CKarakilic.com
Current View

Kelime-i Tevhîd Ve Kalbimdeki Îmân Esasları

KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 0 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI Yüce Rabb’imin ilâhî kelâmı KUR’ÂN - I KERÎM’den ve O’nun habîbi Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’ın HADÎS - İ ŞERÎF’lerinden öğrenip nazargâh - ı ilâhi olan kalbime yerleştirdiğim îmân hakikatleri Ali Celâleddin Karakılıç 2018 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 1 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI Yüce Rabb’imin ilâhî kelâmı KUR’ÂN - I KERÎM’den ve O’nun habîbi Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’ın HADÎS - İ ŞERÎF’lerinden öğrenip nazargâh - ı ilâhi olan kalbime yerleştirdiğim îmân hakikatleri A li Celâleddin Karakılıç 2018 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 2 İ’lâ - i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya çalışacak Ehl - i sünnet ve’l - cemâat esâslarına bağlı îman ve ihlâs sâhibi bir kurtarıcıya ihtiyacımız var KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 3 Besmele Hamdele Salvele ِ م يِ ح � ر لا ِ ن َْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م ػػػػػػػ ػػػػػػ ػػػػػػ ػػػػػػ ػػػػػػ ػػػػػػ ػػػػػػػ ػػػػػػػػػػ ْ س ِ ب َ ا ُة َب ِ ق ا َ ع ْل ا َ و َ ين ِ م َل ا َ ع ْل ا ِّ ب َ ر ِ لله ِ ُ د ْ م َْ لْ َ ين ِ ق �ت ُ م ْ ل ِ ل َ ى ل َ ع � لا ِ ا َ ف َا و ْ د ُع َلا َ و َ ين ِ م ِ ػل � ا ظ لا ا َ و � ص ل ِ ب ِّي � ط لا ِ و ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ و ِ ل آ َ ى ل َ ع َ و ٍ د � م َُ � ا َن ِ ل و ُ س َ ر َ ى ل َ ع ُ َلا � س لا َ و ُة َ و ل َ ين ِ ن يِّ د لا ِ ْ و َػ ي َ لى ِ إ ٍ ف ا َ س ْ ح ِ إ ِ ب ْ م ُ ه َ ع ِ ب َت ْ ن َ م َ و َ ن يِ ر ِ ى ا� ط لا Bi’smi’llâhi’r - Rahmâni’r - Rahîm Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyle Âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a hamd olsun Nihâî zafer (iyi sonuç, Allâh'a yönelib O'nun az âbından sakınan) müttekî'lerindir Zâlimlerden başkasına düşmanlık yokdur” Salât ve selâm, Rasûl’ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve Kıyâmet’e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun G İ R İ Ş ْ ل اِ ب ُو َل و ُ س َ ر َ ل َ س ْ ر َ أ ي ِ ذ � ل ا َ و ُ ى ػه ُ ػ ِّ ق َْ لْ ا ِ ن يِ د َ و ى َ د ُ ه َ ر ِ ه ْظ ُي ِ ل ِ و ِّ ل ُ ك ِ ن يِّ د لا ى َل َ ع ْ و َل َ و َ ف و ُ ك ِ ر ْ ش ُ م ْل ا َ ه ِ ر َ ك ع “Müşriklerin ( fâsıkların, münâfıkların) hoşuna gitmese de O (Allâh) , (İslâm) dînini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için peygamberini hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) ve hakk dîn (İslâm) ile gönderendir” 1 1 - Saff, 9 Fetih, 28… Tevbe, 33 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 4 Âyet - i kerîme’sinin ifâdesine göre , “İslâmî bir esâsa dayanmayan yorum, görüş, bid’ad, ihtilâf, tefrika, tarîkat ve cemâatleşme ler ile aslı bozulan bir dinden; d iğer bir deyimle , beni tam anlamiyle Rabb’ime teslîmiyyetden alıkoyacak özünden d emokrasi, lâiklik, özgürlük, sınırsız hoşgörü, ılımlı islâmiyet, demokratik islâmiyet, radikal islâmiyet gibi batının felsefî sistemlerini benimseyen yeminlilerin, y enilikçilerin, telfikçilerin , paralelcilerin, fetocuların ve benzerlerinin eliyle bozulan bir dinden ve o dînin mensublarından hayır gelmez” ٌ ء ا َ ف ِ ش َ و ى ً د ُ ى او ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ِ ل َ و ُ ى ْ ل ُق ط “De ki: O (Kur’ân) , îmân edenler için bir hidâyet ve şifâ’dır” 2 ( ُ لآ � س لا َ و َ ى د ُْ لْ ا َ ع َب � ػ ت ا ِ ن َ م َ ى ل َ ع :(Dünyâda ve âhiretde) Selâm (ve selâmet), Hakk’a ve doğruya tâbi’ olanlaradır ) 3  2 - Fussilet, 44 3 - Tâ - Hâ, 47 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 5 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI Yüce Rabb’imin ilâhî kelâmı KUR’ÂN - I KERÎM ’den ve O’nun habîbi Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’ın HADÎS - İ ŞERÎF ’lerinden öğrenip nazargâh - ı ilâhi olan kalbime yerleştirdiğim îmân hakikatleri ْ م يِ ج � ر لا ِ ف َا ط ْ ي � ش لا َ ن ِ م ِ لله اِ ب ُذ ُ و ع َا ػ ْ س ِ ب ػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػ ِ م يِ ح � ر لا ِ ن َْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م ػػػ ػػػ “Eûzü bi’llâhi mine’ş - şeydâni’r - racîm” 4 Bi’smi’llâhi’r - Rahmâni’r - Rahîm 5 ِ ئ َ م ْط َت َ و ا ُ و ن َ م آ َ ن يِ ذ � ل َا ْ م ُ ه ُػ ب ُ و ل ُق � ن ِ لله ا ِ ر ْ ك ِ ذ ِ ب ط ُ ب ُ و ل ُ ق ْل ا � ن ِ ئ َ م ْط َت ِ لله ا ِ ر ْ ك ِ ذ ِ ب لآ َا ط “O nlar , (Allâh'ın , kalblerini kendisine çevirip doğru yola iletdiği kimseler) , îmân edenler ve kalbleri Allâh’ın zikri ile (Kur’ân ile) huzûra kavuşanlardır Haberiniz olsun ki kalbler , ancak Allâh’ın zikri ile (Kur’ân ile ) huzûr bulur ” 6 H akîkatini bize bildiren , maddî ve ma’nevî her derdimize şifâ ’ olan , Yüce R abb ’imi zi n ilâhî kelâmı K ur’ân - ı K erîm ’den ve O nun habîbi ve rasûlü H azreti M uhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in H adîs - i şerîf ’lerinden: 7 4 - “Ebedî recme ( la’nete ) uğramış Şeytân’dan Allâh’a sığınırım” 5 - “Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismi ile başlarım” 6 - Ra’d, 28 7 - “Her derde şifâ’ olan Kur’ân âyetlerini okumakdan maksad, efsunculuk yapmak veyâ sabâhîden, seğâhdan makam çatlatmak değil, elini başına koyarak düşünmek ve “Ma’rifetü’llâh : Allâh’ı bilme ve O’na inanma duygusu ” ile bezenip “Haşyetü’llâh: Allâh korkusu ” ile dolarak yarın için hazırlanmakdır” (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, C 7 ss 4884) KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 6 E zeldeki ruhlar âleminde , “ ْ م ِ ى ِ ر ُ و ه ُظ ْ ن ِ م َ َ د آ ِ نِ َب ْ ن ِ م َ ك �ب َ ر َ ذ َ خ أ ْ ذ ِ إ َ و � ي � ر ُذ ػػ ْ م ِ ه ِ س ُ ف ْ ػ ن أ َ ى ل َ ع ْ م ُ ى َ د َ ه ْ ش أ َ و ْ م ُ ه َ ػ ت ج : Rabb’in Âdem oğullarından, onların sırtlarından zürriyyetlerini çıkarıp kendilerini kendilerine şâhid tutmuş” 8 â yet - i kerîme’sinde ifâde buyurul duğu üzere, Rabb isminin muktezâsı olarak , e zeldeki rûhlar âlemindeki bu insan timsâli zerreciklere Kur’ân - ı Kerîm’in tüm özelliklerini öğretdikden ve emânet duygusunu 9 kalblerimizin derinliğine indirdikden ve bütün insanları her yönü ile mükellef bir hâle getirdikden sonra Hâlikıyyet ’ine ( Yaratıcılığına ) ve Rubûbiyyet ’ine ( yegâne Rabb ve Ma’bûd olduğuna ) delâlet eden nice delîlleri gösterip kendimizi kendimize şâhid tut arak ج َ ى ل َب ا ُ و ل َا ق ط ْ م ُ ك ِّب َ ر ِ ب ُ ت ْ س َل أ ج َ ا ن ْ د ِ ه َ ش : Ben sizin Rabb’iniz değil miyim ? (demişdi) Onlar da: Evet, (Rabb’imizsin), şâhid olduk , demişlerdi ” 10 âyet - i kerîme’sinde ifâde buyurulduğu gibi, “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” süâlini sorup “Evet, Rabb’imizsin, şâhid olduk” c evâbını alarak kendisini tanıtıp v arlığından haberdâ r eden; Bundan sonra da , yaratılışın asıl hedefi olan “Ma’rifetü’llâh’ı, - ya’nî Allâh’ın var ve bir olduğunu, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğunu bilme, O’na inanma ve O’na kulluk yapma - ” konusunu dile getirerek inkârı mümkün olmayan süâl ve cevâb için kendimizi kendimize şâhid tutma keyfiyyetini dile geti rip kesin ve sağlam bir söz alan; 8 - A’raf, 172 9 - Emânet : işlenmesinde sevâb, terkinde azâb olan îmân, namaz, oruç v b gibi şey’ler 10 - A’raf, 271 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 7 “ Kıyâmet günü ndeki hesabda , “ Yâ Rabb, b izim Senin varlığından, birliğinden, kudretinden haberimiz yokdu , diyerek ” veyâ “ B izden önce gelip geçen atalarımız Sana şirk koşmuşdu Biz de onların ardından gelen bir nesiliz, biz onlara uyduk Şimdi onların işlediği günahlar yüzünden bizi helâk eder misin?” diye bir mâzeret beyân ederek özür dilememeniz için böyle bir ş âhidlendirmeyi yapıp sizden kesin söz aldık, uyarısında bulunan; Ruhlar âlemindeki bu Fıtrî îmân ’ ımızı dünyâ hayatında da , a kıl ve irâde ni’metini , doğru yolda kullanarak kendi hür irâdemizle Kesbî îm ân ’a çevirib müttakî bir Müslüman ol arak devam ettirebilmemiz ve imtihân - ı ilâhî’yi kazanabilmemiz için, son suz rahmetinin bir eseri ol a rak, peygamberler ve kitâblar göndererek doğru yolun rehberliğini yaptıran; Â hiret hay âtın a , meleklerin varlığına, öldükden sonra dirilmeye, H esaba, K itaba , Suâle, Mîzâna, S ırâta, Kevsere, C ennete, C ehenneme inanman ın , îmânın en başta gelen şartlarından olduğunu haber veren; B ize şah damarım ızdan daha yakın olduğunu, b i zi mle kalbim iz arasına girerek ne yaptığımı zı , ne düşündüğümü zü , neye inandığımı zı çok iyi bildiğini hatırlatan; Âhiretdeki h esab a çekilme gününde , bir i ’ tiraz hakkımızın kalmaması için tüm düşünce ve hareket ler imi zi, K irâmen K âtibin melekleri tarafından ânında kayıt altına aldıran; İblîs ’in , hem îmân etmeyenlerin velisi , hem de insanın en büyük bir düşma nı olduğunu bildiren ; Bildiğimiz ve bilmediğimiz en tehlikeli anlarda bizi gözetip koruyan; KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 8 G üzel bir amelimi zi n karşılı ğı nı bire on, bire yüz, bire yediyüz ve ya daha fazla vereceğini va’d eden ve va’dinde sâdık olan; F akir iken lûtf - ü ihsânı ile zengin yapan; S öz verdiğim iz zaman söz ümüzün yerine getirilmesini imân ın şartlarından birisi olduğunu haber veren; H ayât ımızın en sıkıntılı anlarında sabrı, sebâtı, metâneti tavsiye eden; K alemle yazı yazmayı ve bilmediklerimi zi öğreten; H alifelik vasfı ile en güzel bir sûretde yaratıp sayısız ni’metlerini emrimize âmâde kılan; Halîfelik vasfını kazanabilmeniz için hangimizin ameli daha güzel olduğu husûsunda bizi imtihan etmek için Esfel - i sâfilîn ’e redd edib ondan kurtuluşun