CKarakilic.com
Current View

Deccâller Tâğutlar Mücrimler

0 Ye'cûc ve Me'cûc S eddi ’ nin delinmesi , Deccâl’ler Tâğut’lar Mücrim’ler ve Bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayanlar Y a z a n A Celâleddin Karakılıç 2012 1 Ye'cûc ve Me'cûc Seddi’nin delinmesi, Deccâl’ler Tâğut’lar Mücrim’ler v e Bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayanlar 2 3 Ye'cûc ve Me'cûc S eddi ’ nin delinmesi, Deccâl’ler Tâğut’lar Mücrim’ler ve Bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayanlar Y a z a n A Celâ leddin Karakılıç 2012 4 َ َ ن ْ ت ِ ف ْ ل ا َ و َ ِ ل ْ ت َ ق ْ ل اَ َ ن ِ م َ ُّ د َ ش َ ا َ ُ ة َج “Fitne katilden beterdir” 1 َ ِ ل ْ ت َ ق ْ ل اَ َ ن ِ م َ ُ ر َ ب ْ ك َ ا َ ُ ة َ ن ْ ت ِ ف ْ ل ا َ و ط "Fitne katilden daha büyükdür" 2    1 - Bakara 191 2 - Bakara, 217 5 Besmele Hamdele Salvele َ ِ لل َا ِ َ م ْ س ِ ب َ ِ َ م ِ ي حْ ر لاَ ِ ن َ ْ مَ حْ ر لاَ َ َ َ ْ ل َ ا َ ِ مْد َ ل َ ل َ ْ ل اَ ا ِ َ ب َ ِ حْ َ ِ ل َ ُ د ْ مْد َ د حْ مْد َ ُ مُ َ َ ل ن ِ ل و ُ س َ ب َ َ ى َ َ ع َ ُ م � حْ س لا َ و َ ُ ة � حْ ص لا َ و َ َ ين َ ين ِ َ َ ْ جْ َ ا َ ِ ِ ب ْ ح َ ص َ و َ ِ ِ ل آ َ َ ى َ َ ع َ و َ Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyle Her türlü hamd - ü senâ’, âlemlarin Rabbi olan Allâh’adır Salâ t ve selâm Rasû lümüz Hazreti Muhammed üzerine, O’nun tüm Âl ve Ashâb’ının üzereine olsun Ye'cûc ve Me'cûc S eddi ’ nin delinmesi , Deccâl ’ ler Tâğut’lar Mücrim’ler ve B âtıl fikirleri ile büyüklük t aslayanlar Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm, bir gün telâş la hanımlarından Zeyneb bint - i Cahş radıye'llâhü anhâ 'nın yanına girince, َ ْ أ َ ي َ ِ م ْ د َ ب َ ْ ن ِ م َ َ م ْ و َ ْ ل اَ َ ح ِ ت ُ ف َ َ ِ َ ر َ ت ْ ق اَ ِ د َ ق َ ٍّ ر َ ش َ ْ ن ِ م َ ِ ِ َ ر َ َ ْ َ ِ ل َ ٌ ل ْ ي َ و َ ُ َ لل اَ حْ لا ِ ا َ َ َ ل ِ ا َ لآ َ َ ج ُ و ج َ ِ ه ِ ذ َ ه َ ُ ل ْ ث ِ م َ َ ج ُ و ج ْ أ َ م َ و َ ِ ْ َ َ َ ب ْ ص ِ ل ِ ب َ َ ق حْ َ َ ي َ و َ ْ ا ا َ و َ ِ م َ ل ْ بْ ِ لا َ َ ت َ ِ تى حْ ل َ ُ ب َ ن ْ ي َ ز َ ْ ت َ ل َ ل ق َ َ ل ه ِ َ ََ ُ ة َ ن ْ ب ا َ َ ر ُ ث َ ك َ َ ا ذ ِ ا َ ْ م َ َ َ ن َ َ ل َ ل ق َ َ ن ُ و ِ ل ل حْ ص لاَ َ ل ن ِ ف َ و َ ُ ك ِ َ ْ ه َ ن َ أ َ ِ لل اَ َ ل و ُ س َ ب َ َ ل يَ ُ ت ْ َ ُ ق َ ف َ ش ْ ح َ ج ُ ث َ ب َ ْ لْ ا َ "Lâ ilâhe illâ'llâh Vukûu yaklaşan bir şerden, büyük bir fitneden dolayı vay Arab'ın hâline? Bu gün Ye'cûc ve Me 'cûc'ün S eddi ’ nden şunun gibi bir delik açıldı , buyurdu da baş parmağı ile onu ta'kîb eden (şehâdet) parmağını halkaladı Bunun üzerine Cahş kızı Zayneb, 6 - Yâ Rasûla'llâh, içimizde bu kadar sâlih (kimse) ler varken biz helâk olur muyuz? diye sordu Rasûlü'llâh da, - Evet Fısk - u fücûr, fuhuş ve ma'sıyet çoğaldığı zaman (helâk olursunuz); diye cevâb verdi" 3 Bu Hadîs - i şerîf’de ifâde buyurulan Y e’cûc ve Me’cûc S eddi ’nin , diğer bir deyimle Kur’ân - ı Kerîm’de ifâde buyurulduğuna göre hayır ve ş err ( yolunu ( îmân yolunu ) tercih eden Zü’l - Karneyn ’in mâzîdeki ( geçmişin derinliklerindeki ) üçüncü seferinde karşılaştığı eski Türk toplumunun demir kütleleri gibi salâbetli ( kuvvetli ve kudretli ) olan unsur larına ( kalblerine ) akıttığı îmân esasları ile meydana getirdiği ve rabbânî bir feyz ile teşekkül ettirdiği maddî ve ma’nevî bir sedd’in , “Din - i Tevhîd Seddi ’nin” delinip yıkılması, o zamandan beri devam edip gelen ve yer yüzünde bir denge unsuru olan Müsl üman Türk K udreti ’ nin 4 son halkası olan 3 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 9 ss 95 (1372 nolu h ş ) Kâmil Miras 5 Buhârî,Cüz’ 4,ss,241 Et - Tâcü ’l - Câmiu li’l - Usûl fî Ehâdîsi’r - Rasûl s a v C 5 ss 300 Eş - Şeyh M Ali Nâsıf 4 - Burada Türklük’den bahsedilmesi bir ırkçılık değ il , Cenâb - ı Hakk’ın ba’zı kimseleri ve ba’zı t oplumları , sâhip oldukları bir kısım kesbî özellikleri ile ( kendi hür irâdeleri ile hayır veyâ şerr yolunda elde ettikleri özellikleri ile ) birbirinden üstün kılma veyâ aşağılama hâdisesidir ki şu âyet - i kerîme ’ler ve benzerleri bunun açık bir kanıtıdır: َ ْ م ُ ك َ ق ْ ت َ ا َ ِ لل اَ َ د ْ ن ِ ع َ ْ م ُ ك َ م َ ر ْ ك َ ا َ حْ ن ِ إ َط َََ َ حْ َ لاَ حْ ن ِ إ ََ ٌ ي ِ ب َ خ َ ٌ م ِ َ َ ع َ Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileride olanınızdır Hakîkaten Allâh, her şey’i bilen, her şey’den ha berdâr olandır” Hucurât, 13 َ ض ْ َ َ ب َ ى َ َ َ ع َ ْ م ُ ك َ ض ْ َ َ ب َ ِ ِ ب َ ُ ّ َ لاَ َ ل حْ ض َ ف َ ل َ م ط َ َ “Allâh, ba’zı şey’lerle kiminizi kiminizden üstün kılmışdır” Nisâ’,32 َ ْ م ُ ه َ ض ْ َ َ ب َ ُ ّ َ لاَ َ ل حْ ض َ ف َ ل َ ِ بِ ََ ض ْ َ َ ب َ ى َ َ َ ع َ “Allâh, ba’zı özellikler i y le onlardan kimini k iminden üstün kılmışdır” Nisâ’,34 7 Osmanlı imparatorluğu ’ nun yıkılması ve yerine Türkiye Cumhûriyeti Devleti’nin kurulması ile hız kazanmış , meydanı boş bulup bunu büyük bir fırsat bilen ve reform nâmı altında İlâhî dinlere karşı çıkıp Allâh’ a karşı i syankâ r bir tavır takınan bir takım Tâğut’ lar, Deccâl’ ler, Mücrim ’ler ve B âtıl fikirleri ile büyüklük t aslayanlar tarafından yapılmış ve hâlen de yapılmaktadır ki bunların , Komünizm, Sosyalizm, Kapitalizm , Maoizm , Kemalizm , Demokrasî, Özgürlük ve Lâiklik g ibi İlâhî olmayan felsefî ve beşerî sistemleri hayâta geçirerek yer yüzünde eşi görülmedik fitne, fesad , zulüm ve harbler yapması ; insanları sağcı solcu ve benzeri guruplara ayırarak toplumların birlik ve berâbe rliğini bozması ; inkilâb nâmı altında bir tak ım değişim fikirleri ile kendi bâtıl fikir v e inanışlarını tatbik edip yaymaya gayret sarf etmesi ; bu şekildeki çalışmalarının neticesinde dînî birlik ve ber âberlikler ini bozmuş oldu kları toplumları yeniden huzur ve refaha kavuştu r mak için en doğru yolun D emokrasi, Özgürlük, َ ْ م ُ ك َ َ َ َ َ ج َي ِ ذ حْ ل اَ َ و ُ ه َ و ََ ت ل َ ج َ ب َ د َ ض ْ َ َ ب َ َ ق ْ و َ ف َ ْ م ُ ك َ ض ْ َ َ ب َ َ ع َ ف َ ب َ و َ ِ ض ْ ب َ � اَ َ ف ِ ئ َ لا َ خ ََ َ ِ ل َ ْ م ُ ك َ و ُ َ ْ ب ََ ْ م ُ ك ل َ ت آ َ ل َ م َ ِ فِ ط ََ “O (Allâh) sizi, yer (yüzün) ün halîfeleri yapan, sizi, size verdiği şey’lerle imtihana çekmek için kiminizi derecelerl e kiminizin üstüne çıkarandır” En’âm, 165 َ ْ م ُ ه َ ض ْ َ َ ب َ َ س لحْن لاَ ِ ّ َ لاَ ُ ع ْ ف َ د َ َ لا ْ و َ ل َ و ََ َ ل َ ض ْ َ َ ب ِ ب َ ُ ض ْ ب َ � اَ ِ ت َ د َ س َ ف َو ُ ذ َ َ ّ َ لاَ حْ ن ِ ك