CKarakilic.com
Current View

Bâtıla karşı hakkın direnişi

Bâtıla karşı hakkın direnişi 1 Bâtıla karşı hakkın direnişi ػػػػػػ ْ سِ ب ػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػ ِ ميِ ح � رلا ِ ن َْ حْ � رلا ِ للها ِ مػ ْلاِ ب ُو َلو ُ س َ ر َ ل َ س ْ رَ أ يِ ذ� لا َ و ُ ىػه ُػ ُه َ رِ ه ْظ ُيِ ل ِّ ق َْ لْا ِ نيِ د َ و ى َ د ى َل َ ع َ ك ْ و َل َ و ِ وِّ ل ُ ك ِ نيِّ دلا َ نو ُ كِ ر ْ ش ُ م ْلا َ هِ ر ع “Müşriklerin (fâsıkların, kâfirlerin, münâfıkların,) hoşuna gitmese de O (Allâh) , (İslâm) dînini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için peygamberini hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) ve hakk dîn ile (İslâm dini ile) gönderendir” 1 Âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulduğuna göre, Tevhîd esâslarını bildiren Kur’ân -ı Kerîm ve hakk bir din olan İslâm Dîni, sonsuz kudret sâhibi Allâhü Teâlâ’nın kullarına olan sonsuz rahmetin in bir eseri olarak son peygamber i ve Habîbi Hazreti Muhamm ed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ile insanlara teblîğ etdirilmiş yüce bir dindir ki böyle bir din ile, ْ ن َ م َف َ عِ ب َت َ نو ُن َ ز َْ يَ ْ م ُ ى َلا َ و ْ مِ ه ْ ي َل َ ع ٌ ؼ ْ و َ خ َلا َف َ يا َ د ُ ى “Kim benim hidâyetimin (Kur’ân’ımın ve peygamberimin) izince giderse , artık on lara hiç bir korku yokdur Onlar mahzun da olacak değillerdir” 2 müjdesini vermişdir 1 -Saff, 9 2 -Bakara, 38 Bâtıla karşı hakkın direnişi 2 Âlemlere rahmet için gönderilmiş olan böyle bir peygamberi , Hazreti Âdem aleyhi’s -selâm ’dan sonra kendisine gelinceye kadar gelip geçen tüm peygamberler, O’nu, kendi öz oğullarını tanır gibi tanımışlar ve ümmetlerine aynı şekilde bildirmişlerdir ki şu âyet*i kerîme’ler bunun en açık birer delilidir َءا َن ْ ػبَ أ َ نو ُفِ ر ْ ع َ ػي ا َ م َ ك ُو َنو ُفِ ر ْ ع َ ػي َ با َتِ ك ْلا ُ م ُ ىا َن ْ ػي َ ػتآ َ نيِ ذ� لا ْ م ُ ىط � نِ إ َ و ًاقيِ ر َف ِ م ُت ْ ك َي َل ْ م ُ ه ْ ػن َ نو ُ م َل ْ ع َ ػي ْ م ُ ى َ و � ق َْ لْا َ نو ُ م “Kendilerine Kitâb verdiklerimiz, O’nu (o son Peygamberi) öz oğulları gibi tanırlar Öyle iken içlerinden bir güruh, kendileri bilib durdukları halde, yine Hakkı gizleler ” 3 ِ ر ْ ع َػي َ با َتِ ك ْلا ُ م ُ ىا َن ْ ػي َ ػتآ َ نيِ ذ� لا َ نو ُفِ ر ْ ع َ ػي ا َ م َ ك ُو َنو ُف َءا َن ْ ػبَ أ َ نيِ ذ� لا ُ م ُ ى او ُ رِ س َ خ ْ ػنَ أ َ نو ُنِ م ْ ؤ ُػي َلا ْ م ُ ه َ ػف ْ م ُ ه َ س ُ ف “Kendilerine kitâb verdiğimiz kimseler (Yahûd î ve Hristiyan bilginleri ) O’nu (O hakk peygamberi) öz oğullarını nasıl tanıyorlarsa öyle tanırlar (O’nun Allâh tarafından gönderildiğini bilirler) Fakat kendiler ini hür âna (büyük kayıblara) sokanlar inanmazlar” 4 3 -Bakara, 146 Rivâyete gore Hazreti Ömer radıye’llâhü anh Yahûdî’lerden müslüman olan Abdu’llâh bin Selâm radıye’llâhü anh ’a bu âyet -I kerîme’de bahsedilen bilginin ne olduğunu sormuş O, cev âben demiş ki: “Yâ Umer, ben Peygamberimi z sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’i gördüğüm zaman oğlumu tanıdığımdan ziyâde tanıdım Çünkü oğlumda, anası ihânet etmiş ise, şübhem olabilir Fakat Peygamber hakkında zerrece şübhem yokdur Onun vasıfları Tevrât’da zi kr edilenlerin aynı ve tamâmıdır” Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 42 Hasan Basri Çantay 4 -En’âm, 20 Bâtıla karşı hakkın direnişi 3 َ يِ ل � و َ ْ لْا ِ ر ُب ُ ز يِ ف َل ُو� نِ إ َ و ُو َ م َل ْ ع َػي نَ أ ًة َيآ ْ م ُ� لَّ ن ُ ك َي َْ لَ َ وَ أ ُءا َ م َل ُع ِ نِ َب َ ليِ ئا َ ر ْ سِ إ “Şübhe yok ki o (Kur’ân) daha evvelkilerin kitablarında da vardır (Kur’ân’ın Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’e nâzil olacağı o kitablarda da zikr edilib açıkça bildirilmişdir)” “İsrâîl Oğulları bilginlerinin bunu bilmesi de onlar için bir âyet (bir delil) değil mi dir?” 5 Bu âyet -i kerîme’lerin ve benzeri âyet -i kerîme ve Hadîs -i şerîf’lerin odak noktası ise, şu büyük hakikati , halifelik vasfı ile yaratılmış olan bütün beşeriyyete anlatıp bildirmekdir: ِ نو ُ د ُب ْ ع َ ػيِ ل � لاِ إ َ س ْنِ لا ْا َ و � نِ ْ لْا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 6 Bu â yet -i kerîme’y e göre yaratılışın amacı , “Ma’rifetü’llâh” dır : ya’nî Allâhü Teâlâ’nın varlığını, birliğini bilib O’na inanma; O’nu noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak “O’na kulluk etme” dir Bunun için, âyet -i kerîme’d e şöyle buyurulmaktadır: 5 -Şuarâ’ , 196 -197 6 -Zâriyât, 56 Bâtıla karşı hakkın direnişi 4 ِّتلا َ و ُ وت ْي � زلا َ و ِ ي ِ نلا ُ وط َ و ِ نيِ سِ ر َ يلا ْلا ا َ ذ َ ى َ و َل َ ػب ِ م َلا ْا