îman etmek, sâlih amel işlemek, hakkı tavsiye etme k, sabrı tavsiye etmek olduğunu göstererek d alâlet yolarından uzaklaştırıp Sırât - ı müstekîm’ine hidâyet eyleyen ( doğru yola yönelten ) ; 11 11 - "Tîn, Zeytûn, Sînîn dağı ve bu Emîn şehir hakkı için yemîn ederim ki biz, insanı, (halifeliğe lâyık olabilmesi için ) Ahsen - i takvîm üzere (en güzel bir sûretde) yaratdık Sonra da O'nu, (halifeliğe lâyık olup olmadığını denemek için) aşağıların aşağısı ola n Esfel - i sâfilîn'e redd etdik (Cehennem'in en alt tabakalarına kadar götüren şehevî arzûlarına, hevâ ve hevesine düşkün bir nefis ile berâber kıldık ve onun arzûlarına meyyâl bir hâle çevirdik) Ancak îmân edip güzel güzel amel ve hareketlerde bulunan ki mseler, (halifeliğe lâyık olup) bundan müstesnâdır Onlar için bitmez, tükenmez (başa kakılmaz) mükâfât vardır O hâlde ( Sen bu hakîkate inandıkdan sonra ) sana dîni (bu hakikatleri) ne tekzîb etdirebilir? Allâh, hâkimlerin hâkimi değil midir?" ( Tîn, 1 - 8) “And olsun asr ’ a ki” “Muhakkak, insan kat’î bir ziyandadır” “Ancak îmân edenlerle güzel güzel amelde bulunanlar, bir de birbirine hakkı tavsıye, sabrı tavsıye edenler böyle değil” Asr, 1 - 2 - 3 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 9 İ bâdet ve kulluğumuzun yalnız kendisine yapılması lâzım geldiğini ve her türlü yardımın ancak kendisinden olacağını öğreterek doğru yola yöneltip peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihler ile berâber kılıp râzı olduğ unu bildiren ; Î mân, amel, takvâ ve ihlâs yo llarını öğretip iki cihanda mükerrem, muazzez , muhterem kılıp ebedî mutluluğa erdiren ; E zelden ebede kadar olmuş ve olacak bütün hamd - ü senâların yalnız âlemlerin Rabb’i, Rahmân , Rahîm, Din Günü'nün tek sâhibi kendisine âit olduğunu idrâk etdiren; Esmâü’l - husnâ’nın ( En güzel isimlerin ) yalnız kendisine âit olduğunu, zevâl bulmayan bir Bâkî’ olup hiçbir şey’e muhtaç olmadığını, fakat her şey’in ve herkesin doğrudan doğruya her an kendisine muhtaç olduğunu; eşi, benzeri, dengi olmayan, doğurmamış ve doğurulmamış tek bir Hâlik olduğunu bi ldiren; Bilerek veyâ bilmeyerek yapmış olduğumuz günah ve kusurlarımızın afv ve mağfiret edilmesi için kendisinden afv ve mağfiret dilememizi tavsiye eden; Yaratılışımızın amacının kendisini tanıyıp kendisine kulluk ve ibâdet yapmak olduğunu b elirten; Şeytanın ve şeytânî insanların hasedinden, şerrinden, nazarından ve yanıltmasından korunmamız için kendisine sığınmamız gerektiğini öğütleyen; Her işin ve her kitâbın anahtarı olan Besmele ile başlamayı tavsiye eden; ِ إ لله ا � ف ُ و ّل َ ص ُي ُو َت َ ك ِ ئ َل َ م َ و � ن لا َ ى ل َ ع َ ف ِّ ِ ب ط َ ا ي َ ا ه �ي َا ا � ل َ م آ َ ن يِ ذ ن ُ و ّ ل َ ص ا ُ و ِ و ْ ي َل َ ع ا ِّ ل َ س َ و ًا م يِ ل ْ س َت او ُ م KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 10 " Şübhesiz ki Allâh ve melekleri Peygambere çok salât ve tekrîm ederler Ey îmân edenler, siz de O'na salât edin ve tam bir teslîmiyye tle de selâm verin" 12 âyet - ikerîme’sinde ifâde buyurulduğu üzere Habîbi ve Rasûlü Hazreti Muammed aleyhi’s - selâm üzerine salât ve selâm etmemizi emreden; Îmân eden, sâlih amel işleyen, Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’a gerek vahy - i metluvv gerekse vahy - i gayr - i metluvv şeklinde vahy edilenlerin tümüne inanan ve bunların hepsinin Rabb’imizden gelen bir hakk ve gerçek olduğuna îmân eden kimselerin tüm günahlarını afv ve mağfiret edeceğini ve hâlini islâh edib tertemiz huzuruna kabul buyuracağını bildi ren, 13 İmtihân - ı ilâhî’nin gereği olarak ruhlar âlemindeki Fıtrî îmân’ ımızı ( ezeldeki sözleşme ve andlaşmamızı ) , kendi hür irâdemizle yenileyib Kesbî îmân ’a ( fıtrat dîni olan İslâm’a) yeniden hidâyet eyleyen; 14 12 - Ahzâb , 56 Salât: Allâhü Teâlâ'dan olursa rahmet ma'nâsına, meleklerden olursa istiğfâr ma'nâsına, mü'minlerden olursa hayır duâ ma'nâsına gelir 13 - “ îmân eden, sâlih amel işleyen, Muhammed - aleyhi’s - selâm - a (gerek vahy - i metlûv, gerekse vahy - i gayri metlûv şeklinde) indirilene (v ahy edilene) inanan ve (bu vahy edilen şey’lerin) Rabb’lerinden gelen bir hakk (ve gerçek) olduğuna (şeksiz şübhesiz) îmân eden kimselerin günahlarını yarlığamış (bağışlamış) ve hallerini iyileştirmişdir ” Muhammed, 2 Kur'ân - ı Kerîm , Cibrîl - i Emîn vâsıtası ile Hazreti Mehammed aleyhi's - selâm' a - hem lâfzı, hem de ma'nâsı ile - teblîğ ve tilâvet edilmiş bir vahy - i ilâhî'dir ki buna "Vahy - i Metluvv" denir Sünnet'ler ( Hadîs'ler ) ise , Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın kalbine Allâhü Teâlâ tarafından - yalnız ma'nâ olarak - ilham edilen şey'lerdir ki bunlara da "Vahy - i Gayr - i Metluvv" denir 14 - Allâhü Teâlâ, ezeldeki ruhlar âleminde, kıyâmete kadar meydana gelecek zürriyyetin tamâmını Âdem aleyhi’s - selâm ’ın zahrından ( sulbünden ) insan timsâli KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 11 Kur’ân - ı Kerîm’in ve rasûlü Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’ın en doğru ve en güzel bir rehber olduğunu öğretip tavsiye eden; Benim de düşmanım sizin de düşmanlarınız olanları, yahûdî’leri, Hristiyan’ları, Müşrik’leri dostlar edinmeyin ve üstün üze hâkim bir duruma geçirmeyin Kim Mü’min’leri bırakıb da kâfirleri dost edinir ve âdetlerini benimserse, ط ْ م ُ ه ْ ػ ن ِ م ُو � ن ِ إ َف : O da onlardandır buyurarak dostumuzun düşmanımızın kim olacağını haber veren; 15 küçük zerrecikler hâlinde çıkarıp “ kendilerini kendilerine şâhid tutmuş - Ben sizin Rabb’iniz değil miyim ? - demiş, Onlar da - Evet, (Rabb’imizsin), şâhid olduk - demişler ve Allâhü Teâlâ’nın varlığını, birliğini, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olduğuna îmân edib O’nun Rubûbiyyetini ( yegâne Rabb ve Ma’bûd olduğunu ) kendi hür irâdeleri ile kabul etdiklerini söylemişler ve hiç bir i’tirazda bulunmamışlardır “(İşte bu şâhidlendirme) Kıyâmet Günü - Bizim bundan haberimiz yokdu - dememeniz içindi” “(Yâhud - Daha evvel atalarımız (Allâh’a) şirk koşmuşdu Biz de onların ardından (gelen) bir nesiliz, (biz onlara uyduk) Şimdi o bâtılı kuranların işlediği (günahlar) yüzünden bizi helâk eder misin? - dememeniz içindi” (A’râf, 17 2 - 173) İşte, ruhlar âlemindeki bu sözleşme ve andlaşma ( Ahd - i mîsâk ) neticesinde meydana gelen bu îmâna, Fıtrî îmân denir Böyle bir îmân sâhibi bu insanların tamâmı bu dünyaya gelib kendi hür irâdeleri ile bu Fıtrî îmânlarını kendi hür irâdeleri ile Kesbî îmâna çevirip çevirmemek konusunda, ( Ma’rifetu’llâh :Allâh’ı bilme ve O’na inanma konusunda), imtihan olmadıkça, kıyâmet kopmaz ( Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 4 ss 2328 - 2329 Elmalılı M H Yazır Keşfü ’l - Hafâ, I 398 (1071) Bu mîsakda, samimi olanlar dünyâ hayatında da samîmî olarak îmân edib Mü’min ve Müslümân oldular Samîmî olmayanlar da kerhen, - îmân etmiş gibi göründüklerinden - dünyâ hayâtında da kesbî îmâna yönelmiyerek ezelî îmânları olan f ıtrî îmânlarını kesbî îmâna çevirib Mü’min ve Müslümân olamadıklarından kâfir, Müşrik veyâ fâsık oldular (Hulâsatü’l - Beyân fî Tefsîri’l - Kur’ân,C 5 ss 1801 Mehmed Vehbi 15 - Bakara, 120 Mâide, 51 Mümtehıne, 1 - 2 Muhammed, 23 Mücâdile, 14 - 15 Âl - i İmrân, 28 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 12 “Benim ümmetimin âlimleri Benî İsrâil peygamberleri gibidir” Hadîs - i şerîf’inde ifâde buyurulduğu gibi, İslâm Dîni’nin aslını ve esâsını teşkil eden Kelime - i Tevhîd’ in tüm özelliklerini ve Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’ın bi’z - zât yaşayarak ve yaşatmaya çalışarak teblîğ etdiği İslâm Dîni’nin Ehl - i sünnet ve’l - cemâat esaslarını, bir din âlimi olarak, Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’ın ümmetlerine anlatmak vazifemiz olduğu gibi, yazdığımız kitablar ve mektuplar ile devlet başkanına ve devlet büyüklerine anlatmamızın da, ( neme lâzım demeyerek ) en başta gelen görevlerimizden biri olduğunu hatırlatan; Her Fâtiha - i şerîf’i okuduğumuzda, “Kulum bana hamdetdi, kulum beni umûmî ve husûsî rahmetimle (merhametimle) andı, kulum bana senâ etdi, hesab ve cezâ günü’nün tek sâhibi ve hâkimi olduğumu söyleyerek kulum beni ta’zîm etdi, beni ululadı, kulumun istediği kendisine verilecektir” müjdesini vererek bizden râzı olduğunu müjdeleyen; Kalbimizin Haram - ı şerîf’ini Allâh korkusu ve Allâh sevgisi ile doldurursak, ( ), iyi ile kötüyü, hakk ile bâtılı ayırd edecek bir anlayış ve nur vereceğini; suçlarımızı örtüb günahlarımızı afv ve mağfiret edeceğini, lûtf - ü ihsânı ile va’d eden ve va’dinde sâdık olan; 16 Rabb isminin muktezâsı olarak eğitim ve öğretimimizi en güzel bir şekilde yapıp muhtaç olduğumuz bilgileri verib mükellef bir hâle getiren; 16 - “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı, güzel ile çirkini) ayırd edecek bir anlayış (bir ma’rifet ve bir nûr) verir, suçlarınızı örter ve sizi mağfiret eder Allâh, büyük lûtuf ve ihsân sâhib idir” Enfâl, 29 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 13 Tevbe ve istiğfara yönelirsek, günahlarımızı afv ve mağfiret edeceğini; şirki, küfrü nifâkı hiçbir şekilde afv ve mağfiret etmeyeceğini haber veren; Şirkin ( Allâh’a ortak koşmanın ) en büyük bir zulüm olduğ unu bildiren; Şeytanın ve şeytânî insanların “Nasıl olsa Rabb’in seni afv ve mağfiret eder, d ilediğini yap, çünkü Rabb’in Kerîm’dir, kimseyi azâba uğrat maz, cezâda da acele etmez” gibi yanlış telkinlerine kapılarak isyankâr bir yaşam içinde olan günahkâr kullarını uyararak, sonsuz rahmetinin ve mağfiretinin gereği olarak, şeytanın ve dünyâ hayâtının aldatmasına karşı uyanık ve tedbirli bulunup iş işden ge çmeden