َ ل َ و ََ َ ين ِ مْد َ ل ل َ َ ْ ل اَ ى َ َ َ ع َ ل ْ ض َ ف َ “Eğer Allâh insanların bir kısmını diğer bir kısmı ile önley ib savmasaydı yer (yüzü) muhakkak fesâda uğrardı Fakat Allâh, âlemlere karşı büyük bir fadl - ü kerem sâhibidir” Bakara, 251 َ َ لا ْ و َ ل َ و ََ ُ َ ل َ ض ْ َ َ ب ِ ب َ م ُ ه َ ض ْ َ َ ب َ َ س لحْن لاَ ِ حْ َ لاَ ُ ع ْ ف َ د َ ْ ت َ م ا د َ ٌ ت ا َ و َ َ َ ص َ و َ ٌ ع َ ِ ب َ و َ ُ ع ِ م ا َ و َ ص َ ُ م ْ س اَ ل َ ه ِ ف َ ُ ر َ ك ْ ذ ُ ي َ ُ د ِ ج ل َ س َ م َ و َ ِ حْ َ لا َ ْ ن َ َ ل َ و َ ً ا ي ِ ث َ ك َ ْ ن َ ي َ ن َ م َ ُ حْ َ لاَ حْ ن َ ر ُ ص َ ُ ه ُ ر ُ ص َط ََ ي ِ و َ ق َ ل َ َ حْ َ لاَ حْ ن ِ إ َ ٌ ز ي ِ ز َ ع “Eğer Allâh, ba’zı insanların (şerrini, diğer) ba’zısı ile def’ etmeseydi, içlerinde Allâh’ın adı çok anılan (râhiblere âit) Manastır’lar, (Hristiyan’lara âit) Kilise’ler, (Yahûdî’lere âit) Havra’lar ve (Müslümân’lara âit) Mescid’ler, muhakkak yıkılıp giderdi Elbetteki ( Allâhü Teâlâ kendi dînine) yardım edenlere yardım eder Şübhesiz ki Allâh, Kavi ve Azîz’dir, (güçlüdür ve gâlibdir) ” Hacc 40 8 L âiklik ve İlâhî bir dayanağı olmayan hukuk kuralları gibi felsefî ve beşerî sistemler olduğunu düşünerek yer yüzündeki bütün insanları Allâhü Teâlâ’ya kullukdan uzaklaştırıp küfür, şirk, anarşi, fitne, f esâd , terör , fuhuş ve akla - hayâl e gelmedik hayâsızlık ve ahlâksızlıkda t ek bir ümmet hâline getirmeye ba ş la ması , Kıyâmet'in büyük alâmetlerindendir 5 5 - Tâğût: Allâh’a karşı isyankâr olup kahr ile, cebr ile veyâ rızâ ile kutsallaştırılıp ma’bûd edinilen insan veyâ şeytan veyâ put gibi her hangi bir şey’dir İnsanları her hangi bir şekilde, Allâh yolundan men’ eden kimselere veyâ İblîs’e de tâğût denir Şu âyet - i kerîme ve benzerl eri, bunun açık bir delilidir: َ ا ي َ غ ْ ل َ اَ َ ن ِ م َ ُ د ْ ش ُّ ر لاَ َ حْ ين َ ب َ ت َ ْ د َ ق َ ِ ن يا د لاَ ِ فِ َ َ ه ا َ ر ْ ك ِ ا َ لآ ج َََ ْ ر ُ ف ْ ك َ ي َ ْ ن َ مْد َ ف َ ِ ت و ُ غ ل حْ ط ل ِ ب ََ ِ د َ ق َ ف َ ِ لل ل ِ ب َ ْ ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ و َ َ ى ق ْ ث ُ و ْ ل اَ ِ ة َ و ْ ر ُ َ ْ ل ل ِ ب َ َ ك َ س ْ مْد َ ت ْ س ا ق َََ ل َ َ ل َ َ م ل َ ص ِ ف ْ ن اَ َ لا ط َََ َ ع َ ٌ ع ِ َ سَ َُ َ لل ا َ و ٌ م ِ َ َ “Dinde zorlama yokdur Hakîkat (şudur ki) , îmân ve küfür, ap - açık meydana çıkmışdır, (gözler önüne serilmiştir) Artık kim Tâğut’ u ( Şeytan’ı - ve insanları Allâh’ın dîni’nden uzaklaştırmaya ve İslâm Dîni’ni bozup içinden çıkılmaz bir hâle getir meye çalışan Deccâl’leri - ) tanımayıb da Allâh’a îmân ederse o, muhakkak ki kopması (mümkün) olmayan en sağlam kulpa (Kur’ân’a ve İslâm’a) yapışmışdır Allâh (her şey’i) hakkıyle işitici ve (her şey’i) kemâliyle bilicidir” Bakara 256 Deccâl: Dünyânın son zamanlarında hakkı bâtıla, iyiyi kötüye, doğruyu yanlışı birbirine karıştıran, hiç durmadan fitne ve fesâdı körükleyen, bu suretle de içinde bulundukları toplumların nizâm ve intizâmını bozan, gerç ek olmayanı gerçek gibi gösteren hilekâr, yalancı, yal dızcı şerir insanlardır Bunlar, dünyâ târihinin son zamanlarında çokça görülecektir ki Kıyâmet alâmetlerindendir Bunun için Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm bu husûs a işâretle şöyle buyurmuştur َ ْ ك َ ا َ ٌ ر ْ م َ ا َ ِ ة َ ع ل حْ س لاَ ِ م َ ل ِ ق َ َ لى ِ ا َ َ م َ د آَ ِ ق ْ َ َ خ َ َ ْ ين َ ب َ ل َ م ِ ل ل حْ ج َ د لاَ َ ن ِ م َ ُ ر َ ب "Âdem'in yaratıldığı zamandan beri, kıyâmete kadar, Deccâl'in şerrinden daha büyük bir fitne olmamışdır" Riyâzü’s - sâlihîn,C 3 ss 326 (1846 nolu h ş ) Mücrim: Allâhü Teâlâ’nın, kendisini ve idâre ettiği insanları imti han etmek için toplum içinde bulunan ba’zı ileri gelen günahkar kimseleri ba’zı imkânlar vererek o toplumun başına geçirip hayır ve şerr arasındaki tercihi kendisine bıraktığı kimselerdir Hayır ve şerr arasında muhayyer bırakılan Zü’l - Karneyn’in hayır yol unu tercih edip ilâhî imtihânı kazandığı gibi 9 Çünkü Kıyâmet’in kopması , yer yüzündeki tüm insanların Allâhü Teâlâ’yı , Kur’ân ’ı ve İslâm Dîni esaslarını tamamen unutarak veyâ onun gereklerini yerine getirmeyerek fit ne , fesa d, anarşi, fuhuş, şirk ve küfür gibi ahlâksızlıklarda tek bir ümmet hâline gelerek hayır ve îmân esaslarına inanan îmân sâhibi tek bir kişi kalmayınca olacaktır ki bu husus, Huzayfe ibn - i Yeman radıye’llâhü anh ’ın , emânet in ve îmânın kalblerden kaldırılması hakkında rivâyet ettiği uzunca bir Hadî’s - i şerîf in bir kısmın d a , şöyle dile getirilmektedir: َ ِ ل ُ ج حْ ر َ ِ ل َ َ ل َ ل ق ُ ي َ حْ تى َ ي َ ً ل ن ِ م آَ ً لا ُ ج َ ب َ ن َ لا ُ ف َ ِ نِ َ ب َ ِ فِ َ حْ ن ِ إ َ َ َ ْ ج َ أ َ َ ل م َ َ َ د َ ُ ه َ َ ل م َ ََ َ أ َ ْ ظ َ َ ر َ َ ف َ ُ َ َ َ ل م ََ َ أ َ ْ ع َ َ ق َ َ َ َ ُ َ َ و َ َ َ ل م ََ ِ فِ َ َ ق َ َ ْ َ َ ِ ب َ ِ ََ ِ م َ ْ ث َ َ ل ق َ ُ ل ََ َ ي َ حْ ب َ ة ََ ِ م َ ْ ن ََ َ خ َ ْ ر َ َ د َ ل ََ ِ م َ ْ ن َإََ َ ل يم َ ن َ “Filân oğullarından emîn bir adam var, denecek Hattâ herifin kalbinde hardal dânesi kadar îmân olmadığı halde onun hakkında: O ne metîn; O ne zarîf; O ne akıllı adamdır ; denecek ” 6 İşte insanlık âlemi bu hale geldiği zaman Allâhü Teâl â’nın azametinin ve ilâhî intikâ mının tecelli etmesi ve herkesin ل َ ن ْ َ َ َ َ ج َ َ ك ِ ل َ ذ َ ك َ و ََ ْ ُ م َ َ ر ِ ب ل َ ك َأ َ ة َ ي ْ ر َ ق َ ا ل ُ ك َ ِ فِ َ ُ و ر ُ ك ْ مْد َ ِ ل َ ل َ ه ِ م ِ ر ل َ ه ِ ف َ ا َط ََ ل َ م َ و َ ْ م ِ ه ِ س ُ ف ن َ أ ِ ب َ حْ لا ِ إ َ َ ن و ُ ر ُ ك ْ َ يم ل َ م َ و َ َ ن و ُ ر ُ َ ْ ش َ ي “Biz, her şehir ve kasabada, (mal, mülk, servet ve makam sâhib i büyüklerini, - başında bulundukları topluma örnek olup onları hidâyet yoluna mı, yoksa dalâlet yoluna mı sevk edecekler diye - îmân ve küfür arasında muhayyer bıraktık oraların Mücrim’lerini (günahkârlarını), o yerlerde (rahmetimizin bir eseri ola rak mühlet verip kendi amellerine kendilerinin şâhid olup bir i’tiraz haklarının kalmaması için) hilekârlık etsinler (hîle ve desiselerine devam etsinler) diye, büyük adamlar (tanınmış büyükler) yaptık (Onları imtihân etmek için onlara böyle bir imkân ver dik) Halbuki onlar hilekârlığı başkasına değil, kendilerine yaparlar da farkında olmazlar, (olsalar bile ondan vaz geçmazler ) ” En’âm 123 6 - Sahîh - i Müslim Terceme ve Şerhi,C 2 ss 524 (230 Nolu h ş Ahmed Davudoğlu 10 yaptıklarının hesâbı sorul up haklarındaki