz haklarının bulunamıyacağı husûsunun tesbîti, gerekli idi Çünkü ezeldeki ruhlar âleminde, "Evet, Rabb'imizsin, şâhid olduk" sözünü, kimi insanlar samîmî olarak, kimi insanlar da kerhen söylemişlerdi İşte bu hakîkatin gerçekleşmesi için, yüce Rabb'imiz Allâhü Teâlâ, meleklere hitâben, ً ة َ ف ي ِ ل َ خ ِ ض ْ ر َ لا ْ ا ِ فِ ٌ ل ِ ع َ ا ج ِّ نِّ ِ ا ِ ة َ ك ِ ئ َ ل َ م ْ ل ِ ل َ ك � ب َ ر َ ل َ ا ق ْ ذ ِ ا َ و ط "Hani, Rabb'in meleklere: Ben yerde muhakkak bir halîfe yapacağım (yaratacağım) demişdi" 5 4 - Böyle bir halîfelik vasfına sâhip olan insan - ı kâmil , bu nefis ile muazzezdir Bunun için nefis, insan vücûdünün bir ruknüdü r Bunu alçaltan veyâ yücelten de yine bu nefisdir Aşağıdaki kıssa, bu konunun daha iyi anlaşılmasına en güzel b ir delîldir: Fatih Sultan Mehmed'in oğlu Sultan Bâyezid - i velî, hâ l sâhibi bir Pâdi şah idi Bir gün gönlü paça istedi Nefsinin arzûsuna galebe etmek istedi ise de nefsi gâlib gelip paça getirmelerini söyledi Bir sahan içinde sirkeli sarımsaklı paça gelince "Ey nefs, işte murâdın üzere paça geldi, istersen çı k ye" dedi ve ağzından gelinciğe benzer iki gözü kör bir mahlûk çıkarak sahanın kenarına geçti Kelb - i akûr (kudurmuş köpek) gibi paçanın suyunu içmeye başladı Açlığını giderdikten sonra tekrar Bâyezid - i velî'nin ağzından içeri girmek istedi ise de eli ile vurarak y ere düşürdü ve şunu öldürün dedi Masadcı başı da koşup öldürdü Fakat ne yapılacağı ve nasıl hareket edileceği bilinemedi Çünkü velîlik ile ilim ehli olmak ayrı ayrı şey'lerdi Durum Şeyhu'l - isl âm'a soruldu O da "İnsân - ı k âmil, bu nefis ile muazzez dir Nefs - i vüc ûd, insanın bir ruknüdür Bunu techîz ve tekfîn ile defn etmek gerekdir" diye fetvâ' verdi Bunun üzerine techîz ve tekfîn edilerek kalabalık bir cemâat ile namazı kılındıkdan sonra Kubbe - i B âyezi d yanı nda küçük bir kabre defn edildi Bunun için avam arasında "Sultan B âyezıd, iki kere öldü , iki kere namazı kılındı" denir Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi C 1 ss 238 - 239 5 - Bakara, 30 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 9 buyurm uş ve "Öyle bir hal îfe yapacağım , öyle bir halîfe ta'yîn edec eğim ki ona kendi irâdemden irâde, kendi kudretimden kudret, kendi sıfatımdan ba'zı selâhıyyetler vereceğim Bu sûretle de o, bana izâfeten, bana niyâbeten (bana vekâleten) mahlûk âtım üzeri nde bir takım tasarr ufâta sâhip olacak, benim n âmım a ahk âmımı icr â ve tenfîz edecek; fakat o bu hususda asîl olmayacak, kendi z âtı ve şahsı n âmına bi'l - asâle icr âyı ahk âm edece k değil, a ncak benim bir nâibim (benim bir vekîlim), bir kalfam olacak, kendi hü r irâdesi ile benim irâdelerimi, benim emirlerimi, benim kân ûnlarımı tatbîke me'mûr bulunacak, sonra onun ark asından gelenler ve ona halef olarak aynı vazîfeyi icrâ edecek olanlar bulunacakdır" 6 Bunun için de, َ و ْ ا ِ فِ َ ف ِ ئ � َ خ ْ م ُ ك َ ل َ ع َ ج ى ِ ذ � ل ا َ و ُ ه ْ ع َ ب َ ق ْ و َ ف ْ م ُ ك َ ض ْ ع َ ب َ ع َ ف َ ر َ و ِ ض ْ ر َ لا َ ا م ِ فِ ْ م ُ ك َ و ُ ل ْ ب َ ي ِ ل ٍ ت َ ا ج َ ر َ ْ ٍ ض ْ م ُ ك ي َ ت آ ط ِ ب َ ا ق ِ ع ْ ل ا ُ ع ي ِ ر َ س � ك � ب َ ر � ن ِ ا ط ٌ م ي ِ ح َ ر ٌ ر ُ و ف َ غ َ ل ُ ه � ن ِ ا َ و "O sizi yer yüzünün halîfeleri yapan, s izi, size verdiği şey'lerde , imtihâna çekmek için kiminizi d erecelerle ki minizin üstüne çıkarandır Şübhe yok ki Rabb'in, (isyankâr olanlar hakkında) cez âsı pek çab uk olandır ve muhakkak k i O, (itâatkâr olanlar hakkında da) Ğaf ûr ve Rahîm'dir" 7 ْ ح َ ا ْ م ُ ك � ي َ ا ْ م ُ ك َ و ُ ل ْ ب َ ي ِ ل َ ة و َ ي َ ْ لْ ا َ و َ ت ْ و َ م ْ ل ا َ ق َ ل َ خ ى ِ ذ � ل َ ا ً لا َ م َ ع ُ ن َ س ط ُ ر ُ و ف َ غ ْ ل ا ُ ز ي ِ ز َ ع ْ ل ا َ و ُ ه َ و لا “O, hanginizin daha güzel amel (ve hareket) de bulunacağını imtihân etmek için, (halîfelik vasfına sâhib olup olmadığınız husûsunda sizi denemek için), ölümü de, dirimi de takdîr eden ve yaratandır O, (k endisine isyân edenlerden intikam almakda) Gâlib - i mutlak’dır (Kendisine tevbe ile yönelip teslîm olanlar hakkında da) Gafûr’dur (bağışlayıcıdır) ” 8 6 - Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir,C 1 ss 299 Elmalılı M Hamdi Yazır 7 - En'âm, 165 8 - Mülk, 2 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 10 َ و ي ِ ذ � ل ا َ و ُ ه َ خ َ ن َ ا ك َ و ٍ م ا � ي َ ا ِ ة � ت ِ س ِ فِ َ ض ْ ر َ لا ْ ا َ و ِ ت ا َ و َ م � س لا َ ق َ ل َ ي ِ ل ِ ء ا َ م ْ ل ا َ ى ل َ ع ُ ه ُ ش ْ ر َ ع ْ م ُ ك � ي َ ا ْ م ُ ك َ و ُ ل ْ ب ً لا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َ ا ط “O, hanginizin ameli ( hal ve hareketi) daha güzel olduğu (husûsunda) sizi imtihana çekmek için, (halîfelik vasfına sâhib olup olmadığınız husûsunda sizi denemek için), gökleri ve yeri altı günde yaratandır ( Bundan evvel ise) Arş’ı, su üstünde idi” 9 ِ إ ْ م ُ ه َ و ُ ل ْ ب َ ن ِ ل َ ا َ لَ ً ة َ ن ي ِ ز ِ ض ْ ر َ لا ْ ا َ ى ل َ ع ا َ م َ ا ن ْ ل َ ع َ ج � ا ن ً لا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َ ا ْ م ُ ه � ي َأ "Biz yer yüzünde ne varsa ona bir zînet verdik ki insanları, (ezeldeki ahdinde ve ha l îfelik vasfında) hangisi daha güzel amel edecek diye, imtihân edelim" 10 َ ن ي ِ ر ِ ب ا � ص لا َ و ْ م ُ ك ْ ن ِ م َ ن ي ِ د ِ ه ا َ ج ُ م ْ ل ا َ م َ ل ْ ع َ ن � تى َ ح ْ م ُ ك � ن َ و ُ ل ْ ب َ ن َ ل َ و لا ْ م ُ ك َ ر َ ا ب ْ خ َ ا ا َ و ُ ل ْ ب َ ن َ و "Andolsun sizi (bir takım teklîfler ile) imtihân edeceğiz Tâki içinizden mücâhidleri ve sabr - u sebâ t edenleri belirtelim Haberlerinizi (tâat veyâ isyanlarınızı) açıklıyalım" 11 âyet - i kerîme'lerinde ifâde buyurulan hakîkat gereğince yerleri gökleri yaratmış ve halîfelik vasfı ile şereflendirdiği biz kullarını her an bir imtihâna tâbi' tutmak için b u dünyâya getirmiş, - İnsanın apaçık bir düşmanı olan İblîs 'den başka - tüm yaratılmışları hizmetimize âmâde kılarak sayısız ni'metler vermiş, sonsuz rahmetinin eseri olarak Peygamberler ve Kitâb'lar göndermek sûretiyle doğru yolu gösterip - teblîğ etdirmiş o lduğu dînî esâslarda - dünyevî ve uhrevî gerçekleri bildirmiş, ezeldeki ahdinde durup kendi rızâ’ ve ihtiyarları ile samîmî ve şuurlu bir şekilde îmân edip mü’min ve müslim olanları sayısız ni'metler ile müjdelemiş; ezeldeki ahdinde durmayıp kendi rızâ’ ve ihtiyarları ile samîmî ve şuurlu bir şekilde îmân etmek istemiyen müşrik, münâfık ve kâfirleri de sonsuz bir azâb ile korkutmuş; böyle bir ilâhî imtihân tamamlandıkdan sonra da, 9 - Hûd, 7 10 - Kehf, 7 11 - Muhammed, 31K Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 11 ِ ن � َ ف � ث لا َ ه � ي َ ا ْ م ُ ك َ ل ُ غ ِ ر ْ ف َ ن َ س ج "Ey ins - ü cin (Ey insanlar ve ci nler) (sizin yaptıklarınızın hesâbına) yöneleceğiz" 12 buyurarak Kıyâmet kopup yeniden dirilince, herkesin amel defterleri eline verileceği o dehşetli günde, halîfelik gibi yüce bir vasfa lâyık olup olmadığımızın hesâbının sorulacağını, b unun için de bu kâinâtın nizam ve intizâmının bozulup yeni bir nizam ve intizamın kurulacağını ve herkes yaptığının karşılığını görmek için âhiret hayâtı denilen yeni bir hayatın ( Cennet ve Cehennem hayâtının ) başlayacağını, açık bir şekilde haber verip if âde buyurmuşdur İşte böyle bir netîcenin alınması için, dînden diyânetden uzaklaşan, şeytânî ve nefsânî süflî arzûlarının peşine düşerek Rabb'ini unutan, bu sûretle de halîfelik vasfını kaybederek hayvanlardan da aşağı bir duruma gelecek olan müşrik, münâfık, fâsık, kâfir gibi şerîr ve nankör insanların üzerine "Kıyâmet" kopacak, herkes yaptığının hesâbını vermek üzere Mahşer 'e sevk edilecek, amellerinin karşılığı olarak Cennet ve Cehennem hayâtı başlayacakdır Böyle bir hayat başlamadan önce bi ze düşen görev ise, hakîkî bir îmân ile Esfel - i sâfilîn 'den ( tabakalarına kadar götüren nefsânî arzûlardan ) kurtulup sâhip olduğumuz yüce vasıfları korumak, Rabb'imize yönelip O'na kayıtsız şartsız teslim olarak kulluğumuzu gereği gibi y erine getirmek, bu sûretle de yüce Rabb'imizin rızâsını ve sevgisini kazanarak O'nun sevdiği ve râzı olduğu bir kul olmakdır ِ ن ُ و د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ َ ا م َ و "Ben cinleri de, insanları da ancak bana ibâdet (ve kulluk) etsinle r, (beni tanısınlar, bilsinler) diye yaratdım" 13 Âyet - i kerîme'sine göre, Allâhü Teâlâ'nın sonsuz kudretine, zâtları ile şâhidlik yapan canlı cansız tüm varlıkların, nebâtların ve hayvanların 12 - Rahmân, 31 13 - Zâriyât, 56 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 12 üstünde, zâtı, aklı, idrâki, ilmi, îmânı, ameli, kudreti , i râdesi, konuşması ile şâhid olan ve halîfelik vasfı ile şereflenen insan denilen bir varlık vardır ki o da, hiç bir ni'met ile kıyâs edilmesi mümkün olmayan " Ma'rifetü'llâh duygusu 'nun : Allâh’ı bilme ve O’nun varlığına, birliğine, noksan sıfatlardan m ünezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olduğuna inanma duygusu'nun" en yüksek derecesine namzet olan insandır Böyle en yüksek bir Ma'rifetü'llâh' a namzet olduğu için de yaratılışın gâyesi kendisidir, demekde bir sakınca yokdur 14 Bunun için de, Yaratılı ş ın gâyesi, Allâh'a ibâdet ve kullukdur hakîkati, her şey'in üzerindedir Yerlerde ve göklerde olan her şey'in, insanlara hizmet etmek için yaratılmış olmasındaki sır ve hıkmet de budur Bunun için külfet nimete göre olacağından Yar atan'a inanan ve inanmayanların birbirinden ayırd edilmesi esâsına binâen, ِ إ ْ ق َ ف ْ ش َ ا َ و َ ا ه َ ن ْ ل ِ م ْ َ � ْ ن َأ َ ْ ين َ ب َ ا َ ف ِ ل َ ا ب ِ ْ لْ ا َ و ِ ض ْ ر َ لا ْ ا َ و ِ ت ا َ و َ م � س لا َ ى ل َ ع َ ة َ ن ا َ م َ � ْ ا َ ا ن ْ ض َ ر َ ع � ا ن َ ن َ ا ه ْ ن ِ م َ ا ه َ ل َ َ حْ َ و ُ ن ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا ط ِ إ � ن ُ ه ُ و ه َ ج ً ا م ُ و ل َ ظ َ ن َ ا ك ً لا "Biz emâneti (işlenmesinde sevâb, terkinde azâb olan îmân, ibâdet, ahlâk gibi şey'leri) göklere, yere ve dağlara arz etdik de onlar bunu yüklenmekden çekindiler İnsan ise bunu (bu sorumluluğu) yüklendi (Fakat bu sorumluluğun hakkını tam olarak yerine getirmedi) Çünkü o, çok zâlim, çok câhildir" 15 ِ إ ْ ك َ ا � ن َ ر ُ ك َ م ْ م ْ ن ِ ع َ د ْ ت َ ا ِ لله ا ي َ ق ُ ك ْ م ط َ خ ٌ م ي ِ ل َ ع َ لله ا � ن ِ إ ٌ ي ِ ب "Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz takvâca en ileride olanınız (samîmî bir îmân ile sâlih ameller işleyerek Esfel - i sâfilîn'den kendisini kurtarıp halîfe olmaya lâyık olanınız) dır Hakîkaten, Allâh her şey’i bilen, her şey’den haberdâr olandır” 16 14 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi, C 3 ss 256 Ahmed Naim 15 - Ahzâb 72 16 - Hucurât, 13 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 13 buyurulması da bundandır َ ل ُ و ا َ و ْ م ِ ِّ بِّ َ ر ْ ن ِ م ً ى د ُ ه َ ى ل َ ع َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا َ ن ُ و ح ِ ل ْ ف ُ م ْ ل ا ُ م ُ ه َ ك ِ ئ "İşte (he r Fâtiha okuyuşunda sırât - i müstekîm'e hidâyetini isteyen takvâ sâhibi) bu müttekîler, Rabb'lerinden (gelen) hidâyetin tam üzerindedirler İşte bu müttekîler, (sahîh bir îmân ile Esfel - i sâfilîn'den kendilerini kurtararak halîfelik vasfına sâhip olup) mura dlarına erenlerdir" 17 Ne mutlu, böyle takvâ yolunu tutup aklını kullanarak sâhip olduğu ni'metlere şukr etmesini bilenlere ve ne mutlu, halîfelik vasfını koruyup ilâhî imtihânı kazanarak Rabb'inin sevgisini ve rızâsını kazananlara Ali Celâleddin Karakılıç 20 - Mart - 2008 12 - Rabîu'l - evvel - 1429 Talas    17 - Bakara, 5 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 14 ِ ن � َ ق � ث لا َ ه � ي َأ ْ م ُ ك َ ل ُ غ ُ ر ْ ف َ ن َ س ج ا ُ و ذ ُ ف ْ ن ا َ ف ِ ض ْ ر َ لا ْ ا َ و ِ ت َ ا و َ م � س لا ِ ر َ ا ط ْ ق َ ا ْ ن ِ م ا ُ و ذ ُ ف ْ ن َ ت ْ ن َ ا ْ م ُ ت ْ ع َ ط َ ت ْ س ا ِ ن ِ ا ِ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و ِّ ن ِ ْ لْ ا َ ر َ ش ْ ع َ م ا َ ي ط ُ ف ْ ن َ ت لآ ٍ ن َ ا ط ْ ل ُ س ِ ب � لا ِ ا َ ن ُ و ذ ج "Ey ins ve cin, ileride (kıyâmet gününde) siz (in hisâbınızı görmey) e yöneleceğiz" "Ey cin ve insan cemâat (ler) i (işte o zaman) , Göklerin ve yerin bucaklarından geçmeye (kaçıp kurtulmaya) gücünüz yetiyorsa – ki (Allâh'ın bahş edeceği) bir kudretle olmadıkça asla geçemezsiniz - haydi geçin (kurtulun) " 18 18 - Rahmân, 31 ve 33 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 15 I K i t â b K I Y Â M E T ِ م ي ِ ح � ر لا ِ ن َ ْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م ْ س ِ ب Bi'smi'llâhi'r - Rahmâni'r - Rahîm K ı y â m e t ne demek Yaratılı ş ın gâyesi, Allâh'a ibâdet ve kullukdur ِ ن ُ و د ُ ب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َ ل َ خ ا َ م َ و "Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak (benim varlığımı, birliğimi ve noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olduğumu bilsinler de) bana kulluk ve ibâdet etsinler diye yaratdım" 19 Âyet - i kerîme'si, bunun açık bir delîlidir Allâhü Teâlâ, daha ruhlar âleminde iken Âdem aleyhi’s - selâm ’ın sulbünden kıyâmete kadar gelip geçecek olan bütün insanları, insan timsâli zerreler hâlinde birbirinin sulbünden halk etdikden sonra onlara akıl, irâde, şuur, hayat ve konuşma kudreti verdi 20 İşlenmesinde sevâb, 19 - Zâriyât, 56 20 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 12 ss 333 Kâmil Miras ٍ ن ُ و ن ْ س َ م ٍ أ َ َ حْ ْ ن ِ م ٍ ل ا َ ص ْ ل َ ص ْ ن ِ م َ ن ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ ْ د َ ق َ ل َ و ج "And olsun ki biz insanı, kuru bir çamurdan, (insan şeklinde) sûretlenmiş kara bir balçıkdan yaratmışızdır" Hıcr, 26 Âyet - i kerîme'si de, böyle bir yaratılışın şekli ni, açık bir şekilde ifâde etmektedir Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 16 terk edilmesinde günah olan emânet duygusunu kalblerinin derinliğine indirdi Bundan sonra da Hâlikıyyet ’ine ( Y aratıcılığına ) ve Rubûbiyyet ’ine ( yegâne Rabb ve Ma’bûd olduğuna ) delâlet eden nice delîlleri gösterdikden sonra, َ و ْ م ِ ه ِ س ُ ف ْ ن أ َ ى ل َ ع ْ م ُ ه َ د َ ه ْ ش َ ا َ و ْ م ُ ه َ ت � ي ِّ ر ُ ذ ْ م ِ ه ِ ر ُ و ه ُ ظ ْ ن ِ م َ م َ ْ آ ِ نِ َ ب ْ ن ِ م َ ك � ب َ ر َ ذ َ خ أ ْ ذ ِ إ ج ُ ت ْ س َ ل أ ْ م ُ ك ِّ ب َ ر ِ ب ط َ ب ا ُ و ل َ ا ق َ ى ل ج َ ا ن ْ د ِ ه َ ش ج َ ين ِ ل ِ ف َ ا غ ا َ ذ َ ه ْ ن َ ع � ا ن ُ ك � ا ن ِ إ ِ ة َ م َ ي ِ ق ْ ل ا َ م ْ و َ ي ا ُ و ل ُ و ق َ ت ْ ن أ لا َ ا َ ا � نَّ ِ إ ا ُ و ل ُ و ق َ ت ْ و أ ُ ء َ ا بآ َ ك َ ر ْ ش ْ م ِ ه ِ د ْ ع َ ب ْ ن ِ م ً ة � ي ِّ ر ُ ذ � ا ن ُ ك َ و ُ ل ْ ب َ ق ْ ن ِ م َ ا ن ج َ ن ُ و ل ِ ط ْ ب ُ م ْ ل ا َ ل َ ع َ ف َ ا ِ بِ َ ا ن ُ ك ِ ل ْ ه ُ ت َ ف أ “Hani Rabb’in Âde m oğullarından, onların sırtlarından (sulblerinden) zürriyyetlerini çıkarıp kendilerini kendilerine şâhid tutmuş - Ben sizin Rabb’iniz değil miyim ? - (demişdi) Onlar da - Evet, (Rabb’imizsin), şâhid olduk - demişlerdi ” “ (İşte bu şâhidlendirme) Kıyâmet günü - Bizim bundan haberimiz yokdu - dememeniz içindi” “Yâhud - Daha evvel ancak atalarımız (Allâh’a) şirk koşmuşdu Biz de onların ardından (gelen) bir nesiliz, (biz ancak onlara uyduk) Şimdi o bâtılı kuranların işlediği (günahlar) yüzünden bizi hel âk eder misin? - dememeniz içindi” 21 âyet - i kerîme'lerinde ifâde buyurulan süâl ve cevâbı ve kendimizi kendimize şâhid tutma keyfiyyetini dile getirdi Bunun netîcesi olarak da kıyâmete kadar ne kadar insan gelip geçecekse hepsi Âdem aleyhi’s - selâm ’ın sulbünden çıkan zürriyyetler hâlinde yazılıp takdîr edildi Bundan sonra da beşerde tenâsül ( birbirinden doğup üreme ) bir kânun oldu 22 Ezeldeki bu şâhidlendirme netîcesinde bütün insanlar, daha ruhlar âleminde iken, Allâhü Teâlâ’nın varlığını, birliği ni ve noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğunu kabûl ve tasdîk edip O’nun terbiye ve emânetini kabul etmiş, buna şâhid olduğunu teahhüd edip kabullenmiş, Rubûbiyyet ’ine ( Yegâne Rabb ve ma'bûd 21 - A’râf, 172 - 173 22 - Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir C 4 ss 2329 Elmalılı M Hamdi Yazır Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 17 olduğuna ) îmân edip ikrâr etmiş , bu sûretle de ezelî bir ahd ve zimmet altına girmişdir İşte bu mukâvele ve fıtrî mîsâk ( sözleşme ve andlaşma ), beşerin din duygusunun mebdei ( Allâhü Teâlâ’ya kulluk ve ibâdetin de başlangıcı olmuşdur Bunun için Yevm - i mîsâk ’da ( sözleşme ve andlaşma günü'nde ) zuhûr eden ve Ahd - i mîsâk ’da ( söz vermede, andlaşmada ) bulunan zürriyyetin tamâmı dünyâya gelip bu ahdinde - samîmî olup olmadığı hus ûsunda imtihân olmadıkca - kıyâmet vukû’ bulmaz Çünkü Ahd - i mîsâk zamânında samîmî bir şekilde îmân edip mü’min olanlar, bunu kendi rızâ’ ve ihtiyarları ile samîmî ve şuurlu olarak yaptılar Kendi rızâ’ ve ihtiyarları ile samîmî ve şuurlu bir şekilde îmân etmek istemeyenler de bunu kerhen yaptılar 23 23 - Hulâsatü'l - Beyân fî Tefsîri'l - Kur'ân, C 5 ss 1801 Mehmed Vehbi Allâhü Teâlâ, ilm - i ezelîsi ile, ahd - i mîsâk 'da bulunan zürriyyetin tamâmında, kendi fiil ve ihtiyarları ile kimlerin samîmî bir şekilde îmân edeceğini, kimlerin etmeyeceğini gâyet iyi bildiği için, َ ل َ و َ ق َ ا ن ْ ا َ ر َ ذ ْ د � ن َ ه َ ِ لْ َ ك َ م ِ ْ لْ ا َ ن ِ م ً ا ي ِ ث ْ ن ِ لا ْ ا َ و ِّ ن ِ س ز ُ َ لَ ُ ق ْ م ُ و ل ْ ف َ ي لآ ٌ ب َ ق ُ و ه ِ بِّ َ ن َ ا ز ُ َ لَ َ و لآ ٌ ُ ين ْ ع َ ا ْ م ِ بِّ َ ن و ُ ر ِ ص ْ ب ُ ي َ ا ز ُ َ لَ َ و آ ْ م ذ َ ا ُ و ع َ م ْ س َ ي لآ ٌ ن ِ بِّ َ ن َ ا ط ا ُ و َ ل َ ك َ ك ِ ئ ا ْ ا ْ ن َ لا َ ا ع ِ م ْ ل َ ب � ل َ ض َ ا ْ م ُ ه ط ا ُ و َ ل ْ ل ا ُ م ُ ه َ ك ِ ئ َ ا غ ُ و ل ِ ف َ ن "And olsun ki biz ins - ü cinden bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır Onların kalbleri vardır, bunlarla idrâk etmezler; gözleri vardır, bunlarla görmezler; kulakları vardır, bunlarla işitmezler Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir Hattâ daha sapıkdırlar Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir" (A'râf, 179) َ ة َ ن ا َ م َ � ْ ا َ ا ن ْ ض َ ر َ ع � ا ن ِ إ ُ ن ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ ا ه َ ل َ َ حْ َ و َ ا ه ْ ن ِ م َ ن ْ ق َ ف ْ ش َ ا َ و َ ا ه َ ن ْ ل ِ م ْ َ � ْ ن َأ َ ْ ين َ ب َ ا َ ف ِ ل َ ا ب ِ ْ لْ ا َ و ِ ض ْ ر َ لا ْ ا َ و ِ ت ا َ و َ م � س لا َ ى ل َ ع ط ً ا م ُ و ل َ ظ َ ن َ ا ك ُ ه � ن ِ إ ً لا ُ و ه َ ج "Biz emâneti (işlenmesinde sevâb, terkinde azâb olan îmân, ibâdet, ahlâk gibi şey'leri) göklere , yere ve dağlara arz etdik de onlar bunu yüklenmekden çekindiler İnsan ise bunu (bu sorumluluğu) yüklendi (Fakat bu sorumluluğun hakkını tam olarak yerine getirmedi) Çünkü o, çok zâlim, çok câhildir" Ahzâb 72 buyurmuşdur Keza, Huzeyfe radıye'llâhü anh 'dan rivâyet edilen bir hadîs - i şerîf'de de, ِ م ا ُ و م ِ ل َ ع َ و ِ ن آ ْ ر ُ ق ْ ل ا َ ن ِ م ا ُ و م ِ ل َ ع َ ف ُ ن آ ْ ر ُ ق ْ ل ا َ ل َ ز َ ن � ُ ث ِ ل ا َ ج ِّ ر لا ِ ب ُ و ل ُ ق ِ ر ْ ذ ِ ِ َ ج ِ فِ ْ ت َ ل َ ز َ ن َ ة َ ن ا َ م َ � ْ ا � ن ِ إ ْ ن َ ع َ ا ن َ َ � د َ ح � ُ ث ِ ة � ن � س لا َ ن ِ ة َ ن ا َ م َ � ْ ا ِ ع ْ ف َ ر Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 18 "Emâ net insanların kalblerinin derinliğine indi, sonra Kur'ân inerek ondan ve sünnet'den (emânetin nasıl muhâfaza edileceğini) öğrendi Sonra da bu emânetin kaldırılacağından bahs etdi" buyurulmuşdur ki bu hadîs - i şerîf, âhir zamanda insanların dînen bozu lacaklarını, emânetin ortadan kalkacağını haber vermektedir Hadîs - i şerîf'in devâmında da, "İnsanlar (o hâle gelecek ki) alış veriş yapacaklar; birinin doğru dürüst hareket etdiği görülür görülmez: - Filân oğullarında emîn bir adam var - denecek Hattâ herifin kalbinde hardal tânesi kadar îmân olmadığı halde onun hakkında: - O ne metin, o ne zarif, o ne akıllı adamdır - denilecek" buyurulmuşdur ki bu da insanların, âhir zamanda ne hâle geleceklerini açık bir şekilde ifâde etmektedir Sahîh - i Müsli m Tercüme ve Şerhi, C 2 ss 524 Ahmed Davudoğlu Îmân etmeyeceklerin, hayvanlardan da aşağı bir durumda olmaları husûsu ise, üzerinde durulup ıbret alınması gereken bir konudur ki inanmayan insanlar, hayvanların şu özelliklerine bile sâhip değildirler Çünkü hayvanlar, 1 - Kendi yaratılışlarına göre, - bir çok âyet - i kerîmede belirtildiği üzere - Cenâb - ı Hakk'ı tesbîh ve tenzîh ederek O'na ibâdet ederler ُ ه َ ح ي ِ ب ْ س َ ت َ و ُ ه َ ت � َ ص َ م ِ ل َ ع ْ د َ ق � ل ُ ك ط "Onlar, namazlarını (duâlarını) ve tesbîhlerin i çok iyi bilirler" Nûr, 41 ِ ض ْ ر َ لا ْ ا َ و ِ ت َ ا و َ م � س لا ِ فِ َ ا م ُ ه َ ل ُ ح ِّ ب َ س ُ ي ج "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nu tesbîh (ve tenzîh) eder" Haşr, 24 Âyet - i kerîmeleri gibi âyetler, bunun açık bir delîlidir 2 - Fıtrat ve yaratılış öze lliklerinden dışarı çıkmazlar Ne için yaratılmış iseler o görevi yaparlar 3 - Seçebildikleri kadar menfaat ve zarar veren şey'leri seçerler Menfaat verenleri alırlar, zararlı olanları terk ederler 4 - Kendi yaratılış özelliklerini değiştirmek sap ıklığına düşmezler Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir, C 4 ss 2336 Elmalılı M Hamdi Yazır Kezâ, Hazreti Ali radıye'llâhü anh' den rivâyet edilen bir Hadîs - i şerîf'de de, - Kul kendi fiilinin hâlikı değil müsebbibi, (ya'nî kulun her hâlinin kendi kesbi ile), olduğu esâsına binâen kendi ameline kendisinin şâhid olacağı husûsuna işâretle - şöyle buyurulmuşdur: ْ ن ِ م ا َ م ُ ك َ ا ْ ن ِ م ْ م َ ن ْ ن ِ م ا َ م ٍ د َ ح ْ ف ْ ن َ م ٍ س ُ و ف ِ إ ٍ ة َ س ُ ك � لا َ ا ك َ م َ ب ِ ت ُ ن ا َ ه ا َ ن ِ م َ ْ لْ � ن � ا نلا َ و ِ ة ِ ر َ ق � لا ِ إ َ و ُ ك ْ د ْ ت َ ب ِ ت َ ش َ أ ً ة � ي ِ ق ً ة َ د ي ِ ع َ س ْ و "Her insanın saâdet ve şekâveti, Cennet'lik ve Cehennem'lik olduğu, ezelde İlm - i ilâhî' de takdîr edilmişdir" Ashâb - ı Kirâm, "Öyle ise Yâ Rasûle'llâh: Dünyâda sa'y ve ibâdetin, bir takım meşakkatlere gögüs germenin ne te'sîri var? Varsın herkes mukadder olan âkıbetine doğru sürüklensin" Rasûlü'llâh salle'llâhü aleyhi ve sellem de , "Teklîf'lerde meşakkat yokdur Herkes, muktezâ - i fıtrat'a nâil ve müyesser oluyor Cenâb - ı Hakk, herkese (kendi isteği doğrult usunda) hayır ve şerden neyi müyesser kıldıysa, o kimse onu kolaylıkla seve seve işliyor" buyurmuşdur S B M Tecrîd - i Sarîh Tetrcemesi, C 4 ss 557 (666 nulu h ş ve îzâhı) Kâmil Miras Başka bir hadîs - i şerîf'de de, "Herkes (kendi ist eği doğrultusunda) hangi kâbiliyyet ve tabîatde yaratıldıysa, (yâhud) kendisine hangi mizâc ve tabiatın îcâbı kolaylaşdırıldıysa ona göre hareket eder" buyurmuşdur S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 12 ss 223 (2062 nolu h ş ) Kâmil Miras Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 2 ss 492 Hasan Basri Çantay Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 19 ُ و م ُ ت ْ ك َ ت ْ م ُ ت ْ ن ُ ك َ ا م َ و َ ن ُ و د ْ ب ُ ت َ ا م ُ م َ ل ْ ع َ ا َ و َ ن "Siz, neyi açıklarsanız, neyi de gizlemişseniz hepsini elbetde ben bilirim" 24 Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , bir kere yıkılmak üzere olan bir binânın yanından geçerken sür'atli yürüyüp geçti Ashâb "Yâ Rasûlallâh, Allâh'ın kazâsı'ndan mı kaçıyorsunuz" diye sorunc a "Allâh'ın kazâsından Allâh'ın kaderine ilticâ' ediyorum" buyurmuşdur Hazreti Ömer radıye'llâhü anh da Şam'a gittiği zaman orada Tâûn bulunduğunu işitince, - bu Hadîs - i şerîf gereğince - oraya girmeyip geri döndü Bunu gören Ebû Ubeyde ibn - i El - Cerrah radıye'llâhü anh da, "Yâ Ömer, Allâh'ın kazâsından mı kaçıyorsun?" deyince, O da "Allâh'ın kazâsından kaderine kaçıyor ve ilticâ' ediyorum" cevâbını vermişdir Bu iki hâdiseye dayanılarak kader, kazâ sûretini bulmadıkça Allâhü Teâlâ'nın onu ref' etme si umulur Nitekim, ( ٍ ن ْ ا َ ش ِ فِ َ و ُ ه ٍ م ْ و َ ي � ل ُ ك : Allâh her an ve saat bir emirde, bir iştedir ) (Rahmân, 29), âyet - i kerîmesine göre