biran önce tevbe ve istiğfâra yönelmemiz gerektiğini tavsiye eden; 17 Kendisinin ( َ لا ُ م يِ ل َ ح ػ ْل ا ُ م يِ ظ َ ع ْل ا ُلله ا � لا ِ إ َ و َل ِ إ َلا َ و َل ِ إ َلا ِ م يِ ظ َ ع ْل ا ِ ش ْ ر َ ع ْل ا � ب َ ر ُلله ا � لا ِ إ َ و َل ِ إ ِ م ػي ِ ر َ ك ْل ا ِ ش ْ ر َ ع ْل ا � ب َ ر َ و ِ ض ْ ر َ ْ لْ ا � ب َ ر َ و ِ ت َا و َ م � س لا � ب َ ر ُلله ا � لا ِ إ Kendi hür irâdemizle inanıp istediğimiz için, “Lâ ilâhe illâ’llâhü’l - azîmü’l - halîm, lâ ilâhe illâ’llâhü rabb ü’l - arşi’l - 17 - “Ey insanlar, Rabb’inizden korkun Ne babanın evlâdına, ne de bi’z - zat evlâdın babasına, hiçbir şey’le fâide veremeyeceği günden korkun Şübhe yok ki Allâh’ın (sevâb ve azâb hakkındaki) va’di hakdır O halde sakın sizi dünyâ hayâtı aldat masın, o çok aldatıcı (şeytan) sakın sizi Allâh (ın hilmine, imhâlin) e güvendirmesin” Lokman, 33, “Ey insanlar, şübhe yok ki Allâh’ın (ba’s, haşr ve cezâ hakkınadaki) va’di bir gerçektir (hakdır) O halde sakın sizi dünyâ hayâtı aldatmasın Çok aldatıcı (şeytan) da sakın sizi Allâh (ın hı lmi ve imhâli) ile aldatmasın” Fâtır 5 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 14 azîm, lâ ilâhe illâ’llâhü rabbü’s - semevâti ve rabbü’l - ardı ve rabbü’l - arşi’l - kerîm” 18 Kelîme - i Tevhîd’ini ve onun tüm özelliklerini kalbimizin Haram - ı şerîf’ine dolduran ve ondan başka hiçbir şey’e yer vermeyen; Nankör ve isyankâr kulları na karşı şiddetli azâb sâhibi olduğunu, itâatkâr ve müttekî kulları için de Raûf ve Rahîm isimlerinin sâhibi ( esirgeyici ve bağışlayıcı ) olduğunu ısrarla hatırlatıp uyaran; Benim tehdîdimden korkacaklara, ( korkan mü’minlere ), Kur’ân ile öğüt ver, va’ z et, tavsiyesinde bulunan; 19 Tefrîka’nın, ihtilâf’ın, İslâmî bir esâsa dayanmayan görüş yorum ve didişmelerin, dünyevî ve uhrevî bir azâbdan başka bir neticeye götürmeyeceğini hatırlatan; 20 Huzûr ve sükûnun, kurtuluş ve mutluluğun tek çaresinin, “ Ey îmân edenler, hep birden silm’e (İslâm’a, İslâm birlik ve berâberliğine) girin, (kâmil olgun birer Müslümân olun) Şeytan’ın adımları ardına düşmeyin ”, uyarısında bulunarak bizlere dünyevî ve uhrevî kurtuluş yolunu gösteren; 21 Bütün bunların ötesinde, Yüce İslâm Dîni’nin, ferdi ile, ailesi ile, toplumu ile, devleti ile, ilâhî emir ve nehiyleri içeren 18 - “Azîm ve Halîm olan Allâh’dan başka ilâh yokdur Arş - i azîm’in Rabb’i olan Allâh’dan başka ilâh yokdur Arş - i kerîm’in Rabb’inden, arzın Rabb’inden, göklerin Rabb’inden başka hiç bir ilâh yokdur” 19 - Kâf, 45 ve Zâriyât 55 20 - “Siz, kendilerine ap - açık delîl’ler, âyet’ler geldikden sonra parçalanıp ayrılanlar gibi ve ihtilâf’a düşenler gibi, olmayın İşte onlar (ın hâli): En büyük azâb, onlarındır” ( Âl - i İmrân,105 ) 21 - “Ey îmân edenler, hep birden silm’e (sulh’a ve İslâm’a, İslâm birlik ve berâberliğine) girin, (kâmil olgun birer Müslümân olun) Şey tan’ın adımları ardına düşmeyin” ( Bakara,208 ) KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 15 bir bütün olduğunu, şurasından burasından işimize geldiği gibi bir İslâm hayâtı yaşamanın dünyâ’da, âhiret’de hüsrandan başka bir netîce doğurmayacağını önemle belirten; 22 Şerîki, dengi, benzeri olmayan; zâtında, sıfatlarında, işlerinde bir eşi ve dengi bulunmayan; sıfatlarında ve işlerinde kendi zatına mahsus bir vâcib - i mutlak olan; Vücûd ( Var olan ), Kıdem ( Kadim ve ezelî olan ), Bakâ ( Bâkî olup varlığının sonu olmayan ), Vahdâniyet ( Bir olup zâtında, sıfatlarında, işlerinde tek olup eşi ve benzeri bulunmayan ), Muhâlefetün li’l - havâdis ( Sonradan olanlara benzemeyen ), Kıyâm bi - nefsihî ( Varlığı kendi zatının muktezâsı olup baş kasından olmayan ); Hayat ( Diri olan ), İlim ( İlim sâhibi olup olmuşu, olanı, olacağı, gerek kül hâlinde, gerekse ayrı ayrı bilen )), Semi’ ( İşiten ), Basar ( Gören ), İrâde ( Bir şey’in şöyle veyâ böyle olmasını dileyen ve dilediği gibi tahsis eden ), Kudret ( Dilediği şey’leri dilediği gibi yapmaya kâdir olan), Kelâm ( Harf ve savta muhtaç olmadan konuşan ), Tekvîn ( Yaratmak, rızık vermek, ni’met vermek, azâb etmek, diriltmek, öldürmek gibi tüm filleri icrâ’ eden ); sıfatları gibi Zâtî ve sübûtî sıfat sâhibi olan; “ Esmâü’l - Husnâ’ nın: En güzel isimler’in ” kendisine âit olduğunu, yerlerde ve göklerde ne varsa hepsinin kendisini 22 - “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki (cân - ü gönülden değil de) işine gelen tarafından, (bir kenarından, bir ucundan tutarak veyâ dil ucu ile müslümân olarak bir şek k ve tereddüd içerisinde) Allâh’a ibâdet eder Eğer kendilerine bir hayır dokunursa ona yapışır, yatışır, (fit olur) Eğer bir fitne (bir şerr, bir zarar) isâbet ederse yüz üstü d önüverir (de irtidâd eder) (İşte bu şekilde Allâh’a kulluk eden bir kimse), dünyâ’da da, âhiret’de de hüsrâna uğramışdır Bu ise, ap - açık bir ziyandır, (ap - açık bir hüsrândır)” ( Hacc,11 ) KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 16 tesbîh ve tenzih etdiğini, duâlarımızı bu isimler ile yapmamız lâzım geldiğini, yegâne Azîz’in ( Mutlak Gâlib’in ), ye gâne Hakîm’in ( Hüküm ve hıkmet sâhibinin ) kendisi olduğunu bildiren; 23 Azamet ve vakar sâhibi, Arş - ı Azîm’in sâhibi, göklerin, yerin ve Arş - ı kerîm’in mâliki Allâhü Teâlâ’dan başka İbâdet ve kulluğa lâyık hiçbir ilâh’ın olmadığını; zâtıyle, sıfâtiyle, ef’aliyle, sonsuz kudreti ve azametiyle en büyük olanın kendisi olduğunu heber veren; 24 İ syânkâr kulları hakkında şiddetli azâb sâhibi olduğunu heber verib inzâr eden; itâatkâr kulları hakkında da Raûf ( esirgeyici ) , Rahîm ( bağışlayıcı ) , Ğâfûr ( afv ve mağfireti çok olan ), Halîm ( g ücü yetdiği halde suçluların cezâsını hemen vermeyip yumuşak davranan, tevbe ve istiğfâr etmeleri için mühlet verip cezâlarını geriye bırakan ) olduğunu haber verib müjdeleyen; Ezeldeki ahd - i mîsâk ’ımıza sâdık kalıb kalmadığımızı ; diğer bir deyimle , kendisine itâat konusunda halîfelik vasfını 23 - “En güzel isimler Allâh’ındır O halde O’na bunlarla duâ edin” (A’râf,180) “En güzel isimler O’nun Göklerde ve yerde ne varsa (hepsi) O’nu tesbîh (ve tenzih) eder” (Haşr,24) 24 - “O'nun Kürsüsü, gökleri ve yeri kucaklamışdır” (Bakara,255) âyet - i kerîme’sine göre , “Semâların fevkinde Arş ve Kürsî nâmiyle iki âlem vardır Kürsî, semâvât ile zemînden vâsîdir Arş da Kürsî 'den vâsîdir Muvazzah İlm - i Kelâm, ss 274 Ömer Nasûhi Bilmen Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm da, bir hadîs - i şerîf’lerinde şöyle buyurmuşdur: “Yâ Ebâ Zerr, yedi kat gök ile yedi kat yerin Kürsî yanında büyüklükleri, ancak bir çölün ortasına atılmış bir kapı veyâ yüzük halkası gibidir Arş’ın da Kürsî’ye göre büyüklüğü, çölün o halkaya nazaran büyüklüğü derecesindedir S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 9 ss 7 (1317 n h ) Kâmil Miras KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 17 kazanabilmeniz için , e zeldeki rûhlar âleminde kendisinin varlığını, birliğini, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğunu anlayıp ikrâr edebilecek bütün özellikleri ve rerek mükellef bir hâle getir dikden sonra “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” süâlini sorup “Evet, Rabb’imizsin, şâhid olduk” cevâbını alarak kendisini tanıtıp varlığından haberdâ r etdiğini, bu suretle de kendimizi kendimize şâhid tutma keyfiyyetini dile getirib kesin ve sağlam bir söz aldığını, bunun için de hangimizin daha güzel amel edib etmediğimizi imtihân etmek için , yerleri gökleri altı günde yaratıp emrimize âmâde kıldığını , ölümü ve hayâtı takdir edib yaratdığını , ifâde buyuran; ُ أ ْ ف َأ ُ ت ْ ب ػ َب ْ ح َ أ َف ًا ّي ِ ف ْ خ ػ َ م ًا ز ْ ن َ ك ُ ت ْ ن ُ ك َ ق ْ ل َ خ ػ ْل ا ُ ت ْ ق َل َ خ َف َ ؼ ِ ر ْ ع : “Ben gizli bir hazîne idim bilinmek istedim, bilinmek için de mahlûkâtı yaratdım” 25 ifâdesinden sonra, e zeldeki ruhlar âleminde 25 - Keşfü’l - Hafâ,II,173 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr, C 7 ss 5161 ve Sadeleştirilmiş Mülk suresi tefsiri C 8 ss 183 Elmalılı M Hamdi Yazır Bu Hadîs - i kudsî hakkında ba’zı kimseler senedi zayıf demişlerse de, Aliyyü’l - Kârî gibi bir kısım büyük muhaddis ’ler de, bu Hadîs - i Kudsî hakkında, “Senedi olmasa da ma’nâsı sahîhdir, hakk ve hakikate uygundur” demişlerdir Ezel’de ve ebed’de, ( başlangıcı ve sonu olmayan bir zamanda ), zamandan ve mekândan münezzeh olan, var olan, bir olan, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olan Allâhü Teâlâ , zâtı ile, sıfâtı ile, ef’âli ile, sonsuz kudreti ve azameti ile vardı ve O’ndan başka hiçbir şey’ yokdu Ehadiyyet veyâ vahdâniyyet mertebesinde , “ya’nî var olmak, bir olmak, zâtında, sıfâtında, işlerinde tek olup eşi, benzeri ve ortağı olmamak; doğmamış ve doğurulmamış olmak; varlığı vâcib ve zâtının muktezâsı olmak i’tibârıyle hiç bir benzeri, ortağı, örneğ i ve cüz’leri olmamak ve her bakımdan bir ve tek olmak; Samed olmak (ya’nî hiç bir şey’e muhtaç olmamak , fakat her şey’ ve herkes her an O’na muhtaç olmak), dilediği her şey’i yaratmaya - Ol veyâ Olma emri ile - kayıtsız şartsız muktedir olmak mertebesinde ” gizli bir hazîne idi Mahlûkâtı yaratmadan önce nasıl idiyse, yarattıktan sonra da ebedî olarak aynıdır Bunun için bir hadîs - i şerîf’de de şöyle buyurulmuşdur: KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 18 büyük bir teslîmiyyetle secdeye kapanarak ( Her türlü hamd - ü senâ’, yalnız Allâhü Teâlâ’yadır ) deyip Muhammediyyetini ( selâm’a ( ن ُ و ك ى ِ ػ ً ا د � م َ ح ُػ م : Muhammed ol, ( yerlerdeki göklerdeki mahlûkâtıma, sonsuz rahmetimin müjdecisi olarak, eşsiz bir sevgi ve övgüye lâyık ol ) diyerek “Ben de, yarattığım varlık âlemini, seninle şereflendirip