hükmün verilip C ennet ’lik veyâ C ehennem ’ lik olduklarının bildirilmesi için Sûr ’a üfürülmüş, kıy âmet kopmuş ve her şey ’ helâk olup Allâhü Teâlâ’nın zatından başka hiç bir kimse ve hiç bir canlı kalmamış olacak Bu halde Allâhü Teâlâ üç kere kâinâta seslenerek ( :Bu gün mülk kimindir? ) diye soracak , cevab veren hiç bir kims e olma dığından yine kendisi, ( َ ِ ب ل حْ ه َ ق ْ ل اَ ِ د ِ ي ا َ و ْ ل اَ ِ حْ َ ِ ل : Bir olan, ( var olan ve her şey’e hâkim ve) Kahhâr olan Allâh’ındır” 7 diye cevâb vererek ikinci Sûr’un üfürülmesini için İsrâfil aleyhi’s - selâm ’ı tekrar yaratıp Sûr’a üfü rmesini emr edecek ve ma hşer hayâtı başlayacaktır Hadîs - i şerîf’de belirtilen Ye’cûc ve Me’cûc Seddi’nin delinmesi veyâ yıkılması neticesinde her türlü imkânı ellerinde bulunduran fitne ve fes âd erbâbı Deccâl ’ ler, Tâğut ’ lar , Mücrim ’ler ve bulundukları toplum içinde büyüklük taslayanlar tarafından , İnsanlık âlemi için , zararı umûmî olmayıp sâdece kendi toplumlarına âit olan p utperes t likden , bâtıl inanç ve ibâdet şekillerinden daha tehlikel i ve umûmî olan , İslâm’a ve Müslüman’lara bir zararı yokmuş gibi telkin edilen Demokrasî , Özgürlük, lâiklik gibi İslâm dışı beşerî fikir ve inanç sistemlerinin tüm dünyâ insanları arasında yaygın bir hâle getirilmesi, h ak k ile bâtıl ın birbirine karıştırıl arak bâtılın ön pl âna çık arıl ması, - İslâmiyyet ile Demokrasî arasında büyük bir fark yokd ur - felsefesi ile Allâhü Teâlâ’nın bizler için seçip beğendiği İslâm Dîni’ne karşı bâtılın müdâfaa edilmesi, bu suretle de aldatılıp gaflete düşürülen Müslümanların bilmeden fitne, fesâd, şirk ve küfre sâhip çıkar hâle 7 - Mü’min, (Ğâfir) 16 11 getiri l mesi, en büyük bir tehlike old uğundan, Allâhü Teâlâ Kur’ân - ı Kerîm’inde, Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm da Hadîs - i şerîf’lerin de bu büyük tehlike ye işâret le şöyle buyurmaktadır : َ َ ن ْ ت ِ ف ْ ل ا َ و َ ِ ل ْ ت َ ق ْ ل اَ َ ن ِ م َ ُّ د َ ش َ ا َ ُ ة َج “Fitne katilden beterdir” 8 َ ِ ل ْ ت َ ق ْ ل اَ َ ن ِ م َ ُ ر َ ب ْ ك َ ا َ ُ ة َ ن ْ ت ِ ف ْ ل ا َ و ط "Fitn e katilden daha büyükdür" 9 ِ ل ل حْ ج َ د لاَ َ ن ِ م َ ُ ر َ ب ْ ك َ ا َ ٌ ر ْ م َ ا َ ِ ة َ ع ل حْ س لاَ ِ م َ ل ِ ق َ َ لى ِ ا َ َ م َ د آَ ِ ق ْ َ َ خ َ َ ْ ين َ ب َ ل َ م "Âdem'in yaratıldığı zamandan beri, kıyâmete kadar, Deccâl'in şerrinden daha büyük bir fitne olmamışdır" 10 َ َ ل ك َ َ ن ََ َ ي َ ْ د َ ُ و ع َ َ أ َ ا َ ُ و ع َ ُ ذ ََ ِ ب َ َ ك ََ ِ م َ َ ن ََ ْ ل ا َ ُ ب َ ْ خ َ ِ ل ََ َ و َ ْ ل ا َ َ ك َ َ س َ ِ ل ََ َ أ و َ ْ ب َ َ ذ َ ِ ل ََ ْ ل ا َ ُ َ َ ْ مْد َ ِ ر ََ ِ ْ بْ َ ق ْ ل اَ ِ ِ َ ا ذ َ ع َ و ِ ت َ ل مْد َ مْد ْ ل ا َ و َ َ ل ْ ح َ مْد ْ ل اَ ِ ة َ ن ْ ت ِ ف َ و َ ِ ل ل حْ ج حْ د لاَ ِ ة َ ن ْ ت ِ ف َ و “Rabb’im, - cimrilikden, ağır canlılıkdan, erzel - i ömürden, kabir azâbından, deccâlin (ve yalancı insanların) iğfalinden , dirim ve ölüm fitnesinden - sana sığınırım” 11 8 - Bakara, 191 Fitne : İmtihân, sınav ve sınama ma’nâsına geldiği gibi, bir adamı veyâ bir topluluğu azdırmak, doğru yoldan saptırmak, dâhilî ihtilâf, ayrılık, karışıklık, küfr, azgınlık, sapıklık, günah işlemek, rüsvaylık, belâ’, azâb, çirkin olan bir şey’i beğenip ka lbin ona meyl ve muhabbe t etmesi, ma’nâlarına da gelir İmâm Birgivî Hazretleri de, Tarîkât - ı Muhammediyye adlı eserinde, fitneyi şu şekilde ta’rîf ve tavsîf eder: “ Fitne, insanları, meşrû’ bir fâide olmaksızın, ızdırâba, ihtilâle, ihtilâfa, mihnet v e belâ’ya düşürmekdir ki kalbe ârız olan âfetlerdendir” Kurân - ı Hâkîm ve Meâl - ı Kerîm, C 1 ss 52 Hasan Basri Çantay 9 - Bakara, 217 10 - Riyâzü’s - sâlihîn,C 3 ss 326 (1846 nolu h ş ) 12 َ َ ج ُ و ج ْ أ َ ي َ ِ م ْ د َ ب َ ْ ن ِ م َ َ م ْ و َ ْ ل اَ َ ح ِ ت ُ ف َ َ ِ َ ر َ ت ْ ق اَ ِ د َ ق َ ٍّ ر َ ش َ ْ ن ِ م َ ِ ِ َ ر َ َ ْ َ ِ ل َ ٌ ل ْ ي َ و َ ُ َ لل اَ حْ لا ِ ا َ َ َ ل ِ ا َ لآ َ ِ ْ َ َ َ ب ْ ص ِ ل ِ ب َ َ ق حْ َ َ ي َ و َ ِ ه ِ ذ َ ه َ ُ ل ْ ث ِ م َ َ ج ُ و ج ْ أ َ م َ و َ ْ ا َ ُ ة َ ن ْ ب اَ ْ ب َ ن ْ ي َ ز َ ْ ت َ ل َ ل ق َ َ ل ه ِ َ َ ت َ ِ تى حْ ل ا َ و َ ِ م َ ل ْ بْ ِ لا َ ش ْ ح َ ج ََ َ ر ُ ث َ ك َ َ ا ذ ِ ا َ ْ م َ َ َ ن َ َ ل َ ل ق َ َ ن ُ و ِ ل ل حْ ص لاَ َ ل ن ِ ف َ و َ ُ ك ِ َ ْ ه َ ن َ أ َ ِ لل اَ َ ل و ُ س َ ب َ َ ل يَ ُ ت ْ َ ُ ق َ ف ُ ث َ ب َ ْ لْ ا َ "Lâ ilâhe illâ'llâh Vukûu yaklaşan bir şerden, büyük bir fitneden dolayı vay Arab'ın hâline? Bu gün Ye'cûc ve Me'cûc'ün S eddi ’ nden şunun gibi bir deli k açıldı , buyurdu da baş parmağı ile onu ta'kîb eden (şehâdet) parmağını halkaladı Bunun üzerine Cahş kızı Zayneb, - Yâ Rasûla'llâh, içimizde bu kadar sâlih (kimse) ler varken biz helâk olur muyuz? diye sordu Rasûlü'llâh da, - Evet Fısk - u fü cûr, fuhuş ve ma'sıyet çoğaldığı zaman (helâk olursunuz); diye cevâb verdi" 12 Bu Âyet - i kerîme ve Hadîs - i şerîf’ le r in ifâde buyrduğu gerçek, - Allâhü a’lem - şu âyet - i kerîme’ler in ifâde buyurduğu büyük tehlikenin başlangıcına , Tâğut ’ların , Deccâl ’lerin , Mücrim ’lerin , bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayan kimse le r i n yer yüzünde pervasızca at oynatır bir hâle gelmesine bir işâret olsa gerektir: َ َ ي َ ُ ج ُ و ج ْ ل َ ي َ ْ ت َ ح ِ ت ُ ف َ َ ا ذ ِ ا َ حْ تى َ ا ُ و ر َ ف َ ك َ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ ُ ب ل َ ص ْ ب َ ا َ ٌ ة َ ص ِ خ َ ل ش َ َ ى ِ ه َ َ ا ذ ِ ل َ ف ط ََ َ ل ي َ حْ ل ن ُ ك َ ْ د َ ق َ َ ل ن َ َ ْ ي َ و َ ين ِ مْد ِ ل َ ل ظ َ حْ ل ن ُ ك َ ْ ل َ ب َ َ ا ذ َ ه َ ْ ن ِ م َ ة َ َ ْ ف َ غ َ ِ فِ َ ْ م ُ ه َ و َ ُ ج ُ و ج ْ ل َ م َ و ََ ا ل ُ ك َ ْ ن ِ م َ ن ُ و َ ِ س ْ ن َ ي َ ِ َ د َ ي َ 11 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 11 ss 119 (1710 Nolu h ş Kâmil M iras 12 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 9 ss 95 (1372 nolu h ş ) K Miras Buhârî,Cüz’ 4,ss,241 13 َ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ ُ ب ل َ ص ْ ب َ أ َ ٌ ة َ ص ِ خ ل َ ش َ َ ي ِ ه َا َ ذ ِ إ َ ف َ ُّ ق َ ْ ل اَ ُ د ْ ع َ و ْ ل اَ َ ِ َ ر َ ت ْ ق ا َ و ََ َ ْ د َ ق َ ل َ ن َ َ ْ ي َ و َل َ ي َ او ُ ر َ ف َ ك َ ِ فِ َل حْ ن ُ ك َ ِ م َ ة َ َ ْ ف َ غ َ ل حْ ن ُ ك َ ْ ل َ ب َ ا َ ذ َ ه َ ْ ن ََ َ ين ِ مْد ِ ل ل َ ظ َ "Nihâyet Ye'cûc ve Me'cûc (un seddi) açılıp da her tepeden saldıracakları ve gerçek va'd olan (kıyâmet) yaklaşdığı vakit, işte o zaman o küfr (ve inkâr) edenlerin gözleri hemen belirib kalacak, - Eyvâh bizlere, Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik Hayır , biz (kendimize zulm eden) zâlim kimselerdik - (diyecekler) " 13 “ Ye'cûc ve Me'cûc'ü tutan ve bir rahmet - i Rabbâniyye olan o âhenîn ( sapasağlam ) sedd, ya’nî Zü’l - Karneyn’in yapmış olduğu Dîn - i Tevhîd seddi açılıp da o ne idiğü belirsiz halk boşandığı ve her tepeden akın ederek çıkdığı ve gerçek va'd olan en büyük kıyâmet alâmetleri zuhûr edip hisâb gününün yaklaştığı vakit ” , 14 Allâhü Teâlâ’nın ebedî la’ netine uğrayan şeytan bile “Ben, âlemlerin Rabb ’ i olan Allâh’ dan kor karım , O’nun ukûbeti (azâbı) çok şid detlidir ” de diği halde, o Tâğut’lar , Deccâl’ler , Mücrim’ ler ve bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayanlar hiç korkmazlar Çünkü, َ َ ك َ َ مْد َ ِ ا َ ِ ن َ ل ط ْ حْ ش لاَ ِ ل َ ث َ ِ ْ لا ِ ل َ ل َ ل ق َ ْ ذ َ ْ ر ُ ف ْ ك اَ ِ ن َ ل س ْ ن ج َََ َ ف َ ٌ ء ى ِ ر َ ب َ ا نى ِ ا َ َ ل َ ل ق َ ر َ ف َ ك َ حْ ل مْد َ َ َ َ لل اَ ُ ف لخ َ ا َ ا نى ِ ا َ َ ك ْ ن ِ م ََ ْ ل اَ حْ ِ َ ب َ ين ِ مْد َ ل َ ل َ ََ َ ف َ ِ ب حْ ل نلاَ ِ فِ َ َ ل مْد ُ ه حْ ن َ َ ا َ َ ل مْد ُ ه َ ت َ ب ِ ق َ ل ع َ َ ن َ ل ك َ َ ل ه ِ ف َ َ ن ي ِ د ِ ل َ ل خ ط َََ َ و ج َ َ ك ل َ ذ َ َ ز َ ُ ا ؤ َا َ ين ِ مْد ِ ل حْ ل ظ ل ع َ " (Münâfık ’ ların, K âfir ’ lerin , Tâğut’ların Deccâl ler ’ in , Mücrim’lerin ve bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayanların ) hâli, şeytanın hâli gib idir Çünkü (şeytan) , insana - Küfr et - der 13 - Enbiyâ', 96 - 97 14 - Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir,C 5 ss 3371 Elmalılı M Hamdi Yazır 14 de o küfr edince - Ben kakîkaten senden uzağım Çünkü ben âlemleri n Rabb’ i olan Allâh'dan korkarım - der" "Nihâyet ikisinin de (azdıranın da azanın da) âkıbeti hakîkaten ebedî ateşin içinde kalmaları olmuşdu r İşte zâlimlerin (münâfıkların ve kâfirlerin) cezâsı budur" 15 َ ُ م ُ َ ل َ َ ن حْ ي َ ز َ ْ ذ ِ إ َ و ََ َ ب ِ ل ل َ غ َ َ لا َ َ ل ل َ ق َ و َ ْ م ُ َ ل ل َ مْد ْ ع َ أ َ ُ ن ل َ ط ْ حْ ش لا َ َ ن ِ م َ َ م ْ و َ ْ ل اَ ُ م ُ ك َ ل ََ ِ س ل حْ ن لا َ ْ م ُ ك حْ ل َ ٌ ب ل َ ج َ ا نِّ ِ إ َ و ج ََ َ ء ا َ ر َ ت َ ل حْ مْد َ َ َ ف َ َ ص َ ك َ ن َ ِ ن ل َ ت َ ئ ِ ف ْ ل اَ ِ ت ََ َ ع ى َ َ ََ ِ ْ َ ب ِ ق َ ع ََ ِ إ َ َ ل ل َ ق َ و َ ا نِّ َ َ ن ْ و َ ر َ ت َ َ لا َل َ م َ ى َ ب َ أ َ ا نِّ ِ إ َ ْ م ُ ك ن ا م َ ٌ ء ي ِ ر َ ب ََ َ ا نِّ ِ إ َ َ ّ َ لاَ ُ ف ل َ خ َ أ َط ََ ُ د ي ِ د َ ش َ ُ ّ َ لا َ و َ َ ِ ِ ل َ ق ِ َ ْ ل ا َ “O zaman şeytan onların yaptıklarını süsleyip - Bu gün size insanlardan galebe edecek hiç bir kimse yokdur Ben de sizin yardımcınızım - dediği hal de, iki gurup (karşı karşıya) gelince - Ben sizden kat’iyyen uzağım Ben sizin göremeyeceğinizi görüyorum Ben Allâh’dan korkarım All âh u kûbetinde (azâbında) çok şiddetlidir - diyerek iki topuğu üstüne (tabana kuvvet) kaçar ” 16 "Aşılması ve delinmesi mümkün olmayan bu sedd hakkında bir çok rivâyet ve eser varsa da bunların hiç birisi Kur'ân'da ifâde buyurulan vasıflara uymuyor Allâhü a'lem, Kur'ân - ı Kerîm'in haber verdiğ i bu sedd, Zü'l - karneyn 'den, onun yapılmasını isteyen kavmin, bu sâyede gerek ferd olarak gerekse toplum olarak sâhip olmak istedikleri maddî ve ma'nevî bir kuvvet ve kudret olsa gerektir ki böyle bir sedd, onların demir kütleleri gibi kuvvetli ve kudretli olan 15 - Haşr,16 - 17 16 - Enfâl 48 15 unsurlarına ( kalblerine ) akıtılan rabbânî bir feyz ile teşekkül etmiş olan m adî ve ma'nevî bir sedd demek olur" 17 17 - Merhûm Kâmil Miras, bu konu ile ilgili âyet - i kerîme'lerin meâlini ve tefsîrini şöyle ifâde buyurmaktadır: "Sonra Zü'l - karneyn, (Batı ile Doğu arasında güneyden kuzeye doğru üçüncü) bir yol ta'kîb etti Nihâyet (Türk ilini doğu tarafından sınırlayan) iki sedd (dağ) arasına (var dı Buraya) varınca bu dağların birisinde (Türk ırkından) bir kavm buldu ki, onlar (da kendi dillerinden başka söylenilen) bir sözü zor anlıyorlardı Bunlar (tercümanları vâsıtası ile): - Ey Zü'l - karneyn; Ye'cûc ve Me'cûc (denilen iki kavm) ülkemizde (hayvanlarımızı çalmak, mahsûllerimizi tahrîb etmek, aramızda fitne çıkarmak sûretiyle) fesad yapıyorlar Onlarla bizim aramıza bir sedd yapmak üzere sana biz bir ücret versek olur mu? dediler Zü'l - karneyn de: - Rabb'imin beni mâlik kıldığı mal ve ik tidar çok hayırlıdır, (ücrete ihtiyâcım yokdur) Bunun için siz bana îcâb eden kuvvetle (inşâ' levâzımı ile) yardım ediniz Ben de (ey Türk'ler) sizinle onların arasına sağlam bir mâni' yapayım Haydi bana büyük demir parçaları getiriniz, dedi (Getirdiler ), yapı işi başladı İki dağın iki tarafı birleşinceye kadar Zü'l - karneyn (demirleri kullanmış) ve halka: haydi körükleyin, diye kumanda etmişdir Körüklenen şey'i ateş hâline getirince: bana erimiş bakır getiriniz de (îcâb eden) yerlerine dökeyim, demişdi r (Seddin inşâsı tamam olunca): artık şimdi onu ne aşmağa muktedir olurlar, ne de delmeğe güçleri yeter, diye te'mînat vermişdir" Zü'l - karneyn: " İşte bu (metin sedd) Rabb'im tarafından (kullarına ihsân buyurulan) bir rahmetdir Fakat her ne za man Rabb'imin emri gelirse, onu yerle yeksân eder Rabb'imin va'di ise hakdır , demişdir" (Kehf sûresi, âyet 92 - 98 "Zü'l - karneyn'in üçüncü seferinde karşılaştığı ve kendi dillerinden başka bir dil ile görüşemiyen kavmin Türk 'ler olduğunu Dahhâk, Sü ddî, Katâde gibi müfessirler ifâde etmişlerdir ki, Zü'l - karneyn'in, mîmârî nezâret ve irşâdı ile Türklerin demirden, bakırdan hayret - bahş (hayret verici) bir sedd yapmış olmaları işbirliği ile, Türk'lerin arasında şâyi' olan demir, çelik ve bakır gibi mâde nî sanâyiin kadim târihinin tâ bu karanlık devirlerinde başlamış olduğu netîcesine varabiliriz Bu riyâzî işbirliğine istinâden ilk devirlerde Türk'lerin beşeriyyetin halâskârı (kurtarıcısı) olduklarını da söyleyebiliriz Çünkü zaman zaman kendi mallarını, canlarını çapulculuk ederek yağmalayan Ye'cûc ve Me'cûc adındaki iki vahşî şimâl kavmine karşı kendilerini siper ederek dünyâyı bunların zulüm ve yolsuzluklarından Türk'ler korumuş bulunuyor, demekdir َ ا ب َ ب َ ْ ن ِ م َ ٌ ة َ ْ مَ َ ب َ اذ ه : İşte bu (metin sedd) Rabb'im tarafından (kullarına ihsân) buyurulan bir rahmetdir Kehf, 98 16 "Eğer bu kavim, müfessirlerin nakl ettikleri