Allâhü Teâlâ, ilâhî kazâ ile yeni yeni şuûn'a (işlere) ve hallere vücûd verir, denilmişdir S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi C 12 ss 221 Kâmil Miras Cenâb - ı Hakk, Ra'd sûresi'nin şu âyet - i kerîmesinde ُ ت ِ ب ْ ث ُ ي َ و ُ ء َ ا ش َ ي َ ا م ُ لله ا ا ُ و ح ْ َ يَ ج ِ ب َ ا ت ِ ك ْ ل ا � م ُ ا ُ ه َ د ْ ن ِ ع َ و "Allâh dilediğini mahveder, dilediğini yerinde bırakır (Tağyîre uğramayan bir şey' ancak) kendi yanındaki ana kitâb'dır" Ra'd, 39 buyurmuşdur ki Levh - ı mahfûz, kader ve ezelî ilm - i ilâhî'dir Mahv ve isbât sûretiyle tağyîre uğrayan ise kazâ'dır Bunun için Ehl - i sünnet âlimleri, kazâ ve kader hakkında şöyle derler: "Ce nâb - ı Hakk, eşyâyı yaratmazdan önce eşyânın miktarlarını, hallerini, îcâd zamanlarını takdîr edib bilir Sonra takdîr etdiği o şey'i, bu ilmi îcâbı îcâd eder Bunun için îmân, küfür, hayır, şerr, menfaat, mazarrat gibi bütün şuûnât, Cenâb - ı Hakk'ın ezelî i lmi, irâdesi ve kudreti ile vücûd bulur O'nun mülkünde, O'nun huküm ve takdîrinden başka hiç bir kimsenin ve hiç bir kuvvetin huküm ve nüfûsu yokdur Cenâb - ı Hakk, bu ezelî ilmi îcâbı lâ - yezâlde (zeval bulmayan bir zamanda) eşyâya vücûd verir" "Bunu nla berâber kazâ ve kader bahsinde en doğru bilgi kaynağı Kitâb ve Sünnet'dir En doğru hareket de bunlardan ilhâm alarak tevakkuf etmekdir Çünkü kazâ ve kader bilgisi, Allâhü Teâlâ'nın kendisine tahsîs etdiği bir sırdır" S B M Tecrîd - i Sarîh Tercem esi,C 12 ss 222 - 225 Kâmil Miras Kezâ, َ ل َ و ِ ِ ِ إ َ ب � ب َ ح َ لله ا � ن ِ ك َ ل ْ ي ُ ك ِ ل ْ ا ُ م يَ َ ا َ ن � ي َ ز َ و َ ن ُ ق ِ فِ ُ ه ُ و ل ِ ب ُ ك َ ك َ و ْ م َ ه � ر ِ إ َ ل ُ ك ْ ي ْ ل ا ُ م ُ ك ْ ف ْ ل ا َ و َ ر ُ ف ُ و س ْ ل ا َ و َ ق َ ا ي ْ ص ِ ع َ ن ط ُ و ا َ ل َ ك ِ ئ ِ ش ا � ر لا ُ م ُ ه د ُ و َ ن لا "Allâh size îmânı sevdirdi Onu kalblerinizde süsledi Küfrü, fâsıklığı, ısyânı size çirkin gösterdi İşte rüşdünü bulanlar (îmânında sâbit olanlar) da onların ta kendileridir" (Hucurât, 7) "O küfr edenler kalblerine o taassubu, o câhillik taasubunu yerleştirdiği zaman, Allâh da rasûlünün ve mü'minlerin üzerine sekînetini (ma'nevî kuvvetini) indirdi ve onları (mü'minleri) takvâ sözü üzerinde durdurdu Zâten onlar da buna lâyık ve ehil idiler Allâh her şey'i hakkıyle bilendir" Fetih, 26 "De ki: Hakk (olan bu Kur'ân) Rabb' inizdendir Artık dileyen inansın, dileyen de küfre sapsın (kâfir olsun) " Kehf, 29 âyet - i kerîme'leri de, îmân ve küfür yollarından birisinin tercîh edilmesi konusunun, kişinin kendi fiil ve ihtiyârı ile olduğunu açık bir şekilde ifâde etmektedir 24 - Bakara, 33 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 20 َ ن ُ و م ُ ت ْ ك َ ت َ ا م َ و َ ن ُ و د ْ ب ُ ت َ ا م ُ م َ ل ْ ع َ ي ُ لله ا َ و "Allâh, ne açıklar , ne gizlerseniz (hepsini) bilir" 25 ْ م ُ ت ْ ن َ ل ْ ع َ ا َ ا م َ و ْ م ُ ت ْ ي َ ف ْ خ َ ا َ ا ِ بِ ُ م َ ل ْ ع َ ا َ ا نَأ َ و ط "Ben sizin gizlediğinizi de, açıkladığınızı da çok iyi bilenim" 26 َ ن ُ و ن ِ ل ْ ع ُ ي َ ا م َ و ْ م ُ ه ُ ر ُ و د ُ ص � ن ِ ك ُ ت َ ا م ُ م َ ل ْ ع َ ي َ ل َ ك � ب َ ر � ن ِ إ َ و "Onların sînel eri ne saklıyor, ne açıklıyor, muhakkak senin Rabb'in elbetde biliyor" 27 ُ لله ا ُ ه ْ م َ ل ْ ع َ ي ُ ه ُ و د ْ ب ُ ت ْ و َ ا ْ م ُ ك ِ ر ُ و د ُ ص ِ فِ َ ا م ا ُ و ف ْ ُ تُ ْ ن ِ إ ْ ل ُ ق ط ُ م َ ل ْ ع َ ي َ و ِ فِ َ ا م َ و ِ ت َ ا و َ م � س لا ِ فِ َ ا م ِ ض ْ ر َ لا ْ ا ط ٌ ر ي ِ د َ ق ٍ ء ْ ى َ ش ِّ ل ُ ك َ ى ل َ ع ُ لله ا َ و Bu âyet - i kerîme'nin üst tarafında ifâde buyurulduğuna göre Cenâb - ı Hakk, Melekleri ve İblîs'i imtihân etmek istediğinde "Yer yüzünde bir halîfe (insan) yaratacağım" buyurunca, onlar da "Biz seni hamd ile tesbîh ve takdîs edip dururken orada bozgunculuk yapacak, kanlar dökecek kimseler mi yaratacaksın?" demişlerdi Allâhü Teâlâ da "Her halde sizin bilmediklerinizi ben bilirim" deyince hatâ etdiklerini anlayan Melekler, derhal "Seni tenzîh ederiz Senin bize öğretdiğinden başka bizim bir bilgimiz yok, Alîm ve Hakîm olan ancak sensin" diyerek Allâhü Te'alâya karşı olan teslîmiyyetlerini bildirmişlerdi ki bu sözü söyleyenler içinde İblîs de vardı Fakat Meleklerin ve İblîs'in bu sözlerinde samîmî olup olmadıklarını belirtmek ve kendi ame llerine bi'z - zât kendilerinin şâhit olup bir i'tiraz haklarının kalmadığını göstermek gerekiyordu Bunun için de Cenâb - ı Hakk, hepsine birden "Âdem için (Allâh'a) secde edin" emrini verince, İblîs'den başka bütün Melekler derhâl secde etdiler İblîs ise ki birlenip kendine göre bir yorum yaparak secde etmedi Çünkü o, yukarıdaki âyet - i kerîme'de belirtilen - Seni tenzîh ederiz - sözünü, kerhen söylemiş olduğundan sözünde samîmî olmayan kâfirlerdendi İşte bütün insanların ezeldeki sözleri de böyledir Bu nun için Ahd - i mîsâk 'da samîmî olanlar bunu kendi rızâları ile samîmî olarak yaptıklarından bu dünyâda da samîmî bir müslümân olarak aslî (fıtrî) îmânlarını korudular ve kesbî îmâna yöneldiler Samîmî olmayanlar da bunu kerhen yaptıklarından bu dünyâda da küfrü, şirki ve nifâkı tercih etdiler ki bu dünyâdaki ilâhî imtihânın hıkmeti de bu hakîkati gözler önüne sermek olsa gerekdir Allâhü a'lem Bunu nla berâber Rahmân olan Allâhü Teâlâ, kullarının kesbî îmâna yönelmeleri için - şirkden, küfürden ve nifakd an sakınmak şartı ile - îmân kapısını son nefese kadar açık tutmuş, tevbe edip kendine yönelenleri afv ve mağfiret edeceğini bildirmişdir Çünkü Allâhü Teâlâ, kulları hakkında Raûf ve Rahîm 'dir " ٌ م ي ِ ح َ ر ٌ ف ُ ؤ َ ر َ ل ِ س � ا نلا ِ ب َ لله ا � ن ِ إ : Allâh, insanla r hakkında Raûf ve Rahîm'dir" Hacc, 65 " ِ لله ا ِ ة َ ْ حْ َ ر ْ ن ِ م ا ُ و ط َ ن ْ ق َ ت لآ ط : Allâh'ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyin" Zümer, 53 Gibi âyet - i kerîme'ler bunun açık bir delîlidir 25 - Mâide, 99 ve Nûr, 29 26 - Mümtehıne, 1 27 - Neml, 74 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 21 "De ki: İçinizde kini gizleseniz de, açığa vursanız da Allâh onu bilir Göklerdeki her şey'i, yerdeki her şey'i de bilir Allâh her şey'e hakkıyle gücü yetendir" 28 ُ م ي ِ ح � ر لا ُ ز ي ِ ز َ ع ْ ل ا ِ ة َ ْ َ ا ه � ش لا َ و ِ ب ْ ي َ غ ْ ل ا ُ ِ لِ َ ا ع َ ك ِ ل َ ذ لا "İşte bu, görünmeyeni de, görüneni de b ilen, Azîz ve Rahîm (yegâne gâlib ve çok esirgeyici) olan (Allâh) dır" 29 ْ م ُ ك ي ِ ي ْ ُ � َ ا م ِ ل ْ م ُ ك ا َ ع َ ْ َ ا ذ ِ إ ِ ل ُ و س � ر ل ِ ل َ و ِ لله ِ ا ُ و بي ِ ج َ ت ْ س ا ا ُ و ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ا ه � ي َ ا َ ا ي ج ُ ل و ُ َ � َ لله ا � ن أ ا ُ و م َ ل ْ ع ا َ و ِ ه ْ ي َ ل ِ إ ُ ه � ن َأ َ و ِ ه ِ ب ْ ل َ ق َ و ِ ء ْ ر َ م ْ ل ا َ ْ ين َ ب َ ن ُ و ر َ ش ْ ُ � “Ey îmân edenler, sizi, size hayât verecek şey’lere (dînî akîde ve esâslara) da’vet etdiği zaman Allâh’a ve Rasûl’üne icâbet edin Bilin ki şübhesiz Allâh, kişi ile kalbi arasına girer (ve ne yaptığını, ne düşündüğünü ve neye inandığını ç ok iyi bilir) Ve siz, hakîkaten O’na dönüp (O’nun huzûrunda) toplanacaksınızdır” 30 ن َ و َ ن َ ا س ْ ن ِ ل ْ ا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ ْ د َ ق َ ل َ و ْ ف َ ن ِ ه ِ ب ُ س ِ و ْ س َ و ُ ت ا َ م ُ م َ ل ْ ع ُ ه ُ س ج ِ د ي ِ ر َ و ْ ل ا ِ ل ْ ب َ ح ْ ن ِ م ِ ه ْ ي َ ل ِ إ ُ ب َ ر ْ ق َ ا ُ ن ْ َ � َ و ِ ين ِ م َ ي ْ ل ا ِ ن َ ع ِ ن َ ا ي ِّ ق َ ل َ ت ُ م ْ ل ا � ى ق َ ل َ ت َ ي ْ ذ ِ إ ٌ د ي ِ ع َ ق ِ ل ا َ م ِّ ش لا ِ ن َ ع َ و ٌ د ي ِ ت َ ع ٌ ب ي ِ ق َ ر ِ ه ْ ي َ د َ ل � لا ِ إ ٍ ل ْ و َ ق ْ ن ِ م ُ ظ ِ ف ل َ ي ا َ م ِّ ق َ ْ لْ ا ِ ب ِ ت ْ و َ م ْ ل ا ُ ة َ ر ْ ك َ س ْ ت َ ء ا َ ج َ و ط ُ د ي ِ َ � ُ ه ْ ن ِ م َ ت ْ ن ُ ك ا َ م َ ك ِ ل َ ذ “And olsun, insanı biz yaratdık Nefsinin ona ne vesveseler vermekde olduğunu da biz bil iriz (Çünkü) biz ona şah damarından daha yakınız” “Hatırla ki (insanın) sağında, solunda oturan, onun amellerini tesbit etmekde olan iki de (melek) vardır ” “O, bir söz atmaya dursun, mutlak yanında hâzır bir gözcü vardır” 28 - Âl - i İ mrân, 29 29 - Secde, 6K 30 - Enfâl, 24 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 22 “ (Bir gün bakar sın ki) ölüm baygınlığı, gerçek olarak gelmiş, - İşte bu, senin kaçıp durduğun şey’ - dir (denilmiş) dir” 31 َ ين ِ ظ ِ ف َ ا َ لْ ْ م ُ ك ْ ي َ ل َ ع � ن ِ ا َ و لا َ ين ِ ب ِ ت َ ا ك ً ا م َ ا ر ِ ك لا َ ن ُ و ل َ ع ْ ف َ ت َ ا م َ ن ُ و م َ ل ْ ع َ ي "Sizin üzerinizde hakîkî bekciler (amel ve hareketlerinizi dâimâ murâkabe eden melekler) " (Allâh ındinde) çok şerefli yazıcılar vardır", "ki onlar neyapıyorsanız hepsini bilirler" 32 ٌ ظ ِ ف َ ا ح َ ا ه ْ ي َ ل َ ع َ ا ّ م َ ل ٍ س ْ ف َ ن � ل ُ ك ْ ن ِ ا ط "Hiç bir nefis hâriç değil, ille onun üzerinde bir gözeten (yaptığı hay ır ve şerr işleri kontrol eden melekler veyâ Cenâb - ı Hakk) vardır" 33 Âyet - i kerîme'lerine göre, insanların ve mahlûkâtın açığa vurduklarını da, gizli tuttuklarını da çok iyi bilen Allâhü Teâlâ, bu durumun açıkca ortaya çıkması; Allâhü Teâlâ ile yapdığ ımız ahd'e, verdiğimiz söze, bu dünyâda da sâdık kalıp kalmadığımızın isbâtı; herkesin kendi inanış ve ameline bi’z - zât kendisinin şâhid olup Cennet’lik veyâ Cehennem’lik olduğuna her hangi bir şekilde bir i’tirâzda bulunmaması için, yerleri gökleri, hayât ı ve ölümü yaratıp - kabullenmiş oldukları emâneti hakkıyle yerine getirip yanlış yollara gitmemeleri için, sonsuz rahmetinin bir eseri olarak, onlara doğru yolu gösterecek kitâblar ve peygamberler göndermek sûretiyle - imtihana tâbi’ tutdu ki bu da İlâhî hı kmet’in bir gereği idi 31 - Kâf, 16 - 19 Ölüm hakkındaki bir Hadîs - i şerîf'de de şöyle buyurulmuşdur: "Her kim Allâh'a kavuşub O'nu görmeğe muhabbet ederse, Allâh da ona kavuşub görmesini sever Her kim de Allâh'a mülâkî olmakdan hoşl anmazsa, Allâh da ona mülâkî olmakdan hoşlanmaz" "Mü'mine ölüm hâli gelince Allâh'ın o kulundan hoşnutluğu, Allâh'ın ikrâm ve ihsânı müjdelenir Bu müjde üzerine artık mü'mine önünde (ölüm gibi) kendisini karşılayacak hallerden sevimli bir şey' olmaz O anda mü'min Allâh'a mülâkî olmaya muhabbet eder Allâh da mü'min kuluna mülâkâtı sever Fakat kâfir öyle değildir Ona ölüm hâli gelince Allâh'ın azâbı ve ukûbeti müjdelenir O anda kâfire önündeki ölüm gibi hallerden daha çirkin bir hal olmaz Bu sûretle kâfir, Allâh'a mülâkî olmayı fenâ görür, Allâh da ona mülâkî olmayı fenâ görür" S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 12 ss 204 (2043 nolu h ş ) Kâmil Miras 32 - İnfitâr, 10 - 11 - 12 33 - Târık, 4 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 23 Bu bakımdan, َ ك َ ه ْ ج َ و ْ م ِ ق َ ا َ ف ِ ل ً ا ف ي ِ ن َ ح ِ ن ي ِّ د ل ط َ ا ه ْ ي َ ل َ ع َ س � ا نلا َ ر َ ط َ ف ِ تى � ل ا ِ لله ا َ ت َ ر ْ ط ِ ف ط لآ َ ت َ ِ ل َ ل ي ِ د ْ ب ْ ل ِ ق ِ لله ا ط َ ذ َ ك ِ ل ْ ل ا ُ ن ي ِّ د لا ُ م ِّ ي ق ق َ ل َ و � ن ِ ك ْ ك َ ا َ ث � ا نلا َ ر َ ل ْ ع َ ي لآ ِ س ُ و م َ ن ق “O halde (H abîbim), yüzünü bir Hanîf (Muvahhid) olarak, dîne, Allâh’ın o fıtratına (İslâm fıtratına) çevir ki O, insanları bunun üzerine yaratmışdır Allâh’ın yaratışında (hiç bir) değişme olmaz Bu, dimdik ayakta duran bir dîn’dir Fakat insanların çoğu bilmez” 34 âyet - i kerîmesinde ve ُ و ل ْ و َ م ْ ن ِ م ا َ م ُ و ي � لا ِ إ ٍ ْ َ ل ُ د ْ ل ا َ ى ل َ ع ْ ط ِ ف ِ ة َ ر َ ف َ ا ْ ِّ و َ ه ُ ي ُ ه ا َ و َ ب َ ا ِ ه ِ ن َ ن ُ ي ْ و َأ َ ا ر ِّ ص ِ ه ِ ن ا َ س ِّ ج َ ُ يَ ْ و َأ ِ ه ِ ن ُ ة َ م ي ِ ه َ ب ْ ل ا ُ ج َ ت ْ ن ُ ت َ ا م َ ك َ ء َ ا ع ْ د َ ج ْ ن ِ م َ ا ه ي ِ ف َ ن و � س ِ ُ � ْ ل َ ه َ ء َ ا ع ْ َ جَ ً ة َ يَ ِ ِ ِ ه َ ب “Her doğan ç ocuk muhakkak İslâm fıtratı üzerine doğar Sonra anası ile babası onu (Yahûdî ise)Yehûdî, (Nasrânî ise) Nasrânî, (Mecûsî ise) Mecûsî yapar Nasıl ki, her hayvanın yavrusu a'zâları tam olarak doğar Hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik, kesik bir şey' görülür mü?” 35 hadîs - i şerîfinde belirtildiği üzere, ezeldeki ahdinin gereği olan inanç, duygu ve fıtrata göre dünyâya gelen insanlardan hakîkî ve samîmî îmân ehli olanlar, dünyâ hayâtında da bu ezelî îmânını izhâr edip Rabb’ine yönelerek ve O’na kay ıtsız şartsız teslîm olarak bu ilâhî imtihânı kazanmaya muvaffak olurlar Bu bakımdan bunlar için, âyet - i kerîmede, َ ي َ ا د ُ ه َ ع ِ ب َ ت ْ ن َ م َ ف ً ى د ُ ه ِّ نِ ِ م ْ م ُ ك �ن َ ي ِ ت ْ ا َ ي � ا م ِ ِ ِ إ َ ف َ ف َ خ � َ ل َ ع ٌ ف ْ و ِ ه ْ ي ُ ه لآ َ و ْ م ُ و ن َ ز ْ َ � ْ م َ ن 34 - Rûm, 30 35 - Sahîhu’l - Buhârî, Cüz’ 2 Kitâbü’l - cenâiz ss 120 S B M Tecrîd - i Sarih Tercemesi C 4 ss 529 (664 nolu h ş ) Kâmil Miras Not: Bu âyet - i kerîme ve hadîs - i şerîf'de zikri geçen Fıtrî îmân , ezeldeki ahd - i mîsâkın bir devâmı olduğundan bülüğ çağına kadar devam etdiği hâlde buna i'tibâr olunmaz Fakat bülûğ çağına gelip mükellef oldukdan sonra kendi fiil ve ihtiyârı ile kazanılan kesbî îmâna i'tibâr olunur Bu bakımdan kula düşen görev, aslî îmânı (fıtrî îmânı), kesbî îmân ile doğrulayıp tasdîk ederek takvîye ve te'yîd etmekdir Yoksa tebdîl ve tağyîr değildir Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 24 “Size benden bir hidâyetci (re hber bir peygamber) gelir de kim benim o hidâyetimin izince giderse (göndereceğim peygambere uyup benim emirlerimi tutar ve yasaklarımdan kaçarsa) artık onlara hiç bir korku ve tehlike yokdur Onlar mahzûn da olacak değillerdir” 36 َ ين ِ ل ِ س ْ ر ُ م � ا ن ُ ك � ا ن ِ إ ج َ ك ِّ ب َ ر ْ ن ِ م ً ة َ ْ حْ َ ر ط "Biz, Rabb'inden bir rahmet eseri olarak (peygamberler) gönderenleriz" 37 buyurulmuşdur    Ezeldeki ruhlar âleminde kerhen îmân edip sözlerinde samîmî olmayanlar da, dünyâ hayâtında bu ezelî îmânı izhâr ed ip Rabb’lerine yönelemediklerinden ve O’na kayıtsız şartsız teslîm olamadıklarından bu ilâhî imtihânı kaybedip kâfir veyâ münâfık veyâ müşrik olurlar Bu bakımdan bunlar için de âyet - i kerîme'lerde, şöyle buyurulmuşdur: ا ُ و َ ل � ا نلا ُ ب ا َ ح ْ ص َ ا َ ك ِ ئ ِ ر ج ْ م ُ ه َ ا ه ي ِ ف َ ا خ لد ُ و َ ن “Onlar, ateşin (Cehennem’in) arkadaşlarıdır Onlar, orada bir daha çıkmamak üzere kalıcıdırlar” 38 ُ ة َ ر َ ا ج ِ ْ لْ ا َ و ُ س � ا نلا َ ا ه ُ ْ ُ و ق َ و ِ تِ � ل ا َ ر � ا نلا ا ُ و ق � ت ا َ ف ج َ ن ي ِ ر ِ ف َ ا ك ْ ل ِ ل ْ ت � د ِ ع ُ ا "Korkun o ateşden ki onun tuturağı (odunu, çırası, ocak taşı) insanla o taşdır O (ateş) kâfirler için hazırlanmışdır" 39 ا ُ و َ ل � ل ا َ ك ِ ئ ْ ش ا َ ن ي ِ ذ َ ت َ ل � � ض لا ا ُ و َ ر ِ ب َ ة ُ ْ لَ ا َ ى د ْ ل ا َ و َ ا ذ َ ع ِ ب َ ب ْ ل ا ْ غ َ م ِ ة َ ر ِ ف ج َ ف َ ا م � ا نلا َ ى ل َ ع ْ م ُ ه َ ر َ ب ْ ص َ ا ِ ر “Onlar, hidâyet’i bırakıp dalâlet’i, mağfire t’e bedel azâb’ı satın almış kimselerdir Onlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar (ne kadar da dayanaklıdırlar)” 40 36 - Bakara, 38 37 - Duhân , 5 - 6 38 - Bakara, 39 39 - Bakara, 24 40 - Bakara, 175 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 25 ً ة َ ن ْ ت ِ ف ٍ ض ْ ع َ ب ِ ل ْ م ُ ك َ ض ْ ع َ ب َ ا ن ْ ل َ ع َ ج َ و ط َ ن و ُ ِ بِ ْ ص َ ت َ ا ج ً ا ي ِ ص َ ب َ ك � ب َ ر َ ن َ ا ك َ و ع "Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınız için bir ibtilâ' (ve imtihan mevzûu) yaptık ki sabr edecek misiniz? (diye) Senin Rabb'in (her şey'i) hakkıyle görendir" 41 َ ن و ُ ب ِ س ْ ك َ ي ُ ا و ن َ ا ك َ ا ِ بِ ً ء َ ا ز َ ج ًأي ِ ث َ ك ا ُ و ك ْ ب َ ي ْ ل َ و ً لا ي ِ ل َ ق ا ُ و ك َ ح ْ ض َ ي ْ ل َ ف "Artık onlar, kazanmakda oldukları (günâhın) cezâsı olmak üzere az gülsünler, çok ağlasınlar" 42    Allâhü Teâlâ, kesbî îmâna yönelmeyen kullarına hemen azâb eder mi? Allâhü Teâlâ, kendi fiil ve hür irâdesi ile kesbî îmâna yönelmeyen kullarının günahlarından dolayı - sonsuz rahmetinin bir eseri ol arak - hemen onlara azâb etmez Fakat ihmâl de etmez Ancak türlü şekillerde onları ikâz ederek imâna gelip tevbe etmeleri için te'hîr eder Bu te'hîrden de bir fırsat yakalayıp Hakk'a yönelmemekde isrâr ederlerse o zaman da onlara azâb hakk olur ki şu âyet - i kerîmeler de, bu husûsu açık bir şekilde ifâde edip ortaya koymaktadır: َ ا ه َ ا ن ْ ر � م َ د َ ف ُ ل ْ و َ ق ْ ل ا َ ا ه ْ ي َ ل َ ع � ق َ َ لْ َ ا ه ي ِ ف ا ُ و ق َ س َ ف َ ف َ ا ه ي ِ ف َ ر ْ ت ُ م َ ا ن ْ ر َ م َ ا ً ة َ ي ْ ر َ ق َ ك ِ ل ْ ه ُ ن ْ ن َأ َ ا ن ْ ْ َ ر َ ا ا َ ذ ِ إ َ و ً ا ي ِ م ْ د َ ت ْ ع َ ب ْ ن ِ م ِ ن و ُ ر ُ ق ْ ل ا َ ن ِ م َ ا ن ْ ك َ ل ْ ه َ ا ْ م َ ك َ و ٍ ح ُ و ن ِ د ط "Biz bir memleketi helâk etmek istediğimiz vakit onun ni'met ve refahdan şımarmış elebaşılarına (ileri gelenlerine, Allâh'a, peygambere ve Kur'ân'a itâati) emr ederiz de onlar orada (bu emrimize rağmen) itâatden çıkarlar (Emirlerimizi di nlemiyerek isyanlarını, fısklarını artırırlar da kendi hevâ ve heveslerine uyarlar) Artık o (memlekete) karşı azâb hakk olmuşdur İşte biz onu kökünden mahv - ü helâk etmişizdir" 41 - Fürkan, 20 42 - Tevbe, 82 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 26 "Nûh ( devrin) den sonra nice asırlar (halkını) helâk etdik" 43 َ ا ك ا َ م َ و َ ن و ُ ح ِ ل ْ ص ُ م َ ا ه ُ ل ْ ه َ ا َ و ٍ م ْ ل ُ ظ ِ ب ى َ ر ُ ق ْ ل ا َ ك ِ ل ْ ه ُ ي ِ ل َ ك � ب َ ر َ ن "Senin Rabb'in, - ehâlisi (birbirini) islâh edip dururken , (bir i birlerinin haklarına riâyet eder ler ken) - o memleketleri sırf küfür ve şirk yüzünden helâk edecek değildi ya" 44 ُ ه ْ ل َ ئ ْ س َ و ِ ر ْ ح َ ب ْ ل ا َ ة َ ر ِ ض َ ا ح ْ ت َ ن َ ا ك ِ تى � ل ا ِ ة َ ي ْ ر َ ق ْ ل ا ِ ن َ ع ْ م م ْ م ُ ه ُ ن َ ا تي ِ ح ْ م ِ ه ي ِ ت ْ ا َ ت ْ ذ ِ ا ِ ت ْ ب � س لا ِ فِ َ ن ُ و د ْ ع َ ي ْ ذ ِ ا َ ن ُ و ت ِ ب ْ س َ ي لآ َ م ْ و َ ي َ و ً ا ع � ر ُ ش ْ م ِ ه ِ ت ْ ب َ س َ م ْ و َ ي لا ْ م ِ ه ي ِ ت ْ ا َ ت لآ ج َ ن ُ و ق ُ س ْ ف َ ي ا ُ و ن َ ا ك َ ا ِ بِ ْ م ُ ه ُ و ل ْ ب َ ن َ ك ِ ل َ ذ َ ك ُ ا ْ ت َ ل َ ا ق ْ ذ ِ إ َ و ً ا م ْ و َ ق َ ن ُ و ظ ِ ع َ ت َ ِ لِ ْ م ُ ه ْ ن ِ م ٌ ة � م لا ِ ن ً ا د ي ِ د َ ش ً ا ب َ ا ذ َ ع ْ م ُ ه ُ ب ِّ ذ َ ع ُ م ْ و َ ا ْ م ُ ه ُ ك ِ ل ْ ه ُ م ُ لله ا ط ا ُ و ل َ ا ق َ ن ُ و ق � ت َ ي ْ م ُ ه � ل َ ع َ ل َ و ْ م ُ ك ِّ ب َ ر َ لى ِ إ ً ة َ ر ِ ذ ْ ع َ م " (Habîbim) onlara denizin yakınındaki, (sâhildeki) o kasaba (nın hâlini ve ehâlisinin başına gelenleri) sor Hani onlar Cumartesi gününün hurmetini ihlâl ederek haddi aşmışlardı Çünkü Cumartesi ta'tîli yaptıkları gün balıklar akın akın meydana çıkarak yanlarına geliyordu Cumartesi ta'tîli yapmayacakları gün ise gelmiyordu İşte biz, itâat den çıkmakda olduklarından dolayı kendilerini böylece imtihân ediyorduk" "H ani içlerinden bir ümmet, (bir topluluk): - Allâh'ın kendilerini (dünyada) helâk edici veyâ kendilerini (âhiretde) çetin bir azâb ile azâblandırıcı olduğu bir kavme (bir toplum a), ne diye öğüd veriyorsunuz? - dediği zaman, onlar (o va'z edenler) de: - Rabb'inize özür (dilemeye yüzümüz olsun) için Umulur ki sakınırlar - demişlerdi" 45 43 - İsrâ', 16 - 17 44 - Hûd, 117 Bu husûs, "Cenâb - ı Hakk'ın rahmetinin genişliğinden ve kendi haklarındaki lûtuf ve müsâmahasındandır Bunun için haklar tezâhüm ettiği (toplanıp bir araya geldiği) vakit, fukahâ', evvelâ kul hakkını nazar - ı i'tibâra alır" denilmiş; bu esâsa binâen de "Mülk, küfr ile yaşayabilir, fakat zulm ile, ahlâksızlık ile aslâ yaşayamaz" buyurulmu şdur Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm, C 1 ss 343 Hasan Basri Çantay 45 - A'râf, 163 - 164 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 27 ِ ذ � ل ا َ ا ن ْ ذ َ خ َ ا َ و ِ ء و � س لا ِ ن َ ع َ ن ْ و َ ه ْ ن َ ي َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ا ن ْ ي َ ْ نْ َ ا ِ ه ِ ب ا ُ و ر ِّ ك ُ ذ َ ا م ا ُ و س َ ن ا � م َ ل َ ف ا ُ و م َ ل َ ظ َ ن ي ب ٍ س ي ِ ئ َ ب ٍ ب َ ا ذ َ ع ِ ب ِ َ ا م ا ُ و ن َ ا ك َ ن ُ و ق ُ س ْ ف َ ي "Vaktâki onlar artık yapılan va'zları unutdular Biz de kötülükden vaz geçirmekde sebât edenleri selâmete çıkardık Zulm edenleri de yapmakda oldukları fısklar yüzünden şiddetli bir azâb ile yakaladık" َ ن ِ ئ ِ س َ ا خ ً ة َ ْ َ ر ِ ق ا ُ و ن ُ و ك ْ م ُ َ لَ َ ا ن ْ ل ُ ق ُ ه ْ ن َ ع ا ُ و ُ نُ َ ا م ْ ن َ ع ا ْ و َ ت َ ع � ا م َ ل ف Bu âyet - i kerîmede açıkça bildirildiğine göre, bu şehir halkı iki gurup idi Bunlardan bir kısmı, fâsık ve mütecâvizler gurûbu idi Diğer bir kısmı da dindar v e sâlih kimseler gurûbu idi Fakat bu ikinci gurup fasık ve mütecâvizleri bu çirkin davranışlarından vaz geçiremiyorlar ve hiç bir nasîhatı dinletemiyorlardı Bunlar da kendi aralarında iki kısım olmuşlardı Bir kısmı acı tatlı, zor kolay her yolu deni yerek onları kötü hallerinden vaz geçirmeye, çeşitli hakâretlere rağmen " Emr - i bi'l - ma'rûf ve nehy - i ani'l - münker" de bulunarak nasihat etmeye çalışıyorlardı Fakat sözlerinin te'sîr etmeyişini görünce sükût ederek bir kenara çekiliyor ve halka va'z - ü nasî hetde bulunmaya devam eden daha gayretli ilim adamlarına gelerek "Niçin va'z - ü nasîhat ediyorsunuz? Allâhü Teâlâ bu kavmi ya helâk edecek veyâ şiddetli bir azâb ile azâb edecek Böyle bir hâle müstehak olanlara va'z - ü nasîhat te'sîr etmez Bunun için sizi n va'z - ü nasîhatlerinizin bir faydası yokdur" derlerdi Va'z - ü nasîhat edenler de "Sizin Rabb'inize bizim tarafımızdan özür olması için va'z - ü nasîhat yapıyoruz Va'z - ü nasîhatimizin te'sîr etmeyişinden de aslâ me'yûs değiliz Çünkü görevimizi yapıyoru z Belki bizim va'z - ü nasîhatimiz te's'ir eder de haram olan şey'leri yapmakdan geri kalırlar" diye cevâb verirlerdi Netîcede âsîler, yapılan va'z - ü nasîhatleri unutup aldırış etmediler Büyük bir kibir ve gurûr ile isyanlarına devam etdiler Allâhü T eâlâ da, kötülüklerden nehy ederek "Emr - i bi'l - ma'rûf ve nehy - i ani'l - münker" de bulunanlara necât verip kurtuluşa erdirdi Yapılan nasîhatleri kabûl etmeyip isyanlarına devam edenleri de ( fakirlik ve yoksulluk gibi ) şiddetli bir azâb ile muâheze etdi Fak at yine kibir ve gurûr ile büyüklük taslayarak isyanlarına devam etdikleri için onlara "Hor ve zelîl olarak maymunlar olun" dedi Bu konu, Tefsîr - i Hâzin'de, üç türlü tefsîr edilmişdir ki şöyledir: Birinci fırkadan olanlar, yasak edilen şey'leri yaparlar, yasak olan Cumartesi günü balık avlarlar, yerler, satarlar, hattâ sâhilin kenarına havuzlar yaparak Cumartesi günü balıklar içine dolunca ağzını kaparlar, pazar günü de bu balıkları toplarlardı İkinci fırkadan olanlar, bunların bu hâline sü kût edrerek ses çıkarmazlar, fakat kendileri de yasak edilen şey'leri yapmazlardı Üçüncü fırkadan olanlar ise, yasak edilen şey'leri yapmadıkları gibi yapanlara da va'z - ü nasîhat ederek yapmamalarını söylerler, onları bu yanlış yollardan döndürmeye çalışırlardı Buna karşılık ikinci fırka da "Helâk olacak veyâ azâb görecek bir topluma niçin va'z - ü nasîhat ediyorsunuz? Emeğinize yazık değil mi?" derlerdi Onlar da "Cenâb - ı Hakk nazarında ma'zûr olmak için emr - i bi'l - ma'rûf ve nehy - i ani'l - münkerde bul unuyoruz" cevâbını verirlerdi Bu sûretle de dîni görevlerini yapmakda kusûr etmemeye çalışırlardı Netîcede, âsî guruplar helâk oldu, va'z - ü nasîhatde bulunanlar necat buldu Sükût edenler de kalbleri ile buğz edip - emr - i bi'l - ma'rûf ve nehy - i ani'l - münker - vazîfesi, farz - ı kifâye olduğu için onların da kurtulmuş olabilecekleri görüşü gâlib olmuşdur Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 28 "Bu sûretle onlar (kibir ve inatları yüzünden) serkeşliğe devam ederek yasak edileni yapmakda ısrâr edince kendilerine: - Hor ve zelîl maymunlar olun - dedik" 46 Bu ve benzeri âyet - i kerîme'lerde belirtildiğine göre, Allâhü Teâlâ, sonsuz rahmetinin bir eseri olarak ve kendi haklarındaki lûtuf ve müsâmehasından dolayı, küfür, şirk ve nifak içinde yaşayan insanlara hemen zulm ederek onları helâk etmez Îmân ed ip tevbe etmelerine imkân vermek için kendilerine belli bir mühlet verir Bu zaman zarfında da Hakk'a yönelip O'na teslîm olmak ihtiyâcını duymazlarsa, o