övdüm ve Mahmûdiyyet’imi ( her türlü hamd - ü senâ’nın yalnız bana olduğunu ) bildirdi m Bunun için de dünyâyı ve âlemleri yaratmaya senden başlayıp seni hilkatin başlangıcı ve risâlet’in sonuncusu yaptım 26 Hakikatini bize bildiren; Nihâyetsiz kerem sâhibi Yüce Rabb’imiz Allâhü Teâlâ’nın : 27 Var olduğunu, bir olduğunu, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğunu, sonsuz kudrete ُ ه ُ ر ْ ػ ي َ غ ٌء ْ ي َ ش ْ ن ُ ك َي ْ م ػ َ ل َ و ُلله ا َ ف َا ك “(Ezelde) Allâh vardı ve Allâh’dan başka bir şey’ yokdu ” Buhârî, Kitâbü bed’i’l - halk S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 9 ss 6 (1317 n h ) Kâmil Miras Bu husu slara işâretle âyet - i kerîme’ de de şöyle buyurulmuşdur: ْ لآ ا َ و ُ ؿ � و َ ْ لْ ا َ و ُ ى ُ ن ِ ِ ا َب ْل ا َ و ُ ر ِ ى ا� ظ لا َ و ُ ر ِ خ ج ٌ م يِ ل َ ع ٍ ء ْ ي َ ش ِّ ل ُ ك ِ ب َ و ُ ى َ و “O, evvel ve âhirdir Zâhir ve bâtındır O, her şey’i kemâliyle bilendir” Hadîd, 3 26 - B öyle bir hitâb - ı ilâhî, “ َ ين ِ م َل ا َ ع ْ ل ِّ ل ًة َْ حْ َ ر � لا ِ إ َ ؾ ا َن ْ ل َ س ْ ر َأ ا َ م َ و : (Habîbim), biz seni ancak âlemlere rahmet için gönderdik (yarattık)” âyet - i kerimesinde ifâde buyurulan hakikate de uygundur - Enbiyâ’,107 27 - “Ey insan, O (lûtf - ü) keremi bol Rabb’ine karşı seni aldatan ne? (ki nihâyetsiz kerem sâhibi Rabb’ine isyan edib kulluk yapmıyorsun ? ) ” İnfitâr, 6 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 19 sâhib eşsiz bir Melik olduğunu öğrendim ve şeksiz şübhesiz îmân edib kabullendim El - Hamdü li’llâh َ ك � ن ِ إ � م ُ ه � ل ل َا ٌ ك يِ ل َ م ْ ق � م ْ ر ِ د َت Allâhümme inneke Melîkün muktedir “ Allâh’ım, Sen, şübhesiz Muktedir bir Melik’sin”    Tüm bu esâslara binâen, Azîm ve Halîm isimlerinin sâhibi; Arş - i Azîm’in Rabb’i; Semâ’ların, arzın ve Arş - ı Kerîm’in Rabb’i; tüm yaratılmışların Rabb’i olduğu gibi benim de Rabb’im olan Allâhü Teâlâ ’dan başka hiçbir ilâhın, hiçbir ma’bûdun, hiçbir tanrının ve kendisinden başka hiçbir değerin o lmadığı inancını kalbimin Haram - ı şerîf’ine yerleştirib bildiğim ve bilmediğim açık ve gizli tüm küfür, şirk, nifâk ve fesâd şekillerini; her türlü şirk, küfür, nifâk, fesâd ve bid’at ifâde eden isyan virüslerini, kalbimin haram - ı şerif’inden uzaklaştırarak kalbimin Haram - ı Şerîf ’ine, Allâh sevgisini, Allâh korkusunu ve Allâh’a itâat duygusunu iyice yerleştirip Kelime - i Tevhîd ’in tüm özelliklerini anlamaya başlayarak dînimin saf ve temiz hâlini Ehl - i sünnet ve’l - cem âat esâslarına göre muhâfaza etmenin en doğru yol olduğunu öğrenib inandım 28 28 - Haram - ı Şerîf: Mekke'de Kâbe’nin de içinde bulunduğu alanı çevreleyen büyük mescit ki buraya gayr - i Müslimlerin girmesi yasakdır Aynı şekilde Nazrgâh - ı ilâhî olan Ma’nevî kalbimizin Haram - ı Şerîf ’in e de, Allâh korkusundan ve Allâh sevgisinden başka hiçbir şey’e yer v ermeyerek küfür, şirk, nifâk, fesâd ve bid’at virüslerinin girmesine hiçbir şekilde yer vermemek ve Batının demokrasi, ö zgürlük, lâiklik, hoşgörü gibi zihinlerde putlaşmış kokuşmuş beşerî sist emlerin in girmesine de hiçbir şekilde müs âade etmemekdir ki işte hakîkî Kelime - i Tevhîd budur KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 20 Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’ın ve Ashâb - ı Kirâm’ın bulunduğu i’tikad üzerinde bulunup Kitâb, Sünnet, İcmâü’l - ümmet ve Kıyâsü’l - fukahâ’ esâslarına göre inanıp yaşamayı, i’tika dda ve amelde Selefiyye yolunun temsilcileri olan, Ehl - i Sünnet ve’l - Cemâat mezhebi esâslarına göre inanıp amel etmeyi üstün bir vasıf kabûl ederek i’tikad’da Mâtürîdî, amelde Hanefî mezhebi mensûbu bir Mü’min ve Müslümân olarak yaşamayı ve o yolda ömür tü ketmeyi en doğru bir yol kabul etdim 29 Nazargâh - ı ilâhî: Allahü teâlâ ’ nın nazar ettiği (baktığı) yer Ehl - i sünnet: Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’ın gösterdiği yoldan gidenlere ve O’nun Sünnet ’ine yapışanlara “Ehl - i sünnet”, O’nun gösterdiği ve teblîğ buyurduğu ahkâmı, kendi keyf ve arzûlarına göre te’vîl ve tefsîr edip değiştirenlere de “Ehl - i bid’at” denir Ehl - i bit’at’in, bir çok şu’beleri ve kısımları vadır ki bunlar, Kelâm ve Akâid kitâblarında anlatılmışdır 29 - İ’tikad konularındaki Eş’arî mezhebi ile Mâtürîdî mezhebi arasında, onbeş kadar bir mes’elede fark vardır ki bu fark da, asılda değil, ifâde farklılıklarından ileri gelmişdir Asılda hepsi de Selefiyye yolu, ( Ehl - i sünnet yolu ) dur (Edille - i erbea: Dört delil) dediğimiz Kitâb, Sünnet, İcmâü’l - ümmet ve Kıyâsü’l - fukahâ’ , dînî (şer’î) hükümlerin ana kaynağıdır Bunun için bu delillerin hepsini kabul etmek dînen vecibedir Asr - ı saâdete yakın bir zamanda yaşamış olan İmam A’zâm, İmam Mâlik, İmam Şâfiî ve İmâm Ahmed ibn - i Hanbel, hakkında kat’î bir nass ( kat’î bir hu küm ) bulunmayan dînî ( amelî ) hükümleri, bu dört delilden istinbat ederek çıkarmışlar, Müslümanlara takib edecekleri doğru yolu açıkça göstermişlerdir k i bunların dördü de hakk ve gerçektir Aralarında bir ayrılık yokdur Ancak ikinci derecede bulunan bir kısım fer’î me’elelerde ihtilâf etmişlerdir ki bunların da çoğu zâhirî bir ihtilâfdan başka bir şey’ değildir Bu da, biri bir azîmet ve takvâ yolunu, d iğeri de bir ruhsat ve müsâade yolunu ihtiyar etmiş olmalarından ileri gelmişdir Meselâ, Hanefî mezhebine göre terâvih namazını iki rek’atde bir selâm vererek kılmak efdal , dört rek’atde bir selâm vererek kılmak câiz olduğu halde; Şâfiî mezhebinde iki rek ’atde selâm vererek kılmak sünnet - i müekkededir Bunun için bu dört amelî mezhebden birini ( isâbet etmiş olma ihtimâlini, zann - ı gâlibi ile ) tercih edib ona uyan bir Müslüman, hakk ve gerçek olan bu dört mezhebden birine intisab etmiş ve peygamberimizin yolunda ( Ehl - i sünnet yolunda ) bulunmuş olur KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 21 İslâm birlik ve berâberliğinin en büyük düşmanlarından biri olan tefrîka, ihtilâf, cemâat, ekol, fikir ve görüş ayrılıklarının , İslâm ve Müslüman düşmanlarının mel’ûn emellerini gerçekleştirmek maksâdı ile kurulmuş bir tuzak olduğunu öğrendim; bu esâsa binâen de İslâm dışı din ve inançların; beşerî sistem, doktirin ve ekollerin; insanı, şirke, küfre ve nifâka götürdüğü inancına s âhip olduğum için, ömrüm boyunca, demokrasî’nin gereği olan hiçbir partiye, hiçbir guruba, hiçbir ekole, hiçbir cemâate mensûb olmadığım gibi onlara temâyül de etmedim 30 Bunun için de kula kul olmayı terk ederek Yüce Rabb’ime kul, peygamberime ümmet olmayı tercih edip kalbimin Haram - ı şerîf’ini huzû ra ve sükûna kavuşturdum ki aşağıdaki âyet - i kerîme’lere göre Yüce 30 - İslâm Dîni ’nde tefrîka ve ihtilâf olmadığı gibi, İslâm dışı sistemlerin bir gereği olan lâiklik, particilik, cemâatcilik ve her türlü tefrikanın kaynağı olan demokratik görüşler de yokdur Bunlar, İlk çağl arda ve Eski Yunan’lılarda zaman zaman tatbik edilmiş bir halk idâresi şeklidir ki böyle bir sistem, onsekizinci yüzyılda vukû’ bulan Amerikan ihtilâlinden sonra Amerika’da tatbik edilmiş, oradan Avrupaya, oradan da Türkiye’ye getirilip tatbik edilmiş olan Demokrasî ’nin bir gereğidir Tevhîd ’e ve İslâm Dîni ’ne aykırı olduğu gibi Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm’ ın ümmetlerinin birlik ve berâberliğine de aykırıdır Bu günkü dünyâ Müslüman’larının perişan halleri ise, hiç şübhe yok ki bu tefrîk a ve ihtilâf ’ın bir n eticesinden başka bir şey’ değildir Çünkü böyle kötü bir netîce , “İslâm Dîni’ni yer yüzünden kaldıramayız ama onu bozup içinden çıkılmaz bir hâle getiririz Mensuplarını da cemaat cemaat, gurup gurup, ekol ekol ayırıp neye ve kime inanıp onun peşind en gideceklerini şaşırtırız” diyen İslâm ve Müslüman düşmanlarının, İslâm Dîni’nin Ehl - i sünnet ve’l - cemâat esaslarını bozup dünyâ hegemonyasını kurmaya çalışan; bunun için de Ortadoğu projesini her türlü imkânlarını kullanarak gerçekleştirmeye gayret sarf eden uluslar arası siyonizmin’ in ve onlar nâmına hizmet eden masonların arzu etdiği bir neticedir ki şu meâldeki âyet - i kerîme, bunun apaçık bir delilidir: “Onların ( hem fikir olan ) ortakları, müşriklerden çoğuna, hem onları helâke düşürmek, hem de kendilerine karşı dinlerini karma karışık edib bozmak için evlâtlarını öldürmeyi (doğru yoldan saptırıp dalâlet’de bırakmayı, dînî hakîkatleri göremez, işitemez, anlayamaz bir hâle getirmeyi) süslü (bir şey’ imiş gibi) gösterdi (ler) ” En’âm, 137 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 22 Rabb’imiz Allâhü Teâlâ’nın biz kulları hakkında istediği en büyük kurtuluş ve seâdet, işte budur Nu mutlu, bu güzel neticeyi elde etmesini bilen lere… El - Hamdü li’llâh َ ر ُ و ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ػ ن َ ع ُو ّل لا َ ي ِ ض “Allâh onlardan râzı olmuşdur, onlar da O’ndan (Allâh’dan) râzı olmuşdur” 31 َ ر ُ م يِ ظ َ ع ْل ا ُ ز ْ و َ ف ْل ا َ ك ِ ل َ ذ ُو ْ ن َ ع ْا و ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ػ ن َ ع ُو ّل لا َ ي ِ ض “Allâh onlardan râzı olmuşdur, onlar da O’ndan (Allâh’dan) râzı olmuşdur ki işte en büyük kurtuluş ve seâdet budur” 32 َ ر ُ و �ب َ ر َ ي ِ ش َ خ ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ ُو ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ػ ن َ ع ُو � ل لا َ ي ِ ض “Allâh bunlardan hoşnûd olmuşdur Bunlar da O’ndan (Allâh’dan) hoşnûd olmuşlardır İşte bu (seâdet), Rabb’in (in azâbın) dan korkanlara mahsûsdur” 33  Çünkü Yüce Rabb’imiz Allâhü Teâlâ Kur’ân - ı Kerîm’inde ve O’nun sevgili peygamberi Hazreti Muhammed aleyhis - selâm Hadîs - i şerîf’lerinde şöyle buyurmaktadır: ِ ف و ُ د ُب ْ ع َ ػ ي ِ ل � لا ِ إ َ س ْن ِ لا