CKarakilic.com
Current View

Kur’ân-ı Kerîm’in tercemesi ve hukmü

Kur’ân -ı Kerîm’in tercemesi ve hukmü 1 Kur’ân -ı Kerîm’in tercemesi ve hukmü Kur’ân -ı Kerîm, Allâhü Teâlâ tarafından Cebrâil aleyhi’s -selâm vâsıtası ile Arabca olarak Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm ’a yirmiüç senede âyet âyet sûre sûre inzâl buyurulmuş olan bir “Nazm -ı Celîl” dir ki v ahye müstenid bulunan bu mukaddes Kitâb ’ın Nazm’ ı da Ma’nâ’ sı da ilâhî’dir Bu bakımdan Nazm ve Ma’nâ ’, birbirinden ayrılması mümkün olmayan bir bütün olarak Kur’ân -ı Kerîm’in mâhiyyetini teşkîl eden iki esâs , “iki rukün” dür Bunlardan her hangi birisinin vey â ikisinin bulunmaması hâlinde Kur’ân -ı Kerîm’in kendisi de mevcûd olmaz Ayrıca Kur’ân -ı Kerîm’in kendisine mahsûs olan ve Kurayş lehçesini esâs alan Resm -i Hatt’ının, -asl’a te’sîr etmemek üzere - mühim bir maksâda hizmet etmek gâyesi ile ba’zı kelim e ve âyetlerinin de on kırâet üzerine okunabilme husûsu da , Arzâ -i Ahîre ’de -vahye müsteniden - tes bit edil mişdir    Hakîkat bu olunca Nazm ’ı da Ma’nâ ’sı da ilâhî olup vahy’e müstenid bulunan, bunun için de ne yalnız ma’nâ’dan ve ne de ya lnız lâfız’dan ibâret olmayan,fakat her ikisinin birden tamâmı olan Kur’ân -ı Kerîm’in, bir kısmının veyâ tamâmının her hangi bir dildeki ma’nâsı veyâ ma’nâyı ifâdelendiren tercemesi, “Nazm ile ma’nâ mecmûu” nun ancak bir cüz’ü olabilmesi hasebi ile Kur’â n-ı Kerîm olamaz ve namaz gibi ibâdetlerde de Kur’ân -ı Kerîm’in tercemesi ve hukmü 2 okunamaz Çünkü namazda kırâet farzdır Kırâet ise, ancak “Nazm ile ma’nâ mecmûu” nun tamâmı ile tehakkuk eder Bu olmayınca da farz terk edilmiş olacağından namaz fâsid olur Bununla berâber yapılan bu t erceme ve tefsîrler, Kur’ân -ı Kerîm’den bir cüz’, bir parça veyâ bir kısım olması hasebi ile, Kur’ân -ı Kerîm’e yapılan hurmet ve ta’zîm, onlara da yapılır Mükerrem, muhterem ve muazzez bir varlık olan insana yapılan hurmet ve saygının, insandan ayrılan cüz’lere, parçalara da yapıldığı gibi Ayrıca Kur’ân -ı Kerîm’in Resm -i Hatt’ındaki ve on kırâet üzere okunuşundaki bir çok özellikleri ve husûsiyyetleri de, her hangi bir dildeki ma’nâsında veyâ ma’nâyı ifâdelendiren tercemesinde, ifâde edip gösterme ye de imkân yokdur Bunun için Kur’ân -ı Kerîm’in Nazm’ını, Resm -i Hatt’ını, Kırâet şekillerini, bunlara benzeyen ve vahy’e müstenid olan diğer husûsiyyetlerini, terceme veyâ tefsîr ederek başka bir dile nakl etmek, hiçbir şekilde mümkün değildir Bun lardan her hangi birisinin eksik olması ise, Kur’ân -ı Kerîm’i, Kur’ân olmakdan çıkarmış olacağından, Kur’â -ı Kerîm’in her hangi bir dildeki ma’nâsı veyâ ma’nâyı ifâdelendiren terceme ve tefsîri de, Kur’ân olamaz Ancak ondan bir cüz’, ondan bir parça, onda n bir kısım olabilir    Kur’ân -ı Kerîm’in ma’nâ cihetine gelince, bu husûs, belki bir dereceye kadar mümkündür Bunun için de Kur’ân -ı Kerîm’in tercemesi ve hukmü 3 -Kur’ân -ı Kerîm’in ma’nâ ciheti ile terceme ve tefsîri yapılabilir - denilmektedir Fakat burada da karşımıza bir takım