zaman da azâb - ı ilâhî kendilerine hakk olur ki şu âyet - i kerîme'ler bunun açık bir delîlidir 47 َ ع َ ل َ و َ ى ق ْ ب َ ا َ و � د َ ش َ ا ِ ة َ ر ِ خ لآ ْ ا ُ ب ا َ ذ "Âhiretin azâbı elbet daha çetin ve daha süreklidir" 48 َ م �ن َ ه َ ج ُ ر َ ا ن ْ م ُ َ لَ ا ُ و ر َ ف َ ك َ ن ي ِ ذ � ل ا َ و ج َ ا ِ بِّ َ ا ذ َ ع ْ ن ِ م ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ف � ف َ ُ � لآ َ و ا ُ و ت ُ و م َ ي َ ف ْ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع ى َ ض ْ ق ُ ي لآ ط ٍ ر ُ و ف َ ك � ل ُ ك ى ِ ز ْ َ نْ َ ك ِ ل َ ا ذ َ ك ج ُ ه َ و َ ا ه ي ِ ف َ ن ُ و خ ِ ر َ ط ْ ص َ ي ْ م ج ُ ل َ م ْ ع َ ن � ا ن ُ ك ى ِ ذ � ل ا َ ر ْ ي َ غ ً ا ِ لْ َ ا ص ْ ل َ م ْ ع َ ن َ ا ن ْ ج ِ ر ْ خ َ ا َ ا ن � ب َ ر ط ْ م ُ ك ْ ر ِّ م َ ع ُ ن ْ َ لِ َ و َ ا ُ ر ي ِ ذ �ن لا ُ م ُ ك َ ء َ ا ج َ و َ ر � ك َ ذ َ ت ْ ن َ م ِ ه ي ِ ف ُ ر � ك َ ذ َ ت َ ي َ ا م ط ٍ ي ِ ص َ ن ْ ن ِ م َ ين ِ م ِ ل � ا ظ ل ِ ل َ ا م َ ف ا ُ و ق ُ و ذ َ ف ع 46 - A'raf, 165 - 166 Bu hâdiseye işâretle Kur'ân - ı Kerîm'in Bakara sûresinde şöyle buyurulur: "And olsun, içinizden Cumartesi günü (ne saygı gös termek) hakkında (ki dînî emri) tanımayıp geçen (Eyle'li) ler (in başına gelenler) i her halde bil (ib öğren) mişsinizdir İşte biz onlara - Hor ve zelîl maymunlar olun - dedik" "Bunun için onu (bu kıssayı) , hem önündekilere (hâzır olanlara) , hem de ar dındakilere (sonra geleceklere) ıbret verici bir cezâ', takvâya erenlere de bir öğüt yaptık" Bakara, 65 - 66 Bu hususda üç kavil vardır: 1 - Burada işâret edildiği gibi hepsi de helâk olup gitmişlerdir 2 - Kendileri insan şeklinde olduğu halde maymunlar gibi sefil ve perişan olup ömürlerini tamamlayınca helâk olup gitmişlerdir 3 - Şeklen ve sûreten maymun olup nesilleri, sefil ve perîşan bir şekilde kıyâmete kadar devam edip gidecekdir ki isyankâr Yahûdiler hakkındaki âyet - i kerîmelerin ifâ de etdiği ağır hukümler bu husûsu te'yîd eder gibidir Mesh: Bir kavmin Allâh tarafından toptan maymun, domuz gibi bir hayvan şekline döndürülmesidir ki geçmiş ümmetler arasında vukû' bulmuşdur S B M Tecrid - i Sarîh Tercemesi,C 9 ss 69 Kâmil Miras 47 - Bu husûsda, kazâ ve kader hakkında ki 20 nolu dip noto bak 48 - Tâ - hâ, 127 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 29 "O kimseler ki küfr etdiler, Cehennem ateşi onlar içindir (Onlar orada) öldürülmezler ki ölsünler (o Cehennem) azâbından bir kısmı, onlardan kaldırılıp hafifletilmez de İşte biz, küfürde ileri giden herkesi böyle cezâlandırırız" "Onlar orada (şöyle) bağrışırlar: - Ey bizim Rabb'imiz, bizi çıkar Daha evvel yapmakda devam etdiğimizden bambaşka iyi amel (ve hareketler) yapacağız - Size iyice düşünecek kimsenin düşünebileceği ve öğüt kabûl edeceği kadar bir ömür vermedik mi? Size (azâb ile) korkutan (âkıbetinizi haber ver en kitâb ve peygamber) de gelmişdi Şimdi tadın (azâbı) Artık zâlimler için hiç bir yardımcı yok" 49 ِ م � و ق � ز لا َ ت َ ر َ ج َ ش � ن ِ ا لا ِ م ي َ َ َ لا ْ ا ُ م َ ا ع َ ط ج ِ ل ْ ه ُ م ْ ل َ ا ك ج ِ ن ُ و ط ُ ب ْ ل ا ِ فِ ى ِ ل ْ غ َ ي لا ِ م ي ِ ح َ ْ لْ ا ِ ى ْ ل َ غ َ ك َ ْ لْ ا ِ ء َ ا و َ س َ لى ِ ا ُ ه ُ و ل ِ ت ْ ع َ ا ف ُ ه ُ و ذ ُ خ ِ م ي ِ ح ج ِ م ي ِ م َ ْ لْ ا ِ ب َ ا ذ َ ع ْ ن ِ م ِ ه ِ س ْ ا َ ر َ ق ْ و َ ف ا � و ب َ ص � ُ ث ج ْ ق ُ ذ لا ج ُ يم ِ ر َ ك ْ ل ا ُ ز ي ِ ز َ ع ْ ل ا َ ت ْ ن َ ا َ ك � ن ِ ا "Şübhesiz o zakkum ağacı" "Günâha düşkün olanın (kâfirlerin) yemeğidir" " (O), sıcak suyun kaynadığı gibi karınlar içinde k aynayarak erimiş ma'den (ler) e benzer" " (Zebânîlere): Tutun onu da, sürükleyerek cehennemin tâ ortasına götürün, (denilir) " "Sonra tepesinin üstüne o kaynar su azâbından dökün" 49 - Fâtır, 36 - 37 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 30 "Tat (o azâbı) Çünkü sen, (iddiâna göre) sen çok ulu, çok şe refli idin" 50 َ ين ِ ل � و َ لا ْ ا ُ ي ِ ط ا َ س َ ا َ ل َ ا ق َ ا ن ُ ت آ يآ ِ ه ْ ي َ ل َ ع َ ى ل ْ ت ُ ت َ ا ذ ِ ا ط َ ن ُ و ب ِ س ْ ك َ ي ا ُ و ن َ ا ك ا َ م ْ م ِ ِ بِّ ُ و ل ُ ق َ ى ل َ ع َ ن َ ا ر ْ ل َ ب � لا َ ك " (Onlar, dünyâda) onun (Kur'ân'ın) karşısında âyetlerimiz okununca, - O, evvelkilerin masalları - demişlerdi" "Hayır (hakîkat öyle değil) , aksine onların kazana geldikleri şey'ler (ma'sıyetler) , kalblerini yenmiş (pas bağlatmış) dır" 51 َ ن ُ و ب ِ س ْ ك َ ي ا ُ و ن َ ا ك َ ا ِ بِ ْ م ُ ه َ ا ن ْ ذ َ خ َ ا َ ف ا ُ و ب � ذ َ ك ْ ن ِ ك َ ل َ و "Fakat onlar, (peygamberi, Kitâbı, dîni) yalanladılar da biz de onları kazanmakda oldukları (küfür, şirk, isyan ve diğer günahlar) yüzünden tutup yakaladık" 52 ً ا ر ُ و ت ْ س َ م ً ا ب َ ا ج ِ ح ِ ة َ ر ِ خ لآ ْ ا ِ ب َ ن ُ و ن ِ م ْ ؤ ُ ي لآ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ْ ين َ ب َ و َ ك َ ن ْ ي َ ب َ ا ن ْ ل َ ع َ ج َ ن آ ْ ر ُ ق ْ ل ا َ ت ْ ا َ ر َ ق َ ا ذ ِ ا َ و ً ة �ن ِ ك َ ا ْ م ِ ِ بِّ ُ و ل ُ ق َ ى ل َ ع َ ا ن ْ ل َ ع َ ج َ و ً ا ر ْ ق َ و ْ م ِ ِ نُ َ ا ذ آ ِ فِ َ و ُ ه ُ و ه َ ق ْ ف َ ي ْ ن َ ا ط ُ ه َ د ْ ح َ و ِ ن آ ْ ر ُ ق ْ ل ا ِ فِ َ ك � ب َ ر َ ت ْ ر َ ك َ ذ َ ا ذ ِ ا َ و ً ا ر ُ و ف ُ ن ْ م ِ ه ِ ر َ ا ب ْ ْ َ ا َ ى ل َ ع ا ْ و � ل َ و "Sen Kur'ân'ı okuduğun zaman seninle âhirete inanmazların arasına gizli bir perde çekeriz" "Ve kalblerinin üz erine, onu (Kur'ân'ı) anlamalarına (engel) perdeler gerer, kulaklarına bir ağırlık veririz Sen Kur'ân'da Rabb'ini bir tek olarak andığın zaman da ürkek ürkek arkalarına dönüp kaçarlar" 53 ا َ ص ْ ب َ ا َ ى م ْ ع َ ا َ و ْ م ُ ه � م َ ص َ ا َ ف ُ لله ا ُ م ُ ه َ ن َ ع َ ل َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا ْ م ُ ه َ ر َ ا ُ لَ َ ا ف ْ ق َ ا ٍ ب ُ و ل ُ ق َ ى ل َ ع ْ م َ ا َ ن آ ْ ر ُ ق ْ ل ا َ ن ُ و ر � ب َ د َ ت َ ي � َ ف َ ا ى َ د ُ ْ لَ ا ُ م ُ َ لَ َ � ين َ ب َ ت َ ا م ِ د ْ ع َ ب ْ ن ِ م ْ م ِ ه ِ ر َ ا ب ْ ْ َ ا َ ى ل َ ع ا ُ و ّ د َ ت ْ ر ا َ ن ي ِ ذ � ل ا � ن ِ ا لا ْ م ُ َ لَ َ ل � و َ س ُ ن َ ا ط ْ ي � ش لا ط ْ م ُ َ لَ َ ى ل ْ م َ ا َ و 50 - Duhan, 43 - 49 51 - Mudaffifîn (Tatfif), 13 - 14 52 - A'râf, 96 53 - İsrâ', 45 - 46 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 31 "İşte bunlar, Allâh'ın kendilerini lâ netlediği, bu yüzden kulaklarını sağır ve gözlerini kör kıldığı kimselerdir" "Onlar, Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalbleri kilitli mi?" "Şübhesiz ki kendilerine doğru yol belli oldukdan sonra, ona arka dönenleri, şeytan fitlemiş ve kendiler ine (boş kuruntularla) ümit vermişdir" 54 َ ا ه ْ ن َ ع َ ض َ ر ْ ع َ ا � ُ ث ِ ه ِّ ب َ ر ِ ت َ ا يآ ِ ب َ ر ِّ ك ُ ذ ْ ن � ِ مَ ُ م َ ل ْ ظ َ ا ْ ن َ م َ و ط َ ن ُ و م ِ ق َ ت ْ ن ُ م َ ين ِ م ِ ر ْ ج ُ م ْ ل ا َ ن ِ م � ا ن ِ ا ط "Kendisine Rabb'inin âyetleri ile öğüt verilib de sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zâ lim kimdir? Hiç şübhesiz ki biz günahkârlardan intikam alıcılarız" 55 ٍ ت َ ا ن ِّ ي َ ب َ ا ن ُ ت َ ا يآ ْ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع َ ى ل ْ ت ُ ت َ ا ذ ِ ا َ و لا ُ ه ْ ل ِّ د َ ب ْ و َ ا َ ا ذ َ ه ِ ْ ي َ غ ٍ ن آ ْ ر ُ ق ِ ب ِ ت ْ ئ ا َ ا ن َ ء َ ا ق ِ ل َ ن ُ و ج ْ ر َ ي لآ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ل َ ا ق ط "Âyetlerimiz onlara, apaçık delîller ile oku nduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar, şöyle dedi: - Ya bundan başka bir Kur'ân getir, yâhud onu değiştir - " 56 َ ا ن ْ ي َ ص َ ع َ و َ ا ن ْ ع ِ َ سَ ا ُ و ل َ ا ق " (Yahûdî'ler ve onlar gibi olanlar), " (Kulağımzla) dinledik, (kalbimizle) isyân etdik - dediler " 57 ق َ ي َ و َ ا ن ْ ي َ ص َ ع َ و َ ا ن ْ ع ِ َ سَ َ ن ُ و ل ُ و " (Yahûdî'ler ve onlar gibi olanlar), (Sözünü zâhiren) dinledik , (fakat kalbimizle) isyân etdik - derler " 58 İşte bu şekildeki âyet - i krîme'ler ile ifâde edilen bu esâs, Fıkıh kitâblarımızda, "Mülk, küfür ile yaşay abilir, fakat zulm ile, ahlâksızlık ile, fesâd ile aslâ yaşayamaz" şeklinde ifâdesini bulmuşdur 59 ki, 54 - Muhammed, 23 - 25 55 - Secde, 22 56 - Yûnüs, 15 57 - Bakara, 93K 58 - Nisâ', 46 59 - Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 1 ss 343 Hasan Basri Çantay Buradaki zulm, bir kısım müfessirlere göre, şirk ile tefsîr edilmişdir ki bu husûs, Cenâb - ı Hakk'ın rahmetinin genişliğinden ve kendi haklarındaki lütûf ve müsâmehasındandır Bunun içi n Fukahâ', muhtelif haklar bir araya geldiği vakit, evvelâ kul hakkını nazar - ı i'tibâra alır Bundan dolayı da "Mülk, küfr ile yaşayabilir, fakat zulm ile, ahlâksızlıkla aslâ yaşayamaz" denilmişdir Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 32 ِ ْ � ِ ب ْ ل ا ِ فِ ا ْ و َ غ َ ط َ ن ي ِ ذ � ل َ ا ص ِ ْ َ ا س َ ف ْ ل ا َ ا ه ي ِ ف او ُ ر َ ث ْ ك َ ا َ ف صلا ٍ ب َ ا ذ َ ع َ ط ْ و َ س َ ك � ب َ ر ْ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع � ب َ ص َ ف ج ِ ْ َ ا ص ْ ر ِ م ْ ل ا ِ ب َ ل َ ك � ب َ ر � ن إ ط "Onlar memleketler (in) de azgınlık edenlerdi O sûretle ki oralarda (fitne ve) fesâdı çoğaltmışlardı Bunun için Rabb'in de üzerlerine bir azâb kamçısı yağdırıverdi Çünkü Rabb'in rasad yerindedir, (her an her şey'i gören ve bilendir) " 60 âyet - i kerîmesi bunun açık bir ifâdesidir Bu bakımdan bu âyet - i kerîme'ler, bir toplumun, fertlerinin hukûkuna riâyet edilip birbirinin hukûkuna tecâvüz edilmediği; sözlerinde, ahidlerinde, alış - verişlerinde ve diğer ahlâkî davranışlarında doğrulukdan ayrılm amaya çalışıp biribirlerini aklın kabûl edebileceği güzel hallere yöneltmeye çalıştığı takdirde, yaşadıkları şirk, küfür ve nifak sebebi ile hemen helâk olunmayacağı; ancak bu hallerin aksini yapmakda isrârlı oldukları zaman helâk olunabilecekleri konusund a, açık bir delîldir Başka bir deyimle her hangi bir toplum, kendi aralarında biribirlerini güzel ve sâlih amellere yöneltmeye çalıştıkları, kötü ahlâk ve davranışlardan korunmaya gayret sarf etdikleri zaman, Cenâb - ı Hakk, kendilerini hemen helâke g ötürmez Kendilerine, yaşadıkları ve inandıkları bu şirk ve küfür hallerinden vaz geçip Hakk'a ve gerçeğe yönelip O'na teslîm olarak tam bir Tevhîd ve îmân esâslarına sâhip olmaları için - sonsuz rahmetinin, lûtfunun ve mağfiret sâhibi olmasının bir eseri o larak - ba'zı imkânlar tanıyarak mühlet verir Ancak bu fırsatlardan istifâde edip Hakk'a ve gerçeğe yönelmemekde isrâr etdikleri zaman da onlara azâb hakk olur Nûh aleyhi's - selâm devrinden beri küfür, şirk ve isyan hallerinde isrâr eden bir çok toplumları n helâk edildikleri gibi 60 - Fecr, 11 - 13 Bu âyet - i kerîmedeki fesâd lâfzı, k üfür, şirk, katil, zulüm, anarşi gibi toplum düzenini bozan şey'ler anlamındadır Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 33 Bunun için, َ ِ م ْ ل � ظ لا َ ع َ م َ ى ق ْ ب َ ي لآ َ و ِ ر ْ ف ُ ك ْ ل ا َ ع َ م َ ى ق ْ ب َ ي ُ ك ْ ل ُ م ْ ل ا "Mülk, küfür ile berâber devam eder, zulüm ile berâber devam etmez" 61 buyurulmuşdur Kezâ, ُ و ْ َ ر ُ ي � ُ ث ِ ْ ين َ ت � ر َ م ْ م ُ ه ُ ب ِّ ذ َ ع ُ ن َ س ٍ م ي ِ ظ َ ع ٍ ب ا َ ذ َ ع َ لى ِ إ َ ن "Biz onları elbetde iki kerre azâba uğratacağız Sonra da (onlar) , daha büyük bir azâba döndürüleceklerdir" 62 âyet - i kerîme'si ve � ُ ث ْ م ِ ه ي ِ ف َ ن ا َ ك ْ ن َ م ُ ب ا َ ذ َ ع ْ ل ا َ ب ا َ ص َ ا ً ا با َ ذ َ ع ٍ م ْ و َ ق ِ ب َ لى َ ا ع َ ت ُ لله ا َ ل َ ز ْ ن َ ا ا َ ذ ِ إ ْ م ِ ِ لَ َ ا م ْ ع َ ا َ ى ل َ ع ا ُ و ث ِ ع ُ ب "Allâhü Teâlâ bir topluma azâb gönderince, o toplumun içinde bulunan (iyi, kötü) her ferde azâb isâbet eder, sonra (âhiretde) herkes kendi amellerine göre haşr olunurlar (iyi amellerde bulunmuş olanlar mükâfâta, fenâ a mellerde bulunanlar da cezâlarına kavuşurlar" 63 hadîs - i şerîf 'i; Allâhü Teâlâ ile olan ahidlerini bozarak küfür, şirk ve nifâk hâlinde yaşayan insanların ve Müslümân olduklarını söyledikleri halde onlara uyan veyâ itâatkâr oldukları halde - ba'zı nedenlerle neme lâzım diyerek - ses çıkarmayan kimselerin de, dünyâ hayâtında iken katl, esâret, düşman zulmü, kıtlık, rüsvaylık gibi dünyevî bir azâba duçâr olacaklarını; ayrıca kabirde de kabir azâbına uğrayacaklarını ifâde etdiği gibi; âhiretde de - kendi amellerine göre - daha büyük ve sürekli bir azâba uğrayacaklarını açık bir şekilde ifâde edip ortaya koymaktadır 64 61 - Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 1 ss 343 Hasan Basri Çantay 62 - Tevbe, 101K 63 - Riyâzü's - sâlihîn,C 3 ss 337 (1862 nolu hadîs - i şerîf) Buhârî ve Müslim 64 - Bu husûsda, T aberânî rahmetü'llâhi aleyh , İbn - i Abbâs radıye'llâhü anhümâ 'dan rivâyetle şu hakîkatleri dile getirmektedir: "Beş türlü günah karşısında beş türlü cezâ' vardır: Bir toplum, 1 - Allâhü Teâlâ ile olan ahdini bozduğu zaman Allâhü Teâlâ onla ra düşmanlarını musallat eder Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 34 İşte, Hazreti Âdem aleyhi's - selâm zamânın dan Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm zamânına kadar gelip geçen tüm peygamberlerin teblîğ etmiş oldukları ilâhî dînlerin hepsinde, hâlen mevcûd olan bu âlemlerin, - insanları, ezeldeki ahdinde sâdık olup olmadığı husûsunda ve halîfelik sıfatına sâhib olduğu halde kabullenmiş olduğu emâneti nasıl yerine getirip getirmiyeceği konusunda imtihan etme k üzere - belirli bir zaman için yaratılmış olduğu; bu ahdi ve emâneti tanımıyarak tüm insanların küfürde, şirkde, nifâkda, isyanda, nankörlükde ve şukürsüzlükde tek ümmet olduğu bir sırada, "Kıyâmet" denilen bir hâdise ile bu âlemlerin niza m ve intizâmının bozularak yeni bir nizam ve intizamın kurulacağı ve - ebedî bir hayat olan - "Âhiret hayâtı" nın vukû' bulacağı haber verilmişdir ki şu âyet - i kerîmeler bunun açık bir delîlidir: َ ا ِ ة � ت ِ س ِ فِ َ ض ْ ر لآ ْ ا َ و ِ ت ا َ و َ م � س لا َ ق َ ل َ خ ي ِ ذ � ل ا َ و ُ ه َ و ْ م ُ ك � ي َ ا ْ م ُ ك َ و ُ ل ْ ب َ ي ِ ل ِ ء َ ا م ْ ل ا َ ى ل َ ع ُ ه ُ ش ْ ر َ ع َ ن ا َ ك َ و ٍ م ا � ي ً لا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َ ا ط "Hanginizin ameli daha güzel olduğu (husûsunda) sizi imtihâna çekmek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur (Bundan evvel ise) arşı su üstünde idi" 65 � ا ن ِ إ ً لا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َ ا ْ م ُ ه � ي َأ ْ م ُ ه َ و ُ ل ْ ب َ ن ِ ل َ ا َ لَ ً ة َ ن ي ِ ز ِ ض ْ ر لآ ْ ا َ ى ل َ ع ا َ م َ ا ن ْ ل َ ع َ ج "Biz, onların (insanların) hangisinin daha güzel amel (ve hareket) edeceğini imtihân edelim diye, yer yüzünde ne varsa ona bir zînet verdik" 66 َ ا َ م ْ ل ا َ ق َ ل َ خ ي ذ � ل ً لا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َ ا ْ م ُ ك � ي َأ ْ م ُ ك َ و ُ ل ْ ب َ ي ِ ل َ ة َ و ي َ ْ لْ ا َ و َ ت ْ و ط 2 - Allâhü Teâlâ'nın indirdiğinden başkası ile hukm etdiği zaman aralarında fakirlik baş gösterir 3 - İçlerinde hayâsızlık belirince ödeklik ( korkaklık ) meydana gelir 4 - Ölçü ve tartıda hâinlik yaptığı zaman nebât ve mahsûlden mahrûm edilir 5 - Zekâtı vermedikleri zaman da yağmurları kesilir Mevlânâ Hazretleri bu beşinci maddeye "Zinâ çoğaldığı zaman" kaydını ilâve etmişdir 65 - Hûd sûresi, âyet 7 66 - Kehf sûresi, âyet 7 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 35 "O, hanginizin daha güzel amel (ve hareket) de bulunacağını imtihân etmek için ölümü de, dirimi de takdîr eden ve yaratandır" 67 َ ب ْ ل ا َ و ِ ء ا َ س ِّ ن لا َ ن ِ م ِ ت ا َ و َ ه � ش لا � ب ُ ح ِ س � ا نل ِ ل َ ن ِّ ي ُ ز ِ ل ْ ي َ ْ ل ا َ و ِ ة � ض ِ ف ْ ل ا َ و ِ ب َ ه � ذ لا َ ن ِ م ِ ة َ ر َ ط ْ ن َ ق ُ م ْ ل ا ِ ي ِ ط َ ا ن َ ق ْ ل ا َ و َ ين ِ ن ِ ث ْ ر َ ْ لْ ا َ و ِ م َ ا ع ْ ن َ � ْ ا َ و ِ ة َ م � و َ س ُ م ْ ل ا ط َ ا ي ْ ن � د لا ِ ة َ و ي َ ْ لْ ا ُ ع َ ا ت َ م َ ك ِ ل َ ذ ج ِ ب َ ا ئ َ م ْ ل ا ُ ن ْ س ُ ح ُ ه َ د ْ ن ِ ع ُ لله ا َ و "Kadınlara, oğullara, yığın yığın altın ve gümüşe, güzel atlara (tezyîn edilmiş güzel binek vâsıtalarına), (deve, sığır, koyun, keçi gibi) hayvanlara, ekinlere (elinizin emeği karşılığı olan her şey'e) karşı düşkünlük ve şehevî bağlılık sevgisi, insanlar (ı imtihân etmek) için bezenip süslenmişdir Bunlar dünyâ hayâtının (geçici) birer metâıdır Allâh (a gelince), nihâyet dönüp varılacak yerin (Cennet'in) bütün güzelliği O'nun nezdindedir" 68 ْ ه َ ا َ ا ن ْ ذ َ خ َ ا � لا ِ إ ٍ ّ ِ بِ َ ن ْ ن ِ م ٍ ة َ ي ْ ر َ ق ِ فِ َ ا ن ْ ل َ س ْ ر َ ا ا َ م َ و ْ ا َ ب ْ ل ا ِ ب َ ا ه َ ل � ض َ ي ْ م ُ ه � ل َ ع َ ل ِ ء ا � ر � ض لا َ و ِ ء ا َ س َ ن ُ و ع � ر َ ا َ ف ُ ء ا � ر � س لا َ و ُ ء ا � ر � ض لا َ ا ن َ ء َ ا بآ � س َ م ْ د َ ق ا ُ و ل َ ا ق َ و ا ْ و َ ف َ ع � تى َ ح َ ة َ ن َ س َ ْ لْ ا ِ ة َ ئ ِّ ي � س لا َ ن ا َ ك َ م َ ا ن ْ ل � د َ ب � ُ ث ً ة َ ت ْ غ َ ب ْ م ُ ه َ ا ن ْ ذ َ خ َ ن و ُ ر ُ ع ْ ش َ ي لآ ْ م ُ ه َ و ْ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع َ ا ن ْ ح َ ت َ ف َ ل ا ْ و َ ق � ت ا َ و ا ُ و ن َ م آ ي َ ر ُ ق ْ ل ا َ ل ْ ه َ ا � ن َأ ْ و َ ل َ و ا ُ و ب َ ِ ّ ِ � ذ َ ك ْ ن ِ ك َ ل َ و ِ ض ْ ر لآ ْ ا َ و ِ ء َ ا م � س لا َ ن ِ م ٍ ت َ ا ك َ ر َ ب َ ن ُ و ب ِ س ْ ك َ ي ا ُ و نا َ ك َ ا ِ بِ ْ م ُ ه َ ا ن ْ ذ َ خ َ ا َ ف "Biz, hangi memlekete bir peygamber gönderdi isek onun halkını (isyanları yüzünden) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka fakirlikle, şiddetle, hastalıkl a yakaladık" "Sonra bu sıkıntının yerine iyilik (selâmet, bolluk) verdik Nihâyet çoğaldılar da (itâat edip şukr etmek yerine şöyle) dediler: - Atalarımıza da (böyle) fakirlik, hastalık, iyilik, genişlik dokunmuşdur - Bunun üzerine biz de, kendileri fa rkına varmadan, onları ansızın yakalayıverdik" "Eğer o memleketler halkı îmân edip de (küfür, şirk ve isyândan) sakınmış olsalardı elbetde üzerlerine gökden ve yerden nice bereket (hazîne) ler (ini) açardık 67 - Mülk sûresi, âyet 2 68 - Âl - i İm rân, 14 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 36 "Fakat onlar (peygamberlerini ve o pe ygamberlerin teblîğ etdiği dînî esâsları) yalanladılar da biz de kazanmakda oldukları (küfür, şirk ve isyan) yüzünden onları tutup yakaladık" 69 َ ش ِ ي َ ا ع َ م َ ا ه ي ِ ف ْ م ُ ك َ ل َ ا ن ْ ل َ ع َ ج َ و ِ ض ْ ر لآ ْ ا ِ فِ ْ م ُ ك � ا ن � ك َ م ْ د َ ق َ ل َ و ط َ ن و ُ ر ُ ك ْ ش َ ت ا َ م ً لا ي ِ ل َ ق ع "And olsun, sizi yer (yüzün) de yerleşdirmişiz Size orada bir çok geçim vâsıtaları yaratmışızdır Ne az şukr edersiniz?" 70 ِ ه ِ س ْ ف َ ن ِ ل ُ ر ُ ك ْ ش َ ي ا َ � نَّ ِ إ َ ف َ ر َ ك َ ش ْ ن َ م َ و ج َ و َ غ ِّ بِّ َ ر � ن ِ إ َ ف َ ر َ ف َ ك ْ ن َ م ٌ يم ِ ر َ ك � نِ "Kim şukr ederse kendi fâidesinedi r Kim de nankörlük ederse şübhe yok ki Rabb'im (onun şukründen) müstağnîdir, (hem o) hakkıyle (lûtf - u) kerem sâhibidir" 71    İşin hakîkati bu olunca - görmediğimiz halde - böyle bir âhiret hayâtının vukû' bulacağına inanmak, îmânın en başda gele n şartlarındandır Bunun için böyle bir inanca, "Ğaybe inanmak: Görünmeyen âlemlerdeki varlıkların mevcûdiyyetine inanmak " denir ki bunların en başında, - Allâh'a, âhiret Günü'ne, meleklere, kazâ ve kadere - inanmak gelir Kur'ân - ı Kerîm'in ilk sayfasını açtığımız zaman, böyle bir hayâta inanan müttekî kulların; inanmayan kâfir ve münâfık kulların dünyâ hayâtındaki halleri, Kur'ân - ı Kerîm karşısındaki tutum ve davranışları, açık bir şekilde anlatılarak bu ebedî âlemde - dünyâdaki inanış ve da vranışlarına göre - karşılaşacakları hayat tarzları ifâde buyurulup uyarılır ki bunların en başında "Ğaybe" inanan "Müttekî" insanların vasıf ve davranışları; daha sonra da “ Kâfir ve Münâfık ” insanların vasıf ve davranışları gelir Şöyle ki: لِاج ْ ل ا َ ك ِ ل َ ذ َ ب ْ ي َ ر لآ ُ ب َ ا ت ِ ك ج ِ ه ي ِ ف ج َ ين ِ ق � ت ُ م ْ ل ِ ل ً ى د ُ ه 69 - A'râf, 94 - 95 - 96 70 - A'râf, 10 71 - Neml, 40 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 37 َ ن ُ و ق ِ ف ْ ن ُ ي ْ م ُ ه َ ا ن ْ ق َ ز َ ر ا � ِ مَ َ و َ ة َ و ل � ص لا َ ن و ُ م ي ِ ق ُ ي َ و ِ ب ْ ي َ غ ْ ل ا ِ ب َ ن ُ و ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ ن ي ِ ذ � ل ا لا َ ك ِ ل ْ ب َ ق ْ ن ِ م َ ل ِ ز ْ ن ُ ا ا َ م َ و َ ك ْ ي َ ل ِ إ َ ل ِ ز ْ ن ُ ا َ ا ِ بِ َ ن ُ و ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ ن ي ِ ذ � ل ا َ و ج َ ن ُ و ن ِ ق و ُ ي ْ م ُ ه ِ ة َ ر ِ خ لآ ْ ا ِ ب َ و ط َ ن و ُ ح ِ ل ْ ف ُ م ْ ل ا ُ م ُ ه َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا َ و ْ م ِ ِّ بِّ َ ر ْ ن ِ م ً ى د ُ ه َ ى ل َ ع َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا "Elif, Lâm, Mîm" "Kendisinde (Allâh katından gönderilmiş olduğunda) aslâ bir şübhe olmayan bu Kitâb, - Müttekî - 'ler için (takvâ sâhibleri için) bir hidâyet rehberidir" 72 " O takvâ sâhibleri ki ğaybe inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan başkalarına infâk ederler (Allâh rızâsı için Allâh yolunda harcarlar) " "Onlar, Sana indirilene de, Senden evvel indirilenlere de inanırlar ve âhiret gününe de şeksiz şübhesiz inanıp îmân ederler" " (Bu sûretle) onlar, Rabb'lerinden gelen bir hidâyet üzerindedirler ve asıl felâha (kurtuluşa) erenler de onlardır" 73 72 - Müttekî: Takvâ sâhibi demekdir ki Allâh'ın azâbından, gazâbından hakkıyle korkan; rahmetine ve mağfiretine güvenip emr olunduğu şekilde kulluk etmeye çalışan kimselerdir ki bu yüksek vasıf, Allâh ü Teâlâ'nın, Kur'ân - ı Kerîm'in bir çok yerlerinde övdüğü "Müttekî" kullarına mahsûsdur Şu âyet - i kerimeler bunun açık bir ifâdesidir: ْ م ُ ك َ ي ق ْ ت َ ا ِ لله ا َ د ْ ن ِ ع ْ م ُ ك َ م َ ر ْ ك َ ا � ن ِ إ ط "Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileride olanınızdır" (Hucurât, 13) َ ين ِ ق � ت ُ م ْ ل ِ ل ُ ة َ ب ِ ق َ ا ع ْ ل ا َ و " (İyi) sonuç (güzel netîce), (Allâh'a yönelip O'nun ikâbından - azâbından - sakınan) müttekî'lerindir " (A'râf, 128) ve (Kasas, 83) ْ ف � ن لا ى َ ه َ ن َ و ِ ه ِّ ب َ ر َ م َ ا ق َ م َ ف َ ا خ ْ ن َ م � ا م َ ا َ و ى َ و َ ْ لَ ا ِ ن َ ع َ س لا ى َ و ْ ا َ م ْ ل ا َ ي ِ ه َ ة �ن َ ْ لْ ا � ن ِ إ َ ف ط "Kim Rabb'inin makâmından korkdu, nefsini hevâ (ve hevesin) den alıkoyduysa" "İşte muhakkak ki o Cennet, onun varacağı yerin ta kendisidir" Nâziât 40 - 41 ِّ ب َ ر َ م َ ا ق َ م َ ف َ ا خ ْ ن َ م ِ ل َ و ِ ن َ ا ت�ن َ ج ِ ه ج "Rabb'inin huzûrunda durmakdan korkan kimseler için iki Cennet vardır" ِ ن َ ا ت� ن َ ج َ ا م ِ ِ نُ ُ و ْ ْ ن ِ م َ و "Bu ikisinden başka iki Cennet daha vardır" Rahmân 46 ve 62 ُ ه � ب َ ر َ ي ِ ش َ خ ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ "İşte bu (seâdet), Ra bb'inden korkanlara mahsusdur" Beyyine 8 73 - Bakara, N - 5 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 38 Âyet - i kerîmelerinde ifâde buyurulan "Müttekî" kulların birinci vasfı, ğaybe ( Allâh'a - Allâh'ın varlığına, birliğine, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olduğuna - , âhiret günü'ne, meleklere, kazâ ve kadere ) inanmakdır Ayrıca, Kitâb 'lara, Peygamber 'lere ve özellikle Âhiret Günü 'ne ( Âhiret hayâtı' na ) inanmak da , yine - Allâh'a yönelip O'nun ıkâbından sakınan - o Müttekî kulların en mühim vasıflarındandır    � ل ا � ن ِ إ َ ك َ ن ي ِ ذ َ ف ُ و ر َ ل َ ع ٌ ء ا َ و َ س ا ْ ي ِ ه َ ء ْ م ْ ن َ ا َ ت ْ ر َ ذ ْ َ لِ ْ م َ ا ْ م ُ ه ُ ت ْ ن لآ ْ م ُ ه ْ ر ِ ز ُ و ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ ن َ خ َ ت ُ ق َ ى ل َ ع ُ لله ا َ م ُ و ل ِ ِ بِّ ِ ه ِ ع ْ َ سَ َ ى ل َ ع َ و ْ م ْ م ط َ ع َ و َ ش ِ غ ْ م ِ ه ِ ر ا َ ص ْ ب َ ا َ ى ل ة َ و ا ٌ ِ ز ُ َ لَ َ و َ ا ذ َ ع ْ م ٌ ب ٌ م ي ِ ظ َ ع ع “Şu muhakkak ki küfr edenleri inzâr etsen de (âkıbetlerini bildirsen de) onlarca bir, inzâr etmesen de (âkıbetlerini bildirmesen de) bir (Çünkü onlar) inanmazlar” “Allâh (da) onların ka lbleri üstüne, kulakları üstüne mühür basmış, gözlerinin üzerine de bir perde çekmişdir (Bunun için hakk ve hakîkati idrâk etmeleri, işitmeleri ve görmeleri mümkün değildir) En büyük azâb onlarındır” 74    � ا نلا َ ن ِ م َ و ُ و ق َ ي ْ ن َ م ِ س ُ ل ِ لله ا ِ ب � ا ن َ م آ ُ ك َ ى ل َ ع َ لله ا � ن ِ إ َ ش ِّ ل َ ق ٍ ء ْ ي ٌ ر ي