ْا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 34 31 - Beyyin e, 8 32 - Mâide, 119 Tevbe, 100 Mücâdile, 22 33 - Beyyine, 8 34 - Zâriyât, 56 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 23 َ و ُ ى َ و َ ف َا ك َ و ٍ ا �ي َا ِ ة �ت ِ س ِ فِ َ ض ْ ر َلا ْا َ و ِ ت َا و َ م � س لا َ ق َل َ خ ي ِ ذ � ل ا َ ى ل َ ع ُو ُ ش ْ ر َ ع ً لا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َا ْ م ُ ك �ي َا ْ م ُ ك َ و ُل ْ ػ ب َي ِ ل ِ ء َا م ْل ا ط “ (Halîfelik vasfını kazanabilmeniz için) hanginizin ameli daha güzel olduğu (husûsunda) sizi imtihana çekmek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur (Bundan evvel ise) Arş’ı, su üstünde idi” 35 ًلا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َا ْ م ُ ك �ي َا ْ م ُ ك َ و ُل ْ ػ ب َي ِ ل َ ة َ و ي َْ لْ ا َ و َ ت ْ و َ م ْل ا َ ق َل َ خ ي ِ ذ � ل َا ط ُ ز يِ ز َ ع ْل ا َ و ُ ى َ و ُ ر ُ و ف َغ ْل ا لا “O, (halîfelik vasfını kazanabilmeniz için) hanginizin daha güzel amel (ve hareket) de bulunacağını imtihân etmek için ölümü de, dirimi de takdîr eden ve yaratandır O, Azîz’dir, (kendisine isyân edenlerden intikam almakda Gâlib - i mutlak’dır) Ğafûr’dur, (Kendisine tevbe ile yönelip emir ve nehiy’lerine teslîm olanlar hakkında da bağışla yıcıdır) ” 36 � ف َ أ َ ر َ ػ ت َْ لَ َ أ ْ ن َ م ُو َل ُ ح ِّب َ س ُي َو � ل لا ٍ ت ا� ف ا َ ص ُ ر ْ ػ ي � ط لا َ و ِ ض ْ ر َ ْ لْ ا َ و ِ ت ا َ و ا َ م � س لا ِ فِ ط ُ و َ ح يِ ب ْ س َت َ و ُو َت َ لا َ ص َ م ِ ل َ ع ْ د َق ٌّل ُ ك ط َ ف و ُل َ ع ْ ف َ ػ ي ا َ ِ بِ ٌ م يِ ل َ ع ُو � ل لا َ و “Görmedin mi? Göklerdekiler, yerdekiler ve havada kanatlarını çarpa çarpa uçan kuşlar hep Allâh’ı tesbîh (ve tenzih) ediyor Her biri duâsını da, tesbîhini de muhakkak bilmişdir Allâh, ne yaparlarsa hakkıyle bilendir” 37 َ م � س لا ِ فِ ا َ م ُو َل ُ ح ِّب َ س ُي ِ ض ْ ر َ ْ لْ ا َ و ِ ت ا َ و ا ج ُ م يِ ك َْ لْ ا ُ ز يِ ز َ ع ْل ا َ و ُ ى َ و 35 - Hûd, 7 36 - Mülk, 2 37 - Nûr, 41 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 24 “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nu tesbîh (ve tenzih) eder O, azîz’dir, Hakîm’dir” 38 ُ ت ا َ و ا َ م � س لا ُو َل ُ ح ِّب َ س ُت َ ْ لْ ا َ و ُ ع ْ ب � س لا ْ ن َ م َ و ُ ض ْ ر � ن ِ ه يِ ف ط ْ ف ِ إ َ و ِ م ْ ن � لا ِ إ ٍ ء ْ ي َ ش ْ ن ِ ك ػ َ ل َ و ِ ه َ د ْ م َِ بِ ُ ح ِّب َ س ُي َ لا ْ م ُ ه َ ح يِ ب ْ س َت َ ف و ُ ه َ ق ْ ف َ ػ ت ط ا ً ر و ُ ف َ غ ا ً م يِ ل َ ح َ ف ا َ ك ُو � ن ِ إ “Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunan (melekler, cinler, insan) lar O’nu tesbîh (ve tenzih) eder (ler) Hiçbir şey’ hâric değil, hepsi O’na hamd ile tesbîh eder Fakat siz, onların tesbîhini iyi anlamazsınız O, hakîkâten (gafletinize ve şirkinize rağmen azâbda acele etmez) Halîm’dir, (tevbe edenler için de) Ğafûr’dur” 39 َ ف ُ و ف ِ ص َي ا � م َ ع ِ ة � ز ِ ع ْل ا ِّ ب َ ر َ ك ِّب َ ر َ ف ا َ ح ْ ب ُ س ج َ ين ِ ل َ س ْ ر ُ م ْل ا َ ى ل َ ع ٌ لآ َ س َ و ج َ ين َلم ا َ ع ْل ا ِّ ب َ ر ِ لله ِ ُ د ْ م َْ لْ ا َ و “İzzet (ve kudret) sâhibi Rabb’in onların isnâd etmekde oldukları vasıflardan yücedir, münezzehdir” “Gönderilen (bütün) peygamberlere selâm” “Ve âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a hamd olsun” 40  Bu ve benzeri âyet - i kerîme’lerden anlaşıldığına göre, Allâhü Teâlâ, îmân ’ın ve İslâm ’ın aslı, esâsı ve temeli olan ( ِ لله ا ُ ؿ و ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ػ ُ م ُلله ا � لا ِ إ َ و َل ِ إ َلا ) : Lâ ilâhe illâ’llâh , Muhammedü’r - Rasûlü’llâh : Allâh’dan başka hiç bir ilâh, 38 - Haşr, 24 Halîm: gücü yetdiği halde suçluların cezâsını hemen vermeyip yumuşak davranan, tevbe ve istiğfâr etmeleri için mühlet verip cezâlarını geriye bırakan 39 - İsrâ’, 44 40 - Saffât, 180 - 181 - 182 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 25 - hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed - aleyhi’s - selâm - Allâh’ın ( kulu ve ) Rasûlü’dür ” Şeklindeki Kelime - i tevhîd ’ini, ilk def’a, Levh - ı mahfûz’a yazmı ş, yarattığı her mahlûku bu esâsa göre inanıp yaşamakla, ( kendisini tesbîh ve tenzih etmekle ) görevlendirmiş ve bu esâsın gereğini yerine getiririp kulluk yapmaları ile sorumlu tutmuş, iblis’den başka hepsini insan oğlunun emrine âmâde kılmış; bizleri de , halifelik vasfı ile yücelterek şöyle buyurmuşdur: ُ ن ِ م ْ ؤ ُػ ي ا َ � نَّ ِ إ ِ د ْ م َِ بِ او ُ ح �ب َ س َ و ا ً د � ج ُ س او � ر َ خ ا َ ِ بِ او ُ ر ِّ ك ُذ ا َ ذ ِ إ َ ن يِ ذ � ل ا ا َن ِ ت ا َي آ ِ ب ْ م ِ ِّ بِ َ ر َ ف و ُِ بِ ْ ك َت ْ س َي َ لا ْ م ُ ى َ و ْ م ُ ه ُػ ب و ُن ُ ج َ فَ ا َ ج َت َ ػ ت ا ًف ْ و َ خ ْ م ُ ه �ػ ب َ ر َ ف و ُع ْ د َي ِ ع ِ ج ا َ ض َ م ْل ا ِ ن َ ع ا ً ع َ م َِ َ و ز ا � ِ مِ َ و ْ م ُ ى ا َن ْ ػ ق َ ز َ ر ْ ن ُػ ي َ ف و ُ ق ِ ف ع َ م ٌ س ْ ف َػ ن ُ م َل ْ ع َ ػ ت َ لا َف ِ م م َُ لْ َ ي ِ ف ْ خ ُ أ ا ْ ن ٍ ُ ين ْ ع َ أ ِ ة � ر ُ ػ ق ج ً ء ا َ ز َ ج َ ف و ُل َ م ْ ع َػ ي او ُن ا َ ك ا َ ِ بِ “Bizim âyetlerimize ancak öyle kimseler îmân eder (ler) ki bunlarla kendilerine öğüt verildiği zaman, onlar büyüklük taslamayarak, yüzü üstü secdeye kapanırlar ve Rabb’lerini, hamd ile, tesbîh (ve tenzih) ederler” “Yanları yataklarından uzaklaşır (gece namazı için yataklarından kalkarlar), korku ve ümîd ile (azâbından korku, rahmetinden ümîd ile) Rabb’lerine düâ ederler Kendilerini rızıklandırdığımız şey’lerden de (hayra) harcarlar” “Artık onlar için, yapmakda olduklarına bir mükâfât olarak, gözlerin aydın olacağı (ni’metlerden) kendilerine neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez” 41 41 - Secde, 15 - 16 - 17 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 26 َ ر ػ َ ط َ خ َلا َ و ْ ت َ ع ِ َ سَ ٌ ف ُذ ُا َلا َ و ْ ت َ أ َ ر ٌْ ين َ ع َلا َا م َ ين ِ ح ػِ ل ا � ص لا َ ي ِ د َا بِ ع ِ ل ُ ت ْ د َ د ْ ع َا ٍ ر َ ش َب ِ ب ْ ل َ ػ ق َ ى ل َ ع “Ben sâlih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir beşerin gönlünden geçirmediği bir takım şey’ler (ni’metler) hazırladım” 42 � ف ِ إ ِ ة �ي ِ َ بِ ْل ا ُ ر ْ ػ ي َ خ ْ م ُ ى َ ك ِ ئ َل ْ و ُ أ ِ ت ا َِ لْ ا � ص لا او ُل ِ م َ ع َ و او ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا ُ ر ا َ ه ْ ػ ن َ ْ لْ ا ا َ ه ِ ت َْ تَ ن ِ م ي ِ ر َْ تَ ٍ ف ْ د َ ع ُ ت ا� ن َ ج ْ م ِ ِّ بِ َ ر َ د نِ ع ْ م ُ ى ُ ؤ ا َ ز َ ج َ ن يِ د ِ ل ا َ خ ا َ ه يِ ف ا ً د َب َ أ ط َ ر ُ و ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ػ ن َ ع ُو � ل لا َ ي ِ ض ط ُ و �ب َ ر َ ي ِ ش َ خ ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ “Îmân edib de güzel güzel amel (ve hareket) de bulunanlar, hiç şübhesiz yaratılanların en hayırlısıdır” “Onların Rabb’leri nezdinde mükâfâtı altlarında ırmaklar akmakda olan Adn cennetleridir Hepsi de içlerinde ebedî, dâimî kalıcıdırlar Allâh bunlardan hoşnûd olmuşdur, bunlar da O’ndan hoşn ûd olmuşlardır İşte bu (mutluluk), Rabb’inden korkanlara mahsusdur” 43 Yüce Rabb’imiz Allâhü Teâlâ’nın, bu âyet - i kerîme’lerde ifâde buyurduğu bu müjdelere nâil olabilmek için de , ا َن �ػ ب َ ر او ُل ا َق َ ن يِ ذ � ل ا � ف ِ إ َ لا َف او ُ م ا َ ق َ ػ ت ْ س ا �ُ ثُ ُو � ل لا َ ف و ُن َ ز َْ يَ ْ م ُ ى َ لا َ و ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ٌ ؼ ْ و َ خ ا َ ه يِ ف َ ن يِ د ِ ل ا َ خ ِ ة � ن َْ لْ ا ُ ب ا َ ح ْ ص َ أ َ ك ِ ئ َل ْ و ُ أ ج ً ء ا َ ز َ ج َ ف و ُل َ م ْ ع َػ ي او ُن ا َ ك ا َ ِ بِ “Orucların en fazîletlisi, Ramazan ayı orucundan sonra, Şehru’llâh olan Muharrem orucudur Namazın en fazîletlisi de, farz olanlardan soınra, gece namazıdır” Ebû Hurayra r a Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 2 ss 737 Hasan Basri Çantay 42 - Hadîs - i kudsî Ebû Hurayra r a (Kırk Kudsî Hadîs, Aliyyü’l - Kârî, Hasan Hüsnü Erdem) Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm, C 2 ss 737 Hasan Basri Çantay 43 - Beyyine, 7 - 8 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 27 “Rabb’imiz Allâh’dır deyib de sonra (bütün hareketlerinde) doğruluğu iltizâm edenlere hiçbir korku yokdur Onlar mahzun da olmayacaklardır” “Onlar cennetin yârânıdırlar İşlemekde oldukları (iyi amel ve hareketleri) ne mükâfat olmak üzere orada ebedî kalıcıdırlar onlar” 44 ُ ء ا َي ِ ل ْ و َ أ ْ م ُ ه ُ ض ْ ع َػ ب َ ين ِ م ِ ل ا� ظ لا � ف ِ إ و ٍ ض ْ ع َ ػ ب ج َ ين ِ ق �ت ُ م ْل ا � ِ لِ َ و ُو � ل لا َ و “Şübhe yok ki zâlimler (kâfirler) birbirinin dostlarıdır Allâh ise, takvâ sâhiblerinin (Mü’min’lerin) dostudur” 45 ْ ن َ أ ْ ن � د لا ِ فِ ي ِّي ِ ل َ و َ ت ي َ ا ْ لآ ا َ و ِ ة َ ر ِ خ ج ِ نِ � ف َ و َ ػ ت َ ين ِ ِ لْ ا � ص لاِ ب ِ نِ ْ ق ِ ْ لْ َ أ َ و ا ً م ِ ل ْ س ُ م “ ( Yâ Rabb ) , Sen, dünyâda da, âhiretde de benim yârimsin (velîmsin, dostumsun, yardımcımsın) Benim canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihler (zümresin) e kat ” 46 َ ل َ لله ا او ُ ج ْ ر َػ ي َ ف ا َ ك ْ ن َ م ِ ل ٌة َن َ س َ ح ٌة َ و ْ س ُا ِ لله ا ِ ؿ و ُ س َ ر ِ فِ ْ م ُ ك َل َ ف ا َ ك ْ د َ ق َ ْ و َ ػ ي ْل ا َ و ًا ير ِ ث َ ك َ لله ا َ ر َ ك َذ َ و َ ر ِ خ لآ ْا ط "And olsun ki Allâh'ın Rasûlünde sizin için, Allâh'ı ve âhiret gününü ummakda olanlar ve Allâh'ı çok zikr edenler için güzel bir (imtisâl) numûne (si) vardır" 47 Âyet - i kerîme’ler inin hidâyet ve nusrat ışığı altında Allâhü Teâlâ’yı dost, Kur’ân - ı Kerîmi ve Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’ı rehber , Ashâb - ı Kirâm’ı ve onlara tâbi’ olup onların yolundan giden ilim adamlarını ve müslümanları, yerine göre mürşid, yerine göre hoca , yerine gör e kardeş , yerine göre de arkadaş edindim 44 - Ahkâf, 13 - 14 45 - Câsiye, 19 46 - Yûsuf, 101 47 - Ahzâb, 21 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 28 Böyle güzel bir neticeyi elde etdikden sonra da, Rabb’ime çok şükr eden kullardan biri olmak için şu istiğfâr şeklini, Kelime - i Tevhîd, Kelime - i şehâded ve salevat şekillerini, dilime sertâc edib gece - gündüz vird edindim: ِ و ْ ي َل ِ إ ُ ب ُ و ت َا َ و َ لله ا ُ ر ِ ف ْ غ َ ػ ت ْ س َا ِ ه ِ د ْ م َِ بِ َ و ِ لله ا َ ف َا ح ْ ب ُ س “Sübhâne’llâhi ve bi - hamdihî estağfiru’llâhe ve etûbü ileyh” 48 ُ ؿ و ُ س َ ر ٌ د � م َُ � ُ لله ا � لا ِ إ َو َل ِ إ لآ ِ لله ا “Lâ ilâhe ille’llâh, Muhammedü’r - Rasûlü’llâh” 49 ُه ُ د ْ ب َ ع ًا د � م َُ � � ف أ ُ د َ ه ْ ش َا َ و ُو َل َ ك يِ ر َ ش لآ ُه َ د ْ ح َ و ُ لله ا � لا إ َ و َل ِ إ لآ ْ ف أ ُ د َ ه ْ ش َا ُو ُل و ُ س ُ ر َ و “ Eşhedü en - lâ ilâhe illâ’llâh vahdehû lâ şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh” 50 ُ ر ِ ى ا� ظ لا َ و ُ ر ِ خ ْ لآ ا َ و ُ ؿ � و َ ْ لْ ا َ و ُ ى ُ ن ِ ِ ا َب ْل ا َ و ج ٌ م يِ ل َ ع ٍ ء ْ ي َ ش ِّ ل ُ ك ِ ب َ و ُ ى َ و “Hüve’l - evvelü ve’l - âhiru ve’z - zâhüru ve’l - bâtın, ve hüve bi - külli şey’in alîm” 51 ُلله ا � لا ِ إ َو َل ِ إ َلا ِ ين ِ ب ُ م ْل ا � ق َْ لْ ا ُ ك ِ ل َ م ْل َا ِ لله ا ُ ؿ ُ و س َ ر ٌ د � م َُ � ِ ين ِ م َلا ْا ِ د ْ ع َ و ْل ا ُ ؽ ِ د َا ص “Lâ ilâhe illâ’llâh, El - Melikü’l - hakku’l - mübîn; Muhammedü’r - rasûlü’llâh, sâdiku’l - va’di’l - emîn” 52 48 - “Yâ Rabb, Seni tesbîh ve tenzîh eder, Sana hamd eder, Senden mağfiret diler ve Sana tevbe ederim İlâhî beni efvet” 49 - “ Allâh’dan başka hiç bir ilâh - hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır; Muhammed - aleyhi’s - selâm - O’nun Rasûl’üdür ” 50 - "Ben şâhidlik ederim ki ( şübhesiz bilirim ve bildiririm ki ) Allâhü Teâlâ’dan başka hiçbir ilâh ( hiçbir tanrı, hiçbir ma’bûd ) yokdur Yalnız O vardır ve birdir Şerîki (nazîri ve ortağı) yokdur Yine ben şâhidlik ederim ki ( şübhesiz bilirim ve bildirim ki ) Hazreti Muhammed aleyhi’ s - selâm Allâhü Teâlâ’nın kulu ve rasûlüdür" 51 - “O, evvel ve âhirdir Zâhir ve bâtındır O, her şey’i kemâliyle bilendir” Hadîd 6 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 29 ِّ ل ُ ك َ ى ل َ ع َ و ُ ى َ و ُ د ْ م َ ح ػ ْل ا ُو َل َ و ُ ك ْ ل ُ م ػ ْل ا ُو َل ُو َل َ ك يِ ر َ ش َلا ُه َ د ْ ح َ و ُلله ا � لا ِ إ َو َل ِ إ َلا ر يِ د َق ٍ ئ ْ ي َ ش “Lâ ilâhe illâ’llâhü vahdehû lâ şerike leh, lehü’l - mülkü ve lehü’l - hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr” 53 َ و َل ِ إ َلا ِ م يِ ظ َ ع ْل ا ِ ش ْ ر َ ع ْل ا � ب َ ر ُلله ا � لا ِ إ َ و َل ِ إ َلا ُ م يِ ل َ ح ػ ْل ا ُ م يِ ظ َ ع ْل ا ُلله ا � لا ِ إ َ و َل ِ إ َلا ِ ش ْ ر َ ع ْل ا � ب َ ر َ و ِ ض ْ ر َ ْ لْ ا � ب َ ر َ و ِ ت َا و َ م � س لا � ب َ ر ُلله ا � لا ِ إ ِ م ػي ِ ر َ ك ْل ا “Lâ ilâhe illâ’llâhü’l - azîmü’l - halîm, “Lâ ilâhe illâ’llâhü rabbü’l - arşi’l - azîm, “Lâ ilâhe illâ’llâhü rabbü’s - semevâti ve rabbü’l - ardı ve rabbü’l - arşi’l - kerîm” 54 ٍ د � م َُ � ِ ؿ آ َ ى ل َ ع َ و ٍ د � م َُ � َ ى ل َ ع ِّ ل َ ص � م ُ ه � ل ل َا “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” 55 ِ ء َلا َ م ْل ا ِ فَ َ و َ ن يِ ر ِ خ لآ ْا َ و َ ين ِ ل � و َلا ْا ِ فَ ٍ د � م َُ � ِ ؿ آ َ ى ل َ ع َ و ٍ د � م َُ � َ ى ل َ ع ِّ ل َ ص � م ُ ه � ل ل َا ِ ن يِّ د لا ِ ْ و َػ ي َ لى ِ إ ِ ء لآ ْ ع َلا ْا 52 - "Allâh’dan başka hiç bir ilâh, - hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır O, El - Melikü'l - Hakku'l - Mübîn’dir” "Muhammed - aleyhi’s - selâm - Allâh’ın Rasûlü ( Peygamberi ) dir O, Sâdiku'l - Va'di'l - Emîn’dir” 53 - "Allâh'dan başka hiç bir ilâh yokdur, yalnız O vardır ve birdir Şerîki (ortağı) yokdur Mülk O'nundur Hamd, O'na mahsûsdur O, her şey'e kâdirdir" 54 - “ Azîm ve Halîm olan Allâh’dan başka ilâh yokdur Arş - i azîm’in Rabb’i olan Allâh’dan başka ilâh yokdur Arş - i kerîm’in Rabb’inden, arzın Rabb’inden, göklerin Rabb’inden başka hiç bir ilâh yokdur” 55 - “Yâ Rabb, Hazreti Muhammed’e ve O’nun âl ve etbâına rahmet eyl e” KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 30 “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin fi’l - evvelîne ve’l - âhirîn ve fi’l - melei’l - a’lâi ilâ yevmi’d - dîn” 56 ِ د َ د َ ع ِ ب ٍ د � م َُ � ا َن ِ د ِّي َ س ِ ؿ آ َ ى ل َ ع َ و ٍ د � م َُ � ا َن ِ د ِّي َ س َ ى ل َ ع ْ ؾ ِ ر ا َب َ و ْ م ِّ ل َ س َ و ِّ ل َ ص � م ُ ه � ل ل َا َ ك ِ م ْ ل ِ ع “Allâhümme salli ve sellim ve b ârik alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin bi - adedi ılmik” 57 َ م يِ ى َا ر ْب ِ ا َ ى ل َ ع َ ت ْ ي � ل َ ص َا م َ ك ٍ د � م َُ � ِ ؿ آ َ ى ل َ ع َ و ٍ د � م َُ � َ ى ل َ ع ِّ ل َ ص � م ُ ه � ل ل َا ٌ د يِ َ � ٌ د يِ َ حْ َ ك � ن ِ إ َ م يِ ى َا ر ْب ِ ا ِ ؿ آ َ ى ل َ ع َ و “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm, inneke hamîdün mecîd” 58 َ ى ل َ ع َ و َ م يِ ى َا ر ْب ِ ا َ ى ل َ ع َ ت ْ ك َ ر َا ب َا م َ ك ٍ د � م َُ � ِ ؿ آ َ ى ل َ ع َ و ٍ د � م َُ � َ ى ل َ ع ْ ؾ ِ ر َا ب � م ُ ه � ل ل َا ٌ د يِ َ � ٌ د يِ َ حْ َ ك � ن ِ إ َ م يِ ى َا ر ْب ِ ا ِ ؿ آ “Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm, inneke hamîdün mecîd” 59 56 - "Allâh'ım, Hazreti Muhammed'e, Muhammed'in âl ve etbâına, Dîn gününe kadar, Mele - i a'lâ'da, evvel ve âhirde salât eyle, (rahmet et)" Mele - i a'lâ' : Büyük ve ileri gelen meleklerin toplandığı yer Refîk - i a'lâ' 57 - “Yâ Rabb, seyyidimiz Hazreti Muhammed’e, O’nun âl ve etbâına, ilminin adedince rahmet eyle, selâmet ver, hayır ve bereket ihsân eyle” 58 - “Yâ Rabb, Hazreti Muhammed’e ve O’nun âl ve etbâına, Hazreti İbrâhîm’e ve O’nun âl ve etbâına rahmet etdiğin gibi, r ahmet et Muhakkak ki sen, Hamîd’sin, Mecîd’sin” KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 31  Yâ Rabb, Kelime - i Tevhîd ’in bütün özelliklerini kalbimize yerleşdir ve ondan başka hiçbir şey’e yer verme Kalbimizi, dilimizi ve tüm organlarımızı, son nefesimize kadar zikrinden , Sana kullukdan ve Sana muhabetden , bir an dahî ğâfil bırakma Âmîn, âmîn, âmîn; ve’l - hamdü li’llâhi Rabbi’l - âlemîn A Celâleddin Karakılıç 21 - Eylül - 2018 11 - Muharrem - 1440 Cum’a    59 - “Yâ Rabb, Hazreti Muhammed’i ve O’nun âl ve etbâını, Hazreti İbrâhîm’i ve O’nun âl ve etbâını mübarak kıldığın gibi, mübârek kıl Muhakkak ki sen, Hamîd’sin, Mecîd’sin” KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 32 BİR KAÇ İLÂHÎ UYARI ِ ب ْ س ػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػ ِ مػػػػػػػػػ ِ ن َْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م يِ ح � ر لا َا ه ْ ن َ ع َ ض َ ر ْ ع َا �ُ ثُ ِ و ِّب َ ر ِ ت آيآ ِ ب َ ر ِّ ك ُذ ْ ن �ِ مِ ُ م َل ْظ َا ْ ن َ م َ و ط َ ين ِ م ِ ر ْ ج ُ م ْل ا َ ن ِ م � ا نِ إ َ ف و ُ م ِ ق َت ْ ن ُ م “Kendisine Rabb’inin âyetleriyle öğüt verilib de sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kimdir? Hiç şübhesiz ki biz günahkârlardan intikam alıcılarız (Her zâlimden daha zâlim olanları biz nasıl cezâsız bırakırız)” 60 ْ ذ �ت لا ِ ن َ ع ْ م َُ لْ ا َ م َف َ ين ِ ض ِ ر ْ ع ُ م ِ ة َ ر ِ ك ٌ ة َ ر ِ ف ن َت ْ س � م ٌ ر ُُ حْ ْ م ُ ه � ػ ن َ أ َ ك ٍ ة َ ر َ و ْ س َق ن ِ م ْ ت � ر َ ػ ف “Şunlara ne oluyor ki (hâlâ) öğüt (kabul etmek) den yüz çeviricidirler” “Sanki onlar arslandan ürküb kaçan vahşî eşeklerdir” 61 او ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا ا َ ه �ػ ي َ أ ا َي ا و ُل ِ ط ْ ب ُػ ت َ لا َ و َ ؿ و ُ س � ر لا او ُع يِ ِ َ أ َ و َو � ل لا او ُع يِ ِ َ أ ْ م ُ ك َل ا َ م ْ ع َ أ “Ey îmân edenler, Allâh’a itâat edin Peygambere itâat edin (Günahlarınızla, nifâkınızla, riyâkârlığınızla, ezâlarınızla, açık ve gizli şirk, nifâk, fesâd şekilleriyle, îmânınıza zarar veren İslâm dışı fikir ve sistemleri benimseyib yapmakla ve benzerleriyle güzel) Amellerinizi boşa çıkarmayın” 62 ًا ر و ُ ف َ ك ا � م ِ إ َ و ًا ر ِ ك ا َ ش ا � م ِ إ َ ل يِ ب � س لا ُه َا ن ْي َ د َ ى � ا نِ إ “Biz ona (insana) , doğru yolu gösterdik İster şükr edici ( bir mü’min ) olsun, ister nankör ( bir kâfir) olsun )” 63 60 - Secde, 22 61 - Müddessir, 49 - 50 - 51 62 - Muhammed, 33 63 - Dehr (İnsan), 3 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 33 ْ ن ِ ْ لْ ا ا َ ه �ػ ي َ أ ا َي يم ِ ر َ ك ْل ا َ ك ِّب َ ر ِ ب َ ؾ � ر َ غ ا َ م ُ ف ا َ س “Ey insan, O (lûtf - ü) keremi bol olan Rabb’ine karşı seni aldatan ne? (Ki nihâyetsiz lûtf - ü ihsân sâhibi Rabb’ine isyan edip kulluk yapmıyors un? 64 Şunu iyi bil ki: nihâyetsiz lûtf - ü ihsân sâhibi Rabb’in, itâatkâr kulları hakkında şöyle buyurur: َ ع َ م َ و ّل لا � ف َ أ او ُ م َل ْ ع ا َ و َو ّل لا او ُ ق � ػ ت ا َ و َ ين ِ ق �ت ُ م ْل ا “Allâh’dan korkun ve şunu iyi bilin ki şübhesiz Allâh takvâ sâhibleriyle berâberdir” 65 İsyankâr kulları hakkında da şöyle buyurur: ِ ب ا َ ق ِ ع ْل ا ُ د يِ د َ ش َ و ّل لا � ف َ أ او ُ م َل ْ ع ا َ و َو ّل لا او ُ ق � ػ ت ا َ و “Allâh’dan korkun ve şunu iyi bilin ki Allâ h, cezâsı cidden çetin olandır” 66 ْ م َُ لْ ِ و ّل لا ِ ت ا َي آ ِ ب او ُ ر َ ف َ ك َ ن يِ ذ � ل ا � ف ِ إ ْ ن ا و ُذ ٌ ز يِ ز َ ع ُو ّل لا َ و ٌ د يِ د َ ش ٌ ب ا َ ذ َ ع ٍ ا َ ق ِ ت “Allâh’ın âyetlerine küfredenler (yok mu?) Onlar için pek çetin bir azâb vardır Allâh mutlak gâlibdir (güçlüdür) , intikam sâhibidir” 67 م ِ ه ْ ي َل َ ع ُو � ل لا َ ب ِ ض َ غ ا ً م ْ و َ ػ ق ا ْ و � ل َ و َ ػ ت َ ن يِ ذ � ل ا َ لى ِ إ َ ر َ ػ ت َْ لَ َ أ ط َ م ِ م م ُ ى ا ْ ن ْ م ُ ه ْ ػ ن ِ م َ لا َ و ْ م ُ ك لا ِ ب ِ ذ َ ك ْل ا ى َل َ ع َ ف و ُ ف ِ ل َْ يَ َ و َ ف و ُ م َل ْ ع َػ ي ْ م ُ ى َ و ا ً د يِ د َ ش ا ًب ا َ ذ َ ع ْ م َُ لْ ُو � ل لا � د َ ع َ أ ط َ ء ا َ س ْ م ُ ه � ػ ن ِ إ ا و ُن ا َ ك ا َ م َ ف و ُل َ م ْ ع َػ ي ِ ا ْ ن َ ع او � د َ ص َف ًة � ن ُ ج ْ م ُ ه َػ ن ا َ ْ يْ َ أ او ُ ذ َ� تَّ ْ م ُ ه َل َ ػ ف ِ و � ل لا ِ ل يِ ب َ س ٌ ين ِ ه � م ٌ ب ا َ ذ َ ع 64 - İnfitâr, 6 65 - Bakara, 194 66 - Bakara, 196 67 - Âl - i İmrân, 4 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 34 ِ م م ُ ى ُ د َ لا ْ و َ أ َ لا َ و ْ م ُُ لْ ا َ و ْ م َ أ ْ م ُ ه ْ ػ ن َ ع َِ نِ ْ غ ُػ ت ن