ِ د ِ ي ْ د َ ق َل ٍ يمِ و ْ ق َ ػت ِ ن َ س ْ ح َا ِ فِ َ نا َ س ْنِ لا ْا َان ْ ق َل َ خط "Tîn, Zeytûn, Sînîn dağı ve bu Emîn şehir hakkı için yemîn ederim ki biz, insanı, (halifeli ğe lâyık olabilmesi için ) Ahsen -i takvîm üzere (en güzel bir sûretde) yaratdık ” 7  Bu ve benzeri âyet -i kerîme’lerin ifâdesine göre, halîfelik vasfı ile en güzel bir sûretde yaratılmış olan biz insanlara verilmiş “Akıl ni’meti”, her an , iki türlü vericinin te’sîri altındadır ki bunlardan birisi Rahmânî, diğeri de Şeytânî’ dir Bunlardan Rahmânî olanı, dâima hayrı, iyiyi, güzeli, doğruyu, hakîkati ve Allâhü Teâlâ’ya kulluğu telkin eder Şeytânî olanı ise, dâimâ bunların aksini, yanlışı, eğriyi, bâtılı ve Allâhü Teâlâ’ya isyânı telkin eder Bu iki türlü telkin şeklinden birisini tercih edib amel etmek, biz im kendi hür irâdemize bağlıdır ki kendi a klımız la hangisini tercih ederse k onunla amel ederiz ve kendi ameli mize kendimiz şâhid olduğumuz için hiç bir i’tiraz hakkımız kalmadığı gibi , dünyevî ve uhrevî neticesine de râzı oluruz Bununla berâber, bu iki halden hayır olanı , iyi olanı, güzel olanı, şer’a uygun olanı tercih edib onunla amel etmemiz için, yine, Yüce Rabb’imiz , 7 -Tîn, 1 -5 Bâtıla karşı hakkın direnişi 5 rahmetinin bi r eseri olarak, bizi uyararak şöyle buyurur : ْ نِ م َ با َ صَ أ ا َ م ِ و� للا ِ ن ْ ذِ إِ ب � لاِ إ ٍ ة َبيِ ص � مط ْ ن َ م َ و ْ نِ م ْ ؤ ُػي ِ د ْ ه َػي ِ و� للاِ ب ُو َب ْ ل َ ػق ط ِّ ل ُ كِ ب ُو� للا َ و ٌ ميِ ل َ ع ٍ ء ْ ي َ ش “Allâh’ın izni olmadan hiçbir musîbet isâbet etmez Kim Allâh’a inanırsa (musîbetin ancak Allâh’ın kazâsı , ilmi, irâdesi ve takdîri ile geleceğine inanırsa) , (herhangi bir musîbet ânında) Allâh onun kalbini doğru olana yönlendirir (ve o nun kalbini tâat ve hayır olan a sevkeder) Allâh her şey’ i hakkıyle bilendir” 8 Böyle iki mühim şıkdan birini, diğer bir deyimle hayır ve şerr şıklarından birini tercih etme an ında , İblîs (Şeytan) da , yemininin gereğini yapmaya çalışır ve bu güzel telkinlerin aksine, şerr olan şey’leri telkin etmeye başlar ve َا ْ م ُ ه� ػن َػيِ و ْ غ ُلاَ َ كِ ت � زِ عِ ب َف َ يِ ع َْ جْلا َ يِ ص َل ْ خ ُ م ْلا ُ م ُ ه ْ ػنِ م َ ك َ دا َبِ ع � لاِ إ “İzzet’ine -mutlak kudretine, kahrına - and ederim ki ben de artık onların hepsini muhakkak azdıracağım" "İçlerinden ihlâs’a erdirilmiş -mü’min - kulların müstesnâ” 9 âyet -i kerîme’s inde ifâde buyurulduğu gibi, bizi, şerr olan şey’lere yönlendirmeye çalışır 8 -Teğâbün, 11 9 -Sâd, 82-83 Bâtıla karşı hakkın direnişi 6 İşte bu en müşkil anda , bize düşen görev, hiç vakit kaybetmeden Rahmânî olanı tercih edip ona göre amel etmekdi r ki böyle bir tercih hâli de , ancak İslâm Dîni’nin Ehl -i sünn et ve’l -cemâat esâslarına uygun i’tikâd, am el, ahlâk ve muâmelât esâslarını doğru bir şekilde öğrenib yaşamakla mümkündür Bunun için, e zeldeki ruhlar âleminde “Rabb” ism -i şerîfinin bir muktezâsı olarak e ğitim ve öğretimimizi yapıp mükellef bir hâle getirdikden sonra “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” süâlini sorup “Evet, Rabb’imizsin, şâhid olduk” 10 cevâbını alarak kendisini tanıtan Yüce Rabb’imiz, ٌ ميِ ح َ ر ٌ ؼ ُ ؤ َ ر َل ِ س� انلاِ بَ للها � نِ إ: “Allâh, insanlar hakkında Raûf ve Rahîm'dir” 11 âye t-i kerîme’sinde if âde buyurulduğu üzere kulları hakkında Raûf ve Rahîm sıfatlarının sâhibi olduğundan , kullarının hiçbir tehlikeye mâruz kalmadan dünyada ve âhiretde yükselmesini , yücelmesini ve mutlu olmasını dileyerek ve kurtuluş yollarının eğitim ve öğ retimini yaparak , İblîs’in bu telkinlerinin kabul edilmemesini ister Eğer, Allâhü Teâlâ’nın, mahlûkâta (yaratılmışlara ) karşı “Rabb” ism -i şerîfinin muktezâsı olan bu eğitim ve öğretim “ta’lîm ve terbiye” olmasaydı, bütün mahlûkât ve mükevvenâtın, 10 -A’raf, 271 11 -Hacc, 65 Bâtıla karşı hakkın direnişi 7 bi’l-hâssa insanlığın, kendisini her türlü zarar ve noksanlıklardan kurtarıp kemâle ulaştırması ve istenilen gâyeye vâsıl olması, hiç şübhesiz mümkün olmazdı İnsanlığın en büyük ihtiyâcı olan bu inâyet -i ilâhiyyeyi ( Allâhü Teâlâ’nın bu lûtuf ve ihsân ını ), mahlûkâtın en güzeli, en şereflisi ve en üstünü olmak isteyen bir insanın, iyi düşünmesi ve ona göre değerlendirmesi, ancak kendi menfeatı îcâbıdır Bunun için hayâtımızın her ânı nda , doğru veyâ yanlış olan şey’leri ayırd etme konusunda bir âle t durumunda olan aklımızı , Allâhü Teâlâ’nın Rahmânî olan telkin ve uyarılarına göre yönlendirib hakk ve gerçek olan şey’leri tercih ederek Allâhü Teâlâ’nın