ِ د ع “İnsanlardan ba’zıları da, kendileri îmân etmiş olmadıkları halde, - Allâh’a ve âhiret günü’ne inandık - der” “ (Böyle söylemekle) Allâh’ı da, îmân edenleri de (gûyâ) aldatırlar Halbuki onlar kendilerinden başkasını aldatmazlar da yine farkına varmazlar” “Onların kalblerinde bir maraz (hastalık) vardır Allâh da (onların) marazlarını artırdı Yalan söylemekde oldukları için de, onlara acıklı bir azâb vardır” 74 - Bakara, 6 - 7 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 39 “Kendile rine, - Yer (yüzün) de fesâd yapmayın - denildiği zaman, - Biz ancak islâh edicileriz - derler” “Gözünü aç Onlar muhakkak ki fesâd’cıların ta kendileridir Fakat farkında değildirler” “Onlara - insanların ( müslümân’ların) inandığı gibi (siz de) inan ın - denilince - Biz de mi o beyinsizlerin inandığı gibi inanacağız - derler Dikkât et ki (asıl) beyinsizler hiç şübhesiz kendileridir Fakat bilmezler” “Onlar îmân edenler ile buluştukları zaman - Biz de (sizin gibi) inandık - derler Kendi şeytan’ları ile (hem fikir oldukları adamları ile) buluştukları zaman (onlarla başbaşa kaldıkları zaman) da - Emîn olun, biz sizinle berâberiz Biz ancak (onlarla) istihzâ (alay) edicileriz - derler” “Allâh da onlarla istihzâ’ eder ve taşkınlıkları, azgınlıkları içinde serseri serseri dolaşmalarına mühlet verir” “Onlar öyle kimselerdir ki hidâyeti vererek dalâlet’i (doğru yolu bırakıp sapıklığı) satın almışlardır Bu sûretle de onların alış - veriş’leri kendilerine bir kazanç sağlamamış ve hidâyet’i (doğru yol u) da bulamamışlardır” “Onların hâli, ateş yakan bir kimsenin hâli gibidir ki o (ateş) çevresindekileri aydınlatmaya başlayınca Allâh (da) ışıklarını giderip (söndürüp) kendilerini karanlıklar içinde, görmez (ve şaşkın) bir şekilde, bırakı vermişdir” “ (Onlar, bu halleri ile) bir sürü sağırlar, bir sürü dilsizler, bir sürü körlerdir Artık (Hakk’a) dönmezler” “Yâhud onların hâli, gökden boşanan yağmur ( a tutulmuşun hâli) gibidir ki onda (o yağmurda) karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek çakı şı vardır Ölüm korkusu ile yıldırımlardan (korunmak için), parmaklarını kulaklarına tıkarlar Allâh kâfir’leri (işte böyle) çep - çevre kuşatandır” Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 40 “O şimşek (nerdeyse) hemen hemen gözlerini (n nûrunu) kapıp alıverecek Onları aydınlatınca (da onun ış ığı) içinde yürürler Başlarına karanlık çökünce de (bir odun kütüğü gibi) dikilip kalırlar Allâh dileseydi onların işitmelerini, gözlerini giderirdi (de kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi Bu sûretle de hiç bir şey’i işitemez ve göremez olurlardı ki bu da Allâh’ın rahmetinin ve lûtfunun münâfıklara tanıdığı bir fırsatdır Bu fırsatdan faydalanıp kurtuluş imkânını da elden kaçırırlarsa vay onların hâline) Şübhe yok ki Allâh, her şey’e hakkıyle kâdir’dir” 75    Âhiret Günü ile ilgili konular Âhiret Günü ( Âhiret hayâtı ), Haşr vaktinden ( yeniden dirilip mahşer denilen yerde toplanma gününden ) başlayan sonsuz bir zamandır ki böyle bir hayâtın vukûu, şekli ve keyfiyyeti, Kur'ân'ın ve Peygamberlerin verdiği haberler ile sâbitdir Hakk ve gerçek olan bu "Âhiret günü" nün en mühim konuları şunlardır ki bunlara inanıp îmân etmek, îmânın, "Farz" olan şartlarındandır 1 - Âhiret Günü 2 - Kıyâmet'in kopması 3 - Sûr'un üflenmesi 4 - Haşr 5 - Kitâb verilmesi 6 - Mîzan 7 - Süâl 8 - Havz - ı kevser 9 - Şefâat 10 - Sırat 11 - Cennet 12 - Cehennem 13 - Berzah âlemi 75 - Bakara, 8 - 20 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 41    ْ ن ُأ ا َ ِ بِ َ ن و ُ ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ ن ي ِ ذ � ل او َ ل ِ ز ْ ن ُأ ا َ م َ و َ ك ْ ي َ ل ِ إ ْ ن ِ م َ ل ِ ز َ ن و ُ ن ِ ق و ُ ي ْ م ُ ه ِ ة َ ر ِ خ لآا ِ ب َ و َ ك ِ ل ْ ب َ ق "Onlar, S ana indirilene de, Senden evvel indirilenlere de inanırlar ve âhiret gününe de şeksiz şübhesiz inanıp îmân ederler" 76 Bunun için, Îmân’ın farzları ve şartları 1 - Âmentü bi’llâhi, 2 - ve melâiketihi, 3 - ve kütübihi, 4 - ve rusulihi, 5 - ve’l - yevmi’l - âhiri, 6 - ve bi’l - kaderi hayrihi ve şerrihi mine’llâhi Teâlâ, ( ve’l - ba’sü ba’de’l - mevt ) Ya’nî 1 - Allâhü Teâlâ’nın var ve bir olduğuna ve noksan sıfatlardan münezzeh ( uzak ) olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğuna, 2 - Meleklerine, 3 - Kitâblarına, 4 - Peygamberlerine 5 - Âhiret gününe, 6 - Kadere, hayır ve şerrin Allâhü Teâlâ’dan olduğuna, îmân etdim, ( ve öldükden sonra dirilmeye de inandım ) İslâm’ın şartları 1 - Kelime - i şehâdet getirmek, 77 2 - Namaz kılmak ( salât ), 3 - Oruç tutmak ( savm ), 4 - Zekât vermek ( zekât ), 5 - Hacca gitmek ( ) dir    76 - Bakara, 4 77 - Kelime - i şehâdet: ُ ه ُ ل و ُ س َ ر َ و ُ ه ُ د ْ ب َ ع ً ا د � م َ ُ � � ن َأ ُ د َ ه ْ ش َأ َ و ُ لله ا � لا ِ إ َ ه َ ل ِ إ لآ ْ ن َأ ُ د َ ه ْ ش َ ا “ Eşhedü en - lâ ilâhe illâ’llâh ve eş hedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh” : "Ben şâhidlik ederim ki ( şübhesiz bilirim ve bildiririm ki ) Allâhü Teâlâ’dan başka hiçbir ilâh ( hiçbir tanrı, hiçbir ma’bûd ) yoldur Yine ben şâhidlik ederim ki ( şübhesiz bilirim ve bildirim ki ) Hazreti Muhamme d aleyhi’s - selâm Allâhü Teâlâ’nın kulu ve rasûlüdür" ifâdesidir Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 42 1 - Âhiret Günü Âhiret günü ( Âhiret hayâtı ) , bu dünyâ hayâtından sonra vukû' bulacak olan nihâyetsiz bir âlemdir Başka bir deyimle, hâlen mevcûd bulunan kâinâtın nizam ve intizâmının bozularak son bulmasından sonra yeniden bir takım âlemlerin meydana geleceği ve ölülerin tekrar dirilip hayat bulacağı günden i'tibâren başlayan sonsuz bir zamandır Bu bakımdan böyle bir hayâtın vukû' bulacağına, " Ba's - ü ba'de'l - mevt : öldükden sonra tekrar dirilme " denir ki , dînen bilinmesi ve inanılması zarûrî olan bu hâle, şeksiz şübhesiz inanmak, îmânın şartlarından olup "Farz" dır Çünkü Allâhü Teâlâ, - yukarıda da geçtiği gibi - içinde yaşadığımız bu dünyâyı ve üzerindeki bütün varlıkları - kendi amelimize kendimizin şâhit olup bir i'tirazda bulunmaya mecâlimiz kalmaması husûsunda biz insanları imtihân etmek üzere - belli bir zaman için yarat mışdır Bunun için öyle bir gün gelecek ki o günde, bu dünyâdan ve üzerindeki şey'lerden hiç bir eser kalmayacak Bütün insanlar ve tüm canlı cansız varlıklar helâk olup gidecek; dağlar, taşlar, yerler, gökler parçalanacak; nizâm ve intizâmı bozulacak ; netîcede bu âlem başka bir âlem olacakdır Bundan sonra Allâhü Taâlâ'nın takdîr etdiği bir günde bütün insanlar yeniden dirilip hayat bulacak ve hepsi de "Mahşer" denilen çok geniş ve düz bir sâhada - büyük bir kesret ve izdiham ile - mutlakâ toplanac akdır İşte bu sûretle yeni bir hayat başlayacakdır ki buna da "Umûmî haşr" denir Bir insanın bedeni yüzbinlerce parçaya ayrılsa, her bir parçası her tarafa savrulsa, çürüyüp tamâmen yok olsa, yine bunlar, Allâhü Teâlâ'nın ilminden, kudretinden hâriç kalmış olmaz Allâhü Teâlâ, dilediği zamanda ve dilediği yerde bunların hepsini, - nihâyetsiz kudreti ile - derhâl bir araya toplar ve yeniden diriltir Bundan sonra da dilediği Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 43 âkıbete kavuşturur ki insanların böyle yeniden dirilip hayat bulmalarına, "Haşr - i ecsâd: Cesedlerin ruhları ile birleşip yeniden hayat bulması ", denir Bunun için böyle bir kıyâmet gününe "Yevmü'l - ba's" veyâ "Yevmü'n - neşr" de denilir 78 İşte bu yeni hayâtın başlayacağı günden i'tibâren bitmez, tükenmez bir halde devam ed ecek olan bu âleme, "Âhiret âlemi" denir ki bu âleme ve bu âlemdeki hayâta inanmak da, İslâm Dîni'nde ve Müslümân'lıkda şeksiz şübhesiz inanılması gereken en mühim bir esâsdır 78 - Aşağıdaki âyet - i kerîme'ler ve bunlara benzeyen diğer âyet - i kerîme ve hadîs - i şerîf'ler, bu yeniden dirilmenin nasıl olacağı husûsunu açık bir şekilde belirtip ortaya koymaktadır ki ı bret almasını bilen inananlara ne mutlu Uzeyr aleyhi's - selâm , harab bir şehrin yanından geçerken kendi kendine "Bu ölü nasıl dirilecek" diye söylenmiş ve bir ağacın gölgesine yatarak uyumuşdu Uyandığı zaman henüz güneş batmamışdı ki bu hâdise Kur'ân - ı Kerîm'de şöyle ifâde buyurulur: "O kimse gibisini (görmedin mi?) ki çatıları çökmüş, dıvarları yıkılmış (kimsecikleri de kalmamış) bir kasabaya uğrayarak (kendi kendine): - Allâh burasını ölümünden sonra acebâ nasıl diriltecek? - demiş, Allâh da onu y üz yıl ölü bırakmış, sonra dirilterek - Ne kadar eğlendin? - demiş, o da - Bir gün, yâhud bir günden az - diye söylemişdi Allâh (da ona): - Hayır, yüz yıl (ölü) kaldın İşte yiyeceğine, içeceğine bak, henüz bozulmamışdır Bir de merkebine bak (Böyle yapmamız) seni insanlara ıbret nişânesi kılmamız içindir (Merkebin) kemikler (ine) de bak, onları nasıl birleşdirip yerli yerine koyuyoruz Sonra da onlara et giydiriyoruz - dedi O - (merkeb dirilip eski hâline geldiği ve) her şey' kendisine apaçık belli olduğu zaman - şöyle dedi: (Artık) biliyorum ki Allâh şübhesiz her şey'e hakkıyle gücü yetendir - " Bakara 259 İbrâhîm aleyhi's - selâm da, münâzara etdiği Nemrûd'a karşı, "Benim Rabb'im hem diriltir hem öldürür" Bakara 258 dediği ve bunda h iç bir şübhesi olmadığı halde - diriltmenin keyfiyyeti hakkında - ilm - i yakîn'den ayn - ı yakîn'e ermek için Cenâb - ı Hakkâ şöyle demişdi: "İbrâhîm: - Rabb'im, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster - demiş, (Allâh da - Buna ) inanmadın mı yoksa - demiş, o da - İnandım Fakat kalbimin (görerek) yatışması için ( istedim - diye) söylemişdi (Allâh da) dedi ki: - Dört kuş tut Onları kendine alıştır (kesip parça parça ederek bir hamur yap), sonra her parçasını bir dağın üzerine bırak Sonra da onları çağır Koşa rak sana geleceklerdir - Bil ki şübhesiz Allâh bir kâdir - i mutlakdır, tam bir huküm ve hıkmet sâhibidir" Bakara 260 "Allâhü Teâlâ, sonsuz kudretinin ve " El - Câmi' " ism - i şerîfinin gereği olarak, istediğini istediği zaman, istediği yerde toplayandı r Bunun için Allâhü Teâlâ, vücûdlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış olan zerrelerini tekrar birleştirecek, bedenlerimizi yeni baştan yaratacakdır Bu âlemde milyarlarca insanların milyarlarca zerreleri birbirine karışmış olduğunu düşünerek bunun Allâhü Teâlâ'ya göre güç bir şey' olduğunu zannetmemelidir Allâhü Teâlâ'nın ilminde, her insanın vücûdünü teşkil eden zerrelerin sayısı ve bulunduğu yer, ayan beyan bellidir Bunların bir lâhza içinde birleşip bedeni vücûde getirmeleri ise yalnız Al lâhü Teâlâ'nın tek bir fermânına bakıyor" Esmâü'l - Husnâ Şerhi,ss 147 Ali Osman Tatlısu Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 44 Kur'an - ı Kerîm'in, şu âyet - i kerîmeleri, bu husûsun açık bir ifâdesidir َ و َ ن ُ و ن ِ ق و ُ ي ْ م ُ ه ِ ة َ ر ِ خ لآ ْ ا ِ ب ط " (O takvâ sâhibleri) , Âhiret Günü'ne de şeksiz şübhesiz inanıp îmân ederler" 79 � ق َ ْ لْ ا ُ م ْ و َ ي ْ ل ا َ ك ِ ل َ ذ ج "İşte bu, hakk olan o gündür, (vukû' bulacağı sâbit ve gerçek olan kıyâmet günü'dür) " 80 ا َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا ِ ة َ ر ِ خ لآ ْ ا ِ ب َ ا ي ْ ن � د لا َ ة َ و ي َ ْ لْ ا ا ُ و َ ر َ ت ْ ش ز َ ن و ُ ر َ ص ْ ن ُ ي ْ م ُ ه لآ َ و ُ ب َ ا ذ َ ع ْ ل ا ُ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ف � ف َ ُ � � َ ف ع "Onlar, âhireti dünyâ hayâtına satmış kimselerdir Bundan dolayı kendilerinden azâb kaldırılıp hafifletilmeyecek, onlara yardım da edilmeyecekdir" 81 ً ا ْ ا َ س َ ف لآ َ و ِ ض ْ ر لآ ْ ا ِ فِ ً ا ّ و ُ ل ُ ع َ ن و ُ د ي ِ ر ُ ي لآ َ ن ي ِ ذ � ل ِ ل َ ا ه ُ ل َ ع ْ َ نْ ُ ة َ ر ِ خ لآ ْ ا ُ ر ا � د لا َ ك ْ ل ِ ت ط َ ين ِ ق � ت ُ م ْ ل ِ ل ُ ة َ ب ِ ق َ ا ع ْ ل ا َ و "İşte âhiret yurdu! Biz onu yer yüzünde büyüklük ve fesad arzûsuna düşmeyeceklere veririz (En güzel) âkıbet müttek î'lerin (takvâ sâhiblerinin) dir" 82 ٍ ين ِ ن ِ م آ ٍ م َ ا ق َ م ِ فِ َ ين ِ ق � ت ُ م ْ ل ا � ن ِ ا لا ٍ ن ُ و ي ُ ع َ و ٍ ت � ا ن َ ج ِ فِ ج َ ين ِ ل ِ ب َ ا ق َ ت ُ م ٍ ق َ ر ْ ب َ ت ْ س ِ ا َ و ٍ س ُ د ْ ن ُ س ْ ن ِ م َ ن و ُ س َ ب ْ ل َ ي ج ٍ ين ِ ع ٍ ر ُ و ِ بِ ْ م ُ ه َ ا ن ْ ج � و َ ز َ و َ ك ِ ل َ ذ َ ك ط َ ين ِ ن ِ م آ ٍ ة َ ه ِ ك َ ا ف ِّ ل ُ ك ِ ب ا َ ه ي ِ ف َ ن ُ و ع ْ د َ ي لا َ ي لآ َ لى و ُ لا ْ ا َ ة َ ت ْ و َ م ْ ل ا � لا ِ إ َ ت ْ و َ م ْ ل ا َ ا ه ي ِ ف َ ن ُ و ق ُ و ذ ج ِ م ي ِ ح َ ْ لْ ا َ ب ا َ ذ َ ع ْ م ُ ه ي َ ق َ و َ و لا َ ك ِّ ب َ ر ْ ن ِ م ً لا ْ ض َ ف ط ُ م ي ِ ظ َ ع ْ ل ا ُ ز ْ و َ ف ْ ل ا َ و ُ ه َ ك ِ ل َ ذ "Şübhe yok ki, müttekîler (şirkden ve fenâlıkdan sakınanlar) emîn bir makamda" 79 - Bakara 4 80 - Nebe', 39 81 - Bakara, 86 82 - Kasas, 83 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 45 "Cennet'lerde ve pınar başlarındadırlar" "İnce, kalın atlaslar, sırmalı kumaşlar giyerek karşı karşıya oturup sohbete koyulurlar" "İşte böyle Hem onları iri iri gözlü tertemiz hûriler ile evlendiririz" "Onlar orada emîn bir halde arzu ettikleri her çeşi t meyveleri (hizmetcilerden) isteyebilirler" "Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar, (Allâh) onları Cehennem azâbından korumuşdur" "İşte bu mükâfât, mü'minlere Allâh'ın lûtuf ve ihsânıdır En büyük necât ve saâdet de budur" 83 َ م َ ا ن َ ل َ ب َ ر َ ض َ و ُ ه َ ق ْ ل َ خ َ ي ِ س َ ن َ و ً لا َ ث ط ٌ م ي ِ م َ ر َ ي ِ ه َ و َ م َ ا ظ ِ ع ْ ل ا ِ ى ْ ُ � ْ ن َ م َ ل َ ا ق ٍ ة � ر َ م َ ل � و َ ا َ ا ه َ ا َ ش ْ ن َ ا ي ِ ذ � ل ا َ ا ه ي ِ ي ْ ُ � ْ ل ُ ق ط ٌ م ي ِ ل َ ع ٍ ق ْ ل َ خ ِّ ل ُ ك ِ ب َ و ُ ه َ و لا "O (insan) , kendi yaratılışını unutarak bize bir misâl getirdi: - Bu çürümüş kemiklere kim c an verebiler? - dedi" "De ki: Onları ilk def'a yaratan diriltecek O, her yaratmayı hakkıyle bilendir" 84 َ ي ِ يم ِ ر َ ك ْ ل ا َ ك ِّ ب َ ر ِ ب َ ك � ر َ غ ا َ م ُ ن ا َ س ْ ن ِ ل ْ ا َ ا ه � ي َ ا ا لا َ ك َ ل َ د َ ع َ ف َ ك ي � و َ س َ ف َ ك َ ق َ ل َ خ ى ِ ذ � ل َ ا لا َ ا ِ فِ َ ك َ ب � ك َ ر َ ء َ ا ش َ ا م ٍ ة َ ر و ُ ص ِّ ى ط "Ey insan, O (lûtf - ü) keremi bol Rabb'ine karşı seni aldatan ne?" "O (Rabb) ki seni yaratan, sana sâlim uzuvlar veren, sana şu nizâm ve i'tidâli bahş edendir" "O, seni, dilediği her hangi bir sûretde terkîb edendir" 85 83 - Duhan, 51 - 57 84 - Yâsin sûresi, âyet 78 - 79 85 - İnfitâr, 6 - 7 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 46 İşte, bu yeni hayâ tın başlayacağı günden i'tibâren bitmez, tükenmez bir halde devam edecek olan bu âleme ve bu hayâta, "Âhiret Günü", veyâ "Âhiret hayâtı" veyâ "Âhiret âlemi" denir Âhiret hayâtı' nın vukû' bulması, Kur'ân - ı Kerîm'in âyet - i kerîmeleri, Rasûlü'llâh sall â'llâhü aleyhi ve sellem 'in hadîsleri ve bütün ümmetin icmâı ile sâbitdir Diğer peygamberler ve onların teblîğ etmiş olduğu ilâhî dinlerde de, dînin temeli olan aynı îmân esâslarına inanmak "Farz - ı ayın" dır Çünkü dînen bilinmesi ve inanılması zarûrî ola n hallerdendir Bunun için böyle bir hayâtın vukû' bulacağına inanmamak, küfrü îcâb etdirir    Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 47 2 - Kıyâmet' in kopması َ ة َ ع ا � س لا � ن َأ َ و ٌ ة َ ي ِ ت آ َ ا ه ي ِ ف َ ب ْ ي َ ر لآ لا َ لله ا � ن َأ َ و ْ ل ا ِ فِ ْ ن َ م ُ ث َ ع ْ ب َ ي ُ ق ُ و ب ِ ر "Hakîk aten o sâat elbetde gelecekdir Onda hiç bir şübhe yokdur Muhakkak Allâh kabirlerde olan kimseleri de diriltib kaldıracakdır" 86 Âyet - i kerîmesine ve buna benzer diğer âyet - i kerîme ve hadis - i şerîf'lere göre vukûunda aslâ şübhe olmayan Kıyâmet' in kop ması , naklen vâcib olduğu gibi aklen de vâcibdir Çünkü âlem, hâdisdir ( sonradan olmadır ) ve her hâdis olan şey' de fânîdir Kıyâmet ve âhiret olmasa, âsîlerin isyânı, zâlimlerin zulmü yanına kalır Böyle bir durum ise âsîlerin isyânını, zâlimlerin zulmünü teşvik etmek olur ki bu da Allâhü Teâlâ'nın adâleti ile bağdaşmaz Ayrıca itâat eden ile itâat etmeyen aynı hukme tâbî' olmak lâzım gelir ki böyle bir hal de bâtıldır Kezâ, âhiret olmasa - îmân, namaz, oruç, zekât ve hacc gibi - Teklîf - i ilâhî 'lerde d e bir ma'nâ ve fâide olmamak lâzım gelir ki bu da bâtıldır Bunun için öyle bir gün gelecekdir ki o günde herkes müsbet veyâ menfî olarak yaptığı her şey'den sorumlu olarak hesâb verecekdir ُ ه َ ه ْ ج َ و � لا ِ إ ٌ ك ِ ل َ ا ه ٍ ء ْ ي َ ش � ل ُ ك ط ِ ه ْ ي َ ل ِ ا َ و ُ م ْ ك ُ ْ لْ ا ُ ه َ ل َ ن ُ و ع َ ج ْ ر ُ ت "O'nu n zâtından başka her şey' helâk olucudur Huküm O’nundur ve siz ancak O’na döndürül (üb götürül) eceksiniz” 87 ٍ ن َ ا ف َ ا ه ْ ي َ ل َ ع ْ ن َ م � ل ُ ك ج ِ م َ ا ر ْ ك ِ لا ْ ا َ و ِ ل � َ ْ لْ ا ُ و ذ َ ك ِّ ب َ ر ُ ه ْ ج َ و َ ى ق ْ ب َ ي َ و ج " (Yer) üzerinde bulunan her can lı fânidir" (Ancak) azamet ve ikrâm sâhibi olan Rabb'inin zâtı bâkî kalacakdır" 88 ِ ن � َ ق � ث لا َ ه � ي َأ ْ م ُ ك َ ل ُ غ ُ ر ْ ف َ ن َ س ج 86 - Hacc, 7 87 - Kasas Sûresi, âyet 88 88 - Rahmân, 26 - 27 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 48 ا ُ و ذ ُ ف ْ ن ا َ ف ِ ض ْ ر َ لا ْ ا َ و ِ ت َ ا و َ م � س لا ِ ر َ ا ط ْ ق َ ا ْ ن ِ م ا ُ و ذ ُ ف ْ ن َ ت ْ ن َ ا ْ م ُ ت ْ ع َ ط َ ت ْ س ا ِ ن ِ ا ِ س ْ ن ِ لا ْ ا َ و ِّ ن ِ ْ لْ ا َ ر َ ش ْ ع َ م ا َ ي ط ٍ ن َ ا ط ْ ل ُ س ِ ب � لا ِ ا َ ن ُ و ذ ُ ف ْ ن َ ت لآ ج "Ey ins ve cin, ileride (kıyâmet gününde) siz (in hisâbınızı görmey) e yöneleceğiz" "Ey cin ve insan cemâat (ler) i (işte o zaman) , Göklerin ve yerin bucaklarından geçmeye (kaçıp kurtulmaya) gücünüz yetiyorsa - ki (Allâh'ın bahş edeceği) bir kudretle olmadıkca asla geçemezsiniz - haydi geçin (kurtulun) " 89 Âyet - i kerîmelerine göre, K ıyâmet , İsrâfil aleyhi's - selâm 'ın "Sûr" denilen ve mâhiyeti bizce bilinmeyen bir şey'e üfürmesi ile, - Allâhü Teâlâ 'nın diledik lerinden başka - tüm yaratılmışların hayatlarının son bulacağı, - bir müddet sonra bunların da öleceği - , bu sûretle Allâhü Teâlâ'dan başka hiç bir canlı kalmayacağı, kâinâtın nizam ve intizâmının bozulup yok olacağı, yeni bir nizam ve intizâmın kurulacağı, b ütün ölülerin dirilip hayat bulacağı gündür ki bu güne, "Kıyâmet - i kübrâ' : Büyük kıyâmet ", denir Bu günün dehşeti, Kur'ân - ı Kerim'de şöyle ifâde buyurulur: ْ م ُ ك � ب َ ر ا ُ و ق � ت ا ُ س � ا نلا َ ا ه � ي َ ا ا َ ي ج َ ع ٌ ء ْ ى َ ش ِ ة َ ع ا � س لا َ ة َ ل َ ز ْ ل َ ز � ن ِ إ ٍ ة َ ع ِ ض ْ ر ُ م � ل ُ ك ُ ل َ ه ْ ذ َ ت َ ا َ نُ ْ و َ ر َ ت َ م ْ و َ ي ٌ م ي ِ ظ � ن ِ ك َ ل َ و َ ى ر َ ا ك ُ س ِ ب ْ م ُ ه ا َ م َ و َ ى ر َ ا ك ُ س َ س � ا نلا ى َ ر َ ت َ و َ ا ه َ ل ْ َ حْ ٍ ل ْ َ حْ ِ ت ا َ ذ � ل ُ ك ُ ع َ ض َ ت َ و ْ ت َ ع َ ض ْ ر َ ا ا � م َ ع ٌ د ي ِ د َ ش ِ لله ا َ ب ا َ ذ َ ع "Ey insanlar, Rabb'iniz (in azâbı) dan sakının Çünkü o kıy âmet gününün sarsıntısı müthiş bir şey'dir Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vaz geçer Her gebe kadın çocuğunu düşürür İnsanları da sarhoş bir halde görürsün Oysa onlar sarhoş değillerdir, fakat Allâh'ın azâbı çok şiddetlidir" 90 89 - Rahmân, 31 ve 33 90 - Hacc, N - 2 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 49 Vukûunda aslâ şübhe olmayan böyle dehşetli bir gün, muhakkak meydana gelecek ve herkes hayır ve şerden ne yapmışsa hepsinin hesâbını vermeye da'vet olunacakdır Çünkü Allâhü Teâlâ, üzerinde yaşadığımız bu dünyâyı ve - İblîs'den başka - hizmetimize verdiği tü m varlıkları, - insanları, şükür mü edecek yoksa nankörlük mü edecek, konusunda imtihân etmek için - yaratmışdır ِ ه ِ س ْ ف َ ن ِ ل ُ ر ُ ك ْ ش َ ي ا َ � نَّ ِ إ َ ف َ ر َ ك َ ش ْ ن َ م َ و ج َ و ِّ بّ َ ر � ن ِ إ َ ف َ ر َ ف َ ك ْ ن َ م َ غ ٌ يم ِ ر َ ك � ي "Kim şukr ederse kendi fâidesinedir Kim de nankörlük ederse şübhe yok ki Rabb'im (onun şukründen) müstağnîdir, (hem o) hakkıyle (lûtf - u) kerem sâhibidir" 91 ٍ ْ و ُ د ْ ع َ م ٍ ل َ ج َ � ِ � لا ِ إ ُ ه ُ ر ِّ خ َ ؤ ُ ن ا َ م َ و ط "Biz onu (kıyâmet gününü) ancak sayılı bir müddet için gecikdiririz" 92 Âyet - i kerîmele ri, bunun açık bir ifâdesidir İşte, b u dehşetli hâdiseden sonra öyle bir gün gelecek ki bütün insanlar, bütün canlı ve cansız varlıklar mahv olacak; yerlerin göklerin nizâm ve intizâmı bozulup parçalanacak, güneş dürülüp sönecek, yıldızlar kararıp dö külerek gök'de kırmızı sahtiyan rengi bir gül gibi olacak, gök yarılıp kapı kapı olacak, denizler kaynayıp yanarak birbirine karışacak, dağlar yürütülüp birbirine çarparak bir serâb hâline gelecek, vahşî hayvanlar bir araya toplanacak, ruhlar bedenleri ile birleştirilecek, amel defterleri açılıp yayılacak, bu sûretle de bu âlem başka bir âlem olacakdır ki şu âyet - i kerîme'ler ve Hadîs - i şerîf'ler de bunun açık bir ifâdesidir: ِ ن َ ا ه ِّ د لا َ ك ً ة َ ْ ْ ر َ و ْ ت َ ن َ ا ك َ ف ُ ء َ ا م � س لا ِ ت � ق َ ش ْ ن ا َ ا ذ ِ إ َ ف ج "Gök yarılıb kırmızı sahtiyan gibi bir gül olduğu zaman" 93 ِ ة َ م اي ِ ق ْ ل ا َ م ْ و َ ي ِ ن َ ا ر � و َ ك ُ م ُ ر َ م َ ق ْ ل ا َ و ُ س ْ م � ش ل َ ا 91 - Neml, 40 92 - Hud, 104 93 - Rahmân, 37 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 50 "Güneş ile ay, Kıyâmet günü'nde (ziyâları sönüp birbiri içine) dürülürler" 94 ِ ه ِ ق ُ ن ُ ع ِ فِ ُ ه َ ر ِ ئ َ ا ط ُ ه َ ا ن ْ م َ ز ْ ل َ ا ٍ ن ا َ س ْ ن ِ إ � ل ُ ك َ و ط ُ ه َ ل ُ ج ِ ر ْ ُ � َ و ً ا ر ُ و ش ْ ن َ م ُ ه ي َ ق ْ ل َ ي ً ا ب َ ا ت ِ ك ِ ة َ م َ ي ِ ق ْ ل ا َ م ْ و َ ي َ ك َ ب َ ا ت ِ ك ْ ا َ ر ْ ق ِ إ ط ً ا بي ِ س َ ح َ ك ْ ي َ ل َ ع َ م ْ و َ ي ْ ل ا َ ك ِ س ْ ف َ ن ِ ب َ ى ف َ ك ط "Herkesin (dünyâdaki) amelini kendi boynuna doladık Kıyâmet günü onun için bir kitâb çıkaracağız ki neşr edilmiş olarak kendisine ka vuşacak": "Oku kitâbını, bu gün sana karşı, bir hesâb görücü olmak bakımından, nefsin yeter" 95 ْ ت َ ر َ ض ْ ح َ ا ا َ م ٌ س ْ ف َ ن ْ ت َ م ِ ل َ ع ط " (İşte o zaman her) nefs, (hayır ve şerden) ne hazırlamışsa (artık hepsini görüp) bilmişdir" 96 َ ق ا َ م ٌ س ْ ف َ ن ْ ت َ م ِ ل َ ع ْ ت َ ر � خ َ ا َ و ْ ت َ م � د ط ِ يم ِ ر َ ك ْ ل ا َ ك ِّ ب َ ر ِ ب َ ك � ر َ غ ا َ م ُ ن ا َ س ْ ن ِ ل ْ ا َ ا ه � ي َ ا ا َ ي لا "( İşte o zaman) her nefs, önden ne yolladı, geriye ne bırakdı ise (sâlih amellerden neler işledi, neler işlemedi ise, artık hepsini görüp) bilmişdir" " (Şu halde) ey insan, O (lûtf - ü) keremi bol olan Rabb'ine karşı seni aldatan ne?" 97 94 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 9 ss 14 (1322 nolu h ş ) Kâmil Miras 95 - İsrâ', 13 - 14 96 - Tekvir, 14 Bu dehşetli hal, Tekvîr sûresi'nin (1 - 14) ncü âyet - i kerîme'lerinde şöyle ifâde buyurulmuşdur: "Güneş dürül (üb söndürül) düğü zaman, "Yıldızlar (kararıp) düşdüğü zaman, "Dağlar (yer yüzünden koparılıp) yürütüldüğü zaman, "Gebe develer (başı boş) bırkıldığı (yâhud bulutlar yağmursuz bır akıldığı) zaman, "Vahşî hayvanlar bir araya toplandığı zaman, "Denizler ateşlendiği zaman, "Diri diri gömülen kızın hangi suçdan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman, " (Amel) defterler (i) açılıp yayıldığı zaman, "Gök (yerinden) kopa rıldığı zaman, "O alevli ateş (cehennem) daha ziyâde kızıştırıldığı zaman, "Cennet (mü'min'lere) yaklaştırıldığı zaman, " (Her) nefs ( hayır ve şerden) ne hazırlamışsa (artık hepsini görüp) bilmişdir" Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 51 İşte bu hal, "Kıyâmet - i Kübrâ" denilen büyük bir kıyâmet' dir ki bütün insanların ve dünyânın başına kopacak; kâinâtın nizâm ve intizâmı bozulup mevcûd âlemler başka bir âle m olacak, bu sûretle de ebedî bir yaşam yeri olan Cennet ve Cehennem hayatı başlayacakdır ً ا ت َ ا ق ي ِ م َ ن َ ا ك ِ ل ْ ص َ ف ْ ل ا َ م ْ و َ ي � ن ِ إ لا ً ا ج ا َ و ْ ف َ ا َ ن ُ و تْ َ ا ت َ ف ِ ر و � ص لا ِ فِ ُ خ َ ف ْ ن ُ ي َ م ْ و َ ي لا ً ا با َ و ْ ب َ ا ْ ت َ ن َ ا ك َ ف ُ ء َ ا م � س لا ِ ت َ ح ِ ت ُ ف َ و لا َ ا ب ِ ْ لْ ا ِ ت َ ر ِّ ي ُ س َ و ً ا با َ ر َ س ْ ت َ ن َ ا ك َ ف ُ ل ط "Şübhe yok ki o (hakk ile bâtılı) ayırd etme ve huküm verme günü, (ilm - i ilâhî'de) ta'yîn edilmiş bir vakitdir" "O gün Sûr'a üfürülecek de hepiniz (kabirlerinizden kalkıp Mahşer'e) bölük bölük geleceksiniz" " (O gün) gök açılmış, kapı kapı olmuşdur" "Dağlar (yerlerinden koparılıp) yürütülmüş, bir serâb hâline (dümdüz bir sâha hâline) gelmişdir" 98 ِ ة َ م َ ي ِ ق ْ ل ا َ م ْ و َ ي ْ م ُ ك َ ن ْ ي َ ب ُ م ُ ك ْ َ � ُ لله َ ا ف ط "Allâh, kıyâmet günü (onlarla sizin) aranızda hukmünü verecekdi r" 99 97 - İnfitâr sûresi, âyet 5 - 6 Bu hâ dise de, İnfitâr sûresinin (1 - 5) nci âyet - i kerîme'lerinde şöyle ifâde buyurulmuşdur: "Gök yarıldığı zaman, "Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman, "Denizler fışkırtıldığı zaman, "Kabirler alt üst edildiği zaman, "Her nefs, önden ne yollad ı, geriye ne bırakdı ise (artık hepsini görüp) bilmişdir " (Şu halde) ey insan, O (lûtf - ü) keremi bol olan, (nihâyetsiz kerem sâhibi olan) Rabb'ine karşı seni aldatan ne?" Bu son âyet - i kerîme'yi şu şekilde açıklarsak konu daha iyi anlaşılmı ş olur: " (Şu halde) ey insan, O (lûtf - i) keremi bol olan Rabb'ine karşı, (nihâyetsiz kerem sâhibi Rabb'ine karşı) seni aldatan ne?" (ki O'na lâyıkı ile kulluk yapıp rızâsını kazanmaya çalışmıyorsun? O dehşetli güne, o hesap gününe hazırlık yap mıyorsun? Yoksa seni aldatan, "Dilediğini yap Çünkü Rabb'in kerîmdir Kimseyi azâba uğratmaz Cezâda acele etmez" diyen şeytan mıdır?) 