gibi Türk kavmi ise, burada Zü'l - karneyn 'e kuvvetle yardım eden Türk' lerin mazîde yer yüzünü fitne ve fesaddan kurtarmak için yaptıkları hizmetlerin ehemmiyyetine işâre t edilmiş olduğu gibi, Hazreti Muhammed aleyhi' - selâm 'ın Bi'set'inden ( Peygamber olarak gönderilmesinden ) sonra İslâm'a kavl - i şerîfi ile de Türk'lerin bu târihî hizmetleri, beşeriyyet için ilâhî bir rahmet olmakla tavsîf buyurulup, َ َ ء حْ ل ك َ د َ ُ َ َ َ َ َ ج َ ا ب َ ب َ ُ د ْ ع َ و َ َ ء َ ل ج َ َ ا ذ ِ ل َ ف : Fakat her ne zaman Rabb'imin emri gelirse, onu yerle yeksân eder Kehf, 98 âyet - i kerîmesi mûcibince beşerin inkirâz zamanı gelip çattığında, Türk kudreti oradan çekilmiş olacak, sonra da, َ ِ َ د َ ي َ ا ل ُ ك َ ْ ن ِ م َ ْ م ُ ه َ و َ ُ ج ُ و ج ْ أ َ م َ و َ ُ ج ُ و ج ْ أ َ ي َ ْ ت َ ح ِ ت ُ ف َ َ ا ذ ِ ا َ حْ تى َ ي ََ َ ن ُ و َ ِ س ْ ن َ ي : Nihâyet ye'cûc ve Me'cûc (ün seddi) açılıb da her tepeden saldıracakları vakit Enbiyâ', 96 âyet - i kerîme'si delâletiyle Yecûc ve Mecûc'u tutan sedd (Türk kudreti) açılınca şimâlin vahşî kurtları her tarafından saldıracaklardır buyuruluyor ki, hiç şübhesiz bu, َ ُّ ق َ ْ ل اَ ُ د ْ ع َ و ْ ل اَ َ ِ َ ر َ ت ْ ق ا َ و : Gerçek va'd olan Kıyâmet yaklaştığı vakit Enbiyâ' 98 nazm - ı mübîni mûcibince, mev'ûd olan bir âkıbet erişecek, Ye'cûc ve Me'cûc târihden silinecek demek olur" َ ِ ا ج ْ أ َ ي َ حْ ن َ ِ ض ْ ب َ لا ْ ا َ ِ فِ َ َ ن ُ و د ِ س ْ ف ُ م َ َ ج ُ و ج ْ أ َ م َ و َ َ ج ُ و : Ye'cûc ve Me'cûc, bu yerde fesâd çıkaran (kabîle) lerdir Kehf, 94 kavl - i şerîfinde yer yüzünü fesâda verip kana boyayan Ye'cûc ve Me'cûc'ün yalnız iki kabîle değil, cemi' sigası ile vârid olduğuna göre, bir çok kabîlelerden müteşekkil bir çapulcu kalabalığından ibâret olduğu anlaşılır Hattâ yer yüzündeki insanların yüzde doksanına kadar olan bir çoğunluğunun Ye'cûc ve Me'cûc olduğunu nakl edenler bile vardır Bu bakımdan Yecûc ve Me'cûc beliyyesi (belâ's ı), bütün beşeriyyete şumüllü bir âfetdir Rasûlü'llâh aleyhis - selâm, Yaklaşan bir fitnenin şerrinden vay Arab'ın hâline Şu saatte Ye'cûc ve Me'cûc'ün seddinden bir menfez açılmışdır buyurup Ye'cûc ve Me'cûc 'den erişecek musîbeti Arab'a tahsi s etmişdir ki bu tahsîs, Ye'cûc ve Me'cuc fitnesine benzer bir fitnenin pek yaklaştığı ve kendisi ile ilk iki halîfesinin hilâfeti zamanları geçtikden sonra, Hazreti Osmân radıye'llâhü anh 'ın şehâdeti ile, o fitneden ilk kapının açıldığı ma'nâsı kasd edilm iş ve bunu bir takım müessif hâdiseler ta'kîb etmişdir, demek olur" S B M Tecr'id - i Sarîh Tercemesi,C 9 ss 97 - 102 Kamil Miras 17 yapacakları hizmetlere de işâret edilmiş olur Bunun için Müslüman Türk'lerin inkirâzı, Ye'cûc ve Me'cûc S eddi ’ nin yıkılması ve nizâm - ı âlemin fesâdı demek olacakdır ki böyle büyük bir felâketin vukûu E şrât - ı saat ’ dendir" "İ şte batıyı doğuyu dolaşar ak bir çok hizmetlerde bulunan Z ü'l - karneyn 'in en büyük işi, en büyük görevi, rabbânî bir rahmet olan böyle maddî ve ma'nevî kuvvetli bir seddin inşâsıdır ki böyle bir seddin yıkılması, beşeriyyet için büyük bir felâket olacakdır" 18 Bu bakımdan Müslüman Türk’lerin inkırâzı, Dîn - i Tevhîd Seddi’nin yıkılmasını ve Ye’cûc ve Me’cûc denilen fitne ve fesad topluluğunun yer yüzünü isti’lâ’ e tmesini ifâde eder    Bu Hadîs - i şerîf’de ifâde buyurulan “Vay Arab’ın hâline” sözü, - Allâhü a’lem - bu gün içinde bulunduğumuz yirmibirinci asrın 2011 yılının Mart ayından i’tibâren başlayan ve hâlen de 2012 yılında devam etmekte olan “Arab Bah ârı” hâd iseleri, zamânımızda gerçekleşmiş bir neticesidir ki bu hâdiseler, bir takım Deccâl ’lerin , Tâğut ’ ların , Mücrim ’lerin ve bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayanların , bütün Arab memleketlerinde ve diğer İslâm memleketlerinde Demokrasî, özgürlük ve lâi klik gibi İslâm dışı beşerî sistem ve isteklerini hayâta geçirip tatbik ederek Müslümân’ları İslâm’dan uzaklaştırıp dalâlete düşürmek ve kendilerine benzetmek için meydana getirmiş ol dukları ve hâlen de getirmekde devam etti kleri fitne, fesâd ve ihtilâller den başka bir şey’ değildir 18 - Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 4 ss 3291 - 3292 Elmalılı M Hamdi Yazır 18 Çünkü bu “Arab Bahârı” hâdiseleri, - daha önce bir kısım İslâm memleketlerinde olduğu gibi şimdi de - Fas, Tunus, Cezâyir, Libya, Mısır, Ürdün, Lübnan, Sûriye, Irak, Suûdî Arabistan, Yemen, Katar , gibi dünyadaki bütün Arab m emleketlerini kısa bir zamanda - ellerinde Kur’ân’ın bütün emir ve nehiyleri ap - açık bulunduğu halde - şirke , küfre ve i rtidâda sevk eden Batının şerîrlerinin , Yahûdî ve Hristiyan topluluklarının telkin edip Müslümân’lara kabul ettirmek istedikleri ve onları kendileri gibi yapmaya çalış tıkları Deccâl ’lerin, T âğut ’ arın, Mücrim ’lerin ve büyüklük taslayanların şeytânî fikirlerinden başka bir şey’ değildir Çünkü a şağıdaki âyet - i kerîme’ler , bu konuları, açık bir şekilde dile get iren ap - açık birer delildir َ َ و َ َ ل ق َ ُ و ل َ ُ و كَا َ ُ و ن َ ُ و ه َا َ َ ن َ ْ و َ أ َ ً ا د َ َ ب ل َ ص َ َ ت َ ى َ َ ت ْ ه دَ ُ و َاط ََ ُ ق َ حْ َ ِ م َ ْ ل َ ب َ ْ ل َ َ ا ر ْ ب ِ ا َ َ ة َ ً ل ف ِ ن َ ي َ َ م ِ ه ط ََ َ ل َ م َ و َ َ ل ك َ َ ن ِ م َ َ ن ََ ْ ل ا َ ْ ش ُ مْد َ ين ِ ك ِ ر َ “ (Yah ûdî ve Hırıstiyanlar, Müslümânlara): - Yahûdî veyâ Nasr ânî olun ki doğru yolu bulasınız - dediler (Habîbim) De ki: Hay ır, (biz) hanîf olarak (müslim ve muvahhid olarak) İbrâhîm ’ in dînindeyiz (milletindeyiz) O, All âh ’ a eş tutanlardan değil idi” 19 َ َ ل َ و َ َ ت َ ْ ن َ َ ى ض ْ ر ََ ْ ن َ ع َ ْ ل اَ َ ك َ ُ و ه َ َ حْ ن لاَ لآ َ و َ ُ د َ َ ل ص َ َ ى ب ََ َ ّ تى َ ي ََ َ ت َ حْ ت َ ِ ب َ حْ َ ِ م َ َ ع َ َ ت َ ْ م ُ ه ط َ “Ne Yahûdî’ler, ne Hıristiyan’lar, - Sen onl arın dînine (milletine) uyuncaya kadar - , senden (aslâ) hoşnûd olmaz (lar) " 20 َ ا ُ و ك َ ر ْ ش َ ا َ َ ن ي ِ ذ حْ ل ا َ و َ َ د ُ و ه َ ْ ل اَ ا ُ و ن َ م آَ َ ن ي ِ ذ حْ َ ِ ل َ ً ة َ و َ ا د َ ع َ ِ س حْ ل نلاَ حْ د َ ش َ ا َ حْ ن َ د ِ ج َ ت َ ل ج َ 19 - Bakara , 135 20 - Bakara, 120 19 "İnsanların, îmân edenlere düşmanlık etmeleri bakımından en şiddetlisi, and olsu n ki Yahûdî'ler ile Allâh'a eş koşan müşrikleri bulacaksın 21 َ ْ م ُ ك و ُّ د ُ ر َ ي َ َ ِ َ ل ت ِ ك ْ ل اَ ا ُ و ت ُ و اَ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ َ ن ِ م َ ً ل ق ي ِ ر َ ف َ ا ُ و َ ِ ط ُ ت َ ْ ن ِ ا َ ا ُ و ن َ م آَ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ َ ل ه ُّ ي َ ا َ َ ل ي َ ن ي ِ ر ِ ف َ ل ك َ ْ م ُ ك ِ ن َ ل يم ِ ا َ َ د ْ َ َ ب "Ey îmân edenler, eğer kendilerine kitab verilenlerin iç inden, her hangi bir fırkaya, zümreye uyarsanız, boyun eğerseniz, sizi, îmânınızdan sonra döndürürler de kâfirler yaparlar" 22 Bunun için bütün Müslümân'lar ın bu ve buna benzer âyet - i kerîme ve Hadîs - i şerîf’leri iyi anlayıp düşünerek kendilerini İslâm ve Müslümân düşmanlarının küfür, şirk, fitne, fesâd ve ihtilâl tuzaklarının içerisine atmamaları gerektir Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’ın da yukarıdaki Hadîs - i şerîf’ ler de büyük bir telâş ve endişe ile haber vermek istediği hâdiseler de, işte , zararı ve tahrîbâtı belli bir topluma âit olan putperestlikden , bâtıl inanç ve ibâdet şekillerinden daha büyük ve daha umûmî bir tahrîbâtı olan Deccâl ’lerin , Tâğut ’ların , Mücrim ’lerin , bâtıl fikir, inanç ve nefsânî arzularında büyüklük taslayanların İslâm’a ve Mü slümân’lara bir zararı yokmuş gibi telkin edip gös terdikleri bu fikir , inanış , ve nefsânî arzûların dan başka bir şey’ değildir Bunun içindir ki Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm , başka bir Hadîs - i şerîf’lerinde de şöyle buyurmuştur: "Bundan sonra sizin bi r daha putperestliğe döneceğinizden endîşe etmiyorum Endîşe etdiğim şey', sizin dünyâ işlerine 21 - Mâide, 82 22 - Âl - i İmrân, 100 20 dalarak ve servet peşinde koşarak birbirinizin kanını dökmenizdir İhtiras ile nefsâniyyet güdüp didişmenizdir İşte o zaman siz de sizden evvelki milletler gib i helâk olursunuz Çünkü ihtiras, ni'metden mahrûmiyyete sebeb olur" İnsanlar arasında önderlik yapıp akıllı g ibi görünen ve ıslahatçı geçinen bu Deccâl - vârî insan ların Allâhü Teâlâ’yı unutarak İslâm ve Kur’ân karşısıdaki isyankâr tutumlarını ve dav ranışlarını da şu âyet - i kerîme’ler açık bir şekilde ifâde buyurduğundan onlara uyup onların yolundan gitmek, aklını kullanmasını bilen insanlar ve bi’l - hâ s sa ben Müslümanım diyen kimseler için te lâfîsi mümkün olmayan dünyevî v e uhrevî felâketlerdendir: َ َ و َ ُ ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ لآ َ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ َ ْ ين َ ب َ و َ َ ك َ ن ْ َ ب َ ل َ ن ْ َ َ َ َ ج َ َ ن آ ْ ر ُ ق ْ ل اَ َ ت ْ أ َ ر َ ق َ ا َ ذ ِ إ َ ً ل بل َ ج ِ ي َ ِ ة َ ر ِ خ لآ ْ ل ِ ب َ َ ن و ت ْ س َ م َ ُ و ً ا ب لا ََ ً ا ر ْ ق َ و َ ْ م ِ ِ نِ ا َ ذ آَ ِ فِ َ و َ ُ ه و ُ ه َ ق ْ ف َ ي َ ْ ن َ أ َ ً ة حْ ن ِ ك َ ا َ ْ م ِ ِ بْ و ُ َ ُ ق َ َ ى َ َ ع َل َ ن ْ َ َ َ َ ج َ و ط َََ ا َ ذ ِ إ َ و َ َ ذ َ ْ و حْ ل َ و َ ُ ه َ د ْ ي َ و َ ِ ن آ ْ ر ُ ق ْ ل اَ ِ فِ َ َ ك حْ ب َ ب َ َ ت ْ ر َ ك ً ا ب و ُ ف ُ ن َ ْ م ِ ه ِ ب ل َ ب ْ د َ ا َ َ ى َ َ ع َا َ "Sen Kur'ân'ı okuduğun zaman seninle âhirete inanmazların arasına gizli bir perde çekeriz (d e kendilerine okuduğunu idrâk ede mezler) "Onların kalbleri üzerine, onu (Kur'ân'ı) iyice anlamalarına (engel) perdeler gerer, kulaklarına bir ağırlık veririz Sen, Kur'ân'da Rabb ’ ini bir tek olarak andığın vakit onlar ürkek ürkek arkalarını çevirirler (arkalarını dönüp kaçarlar) " 23 H er asırda, çağdaş ve medenî olma sevd âları ile insanların ve toplumların huzûrunu b ozmaya çalışan ve onları - kendi 23 - İsrâ' Sûresi, âyet 45 - 46 21 görüş ve inanışına göre, islâh ediyorum ve mutluluğa götürüyorum zannı ile - dünyevî ve uhrevî felâketlere sürüklemeyi bir ma’rifet ve bir başarı kabûl eden, Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiy’lerine uymayı geri kalmışlık sayan, deccâl - vârî insanlar hiç bir zaman eksik olmamışdır Böyle kimselere - dînî ta’biri ile - deccâl denilmesi de bundandır İçinde yaşadığımız şu zamanda, Demokrasî , Lâiklik ve Ö zgürlük nâmı altında, kendi çıkarlarını ve mel'un emellerini gerçekleştirmek masâdı ile "Orta Doğu Projesi " gibi bir fitne, fesad, şirk ve küfrün öncülüğünü yaparak kendilerine karşı koymaya çalışan Müslümân'ları terörist damgası ile, "Teröristler, Ortadoğu'da Demokrasî'nin gelişmesini istemiyorlar" "Özgürlüğün ilerlemesini durdurmaya çalışıyorlar" diyerek feryâd eden Deccâl - vârî insanların çalışmaları da, ancak Deccâl 'lerin yapacağı bir çalışmadır Bunun için Tevhîd esâslarını doğru bir şekilde öğrenip inanan ve hayâtında onun îcâblarını yerine getirmeye çalışan bir Müslüman’ın, İslâm Dîni esâslarından başka İslâm dışı bir sistemi ve onun gereklerini kabûl etmesi veyâ onun bir kısmını kabûl edip bir kısmını kabûl etmemesi veyâ hem Müslümân’lığı hem de diğer sistemleri birbirine katıp kendine göre bir İslâm anlayı şı içinde yaşaması, mümkün değildir Aynı zamanda - Ben sağcı Müslümân'ım, solcu Müslümân’ım, sosyalist Müslümân’ım, kapitalist Müslümâ'ım, yenilikci Müslümân’ım , ılımlı Müslüman’m, hoş görülü Müslüman’ım , demokrat bir Müslüman’ım gibi bir takım ta’bi rler k ullanarak - tefrîka ve anarşîye meydan verecek her hangi bir davranışda bulunması da aslâ câiz değildir 22 Çünkü Tevhîd inancı esâslarına doğru bir şekilde inanan bir Müslümân, îmânı ortadan kadıracak olan küfür, şirk , fitne ve fesâd virüslerini ve All âhü Teâlâ’nın, َ ُ ت ل َ ن ا َ ب ْ ل اَ ُ م ُ ه َ َ ء ل َ ج َل َ م َ ِ د ْ َ َ ب َ ْ ن ِ م َ او ُ ف َ َ َ ت ْ خ ا َ و َاو ُ ق حْ ر َ ف َ ت َ َ ن ي ِ ذ حْ ل ل َ ك َ او ُ ن و ُ ك َ ت َ لآ َ و ط ََ َ ٌ م ِ ظ َ ع َ ٌ ِ ا َ ذ َ ع َ ْ م ُ َ ل َ َ ك ِ ئ َ ل و ُ ا َ و لا َ “Siz, kendilerine ap - açık delîl’ler, âyet’ler geldikden sonra parçalanıp ayrılanlar gibi ve ihtilâf’ a düşenler gibi, olmayın İşte onlar (ın hâli): En büyük azâb, onlarındır” 24 â yet - i kerîme’sindeki emrini çok iyi bilir ve yaşayışını, sözlerini, fikirlerini ve inançlarını ona göre ayarlar Bunun netîcesi olarak da, İslâm dışı bir davranışda bulun mamaya gayret sarf eder İ nsan lık âlemi için dünyevî ve uhrevî hakîkat bu olduğuna göre , bu gün Deccâ l - vârî ( Deccâl gibi ) insanların gaflete düşür üp aldattıkları Müslümanlar, Demokratik ve özgürlükçü fikirlerin te’sîri altında kalarak ilâhî bir mesne di olmayan bir hakk ve hukuk peşinde koşmakta , sınırsız bir özgürlük iddiâsı nda bulunarak dilediği gibi bir yaşam tarzı seçmekde ve bu şekildeki