engeller çıkmakta ve aşağıdaki âyet -i kerîmede de görüleceği üzere, Kur’ân âyetlerinin ma’nâ ciheti ile de “Muhkem” ve “Müteşâbih” diye - başlıca iki kısım olduğu görülmektedir ُْ م ٌ تا َيآ ُه ْ نِ م َ ب َاتِ ك ْلا َ ك ْ ي َل َ ع َ ل َ ز ْ ن َا يِ ذَّ لا َ و ُ ه ِ ب َاتِ ك ْلا ا ُ ُا َّ َ ُ ه ٌ تا َ ا َ ك ٌ تا َِ بِا َ ش َت ُ م ُ ر َ خ ُا َ و ط ُه ْ نِ م َه َبا َ ش َتا َ م َ نو ُعِ ب َّت َي َ ف ٌ غ ْي َ ز ْ مِِ بِ ُ ول ُق ِ فِ َ َ يِ ذَّ لا ا َّ م َا َف ِ هِ ليِ وْ أ َت َء َاغِ ت ْبا َ و ِ ة َن ْ تِ ف ْلا َء َاغِ ت ْباج ُ للها لآِ إ ُه َليِ وْ أ َت ُ م َل ْ ع َ يا َ م َ وُ ِ فِ َ نو ُ خِ سا َّ رلا َ و َي ِ م ْ لِ ع ْلا ِ هِ ب اَّ ن َ مآ َ ن ُ ول ُ وقلا َان ِّب َ ر ِ د ْ نِ ع ْ َ ِ م ٌّ ل ُ كج ا ُ ول ُ وا لآِ إ ُ رَّ كَّ ذ َي ا َ م َ و ِ با َب ْل َلا ْا “(Habîbim) Sana Kitâb’ı indiren O’dur Ondan bir kısım âyetler Muhkem ’ dir (ma’nâsı ap -açık, kat’î ve şübheden uzakdır) ki bunlar Kitâb’ın anası (temeli) dir Diğer bir kısmı da Müteşâbih (kendisi ile ne kasd edildiği herkes tarafından bilinemeyen âyet) lerdir Ammâ kalblerinde eğrilik bulunanlar, sırf fitne aramak (ötekini berikini saptırmak) ve (kendi arzûlarına göre) te’vîline yeltenmek için (Muhkem’leri bırakırlar da) O’nun Müteşâbih olanına tâbi’ olurlar Halbuki O’nun (Müteşâbih olanların) te’vîlini ancak Allâh bilir İlimde yüksek pâyeye erenler ise, -Biz O’na inandık Hepsi de (Muhkem’leri de, Müteşâbih’leri de) Rabb’imiz katındandır Bunları sâlim a kıl sâhiblerinden başkası iyice düşünüp anlayamaz - derler” 1 1 -Âl-i İmrân Sûresi, âyet 7 Kur’ân -ı Kerîm’in tercemesi ve hukmü 4 Bu âyet -i kerîme’nin ifâdesine göre, Muhkem âyet ’ler, ibâresi ( ya’ni lâfızları ve kelimeleri ), Şârî -i Mübîn ’in murâdına delâlet husûsunda her hangi bir şübheden uzak olan ve başka bir ma’nâ ya delâlet ihtimâli bulunmayan âyetlerdir ( kat’î nass’lardır ) ki her cihetle ap -açık olduklarından, doğrudan doğruya birer ilmî delîldirler Bunun için de böyle olan âyetlerin hepsine birden -yukarıda zikri geçen âyet -i kerîme’de - “Ümmü’l -Kitâb” denilmişdi r ki “Ana âyetletler” demekdir Bununla berâber bu nev’î âyetler de, ayrıca iki husûsiyyet arz ederler: Bunlardan birincisi, aslî ma’nâlar (ya’nî sâdece cümlenin veyâ ibârenin terkîbinden çıkan emir, nehiy, ahkâm, kısâs, ahlâk ve âdâb gibi ma’n âlar ) dır ki bunların hepsini, her hangi bir dile, terceme ve tefsîr etmek -belki - mümkündür Bu bakımdan bu şekildeki âyet -i kerîme’lerin terceme ve tefsîrleri yapılmışdır İkincisi ise, tâlî ma’nâlar (ya’nî cümle, ibâre ve kelimelerin, belâğat ve i ’câz bakımından ihtivâ etdikleri saklı ma’nâlar ) dır ki bunların hepsini, tam olarak bütün ma’nâ, belâğat ve i’câzı ile ifâde edebilmek mümkün değildir Hattâ bu ifâdeyi yapabilecek bir dil veyâ bir dilin kelimeleri bile tasavvur olunamaz Bu bakımda n görülüyor ki “Ümmü’l -Kitâb” denilen Muhkem âyetlerin bile terceme ve tefsîrinde, bir takım güçlükler meydana çıkıyor Bunların bir kısmı, bir dereceye kadar mümkün olabiliyor Fakat diğer bir kısmı mümkün olamıyor Bu durum