98 - Nebe', 17 - 20 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 52 ِ ب ا َ ذ َ ع ْ ل ا ِّ د َ ش َ ا َ لى ِ إ َ ن و � ْ َ ر ُ ي ِ ة َ م ي ِ ق ْ ل ا َ م ْ و َ ي َ و ط َ ن ُ و ل َ م ْ ع َ ت ا � م َ ع ٍ ل ِ ف َ ا غ ِ ب ُ لله ا َ ا م َ و "Kıyâmet Günü'nde, onlar azâbın en çetinine itileceklerdir Allâh, yaptıklarınızdan ğâfil değildir" 100 َ و ُ ه � لا ِ إ َ ه َ ل ِ إ لآ ُ لله َ ا ط َ ع َ م ْ ج َ ي َ ل ِ ة َ م َ ي ِ ق ْ ل ا ِ م ْ و َ ي َ لى ِ إ ْ م ُ ك �ن ِ ه ي ِ ف َ ب ْ ي َ ر لآ ط ً ا ثي ِ د َ ح ِ لله ا َ ن ِ م ُ ق َ د ْ ص َ ا ْ ن َ م َ و ع "Allâh öyle Allâh'dır ki kendinden başka Tanrı yokdur (Vukûunda) hiçbir şübhe olmayan kıyâmet günü elbetde hepinizi toplayacakdır Allâh'dan daha doğru sözlü ki mdir?" 101 Âyet - i kerîme ’ leri gibi âyet ’ ler ve diğer haberler, böyle büyük ve dehşetli bir "Kıyâmet günü" nün mutlakâ vukû' bulacağını açık bir şekilde ifâde etmektedir ki bunun ne zaman vukû' bulacağını Allâhü Teâlâdan başka hiç bir kimse bilemez ْ س َ ي ا َ ه ي َ س ْ ر ُ م َ ن ا � ي َأ ِ ة َ ع ا � س لا ِ ن َ ع َ ك َ ن ُ و ل َ ئ ط ِّ بّ َ ر َ د ْ ن ِ ع َ ا ه ُ م ْ ل ِ ع َ ا � نَّ ِ إ ْ ل ُ ق ج َ و ُ ه � لا ِ إ َ ا ه ِ ت ْ ق َ و ِ ل َ ا ه ي ِّ ل َ ُ يُ لآ ط "Senden kıyâmet saatinden, onun ne zaman gelip çatacağından soruyorlar De ki: Onun ilmi ancak Rabb'imin katındadır Onun vaktini Ondan başkası açıklayamaz" 102 ِ ة َ ع ا � س لا ِ ن َ ع ُ س � ا نلا َ ك ُ ل َ ئ ْ س َ ي ط ِ لله ا َ د ْ ن ِ ع َ ا ه ُ م ْ ل ِ ع َ ا � نَّ ِ إ ْ ل ُ ق ط َ ة َ ع ا � س لا � ل َ ع َ ل َ ك ي ِ ر ْ د ُ ي َ ا م َ و ً ا بي ِ ر َ ق ُ ن ُ و ك َ ت "İnsanlar sana o saati (n, ne zaman kopacağını) sorarlar De ki: Onun ilmi ancak Allâh'ın nezdindedir Ne bilirsin? Belki de o sâat yakın (bir zamanda) olacakdır" 103 ِ لله ا َ د ْ ن ِ ع ُ م ْ ل ِ ع ْ ل ا َ ا � نَّ ِ إ ْ ل ُ ق ص ٌ ين ِ ب ُ م ٌ ر ي ِ ذ َ ن َ ا ن َ ا َ ا � نَّ ِ إ َ و 99 - Nisâ', 141 100 - Bakara, 85K 101 - Nisâ', 87 102 - A'râf, 187 103 - Ahzâb, 63 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 53 "De ki: O (nun vaktine âid) bilgi, ancak Allâh'ın nezdindedir Ben sâdece Allâh'ı n azâbını apaçık haber veren bir peygamberim " 104 Âyet - i kerîme'leri ve buna benzer diğer âyet - i krme'ler, bu husûsu açık bir şekilde ifâde etmektedir    Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm 'a, Kıyâmet'in ne zaman kopacağı konusu sorulunca, ِّ ي ُ ض َ ا ذ ِ ا َ ة َ ع ا � س لا ِ ر ِ ظ َ ت ْ ن ا َ ف ُ ة َ ن َ ا م َ لا ْ ا ِ ت َ ع "Emânet zâyi' edildiği zaman kıyâmeti bekle" Yâ Rasûla'llâh, "Emânet nasıl zâyi' olur?" diye sorulunca da, َ ة َ ع ا � س لا ِ ر ِ ظ َ ت ْ ن ا َ ف ِ ه ِ ل ْ ه َ ا ِ ْ ي َ غ َ لى ِ ا ُ ر ْ م َ لا ْ ا َ د ِّ س ُ و َ ا ذ ِ ا "Dînî ve dünyevî iş ler, ehliyyetsiz adamlara verildi mi kıyâmeti bekle buyurmuşdur 105 Ayrıca, her insanın ölümü de kendisi hakkında bir kıyâmetdir ki buna da, "Kıyâmet - i suğrâ' : Küçük kıyâmet " denir ِّ ق َ ْ لْ ا ِ ب ِ ت ْ و َ م ْ ل ا ُ ة َ ر ْ ك َ س ْ ت َ ء ا َ ج َ و ط ُ ه ْ ن ِ م َ ت ْ ن ُ ك ا َ م َ ك ِ ل َ ذ ُ د ي ِ َ � ِ ر و � ص لا ِ فِ َ خ ِ ف ُ ن َ و ط ِ د ي ِ ع َ و ْ ل ا ُ م ْ و َ ي َ ك ِ ل َ ذ ٌ د ي ِ ه َ ش َ و ٌ ق ِ ئ ا َ س ا َ ه َ ع َ م ٍ س ْ ف َ ن � ل ُ ك ْ ت َ ء ا َ ج َ و " (Bir gün bakarsın ki) ölüm baygınlığı, gerçek olarak gelmiş, - İşte bu, senin kaçıb durduğun şey' - (denilmiş) dir" "Sûr'a da üfürülmüşd ür İşte bu, tehdîdin (tahakkûk etmiş) günüdür" " (O gün) herkes, berâberinde sürücü ve şâhid (iki melek) bulunduğu halde, (mahşere) gelmişdir" 106 Gibi âyet - i kerîme'ler ve 104 - Mülk, 26 105 - Riyâzü's - Sâl ihîn,C 3 ss 342 (1869 nolu h ş ) Buhârî 106 - Kâf, 19 - 20 - 21 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 54 َ ا ي ِ ق ْ ت َ م َ ا ق ْ د َ ق َ ف َ ت ا َ م ْ ن َ م ُ ه ُ ت َ م "Bir kimse ölmüşse onun kıyâmet i kopmuşdur" 107 gibi hadîs - i şerîf 'ler, bunun açık bir ifâdesidir 108 ُ ة � خ ا � ص لا ِ ت َ ء َ ا ج َ ا ذ ِ ا َ ف ز ِ ه ي ِ خ َأ ْ ن ِ م ُ ء ْ ر َ م ْ ل ا � ر ِ ف َ ي َ م ْ و َ ي لا ِ ه ي ِ ب َأ َ و ِ ه ِّ م ُأ َ و لا ِ ه ي ِ ن َ ب َ و ِ ه ِ ت َ ب ِ ح ا َ ص َ و ط ِ ه ي ِ ن ْ غ ُ ي ٌ ن ْ ِ ْ أ َ ش ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي ْ م ُ ه ْ ن ِ م ٍ ء ى ِ ر ْ م ا ِّ ل ُ ك ِ ل ط "Kulakları sağır edercesine haykıracak olan o ses geldiği zaman (Kıyâmet'in ikinci nefhası vukû' bulduğu zaman)" "O gün kişi, kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçar "O gün, onlardan her birinin, kendisine yetecek derdi vardır" 109 Âyet - i kerîme'leri gibi âyet - i kerîme'lere göre de, o gün öyle bir gün olacakdır ki hiç bir kimse hiç bir kimseden en ufak bir yardım göremiyecek, herkes kendi başı derdine düşecekdir Ancak ameli iyi olanlar bu sıkıntılardan kurtulup gülen ve sevinen kimseler olacaklardır    107 - Keşfü'l - Hafâ, II 368 (2618) 108 - Bu husûs ile ilgili olarak üç türlü sâatin vukû' bulacağı haber verilmişdir Sâat - i kübrâ: İnsanların muhâsebe için (hesâb vermek, hesâba çekilmek için) ba 's olmasıdır Sâat - i vüstâ: Bir karn (bir asır) ehâlisinin ölümüdür ki en son fert de ölünce o asır halkı tamâmen ölmüş olur Sâat - i süğrâ: insanın kendisinin ölümüdür ki her insanın sâati, kendi ölümüdür Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir, C 6 ss 4325 Elmalılı M Hamdi Yazır 109 - Abese, 34 - 37K Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 55 3 - Sûr'un üflenmesi İsrâfil aleyhi's - selâm 'ın, "Sûr" denilen ve mâhiyeti bizce bilinmeyip Cenâb - ı Hakk tarafından bilinen ve çok şiddetli bir ses çıkaran bir şey'e üfürmesidir ki "Ölüm nefhası " ve "Tekrar dirilme nefhası" olmak üzere iki kere vukû' bulacakdır Cumhûrun görüşüne göre bu üfleme, üç kere olacakdır ki birincisi, "Nefha - i fezâ': Korku ve dehşet nefhası " dır 110 a - Nefha - i fezâ' : Korku ve dehşet nefhası Bu üfleme, kıyâme tden önce, hakîkî îmân sâhibi olup samîmî olarak - Tevhîd esâslarına göre - "Lâ ilâhe illâ'llâh" diyen tek bir kimse kalmayınca olacak; bu sûretle hiç bir sâlih kimse kalmayınca da kıyâmet, kâfirler, münâfıklar, müşrikler, şerîrler üzerine kopacak ve hakîki îmân sâhibi sâlih mü'min'ler tamâmiyle ölmüş bulunacakdır Bu bakımdan kıyâmet koparken insanların çoğu müşrik, münâfık, kâfir ve şerîr kimseler olacakdır ki aşağıdaki hadîs - i şerîf'ler, bu hakîkatleri açık bir şekilde ifâde etmektedir � ا نلا ِ ر ا َ ر ِ ش ْ ن ِ م ٌ ء َ ا ي ْ ح َأ ْ م ُ ه َ و ُ ة َ ع ا � س لا ُ م ُ ه ُ ك ِ ر ْ د ُ ت ْ ن َ م ِ س "Kendileri hayatda bulunup da kıyâmetin kopduğu zamâna erişen kimseler insanların şerlilerindendir" 111 "Kıyâmetin takarrubu zamânında Allâhü Teâlâ lâtîf bir rüzgâr gönderecek ve gönlünde zerre kadar îmânı olan hiç bir kimseyi bırakmayıp rûhunu kabz edecekdir" 112 ُ ه َ ن ا َ ك َ م ِ نِ َ ت ْ ي َ ل َ ا ي ُ ل ُ و ق َ ي َ ف ِ ل ُ ج � ر لا ِ ْ بِ َ ق ِ ب ُ ل ُ ج � ر لا � ر ُ َ يَ � تى َ ح ُ ة َ ع ا � س لا ُ م و ق َ ت لآ "Kıyâmet kopmaz Tâ ki bir kimse bir kimsenin kabrine uğrayıp keşke senin yerinde ben ol saydım diye temennî etmedikçe" 113 110 - Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir,C 5 ss 3707 Elmalılı M Hamdi Yazır Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 2 ss 655 Hasan Basri Çantay 111 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi, C 12 ss 295 (2114 nol u h ş ) Kâmil Miras 112 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi, C 12 ss 295 Kâmil Miras Ebû Hurayra radıy'llâhü anh rivâyeti Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 56 ْ م ُ ه َ ف َ ل َ ا خ ْ ن َ م ْ م ُ ه � ر ُ ض َ ي لآ ِّ ق َ ْ لْ ا َ ى ل َ ع َ ن ي ِ ر ِ ه َ ا ظ ِ تِ � م ُ ا ْ ن ِ م ٌ ة َ ف ِ ئ َ ا ط ُ ل ا َ ز َ ت لآ "Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir tâife, hiç eksik olmayacakdır (kıy âmet kopuncaya kadar hakk üzerinde sebât edecekdir)" 114 Bundan sonra göklerde ve yerde kim varsa - Allâhü Teâlâ'nın dilediklerinden başkaları - o günün dehşetinden sarsılacak, böyle bir dehşetin korkusu ile herkes korkup feryât edecek, yer yüzünde buluna n bütün şerîr insanlar ( kâfirler, münâfıklar, müşrikler ), - Ne oluyor? Ne oluyor? - diyerek ne yapdığını bilemiyecek, korkularından düşüp bayılacakdır ki aşağıdaki şu âyet - i kerîme de, bu husûsu açık bir şekilde ifâde etmektedir ل ا ِ فِ ُ خ َ ف ْ ن ُ ي َ م ْ و َ ي َ و � ص ُ لله ا َ ء َ ا ش ْ ن َ م � لا ِ إ ِ ض ْ ر لآ ْ ا ِ فِ ْ ن َ م َ و ِ ت ا َ و م � س لا ِ فِ ْ ن َ م َ ع ِ ز َ ف َ ف ِ ر و ط َ ن ي ِ ر ِ خ ا َ ْ ُ ه ْ و َ ت َ ا � ل ُ ك َ و "Sûr'a üfürüldüğü gün - Allâh'ın diledikleri müstesnâ olmak üzere - artık göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi dehşetle korkmuşdur Hepsi b oyunları bükük (hor ve hakîr) olarak O'na gelirler" 115 Bu hâdiseden önce de, - kıyâmetin on büyük alâmetinden biri olan güneşin batıdan doğuşundan sonra artık tevbe kapıları kapanmış olacağından - , küfür, şirk ve fısk erbâbının îmân etmeleri kendilerine bir fâide vermeyecek, büyük ve şiddetli zelzeleler olacak, insanlar ne yaptığını ve ne yapacağını bilemiyerek perîşân bir hâle gelecekdir ki şu âyet - i kerîme ve hadîs - i şerîf'ler de bu husûsu açık bir şekilde ifâde etmektedir: ِ ت َ ا يآ ُ ض ْ ع َ ب ِ � ْ أ َ ي َ م ْ و َ ي ِ فِ ْ ت َ ب َ س َ ك ْ و َأ ُ ل ْ ب َ ق ْ ن ِ م ْ ت َ ن َ م آ ْ ن ُ ك َ ت ْ َ لِ َ ا ُ نُ َ ا يَ ِ ا ً ا س ْ ف َ ن ُ ع َ ف ْ ن َ ي لآ َ ك ِّ ب َ ر ً ا ْ ي َ خ َ ا ِ نُ َ ا يَ ِ ا ط "Rabb'inin âyetlerinden (alâmetlerinden) biri geldiği gün, (güneş batıdan doğduğu gün) önceden îmân etmiş veyâ îmânında bir hayır 113 - Sahîhu'l - Buhârî, Kitâbü'l - fiten, Cüz' 9 ss 73 114 - Sahîh - i Buhârî Muhtasarı Tecrîd - i Sarih Tercemesi,C 1 ss 78 Ahmed Naim 115 - Neml 87 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 57 kazanm ış olmayan hiç bir kimseye (o günkü) îmânı aslâ fâide vermez" 116 ِ ه ْ ي َ ل َ ع ُ لله ا َ ب َ ا ت َ ا ِ بِّ ِ ر ْ غ َ م ْ ن ِ م ُ س ْ م � ش لا َ ع ُ ل ْ ط َ ت ْ ن َأ َ ل ْ ب َ ق َ ب َ ا ت ْ ن َ م "Bir kimse güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allâh onun tevbesini kabûl eder" 117 ع َ ت ُ لله ا ُ ه َ ق َ ل َ خ ُ ه ْ ن ِ م ُ س ْ م � ش لا َ ع ُ ل ْ ط َ ت � تى َ ح ُ ق َ ل ْ غ ُ ي لآ ِ ة َ ب ْ و � ت ل ِ ل ً ا ح ُ و ت ْ ف َ م َ ض ْ ر لآ ْ ا َ و ِ ت ا َ و َ م � س لا َ ق َ ل َ خ َ م ْ و َ ي َ لى َ ا "Allâh, gökleri ve yeri yaratdığı gün, bu kapıyı (tevbe kapısını) tevbe için açık olarak yaratmışdır Güneş batdığı yerden doğuncaya kada r o kapı kapanmayacakdır" 118 ْ م ُ ك � ب َ ر ا ُ و ق � ت ا ُ س � ا نلا َ ا ه � ي َ ا ا َ ي ج ٌ م ي ِ ظ َ ع ٌ ء ْ ي َ ش ِ ة َ ع ا � س لا َ ة َ ل َ ز ْ ل َ ز � ن ِ إ َ س � ا نلا ى َ ر َ ت َ و َ ا ه َ ل ْ َ حْ ٍ ل ْ َ حْ ِ ت َ ا ذ � ل ُ ك ُ ع َ ض َ ت َ و ْ ت َ ع َ ض ْ ر َ ا ا � م َ ع ٍ ة َ ع ِ ض ْ ر ُ م � ل ُ ك ُ ل َ ه ْ ذ َ ت َ ا َ نُ ْ و َ ر َ ت َ م ْ و َ ي ْ م ُ ه ا َ م َ و ى َ ر َ ا ك ُ س ٌ د ي ِ د َ ش ِ لله ا َ ب َ ا ذ َ ع � ن ِ ك َ ل َ و ى َ ر َ ا ك ُ س ِ ب "Ey insanlar, Rabb'iniz (in azâbın) dan korkun (sakının) Çünkü O sâatin (kıyâmetin) zelzelesi, büyük bir şey'dir" "Onu göreceğiniz gün emzikli her (kadın) emzirdiğini unutup geçer, yüklü her (gebe kadın) yükünü (çocuğunu) bırakır İnsanları serhoş (olmuş gibi) görürsün Halbuki onlar serhoş değildirler Fakat Allâh'ın azâbı çok şiddetlidir" 119 b - Nefha - i sa'k : Ölüm nefhası Bu ikinci üflemede ( veyâ Nefha - i ûlâ'da: birinci üflemede ) , yerlerde ve göklerde bulunan yaratılmışların hepsi, - ba'zıları müstesnâ olmak üzere - ölüp hayatları son bulacak, yerlerin ve göklerin nizam ve intizâmı değişecek, sonra öbürleri de ölecekdir Buna "Ölüm nefhası" denir ki şu âyet - i kerîme'ler de, bunu ifâde eder 116 - En'âm, 158 117 - Riyâzü's - sâlihîn,C 1 ss 21 (18 nolu hadîs - i şerîf) Müslim 118 - Riyâzü's - sâlihîn,C 1 ss 23 ve C 1 ss 157 (20 nolu hadîs - i şerîf ve îzâhı) Şam muhaddislerinden Süfyân ibn - i Uyeyne rivâyeti 119 - Hacc, N - 2 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 58 َ و ُ لله ا َ ء َ ا ش ْ ن َ م � لا ِ إ ِ ض ْ ر لآ ْ ا ِ فِ ْ ن َ م َ و ِ ت ا َ و َ م � س لا ِ فِ ْ ن َ م َ ق ِ ع َ ص َ ف ِ ر و � ص لا ِ فِ َ خ ِ ف ُ ن ج َ خ ِ ف ُ ن � ُ ث ِ ه ي ِ ف َ ن و ُ ر ُ ظ ْ ن َ ي ٌ م َ ا ي ِ ق ْ م ُ ه ا َ ذ ِ إ َ ف ى َ ر ْ خ ُ ا " (Birinci) Sûr'a üfürülmüş (üfürülecek), artık - Allâh'ın diledikleri müstesnâ olmak üzere - göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi düşüp ölmüşdür (ölecekdir) Sonra ona (Sûr'a) bir daha üfürülmüşdür (üfürülecekdir) O anda görürsün ki (ölüler dirilib) ayakda bakınıp duruyorlar" 120 َ م ْ و َ ي ْ م ُ ه َ ن ْ ي َ ب َ ب ا َ س ْ ن َ ا � َ ف ِ ر و � ص لا ِ فِ َ خ ِ ف ُ ن ا َ ذ ِ إ َ ف َ ن ُ و ل َ ء ا َ س َ ت َ ي لآ َ و ٍ ذ ِ ئ "Sûr'a üfürüldüğü zaman artık aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları soplar (ı) olmadığı gibi (birbirinin hâlini) de soruşamazlar" 121 ً ا ق ْ ر ُ ز ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي َ ين ِ م ِ ر ْ ج ُ م ْ ل ا ُ ر ُ ش ْ َ � َ و ِ ر و � ص لا ِ فِ ُ خ َ ف ْ ن ُ ي َ م ْ و َ ي ج "Sû r'a üfleneceği günde ki biz günahkârları o gün, gözleri gömgök bir halde, mahşerde toplayacağız" 122 Kezâ, ى َ ر ْ ب ُ ك ْ ل ا ُ ة � م ا � ط لا ِ ت َ ء ا َ ج ا َ ذ ِ إ َ ف ط َ ى ع َ س َ ا م ُ ن ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا ُ ر � ك َ ذ َ ت َ ي َ م ْ و ّ ي لا َ ى ر َ ي ْ ن َ م ِ ل ُ م ي ِ ح َ ْ لْ ا ِ ت َ ز ِّ ر ُ ب َ و َ ى غ َ ط ْ ن َ م � ا م َ ا َ ف لا َ ا ي ْ ن � د لا َ ة و َ ي َ ْ لْ ا َ ر َ َ آ َ و لا َ ى و ْ ا َ م ْ ل ا َ ى ِ ه َ م ي ِ ح َ ْ لْ ا � ن ِ إ َ ف ط َ ى و َ ْ لَ ا ِ ن َ ع َ س ْ ف � ن لا َ ى َ نُ َ و ِ ه ِّ ب َ ر َ م َ ا ق َ م َ ف ا َ خ ْ ن َ م ا � م َ ا َ و لا 120 - Zümer, 68 121 - Mü'minûn, 101 122 - Tâ - hâ, 102 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 59 َ ى و ْ ا َ م ْ ل ا َ ى ِ ه َ ة �ن َ ْ لْ ا � ن ِ إ َ ف ط َ ا ه ي َ س ْ ر ُ م َ ن � ا ي َ ا ِ ة َ ع ا � س لا ِ ن َ ع َ ك َ ن ُ و ل َ ئ ْ س َ ي ط ْ ن ِ م َ ت ْ ن َأ َ م ي ِ ف َ ا ه ي َ ر ْ ك ِ ذ ط َ ا ه ي َ ه َ ت ْ ن ُ م َ ك ِّ ب َ ر َ لى ِ إ ط ا َ ه ي َ ش ْ َ � ْ ن َ م ُ ر ِ ذ ْ ن ُ م َ ت ْ ن َأ ا َ � نَّ ِ إ ط َ ا ه ي َ ح ُ ض ْ و َأ ً ة � ي ِ ش َ ع � لا ِ إ ا ُ و ث َ ب ْ ل َ ي ْ َ لِ َ ا َ نُ ْ و َ ر َ ي َ م ْ و َ ي ْ م ُ ه � ن َ أ َ ك "O en büyük belâ olan kıyâmet - Tâmmetü'l - kübrâ - geldiği zaman" "O insan, neye koşduğunu iyice anlayacağı gün" "O alevli ateş (cehennem), görecek her kimseye ap - açık gösterildiği (zaman) " "Artık kim haddi aşarak küfr etmiş" "Dünyâ hayâtını tercîh etmişse" "İşte muhakak ki o alevli ateş (cehennem) onun var acağı yerin ta kendisidir" "Amma kim Rabb'inin makâmından korkdu, nefsini hevâ (ve hevesin) den alıkoydu ise" "İşte muhakak ki o Cennet onun varacağı yerin ta kendisidir" "Sana, o sâati (kıyâmeti), onun ne zaman demir atacağını sorarlar" "Sende, ona âit hiç bir şey' (hiç bir bilgi) yokdur ki anlatasın" "Onun nihâyet (ilm) i ancak Allâh'a ( dayanır) " "Sen ondan korkacak kimselere ancak o tehlikeyi haber verensin" Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 60 "Onlar bunu görecekleri gün sanki (dünyâda veyâ kabirle rinde günün) bir akşamından, yâhud bir kuşluğundan başka durmamışlardır" 123 âyet - i kerîme'lerine göre bir ismi de "Tâmmetü'l - kübrâ" olan Kıyâmet kopduğu zaman ehl - i Cennet Cennet'e, ehl - i Cehennem de Cehennem'e büyük bir hengâme ile gitdiği vakit, insa n, dünyâ hayâtında iken neye çalışmış olduğunu, hangi emeller peşinde uğraşmış bulunduğunu, hayra mı şerre mi koşduğunu, kâr mı zarar mı etmiş bulunduğunu artık görüp bilmiş olacakdır ى َ ر َ ي ْ ن َ م ِ ل ُ م يح َ ْ لْ ا ِ ت َ ز ِّ ر ُ ب َ و "O alevli ateş (Cehennem) , gör ecek her kimseye ap - açık gösterildiği (zaman) " 124 Âyet - i kerîme'sine göre Kıyâmet, o " Tâmmetü'l - kübrâ ", gelip Cehennem kapıları açıldığı, o salgın ateş açılıp ap - açık ortaya çıkarıldığı zaman, her görme kudretine sâhip kimse Cehennem'in bu dehşetli hâl ini görecek Çünkü sırat, Cehennem üzerine kurulacak ve herkes onun üzerinden geçecekdir َ ا ه ُ ْ ِ ر ا َ و � لا ِ إ ْ م ُ ك ْ ن ِ م ْ ن ِ إ َ و ج ً ا ّ ي ِ ض ْ ق َ م ً ا م ْ ت َ ح َ ك ِّ ب َ ر َ ى ل َ ع َ ن ا َ ك ج "Sizden hiç biriniz müstesnâ olmamak üzere ille oraya (Cehennem'e) uğrayacakdır Bu, Rabb'inin uhdesine vâcib kıldığı, kazâ etdiği bir şey'dir" 125 Âyet - i kerîmesi, bu husûsun açık bir ifâdesidir 126 Bu ikinci nefhadan önceki ilk nefhada insanları ve hayvanları sürüp sevk edecek olan ateş çıkdığı zaman vahşî hayvanlar da korkdukları şey'leri unutarak yuvalarından çılgınca çıkıp ne birbirlerine, ne de insanlara her hangi bir zarar vermeden kısas için ba's olunup mahşerde toplanacaklar; biribirlerinden haklarını alıp ödeşecekler, herkesin hakkı 123 - Nâziât, 34 - 46 124 - Nâziât, 36 125 - Meryem, 71K 126 - Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir C 8 ss 5567 Elmalılı M Hamdi Yazır Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 61 kendine verilip adalet - i ilâhî tecellî etdikden, hattâ boynussuz koyun boynuzlu koyundan hakkını aldıkdan sonra, taraf - ı ilâhî'den kendilerine "Toprak olun" denilecek, bu sûretle de bütün hayvânât toprak olacaklardır 127 Bu dehşet verici manzaralar karşısında amel defterlerini sol tarafından eline alan ve bu hâli gören Cehennem'lik kâfir, münâfık ve müşrikler de, onlar gibi olmayı arzûlayıp şöyle bir temennîde bulunacaklardır, ama artık iş işten geçmişdir: ً ا با َ ر ُ ت ُ ت ْ ن ُ ك ِ نِ َ ت ْ ي َ ل َ ا ي ُ ر ِ ف َ ا ك ْ ل ا ُ ل ُ و ق َ ي َ و "Kâfir, - Ne olurdu ben de (onla r gibi) toprak olsaydım - diyecek" 128 ِ � َ ا ي َ ِ لْ ُ ت ْ م � د َ ق ِ نِ َ ت ْ ي َ ل َ ا ي ُ ل ُ و ق َ ي ج "Âh, keşki hayâtım için önden (sâlih ameller) yapsaydım, diyecek" 129 c - Nefha - i kıyâm : Öldükden sonra tekrar dirilme nefhası Kıyâmet vukû' bulup herkes öldükden sonra, - bu ikinci veyâ üçüncü üfürme ile - tekrar herkes dirilerek kabrinden kalkacak ve koşarak mahşer denilen yerde toplanacakdır َ ن ُ و ل ِ س ْ ن َ ي ْ م ِ ِّ بِّ َ ر َ لى ِ إ ِ ث ا َ د ْ ج َ � ْ ا َ ن ِ م ْ م ُ ه ا َ ذ ِ إ َ ف ِ ر و � ص لا ِ فِ َ خ ِ ف ُ ن َ و "Sûr'a üfürülmüşdür Artık bakarsın ki onlar kabirlerinden (kalkıb) Rabb'lerine doğru koşup gidiyorlar" 130 ُ لله ا َ ء ا َ ش ْ ن َ م � لا ِ إ ِ ض ْ ر َ لا ْ ا ِ فِ ْ ن َ م َ و ِ ت ا َ و َ م � س لا ِ فِ ْ ن َ م َ ق ِ ع َ ص َ ف ِ ر و � ص لا ِ فِ َ خ ِ ف ُ ن َ و ج ِ ه ي ِ ف َ خ ِ ف ُ ن � ُ ث ُ ا َ ن و ُ ر ُ ظ ْ ن َ ي ٌ م َ ا ي ِ ق ْ م ُ ه ا َ ذ ِ إ َ ف ى َ ر ْ خ " (Birinci) Sûr'a üfür ülmüş (üfürülecek), artık - Allâh'ın diledikleri müstesnâ olmak üzere - , göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi düşüb ölmüşdür (ölecekdir) 127 - Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir,C 8 ss 5599 ve 5549 Elmalılı M Hamdi Yazır 128 - Nebe', 40 129 - Fecr, 24K 130 - Yâsîn, 51 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 62 "Sonra ona (sûra) bir daha üfürülmüşdür (üfürülecekdir) O anda görürsün ki (ölüler dirilip) ayakda bakınıp dur uyorlar" 131 ً ا ع ْ َ جَ ْ م ُ ه َ ا ن ْ ع َ م َ ج َ ف ِ ر و � ص لا ِ فِ َ خ ِ ف ُ ن َ و لا " (O gün) sûra üfürülmüşdür Bu sûretle hepsini (mahşerde) derleyib toparlamışızdır" 132 ِ ر و � ص لا ِ فِ َ خ ِ ف ُ ن َ و ط ِ د ي ِ ع َ و ْ ل ا ُ م ْ و َ ي َ ك ِ ل َ ذ "Sûr'a üfürülmüşdür İşte bu, tehdîdin (tehakkuk e tmiş) günüdür" 133 Âyet - i kerîme'leri bunu ifâde eder ki şu âyet - i kerîme'ler de bu husûsu te'yîd eder ٌ ة َ د ِ ح ا َ و ٌ ة َ خ ْ ف َ ن ِ ر و � ص لا ِ فِ َ خ ِ ف ُ ن ا َ ذ ِ إ َ ف لا ً ة َ د ِ ح ا َ و ً ة � ك َ ْ َ ا ت � ك ُ د َ ف ُ ل َ ا ب ِ ْ لْ ا َ و ُ ض ْ ر َ لا ْ ا ِ ت َ ل ِ ُ حْ َ و ُ ة َ ع ِ ق ا َ و ْ ل ا ِ ت َ ع َ ق َ و ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي َ ف لا ٌ ة َ ي ِ ه ا َ و ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي َ ي ِ ه َ ف ُ ء َ ا م � س لا ِ ت � ق َ ش ْ ن ا َ و لا َ ا ه ِ ئ ا َ ج ْ ر َ ا َ ى ل َ ع ُ ك َ ل َ م ْ ل ا َ و ط ٌ ة َ ي ِ ن َ ا َ ثَ ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي ْ م ُ ه َ ق ْ و َ ف َ ك ِّ ب َ ر َ ش ْ ر َ ع ُ ل ِ م ْ َ � َ و ط "Artık Sûr'a birinci üfürülüş ile üfürüldüğü zaman", "Yer ile dağlar yerlerinden kaldırılıb da yekdiğerine bir çarpışla hepsi toz hâline geldiği (zaman) ", "İşte o zaman olan olmuş, (kıyâmet kopmuş) dur" "Gök de yarılmış ve artık o, o gün za'fa düşmüşdür" "Melek (ler) ise onun (göğün) bucaklarındadır O gün Rabb'inin arşını (buc aklardakilerin) üstlerinde bulunan sekiz (melek) yüklenir" 134 131 - Zümer, 68 132 - Kehf, 99K 133 - Kâf, 20 134 - Hâkka, 13 - 17 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 63 ُ ن ُ و ك َ ي َ ف ْ ن ُ ك ُ ل ُ و ق َ ي َ م ْ و َ ي َ و ط � ق َ ْ لْ ا ُ ه ُ ل ْ و َ ق ط ِ ر و � ص لا ِ فِ ُ خ َ ف ْ ن ُ ي َ م ْ و َ ي ُ ك ْ ل ُ م ْ ل ا ُ ه َ ل َ و ط "Onun - Ol - diyeceği gün (her şey') Oluverir O'nun sözü hakk'dır Sûr üfürüleceği gün de mülk O'nundur" 135 Bütün bu hâdiselerden sonra ölmeyen hiçbir kimse kalmayınca, Allâhü Teâlâ, kâinâta üç kere "Bu gün mülk kimindir?" diye seslenecek Cevab veren hiç bir kimse olmayınca da "Bir olan, kahhâr olan Allâh'ındır" diyerek yine kendisi cevab verecek ve bu sûretle de Azamet - i ilâhî tecellî edecekdir َ م ْ و َ ي ْ ل ا ُ ك ْ ل ُ م ْ ل ا ِ ن َ م ِ ل ط ِ ِ ر ا � ه َ ق ْ ل ا ِ د ِ ح ا َ و ْ ل ا ِ لله " (Allâh buyurur): Bu gün mülk kimindir? (Yine kendisi cevâb verir): Bir olan, (her şey'e hâkim ve) kahhâr olan Allâh'ındır" 136 ْ ا َ و ِ ه ِ ن ي ِ م َ ي ِ ب ٌ ت � ا ي ِ و ْ ط َ م ُ ت َ ا و َ م � س لا َ و ِ ة َ م َ ي ِ ق ْ ل ا َ م ْ و َ ي ُ ه ُ ت َ ض ْ ب َ ق ً ا ع ي ِ َ جَ ُ ض ْ ر َ لا ط "Kıyâmet günü bütün yer Allâh'ın avucunda bir tutamdır (mülk - ü tasarrufundadır ) Gökler de O'nun sağ eliyle (kudreti ile toplanıp) dürülmüşdür" 137 Bu husûsa i şâretle bir hadîs - i şerîf'de de şöyle buyurulmuşdur: َ ض ْ ر َ لا ْ ا ُ ك ُ و ل ُ م َ ن ْ ي َأ ُ ك ِ ل َ م ْ ل ا َ ا نَأ ُ ل ُ و ق َ ي � ُ ث ِ ه ِ ن ي ِ م َ ي ِ ب ِ ت َ ا و َ م � س لا ى ِ و ْ ط َ ي َ و َ ض ْ ر َ لا ْ ا ُ لله ا ُ ض ِ ب ْ ق َ ي "Allâh (kıyâmet günü) bütün yer tabakalarını kabza - i kudretine alır Gökleri de s ağ eli içine dürer, büker de sonra (mahşer halkına): - İşte ben kânâtın şehinşâhıyım Hani yer yüzünün (düzme) pâdişahları nerede? - diye hitâb eder" 138 ا و ُ ز َ ر َ ب َ و ُ ت ا َ و َ م � س لا َ و ِ ض ْ ر َ لا ْ ا َ ر ْ ي َ غ ُ ض ْ ر َ لا ْ ا ُ ل � د َ ب ُ ت َ م ْ و َ ي ِ ِ ر ا � ه َ ق ْ ل ا ِ د ِ ح ا َ و