memnun olacağı sâlih bir k ul olma yolunu tutmalıyız Böyle bir yolu tutmamızın doğru ve sahih ölçüsü ise, yine hakkımızda Raûf ve Rahîm isimlerinin sâhibi olan Yüce Rabb’imizin -doğru yolu bularak şeytânî uyarı ve telkinlere kapılmamamız için - göndermiş olduğu Peygamberinin ve O’nun vâsıtasiyle tebliğ etdirmiş olduğu Kur’ân -ı Kerîm’inin emir ve ne hiylerine göre yaşayışımızı tanzim etmekdir Allâhü Teâlâ’nın , Kur’ân -ı Kerîm’in ve Pe ygamberin bu emir ve nehiylerine uymayan uya rı ve telkinler ise, Şeytânî olduğundan hiçbir şekilde İblîs’in (Şeytan’ın) bu şekildeki uyarı ve telkinlerini doğru za nnederek onun esir i olmamak lâzımdır Çünkü âyet -i kerîme’de şöyle buyurulmuşdur: Bâtıla karşı hakkın direnişi 8 ٌ نيِ ر َق ُو َل َ و ُ ه َ ػف ًان َاط ْ ي َ ش ُو َل ْ ص ِّي َ ق ُػن ِ ن َْ حْ � رلا ِ ر ْ كِ ذ ْ ن َ ع ُ ش ْ ع َػي ْ ن َ م َ و َ ن ُ ود َت ْ ه ُ م ْ م ُ ه� ػن َ أ َ ن ُ وب َ س َْ يَ َ و ِ ليِ ب � سلا ِ ن َ ع ْ م ُ ه َػنو� د ُ ص َي َل ْ م ُ ه� ػنِ إ َ و � تّ َ ح َءا َ َ ا َ ذِ إ َ ك َن ْ ػي َػب َ و ِ نِ ْ ي َػب َ ت ْ ي َل ا َي َ لا َق ا َن َ س ْ ئِ ب َف ِ ْ ي َ ػقِ ر ْ ش َ م ْلا َ د ْ ع ُػب ُ نيِ ر َ ق ْلا ْ ن َل َ و ْ ػن َػي َ م ْ و َ ػي ْلا ُ م ُ ك َ ع َ ف َظ ذِ إ ِ با َ ذ َ ع ْلا ِ فِ ْ م ُ ك� نَ أ ْ م ُت ْ م َل َ نو ُ كِ َ تَ ْ ش ُ م “Kim o Rahmân (olan Allâh) ın zikrinden göz yumarsa (gâfil olup O’ ndan yüz çevirirse , O’nun telkinlerini kabul etmezse ) biz de ona şeytanı musallat ederiz Artık o, onun (ayrılmaz) bir arkadaşıdır” “Şübhesiz ki bu (şeytan) onları yoldan çıkarır, onlar da kendilerinin hidâyetde (doğru yolda) olduklarını sanırlar ” “Nihâyet (hesâb günü olan kıyâmet gününde) o, bize geldiği zaman, -Kâşki seninle benim aramda gün doğusu ile gün batısı kadar uzaklık olsaydı (da sen bana arkadaş olmasaydın) Sen ne kötü bir arakaş (mışsın) - der, (ama artık iş işden geçmişdir) ” “(Bu temenniniz ve pişmanlığınız) bu gün size aslâ bir fâide vermez Çünkü (hepiniz, dünyâda iken nefislerinize) zulm etdiniz Muhakkak ki hepiniz de azâbda ortaklarsınız” 12  12 -Zuhrûf, 36 -37-38-39 Bâtıla karşı hakkın direnişi 9 Allâhü Teâlâ, bizleri, ezeldeki Ahd -i mîsâkımıza sâdık kalıp kalmamak konusun da bizleri imtihân etmek için İblîs ’e böyle bir ilim ve imkân vermişdir Çünkü İblîs, Allâhü Teâlâ tarafından lâ’netlenince ve ebedî olarak rahmet’inden mahrûm bırakılınca, kendisinin bu hâle düşmesine sebeb olarak gördüğü insanlara musallat olacağ ını, ِ إ َ يِ ص َل ْ خ ُ م ْلا ُ م ُ ه ْ ػنِ م َ ك َ دا َبِ ع � لا “Ancak içlerinden ihlâs’a erdirilmiş (samîmî) kulların müstesnâ” 13 âyet -i kerîmesine göre Allâhü Teâlâ’ya tam olarak yönelip O’na samîmî bir şekilde teslîm olan hakîkî mü’min’ler hâriç olmak üzer e bütün insanları, Allâhü Teâlâ’ya kullukdan ve ibâdetden men’ etmeye çalışacağını, kasem ile söyleyerek şirk ’in ve her türlü dalâlet’ in kaynağı olmuşdur Çünkü şeytan, ِ ل َ نا َ ك َ نا َط ْ ي � شلا � نِ إ ِ ْ لا ًانيِ ب ُ م ًا ّ و ُ د َ ع ِ نا َ س ْن “Şeytan, muhakkak i nsanın ap -açık bir düşmanıdır” 14 âyet -i kerîmesine göre, insanlığın en büyük bir düşmanı, bununla berâber insan üzerinde hakîkî bir nüfûz ve saltanatı olmayan bir hasmı, ancak Allâhü Teâlâ'nın -insanları imtihân etmek için - ona ba’zı imkânlar verdiği ve kendisinin yalan yanlış va’d ve 13 -Hıcr,40 Sâffât 40 74 128 14 -İsrâ’, 53 Bâtıla karşı hakkın direnişi 10 telkinlerine inanıp peşinden gidenlerin velîsi yaptığı bir mel’ûn’dur Bununla berâber onun hilekârlığı, şu âyet -i kerîme’de belirtildiğine göre, çok zaifdir: ًافيِ ع َ ض َ نا َ ك ِ نا َط ْ ي � شلا َ د ْ ي َ ك � نإ “Şübhesiz ki şeytan’ın hîlekârlığı, zaif’dir” 15 ُ م ُ ك� ن َ ػنِ ت ْ ف َػي َلا َ م َ دآ ِ نِ َب ا َي ْ م ُ ك ْي َ و َػبَ أ َ ج َ ر ْ خَ أ ا َ م َ ك ُ نا َط ْ ي � شلا ِ م ِ ة� ن َْ لْا َ ن ْ ن َػي ا َ م ُ ه َ سا َبِ ل ا َ م ُ ه ْ ػن َ ع ُعِ ز ا َ مِِ تِا َء ْ و َ س ا َ م ُ ه َػيِ ُ يُِ لط ُو ُليِ ب َق َ و َ و ُ ى ْ م ُ كا َ ر َػي ُو� نِ إ ُ ه َػن ْ و َ ر َ ػت َلا ُ ث ْ ي َ ح ْ نِ م ْ مط َءا َيِ ل ْ وَ أ َ يِ طا َي � شلا ا َن ْ ل َ ع َ َ ا� نِ إ َلا َ نيِ ذ� لِ ل َ نو ُنِ م ْ ؤ ُػي “Ey Âdem oğulları, şeytan ana ve babalarınızı, fenâ’ yerlerini kendilerine göstermek için, elbîselerini soyarak nasıl Cennet’den çıkardı ise, sakın size de bir belâ’ yapmasın Çünkü o da, kabîlesinden olanlar da sizi, sizin kendilerini göremiyeceğiniz yerlerden muhakkak görürler Biz şeytan’ları, îmân etmeyeceklerin velî’leri yapdık” 16 15 -Nisâ’, 76 Görünmeyen varlıkların ve kuvvetlerin varlığını ve bunlardan İblîs 'in, insanların