davranışlarında maddî veyâ ma’nevî her hangi bir sakınca görmemektedir Bunun için de aklına gelen her şey’i ya pma sevdâsı peşinde koşmakda, bunları elde etmek ve tatbîkata geçirmek için de hiç bir sınır tanımayarak bir takım fikir ve düşünceleri ileri sürmekde ve insanları onun etrâfında toplamaya, mutluluk terâneleri atıp onları aldatmaya çalışmaktadır ki işin en tehlikeli tarafı da budur İşte Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’ın , 24 - Âl - i İmrân Sûresi, âyet 105 23 “ V ay Arab'ın hâline? Bu gün Ye'cûc ve Me'cûc'ün seddinden şunun gibi bir delik açıldı ” "Âdem'in yaratıldığı zamandan beri, kıyâmete kadar, Deccâl 'in şerrinden daha büyük bir fi tne olmamışdır" 25 h akikatini ifâde buyurup târih boyunca eşi görülmemiş büyük bir uyarıda bulunması da - Allâhü a’lem - budur Çünkü Ye’cûc ve Me’cûc seddi ’ nin , diğer bir ifâde ile Din - i Tevhîd Seddi ’nin delinmesinden ( hakk i le bâtılı birbirinden ayırt etme kâbiliyyetini kaybeden insanlara, İslâm düşmanı Deccâl’lerin , Tâğut ’ ların , Mücrim’lerin ve büyüklük taslayanların, daha doğrusu Allâhü Teâlâ’nın insanlar için beğenip seçtiği İslâm D îni ’ ni ve ilâhî emirlerini beğenmeyip ken di görüş ve anlayışlarına göre insanları idâre etmek isteyen bir takım beyinsizlerin, َ ْ م ُ َ ل َ َ ل ِ ق َ ا َ ذ ِ إ َ و ََ ِ ض ْ ب َ � اَ ِ فِ َاو ُ د ِ س ْ ف ُ ت َ َ لا َلا ََ َ ن و ُ ح ِ َ ْ ص ُ م َ ُ ن ْ َ نَ َل َ حْ نَّ ِ إ َ ْ ا و ُ ل ل َ ق “Yer yüzünü fesâda vermeyin denildiği zaman ; (Hayır, biz yer yüzünü fesâda vermiyoruz) Biz ancak islâh edicileriz ( medenî ve insânî bir islahat yapıyoruz, insanlarımızı çağdaş medeniyyet seviyesine çıkaracağız, onların refah seviyelerini yükselteceğiz ) ” 26 d iyerek onları İslâm dışı bâtıl yollara sevk etmeleri, tahrîbâtı bel li bir toplum a âit olan putperes t likden ve diğer bâtıl inançlardan daha beter ve daha umûmî bir felâket olan fikir, fitne, fesâd, tefrika , anarşi ve ihtilâl leri , doğru bir şey’ imiş gibi göster meleri ve insanlar arasında yaygın bir h âle 25 - Riyâzü’s - sâlihîn,C 3 ss 326 (1846 nolu h ş ) 26 - Bakara, 11K 24 getirmeleri, insanl ık âlemi için en büyük bir felâ ketdir ki bunun en açık bir delili şu âyet - i kerîme’dir: َ َ لا َ أ ََ َ ن و ُ ر ُ َ ْ ش َ ي َ حْ لا َن ِ ك َ ل َ و َ َ ن و ُ د ِ س ْ ف ُ مْد ْ ل اَ ُ م ُ ه َ ْ م ُ ه حْ ن ِ إ “(Haberiniz olsun ki, onlar fesadcıların ta kendileridir Fakat bunun (böyle olduğunu) anlamazlar (ve anlamak da istemezler) Ellerinde Kur’ân’ın en açık emi r ve nehiyleri olduğu halde bu ilâhî İslâm sistemi ni bırakıp beşerî bir sistem olan Demokras î, Özgürlük , Lâiklik ve Ç ağdaşlık ihtil âlleri yapan Müslüman’ların ve Müslüman Arab’ların hâli, bunun en açık bir örneğidir Bu bakımdan “Arab Bahârı”, Müslüman Arab’ların sâhib oldukları İslâm Dîni esâslarını bırakıp peşinde koştukları Deccâl ’ lerin , Tâğut ’ ların, Mücrim’lerin ve bâtıl inanç ve fikirlerinde büyüklük taslayanların fikir, fitne, fesâd, tefri ka ve ihtilâllerinden başka bir şey’ değildir Bunun için Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm , “ Ye'cûc ve Me'cû c Seddi’nin delinmesi ile meydana gelecek olan bu büyük musibeti, Arab'a tahsis etmişdir ki bu tahsîs , - Allâhü a’lem - Ye'cûc ve Me'cuc fitnesine benze r bir fitnenin pek yaklaştığı nı ve kendisi ile ilk iki halîfesinin hilâfeti zamanları geçtikden sonra, Hazreti Osmân radıye'llâhü anh 'ın şehâdeti il e o fitneden ilk kapının açılacağını ve bunu Tâğut ’ların , Deccâl ’lerin , Mücrim ’lerin ve B üyüklük taslayanlar ’ ın kıyâmete kadar mey dana getirecekleri bir takım mü essif hâdiseler in ta'kîb edeceğini , ifâde etmiş olur 28 Deccâl’lerin en şerlisi olan Mesih Deccâl (Yalancı Mesih ) , âhir zamanda ortaya çıkacak olan son derece hilekâr, 27 - Bakara, 12 28 - S B M Tecr'id - i Sarîh Tercemesi,C 9 ss 97 - 102 Kamil Miras 25 düzenbaz, yalancı, yaldızcı, ha kkı bâtıla, iyiyi kötüye karıştırarak insanları hakk yoldan döndürüp dalâlet yollarına çeviren bir kimse olacakdır ki peygamberlik davasında bulunmayıp ulûhiyyet ( tanrılık ) iddiâsında bulunacak, hakkı bâtıl gibi gösterecek, akla hayâle gelmedik şerr işleri yapacak, insanları aldatmakta mâhir bir sahtekârlık gösterecek, kâfirliği, sahtekârlığı yüzünden belli olduğu hald e bir takım hârikâlar gösterip ulûhiyyet ( tanrılık ) iddiâsında bulunar ak insanları akla hayâle gelm edik şerr işlere sevk edecektir ki Cenâb - ı Hakk, insanları imtihân etmek için - bir istidrâc kabilinden - kendisine verdiği ba’zı imkânlar sebebi ile hârikü’l - âde bir takım ma’rifetler gösterecek ve böylece îmânı zayıf olan Müslümân’ları doğru yoldan saptırarak şirk ve küfür yollarına döndürecek, îm ânı kuvvetli olanlara da hiçbir şey’ yapamayacaktır Bunlardan îmânı bütün bir kişiyi halkın önünde ö ldürüp diriltmesi bile o îmânı bütün kimseleri hakk yoldan ayıramayacaktır Çünkü öldürüp dirilttiği o kişi, dirilince “Va'llâhi benim, senin Deccâl olduğu n hakkındaki şimdiki kanâatim, bundan evvelki îmânımdan daha kuvvetlidir, va’llâhi, sen Deccâl’sin” der O da, adamlarına “Onu öldürünüz” derse de bir daha öldüremez 29 Bunun için Ye’cûc ve Me’cûc fitnesinin dünyayı isti’lâ’ etmesine engel olan Zü’l - Ka rneyn seddi ( Dîn - i Tevhîd seddi ) yıkılıp ( açılıp ) Ye’cûc ve Me’cûc fitnesi her tepeden akın edip 29 - İsdidrac: Fâsık veyâ kâfi r olduğu belli olan bir şahsın isteğe uygun olarak yapıp gösterdiği bir takım hârikalardır ki Allâhü Teâlâ böyle bir imkânı belli bir zaman için ona verir O da her şey'i kendinden bilerek azdıkca azar Bu sûretle de azâbı katmerlenir ki şu âyet - i kerîme b unu ifâde eder: َ ن ُ و مْد َ َ ْ َ َ ي َ لآ َ ُ ث ْ َ ي َ ْ ن ِ م َ ْ م ُ ه ُ ج ِ ب ْ د َ ت ْ س َ ن َ س َ َ ل ن ِ ت َ ل يآ ِ ب َ ا ُ و ب حْ ذ َ ك َ َ ن ي ِ ذ حْ ل ا َ و ج "Âyetlerimizi yalan sayanları, biz, bilmeyecekleri nokta (lar) dan yavaş yavaş helâke yaklaştırırız" A'râf, 182 26 dünyanın her tarafını isti’lâ’ etmeye başlayınca, b öyle bir fitne devri zamânında, Îsâ aleyi's - selâm, Cenâb - ı Hakk'ın yeni emirlerini teblîğ etmek üzere g elen bir peygamber olarak değil, Hazreti Muhammed saleyhi's - selâm 'ın bir ümmeti olarak getirdiği dîni yaşayan ve onu uygulayan - adâletli bir hakem - sıfatı ile, yer yüzüne inecek; kendisine inana n bir kısım insan