ْ ل ا ِ لله َ ت َ و ِ ْ ا َ ف ْ ص َ لا ْ ا ِ فِ َ ين ِ ن � ر َ ق ُ م ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي َ ين ِ م ِ ر ْ ج ُ م ْ ل ا ى َ ر ج ُ ر ا�ن لا ُ م ُ ه ُ ه ُ و ج ُ و َ ى ش ْ غ َ ت َ و ٍ ن ا َ ر ِ ط َ ق ْ ن ِ م ْ م ُ ه ُ ل ي ِ ب ا َ ر َ س لا 135 - En'âm, 73 136 - Mü'min, 16 137 - Zümer, 67 138 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 11 ss 175 (1731 nolu h ş ) Kâmil Miras Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 64 "O gün yer başka bir yere, gökler de (başka göklere) tebdîl olunacakdır (İnsanlar kabirlerinden kalkıp) bir olan, kahhâr ol an Allâh'ın huzurunda toplanacaklardır" "O gün günahkârların (şeytanları ile birlikde) bukağılara (bağ ve kelepçe gibi şey'lere) vurulmuş olduğunu görürsün" "Gömlekleri katrandandır Yüzlerini de ateş bürüyecek - dir" 139 Âyet - i kerîmeler i ve, "Kıyâmet günü'nde insanlar - Kursatü'n - nakî: Tertemiz ve düz bir daire - gibi beyaz ve parlak bir yer üzerinde haşr ol unacak " ةعبسلحا ةميقلا موي مهللظي “Mü’min’lerden yedi sınıf , Arş’ın gölgesinde bulunacak” “Diğer insanlar da Cehennem üze rinde - veyâ Sırat üzerinde - olacak” 140 Hadîs - i şerîf ’ler i, bunun açık bir delîlidir    Bundan sonra İsrâfil aleyhi's - selâm yeniden yaratılacak ve kendisine ikinci sûr'u ( veyâ üçüncü sûr'u ) üflemesi emr edilecekdir 139 - İbrâhîm, 48 - 49 - 50 140 - Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir,C 5 ss 3031 Elmalılı M HamdiYazır Riyâzü’s - sâlihîn C 1 ss 372 (472 nolu h ş ) Bu Hadîs - i şerîf’in tamâmı şöyledir: ِ لله ا ِ ة َ ْ َ ا ب ِ ع ِ فِ َ أ َ ش َ ن � ب َ ا ش َ و ، ٌ ل ِ ْ َ ا ع ٌ م َ ا م ِ ا : ُ ه � ل ِ ظ � لا ِ ا � ل ِ ظ لآ َ م ْ و َ ي ِ ه ِّ ل ِ ظ ِ فِ ُ لله ا ْ م ُ ه � ل ِ ظ ُ ي ٌ ة َ ع ْ ب َ س ٌ ق � ل َ ع ُ م ُ ه ُ ب ْ ل َ ق ٌ ل ُ ج َ ر َ و ، َ لى َ ا ع َ ت َ م ُ ت َ ا ذ ٌ ة َأ َ ر ْ م ا ُ ه ْ ت َ ع َ ْ ٌ ل ُ ج َ ر َ و ، ِ ه ْ ي َ ل َ ع َ ا ق � ر َ ف َ ت َ و ِ ه ْ ي َ ل َ ع َ ا ع َ م َ ت ْ ج ا ِ لله ا ِ فِ � ا ب َ َ � ِ ن َ لا ُ ج َ ر َ و ، ِ د ِ ج ْ س َ م ْ ل ا ِ ب ُ ف َ ا خ َأ ِّ نِّ ِ ا : َ ل َ ا ق َ ف ٍ ل َ ا َ جَ َ و ٍ ب ِ ص ْ ن َ ا ه َ ا ف ْ خ َ أ َ ف ٍ ة َ ق َ د َ ص ِ ب َ ق � د َ ص َ ت ٌ ل ُ ج َ ر َ و ، َ لله ا ُ ه َ ا ن ْ ي َ ع ْ ت َ ض َ ا ف َ ف � ا ي ِ ل َ ا خ َ لله ا َ ر َ ك َ ذ ٌ ل ُ ج َ ر َ و ، ُ ه ُ ن ي ِ َ يَ ُ ق ِ ف ْ ن ُ ت َ ا م ُ ه ُ ل َ ا ِ شِ َ م َ ل ْ ع َ ت لآ � تى َ ح “Yedi sınıf insan vardır ki başka gölge bulunmayan bir günde Arş’ın gölgesinde gölgelendirilir: 1 - Adâletli devlet başkanı 2 - Allâh’ a ibâdet yolunda yetişen genç 3 - Gönlü mescidlere bağlı olan kimse 4 - Allâh için sevişen ve bu sevgi ile birleşen ve ayrılan iki kişi 5 - Mevkî sâhibi güzel bir kadın kendisini da’vet etdiği halde - Ben Allâh’dan korkarım - diye ona yaklaşma yan kimse 6 - Sağ elinin verdiği sadakayı sol eli bilmeyecek derecede gizli sadaka veren kimse 7 - Tenhâda Allâh’ı anıb da göz yaşı döken kimse Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 65 Bunun netîcesinde de yeniden dirilip hayat bulan insanların ve diğer mahlûkâtın tamâmının, mahşer denilen o büyük ve düz sâhada toplanarak hesâba çekilme zamanı, "Yevmü'd - dîn" veyâ "Yevmü'l - haşr" veyâ "Yevmü'l - fasl" veyâ "Yevmü'l - hısâb" veyâ "Yevmü'l - cem' " veyâ "Yevmü'l - b a's" veyâ "Yevmü'n - neşr" günü, gelmiş olacakdır Bu üçüncü üflemede ( veyâ Nefha - i sânî'de :ikinci üflemede) bütün ölülerin rûhları yeniden bedenleri ile birleşip yatdıkları yerlerden kalkacak, bu sûretle bütün insanlar yeniden hayat bulacak ve "Mahşer" denilen büyük ve düz bir meydanda toplanacakdır ki bu da "Ba's nefhası : Öldükden sonra tekrar dirilme nefhası " dır Şu âyet - i kerîme'ler de, bunun açık bir delîlidir َ ن و ُ ر ُ ظ ْ ن َ ي ٌ م َ ا ي ِ ق ْ م ُ ه َ ا ذ ِ إ َ ف ى َ ر ْ خ ُ ا ِ ه ي ِ ف َ خ ِ ف ُ ن � ُ ث "Sonra ona (Sûr'a) bir daha üfürülmüşdür (üfürülecekdir) O anda görürsün ki (ölüler dirilip) ayakda bakınıp duruyorlar" 141 ٍ ر ُ ك ُ ن ٍ ء ْ ى َ ش َ لى ِ إ ِ ع ا � د لا ُ ع ْ د َ ي َ م ْ و َ ي لا ٌ ر ِ ش َ ت ْ ن ُ م ٌ ْ ا َ ر َ ج ْ م ُ ه � ن َ أ َ ك ِ ث ا َ د ْ ج َ � ْ ا َ ن ِ م َ ن ُ و ج ُ ر ْ َ � ْ م ُ ه ُ ر ا َ ص ْ ب َ ا ً ا ع � ش ُ خ لا ل ا َ لى ِ إ َ ين ِ ع ِ ط ْ ه ُ م ِ ع ا � د ط ٌ ر ِ س َ ع ٌ م ْ و َ ي ا َ ذ َ ه َ ن و ُ ر ِ ف َ ا ك ْ ل ا ُ ل ُ و ق َ ي "O günkü da'vetci (İsrâfil) , görülmedik müdhiş bir hısâba çağırır" " (İnsanlar) , gözleri düşük (zelîl ve hakîr) bir halde kabirlerinden çıkar Sanki onlar bir çekirge dalgası hâlinde" " (B oyunlarını uzatıp) çağırana doğru koşarlar (İçlerinde bulunan) Kâfirler (ise) , - (Aman) bu ne müşkil bir gün - der" 142 َ ي ْ ا َ ت َ ف ِ ر و � ص لا ِ فِ ُ خ َ ف ْ ن ُ ي َ م ْ و ً ا ج ا َ و ْ ف َ ا َ ن ُ و ت لا "O gün Sûr'a üfürülecek de hepiniz bölük bölük geleceksiniz" 143 141 - Zümer, 68 142 - Kamer, 6 - T - 8 143 - Nebe', 18 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 66 َ ْ لْ ا ِ فِ ٌ ق ي ِ ر َ ف ِ ي ِ ع � س لا ِ فِ ٌ ق ي ِ ر َ ف َ و ِ ة �ن " Onlardan, kıyâmet günü toplananlardan) bir takımı Cennet'de, bir takımı da Cehennem'dedir" 144 ِّ ق َ ْ لْ ا ِ ب َ ض ْ ر َ لا ْ ا َ و ِ ت ا َ و َ م � س لا َ ق َ ل َ خ ي ِ ذ � ل ا َ و ُ ه َ و ط ُ و ق َ ي َ م ْ و َ ي َ و ُ ك ُ ل َ ف ْ ن ُ و ك َ ي ُ ن ط َ ق ُ ل ْ و ُ ه َ ْ لْ ا � ق ط َ ل َ و ُ ه ْ ل ا ْ ل ُ م ْ ن ُ ي َ م ْ و َ ي ُ ك َ ف ِ ر و � ص لا ِ فِ ُ خ ط "Gökleri ve yeri hakk (ve hıkmet) le yaratan O'dur O'nun - Ol - diyeceği gün (her şey' ) oluverir Sözü hakdır - Sûr - üfürüleceği gün de mülk O'nundur 145    144 - Şûrâ, 7 145 - En'âm, 73 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 67 4 - Haşr İkinci sûr üfürüldükden sonra tüm yaratılmışların rûhlarının, yeniden teşekkül edecek olan cesedleri ile tekrar birleşmesi ve "Arasat meydanı: Haşir ve neşir meydanı, mahşer yeri " denilen çok geniş ve düz bir yerde toplanmalarıdır Bu ikinci üfleme üzerine b ütün insanlar yeniden dirilip hayât bulacak ve bulundukları yerlerden kalkarak "Mahşer" denilen bu büyük ve düz meydanda toplanacakdır ki buna - yukarıda da geçdiği gibi - "Haşr - i ecsâd: Cesedlerin ruhları ile birleşip yeniden hayat bulması " denir Bu hâdiseye, "Ba's: Yeniden dirilme " veyâ " Neş'e - i uhrâ: Mahşerde rûhun bedene tekrar girişi ile yeniden dirilme " veyâ "Âhiret hayâtı" da denir İlk diriliş ise, "Neş'e - i ûlâ: Rûhun bedene ilk girişi " iledir ki bu hal, ana rahminde iken başlar Bu bakımd an insan, ilk önce her türlü hayat şartlarından mahrûm birer zerreden, birer nutfeden ibâret iken kendisine rûh ve hayât verilerek akıl, idrâk ve şuur sâhibi bir insan olarak yaratılır Bundan sonra - ezeldeki ahdinde sâdık olup olmadığı husûsunda, diğ er bir deyimle kendi ameline kendisinin şâhid olması konusunda imtihân olmak için - kendisine verilen belli bir hayâtı yaşadıkdan sonra kendisine ölüm takdîr edilmiş ya'nî muvakkat bir zaman için hayatdan mahrûm bırakılarak Berzâh âlemi denilen bir hayât ta rzına ya'nî şimdiki hayatımız ile âhiret hayâtı arasındaki bir hayat şekline döndürülmüş olur ki buna Berzâh âlemi denir Bu halde insan tamâmen helâk olup yok olmaz Fakat başka bir hayat şekli içinde yaşar Kıyâmet gününde ise tekrar diriltilerek ken disine yeni bir hayât verilecek, dünyâda müsbet veyâ menfî olarak yaptıklarından hesâba çekilerek - amelinin durumuna göre - mükâfât veyâ mücâzât görecekdir Bu sûretle mükâfâta nâil olanlar Cennet'e, cezâya nâil olanlar da Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 68 Cehennem'e gidecekler ve orada ebe dî bir hayât içinde yaşayacaklardır ki şu âyet - i kerîme ve hadîs - i şerîf 'ler, bu husûsun açık bir ifâdesidir ْ م ُ ك َ ا ي ْ ح َ ا َ ف ً ا تا َ و ْ م َ ا ْ م ُ ت ْ ن ُ ك َ و ِ لله ا ِ ب َ ن و ُ ر ُ ف ْ ك َ ت َ ف ْ ي َ ك ج َ ن ُ و ع َ ج ْ ر ُ ت ِ ه ْ ي َ ل ِ إ � ُ ث ْ م ُ ك ي ِ ي ْ ُ � � ُ ث ْ م ُ ك ُ ت ي ِ ُ يَ � ُ ث "Allâh'a n asıl olub da küfr ediyorsunuz? Halbuki siz ölüler iken (sizi) O diriltdi Sonra sizi yine O öldürecek Tekrar sizi (kabirde ve neşirde) O diriltecek ve nihâyet (haşirden sonra) yine yalnız O'na döndürüleceksiniz" 146 ُ لله ا َ ف ِ ق ْ ل ا َ م ْ و َ ي ْ م ُ ك َ ن ْ ي َ ب ُ م ُ ك ْ َ � ِ ة َ م ي ط ً لا ي ِ ب َ س َ ين ِ ن ِ م ْ ؤ ُ م ْ ل ا َ ى ل َ ع َ ن ي ِ ر ِ ف ا َ ك ْ ل ِ ل ُ لله ا َ ل َ ع ْ َ يُ ْ ن َ ل َ و ع "Allâh, kıyâmet günü aranızda hukmünü verecekdir Allâh, kafirlere mü'min'lerin aleyhinde (galebeye) aslâ bir yol (ve imkân) bahş etmez" 147 ْ ل ا ِ م ْ و َ ي َ لى ِ إ ْ م ُ ك �ن َ ع َ م ْ ج َ ي َ ل ِ ه ي ِ ف َ ب ْ ي َ ر لآ ِ ة َ م ي ِ ق ط " (Allâh) , hepinizi mutlakâ kıyâmet gününe (götürüp) toplayacakdır ki bunda aslâ şübhe yokdur" 148 َ ن ُ و ت ِّ ي َ م ْ ل َ ك ِ ل َ ذ َ د ْ ع َ ب ْ م ُ ك � ن ِ إ � ُ ث ط َ ن ُ و ث َ ع ْ ب ُ ت ِ ة َ م َ ي ق ْ ل ا َ م ْ و َ ي ْ م ُ ك � ن ِ إ � ُ ث "Sonra siz bunun arkasından hiç şübhesiz ki ölüler (olacaksınız) " "Sonra siz kıyâmet gününde muhakkak diriltilib kaldırılacaksınız" 149 ً ة َ ز ِ ر َ ا ب َ ض ْ ر َ لا ْ ا ى َ ر َ ت َ و َ ل َ ا ب ِ ْ لْ ا ُ ر ِّ ي َ س ُ ن َ م ْ و َ ي َ و لا ً ا د َ ح َ ا ْ م ُ ه ْ ن ِ م ْ ر ِ ْ َ ا غ ُ ن ْ م َ ل َ ف ْ م ُ ه َ ا ن ْ ر َ ش َ ح َ و ج ً ا ّ ف َ ص َ ك ِّ ب َ ر َ ى ل َ ع ا ُ و ض ِ ر ُ ع َ و ط ٍ ة � ر َ م َ ل � و َ ا ْ م ُ ك َ ا ن ْ ق َ ل َ خ ا َ م َ ك َ ا ن ُ و م ُ ت ْ ئ ِ ج ْ د َ ق َ ل ز َ ل َ ع ْ َ نْ ْ ن � ل َأ ْ م ُ ت ْ م َ ع َ ز ْ ل َ ب ً ا د ِ ع ْ و َ م ْ م ُ ك َ ل 146 - Bakara sûresi âyet 28 Bu âyet - i kerîme'deki "Tekrar sizi O diriltecek" meâlindeki âyeti kerîme, ba'zı âlimlere göre, kabirde süâl için diriltilme anlamındadır Buna göre insan ölüp kabir hayatı başlayınca süâl için diriltilecek, sonra öldürülecek, kıyâmetde de tekrar dirilti lip yeniden hesâba çekilerek haklarındaki ilâhî huküm gereği Cennet'e veyâ Cehennem'e sevk edilecekdir 147 - Nisâ', 141 148 - En'am, 12 149 - Mü'minûn, 15 - 16 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 69 "O gün biz dağları yürüteceğiz ve sen yeri (çırçıplak) bir çöl göreceksin Onları da mahşerde toplamışızdır da içlerinden hiç birini bıra kmamışızdır" "Hepsi saf hâlinde Rabb'ine arz edilmişlerdir And olun ki sizi ilk def'a yaratdığımız gibi (çırçıplak) bize geldiniz Hayır, size (mahşerde toplamak hakkındaki) va'dimizi yerine getirecek bir zaman ta'yîn etmediğimizi sandınız, değil mi ?" 150 ً ا ف ْ س َ ن ِّ بِّ َ ر َ ا ه ُ ف ِ س ْ ن َ ي ْ ل ُ ق َ ف ِ ل َ ا ب ِ ْ لْ ا ِ ن َ ع َ ك ً ن ُ و ل َ ئ ْ س َ ي َ و لا ً ا ف َ ص ْ ف َ ص ً ا ع َ ا ق َ ا ه ُ ر َ ذ َ ي َ ف لا ً ا ت ْ م َ ا لآ َ و ً ا ج َ و ِ ع َ ا ه ي ِ ف ى َ ر َ ت لآ "Sana dağları (n kıyâmet günündeki hâlini) sorarlar Hemen de ki: Rabb'in onları ufalayıp savuracak" " (Savuracak) da yerlerini dümdüz bir toprak hâlinde bırakacak" " (O zaman) Onlarda ne bir iniş, ne de bir yokuş göremeyeceksin" 151 ً ا ع ي ِ َ جَ ْ م ُ ه ُ ر ُ ش ْ َ � َ م ْ و َ ي َ و "O gün (Haşir günü) onların hepsini bir araya toplayacağız" 152 "De ki: Bizim iş lediğimiz günahdan siz mes'ul olmazsınız Sizin yapmakda olduklarınızdan da biz mes'ul olmayız" "De ki: Rabb'imiz (kıyâmet günü) hepimizi bir arada toplayacak, sonra aramızda hakk ile hukm edecekdir O, (her şey'i) kemâliyle bilen en büyük hâkimdir" 153 150 - Kehf, 47 - 48 151 - Tâ - Hâ, 105 - 107 152 - Yûnüs, 28 Haşr: Her yönden, her tarafdan belli bir yere g etirip toplamak ma'nâsına geldiği gibi bir toplumu bir yerden başka bir yere çıkarmak anlamına da gelir Yahûdî'lerin Medîne'den ve Hayber'den sürgün edilip çıkarıldıkları gibi 153 - Sebe', 2R - 26K Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 70 ِ ب ُ ت ُ ك ْ ل ِ ل ِّ ل ِ ج ِّ س لا ِّ ى َ ط َ ك َ ء َ ا م � س لا ى ِ و ْ ط َ ن َ م ْ و َ ي ط ُ ه ُ د ي ِ ع ُ ن ٍ ق ْ ل َ خ َ ل � و َ ا َ ا ن ْ ا َ د َ ب َ ا م َ ك ط َ ا ن ْ ي َ ل َ ع ً ا د ْ ع َ و ط َ ين ِ ل ِ ع َ ا ف � ا ن ُ ك � ا ن ِ ا "O gün biz göğü, kitâbların sahîfesini dürüp büker gibi, düreceğiz İlk def'a yokdan var etdiğimiz gib i yeniden yaratacağız, bunu va'd etdik, bunu yapmaya muktediriz" 154 ً لا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َ ا ْ م ُ ه � ي َأ ْ م ُ ه َ و ُ ل ْ ب َ ي ِ ل َ ا َ لَ ً ة َ ن ي ِ ز ِ ض ْ ر َ لا ْ ا َ ى ل َ ع ا َ م َ ا ن ْ ل َ ع َ ج � ا ن ِ إ ً ا ز ُ ر ُ ج ً ا د ي ِ ع َ ص َ ا ه ْ ي َ ل َ ع ا َ م َ ن ُ و ل ِ ع َ ا َ لْ � ا ن ِ إ َ و ط "Biz yer yüzünde ne varsa ona bir zî net verdik ki insanları, - hangisi daha güzel amel edecek diye - imtihân edelim" "Bununla berâber biz onun üstünde olan her şey'i elbet kupkuru bir toprak yapanlarız" 155 ٍ ين ِ ط ْ ن ِ م ٍ ة َ ل � ُ س ْ ن ِ م َ ن ا َ س ْ ن ِ ل ْ ا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ ْ د َ ق َ ل َ و ج ْ ط ُ ن ُ ه َ ا ن ْ ل َ ع َ ج � ُ ث ٍ ين ِ ك َ م ٍ ر ا َ ر َ ق ِ فِ ً ة َ ف ص َ م َ ا ظ ِ ع ْ ل ا َ ا ن ْ و َ س َ ك َ ف ً ا م َ ا ظ ِ ع َ ة َ غ ْ ض ُ م ْ ل ا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ َ ف ً ة َ غ ْ ض ُ م َ ة َ ق َ ل َ ع ْ ل ا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ َ ف ً ة َ ق َ ل َ ع َ ة َ ف ْ ط �ن لا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ � ُ ث ً ا م ْ ْ لْ ق َ ش ْ ن َ ا � ُ ث ْ ا َ ر َ خ آ ً ا ق ْ ل َ خ ُ ه َ ا ن ط َ ين ِ ق ِ ل َ ا ْ ل ا ُ ن َ س ْ ح َ ا ُ لله ا َ ك َ ر َ ا ب َ ت َ ف ط � ن ِ إ � ُ ث َ ن ُ و ت ِّ ي َ م َ ل َ ك ِ ل َ ذ َ د ْ ع َ ب ْ م ُ ك ط َ ن ُ و ث َ ع ْ ب ُ ت ِ ة َ م َ ي ِ ق ْ ل ا َ م ْ و َ ي ْ م ُ ك � ن ِ إ � ُ ث "And olsun biz insanı (Âdem aleyhi's - selâm'ı) çamurdan (süzülmüş) bir hulâsadan yaratmışızdır" "Sonra onu (O'nun nesli olan insanı) sarp ve metin bir karargâhda ( rahimde) bir nutfe yapdık" "Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı hâline çevirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yapdık O bir çiğnem eti de kemik (ler) e kalb etdik de o kemiklere de et giydirdik Sonra da onu başka bir 154 - Enbiyâ', 104 155 - Kehf, 7 - 8 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 71 yaratılış ile inşâ etdik, (o na can verdik, konuşma kudreti verdik) Sûret yapanların en güzeli olan Allâh'ın şânı ne yücedir!" "Sonra siz bunun arkasından hiç şübhesiz ki ölüler (olacaksınız) " "Sonra siz kıyâmet gününde muhakkak diriltilib kaldırılacaksınız" 156 َ ب ُ ت َ م ْ و َ ي ِ ر � ا ه َ ق ْ ل ا ِ د ِ ح َ ا و ْ ل ا ِ لله ِ ا ُ و ذ َ ر َ ب َ و ُ ت َ ا و َ م � س لا َ و ِ ض ْ ر لآ ْ ا َ ي َ غ ُ ض ْ ر لآ ْ ا ُ ل � د "O gün, yer başka bir yere, gökler de (başka göklere) tebdîl olunacakdır (İnsanlar kabirlerinden kalkıp) bir olan, kahhâr olan Allâh'ın huzûrunda toplanacaklardır" 157 َ و ُ ه � لا ِ إ َ ه َ ل إلآ ُ لله َ ا ط ِ ه ي ِ ف َ ب ْ ي َ ر لآ ِ ة َ م َ ي ِ ق ْ ل ا ِ م ْ و َ ي َ لى ِ إ ْ م ُ ك �ن َ ع َ م ْ ج َ ي َ ل ط ً ا ثي ِ د َ ح ِ لله ا َ ن ِ م ُ ق َ د ْ ص َ ا ْ ن َ م و ع "Allâh öyle Allâh'dır ki kendisinden başka hiç bir Tanrı yokdur (Vukûunda) hiç bir şübhe olmayan kıyâmet günü elbette he pinizi toplayacakdır Allâh'dan daha doğru sözlü kimdir?" 158 Bir hadîs - i şerîf'de de, َ ا ف ُ ح َ لى َ ا ع َ ت ِ لله ا َ لى ِ إ َ ن و ُ ر و ُ ش ْ َ � ْ م ُ ك � ن ِ إ ُ س � ا نلا َ ا ه � ي َ ا ا َ ي ْ ا َ د َ ب َ ا م َ ك ً لا ْ ر ُ غ ً ة َ ا ر ُ ع ً ة ُ ه ُ د ي ِ ع ُ ن ٍ ق ْ ل َ خ َ ل � و َأ َ ا ن ط ً ا د ْ ع َ و َ ا ن ْ ي َ ل َ ع ط � ا ن ُ ك � ا ن ِ إ َ ين ِ ل ِ ع َ ا ف "Ey insanlar, siz yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allâh'ın huzûruna toplanacaksınız Nasıl ki Cenâb - ı Hak, - (Sizi) İlk def'a yokdan var etdiğimiz gibi yeniden yaratacağız, bunu va'd etdik, bunu yapmaya muktediriz - , 159 buyur duğu gibi " 160 Hazreti Âişe radıye'llâhü anhâ ' da, rivâyet ettiği bir Hadîs - i şerîf'de, Rasûlüllâh salla'll'ahi aleyhi ve sellem 'in şöyle buyurduğunu işittim: ً لا ْ ر ُ غ ً ة َ ا ر َ ع ً ة َ ا ف َ ح ِ ة َ م َ ا ي ِ ق ْ ل ا َ م ْ و َ ي ُ س � ا نلا ُ ر َ ش ْ ُ � 156 - Mü'minûn, 12 - 16 157 - İbrâhi m, 48 158 - Nisâ', 87 159 - Enbiyâ', 104 160 - Riyâzü's - Sâlihîn,C 1 ss 158 (167 nolu h ş ) Buhârî ve Müslim Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 72 ِّ ر لا ِ لله ا َ ل و ُ س َ ر َ ا ي ُ ت ْ ل ُ ق ٍ ض ْ ع َ ب َ لى ِ ا ْ م ُ ه ُ ض ْ ع َ ب ُ ر ُ ظ ْ ن َ ي ً ا ع ي ِ َ جَ ُ ء ا َ س ِّ ن لا َ و ُ ل َ ا ج َ ك ِ ل َ ذ ْ م ُ ه � م ِ ه ُ ي ْ ن َ ا ْ ن ِ م � د َ ش َ ا ُ ر ْ م َ لا ْ ا َ ة َ ش ِ ئ َ ا ع َ ا ي َ ل َ ا ق ٍ ض ْ ع َ ب َ لى ِ ا ْ م ُ ه ُ ض ْ ع َ ب َ ر ُ ظ ْ ن َ ي ْ ن َ ا ْ ن ِ م � م ُ ه َ ا ُ ر ْ م َ لا ْ َ ا ٍ ة َ ي َ ا و ِ ر ِ فِ َ و "İnsanlar, Kıyâmet gününde yalın ayak, ç ıplak ve sünnetsiz olarak haşr olunacakdır dedi Ben de, Yâ Rasule'llâh, kadınlarla erkekler bir arada mı haşr olunacaklar? Bunlar birbirlerine bakarlar, dedim O da, "Yâ Âişe, mes'ele bunu hatıra getiremiyecek kadar şiddetlidir" buyurdu Başka bir rivâyette de, "İş, birbirine bakamıyacak kadar şiddetlidir)" buyurdu 161    161 - Riyâzü's - Sâlihîn, C 3 ss 342 (419 nolu h ş ) Buhârî ve Müslim Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 73 5 - Kitâb verilmesi Dünyâda iken herkesin hayır ve şerr, güzel ve çirkin, sevâb ve günah olarak yapmış olduğu ve yazıcı melekler ( tarafından noksansız olarak tutulan amel defterlerinin, - Mahşer' de - sâhibine verilmesidir ki bu defterler Mü'min'lere sağ tarafından, kâfirlere de sol ve arka tarafından verilecek ve َ ك َ ب َ ا ت ِ ك ْ ا َ ر ْ ق ِ إ ط ِ س ْ ف َ ن ِ ب َ ى ف َ ك ً ا بي ِ س َ ح َ ك ْ ي َ ل َ ع َ م ْ و َ ي ْ ل ا َ ك ط "Oku kitâbını, bu gün sana karşı, bir hesâb görücü olmak bakımından, nefsin yeter" 162 denilecekdir ki şu âyet - i kerîme'ler, bunun açık bir delîlidir ي ُ و بي ِ ج َ ت ْ س ا ا ُ و ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ا ه � ي َ ا َ ا ا ِ ُ و س � ر ل ِ ل َ و ِ لله ْ م ُ ك ي ِ ي ْ ُ � َ ا م ِ ل ْ م ُ ك ا َ ع َ ْ َ ا ذ ِ إ ِ ل ج ُ ل و ُ َ � َ لله ا � ن أ ا ُ و م َ ل ْ ع ا َ و َ ن ُ و ر َ ش ْ ُ � ِ ه ْ ي َ ل ِ إ ُ ه � ن َأ َ و ِ ه ِ ب ْ ل َ ق َ و ِ ء ْ ر َ م ْ ل ا َ ْ ين َ ب “Ey îmân edenler, sizi, size hayât verecek şey’lere (dînî akîde ve esâslara) da’vet etdiği zaman Allâh’a ve Rasûl’üne icâbet edin Bilin ki şübhesiz Allâh, kişi ile kalbi arasına girer (ve ne yaptığını, ne düşündüğünü ve neye inandığını çok iyi bilir) Ve siz, hakîkaten O’na dönüp (O’nun huzûrunda) toplanacaksınızdır” 163 َ و ُ ت ا َ م ُ م َ ل ْ ع َ ن َ و َ ن َ ا س ْ ن ِ ل ْ ا َ ا ن ْ ق َ ل َ خ ْ د َ ق َ ل َ و ُ ه ُ س ْ ف َ ن ِ ه ِ ب ُ س ِ و ْ س ج ِ د ي ِ ر َ و ْ ل ا ِ ل ْ ب َ ح ْ ن ِ م ِ ه ْ ي َ ل ِ إ ُ ب َ ر ْ ق َ ا ُ ن ْ َ � َ و ٌ د ي ِ ع َ ق ِ ل ا َ م ِّ ش لا ِ ن َ ع َ و ِ ين ِ م َ ي ْ ل ا ِ ن َ ع ِ ن َ ا ي ِّ ق َ ل َ ت ُ م ْ ل ا � ى ق َ ل َ ت َ ي ْ ذ ِ إ ٌ د ي ِ ت َ ع ٌ ب ي ِ ق َ ر ِ ه ْ ي َ د َ ل � لا ِ إ ٍ ل ْ و َ ق ْ ن ِ م ُ ظ ِ ف ْ ل َ ي ا َ م "And olsun, insanı biz yaratdık Nefsinin ona ne vesveseler vermekde olduğunu da biliriz (Çünkü) biz ona şah damarından daha yakınız" "Hatırla ki (insanın) sağında, solunda oturan, onun amellerini tesbît etmekde olan iki de (melek) vardır" 162 - İsrâ', 14 163 - Enfâl, 24 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 74 "O, bir söz atmaya dursun, mutlak yanında hâ zır bir gözcü vardır" 164 ِ ه ِ ن ي ِ م َ ي ِ ب ُ ه َ ب َ ا ت ِ ك َ ى ِ ت ُ و ا ْ ن َ م � ا م َ ا َ ف لا ً ا ي ِ س َ ي ً ا ب َ ا س ِ ح ُ ب َ س َ ا ُ � َ ف ْ و َ س َ ف لا ً ا ر ُ و ر ْ س َ م ِ ه ِ ل ْ ه َ ا َ لى ِ ا ُ ب ِ ل َ ق ْ ن َ ي َ و ط ِ ه ِ ر ْ ه َ ظ َ ء َ ا ر َ و ُ ه َ ب َ ا ت ِ ك َ ى ِ ت ُ و ا ْ ن َ م � ا م َ ا َ و لا ً ا ر ُ و ب ُ َ ُ ا و ع ْ د َ ي َ ف ْ و َ س َ ف لا ً ا ر ي ِ ِ ِ ع َ س َ ى ل ْ ص َ ي َ و ط ً ا ر ُ و ر ْ س َ م ِ ه ِ ل ْ ه َ ا ِ فِ َ ن َ ا ك ُ ه � ن ِ إ َ ر ُ و َ � ْ ن َ ل ْ ن َ ا � ن َ ظ ُ ه � ن ِ إ ط "O vakit (amel) kitâbı (defteri) sağ eline verilen (mü'min) kimse" "Kolayca bir hesâb ile hesâba çekilecek" " (Cennet'deki) ehline sevinçli dönecek" "Amma kitâb ı (amel defteri), arkasından (arka tarafının solundan) verilen kimse" " (Cehennem'lik olduğunu anlayınca) derhal helâkini temennî edecek" "O şiddetli ateşe (Cehennem'e) girecek" "Çünkü o, ehli içinde bir şimarık idi" "Çünkü o, hakîka ten ve kat'iyyen (Rabb'ine) dönmeyeceğini sanmışdı" 165 َ ين ِ ظ ِ ف ا َ َ لْ ْ م ُ ك ْ ي َ ل َ ع � ن ِ إ َ و لا َ ين ب ِ ت ا َ ك ً ا م ا َ ر ِ ك لا َ ن ُ و ل َ ع ْ ف َ ت ا َ م َ ن ُ و م َ ل ْ ع َ ي 164 - Kâf, 16 - 18 165 - İnşikâk, 7 - 14 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 75 "Sizin üstünüzde hakîkî bekciler (amellerinizi murâkabe eden melekler) vardır" " (Allâh ındinde) çok şerefli yazıcılar (kirâmen kâtibîn melekleri) vardır" "Ki onlar ne yapıyorsanız hepsini bilirler" 166 ِ لله ا ِ ر ْ م َ ا ْ ن ِ م ُ ه َ ن ُ و ظ َ ف ْ َ � ِ ه ِ ف ْ ل َ خ ْ ن ِ م َ و ِ ه ْ ي َ د َ ي ِ ْ ين َ ب ْ ن ِ م ٌ ت َ ا ب ِّ ق َ ع ُ م ُ ه َ ل ط "Onun (her insanın) önünde, arkasında kendisini Allâh'ın emri ile gözetliyecek ta'kîbci (melek) ler vardır" 167 ِ ب َ ا ت ِ ك ْ ل ا اذ َ ه ِ ل ا َ م َ ا ن َ ت َ ل ْ ي َ و َ ا ي َ ن ُ و ل ُ و ق َ ي َ و ِ ه ي ِ ف ا � ِ مَ ين ق ِ ف ْ ش ُ م َ ين ِ م ِ ر ْ ج ُ م ْ ل ا ى َ تر َ ف ُ ب َ ا ت ِ ك ْ ل ا ُ ع ِ ض ُ و َ و َ ا ه ي َ ص ْ ح َ ا � لا ِ إ ً ة َ ي ِ ب َ ك لآ َ و ً ة َ ي ِ غ َ ص ُ ر ِ ْ َ ا غ ُ ي لآ ج ِ ض ا َ ح ا ُ و ل ِ م َ ع ا َ م ا ُ و د َ ج َ و َ و ً ا ر ط ُ م ِ ل ْ ظ َ ي لآ َ و ً ا د َ ح َ ا َ ك � ب َ ر ع "Kitâb (amel defterleri meydana) konmuşdur Görürsün ki günahkârlar onun içinde (yazılı) olanlardan korkudadırlar - Eyvâh bize, derler; bu kitâba ne olmuş, küçük büyük hiç bir şey' bırakmayıp saymış - Onlar büt ün işlediklerini hâzır bulmuşlardır Rabb'in hiç bir kimseye haksızlık etmez" 168 Kezâ, şu âyet - i kerîme'ler de aynı hakîkatleri ifade eder ٌ ة َ ي ِ ف َ ا خ ْ م ُ ك ْ ن ِ م َ ى ف ْ َ تُ لآ َ ن و ُ ض َ ر ْ ع ُ ت ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي ُ ؤ َ ا ه ُ ل ُ و ق َ ي َ ف ِ ه ِ ن ي ِ م َ ي ِ ب ُ ه َ ب َ ا ت ِ ك َ ى ِ ت ُ و ا ْ ن َ م � ا م َ ا َ ف ْ ه َ ي ِ ب َ ا ت ِ ك ا ُ ؤ َ ر ْ ق ا ُ م ج ْ ه َ ي ِ ب َ ا س ِ ح ٍ ق � ُ م ِّ نِّ َأ ُ ت ْ ن َ ن َ ظ ِّ نِّ ِ إ ج ٍ ة َ ي ِ ض ا َ ر ٍ ة َ ش ي ِ ع ِ فِ َ و ُ ه َ ف لا ٍ ة َ ي ِ ل ا َ ع ٍ ة �ن َ ج ِ فِ لا ٌ ة َ ي ِ ن َ ا ْ َ ا ه ُ ف ُ و ط ُ ق ِ ة َ ي ِ ل َ ا ْ ل ا ِ م � ا ي َ � ْ ا ِ فِ ْ م ُ ت ْ ف َ ل ْ س َ ا َ ا ِ بِ ً ا ئي ِ ن َ ه ا ُ و ب َ ر ْ ش ا َ و ا ُ و ل ُ ك 166 - İnfitâr, 10 - 12 167 - Ra'd, 11K 168 - Kehf, 49K Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 76 َ ا ت ِ ك َ ى ِ ت ُ و ا ْ ن َ م � ا م َ ا َ و ْ ه َ ي ِ ب َ ا ت ِ ك َ ت ُ و ا ْ َ لِ ِ نِ َ ت ْ ي َ ل َ ا ي ُ ل ُ و ق َ ي َ ف ِ ه ِ ل َ ا م ِ ش ِ ب ُ ه َ ب ج ْ ه َ ي ِ ب َ ا س ِ ح َ ا م ِ ر ْ ْ َ ا ْ َ لِ َ و ج َ ة َ ي ِ ض َ ا ق ل ْ ا ِ ت َ ن ا َ ك َ ا ه َ ت ْ ي َ ل َ ا ي ج ْ ه َ ي ِ ل َ ا م ِّ نِ َ ع َ نِ ْ غ َ ا َ ا م ج ْ ه َ ي ِ ن َ ا ط ْ ل ُ س ِّ نِ َ ع َ ك َ ل َ ه ج ُ ه ُ و ّ ل ُ غ َ ف ُ ه ُ و ذ ُ خ لا ُ ه ُ و ّ ل َ ص َ م ي ِ ح َ ْ لْ ا � ُ ث لا ِ فِ � ُ ث ُ ه ُ و ك ُ ل ْ س ا َ ف ً ا ع َ ا ر ِ ذ َ ن ُ و ع ْ ب َ س َ ا ه ُ ع ْ ر َ ذ ٍ ة َ ل ِ س ْ ل ِ س ط ِ م ي ِ ظ َ ع ل ْ ا ِ لله ا ِ ب ُ ن ِ م ْ ؤ ُ ي لآ َ ن ا َ ك ُ ه � ن ِ إ لا ِ ين ِ ك ْ س ِ م ْ ل ا ِ م َ ا ع َ ط َ ى ل َ ع � ض ُ َ � لآ َ و ط ٌ م ي ِ َ حْ َ ا ن ُ ه َ ه َ م ْ و َ ي ل ْ ا ُ ه َ ل َ س ْ ي َ ل َ ف لا ٍ ين ِ ل ْ س ِ غ ْ ن ِ م � لا ِ إ ٌ م َ ا ع َ ط لآ َ و لا َ ا ْ ل ا � لا ِ إ ُ ه ُ ل ُ ك ْ ا َ ي َ لا َ ن ُ ؤ ِ ط ع "O gün (Hisâb ve süâl için huzûra) arz olunacaksınız Öyle ki size âid hiç bir sır gizli kalmayacak" "Artık kitâbı sağ eline verilmiş olan hemen der ki: - Alın, okuyun kitâbımı - " "Çünkü ben hakîkaten hisâbıma kavuşacağımı (kuvvetle ) zann etmişdim" "İşte o, hoşnûd bir hayât içindedir" "Yüksek bir Cennet'de" " (O Cennet'in) çabucak devşirilecek (meyve) leri (her durumda erilebilir derecede) yakındır" " (Dünyâda) geçmiş günlerde takdîm etdiğiniz (iyi ameller) in k arşılığı olarak âfiyetle yeyin, için" Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 77 "Kitâbı sol eline verilmiş olan da der ki: - Âh, keşki benim kitâbım verilmeseydi " "Hisâbımın da ne olduğunu bilmeseydim" "Âh, keşki o (ölüm, hayâtıma) kat'î bir son verici olsaydı" "Malım bana fâide vermedi" " (Bütün) saltanatım benden ayrılıb mahv oldu - " " (Allâh buyurur) : - Tutun onu da (ellerini boynuna) bağlayın" "Sonra onu o alevli ateşe atın" " (Bundan) sonra da onu, yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde, oraya sok un - " "Çünkü o, O büyük Allâh'a inanmazdı" " (Kendisi) yoksula yemek (yedirmek şöyle dursun, başkalarını da) vermeye teşvîk etmezdi" "Onun için bu gün burada kendisine (acıyacak) hiç bir yakın yokdur" "Gıslîn'den (kanla karışık irinde n veyâ gıslîn denilen ağaçdan) başka yiyecek de yokdur" "ki onu (bilerek) hatâ eden (kâfir) lerden başkası yemez" 169 ِ م � و ق � ز لا َ ت َ ر َ ج َ ش � ن ِ ا لا ِ م ي َ َ َ لا ْ ا ُ م َ ا ع َ ط ج ِ ل ْ ه ُ م ْ ل َ ا ك ج ِ ن ُ و ط ُ ب ْ ل ا ِ فِ ى ِ ل ْ غ َ ي لا ِ م ي ِ ح َ ْ لْ ا ِ ى ْ ل َ غ َ ك ذ ُ خ ُ و ِ ا ُ ه ُ و ل ِ ت ْ ع َ ا ف ُ ه ِ م ي ِ ح َ ْ لْ ا ِ ء َ ا و َ س َ لى ج ِ م ي ِ م َ ْ لْ ا ِ ب َ ا ذ َ ع ْ ن ِ م ِ ه ِ س ْ ا َ ر َ ق ْ و َ ف ا � و ب َ ص � ُ ث ج 169 - Hâkka, 18 - 37 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 78 ْ ق ُ ذ ج لا ُ يم ِ ر َ ك ْ ل ا ُ ز ي ِ ز َ ع ْ ل ا َ ت ْ ن َ ا َ ك � ن ِ ا "Şübhesiz o zakkum ağacı" "Günâha düşkün olanın (kâfirlerin) yemeğidir" " (O), sıcak suyun kaynadığı gibi ka rınlar içinde kaynayarak erimiş ma'den (ler) e benzer" " (Zebânîlere): Tutun onu da, sürükleyerek Cehennem'in tâ ortasına götürün, (denilir) " "Sonra tepesinin üstüne o kaynar su azâbından dökün" "Tat (o azâbı) Çünkü sen, (iddiâna göre) sen çok ulu, çok şerefli idin" 170 َ ْ لْ ا ُ ب َ ا ذ َ ع ْ م ُ َ لَ َ و َ م �ن َ ه َ ج ُ ب َ ا ذ َ ع ْ م ُ ه َ ل َ ف ا ُ و ب ُ و ت َ ي ْ َ لِ � ُ ث ِ ت َ ا ن ِ م ْ ؤ ُ م ْ ل ا َ و َ ين ِ ن ِ م ْ ؤ ُ م ْ ل ا ا ُ و ن َ ت َ ف َ ن ي ِ ذ ّ ل ا � ن ِ ا ِ ق ي َ ر ط َ لا ْ ا َ ا ه ِ ت ْ َ � ْ ن ِ م ى ِ ر ْ َ � ٌ ت � ا ن َ ج ْ م ُ َ لَ ِ ت َ ا ِ لْ � ا ص لا ا ُ و ل ِ م َ ع َ و ا ُ و ن َ م آ َ ن ي ِ ذ � ل ا � ن ِ ا ُ ر َ ا ْ نُ ط ُ ز ْ و َ ف ْ ل ا َ ك ِ ل َ ذ ُ ي ِ ب َ ك ْ ل ا ط "Hakîkat, erkek mü'minlerle kadın mü'minleri belâya uğratan, sonra da tevbe etmeyen (zâlim) ler (yok mu?), onlar için Cehennem azâbı vardır Bir de harîk azâbı (yangın azâbı) vardır" "Îmân edib de güzel güzel amel (ve hareket) lerde bulunanlar (a gelince) altlarından ırmaklar akan Cennet'ler de hiç şübhesiz onlarındır Büyük kurtuluş ( ve saâdet de) budur" 171    170 - Duhan, 43 - 49 171 - Burûc, 10 - 11 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 79 6 - Mîzan Kıyâmet gününde, iyi ve kötü amellerin, sâhiplerine gösterilme k üzere uygulanacak olan ilâhî bir adâlet ölçüsüdür Böyle bir ölçü, adâletin sağlanmasına ve mazlûmun zâlimden hakkını almasına bir işârettir ki bu şekilde ilâhî bir adâletin tecellî edeceğine inanmak hakk 'dır Diğer bir deyimle, Mahşer gününde herke sin amellerinin miktârını bildiren bir şey'dir ki böyle bir terâzî vâsıtası ile herkes, - kendi ameline yine kendisi şâhid olarak - kendi amelinin sevâb ve günah miktârını öğrenmiş olacakdır Böyle bir terâzînin mâhiyeti bizce mechûl olup Allâhü Teâlâ ındind e ma'lûmdur ki şu âyet - i kerîme'ler bu husûsun açık bir delîlidir: ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي ُ ن ْ ز َ و ْ ل ا َ و ِ ن � ق َ ْ لْ ا ج َ ن ُ و ح ِ ل ْ ف ُ م ْ ل ا ُ م ُ ه َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا َ ف ُ ه ُ ن ي ِ ز ا َ و َ م ْ ت َ ل ُ ق َ َ ْ ن َ م َ ف آ ِ ب ا ُ و نا َ ك ا َ ِ بِ ْ م ُ ه َ س ُ ف ْ ن َ ا او ُ ر ِ س َ خ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا َ ف ُ ه ُ ن ي ِ ز ا َ و َ م ْ ت � ف َ خ ْ ن َ م َ و َ ن ُ و م ِ ل ْ ظ َ ي َ ا ن ِ ت َ ا ي " (Herkesin dünyâda yapıp etdiğini) tartmak da o gün hakdır Artık kim (ler) in terâzîleri ağır basarsa onlar murâda erenlerin ta kendileridir" "Kimin de tartıları hafif gelirse bunlar da âyetlerimize zulm eder oldukları içi n kendilerine yazık etmiş kimselerdir" 172 ُ ه ُ ن ي ِ ز َ ا و َ م ْ ت َ ل ُ ق َ َ ْ ن َ م � ا م َ ا َ ف لا ٍ ة َ ي ِ ض َ ا ر ٍ ة َ ش ي ِ ع ِ فِ َ و ُ ه َ ف ط ُ ه ُ ن ي ِ ز َ ا و َ م ْ ت � ف َ خ ْ ن َ م � ا م َ ا َ و لا ٌ ة َ ي ِ و َ ا ه ُ ه � م ُ ا َ ف ط ْ ه َ ي ِ ه َ ا م َ ك َ ي ر ْ ْ َ ا َ ا م َ و ط ٌ ة َ ي ِ م َ ا ح ٌ ر َ ا ن "İşte (o gün) kimin tartıları (iyilikleri) ağır geldi ise" 172 - A'râf, 8 - 9 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 80 "Artık o, hoşnud olacağı bir yaşayıştadır" "Amma kimin de tartıları (iyilikleri) hafif geldi ise" "Artık onun anası (yurdu) Hâviye (Cehennem) dir" "Onun (o Hâviye'nin) mâhiyetini sana bildiren nedir?" " (O), harâreti çetin bir ateşdir" 173 ً ا ئ ْ ي َ ش ٌ س ْ ف َ ن ُ م َ ل ْ ظ ُ ت � َ ف ِ ة َ م َ ا ي ِ ق ْ ل ا ِ م ْ و َ ي ِ ل َ ط ْ س ِ ق ْ ل ا َ ن ي ِ ز ا َ و َ م ْ ل ا ُ ع َ ض َ ن َ و ط ٍ ل َ ْ ْ ر َ خ ْ ن ِ م ٍ ة � ب َ ح َ ل َ ا ق ْ ث ِ م َ ن َ ا ك ْ ن ِ إ َ و َ ا ِ بِّ َ ا ن ْ ي َ ت َ ا ط َ ين ِ ب ِ س ا َ ح َ ا ن ِ ب َ ى ف َ ك َ و "Biz kıyâmet gününe mahsûs adâlet t erâzîleri koyacağız Artık hiç bir kimse hiç bir şey'le haksızlığa uğramayacaklardır (O şey') bir hardal dânesi kadar bile olsa onu getiririz, (mîzâna koyarız) Hesabcılar olarak da biz yeteriz" 174 َ ْ ْ ر َ خ ْ ن ِ م ٍ ة � ب َ ح َ ل َ ا ق ْ ث ِ م ُ ك َ ت ْ ن ِ إ َ ا � نُ ِ إ � َ نِ ُ ب ا َ ي ِ فِ ْ ن ُ ك َ ت َ ف ٍ ل ِ ت ا َ و َ م � س لا ِ فِ ْ و َأ ٍ ة َ ر ْ خ َ ص ِ ض ْ ر َ لا ْ ا ِ فِ ْ و َأ َ ي ُ لله ا َ ا ٍ بِّ ِ ت ْ ا ط ٌ ي ِ ب َ خ ٌ ف ي ِ ط َ ل َ لله ا � ن ِ إ "Oğulcağızım, hakîkat (iyilik veyâ kötülük) bir hardal dânesi kadar olub da bir kaya içinde, ya göklerde, yâhud yerin dibinde (gizle nmiş) bulunsa bile Allâh onu getirir (ve hesâbını görür) Çünkü Allâh lâtîfdir (ilmi en gizli şey'lere kadar nâfiz ve şâmildir), hakkıyle haberdardır" 175 ْ ظ ُ ي لآ ْ م ُ ه َ و ْ ت َ ب َ س َ ك ا َ م ٍ س ْ ف َ ن � ل ُ ك � فِ َ و ُ ت � ُ ث ِ لله ا َ لى ِ إ ِ ه ي ِ ف َ ن ُ و ع َ ج ْ ر ُ ت ً ا م ْ و َ ي ا ُ و ق � ت ا َ و َ ن ُ و م َ ل ع "Öyle bir günden sakınınız ki hepiniz o gün Allâh'a döndürüleceksiniz Sonra herkese kazandığı tastamam verilecek, onlara haksızlık edilmeyecekdir" 176 َ ن ُ و ل َ ء ا َ س َ ت َ ي لآ َ و ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي ْ م ُ ه َ ن ْ ي َ ب َ ب ا َ س ْ ن َ ا � َ ف ِ ر و � ص لا ِ فِ َ خ ِ ف ُ ن ا َ ذ ِ إ َ ف َ م َ ف َ ن ُ و ح ِ ل ْ ف ُ م ْ ل ا ُ م ُ ه َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا َ ف ُ ه ُ ن ي ِ ز ا َ و َ م ْ ت َ ل ُ ق َ َ ْ ن 173 - Kâria, 6 - 11 174 - Enbiyâ', 47 175 - Lukmân, 16 176 - Bakara, 281 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 81 َ ن ُ و ِ د ِ ل ا َ خ َ م �ن َ ه َ ج ِ فِ ْ م ُ ه َ س ُ ف ْ ن َ ا او ُ ر ِ س َ خ َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا َ ف ُ ه ُ ن ي ِ ز ا َ و َ م ْ ت � ف َ خ ْ ن َ م َ و ج "Sûr'a üfürüldüğü zaman artık aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları sopları olmadığı gibi (biribirinin hâlini) de soruşamazlar" "Artık kimin (sevâb) tartıları ağır gelirse işte korkduklarından emîn, umduklarına nâil olanlar onlardır" "Kimin de (sevâb) tartıları hafîf gelirse işte kendilerine yazık edenler bunlardır (Bunlar) Ce hennem'de ebedî kalıcıdırlar" 177 ً ا ت َ ا ت ْ ش َ ا ُ س � ا نلا ُ ر ُ د ْ ص َ ي ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي لا ْ م ُ َ لَ َ ا م ْ ع َ ا ا ْ و َ ر ُ ي ِ ل ط ُ ه َ ر َ ي ً ا ْ ي َ خ ٍ ة � ر َ ذ َ ل َ ا ق ْ ث ِ م ْ ل َ م ْ ع َ ي ْ ن َ م َ ف ط ُ ه َ ر َ ي ً ا ّ ر َ ش ٍ ة � ر َ ذ َ ل َ ا ق ْ ث ِ م ْ ل َ م ْ ع َ ي ْ ن َ م َ و "O gün insanlar, amelleri (nin karşılığı) kendil erine gösterilmek için, (hisâb yerinden veyâ kabirlerinden haşir ve hisâb yerine) dağınık dağınık dönecek (ler) dir" "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyorsa onu (n sevâbını) görecek" "Kim de zerre ağırlığınca şerr yapıyorsa onu (n cezâsını) görecek" 178 ا َ ِ لَ ا َ ث ْ م َ ا ُ ر ْ ش َ ع ُ ه َ ل َ ف ِ ة َ ن َ س َ ْ لْ ا ِ ب َ ء ا َ ج ْ ن َ م ج ْ م ُ ه َ و َ ا ه َ ل ْ ث ِ م � لا ِ إ ى َ ز ْ ُ يُ � َ ف ِ ة َ ئ ِّ ي � س لا ِ ب َ ء ا َ ج ْ ن َ م َ و َ ن و ُ م َ ل ْ ظ ُ ي لآ "Kim (Allâh'a) bir iyilikle gelirse işte ona on katı var Kim de bir kötülükle gelirse bu, o miktardan b aşkasıyle cezâlanmaz (İyilik edenler de, fenâlık yapanlar da) haksızlığa uğratılmazlar" 179 Kezâ, : ِ ن ا َ ْ حْ � ر لا َ لى ِ إ ِ ن َ ا ت َ ب ي ِ ب َ ح , ِ ن ا َ ز ي ِ م ْ ل ا ِ فِ ِ ن َ ا ت َ ل ي ِ ق َ َ , ِ ن ا َ س ِّ ل لا َ ى ل َ ع ِ ن َ ا ت َ ف ي ِ ف َ خ ِ ن َ ا ت َ م ِ ل َ ك 177 - Mü'minûn, 101 - 103 178 - Zilzâl, 6 - 8 179 - En'âm, 160 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 82 ِ لله ا َ ن ا َ ح ْ ب ُ س ِ ه ِ د ْ م َ ِ بِ َ و ِ لله ا َ ن ا َ ح ْ ب ُ س ِ م ي ِ ظ َ ع ْ ل ا "İki cümle vardır ki, Rahmân olan Allâhü Teâlâ Hazretlerine sevgili, dilde hafîf ve mîzanda ağırdır Bu cümleler: Sübhâne'llâhi ve bi - hamdihî Sübhâne'llâhi'l - azîm' dir 180 hadîs - i şerîf 'i de, bunun açık bir delîlidir ُ ن ْ ل َ ه ْ ل ُ ق ً لا َ ا م ْ ع َ ا َ ن ي ِ ر َ س ْ خ َ لا ْ ا ِ ب ْ م ُ ك ُ ئ ِّ ب َ ن ط َ ن ُ و ب َ س ْ َ � ْ م ُ ه َ و َ ا ي ْ ن � د لا ِ ة َ و ي َ ْ لْ ا ِ فِ ْ م ُ ه ُ ي ْ ع َ س � ل َ ض َ ن ي ِ ذ � ل َ ا ي ِ ق ُ ن � َ ف ْ م ُ ُ لَ ا َ م ْ ع َ ا ْ ت َ ط ِ ب َ ح َ ف ِ ه ِ ئ َ ا ق ِ ل َ و ْ م ِ ِّ بِّ َ ر ِ ت َ ا يآ ِ ب ا ُ و ر َ ف َ ك َ ن ي ِ ذ � ل ا َ ك ِ ئ َ ل ُ و ا ً ا ع ْ ن ُ ص َ ن ُ و ن ِ س ْ ُ � ْ م ُ ه � ن أ ُ م ْ و َ ي ْ م ُ َ لَ ً ا ن ْ ز َ و ِ ة َ م َ ي ِ ق ْ ل ا َ م "De ki: (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları, kendileri muhakkak iyi yapıyorlar sanarak dünyâ hayâtındaki çalışmaları boşa gitmiş olanları size haber vereyim mi?" "Onlar, Rabb'lerinin âyetlerini ve Ona kavuşmayı (yeniden dirilmeyi, hesâbı, sevâbı, azâbı) inkâr edib de (hayır nâmına bütün) yaptıkları boşa gitmiş olanlardır ki biz Kıyâmet gününde onlar için hiç bir terâzi tutmayacağız (onlar için hiç bir değer tanımayacağız) " 181 Âyet - i kerîmelerine gör e de, ömürlerini küfür, şirk, nifak ve sapıklık içerisinde geçiren kimseler, amelleri tartılmadan Cehennem'e sevk edileceklerdir    180 - Meâli: Allâhü Teâlâ'yı noksan sıfatlardan tenzî h eder, kemâl sıfatları ile O'na hamd ederim Yine şânı yüce olan Allâh'ı, tekrar tesbîh ederim" Riyâzü - s - sâlihîn,C 3 ss 21 (1437 nolu h ş ) (C 6 ss 223 No:1412) Buhârî ve Müslim 181 - Kehf, 103 - 105 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 83 7 - Suâl Âhiret günü 'nde, - zamandan ve mekândan münezzeh olan - Allâhü Teâlâ'nın dilediği husûsları, k endi kullarından ve mükellef mahlûkâtdan sormasıdır ki "Mahkeme - i kübrâ" denilen o büyük mahkemede, herkes amellerinden sorguya çekilecek ve Cenâb - ı Hakk'ın " Mutlak adâleti " kemâliyle tecellî edecekdir ki şu âyet - i kerîmeler bunun açık bir delîlidir: َ ا ذ ِ ا َ ا َ لَ َ ا ز ْ ل ِ ز ُ ض ْ ر َ لا ْ ا ِ ت َ ل ِ ز ْ ل ُ ز لا َ ا َ لَ َ ا ق ْ َ َ ا ُ ض ْ ر َ لا ْ ا ِ ت َ ج َ ر ْ خ َ ا َ و لا َ ا َ لَ َ ا م ُ ن َ ا س ْ ن ِ لا ْ ا َ ل َ ا ق َ و ج َ ا ه َ ر َ ا ب ْ خ َ ا ُ ث ِّ د َ ُ � ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي لا َ ر � ن َ ا ِ ب َ ب ا َ لَ َ ى ح ْ و َ ا َ ك ط ً ا ت َ ا ت ْ ش َ ا ُ س � ا نلا ُ ر ُ د ْ ص َ ي ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي لا ْ م ُ َ لَ َ ا م ْ ع َ ا ا ْ و َ ر ُ ي ِ ل ط َ ف ُ ه َ ر َ ي ً ا ْ ي َ خ ٍ ة � ر َ ذ َ ل َ ا ق ْ ث ِ م ْ ل َ م ع َ ي ْ ن َ م ط ُ ه َ ر َ ي ً ا ّ ر َ ش ٍ ة � ر َ ذ َ ل َ ا ق ْ ث ِ م ْ ل َ م ْ ع َ ي ْ ن َ م َ و "Yer, kendisine âid şiddetli bir sarsıntı ile zelzeleye uğratıldığı zaman" "Yer, bütün ağırlıklarını (dışarıya fırlatıp) çıkardığı" "Ve insan , - Buna ne oluyor? - dediği (zaman) " "O gün (yer), bütün haberlerini anlatacakdır" "Çünkü Rabb'i kendisine (o vech ile) vahy etmişdir" "O gün insanlar, amelleri (nin karşılığı) kendisine gösterilmek için, dağınık dağınık dönecek (ler) dir" "İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyor (idiy) se onu (n sevâbını) görecek" Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 84 "Kim de zerre ağırlığınca şerr yapıyor (idiy) se onu (n cezâsını) görecek" 182 ِ م ي ِ ع �ن لا ِ ن َ ع ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي � ن ُ ل َ ئ ْ س ُ ت َ ل � ُ ث "Sonra, and olsun, o gün elbet ve elbet ni'met (ler) den sorulacaksınız" 183 ِ ن � َ ق � ث لا َ ه � ي َأ ْ م ُ ك َ ل ُ غ ُ ر ْ ف َ ن َ س ج "Ey ins ve cin, ileride (kıyâmet günü'nde) size (sizin hesâbınızı görmeye) yöneleceğiz" 184 َ ن ُ و ل ُ ؤ ْ س َ م ْ م ُ ه � ن ِ إ ْ م ُ ه ُ و ف ِ ق َ و "Onları habs edin Çünkü onlar mes'u ldürler (sorumludurlar) " 185 ْ م ِ ه ي ِ د ْ ي َ ا ا ُ و ط ِ س َ ا ب ُ ة َ ك ِ ئ � َ م ْ ل ا َ و ِ ت ْ و َ م ْ ل ا ِ ت َ ا ر َ م َ غ ِ فِ َ ن ُ و م ِ ل � ا ظ لا ِ ذ ِ ا ى َ ر َ ت ْ و َ ل َ و ج م ُ ك َ س ُ ف ْ ن َ ا ا ُ و ج ِ ر ْ خ َ ا ط ِ ن ُ و ْ لَ ا َ ب َ ا ذ َ ع َ ن ْ و َ ز ْ ُ � َ م ْ و َ ي ْ ل َ ا " (Habîbim) ölümün sekerâtında (sıkıntılı anlarında), melekler el lerini açarak ruhlarınızı (cesedlerinizden) çıkarınız diye zâlimleri (tokatladıklarını ve arkalarından itip kaktıklarını) bir görsen (hayret edersin) Bunlar bu ölüm gününde ihânet ve şiddeti içeren bir azâb ile cezâlandırılırlar" 186 ِ م ْ م ُ ك َ ل ْ و َ ح ْ ن � ِ مَ َ و َ ن ُ و ق ِ ف َ ا ن ُ م ِ ب َ ا ر ْ ع َ لا ْ ا َ ن ط ْ م ُ ه ُ م َ ل ْ ع َ ت لآ ِ ق َ ا ف ِّ ن لا َ ى ل َ ع ا ُ و ْ َ ر َ م ِ ة َ ن ي ِ د َ م ْ ل ا ِ ل ْ ه َ ا ن ِ م َ و ط 182 - Zilzâl, 1 - 8 183 - Tekâsür, 8 Tirmizî'ni n Ebû Hurayra radıye'llâhü anh' dan rivâyet ettiği bir hadîs - i şerîf'de şöyle buyurulmuşdur: "Kıyâmet günü kula yöneltilecek ilk süâl (dünyâda nâil olduğu) ni'met olacakdır Ona şöyle denilecek:Vücûdüne sağlık vermedik mi? Seni soğuk su ile kandırma dık mı?" Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm, C 3 ss 1192 Hasan Basri Çantay Merhûm şâir de bu husûsu, "İğneden ipliğe sorulur bir gün" ifâdesini içeren şu mısrâları ile ne güzel dile getirmişdir: "Karşıki dağlar da karlı dağ olsa, Nice bin senedir çürüyen canlar Etrâfı mor sümbüllü bağ olsa, Hakk'ın emriyle dirilir bir gün Ağa olsa, paşa olsa, bey olsa, iğneden ipliğe sorulur bir gün Yakasız gömleğe sarılır bir gün, İğneden ipliğe sorulur bir gün" 184 - Rahmân, 31 185 - Sâffât, 24 186 - En'âm, 93 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 85 ْ م ُ ه ُ م َ ل ْ ع َ ن ُ ن ْ َ � ط ٍ م ي ِ ظ َ ع ٍ ب َ ا ذ َ ع َ لى َ ا َ ن � و ْ َ ر ُ ي � ُ ث ِ ْ ين َ ت � ر َ م ْ م ُ ه ُ ب ِّ ذ َ ع ُ ن َ س ج "Çevrenizde bulunan bedevîlerden bir takım münâfıklar ve Medîne halkından nifâka harâret verenler vardır ki (habîbim), Sen bu münâfıkları tanımazsın, biz çok iyi biliriz Biz onlara iki kere azâb edeceğiz ( Biri ölürken meleklere tokatlatmak, öbürü kabirde) Sonra da daha büyük bir azâba (âhiret azâbına) döndür üleceklerdir " 187 ِ ب َ ا ذ َ ع ْ ل ا ُ ء و ُ س َ ن ْ و َ ع ْ ر ِ ف ِ ل آ ِ ب َ ق َ ا ح َ و ا ُ و ر َ ك َ م َ ا م ِ ت آ ِّ ي َ س ُ لله ا ُ ه ي َ ق َ و َ ف ج ً ا ّ و ُ د ُ غ َ ا ه ْ ي َ ل َ ع َ ن ُ و ض َ ر ْ ع ُ ي ُ ر � ا نل َ ا ً ا ّ ي ِ ش َ ع َ و ج ُ ة َ ع ا � س لا ُ م ُ و ق َ ت َ م ْ و َ ي َ و فق ِ ب َ ا ذ َ ع ْ ل ا � د َ ش َ ا َ ن ْ و َ ع ْ ر ِ ف َ ل آ ا ُ و ل ُ خ ْ ْ َ ا "Nihâyet, Allâh onlar ın (Fir'avn kavminin) kurdukları tuzakların fenâlıklarından (kendilerine doğru yolu tavsıye eden o zâtı) korudu 188 Fir'avn'in kavmini de (suda boğulma gibi) en kötü bir azâb kuşatıverdi" " (Azâbdan biri de) ateşdir ki sabah ve akşam (kabirde, bu ateşe) konulurlar Kıyâmet gününde de - Fir'avn hânedânını azâbın en şiddetlisine sokun - denilir" 189 Hazreti Âişe radıye'llâhü anhâ, kabirdeki bu süâl konusu ile ilgili olarak Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm 'a, ْ م ِ ه ِ ر ُ و ب ُ ق ِ فِ ُ س � ا نلا ُ ب � ذ َ ع ُ ي َأ 187 - Tevbe, 101 188 - Bu zât, ba'zılarına göre, Fir'av'nin amca zâdesi olan Sem'an isminde birisidir ki Mûsâ aleyhi's - selâm 'ın da'vetine icâbet eden ve îmânını gizleyen mü'min bi r kimsedir Fir'avn ve adamlarına, Musâ aleyhi's - selâm' ın haklı olduğunu ve doğru söylediğini ifâde edip müdâfaa etmişdir "Fir'avn ailesinden olup îmânını gizlemekde olan bir mü'min (şöyle) dedi " meâlindeki âyet - i kerîme, bunun açık bir ifâdes idir (Mü'min, 28 ve Kasas, 20) 189 - Mü'min (Ğâfir), 45 - 46 Kabir azâbının sübûtu, bu âyet - i kerîme ile istidlâl edilmişdir Ayrıca, ba'zı hadîs - i şerîf'lerde: "Kabir azâbından Allâh'a sığınınız" "Bu zavallılar azâb olunuyorlar" "Ehl - i ma'sıyyetin kabirde azâb olunmaları da hakdır" "Korkaklıkdan, cimrilikden, kabir azâbından, gönül dalâletinden Allâh'a sığınırım" "Ey Rabb'im, Aciz ve za'ftan, ağırlıkdan, korkaklıkdan, buhulden (cimrilikden), kabir azâbından Sana sığınırım" buyurulması da, kabir azâbına delâlet eden sahîh ve mütevâtir haberlerdir S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 4 ss 502 Kâmil Miras Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 86 "İnsanlar kabirlerinde azâba giriftâr edilirler mi?" diye sorunca, ِ ْ بِ َ ق ْ ل ا ِ ب َ ا ذ َ ع ْ ن ِ م َ ك ِ ب ُ ذ ُ و ع َ ا ِّ نِّ ِ ا � م ُ ه � ل ل َ ا َ ك ِ ل َ ذ ْ ن ِ م ِ لله ا ِ ب ً ا ذ ِ ئ َ ا ع "Ondan Allâh'a sığınırım Yâ Rabb, kabir azâbından Sana sığınırım" diyerek ِ ْ بِ َ ق ْ ل ا ُ ب َ ا ذ َ ع م ْ ع َ ن � ق َ ح "Evet, kabir azâbı hakk 'dır" buyurmuşdur Başka bir seferinde de, ُ م ِ ئ َ ا ه َ ب ْ ل ا ُ ه ُ ع َ م ْ س َ ت ً ا ب َ ا ذ َ ع ْ م ِ ه ِ ر ُ و ب ُ ق ِ فِ َ ن ُ و ب ِّ ذ َ ع ُ ي َ ل ْ م ُ ه � ن ِ ا "Evet, onlar kabirlerinde öyle bir azâb görürler ki o azâbı behâim (hayvanlar) işi dir" buyurmuşdur 190 Hazret - i Âişe radıye'llâhü anhâ' dan rivâyet edilen başka bir hadîs - i şerîf'de de, Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm 'ın, namazın sonunda şöyle duâ ettiğini rivâyet etmişdir: َ ا َ و ِ ْ بِ َ ق ْ ل ا ِ ب َ ا ذ َ ع ْ ن ِ م َ ك ِ ب ُ ذ ُ و ع َ ا ِّ نِّ ِ ا � م ُ ه � ل ل َ ا ْ ن ِ م َ ك ِ ب ُ ذ ُ و ع َ ا َ و ِ ل ا � ج � د لا ِ ح ي ِ س َ م ْ ل ا ِ ة َ ن ْ ت ِ ف ْ ن ِ م َ ك ِ ب ُ ذ ُ و ع َ ا ِ ت َ ا م َ م ْ ل ا َ و َ ا ي ْ ح َ م ْ ل ا ِ ة َ ن ْ ت ِ ف ِ م َ ك ِ ب ُ ذ ُ و ع َ ا ِّ نِّ ِ ا � م ُ ه � ل ل ْ ا َ م ْ ل ا َ ن ِ م َ ر ْ غ َ م ْ ل او ِ َ ث "Yâ Rabb, kabir azâbından, Mesîh Deccâl'in fitnesinden, hayat ve memât (ölüm veyâ ölüm anı) fitnesinden Sana sığınırım Yâ Rabb, me'sem (günah) fitnesinden ve mağrem (borç) fitnesinden Sana sığınırım" 191 190 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 3 ss 336 - 337 (550 nolu h ş ) ve C 2 ss 879 (460 nolu h ş ) Ahme d Naim 191 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi C 2 ss 879 (460 nolu h ş ) Ahmed Naim Yine Âişe radıye'llâhü anhâ 'dan rivâyet edilen bir hadîs - i şerîf'de de şöyle buyurulmuşdur: "Allâh'ım, tenbellikden, bunaklıkdan, kabir azâbından, Cehennem ateşind en ve Cehennem azâbından, zenginlik gurûrunun şerrinden, yoksulluk sefâletinden Sana sığınırım Allâh'ım, bir gözü silik Deccâl'in şerrinden de Sana sığınırım Günahlarımın kirini (el değmedik) kar, buz suyu Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 87 Yüne başka bir Hadîs - i şerîf'de de, şöyle buyurulmuşdur: ِ فِ ِ ن َ ا ب � ذ َ ع ُ ي َ ا م َ و ِ ن َ ا ب � ذ َ ع ُ ي َ ا م ُ ه � ن ِ ا : َ ل َ ا ق َ ف ِ ن ْ ي َ ر ْ ب َ ق ِ ب � ر ُ م : ٍ ي ِ ب َ ك ِ ه ِ ل ْ و َ ب ْ ن ْ م ُ ِ تر َ ت ْ س َ ي لآ َ ن َ ا ك َ ف ُ ر َ خ لآ ْ ا � ا م َ ا َ و ِ ة َ م ي ِ م �ن لا ِ ب ى ِ ش ْ َ يَ َ ن َ ا ك َ ف َ ا ُ هُ ُ د َ ح َ ا � ا م َ ا "Rasûlü'llâh salla'llâhü aleyhi ve sellem, iki kabrin yanından geçerken şöyle buyurdu: Bunlar azâb görüyorlar Hem de (kendilerin ce) azâb görmeleri büyük bir şey' için değildir Evet, (günahları büyükdür) Biri idrardan sakınmaz, iyice temizlenmezdi Diğeri de koğuculuk ederdi" Bundan sonra da yaprakları koparılmış tâze iki hurma dalı istedi Dalı iki parça edip her bir inin kabri üzerine birer parça dikti Niçin böyle yaptığını soranlara da: ا َ س َ ب ْ ي َ ت ْ َ لِ َ ا م َ ا م ُ ه ْ ن َ ع َ ف � ف َ ُ � ْ ن َ ا ُ ه � ل َ ع َ ل "Bunlar tâze kaldıkça belki (azâbları) hafifler" cevâbını verdi 192 İşte bu gibi âyet - i kerîme ve hadîs - i şerîfl er, kâfirlerin, müşriklerin, fâsıkların ve günahkârların, kıyâmet gününde uğrayacakları sürekli azâbdan evvel kabirde, akşam sabah iki kere arz olunacakları azâb, kabir azâbının açık bir delîlidir Çünkü âyet - i kerîmenin sonunda, kıyâmete âid olan azâb - ı ş edîd, ayrıca zikr edilmişdir 193 Ayrıca, َ ة َ ر ِ خ لآ ْ ا ُ م ُ ك ُ ر ِّ ك َ ذ ُ ت َ ا � نُ ِ إ َ ف َ ر ُ و ب ُ ق ْ ل ا او ُ ر و ُ ز "Kabirleri ziyâret ediniz Çünkü kabirleri ziyâret, size âhireti hatırlatır" 194 ile yıka; kalbimi de günahlardan (beyaz elbîseyi kirden temizler gibi) pakle; benimle günahlarımın arasını doğu ile batı arası uzaklığı kadar uzak kıl" S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 12 ss 348 (2154 nolu h ş ) Kâmil Miras 192 - Riyâzü's - Sâlihîn,C 3 ss 119 (1566 nolu h ş ) Buhârî rivâyeti S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 2 ss 175 (163 nolu h ş ) Ahmed Naim 193 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 4 ss 576 Kâmil Miras 194 - İbn - i Mâce, Cenâiz, 47 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 88 hadîs - i şerîf 'i de, böyle bir hesâb gününe hazırlıklı olmamızı ifâ de etmektedir İşte böyle bir süâl, ilk önce, insan ölüp kabrine konulunca - veyâ başka bir yerde başka bir şekilde ölüp kabri belli bir yerde olmasa da - , Münker ve Nekir ismi verilen iki melek tarafından sorguya çekilerek, Rabb'in kimdir? Peygamberin kimdir? Dînin nedir? Kitâbın nedir? Kıblen neresidir? diye sorulacakdır ki buna da, "Kabir süâli" denir 195 Bu iki meleğe, "Fettânü'l - kabr: Kabir sorucusu ve imtihancısı " da denilir Mü'min bir kimse kabre konuldu ğunda orada korkusuz, endîşesiz, sessiz, sadâsız oturur Kendisine bu şekildeki suâller soruldukdan sonra doğru ve güzel cevâb verdiği için Cennet 'deki makâmı gösterilir ve "İşte bu mübârek yer senin makâmındır Ba's vaktine kadar artık uyu, rahat et" den ilir Kabri de, Cennet bahçelerinden bir bahçe olur 195 - Ölüye bu sualler sorulurken, "Rabbin kimdir?" diye sorulunca şeytan karşısına geçip "Şübhesiz rabbin benim" diye işâret edeceği, bu işârete aldanıp şaşırmamak için de dünyâda iken duâ etmenin faydalı olacağı husûsu, ba'zı kaynaklarda rivâyet edilmişdir Bunun için aşağıdaki şu soruların cevâbları, dünyâda iken öğrenilip yaşanırsa, kabirdeki bu suâllere cevâb vermek de kolay olur: S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C, 2 ss 884 Ahmed Naim 1 - Rabb'in kimdir? Rabb’im Allâhü Teâlâ 2 - Peygamberin kimdir? Peygamberim Muhammed aleyhi’s - selâm 3 - Dînin nedir? Dînim İslâm dîni 4 - Kitâbın nedir? Kitâbım Kur’ân - ı Kerîm 5 - Kıblen neresidir? Kıblem Ka’be - i şerîf 6 - Mezhebin hangi mezhebdir? Mezhebim Ehl - i sünnet ve’l - cemâat mezhebi 7 - Amelde mezheb imâmın kimdir? Amelde mezheb imâmım İmâm A’zâm Ebû Hanîfe 8 - İ'tikadda mezheb imâmın kimdir? İ’tikadda mezheb imâmım İmâm Ebû Mansûr Mâtürîdî 9 - Kimin zürriyyetindensin? Hazreti Âdem aleyhis’s - selâm zürriyyetinden 10 - Kimin milletindensin? İslâm milletinden 11 - Kimin ümmetindensin? Muhammed ümmetindeni m 12 - Mü'min'misin? Mü’min’im el - hamdü li'llâh 13 - Müslümân'mısın? Müslümân’ım el - hamdü li’llâh Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 89 Kötü kişi de kabre konulduğunda müthiş bir korku içinde feryâd ederek oturur Sorulan suâllere cevâb veremediği için Cehennem 'deki yeri gösterilir ve arza "Sık şu adamı" diye emr olunur Yer de onu sıkdıkca sıkar Onun bu hâli de ba's vaktine kadar devam eder Kabri de Cehennem çukurlarından bir çukur olur 196 َ ف ِ ة �ن َ ْ لْ ا ِ ل ْ ه َ ا ْ ن ِ م َ ن َ ا ك ْ ن ِ إ َ ف ِّ ى ِ ش َ ع ْ ل ا َ و ِ ة َ ا د َ غ ْ ل ا ِ ب ُ ه ُ د َ ع ْ ق َ م ِ ه ْ ي َ ل َ ع ُ ض َ ر ْ ع ُ ي ُ ه َ ن ِ إ َ ف ْ م ُ ك ُ د َ ح َأ َ ت َ ا م َ ا ذ ِ إ ِ ل ْ ه َ ا ْ ن ِ م � ن َ ْ لْ ا ِ ر � ا نلا ِ ل ْ ه َ ا ْ ن ِ م َ ف ِ ر � ا نلا ِ ل ْ ه َ ا ْ ن ِ م َ ن َ ا ك ْ ن ِ إ َ و ِ ة "Sizden biriniz öldüğünde sabah, akşam âhiretdeki yeri kendisine gösterilir: Eğer o ölü Cennet ehlinden ise kendisine Cennet ehlinin makamlarından gösterilir Eğer Cehennem ehlinden ise Ce hennem ehlinin yerinden gösterilir" 197 ِ ن ا َ ي ِّ ن لا ِ ر ْ ف ُ خ ْ ن ِ م ٌ ة َ ر ْ ض َ ح ْ و َأ ِ ة �ن َ ْ لْ ا ِ ض َ ا ي ِ ر ْ ن ِ م ٌ ة َ ض ْ و َ ر ُ ر ْ ب َ ق ْ ل َ ا "Kabir, ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da Cehennem çukurlarından bir çukurdur" 198 Hadîs - i şerîf'leri ve, ُ ب ِّ ذ َ ع ُ ن َ س ٍ م ي ِ ظ َ ع ٍ ب َ ا ذ َ ع َ لى ِ إ َ ن و � ْ َ ر ُ ي � ُ ث ِ ْ ين َ ت � ر َ م ْ م ُ ه 196 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 4 ss 495 (658 nolu h ş ve îzâhı) Kâmil Miras Bir hadîs - i şerîf'de de şöyle buyurulmuşdur: "(Mü'min) k ul, kabrine konulup onun ashab ve yarânı geri dönüp gittiklerinde - ki meyyit, bunlar yüyürken ayakkabılarının sesini bile muhakkak işitir - ona (Münker ve Nekir) iki melek gelir Bunlar meyyiti oturturlar ve ona: - Hâ, şu Muhammed salla'llâhü aleyhi ve sellem denilen kimse hakkında (ki kanaatin nedir?) Ne dersin? diye sorarlar O mü'min de: - Samîmî bildiğim ve size de bildirmek istediğim şudur ki, Muhammed salla'llâhü aleyhi ve sellem Allâh'ın kulu ve Allâh'ın Rasûlü'dür, diye cevâb verir Bunun ü zerine melekler tarafından: - Ey mü'min Cehennem'deki yerine bak, Allâhü Teâlâ bu azâb yerini senin için Cennet'den (yüce) bir makâma tebdîl eyledi, denilir Nebî salla'llâhü aleyhi ve sellem : O mü'min, Cehennem ve Cennet'deki iki makâmını birden gör ür, buyurmuşdur Fakat kâfir veyâ münâfık olan meyyit (meleklerin bu suâline karşı): - Muhammed hakkında bir şey' bilmiyorum Halkın (Peygamber) dedikleri bir sözü (işitir), ben de halka uyup söylerdim, diye cevâb verir Bu iki melek tarafından bu kâfir veyâ münâfıka: - Hay, sen anlamaz ve uymaz olaydın, denilir Sonra bu kâfir veyâ münâfıkın iki kulağı arasına demirden bir topuzla vurulur O topuzu yiyince kâfir veyâ münâfık şiddetli sayha ile bir bağırır ki bu feryâdı ins ve cinden başka b u ölüye yakın olan her şey' işitir" S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 4 ss 496 ( 658 nolu h ş ) Kâmil Miras 197 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 9 ss 37 (1339 nolu h ş ) Kâmil Miras 198 - Tirmizî, Kıyâmet 26 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 90 "Biz onları iki kerre azâba uğratacağız Sonra da onlar, daha büyük bir azâba döndürüleceklerdir" 199 âyet - i kerîme'si, bu husûsun açık bir ifâdesidir Buradaki iki kerre azâbda n maksa d, birinin dünyâda iken - hastalık, rüsvaylık, kıtlık, katl, esâret, düşman istilâsı ve benzeri şey'ler gibi - türlü türlü sıkıntılar olduğu; diğerinin de kabir azâbı olduğu; âhiret azâbının ise bunlardan daha şiddetli ve sürekli bir şekilde olacağı ifâde ed ilmişdir 200 ِ ل � ا ج � د لا ِ ة َ ن ْ ت ِ ف ْ ن ِ م ً ا بي ِ ر َ ق ِ ر ُ و ب ُ ق ْ ل ا ِ فِ َ ن ُ و ن ِ ت ْ ف َ ت ْ م ُ ك � ن َ ا َ لى ِ ا َ ى ِ ح ُ و ا ْ د َ ق "Bana vahy olundu ki siz, kabirlerinizde deccâlin fitnesine yakın bir fitne ile imtihân olunursunuz" 201 Kezâ ِ ب َ ا ذ َ ع ْ ل ا َ ن ِ م ْ م ُ ه � ن َ ق ي ِ ذ ُ ن َ ل َ و َ ن ُ و ع ِ ج ْ ر َ ي ْ م ُ ه � ل َ ع َ ل ِ َ بِ ْ ك َ � ْ ا ِ ب َ ا ذ َ ع ْ ل ا َ ن ُ و ْ َ نِّ ْ ْ َ � ْ ا "Biz, o en büyük azâbdan (âhiret azâbından) önce de onlara mutlakâ yakın azâbdan (katl, esâret, kıtlık, salgın hastalıklar gibi dünyevî azâblardan) tatdıracağız Tâki ric'at etsinler (Kü für, şirk ve nifakdan îmâna dönüp tevbe etsinler diye) " 202 ا ُ و ل ِ م َ ع ا َ ِ بِ ا ُ و ر َ ف َ ك ن ي ِ ذ � ل ا � ن َ ئ ِّ ب َ ن ُ ن َ ل َ ف ز ٍ ظ ي ِ ل َ غ ٍ ب ا َ ذ َ ع ْ ن ِ م ْ م ُ ه � ن َ ق ي ِ ذ ُ ن َ ل َ و "Biz, o küfr edenlere yaptıklarını mutlakâ haber vereceğiz ve mutlakâ onlara en ağır azâbdan tatdır acağız" 203 ْ م ُ ك َ س ِ ب ْ ل َ ي ْ و َ ا ْ م ُ ك ِ ل ُ ج ْ ر َ ا ِ ت ْ َ � ْ ن ِ م ْ و َ ا ْ م ُ ك ِ ق ْ و َ ف ْ ن ِ م ً ا ب َ ا ذ َ ع ْ م ُ ك ْ ي َ ل َ ع َ ث َ ع ْ ب َ ي ْ ن َ ا َ ى ل َ ع ُ ر ِ ْ َ ا ق ْ ل ا َ و ُ ه ْ ل ُ ق ٍ ض ْ ع َ ب َ س ْ أ َ ب ْ م ُ ك َ ض ْ ع َ ب َ ق ي ِ ذ ُ ي َ و ً ا ع َ ي ِ ش ط 199 - Tevbe, 101 200 - Enes ibn - i Mâlik radıye 'llâhü anh 'ın rivâyetine göre, Rasûlü'llâh sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , Tebük Seferi'nden sonra bir cum'a günü hutbe îrad etmek üzere ayağa kalkdığı zaman, kendisine vahy ile bildirilen münâfıklardan ba'zılarına, "Çık ey fülân, sen münâfıksın; çık ey fülân, sen münâfıksın" dedi ve bir takım kimseleri çıkartdı, rüsvay etdi İşte bu rüsvaylık, onlar için ilk azâbdır Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 1 ss 296 Hasan Basri Çantay Kur'ân - ı Kerîm'in Türkçe Meâl - i Âlîsi ve Tefsîri,C 3 s s 1328 Ömer Nasûhi Bilmen Hak Dîni Kur'ân Dili Türçe Tefsir, C 3 ss 2611 Elmalılı M HamdiYazır 201 - S B M Tecrîdi Sarîh Tercemes C 4 ss 582 (Revâhü'n - Neseî) Kâmil Miras 202 - Secde, 21 203 - Fussilet, 50 Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 91 "De ki: O, size üstünüzden (fırtına, şimşek, sayha, tûfan gibi) , yâhu d ayaklarınızın altından (kuraklık, zelzele, kıtâl gibi) bir azâb (bir âfet) göndermeye veyâ sizi bir birinize katıp kimizden kiminin hıncını tatdırmaya kâdirdir" 204 âyet - i kerîme'leri ve, َ ذ َ ع ْ ل ا َ ب ا َ ص َ ا ً ا ب َ ا ذ َ ع ٍ م ْ و َ ق ِ ب َ لى َ ا ع َ ت ُ لله ا َ ل َ ز ْ ن َ ا ا َ ذ ِ إ ْ م ِ ِ لَ َ ا م ْ ع َ ا َ ى ل َ ع ا ُ و ث ِ ع ُ ب � ُ ث ْ م ِ ه ي ِ ف َ ن َ ا ك ْ ن َ م ُ ب ا "Allâhü Teâlâ bir topluma azâb gönderince, o toplumun içinde bulunan (iyi kötü) her ferde isâbet eder Sonra (âhiretde) herkes amellerine göre haşr olunur" 205 hadîs - i şerîf 'i de aynı hak îkati ifâde eder Başka bir Hadîs - i şerîf'de de, şöyle buyurulmuşdur: ُ ق ْ ل َ ْ ل ا ُ ب � ك َ ر ُ ي ِ ه ي ِ ف ِ ه ِ ب َ ن َ ذ َ ب ْ ج َ ع � لا ِ إ ِ ن َ ا س ْ ن ِ لا ْ ا َ ن ِ م ٍ ء ْ ى َ ش � ل ُ ك َ ى ل ْ ب َ ي َ و 204 - En'âm, 65 Bu âyet - i kerîme'den, "De ki: Allâh size üstünüzden bir azâb göndermeye kâdirdir" kısmı nâzil olunca Rasûlü'llâh salla'llâhü aleyhi ve sellem " َ ك ِ ه ْ ج َ و ِ ب ُ ذ ُ و ع َ ا :Rabb'im, Sen'in zâtına sığınırım" dedi "Yâhud ayaklarınızın altından bir azâb göndermeye kâdirdir" kısmı nâzil o lunca " َ ا ُ ذ ُ و ع َ ك ِ ه ْ ج َ و ِ ب :Rabb'im, Senin zâtına sığınırım" dedi "Yâhud sizi birbirinize katıp kiminden kiminin hıncını tatdırmaya kâdirdir" kısmı nâzil olunca da " ُ ر َ س ْ ي َ ا َ ا ذ َ ه ْ و َ ا ُ ن َ و ْ ه َ ا َ ا ذ َ ه Bu hafiftir, yâhud bu kolaydır" buyurdu S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 11 ss 101 (1701 nolu h ş ) Kâmil Miras Âyet - i kerîme'de üsten gönderileceği bildirilen azâb, Lût kavminin, Fil ashâbının başına taş yağdırılarak; Nûh kavminin su tûfânına tutularak helâk olması gibi azâblardır Altd an günderilmesi bildirilen azâb da Kârûn'un sarayı ile birlikde yere batırılması, Fir'avn ve adamlarının suda boğularak helâk edilmesi gibi azâblardır Ba'zı âlimler de yukarıdan gelecek azâbı sultanlarla, pâdişahlarla ve iş başındaki büyük devlet ad amlarının zulümleriyle; aşağıdan gönderilecek azâbı da ayak takımının çapulculukları ile tefsîr etmişlerdir Bu azâblar, Allâhü Teâlâ tarafından gönderildiği için Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm, - hadîs - i şerîf'de bildirildiği üzere - bu azâbdan All âh'a sığınmışdır Âyet - i kerîme'nin ikinci kısmında ise, bir milletin birbirine zıt fikir ve inamçlara sâhip olan fırkalarının büyük bir ihtiras ve ihtilâf ile birbirlerine girmeleri ve birbirlerinden intikam almaları durumu da toplumsal kargaşalığı ve anarşîyi meydana getiren en büyük bir âfet ve büyük bir azâb - ı ilâhî olarak tefsir edilmişdir Bu azâb, kulların birbirlerine saldırmaları ile meydana geldiği için Rasûlü'llâh aleyhi'selâm bu husûsda, "Bu Azâb, Allâhü Teâlânın semâdan ve arzdan gelen â fetlerinden ehvendir" buyurmuşdur 205 - Riyâzü's - sâlihîn, C 1 ss 337 (1862 nolu hadîs - i şerîf) Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 92 "İnsan (ın vücûdun) dan her cüz'ü çürür, yalnız kuyruk sokumundaki (acbü'z - zenb dinil en) cüz'ü çürümez (İkinci) hılkat, o cüz'ü ile yuğrulur" 206 ِ ء ا َ م � س لا َ ن ِ م ُ لله ا ُ ل ِ ز ْ ن ُ ي � ُ ث ُ ق ْ ل َ ْ ل ا ُ ب � ك َ ر ُ ي ِ ه ي ِ ف ِ ه ِ ب َ ن َ ذ َ ب ْ ج َ ع � لا ِ ا ِ ن ا َ س ْ ن ِ لا ْ ا َ ن ِ م ٍ ء ْ ى َ ش � ل ُ ك َ ى ل ْ ب َ ي َ و ً ء ا َ م ُ ل ْ ق َ ب ْ ل ا ُ ت ُ ب ْ ن َ ي َ ا م َ ك َ ن ُ و ت ُ ب ْ ن َ ي َ ف "İnsanın her cüz'ü çürür Yalnız - Acbü'z - zenb - denilen kuyruk sokumundaki hurda kemik kalır İkinci hilkat, ondan teşekkül eder Sonra Allâhü Teâlâ gökden hayat yağmuru indirir, bunun üzerine insanlar yer yüzünden, mevsiminde tohumundan biten nebat gibi, zuhûr ederler" 207    206 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 11 ss 174 (1732 nolu h ş ) Kâmil Miras Acb - i zenb: Kuyruk sokumundaki kemiğin başı ve - insan timsâli gibi - en küçük bir cüz'üdür Kâmus mütercimi Âsım Mollâ'nın ta'bîri ile de: Fâtiha - i Hılkat ve hâtime - i fenâ' ve ma'dûmiyyet olan hurda kemikdir (ya'nî hılkatin başlangıcı ve sonu olan insan timsâli en küçük bir kemik cüz'üdür) 207 - Riyâzü's - Sâlihîn,C 3 ss 341 (1868 nolu h ş ) Buhârî ve Müslim Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 93 8 - Havz - ı kevser Mahşer günü 'nde, Allâhü Teâlâ tarafından Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'e ihsan buyurulacak olan çok geniş bir havuzdur ki Mü'min'ler bu havuzun tatlı ve berrak suyundan içerek - mahşerin deh şetinden ileri gelen - susuzluklarını gidereceklerdir 208 َ ر َ َ ْ و َ ك ْ ل ا َ ك َ ا ن ْ ي َ ط ْ ع َأ � ا ن ِ إ ط " (Habîbim) Muhakkak biz sana Kevser'i verdik" 209 âyet - i kerîmesi - bir çok müfessirlerce - bunu ifâde eder ki Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'a ve ümmetlerine verilen dünyevî ve uhrevî sayısız hayırlardan birisi de bu havuzdur Çünkü Kevser , aslında dünyevî ve uhrevî bir çok hayırları ifâde eden bir lâfızdır Bu bakımdan suyu çok, miktârı bol, kıymeti çok yüksek olan her türlü dünyevî ve uhrevî hayır ma'nâ sınadır Ulemâ'nın ekseriyyetine göre Kevser Havuzu hakkındaki hadîslerin hepsi de sahîhdir Bunun için O'na îmân etmek farz ma'nâsında vâcib 'dir ve O'na îmân, - ya'nî O'nu tasdîk edip var olduğunu kabûl etmek - imândandır Bu husûsda elliden fazla Hadî s - i şerîf rivâyet edilmişdir ki bunların otuzdan fazlası Buhârî ile Müslim'de, yirmiden fazlası da diğer sahîh hadîs kitâblarında yer almışdır Kevser, Cennet'de Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'e verilen bir ırmak veyâ havuz olduğu gibi, ayrıca Mahşer'de de kendisine böyle bir havuz verileceği bildirilmişdir Bu havuzun, Cennet'deki Kevser Irmağı'ndan beslendiği rivâyet edilir ki bunun nasıl olacağını, - gücü ve kudreti her şey'e ziyâdesi ile yeten - Allâhü Teâlâ bilir ki, َ ْ لْ ا َ ا ذ ِ إ َ و ْ ت َ ف ِ ل ْ ز ُ ا ُ ة �ن صلا "Cennet (Mü'min'lere) yaklaşdırıldığı zaman" 210 208 - Büyük İslâm İlmihali, ss 29 Ömer Nasûhi Bilmen 209 - Kevser, 1 210 - Tekvir, 13K Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 94 âyet - i kerîmesi, bu hususa güzel bir ışık tutmaktadır Bu havuzun iki kenarı zebercedden, bardakları gümüşdendir Sayıları semâdaki yıldızlar kadar çokdur Onda, bir çok hayır vardır Ondan bir kerre içen bir daha susuzluk duymaz ve Cehennem azâbı görmez Bu konu ile ilgili olan bir Hadîs - i şerîf ’ de şöyle buyurulmuşdur: َ ا ز ي ِ ك َ و ِ ك ْ س ِ م ْ ل ا َ ن ِ م ُ ب َ ي ْ ط َأ ُ ه ُ � ِ ر َ و ِ َ بَ � ل لا َ ن ِ م ُ ض َ ي ْ ب َأ ُ ه ُ ؤ ا َ م ٍ ر ْ ه َ ش ُ ة َ ي ِ س َ م ى ِ ض ْ و َ ح ِ ء َ ا م � س لا ِ م ُ و ج ُ ن َ ك ُ ه ُ ن ً ا د َ ب أ ُ أ َ م ْ ظ َ ي � َ ف َ ا ه ْ ن ِ م َ ب ِ ر َ ش ْ ن َ م "Benim (Cennet'deki) havuzumun (zâviyeleri bir birine eşit) bir aylık mesîre genişliğindedir Onun suyu sütten beyazdır, kokusu miskden daha hoşdur Bardakları da gök yüzünün yıldız ları gibi çokdur Ondan içen kimse hiç susamaz" 211 Başka bir Hadîs - i şerîf'de de, şöyle buyurulmuşdur: "Mi'râc'da, bir ırmağa götürüldüm ki, onun iki taraf sahil (saraylar) ı, içleri boş hâlis inci kubbelerdi Cibrîl'e bu nedir? diye sordum O da: İşte bu Kevser'dir, dedi" 212 Ayrıca Cennet'in kapısı önünde de bir havuz olduğu haber verilmişdir ki Cennet ehli olan kimseler burada yıkanıp temizlendikden ve ikinci sırât denilen yerde habs olunup biribirleri ile haklarını takas ederek helâllaşdıkda n sonra gâyet genç, dinç, güzel ve temiz olarak Cennet'e girerler Ba'zı rivâyetlerde de Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in Cennet'deki kevser havzından başka, biri sıratdan evvel, biri de sıratdan sonra olmak üzere iki havzı olduğu ve h er ikisine de kevser denildiği ifâde edilir ki şu hadîs - i şerîf de bu husûsu te'îd eder ةْر او م هر ثك ا ن أ و ج رأ نِّ إو ة ْر او ر ثك ا م هيأ ن وه ابتي م � نُ إو ً ا ض وح بِ ن ل ك ل ن إ "Her peygamberin, - ümmetlerinin mü'minleri gidip O'nun suyundan içeceği - bir havzı va rdır Onlar, hangisinin vâridesi (geleni) daha 211 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 12 ss 215 Kâmil Miras 212 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 11 ss 222 (1761 nolu h ş ) Kâmil Miras Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 95 çokdur diye tebâhî ederler (övünürler) Ben, muhakkak onların en çok vâridesi (geleni) olacağımı umarım" 213 Bu bakımdan hakîkî îmân sâhibi bütün Mü'min'ler, âhiret'de, o Makâm - ı Mahmûd'da, Rasûlü'llâh sall â'llâhü aleyhi ve sellem 'in "Livâü'l - hamd: Hamd sancağı " isimli sancağı altında, bu Kevser'in, bütün lezzetlerden daha tatlı, daha hoş olan bitmez tükenmez cereyânından ( akışından ), ni'metlenmiş ve zevk almış olacaklardır Bunun için Mahşer'in en dehşe tli sıcağından boğazına kadar terleyip bunalan ve susuzlukdan yanıp kavrulan Mü'min'ler, bu havuzun suyundan içmek sûretiyle susuzlıklarını giderecekler ve bir daha susuzluk duymayacaklardır Fakat dünyâ hayâtında iken Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm 'ın sü nnetlerini terk edenler, doğrulukdan ayrılıp geçici dünyâ menfaatleri için dîninden ta'vîz verenler, dînin esâslarından bir kısmını terk edip işlerine gelen diğer bir kısmı ile müslümanlık iddiasında bulunanlar, dînî esâsların bir kısmını veyâ tamâmını - çağın ihtiyaçlarına cevâb vermiyor diyerek - kabûl etmeyip dîninden dönen mürtedler, müşrikler, bu havuzun başına geldikleri zaman görevli melekler tarafından men' edilerek geri çevrilecekler ve bu havuzun suyundan istifâde etdirilmeyeceklerdir Böyle bir durumu gören Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , "Ne yapıyorsunuz, onlar benim ümmetimdendir" dediği zaman görevli melekler, "Evet, onlar senin ümmetindendir Fakat senden sonra senin sünnetlerini terk ederek dînin bir kısım hukümlerini yapmadılar, hattâ dînden bile çıkdılar Onun için bu havuzdan istifâde etmeye hakları yokdur" denilerek geri çevrilip cehenneme sürüleceklerdir Bu husûsu haber veren Hadîs - i şerîf 'lerden ba'zıları şöyledir: 213 - Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir, C 9 ss 6182 Elmalılı M Hamdi Yazır Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 96 "Bir ara (ben havuz umun başında) duruyordum Orada bir cemâat gördüm Hattâ onları tanıdım (Bu sırada) benim ile onlar arasında bir melek belirdi Bu cemâate - Geliniz - dedi Ben de bu meleğe, - (Bunlar ile) nereye gidiyorsun? - diye sordum Melek de, - Va'llâhi Cehennem'e - diy e cevâb verdi - Bunların günâhı nedir ki? - dedim Melek de - Yâ Rasûlâ'llâh, senden sonra bunlar kılıçları ile dönüp (dinlerine) arkalarını çevirerek irtidâd etdiler - dedi Bundan sonra (havuz başında) bir cemâat daha gördüm Hattâ onları da tanıdım B enim ile bunlar arasına bir melek çıkdı da bunlara, - Haydi geliniz - dedi Ben bu meleğe, - Bunlar ile nereye gidiyorsun? - diye sordum Melek de, - Cehennem' e - diye cevâb verdi - Bunların günâhı nedir ki? - dedim Melek de - Sen (in vefât'ın) dan sonra bunlar kılıçları ile dönüp arkalarını çevirerek irtidâd etdiler - dedi Bunun üzerine Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm şöyle buyurdu: Sanmam ki bu (havuza yaklaşıb da geri çevrilenler) den Cehennem'den kurtulanlar olsun Ancak - çobansız, yolunu şaşıran deve s ürüsünden yolunu bulanlar misâli - , bunlardan da (tek tük) Cehennem'den kurtulanlar olsun" 214 Başka bir hadîs - i şerîfde de şöyle buyurulmuşdur: ِ ن َ ع ِ ل ِ ب ِ ل ْ ا َ ن ِ م ُ ة َ ب ي ِ ر َ غ ْ ل ا ُ ْ َ ا ذ ُ ت َ ا م َ ك ى ِ ض ْ و َ ح ْ ن َ ع ً لا َ ا ج ِ ر � ن َ ْ ُ و ذ َ � َ ِ ه ِ د َ ي ِ ب ى ِ س ْ ف َ ن ى ِ ذ � ل ا َ و ِ ض ْ و َ ْ لْ ا "Hayâtım yed - i kudretinde olan Allâh'a yemîn ederim ki, (Kıyâmet gününde) ben, bir kısım adamları (münâfık oldukları veyâ ehl - i bid'at oldukları veyâ İslâm dîninden dönüp mürted oldukları için) havz ( - ı Kevser) imden muhakkak tard edeceğim Yabancı devenin havuzdan uzaklaşırıldığı gibi"215 Kevser , - ulemânın ekseriyyetine göre - Cennet'de hâlen mevcûd olan bir havuz veyâ bir ırmakdır ki Cennet'in bütün ırmaklarının - hattâ Mahşer'deki kevser havuzunun - menbâ'ı ( kaynağı ) dır Bu havuz veyâ 214 - S B M Tecrîd - i Sarih Tercemesi,C 12 ss 217 (2060 nolu h şerîf) Kâmil Miras 215 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 7 ss 229 (1067 nolu h ş ) Kâmil Miras: Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 97 ır mak, Mi'râc'da, Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'e - diğer ırmaklar ile birlikde - gösterilip temâşâ etdirilmişdir Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , Mi'rac'da, Sidretü'l - müntehâ 'ya kadar yükseltilince orada kendisine Cennet ve Cehennem temâşâ etdirildi ve Cennet'in dört ırmağı gösterildi ki şu âyet - i kerîme bu husûsu açık bir şekilde ifâde etmektedir: َ ن ُ و ق � ت ُ م ْ ل ا َ د ِ ع ُ و ِ تى � ل ا ِ ة �ن َ ْ لْ ا ُ ل َ ث َ م ط ٍ ن ِ س آ ِ ْ ي َ غ ٍ ء َ ا م ْ ن ِ م ٌ ر َ ا ْ نُ َ ا َ ا ه ي ِ ف ج � ي َ غ َ ت َ ي ْ َ لِ ٍ َ بَ َ ل ْ ن ِ م ٌ ر َ ا ْ نُ َ ا َ و ْ ر ُ ه ُ م ْ ع َ ط ج َ ين ِ ب ِ ر ا � ش ل ِ ل ٍ ة � ذ َ ل ٍ ر ْ َ خَ ْ ن ِ م ٌ ر َ ا ْ نُ َ ا َ و ج ً ى ّ ف َ ص َ م ٍ ل َ س َ ع ْ ن ِ م ٌ ر َ ا ْ نُ َ ا َ و ط ِّ ل ُ ك ْ ن ِ م ا َ ه ي ِ ف ْ م ُ َ لَ َ و ْ م ِ ِّ بِّ َ ر ْ ن ِ م ٌ ة َ ر ِ ف ْ غ َ م َ و ِ ت َ ا ر َ م � ث لا ط ْ م ُ ه َ ء َ ا ع ْ م َ ا َ ع � ط َ ق َ ف ً ا م ي ِ َ حْ ً ء َ ا م ا ُ و ق ُ س َ و ِ ر � ا نلا ِ فِ ٌ د ِ ل َ ا خ َ و ُ ه ْ ن َ م َ ك " (Şirkden) sakınanlara va'd olunan Cennet'in sıfatı (şudur) : İçinde rengi, kokusu, hiç bir vasfı bozulmayan sudan ırmaklar, tadına aslâ halel gelmeyen sütden ırmaklar, içenlere lezzet veren şarabdan ırmaklar, süzme baldan ırmaklar vardır Orada meyvele rin her çeşidi onlarındır (Üstelik) Rabb'lerinden de bir mağfiret vardır Hiç bu (nlar) , o ateşde ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça eden kaynar bir sudan içirilen kimseler gibi midir?" 216 Bunlardan başka Kevser Havuzu hakkında, Buhârî ve Müsli m'de bir çok hadîs - i şerîf rivâyet edilmişdir ki onlardan ba'zıları şöyledir: "O, Cennet'de bir nehirdir Rabb'im bana onu va'd etdi (ihsân buyurdu) Onda pek çok hayır vardır (Suyu) baldan tatlı, sütden beyaz, kardan soğuk, kaymakdan yumuşakdır İki kenarı zeberceddir bardakları gümüşdendir (ve semâdaki yıldızlar kadar çokdur) Ondan içen bir daha susuzluk duymaz (Ancak bir zevk ve inşirah (ferahlık) için içmeye devam eder)" 217 َ ع ُ ه َ ا ر ْ َ � َ و ٍ ب َ ه َ ذ ْ ن ِ م ُ ه َ ا ت َ ف َ ا ح ِ ة �ن َ ْ لْ ا ِ فِ ٌ ر ْ ه َ ن ُ ر َ َ ْ و َ ك ْ ل َ ا ِ ك ْ س ِ م ْ ل ا َ ن ِ م ُ ب َ ي ْ ط َأ ُ ه ُ ت َ ب ْ ر ُ ت ِ ت ُ و ق َ ا ي ْ ل ا َ و ِّ ر � د لا َ ى ل ِ ج ْ ل � ث لا َ ن ِ م ُ ض َ ي ْ ب َأ َ و ِ ل َ س َ ع ْ ل ا َ ن ِ م َ ى ل ْ ح َأ ُ ه ُ ؤ َ ا م َ و 216 - Muhammed, 15 217 - K ur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 3 ss 2202 (Beyzâvî, Medârik) H Basari Çantay Zeberced: Zümrüt taşından daha açık renkte olan bir taş cinsi Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 98 "Kevser, Cennet'de bir nehirdir Onun iki tarafı altındandır Onun mecrâsı hâlis inci ve yâkût üzerine binâ' kılınmışdır Onun kokusu, miskden daha hoşdur Onun suyu baldan tatlıdır ve kardan beyazdır" 218    218 - Et - Tâcü'l - Câmiu li'l - Usûl fî Ehâdîsir - Rasûl s a v C 4 ss 299 veC 5 ss 383 (Revâhü't - Tirmizî) Eş - Şeyh Mansûr Ali Nâsıf Kıyâme t ve Kıyâmet Alâmetleri 99 9 - Şefâat Âhiret günü'nde, Mü'min olub da günahkâr olan kimselerin afv ve mağfireti için, ibâdet ve tâat ehlinin de daha büyük merte belere nâil olabilmesi için, - Allâhü Teâlâ'nın izni ile - Kur'ân'ın, Peygamberlerin, meleklerin, evliyâların ve ümmetin büyüklerinin Allâhü Teâlâ'dan niyâz ve istirhamda bulunmalarıdır ki şu Hadîs - i şerîfler, bunun bir ifâdesidir: ِ تِ َ ع َ ا ف َ ش ِ ب َ ك ْ ل ا ِ ل ْ ه َ لا ِ تِ � م ُ ا ْ ن ِ م ِ ر ِ ئ َ ا "Şefâatim, ümmetimden büyük günah işleyenleredir" 219 "Her peygamberin ümmetine yapdığı bir duâsı vardır Ben ise asıl duâmı kıyâmet gününde ümmetime şefâat etmek için sakladım" 220 ي ِ ه َ ش َ ا ن َ ا َ و ٌ ط َ ر َ ف ْ م ُ ك ي ِ د ْ ي َ ا َ ْ ين َ ب ِّ نِّ ِ ا ى ِ م َ ا ق َ م ْ ن ِ م ِ ه ْ ي َ ل ِ ا ُ ر ُ ظ ْ ن َ لا َ ِّ نِّ ِ ا َ و ُ ض ْ و َ ْ لْ ا ُ م ُ ك ُ د ِ ع ْ و َ م � ن ِ ا َ و ْ م ُ ك ْ ي َ ل َ ع ٌ د َ ا ه ُ و س َ ف َ ا ن َ ت ْ ن َ ا َ ا ي ْ ن � د لا ُ م ُ ك ْ ي َ ل َ ع َ ى ش ْ خ َ ا ْ ن ِ ك َ ل َ و ا ُ و ك ِ ر ْ ش ُ ت ْ ن َ ا ْ م ُ ك ْ ي َ ل َ ع َ ى ش ْ خ َ ا ُ ت ْ س َ ل ِّ نِّ ِ ا َ و َ ا ذ َ ا ه 219 - Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir, C 8 ss 5895 Elmalılı M Hamdi Yazır Ebû Dâvud, Sünen 21 Tirmizî, Kıyâmet 11 İbn - i Mâce, Zühd 37 Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm, ِّ نِ ِ م ُ ه � ن ِ إ َ ف ِ نِ َ ع ِ ب َ ت ْ ن َ م َ ف ج َ ص َ ع ْ ن َ م َ و ٌ م ي ِ ح َ ر ٌ ر ُ و ف َ غ َ ك � ن ِ إ َ ف ِ نِ ا "Kim bana uyarsa işte o, bendendir (benim dînimdendir) Kim de bana karşı gelirse, muhakkak sen Ğafûr ve Rahîm'sin" (İbrâhîm, 36) َ ك ُ ْ َ ا ب ِ ع ْ م ُ ه � ن ِ إ َ ف ْ م ُ ه ْ ب ِّ ذ َ ع ُ ت ْ ن ِ إ ج ْ ل ا َ ت ْ ن َأ َ ك � ن ِ إ َ ف ْ م ُ َ لَ ْ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ ن ِ إ َ و ُ م ي ِ ك َ ْ لْ ا ُ ز ي ِ ز َ ع "Eğer kendilerine azâb edersen şübhe yok ki onlar senin kullarındır Onları mağfiret edersen mutlak gâlib, yegâne huküm ve hıkmet sâhibi olan da sensin sen" (Mâide 118) âyet - i kerîmelerini okuyunca, ِ تِ � م ُ ا � م ُ ه � ل ل َ ا ِ تِ � م ُ ا "Yâ Rabb, ümmetim ümmetim" diyerek iki elini kaldırdı ve ağlamaya başladı Allâhü Teâlâ da Cebrâîl aleyhi's - selâm ile şöyle buyurdu: "Biz seni ümmetin hakkında râzı edeceğiz ve seni utandırmayacağız" Hak Dîni Kur'â n Dili Türkçe Tefsir, C 8 ss 5894 Elmalılı M Hamdi Yazır Bununla berâber bir hadîs - i şerîfde, ganîmet, devlet ve millet malına hıyânet etmenin fenâlığını ve hukmünü anlattıkdan sonra, böyle kimselere ve zekâtını vermeyenlere, hiç bir şekilde bir ş efâat de bulunamıyacağını da önemle belirtmiş ve özetle şöyle buyurmuşdur: "Sakın sizden hiç biriniz Kıyâmet gününde omuzuna zekâtını vermediği koyununu (malını) yüklenip avaz avaz bağırtarak bana gelmesin Ben ona: Hukm - i ilâhî'den senin için bir ze rresini bile hafifletmeye muktedir değilim Sana (dünyâda iken) hukm - i ilâhî'yi teblîğ ettim, diye cevâb veririm" S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C,8 ss 426 (1282 nolu h ş ) ve C 5 ss 25 (690 nolu h ş ) Kâmil Miras 220 - Buhârî, Müslim ...