kalbine yalan yanlış şey'leri ilkâ' ederek ( telkin ederek, bırakarak) onları yanlış yollara sevk etmesi, bu sûretle de on lara arkadaş olup onları hakk yoldan çıkarması konusunu, bir cep telefonuna veyâ bir bilgisayara gönderilen mesajları ve benzerlerini düşünürsek daha iyi anlamış oluruz 16 -A’râf, 27 Bâtıla karşı hakkın direnişi 11 ْ ر ُ ف ْ كا ِ نا َ سنِ ْ لِْ ل َ لا َق ْ ذِ إ ِ نا َط ْ ي � شلا ِ ل َث َ م َ كج َ ر َ ف َ ك ا � م َل َ ػف ِّ نِِّ إ َ لا َق ٌءيِ ر َب ِ م ْ ن َ يِ م َلا َ ع ْلا � ب َ ر َ و� للا ُ ؼا َ خَ أ ِّ نِِّ إ َ ك ا َ م ُ ه َ ػت َبِ قا َ ع َ نا َ ك َف ا َ هيِ ف ِ ن ْي َ دِ لا َ خ ِ را� نلا ِ فِ ا َ م ُ ه� ػنَ أط ُءا َ ز َ َ َ كِ ل َ ذ َ و َ يِ مِ لا� ظلا ع “(Münâfıkların, kâfirlerin, müşriklerin) hâli, şeytanın hâli gibidir Çünkü (şeytan) insana -Küfr et- der de o küfr edince -Ben hakikaten senden uzağım Çünkü ben âlemlerin Rabb’i olan Allâh’dan korkarım - der” “Nihâyet ikisinin de (azdıranın da azanın da) âkıbeti hakikaten ebedî ateşin içinde kalmaları olmuşdur İşte, zâlimlerin (kâfirlerin ve münâ fıkların) cezâsı budur” 17  ًلا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َا ْ م ُ ك �ي َا ْ م ُ ك َ و ُل ْ ػب َيِ ل َ ة َ وي َْ لْا َ و َ ت ْ و َ م ْلا َ ق َل َ خ يِ ذ� ل َاط ُ ر ُ وف َغ ْلا ُ زيِ ز َ ع ْلا َ و ُ ى َ ولا “O, (halîfelik vasfını kazanabilmeniz için) hanginizin daha güzel amel (ve hareket) de bulunacağını imtihâ n etmek için ölümü de, dirimi de takdîr eden ve yaratandır O, Azîz’dir, (kendisine isyân edenlerden intikam almakda Gâlib -i mutlak’dır) Ğafûr’dur, (Kendisine tevbe ile yönelip emir ve nehiy’lerine teslîm olanlar hakkında da bağışlayıcıdır) ” 18 17 -Haşr, 16 -17 18 -Mülk, 2 Bâtıla karşı hakkın direnişi 12 ُل ْ ػب َن َل َ و َ نيِ رِ با � صلا َ و ْ م ُ ك ْ نِ م َ ن َيِ دِ ى َاج ُ م ْلا َ م َل ْ ع َػن � تّ َ ح ْ م ُ ك� ن َ ولا ا َ و ُل ْ ػب َػن َ و ْ م ُ ى َ ر َاب ْ خ َا "And olsun, sizi imtihan edeceğiz Tâki içinizden mücâhidleri ve sabr -u sebât edenleri belirtelim Haberlerinizi açıklıyalım" 19 ُة َ قِ ئ َاذ ٍ س ْ ف َػن � ل ُ ك ِ ت ْ و َ م ْلاط ًة َن ْ ػتِ ف ِ ْ يُ َْ لْا َ و ِّ ر � شلاِ ب ْ م ُ ك ُ ول ْ ب َػن َ و ط َان ْ ي َلِ إ َ و َ ن ُ وع َ َ ْ ر ُػت “Her can ölümü tadıcıdır Sizi bir imtihân olarak hayr ile de, şerr ile de deniyoruz (nihâyet yine) ancak bize döndürüleceksiniz” 20 َ ن َاس ْنِ لإ ْا َان ْ ق َل َ خ ْ د َ ق َل َ و ُو ُ س ْ ف َػن ِ وِ ب ُ سِ و ْ س َ و ُػت ا َ م ُ م َل ْ عن َ وج ُ ن َْ نَ َ و ِ ديِ ر َ و ْلا ِ ل ْ ب َ ح ْ نِ م ِ و ْ ي َلِ إ ُ ب َ ر ْ ػق َا “And olsun, insanı biz yaratdık Nefsinin ona ne vesveseler vermekde olduğunu da biz biliriz (Çünkü) biz ona şah damarından daha yakınız” 21  Bunun iç in mutlu bir hayat yaşayıp dünyâda ve âhiretde mutlu olmak istiyorsak; diğer bir ifâde ile cenneti kazanıp cehennemlik olmak istemiyorsak; hakk ve gerçek olanları, bâtıl olanlar ile karıştırarak bir ömür tüketmekdan şiddetle kaçınmamız lâzımdır Bu mühim g erçeğe işâret etmek için, âyet -i kerîme’de şöyle buyurulmuşdur: 19 -Muhammed, 31 20 -Enbiyâ’, 35 21 -Kâf, 16 Bâtıla karşı hakkın direnişi 13 ِ لِ طا َب ْلاِ ب � ق َْ لْا او ُ سِ ب ْ ل َ ػت َلا َ و او ُ م ُت ْ ك َت َ و ْ ػنَ أ َ و � ق َْ لْا َ نو ُ م َل ْ ع َ ػت ْ م ُت "Kendi niz bilib dururken hakkı bâtıla karıştırıp da gerçeği gizlemeyin" 22 Bu âyet -i kerîme’de ö nemle belirtilen “Hakkı bâtıla karıştırıp da gerçeği gizlemeyin ” konu su, dînî konulardaki davranışlarımızın en doğru ölçüsü olduğu halde, kendimizin veyâ başkalarının hevâ ve hevesine uyarak “Dinledik ve itâat etdik ” diyeceğimiz yerde, “Dinledik , fakat biz dilediğimiz gibi hareket ederiz” diyen Y ahûdi ve Hristiyanlar gibi, dînî esâslara dayanmayan veyâ dînî esâsları tahrîf eden yorumlarda bulunup gerçekleri gizleyerek yenilikci kararlar almak, onbeş asırdan beri gelip geçen çok değerli ilim erbabının hizmet lerini kifayesiz görerek yeni usuller ortaya koymak, “içinde yaşadığımız bu zamanda ondört asır önceki katı kurallar ile amel edemeyiz, dînin de zamanın gereklerine göre güncellenmesi gerekdir” gibi bid’ad, fesâd , şirk ve küfür ifâde eden ifâdeler, İslâm e saslarını tahrîfe yönelik davranışlar olduğundan müttekî bir Müslümanın vasıflarından değildir Sitretü'l -müntehâ'da kâinâtın künhüne vâkıf olan Hazreti Muhammed aleyhi's -selâm, -Cenâb -ı Hakk'ın müsâadesi nisbetinde - ümmetlerinin dünyevî ve uhrevî mutluluğunu gerekli kılacak en önemli ve kat'î hükümleri haber verm iş olması , bu arada 22 -Bakara, 42 Bâtıla karşı hakkın direnişi 14 ْ ن َ م ْ م ُ ى � ر