ise, Kur’ân -ı Kerîm’in terceme ve Kur’ân -ı Kerîm’in tercemesi ve hukmü 5 tefsîrinin tam olarak yapılamıyacağını ortaya koyup isbât etmektedir İşte bunun içindir ki asırlar boyunca bir çok İslâm âlimi tarafından Kur’ân -ı Kerîm’in, yüzlerce terceme ve tefsîri yapılmış, fakat hiç birisi istenilen hedefe olaşamamışdır Bununla berâber Arabca bilmeyen Müslümânlara, Allâhü Teâlâ’nın kelâmı olan Kur’ân -ı Kerîm’i, mümkün olduğu kadar kendi dilleri ile anlatmak, Müslümân olmayan kimseler arasında İslâm Dîni’ni yaymak ve onların her türlü dînî ihtiyaçlarını karşılamak iç in, Kur’ân -ı Kerîm’in, terceme ve tefsîri lüzûmlu, hattâ zarûrî görülmüşdür Bunun için bir çok İslâm âlimi, Kur’ân -ı Kerîm’in, Muhkem âyet’lerinin terceme ve tefsîrinin yapılabileceğine kâil olmuşlar ve müsâade etmişlerdir Fakat bu terceme ve tefsîrlerin de, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde Kur’ân -ı Kerîm evsaf ve hukmünü hâiz olamıyacaklarını da, ehemmiyetle belirtip işâret etmişlerdir Müteşâbih âyet ’ler ise, ibâresi ( ya’nî lâfızları ve kelimeleri ), Şârî -i Mübîn’ in murâdına delâlet husûsunda şübhe ve ihtimâl bulunan âyetlerdir ki böyle olan âyetlerin ma’nâları açık olmayıp kapalıdır ve kendileri ile ne kasd edildiği belli değildir Bu bakımdan her hangi bir dile terceme ve tefsîri de mümkün değildir 2 2 -Müteşâbih olan âyet -i kerîmeler, başlıca iki kısımdırlar : Bunlardan bir kısmı, hem lâfzı hem de ma'nâsı ciheti ile Müteşâbih olanlardır Ba'zı sûrelerin başlarında bulunan ve "Mukattaa Harfleri" ismi verilen ( ق - ي س - ط ه- لما ) âyet -i kerîmeleri gibi Bunların ne lâfızları ve ne de ma'nâları, bizim için ma'lûm değildir Allâhü Teâlâ ile Rasûl'ü arasında birer şifre mesâbesindedir Kur’ân -ı Kerîm’in tercemesi ve hukmü 6 Ashâb -ı Kirâm ile İmâm A’zâm Ebû Hanîfe, İmâm Mâlik ve İmâm Şâfiî gibi Selef ulemâsı, müteşâbih âyet’lerin ma’nâlarını ve keyfiyyetlerini, Allâhü Teâlâ’ya tefvîz ederek terceme ve tefsîrine girişmemişlerdir Çünkü yukarıda zikri geçen âyet -i kerîmedeki ( للها لآإ :ancak Allâh bilir ) istisnâsından sonra vakıf yapılmasını iltizâm ederek ( َ و ُ خِ سا َّ رلا َ نو : yüksek pâyeye erenler ise ) deki ( ْ وا َ و : vâv ) harfinin, isti’nâfiyye için olduğunu kabûl etmişler, buna istinâden de müteşâbih âyetlerin te’vîl ve tefsîrini, ancak Allâhü Teâlâ’nın bilebileceğine hukm ederek onların tevîl ve tefsîrine gitmemişler, keyfiyyetlerini anlamaya çalışmamışlardır 3 Müteahhirîn (Halef ) ulemâsı ise, ( َ و ُ خِ سا َّ رلا َ نو :Yüksek pâyeye erenler ise ) deki ( ْ وا َ و : vâv ) harfinin, atıf için olduğunu kabûl ederek müteşâbi h âyetlerin te’vîl ve Diğer bir kısmı da, yalnız ma'nâ ciheti ile Müteşâbih olanlardır ( ُ د َي ِ للها َ ف ِ هيِ د ْي َا َ ق ْ و ْ م : Allâh'ın eli, onların ellerinin üstündedir) âyet -i kerîmesindeki ( َي ْ د : el ) ta'bîri gibi Bu şekilde müteşâbih olan âyet -i kerîmelerin, lügat ma'nâları ma'lûm ise de hakîkî ma'nâlarını ve keyfiyyetlerini anlamak mümkün değildir 3 -Tefvîz : Kendi yapacağı bir işini başka bir kimseye