َل ِ و � ل لا َ ن ا ًئ ْ ي َ ش ط ُ ب ا َ ح ْ ص َ أ َ ك ِ ئ َل ْ و ُ أ ِ ر ا� ن لا ط َ ف و ُ د ِ ل ا َ خ ا َ ه يِ ف ْ م ُ ى “Allâh’ın, ke ndilerine gazâb etdiği bir kavmi (Yahûdî’leri) dost edinen (münâfıkları) görmedin mi? Bunlar sizden (Mü’minlerden) de değildir, onlardan (Yahâdî’lerden) de değildir Kendileri bilib dururlarken, onlar yalan yere yemin ederler (Biz mü’miniz diye) ” “Allâh onlar için çetin bir azâb hazırladı Hakikat onların yapmakda oldukları (işler) ne kötüdür!” “Onlar yeminlerini bir kalkan edindiler de (bununla insanları) Allâh yolundan çevirdiler İşte onların hakkı horlatıcı bir azâbdır” “Onların ne malları, ne evlâtları hiçbir veçhile Allâh (ın azâbın) dan, mümkün değil, kurtaramaz Onlar ateş yârânıdırlar Onlar orada ebedîdirler” 68  ْ ػ ن َ أ ا َ ِ بِ ا� ن َ م آ ا َن �ػ ب َ ر ْ ل َ ز َ ت َ ع َ م ا َن ْ ػ ب ُت ْ ك ا َف َ ؿ و ُ س � ر لا ا َن ْ ع َ ػ ب � ػ ت ا َ و َ ن يِ د ِ ى ا � ش لا “Ey Rabb’imiz, Senin indirdiğin (o Kitâb’a) inandık, o peygambere de tâbi’ olduk Artık bizi (birliğini ve peygamberlerini tanıyan) şâhidler ile berâber yaz” 69 َا ن �ب َ ر ا َن ْ ع ِ َ سَ ُ ير ِ ص َ م ْل ا َ ك ْ ي َل ِ إ َ و ا َن �ػ ب َ ر َ ك َن ا َ ر ْ ف ُ غ ا َن ْ ع َِ َ أ َ و “Ey Rabb’i miz, dinledik (kabûl etdik, emrine) itâat etdik Ey Rabb’imiz, mağfiretini (isteriz) Son varış (ımız) ancak sanadır” 70 68 - Mücâdile, 14 - 15 - 16 - 17 69 - Âl - i İmrân, 53 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 35 ْ ب َ ى َ و ا َن َ ػ ت ْ ػ ي َ د َ ى ْ ذ ِ إ َ د ْ ع َػ ب ا َن َػ ب و ُل ُ ػ ق ْ غ ِ ز ُت َلا ا َن �ػ ب َ ر ْ ن ِ م ا َن َل َ ل ْ ن ُ د ً ة َْ حْ َ ر َ ك ج َ ت نَ أ َ ك � ن ِ إ ُ ب ا � ى َ و ْل ا “Ey Rabb’imiz, bizi doğru yola iletdikden sonra kalblerimizi (Hakk’dan) sapdırma Bize kendi cânibinden bir rahmet ver, Şübhesiz ki bağışı en çok olan Sensin, Sen” 71 َ ؤ ُػ ت َلا ا َن �ػ ب َ ر آ ْ ف ِ إ ا َن ْ ذ ِ خ َ ن ْ أ َط ْ خ َ أ ْ و َ أ ا َن ي ِ س ا َن ج ْ ل ِ م َْ تَ َلا َ و ا َن �ػ ب َ ر ا َ م َ ك ا ً ر ْ ص ِ إ ا َن ْ ػ ي َل َ ع ا َن ِ ل ْ ب َ ػ ق ن ِ م َ ن يِ ذ � ل ا ى َل َ ع ُو َت ْ ل َ َ حْ ج َ لا َ و ا َن �ػ ب َ ر ِ و ِ ب ا َن َل َة َق ا َِ َلا ا َ م ا َن ْ ل ِّ م َُ تَ ج ا � ن َ ع ُ ف ْ ع ا َ و فق َ ن َل ْ ر ِ ف ْ غ ا َ و افق ا َن ْ َ حْ ْ ر ا َ و فق ْ ن َ أ ْ ن ا َف ا َن َلا ْ و َ م َ ت ِ ْ و َ ق ْل ا ى َل َ ع ا َن ْ ر ُ ص َ ن يِ ر ِ ف ا َ ك ْل ا “Ey Rabb’im iz, unuttuk yâhud yanıldı isek bizi tutub sorguya çekme Ey Rabb’imiz, bizden evvelki (ümmet) lere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme Ey Rabb’imiz, tâkat getiremeyeceğimizi bize taşıtma Bizden (sâdır olan günahları) sil, bağışla, bizi mağfiret et, bizi esirge Sen mevlâmızsın bizim! Artık, kâfirler (zâlimler, fâsıklar) gürûhuna karşı bize yardım et” 72 ا َي ْ ػ ن � د لا ِ فِ ا َن ِ ت آ ا َن �ػ ب َ ر ِ ر ا� ن لا َ ب ا َ ذ َ ع ا َن ِ ق َ و ًة َن َ س َ ح ِ ة َ ر ِ خ لآا ِ فِ َ و ًة َن َ س َ ح “Ey Rabb’imiz, bize d ünyâda da iyi hal ver, âhiretde de iyi hal ver ve bizi o ateş (cehennem) azâbından koru” 73  َ ل ِ إ َ و ػ ٌ د ِ ح ا َ و ٌو َل ِ إ ْ م ُ ك ُ ه ج ُ م يِ ح � ر لا ُ ن َْ حْ � ر لا َ و ُ ى � لا ِ إ َ و َل ِ إ َلا ع 70 - Bakara, 285 71 - Âl - i imrân, 8 72 - Bakara, 286 73 - Bakara, 201 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 36 “Hepinizin tanrısı (zâtında ve sıfatlarında aslâ bir benzeri bulunmayan) bir tek Tanrı’dır O’ndan başka hiç b ir T anrı yokdur O, hem Rahmân’dır, hem Rahîm’dir (dünyâda îmân eden etmeyen herkesi ve her mahlûku esirgeyendir, âhiretde yalnız îmân edenleri esirgeyendir) " 74 ُ و د ُب ْ ع ا َ و َ لا َ و َ لله ا ا ًا ئ ْ ي َ ش ِ و ِ ب او ُ ك ِ ر ْ ش ُت “Allâh’a ibâdet (ve kulluk) edin O’na hiç bir şey’i eş (ortak) tutmayın” 75 ِ ض ْ ر َلا ْا َ و ِ ت ا َ و َ م � س لا ِ فِ ا َ م ُو َل ُ ح ِّب َ س ُي “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nu (Allâh’ı) tesbîh (ve tenzîh) eder” 76 َ ا ُ ن م ْ ؤ ُػ ي ا َ م َ و � لا ِ إ ِ لله ا اِ ب ْ م ُ ى ُ ر َ ػ ث ْ ك َ ف ُ و كِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ى َ و “Onların çoğu, Allâh’a şirk (ortak) koşmaksızın îmân etmez” 77 َ لله ا � ف ِ إ ا َ م ُ ر ِ ف ْ غ َػ ي َ و ِ و ِ ب َ ؾ َ ر ْ ش ُي ْ ف َ أ ُ ر ِ ف ْ غ َ ػ ي لآ ُء ا َ ش َي ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ َ ف و ُ د ج ْ ن َ م َ و ِ د َ ق َ ػ ف ِ لله اِ ب ْ ؾ ِ ر ْ ش ُي ً ا م يِ ظ َ ع ًا ْ ثْ ِ ا ى َ ر َ ػ ت ْ ػ ف ا “Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, kendisine şirk (ortak, eş ) koşulmasını aslâ mağfiret etmez (bağışlamaz) Bundan başkasını ( şirkden başka olan günahları ), dilediği kimseler için ( kendisinde hayır gördüğü kimseler için ) mağfiret eder ( bağışlar ) Kim Allâh’a şirk koşarsa, muhakkak ki o, çok büyük bir günah ile iftirâ’ etmiş olur” 78 َ ؾ ْ ر ِّ ش لا � ف ِ إ ٌ م يِ ظ َ ع ٌ م ْ ل ُظ َل 74 - Bakara, 163 75 - Nisâ’, 36 76 - Haşr, 24) 77 - Yûsüf, 106 78 - Nisâ’, 48 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 37 “Şübhesiz, şirk, çok büyük bir zulümdür” 79 َ ا ُ ء ْ ر َ م ْل ْ ن َ م َ ع َ م َ ا � ب َ ح “Kişi, sevdiği kimse ile berâberdir” 80    Not : Bu esâslar dâhilinde Rabb’ine yönelmesini ve O’na teslîm olmasını bilen îmân sâhibi bir kimse, her yönü ile mükemmel bir Bilgisayara benzer Bu bakımdan îmân sâhibi böyle bir kimse, sâhib olduğu îmân esâslarını, her yönü ile her zaman ve her yerde şirk, küfür ve nifâk virüslerinden koruması lâzımdır Nasıl ki bir bilgisayara her hangi bir şekilde bir veyâ bir kaç virüs girince, bütün bilgileri ve çalışmaları bir anda alt - üst edip bozar ve işe yaramaz bir hâle getirirse, her hangi bir şekilde insanın îmânına musallat olan bir şirk, küfür ve nifâk hâli de, o kimsenin îmân ve tevhîd esâslarını bir anda bozup yok eder Bu bakımdan bozulan bir bilgisayarı temizleyip yeniden bilgiler yüklemek gerektiği gibi, yok olan veyâ işe yaramaz bir hâle gelen î mân ve tevhîd esâslarını da yeniden tâzeleyip tevbe ve istiğfâr ederek şirk, küfür ve nifâk virüslerinden temizlemek lâzımdır ki hadîs - i şerîf’de ve âyet - i kerîme’lerde şöyle buyurulmuşdur: ِ إ � ف ِ ْ لْ ا يػ َ ا م َ ف َ ل ُ ي ْ خ َ ل ُ ق ِ فَ َ ج ْ و ِ ؼ َ ا َ ح ِ د ُ ك ْ م َ ك َ م َ ي ا ػ ْ خ ِ ل ُ ق � ػ ث لا ْ و َ ب َ ف ْ س ا َ ئ ُ و ل َ لله ا ا َ ت َ ا ع َ لى َ أ ْ ف ُ ي ػ َ ج ِّد َ د ِ ْ لْ ا َ م ػي َ ف ا ِ فَ ُ ق ُ و ل ِ ب ُ ك ْ م 79 - Lukmân, 13 80 - Buhârî, Kitâbü’l - Edeb,Cüz’ 8 ss 48 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 38 ُ ر َا ف ْ غ ِ ت ْ س ِ ْ لا ا َا ى ُ ؤ َلا ِ ج َ و ِ د يِ د َ ح ػ ْل ا ِ ء َا د َ ص َ ك ًء َا د َ ص ِ ب ُ و ل ُ ق ْ ل ِ ل � ف ِ إ “Îmân, sizin içinizde (kalblerinizde) elbisenin eskidiği gibi eskir (köhnelendiği gibi köhnelenir) Allâhü Teâlâ’dan onun tecdîdini (yenilenmesini) taleb ediniz “Kalbler, demirin paslandığı gibi paslanır Onun cilası, istiğfâr’dır, ( لله ا ُ ر ِ ف ْ غ َ ػ ت ْ س َا : Estağfiru’llâh : Yâ Rabb, beni afv et, beni mağfiret et) demekdir ” ا َ ه ي� ك ز ْ ن َ م َ ح َل ْ ػ ف َا ْ د َق لا ص “Onu (nefsini, şirk, küfür ve günahlardan) tertemiz yapan, muhakkak (dünyâ ve âhiret selâmetine) ermişdir” 81 ْ ن َ م َ ب ا َ خ ْ د َق َ و ا َ ه ي � س َ د ط “Onu (nefsini, şirk, küfür ve günahlar ile) alabildiğine örten (dînî hakîkâtleri göremez, işitemez, anlayamaz hâle getiren) ise, elbetde (dünyâda ve âhiretde) ziyana uğramışdır” 82 ًا ح و ُ ص َن ًة َب ْ و َ ػ ت ِ لله ا َ لى ِ إ ا ُ و ب ُ و ت ا ُ و ن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا َا ه �ي َا َا ي ط ْ ف َ أ ْ م ُ ك �ب َ ر ى َ س َ ع ُ ر َا ه ْػ ن َلا ْا َا ه ِ ت َْ تَ ْ ن ِ م ى ِ ر َْ تَ ٍ ت � ا ن َ ج ْ م ُ ك َل ِ خ ْ د ُي َ و ْ م ُ ك ِ ت َا ِّي َ س ْ م ُ ك ْ ن َ ع َ ر ِّ ف َ ك ُي لا "Ey îmân edenler, tam bir sıdk - u hulûsa mâlik bir tevbe ile (bir daha günâha dönmemek şartıyle) Allâh'a dönün Olur ki Rabb'iniz kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar" 83 81 - Şems, 9 82 - Şems, 10 83 - Tahrîm, 8 Hazreti Ali radıye'llâhü anh, i yi bir tevbeyi şu altı şart ile ifâde etrmişdir: 1 - Geçmiş günahlara karşı pişmanlık duymak, 2 - Terk edilmiş farzları ödemek, 3 - Kul hakkını redd ve edâ' etmek, 4 - Hısımlarla halâllaşmak, KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 39 ِ لله ا ِ ة َْ حْ َ ر ْ ن ِ م او ُط َن ْ ق َ ػ ت لآ ْ م ِ ه ِ س ُ ف ْ ػ ن َا َ ى ل َ ع او ُف َ ر ْ س َا َ ن يِ ذ � ل ا َ ي ِ د ا َب ِ ع ا َي ْ ل ُق ط � ف ِ إ ً ا ع يِ َ جَ َ ب و ُن � ذ لا ُ ر ِ ف ْ غ َػ ي َ لله ا ط ُ م يِ ح � ر لا ُ ر و ُ ف َغ ْل ا َ و ُ ى ُو � ن ِ إ “ (Yâ Muhammed, tarafımdan onlara) de ki: Ey nefislerine karşı aşırı giden (günahkâr) kullarım Allâh’ın rahmetinden ümid kesmeyin (Eğer Tevhîd’e yönelib şirk, küfür ve nifâk’dan sakınır ve günahlarınıza tevbe ederseniz) Allâh bütün günahlarınızı bağışlar Çünkü O, Ğafûr ve Rahîm’dir, (çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir) ” 84 ُ م ُ ك َي ِ ت ْا َي ْ ف َ أ ِ ل ْ ب َ ػ ق ْ ن ِ م ُو َل او ُ م ِ ل ْ س َا َ و ْ م ُ ك ِّب َ ر لى ِ إ او ُب يِ ن َا َ و لآ �ُ ثُ ُ ب ا َ ذ َ ع ْل ا َ ف و ُ ر َ ص ْ ن ُػ ي “Size azâb gelib çatmadan Rabb’inize dönün O’na teslim olun Sonra size yardım edilmez” 85 ُ ب ا َ ذ َ ع ْل ا ُ م ُ ك َي ِ ت ْا َي ْ ف َ أ ِ ل ْ ب َ ػ ق ْ ن ِ م ْ م ُ ك ِّب َ ر ْ ن ِ م ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ َ ؿ ِ ز ْن ُا ا َ م َ ن َ س ْ ح َا او ُع ِ ب � ت ا َ و َ لا ْ م ُت ْ ػ ن َا َ و ًة َت ْ غ َػ ب َ ف و ُ ر ُع ْ ش َت لا “Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azâb gelmezden önce Rabb’inizden size indirilenin en güzeli (olan Kur’ân - ı Kerîm’e ve peygamberlerin en hayırlısı olan Hazreti Muammed) e uyun” 86 Bunun için azâb - ı ilâhî gelmeden, kuş kafesd en uçmadan, sâhip olduğumuz yüce imkânlar elden gitmeden, hayât son bulmadan, sonunda da - Eyvâh, aldanmışım, aldatılmışım - deyip pi ş man olmadan, bütün varlığımızla yüce Rabb’imizin 5 - Bir daha günâha dönmemek, 6 - Nefsini ma'sıyet içinde terbiye ettiğin gibi Allâh'a itâatde de terbiye etmek Kur'ân - i Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 3 ss 1038 Hasan Basri Çantay 84 - Zümer, 53 85 - Zümer, 54 86 - Zümer, 55 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 40 sonsuz rahmet ve merhametine sığınıp O’na yönelerek, O’nun emir ve nehiylerine kayıtsız şartsız teslim olup tam bir Tevhîd inancına sâhib olalım ki dünyâda ve âhiretde mutlu olalım ( َ ى د ُْ لْ ا َ ع َب � ػ ت ا ِ ن َ م َ ى ل َ ع ُ لآ � س لا َ و :(Dünyâda ve âhiretde) Selâm (ve selâmet), Hakk’a ve doğruya tâbi’ olanlaradır ) 87    87 - Tâ - Hâ, 47 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 41 Fıtrî ve Kesbî îmân ne demek Ahsen - i takvîm üzere (en güzel bir şekilde) yaratılan insanın asıl yaratılış şekli , daha rûhlar âleminde iken insan timsâli küçük zerrecikler hâlinde Âdem aleyhi’s - selâm ’ın rûhânî sulbünden yaratılmışdır ki Kudret - i ilâhî, bu küçük zerrecikler hâlindeki insanlara, kendisinin varlığını, birliğini, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl s ıfatları ile muttasıf bulunduğunu anlayıp ikrâr edebilecek bütün özellikleri vererek mükellef bir hâle getirmiş ve “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” süâlini sorarak “Evet, Rabb’imizsin, şâhid olduk” cevâbını alarak rubûbiyyetini (yegâne Rabb ve Ma’bûd old uğunu) ikrâr etdirmişdir ki şu meâldeki âyet - i kerîme’ler, bu husûsun, açık bir ifâdesidir: “Hani Rabb’in Âdem oğullarından, onların sırtlarından ( sulblerinden ) zürriyyetlerini çıkarıp kendilerini kendilerine şâhid tutmuş - Ben sizin Rabb’iniz değil miyim ? - (demişdi) Onlar da - Evet, (Rabb’imizsin), şâhid olduk - demişlerdi ” “ (İşte bu şâhidlendirme, hesâb günü olan) Kıyâmet günü - Bizim bundan haberimiz yokdu - dememeniz içindi” “Yâhud - Daha evvel ancak atalarımız (Allâh’a) şirk koşmuşdu Biz de onların ardından (gelen) bir nesiliz, (biz ancak onlara uyduk) Şimdi o bâtılı kuranların işlediği (günahlar) yüzünden bizi helâk eder misin? - dememeniz içindi” 88 Ezeldeki bu yaratılışın tamâmı, ekseriyyetin kavline göre, daha ana rahmine düşmeden önce, baba sulbündeki ilk 88 - A’râf, 172 - 173 KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 42 yaratılışda vâki’ olmuşdur ki bu hususa işâretle hadîs - i şerîf’de şöyle buyurulmuşdur: “Allâhü Teâlâ, Âdem aleyhi’s - selâm’ın zahrından, kıyâmete kadar halk edeceği zürriyyeytin tamâmını çıkardı Ondan sonra da “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim ? - dedi Onlar da “ Evet, (Rabb’imizsin), şâhid olduk” dediler İşte o gün, takdir kalemi kıyâmete kadar olacak şey’leri yazdı Ya’nî, Kıyâmete kadar ne kadar insan gelecekse hepsi Âdem aleyhi’s - selâm’ın sulbünden çıkan zürriyyetler hâlinde yazılıb takdir edildi Bundan sonra da beşerde, tenâsül ( üreme ), ilâhî bir kânun oldu” 89 Bu esâsa göre, Âdem aleyhi’s - selâm ’ın zahrından zuhur eden insanların tamâmı , dünyaya gelib e zeldeki bu Fıtrî (Aslî) îmânın ı , dünyâ hayatında , mükellef olduktan sonra , ken di hür irâdesi ile Kesbî îmâna çevirib çevirmemek konusunda imtihan olmadıkca kıyâmet kopmaz Çünkü, Allâhü Teâlâ, kıyâmete kadar meydana gelecek zürriyyetin tamâmını Âdem aleyhi’s - selâm ’ın zahrından çıkarıp “( kendilerini kendilerine şâhid tutmuş - Ben sizin Rabb’iniz değil miyim ? - deyince, Onlar da - Evet, (Rabb’imi zsin), şâhid olduk - demişlerdi)” Ahd - i mîsâk’ına binâen, onların tamâmı bu dünyaya gelib kendi hür irâdeleri ile Fıtrî îmân lar ı nı Kesbî îmâna çevirip çevirmemek konusunda, ( Ma’rifetu’llâh konusunda: Allâhü Teâlâ’yı bilme ve O’na inanma konusunda ), imtihan olmadıkça, kıyâmet kopmaz Çünkü bu zürriyyetin tamâmı, Yevm - i mîsâk ’da, Allâhü Teâlâ’nın varlığını, birliğini, noksan sıfatlardan münezzeh 89 - Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 4 ss 2328 - 2329 Elmalılı M H Yazır Keşfü’l - Hafâ, I 398 (1071) KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 43 olup kemâl sıfatları ile muttasıf olduğuna îmân edib O’nun Rubûbiyyetini ( yegâne Rabb ve Ma’bûd olduğunu ) kend i hür irâdeleri ile kabul etdiklerini söylediler ve hiç bir i’tirazda bulunmadılar Bununla berâber bu mîsakda, samimi olanlar dünyâ hayatında da samîmî olar a k îmân edib Mü’min ve Müslümân oldul ar Samîmî olmayanlar da – kerhen , î mân etmiş gibi göründüklerinden - dünyâ hayâtında da K esbî îmâna yö nelmiyerek ezelî îmânları olan F ıtrî îmânlarını kendi hür irâdeleri ile K esbî îmâna çevirib Mü’min ve Müslümân olamadıklarından K âfir, Müşrik veyâ F âsık oldular 90 Bunun için bülüğ çağına gelip mükellef olan her erkek ve kadına, kendi hür irâdeleri ile , ezeldeki bu Fıtrî (Aslî) îman larını , kendi hür irâdeleri i le Kesbî îmâna çevirip “Lâ ilâhe ille’llâh, Muhammedü’r - Rasûlü’llâh: “ Allâh’dan ba şka hiç bir ilâh - hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır; Muhammed - aleyhi’s - selâm - O’nun Rasûl’üdür ” Kelime - i Tevhîdi’nin lâfzan ve ma’nen bütün özelliklerini kalbi ile kabul edip dili ile ikrâr etmesi ve gereği olan emir ve nehiyleri yerine getirmesi farz kılınmışdır Bu ba kımdan her mükellef insanın, “ Ma’rifetü’llâh ile - Allâhü Teâlâ’yı bilme ve O’na inanma duygusu ile, ya’nî Allâhü Teâlâ’nın varlığını, birliğini bilme ve noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olduğuna inanma duygusu ile - ilgili îmân esâslarını bilmesi, her şey’den önce üzerine farz olan hususlardandır Bunun için her akl - ı selîm sâhibi mükellef bir kimsenin, Cenâb - ı Hakk’ın varlığına, birliğine, noksan sıfatlardan 90 - Hulâsatü’l - Beyân fî Tefsîri’l - Kur’ân,C 5 ss 1801 Mehmed Vehbi KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 44 münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğuna , her türlü kuvvet ve kudretin O’na âit olduğuna, yakinen ve kat’î olarak bilib inanması farzdır ki böyle bir inanış, îmânın ana esâsını ( ruknünü ya’ni farzını ) teşkil eder Bunun için T evbe , istiğfâr ve Kesbî îmân kapısı, Allâhü Teâlâ’nın kullarına karşı olan sonsuz rahmetini n ve mağfi retinin bir eseri olarak , ( Îmân - ı ye’s hâli: ölüm ânı n daki korku ve ümidsizlik hâli ndeki îmânı hâriç ) , son nefese kadar açık tutulmuşdur  Yâ Rabb, Sevgili Rasûlün Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in mübârek Rûh - i şerîflerini yaratdığın zaman, Levh - i mahfûz ’a, kendi isminle O’nun ismini berâber yazdığın ve yaratdığın tüm mahlûkâtı bu esâsa inanıp yaşamakla ( Seni tesbîh ve te nzih etmekle ) görevlendirip Sana kulluk yapmakla sorumlu tuttuğun Kelime - i Tevhîd ’in bütün özelliklerini kalbimize yerleşdir ve ondan başka hiçbir şey’e yer verme Kalbimizi, dilimizi ve tüm organlarımızı, zikrinden , Sana kullukdan ve Sana muhabetden , bir an dahî ğâfil bırakma Âmîn, âmîn, âmîn; ve’l - hamdü li’llâhi Rabbi’l - âlemîn    KELİME - İ TEVHÎD VE KALBİMDEKİ ÎMÂN ESASLARI 45 İ’lâ - i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya çalışacak Ehl - i sünnet ve’l - cemâat esâslarına bağlı îman ve ihlâs sâhibi bir kurtarıcıya ihtiyacımız var ٍ ؼ ْ ر َ ح َ ى ل َ ع َ لله ا ُ د ُب ْ ع َػ ي ْ ن َ م ِ س ا�ن لا َ ن ِ م َ و ج ٌ ر ْ ػ ي َ خ ُو َب ا َ ص َا ْ ف ِ إ َف ِ ف ِ و ِ ب � ف َا َ م ِْ ا ج ْ ف ِ إ َ و ٌة َن ْ ػ ت ِ ف ُو ْ ت َػ ب ا َ ص َا ِ ف ِ و ِ ه ْ ج َ و َ ى ل َ ع َ ب َل َ ق ْ ػ ن ا فق َة َ ر ِ خ لآ ْا َ و ا َي ْ ػ ن � د لا َ ر ِ س َ خ ط ُ ف ا َ ر ْ س ُْ لْ ا َ و ُ ى َ ك ِ ل َذ ُ ين ِ ب ُ م ْل ا ِ ف و ُ د ْ ن ِ م او ُ ع ْ د َي ُو ُ ع َ ف ْ ػ ن َػ ي لآ ا َ م َ و ُه � ر ُ ض َي لآ ا َ م ِ لله ا ط ُ د يِ ع َب ْل ا ُ ؿ لآ � ض لا َ و ُ ى َ ك ِ ل َذ َ ل او ُ ع ْ د َي َ م ِ و ِ ع ْ ف َػ ن ْ ن ِ م ُ ب َ ر ْ ػ ق َا ُه � ر َ ض ْ ن ط ُ ير ِ ش َ ع ْل ا َ س ْ ئ ِ ب َل َ و َ لى ْ و َ م ْل ا َ س ْ ئ ِ ب َل “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki (cân - ü gönülden değil de işine gelen tarafından, bir kenarından, bir ucundan tutarak veyâ dil ucu ile müslümân olarak) Allâh’a ibâdet eder Eğer kendilerine bir hayır dokunursa ona yapışır, yatışır, (fit olur) Eğer bir fitne (bir şerr, bir zarar) isâbet ederse yüz üstü dönüverir (de irtidâd eder) (İşte bu şekilde Allâh’a kulluk eden bir kimse), dünyâ’da da, âhiret’de de hüsrâna uğramışdır Bu ise, ap - açık bir ziyandır, (ap - açık bir hüsrândır)” “ (Böyle kimseler ) Allâh’ı bırakıb da kendisine ne zarar, ne de fâide vermeyecek şey’lerin ardına düşerek (onlara taparcasına onlara duâ eder ve onlardan menfaat beklerler) Böyle bir davranış ise, (Hakk’dan) en uzak bir sapıklığın ta kendisidir” “ (Evet) o, zararı fâidesinden daha yakın olan şey’lere tapar, (onların izinden gider) (Taptığı o şey’ler veyâ peşinden gidip korumaya çalıştığı o kimseler ), ne kötü yardımcı, ne fenâ’ bir yoldaşdır” 91 Bunun için Hadîs - i şerîf’de şöyle buyurulmuşdur: ْ و َأ ًا ر ِ ف َا ك ى ِ س ُْ يْ َ و ًا ن ِ م ْ ؤ ُ م ُ ل ُ ج � ر لا ُ ح ِ ب ْ ص ُي ِ م ِ ل ْظ ُ م ْل ا ِ ل ْ ي � ل لا ِ ع َط ِ ق َ ك ًا ن َت ِ ف ِ ؿ َا م ْ ع َلا ْا ِ ب او ُ ر ِ د َا ب َا ي ْن � د لا َ ن ِ م ٍ ض َ ر َ ع ِ ب ُو َن ي ِ د ُ ع يِ ب َي ًا ر ِ ف َا ك ُ ح ِ ب ْ ص ُي َ و َا ن ِ م ْ ؤ ُ م ى ِ س ُْ يْ “Karanlık gecenin (zifîrî) karanlıkları gibi fitneler zuhur etmeden amellere koşuşun (Zîrâ o fitneler zuhur edince) kişi mü’min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacak veyâ mü’min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabahlayacak, dînini (az) bir dünyâ metâı mukabilinde satacaktır” 92 91 - Hacc, 11 - 12 - 13 92 - Müslim, Îmân, (186 nolu h ş ) Sahîh - i Müsl im Terceme ve şerhi,C 1 ss 446 Ahmed Davudoğlu