ُ ض َي لآ ِّ ق َْ لْا َ ىل َ ع َ نيِ رِ ىا َظ ِ تِ � م ُا ْ نِ م ٌة َ فِ ئا َط ُ لا َ ز َ ػت لآ ْ م ُ ه َ ف َلا َ خ "Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendile rine bir zarar gelmez bir tâife, hiç eksik olmayacakdır" 23 buyurması, Onun en açık ve şübhe götürmez mu'cizelerinden birisidir  ُة َ قِ ئا َ ذ ٍ س ْ ف َػن � ل ُ ك ْ م ُ كو ُل ْ ػب َػن َ و ِ ت ْ و َ م ْلا ًة َن ْ ػتِ ف ِ ْ يُ َْ لْا َ و ِّ ر � شلاِ بط ا َن ْ ػي َلِ إ َ و َ نو ُع َ َ ْ ر ُػت "Her ca n ölümü tadıcıdır Sizi bir imtihan olarak hayır ile de, şerr ile de imtihan ediyoruz (Nihâyet yine) ancak bize döndürüleceksiniz" 24 Âyet -i kerîmesinde belirtildiği gibi îmânın esâslarından biri olan âhiret hayâtının vuku' bulması, kıyâmetin kopma sı ile başlayacak ve herkesin hayır ve şerden kazandığı tastamam kendisine haber verilip kendi ameline kendisi şâhit tutulup cennetlik veyâ cehennemlik olduğu hükmü ile neticelenecekdir Kıyâmetin kopması da , en son din olan İslâm dîni esâslarının boz ulması, insanların dînî hükümlere riâyet etmiyerek istedikleri bir İslâm anlayışı ile 23 Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecr îd-i Sarîh Tercemesi,C 1 ss 78 Ahmed Naim 24 -Enbiyâ’, 35 Bâtıla karşı hakkın direnişi 15 yaşamaya başlaması, müftî mâcin ’lerin (halka hîl e ta’lîm edib öğreten kim selerin ), fâsıkların, zâlimlerin, münâfıkların, müşriklerin kâfirlerin çoğalması ve bütün insanlı ğın küfürde ve şirkde tek bir ümmet hâline gelmesi ile olacaktır ki böyle bir halde, Müslümanım diyenler çok olacaktır ama îmân boğazlarından aşağı inmeyecektir Hazreti Ali radıye’llâhü anh ’ dan rivayet edilen şu Hadîs -i şerîf, bunun açık bir delilidir: ملسو ويلع للها ىلص للها لوسر لاق : لاق ونع للها يضر بلاط بيأ نب يلع نع: لاإ ملاسلإا نم ىقبي لا نامز سانلا ىلع تيأي نأ كشوي يىو ةرماع مىدَاسم وسمر لاإ نآرقلا نم ىقبي لاو ، وسما ، ءامسلا يمدأ ت� ن َ م رش مىؤاملع ، ىدلَّا نم بارخ عت مهيفو ةنتفلا جر� مىدنع نِ مدو “İnsanlara şöyle bir zaman gelmesi yakındır ki o vakit islâm’ın isminden başka bir şey kalmayacaktır Kur’ân’ın da resminden ( şekli okumasından ) başka bir şey kalmayacakdır O vakit mescidler de çok güzel yapılacaktır, ama hidâyet yönünden harap vaziyetde olacaktır O zamanın uleması göklerin altında mevcut olanların en şerlisi olacaktır Fitne, o ulemadan çıkacak ve yine onlara dönecekdir” 25 25 -Beyhakî, şuabu’l -îmân III/317 -318 Sahîh ve Hasen denilen Hadîsler, helâl, haram, ve muâmelât konularında mu’teber olup birer huccet’dirler Zaîf Hadîsler ise, ancak ibâdet ve ahlâk ile ilgili bulunan ba’zı konularda, terğîb ve terhîb için, mu’teber olurlar 25 Bunun için kendileri Bâtıla karşı hakkın direnişi 16 Eğer bu halde, Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı hakîkî îmân sâhibi tek bir kişi yeryüzünde yaşıyorsa, kıyâmet aslâ kopmaz Bu husûs kat'îdir Çünkü Cenâb -ı Hakk, kendi ındinde çok değerli olan bu bir tek mü'min kulu hürmetine, küfür, şirk ve isyan içinde yaşayan milyarlarca insana azâb etmez Ne zamanki o bir mü'minin de ruhûnu kabz eder İşte o zaman kıyâmet kopar ve bütün kâinâtın nizâm ve intizâmı bozularak yeni bir nizâm ve intizâm yaratılır İslâm dîni esâslarının bozulması ise, diğer ilâhî dinlerde olduğu gibi kendisine ilim sâhibi unvânı verilen ve ilmi ile amel etmeyen, takvâdan ve teslîmiyyetden uzak bulunan yenilikci, reformist, hakkı bâtıla karıştırarak bâtılı ihyâ etmek gayretine düşen kifâyetsiz ilim sâhibi kimseler tarafından yapılacakdır Bunun içindir ki "Kıyâmet, hocalar ile hacılardan kopacakdır" sözü, meşhur olmuşdur Çün kü fertlere ve toplumlara doğru yolu gösterecek, doğru ve güzel olanı bildirecek kimseler , ancak ilm i ile âmil olan, hakkı bâtıla, bid'atlere , şirke, küfre, ile yalnız fezâil -i a’mâl ( amellerin fazîletleri ) konularında amel etmek câiz görülebilir Eğer zaîflikleri ç ok şiddetli ise, hiçbir husûsda mu’teber olmazlar Bir Hadîs hakkında Sahîh, Hasen veyâ Zaîf denilmesi, bunların râvîlerinin “Sıka” olup olmamasına ve senedinin durumuna göredir Yoksa emrin veyâ nehyin kendisi değildir Bunun için her hangi bir hatâ dan dolayı, Sahîh bir Hadîs Zaîf, Zaîf bir Hadîs de Sahîh olarak kabûl edilmiş olabilir Çünkü -emrin veyâ nehyin kendisi bizce meçhûl olduğundan - bizim bunu anlamamıza bir kudretimiz yokdur Ancak râvîlerin “Sıka” olup olmadıklarına ve senedlerinin durumu na göre huküm verebiliriz Bu husûsda fazla bilgi için bak:Fıkıh Us ûlü, ss 146 Celâleddin Karakılıç Bâtıla karşı hakkın direnişi 17 nifâk ve fesâda üstün kılmaya