ısmarlamak, havâle etmek, bırakmakdır İltizâm: Lüzumlu görmek, tercih etmek, birinin tarafını tutmak, gerekli görmekdir İsti'nâfiyye: Yeniden başlama, söz başı, demekdir ki atıf için olan ( ا َ و ْ و :vâv) harfi, evvelki sözlerle ilgisi bulunmayan müstakil bir cümle evvelinde bulunurs a "Vâv -i isti'nâfiyye" adını alır ve yeni bir söze başlanıldığını ifâde eder Kur’ân -ı Kerîm’in tercemesi ve hukmü 7 tefsîrini, ma’nâ ve medlûlünü, Allâhü Teâlâ bildiği gibi, ilimde yüksek dereceye erişip “Râsih” olan ( rüsûh ve meleke kesb edip husn -i nazar ve ictihâd sâhibi bulunan ) 4 kimselerin de, -muhkem âyetlerin (nass’ların) ortaya koyup te’sî s etdiği ana kâıdelere göre - bilmek selâhıyyetini hâiz bulundukları, bu yüksek ilmî ve ictihâdî dereceye sâhip olmayanların ise müteşâbih âyetleri anlıyamıyacakları, netîcesine varmışlar ve buna delîl olarak da yukarıda zikri geçen âyet -i kerîmenin sonunda ki, َي ا َ م َ و َّ كَّ ذ ِ إ ُ ر ُ وا لآ ُ ول ْل َلا ْا ا ِ با َب “Bunları sâlim akıl sâhiblerinden başkası iyice düşünüp anlayamaz” kavl -i şerîfini göstermişlerdir 5 4 -Rüsûh: Bir ilmi, derinliğine ve genişliğine bütün incelikleri ile anlayıp bilme melekesidir 5 -( لا َ و َّ ر ُ خِ سا َ نو : ve'r -râsihûn) daki ( ا َ و ْ و :vâv) harfinin is'tinâfiyye için olduğunu söyleyenler, bu husûsa i'tirâz ederek şöyle demişlerdir: 1-Lâfza -i Celâl'de, vakf -ı lâzım işâreti olmak üzere bir ( م:mîm) vardır 2-"Biz Ona inandık, hepsi Rabb'imiz katındandır" meâlindeki karîne -i celîle, öyle bir ma'nâ vermeye mân i'dir 3-Allâh'ın ilmi ile Râsih'lerin ilmini cem' etmek, ikisini de aynı seviyyede göstermek, hem hakîkate, hem de edebe münâfi'dir 4-O telâkkî ve ma'nâ, kendisini Râsih 'lerden sanan -ve kalblerinde eğrilik bulunan - bir takım adamların, akıl ve dinden hâriç, -fitne koparıcı - câhilâne te'vîllerine yol açmış, bu yüzden de İslâm'ın birliği çok mühim zararlar görmüşdür -Fıkh -ı Ekber, İmâm A'zâm Ebû Hanîfe -Kur'ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm, C 1 ss 83 Hasan Basri Çantay -Hak Dîni Kur' ân Dili Türkçe Tafsîr, C 2 ss 1035 -1048 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i sarih Tercemesi, C 11 ss 61 -64 (1684 nolu hadîs -i şerîf ve îzâhı) Kâmil Miras Kur’ân -ı Kerîm’in tercemesi ve hukmü 8 İşte bu açıklamalar da, müteşâbih âyetlerin, her hangi bir dile, ne dereceye kadar terce me ve tefsîrinin yapılıp yapılamıyacağını, gâyet açık bir şekilde ortaya koyup îzah etmektedir Netîce i’tibâriyle şunu söyleyebiliriz ki kendisinden istifâde etmek isteyen insanlara, hidâyet ve seâdet yollarını göstermek, dünyevî ve uhrevî hayatları nı tanzîm etmek üzere inzâl buyurulmuş olan Kur’ân -ı Kerîm, kendisinden istifâde etmek isteyen insanların her türlü dünyevî ve uhrevî ihtiyaçlarına cevab verebilmesi için, tefsîr sûreti ile terceme ve tefsîri yapılabilir Fakat bunlar, hiçbir zaman ve hiçb ir şekilde, Kur’ân -ı Kerîm evsâf ve hukmünü hâiz olmadıklarından, Kur’ân -ı Kerîm sayılmazlar ve namaz gibi ibâdetlerde de okunamazlar A Celâleddin Karakılıç