çalışan ve Ehl -i sünnet yolunda giden müttakî hocalar ile hacılar old uğundan, onların fesâdı, kıyâmetin kopmasına ortam hazırlayacaktır Büyük bir gaflet eseri olarak küfür, şirk ve isyan içerisinde olan insanlar, نِ إ َ و َ ْ لْا ِ فِ ن َ م َ ر َ ػث ْ كَ أ ْ عِ ط ُت ْ ن َ ع َ كو� لِ ض ُي ِ ْ ر ِ و ّللا ِ ليِ ب َ سط ْ نِ إ � ن� ظلا � لاِ إ َ نو ُعِ ب �ت َػي َ نو ُ ص ُ ر َْ يَ � لاِ إ ْ م ُ ى ْ نِ إ َ و "Eğer yer (yüzün) de bulunan (insanların, kâfirlerin, müşriklerin, câhillerin, hevâ ve heveslerine uyanların) çoğuna uyarsan onlar seni Allâh yolundan sapdırırlar Onlar tereddüdden gayri bir şey'e uymazlar, onlar y alan söyler ( adam ) lardan başka da ( bir şey' ) değildir" 26 âyet -i kerîmesinde ve buna benzer diğer âyet -i kerîmelerde ifâde buyurulduğu gibi, herkesi kendileri gibi olmaya çağırırlar Bunun için onlara yaranmak maksâdı ile yenilikci ve modernist geçi nip Ehl -i sünnet yolundan ayrılmak, aslâ doğru ve isâbetli bir davranış değildir Çünkü, � نِ إ ْ نَ أ ْ م ُ ك ُ ر ُ مْ أ َي َو ّللا او � دؤ ُت َ ْ لْا ا َ هِ ل ْ ىَ أ َ ى ِ إ ِ تا َنا َ ملا ْ م ُت ْ م َ ك َ ح ا َ ذِ إ َ و َْ ي َػب ْ نَ أ ِ سا� نلا او ُ م ُ ك َْ � ِ ل ْ د َ ع ْلاِ بط ْ م ُ ك ُظِ ع َي ا � مِ عِ ن َ و ّللا � نِ إ ِ وِ بط � نِ إ ا ً عيِ َ سم َ نا َ ك َو ّللا ا ً يُِ ص َب 26 -En’âm, 116 Bâtıla karşı hakkın direnişi 18 "Şübhesiz Allâh size emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükm etdiğiniz zaman adâletle hükm etmenizi emr eder" 27 âyet -i kerîmesinde buyurulduğu gibi emânetleri, emr edildiği gibi koruyup yerine getirmek ve ا َ م َ و ُهو ُ ذ ُ خ َف ُ لو ُ س � رلا ُ م ُ كا َتآ ا َ م َ و ْ ػنا َف ُو ْ ن َ ع ْ م ُ كا َ ه َػن او ُ ه َ ػتج او ُ ق� ػتا َ و َو� للاط َ نو ُل َ م ْ ع َ ػت ا َِ بِ ٌيُِ ب َ خ َو� للا � نِ إ "Peygamber size ne verdi ise onu alın, size ne yasak etdi ise ondan da sakının Allâh'dan korkun Çünkü Allâh'ın azâbı çetindir" 28 âyet -i kerîmesinde ifâde buyurulan hakîkatlere kulak verip o yoldan ayrılmamak , İslâm Dîni’nin en mühim esâslarından biridir Bunun için b id'atlere , tefrîkaya, bâtıl olan şey’lere sebeb olacak davranışlardan şiddetle kaçınmak, Allâh'a ve rasûlüne yönelip onlara teslim olmak, ancak ilmi ile âmil olan takvâ sâhibi kimselerin şiârıdır Bunun için İslâmı, geçici dünyâ menfaatleri için kendi hevâ ve hevesimize veyâ başkalarının hevâ ve hevesine göre yaşamaya çalışmak , işimize gelen taraflarını benimseyip işimize gelmeyen taraflarını terk etmek; demokrasi, lâiklik, özgürlük, sınırsız hoş görü gibi ilâhî bir dayanağı olmayan fikir ve inanışları kabul etmek, dünyevî ve uhrevî hüsrandan başka bir netîce doğurma z Çünkü Ce nâb -ı Hakk, bu hususa işâretle şöyle buyurmaktadır: 27 -Nisâ’, 58 28 -Haşr, 7 Bâtıla karşı hakkın direnişi 19 ِ ل ْ د َ ع ْلاِ ب ُ ر ُ مْ أ َي َو ّللا � نِ إ ِ ْ لإا َ و ِ ءا َتيِ إ َ و ِ نا َ س ْ ح ِ ن َ ع ى َ ه ْ ػن َػي َ و َ بَ ْ ر ُ ق ْلا يِ ذ ِ ءا َ ش ْ ح َ ف ْلا َ نو ُ ر� ك َ ذ َت ْ م ُ ك� ل َ ع َل ْ م ُ ك ُظِ ع َي ِ ي ْ غ َ ػب ْلا َ و ِ ر َ كن ُ م ْلا َ و “Şübhesiz ki Allâh, adâleti, iyil iği, akrabaya yardım etmeyi emreder Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar O, düşünüb tutasınız diye size öğüt veriyor” 29 َ م ِ س� انلا َ نِ م َ و ٍ ؼ ْ ر َ ح َ ىل َ ع َللها ُ د ُب ْ ع َ ػي ْ نج ٌ ر ْ ػي َ خ ُو َب َاص َا ْ ن ْإ َف ِ ن ِ وِ ب � ن َا َ م ْطاج ٌة َن ْ ػتِ ف ُو ْ ت َػب َاص َا ْ نِ إ َ و ِ ن ِ وِ ه ْ َ َ و َ ىل َ ع َ ب َل َ ق ْ ػنا فق َ رِ س َ خ َ ة َ رِ خ ْ لآا َ و َاي ْن� دلاط ُ يِ ب ُ م ْلا ُ ن َار ْ س ُْ لْا َ و ُ ى َ كِ ل َ ذ "İnsanlardan bir kısmı (da vardır ki) Allâh'a (cân -ü gönülden değil de) bir tarafından, bir kenarından (tutarak, işine geldiği şekilde veyâ dil ucu i le müslüman olarak) ibâdet eder Eğer kendisine bir hayır dokunursa ona yapışır (fit olur) Eğer bir fitne (bir şerr, bir belâ) isâbet ederse yüzü üstü döner (de irtidâd eder) (Böyle kimseler), dünyâda da, âhiretde de hüsrâna uğramışdır Bu ise, ap -açık b ir ziyan, ap -açık bir hürandır" 30 Yeni yeni bir şey'ler yapmak hevesinde bulunan eski Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Nuri yılmaz, (Diyanet dergisinin Nisan 2002: Sayı 136 da Hakimiyet kavramı Üzerine Bazı Mülâhazalar ) başlığı altında yazmış old uğu Başyazının beşinci paragrafında şöyle demektedir: 29 -Nahl, 90 30 -Hacc, 11 Bâtıla karşı hakkın direnişi 20 "Allâh insanı yeryüzünde halife olarak yaratıp, onu yeryüzünün imarına, düzenli ve güvenli bir toplumsal hayat içinde kimsenin hukukunu ihlal etmeden yaşamaya memur etmesi, ona yetki ve sorumluluk vermesi, toplumun kendi kendini değiştirmesi gerektiğini vurgulaması (Ra'd 11), siyasî tercih ve iktidarın kaynağının da beşeri olduğuna işaret eden kuvvetli emarelerdir İnsanın -halife olarak - yaratılmış olmasının anlamı da budur Yeryüzünde Allâh'ın hü kümranlığını yönetimde bir insan veya bir zümre t emsil edebiliyorsa, bunun toplumun bütünü tarafından da temsil edilebieceği açıktır" Burada iki husus önemlidir ki onlarda birisi, (Ra'd 11) de ifâde buyurulan değişim konusu, "Bir toplum, özlerindeki (güzel hal ve ahlâk) ı değiştirip bozuncaya kadar Allâh şübhesiz ki onun (halini) değiştirip bozmaz (azâb etmez) " şeklinde olduğu halde, "Toplumun kendi kendini değiştirmesi gerektiğini vurgulaması" şeklinde ifade edilmesi, âyet -i kerîmeyi kendi hedefinde n saptırmak anlamını doğurmaktadır İkincisi ise, " Yeryüzünde Allâh'ın hükümranlığını yönetimde bir insan veya bir zümre temsil edebiliyorsa, bunun toplumun bütünü tarafından da temsil edilebileceği açıktır" cümlesinde, böyle bir toplumun Allâh'ın em ir ve nehiylerine göre hareket edip etmiyeceğinin hükümleri belirtilmemiş, “Ülü’ l- emr ” konusu anlatılmamış, ilâhî sistem ile beşerî sistemin dünyevî ve uhrevî hükümleri Bâtıla karşı hakkın direnişi 21 açıklanmamıştır Bu da hakk ile bâtılı birbirine karıştırıp bâtıla göz kırpar gibi bir durum ifâde etmektedir Merkezî va'z sis temini kurarak şer'î olmayan şu veyâ bu nedenlerle bütün câmileri inhisar altına almak ve bir çok ilim erbâbını saf dışı bırakıp görev yapamaz bir hâle getirmek de, İslâmın teblîğ konusuna indirilmiş bir darbe den başka bir şey' değildir Dünyevî ve uhrevî sorumluluğu çok büyük olan bu fâhiş hatadan vaz geçilerek teblîğ konusuna yeniden önem verilmesi, ümidimizdir  َ يِ ضِ ر ْ ع ُ م ِ ة َ رِ ك ْ ذ �تلا ِ ن َ ع ْ م َُ لَّ ا َ م َفلا ٌة َ رِ فن َت ْ س � م ٌ ر ُُ حْ ْ م ُ ه� ػنَ أ َ ك لا ْ ت � ر َ ػف ْ نِ م ٍ ة َ ر َ و ْ س َقط ُ ديِ ر ُي ْ ل َب ِ م ٍ ئِ ر ْ ما � ل ُ ك ا ً ف ُ ح ُ ص ى َت ْ ؤ ُػي نَ أ ْ م ُ ه ْ ػن ُ م ً ة َ ر � ش َن لا ْ ل َب � لا َ ك َ نو ُفا ََ يَ َ لا َ ة َ رِ خ ْ لآاط ٌة َ رِ ك ْ ذ َت ُو� نِ إ � لا َ كج ْ ن َ م َف َءا َ ش ُه َ ر َ ك َذط ْ نَ أ � لاِ إ َ نو ُ ر ُ ك ْ ذ َي ا َ م َ و َءا َ ش َي ُو� للاط ا ُ ل ْ ىَ أ َ و ُ ى ى َ و ْ ق � ػتل ُ ل ْ ىَ أ َ و َ رِ ف ْ غ َ م ْلا ِ ة “Hal böyle iken şunlara ne oluyor ki (hâlâ) öğüd (kabul etmek ) den yüz çeviriyorlar” “Sanki onlar (ormandaki) arslanın (sesinden) ürküb kaçan vahşî eşeklerdir” “Evet, onlardan her kişi kendisine neşr edilecek (okunacak) sahifeler verilmesini ister, (Peygamber sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’e tâbi’ olmak için Allâh’ın, gökden her birine husûsî da’vetnâmeler indirmesini ister)” Bâtıla karşı hakkın direnişi 22 “Hayır (bu isteyişleri boşdur) Daha doğrusu onlar âhiretden (âhiret azâbından) korkmazlar (Kur’ân’dan ve öğütden yüz çevirmelerinin hakîkî sebebi budur, kendilerine husûsî nâmeler gönderilmemesine değil)” “Gerçek şudur ki, O (Kur’ân) hiç şübhesiz bir öğütdür” “Onun için kim dilerse, ( O’nu okuyarak alacağı) öğüdü (ibreti) alır” “Bununla berâber Allâh’ın dileyeceğinden (kendisinde hayır gördüğü kimselerden) başkaları o öğüdü almazlar (O öğüdü alanlar , O’nun azâbından) korunmaya ehil olandır, mağfirete ehil olan da odur” 31 ُ للها ُ م ُ ه َ ػن َ ع َل َ نيِ ذ� لا َ كِ ئ َل ُ وا َ و ْ م ُ ه � م َ ص َا َف لآ َفَ أ ْ م ُ ى َ ر َاص ْب َا َ ىم ْ ع َا َ ىل َ ع او� د َت ْ را َ نيِ ذ� لا � نِ إ َا ُ لَّ َاف ْق َا ٍ ب ُ ول ُق َ ىل َ ع ْ م َا َ نآ ْ ر ُ ق ْلا َ نو ُ ر �ػب َ د َت َػي َ ىد ُْ لَّا ُ م َُ لَّ َ� ي َ ػب َ ػت َام ِ د ْ ع َػب ْ نِ م ْ مِ ىِ ر َاب ْ د َالا ْ م َُ لَّ َ ل � و َ س ُ ن َاط ْ ي � شلاط ْ م َُ لَّ َ ىل ْ م َا َ و “İşte bunlar, Allâh’ın kendilerini lânetlediği, bu yüzden kendilerini sağır ve gözlerini kör kıldığı kimselerdir” “Onlar Kur’ân’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalbleri kilitli mi?” 31 -Müddessir, 49 -56 Bâtıla karşı hakkın direnişi 23 “Şübhesiz ki kendilerine doğru yol belli oldukdan sonra, ona arka dönenleri, şeytan sürükle miş ve kendilerine ümit vermişdir” 32 َ ن ُ ونِ م ْ ؤ ُػي لآ َ نيِ ذ� لا َْ ي َػب َ و َ ك َن ْ ػي َػب َان ْ ل َ ع َ َ َ نآ ْ ر ُ ق ْلا َ تْ أ َ ر َ ػق َاذِ إ َ و ًار ُ وت ْ س َ م ًاب َاجِ ح ِ ة َ رِ خلآ ْاِ بلا ْ نَ أ ًة� نِ ك َا ْ مِِ بِ ُ ول ُق َ ىل َ ع َان ْ ل َ ع َ َ َ و ًار ْق َ و ْ مِِ نِآذآ ِ فِ َ و ُهو ُ ه َ ق ْ ف َػيط َ ر َ ت ْ ر َ ك َذ َاذِ إ َ و ُه َ د ْ ح َ و ِ نآ ْ ر ُ ق ْلا ِ فِ َ ك �ب ًار ُ وف ُن ْ مِ ىِ ر َاب ْ د َا َ ىل َ ع ْ و� ل َ و “Sen Kur’ân’ı okuduğun zaman seninle âhirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz” “Ve kalblerinin üzerine, onu (Kur’ân’ı) anlamalarına (engel) perdeler gerer, kulak larına bir ağırlık veririz Sen Rabb’ini, Kur’ân’da bir tek olarak andığın zaman da ürkek ürkek arkalarını döner (kaçar) lar“ 33 Bundan sonra da, ِ نآ ْ ر ُ ق ْلا ا َ ذ َ هػِ ل او ُع َ م ْ س َت َ لا َ نو ُبِ ل ْ غ َ ػت ْ م ُ ك� ل َ ع َل ِ ويِ ف ا ْ و َغ ْلا َ و “Sakın şu Kur'ân'ı di nlemeyiniz Okundukca gürültü ediniz Belki gâlib gelirsiniz (susturursunuz) " 34 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan mel’un çalışmaları yapmaya başlarlar  32 -Muhammed, 23 -24-25 33 -İsrâ’, 45 34 - Fussılet, 26 Bâtıla karşı hakkın direnişi 24 Netîce i’tibâriyle şunu söyleyebiliriz ki büyük bir ni’met olarak bize verilmiş olan akıl ni’metini , hakk ile bâtılı bir birine karıştırmadan İslâmî ölçülere göre kullanabilirsek, Yüce Rabb’imizin rahmetinin bir eseri olan emir ve nehiylerine göre yönlendirebilirsek, İslâm Dîni’ni yüceltmiş, “Bâtıla karşı Hakk’ın direnişini” gerçekleştirmiş oluruz Aynı zamanda şu âyet -i kerîme’lerde ifâde buyurulan emirleri yerine getir ince de Allâhü Teâlâ’nın yardımına ve müjdesine nâil oluruz: ْلاِ ب ُو َلو ُ س َ ر َ ل َ س ْ رَ أ يِ ذ� لا َ و ُ ىػه ُػ ُه َ رِ ه ْظ ُيِ ل ِّ ق َْ لْا ِ نيِ د َ و ى َ د ى َل َ ع َ ك ْ و َل َ و ِ وِّ ل ُ ك ِ نيِّ دلا َ نو ُ كِ ر ْ ش ُ م ْلا َ هِ ر ع “Müşriklerin hoşuna gitmese de O, dînini (İslâm dînini) diğer bütün dinlerden üstün kılmak için peygamberini hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) ve hakk dîn ile (İslâm dini ile) gönderendir” 35 ْلاِ ب ُو َلو ُ س َ ر َ ل َ س ْ رَ أ يِ ذ� لا َ و ُ ىػه ُػ ِ نيِ د َ و ى َ د ى َل َ ع ُه َ رِ ه ْظ ُيِ ل ِّ ق َْ لْا ِ وِّ ل ُ ك ِ نيِّ دلاط ا ً ديِ ه َ ش ِ و� للاِ ب ى َ ف َ ك َ و ط “Onu (İslâm dînini), diğer tüm dinlerden üstün kılmak için peygamberini hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) ve hakk dîn ile (İslâm Dîni ile) gönderen O’dur (Buna) şâhid olarak da Allâh yeter” 36 َ نيِ ذ� لا ا َ ه �ػيَ أ ا َي ْ نِ إ او ُن َ مآ ْ ن َ ػت ْ ن َػي َو� للا او ُ ر ُ ص َث ُػي َ و ْ م ُ ك ْ ر ُ صػ ْ م ُ ك َ ما َ د ْقَ أ ْ ت ِّب “Ey îmân edenler, siz Allâh (ın dînine) yardım ederseniz, O da size (her zaman ve her yerde) 35 -Saff, 9 36 -Fetih, 28 Bâtıla karşı hakkın direnişi 25 yardım eder ve ayaklarınızı sâbi t kılar (mücâdelenizde size sebât verir) ” 37 اونو ُ ك او ُن َ مآ َ نيِ ذ� لا ا َ ه �ػيَ أ ا َي ْنَ أ ِ و� للا َ را َ ص “Ey îmân edenler, Allâh’ın (dîninin) yardımcıları olun” 38 ِ إ او ُن َ مآ َ نيِ ذ� لا ا َ ه �ػيَ أ اِ ي ْ ن ُ وق �ت َ ػتا ْ ل َ ع َْ يَ َو ّللا َل ْ رِّ ف َ ك ُي َ و ًانا َق ْ ر ُ ػف ْ م ُ ك َ ع ْ ن ْ م ُ ك َل ْ رِ ف ْ غ َػي َ و ْ م ُ كِ تا َئ ِّي َ س ْ م ُ كط ِ ميِ ظ َ ع ْلا ِ ل ْ ض َ ف ْلا و ُذ ُو ّللا َ و “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı) ayırd edecek bir anlayış (bir ma’rifet ve nûr) verir, suçlarınızı örter ve sizi mağfiret eder Allâh, büyük lûtuf ve ihsân sâhibidir” 39 ِ ْ رلآ ْا ِ فِ ًا ّ و ُل ُع َ نو ُ ديِ ر ُي لآ َ نيِ ذ� لِ ل َاه ُل َ ع َْ نَ ُة َ رِ خلآ ْا ُ را� دلا َ ك ْ لِ ت ًادا َ س َفلآ َ وط َ يِ ق �ت ُ م ْ لِ ل ُة َبِ ق َاع ْلا َ و "İşte âhiret yurdu! Biz onu yer yüzünde büyüklük ve fesad arzûsuna düş meyeceklere veririz (En güzel) âkıbet müttekî'lerin (takvâ sâhiblerinin) dir" 40  İçinde yaşadığımız bu zamanda bize düşen görev, îmân, İbâdet, ahlâk ve muâmelât bakımından Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esâslarına uygun İslâmî hakîkatleri , yapabildiğimiz kadar teblîğ edip gözler önüne sermekdir 37 -Muhammed, 7 38 -Saff, 14 39 -Enfâl, 29 40 -Kasas, 83 Bâtıla karşı hakkın direnişi 26 Çünkü bizim görevimiz, ْلا ُ غلآ َب ْلا � لاِ إ ا َن ْ ػي َل َ ع ا َ م َ و ُ م ُ يِ ب “Bizim üzerimize (düşen görev), ap -açık bir teblîğ’den başka (bir şey’) değildir” 41 âyet -i kerîme’sinin ışığında Tevhîd ve Şirk ’in, hakk ile bâtılın ne demek olduğunu hatırlatmaktan ve bâtıla karşı hakkın direnişini anlatıp tebliğ etmekden başka bir şey’ değildir Bu nun için bu gibi gibi konuları hatırlatmak bizden, takdir sâhiblerinden, huküm Allâh ü Teâlâ’ dandır ُ ملآ � سلا َ و َ ىد ُْ لَّا َ ع َب� ػتا ِ ن َ م َ ىل َ ع “(Dünyâda ve âhiretde) selâm (ve selâmet), doğruya (Hakk’a ve hakîkâte) tâbi’ olanlaradır” 42 A Celâleddin Karakılıç Diyanet İşleri Başkanlığı eski Dînî Hizmetler ve Din Görevlilerini Olgunlaştırma Daire Başkanı Emek li öğretmen ve Fahri vâiz 41 -Yâsîn, 17 42 -Tâ Hâ, 47