lar ile birlikte - açlık , kıtlık, kuraklı k gibi bir çok sıkıntılar içerisinde - Tûr dağına çekilecek; bu suretle de Ye’cûc ve Me’cûc fitnesi kendilerine bir zarar veremeyecektir Îsâ aleyhi’s - selâm, Tûr dağından inip Allâhü Teâlâ ’nın yardımı ile Mesih Deccâl i ve küffârı katledecek, Yecûc ve Me’cûc fitnes ini öldürüp ortadan kaldıracak, İslâm Dîni’ni aslına uygun bir şekilde yeniden te’sîs edecek, Tevhîd akidesini yeniden ihyâ ederek İ slâm diyârında kâfir kalmayacak bir şekilde yer yüzünü bir müddet islâh edip düzelttikden sonra Hazreti Muhamme d aleyhi's - selâm 'ın şerîati ile amel edip âdil bir hâkim olarak Hristiyan putlarını kıracak, domuz katlini emr edecek, cizyeyi kaldıracak, mal çoğalacak ve Hristiyanlığın hukümsüz olduğunu i'lân edecek, din olarak sâdece İslâmiyyet kalacak gök yüzünün ber eketleri yeryüzüne inecek; kürre - i arz, Kisrâ'ların, Kayser'lerin ve bunlar gibi haşmet sâhibi meliklerin vaktiyle sînesine sakladıkları hazîneleri kusmağa başlayacak; herkes dünyânın son zamanlarının geldiğini anlıyarak mal biriktirip to plamakdan sarf - ı n azar edecek K endisi ve kendisine inananlar öldükten sonra da yer yüzünde insanların kötüleri kalacak, büyük bir ahlâksızlık ve hayâsızlık içerisinde eşekler gibi herkesin gözü önünde cinsel 27 ilişkide bulunacak ve bundan sonra da kıyâmet bunlar üzerine kopacaktır Şu halde bütün bu hakikatler karşısında biz M üslüman’ lara düşen en büyü k görev, aklımızı ve îmân esâslarımızı iyi kullanarak Tâğut ’ların , Deccâl ’lerin , Mücrim ’lerin ve büyüklük taslayan kimselerin yaldızcı, aldatıcı sözlerine uyup gaflete dalarak fitne, fesâd, şirk ve küfür yollarına yönelip onlar gibi olmamakdır Aksi takdirde hiç bir kimsenin hiç bir kimseye bir yardımda bulunamayacağı Mahşer Günü ’nde, şu âyet - i kerîme’lerde ifâde buyurulan çekişmeleri yapar dururuz da hiç bir faydası ol maz َ َ و ل َ ن ْ َ َ َ َ ج َ َ ك ِ ل َ ذ َ ك ََ ْ ُ م َ َ ر ِ ب ل َ ك َ أ َ ة َ ي ْ ر َ ق َ ا ل ُ ك َ ِ فِ َ ُ و ر ُ ك ْ مْد َ ِ ل َ ل َ ه ِ م ِ ر ل َ ه ِ ف َ ا َط ََ َ ن و ُ ر ُ ك ْ َ يم ل َ م َ و َ َ ن و ُ ر ُ َ ْ ش َ ي َ ل َ م َ و َ ْ م ِ ه ِ س ُ ف ن َ أ ِ ب َ حْ لا ِ إ “Biz, her şehir ve kasabada, (mal, mülk, servet ve makam sâhibi büyüklerini, - başında bulundukları toplu ma örnek olup onları hidâyet yoluna mı, yoksa dalâlet yoluna mı sevk edecekler diye - îmân ve küf ür arasında muhayyer bıraktık Peygamberimiz onlara doğru yolu göstermesine rağmen onların ekseriyyeti küfür ve şirk yolunu tercih ettiler, Biz de) Mücrim’leri ( oraların günahkârlarını ve onlara uyanları imtihân etmek için ) , o yerlerde (rahmetimizin bir eseri olarak mühlet verip kendi amellerine kendilerinin şâhid olup bir i’tiraz haklarının kalmaması için) hilekârlık etsinler (hîle ve desiselerine devam etsinler ) diye, büyük adamlar (tanınmış büyükler) yaptık (Onları imtihân etmek için onlara böyle bir imkân verdik) Halbuki onlar hilekârlığı başkasına değil, kendilerine yaparlar da farkında olmazlar, (olsalar bile ondan vaz geçmazler) ” 30 30 - En’âm, 123 28 وَ َ َ َ ُ ر َ ف َ ك َ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ َ ل ل َ ق َ ُ ن َ ن َ ل َ او َ َ لا َ و َ ِ ن آ ْ ر ُ ق ْ ل اَ ا َ ذ َ ِ بْ َ َ ن ِ م ْ ؤ ََ َ ب َ ي ِ ذ حْ ل ل ِ ب َ ِ ذ ِ إ َ ى َ ر َ ت َ ْ و َ ل َ و َ ِ ْ ي َ د َ ي َ َ ْ ين َ َ َ د ن ِ ع َ َ ن و ُ ف و ُ ق ْ و َ م َ َ ن و ُ مْد ِ ل ل حْ ظ لا ََ ُ ل و ُ ق َ ي َ َ ل ْ و َ ق ْ ل اَ ض ْ َ َ ب َ َ لى ِ إ َ ْ م ُ ه ُ ض ْ َ َ ب َ ُ ع ِ ج ْ ر َ ي َ ْ م ِ ا بْ َ ب َ َ ن ي ِ ذ حْ ل ا ََ َ لا ْ و َ ل َ او ُ ر َ ب ْ ك َ ت ْ س اَ َ ن ي ِ ذ حْ َ ِ ل َ او ُ ف ِ َ ْ ض ُ ت ْ س ا ََ ْ ؤ ُ م َ ل حْ ن ُ ك َ ل َ ْ م ُ ت ن َ أ َ َ ين ِ ن ِ م َ َ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ َ ل ل َ ق َ ْ م ُ ك ل َ ن ْ د َ د َ ص َ ُ ن ْ َ نَ َ أ َ او ُ ف ِ َ ْ ض ُ ت ْ س اَ َ ن ي ِ ذ حْ َ ِ ل َ او ُ ر َ ب ْ ك َ ت ْ س ا ََ َ ء ل َ ج َ ْ ذ ِ إ َ َ د ْ َ َ ب َ ى َ د ُ ْ ل اَ ِ ن َ ع َ م ُ ك َ َ ين ِ م ِ ر ْ ُّ م َم ُ ت ن ُ ك َ ْ ل َ ب ََ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ َ ل ل َ ق َ و ََ ِ ل ْ حْ َ لاَ ُ ر ْ ك َ م َ ْ ل َ ب َ او ُ ر َ ب ْ ك َ ت ْ س اَ َ ن ي ِ ذ حْ َ ِ ل َ او ُ ف ِ َ ْ ض ُ ت ْ س ا َ ْ ذ ِ إ َ ِ ب ل َ ه حْ ن لا َ و ََ َ ن و ُ ر ُ م ْ أ َ ت ا ً د ا َ د ن َ أ َ ُ َ ل َ َ ل َ َ ْ َ نَ َ و َ ِ حْ َ لل ِ ب َ َ ر ُ ف ْ ك حْ ن َ ن َ أ َ ل َ ن َطَ َ َ ة َ م ا َ د حْ ن لاَ او ُّ ر َ س َ أ َ و ََ ل حْ مْد َ ل َ َ ِ ا َ ذ َ َ ْ ل اَ ا ُ و َ أ َ ب َط ََ ْ ا َ ل َ ن ْ َ َ َ َ ج َ و َ َ لا ْ غ َ � ا و ُ ر َ ف َ ك َ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ ِ ق ل َ ن ْ ع َ أ َ ِ فِ َ َ ل َط ََ حْ لا ِ إ َ َ ن ْ و َ ز ْ ُ يُ َ ْ ل َ ه َ َ َ ن و ُ َ َ مْد ْ َ َ ي َ او ُ ن ل َ ك َل َ م َ “O küfr edenler (Deccâl’ler, Tâğu t’lar, Mücrim’ler ve büyüklük taslayanlar) : - Biz ne bu Kur’ân’a, ne de ondan öncekilere aslâ inanmayız - dedi (ler) O zâlimler Rabb’lerinin dîvânında mevkû f dururlarken, sözü (kabahati ) birbirine evirib çevirir (lerken, içlerinde) zaif sayılanlar (idâre ed ilenler) o büyüklük taslayanlara (idâre edenlere) : - Siz olmasaydınız muhakkak ki biz mü’minler (den) olmuşduk - derler (ken) senَ (onların hâlini) bir görmelisin” “ Büyüklük taslayanlar zaif sayılanlara (Deccâl’ler, Tâğut’lar, Mücrim’l er ve büyüklük tas layanlar idâre ettikleri kimselere), - Size hidâyet geldiği zaman biz mi sizi ondan çevirdik? Hayır, siz kendiniz suçlu idiniz - der (ler) ” “Zaif sayılanlar da büyüklük taslayanlara: - Hayır, gece gündüz (işiniz) hilekârlık idi Çünkü siz bize hep Allâh ’a küfr etmemizi, O’na ortaklar tanımamızı emr ed iyordunuz - derler Azâbı görünce de hepsi pişmanlıklarını içlerine 29 atarlar (da suçlu olduklarını i’ tiraf e de mezler ) Biz de o küfr edenlerin boyunlarına (ateş) tomrukları (nı) takarız (Böylece) onlar , ancak yapmakta oldukları günahları yüzünden cezâlandırılırlar ” 31 Bu bakımdan yaptığımız ve yapacağımız her işin, kendi amelimizin bir neticesi olduğunu iyi düşünerek Allâhü Teâlâ’nın râzı olmayacağı şey’leri yapmamak ve bizleri hakk yoldan döndürüp dalâlet yollarına yönlendiren şerir kimselerin Demokrasî, Özgürlük, Lâiklik, Çağdaşlık gibi - doğru yol diye - gösterdikleri bâtıl yolların tuzağına düşmemek lâzımdır Bunun için Cenâb - ı Hakk, ins anlık için bir hidâyet rehberi ve doğru yolun ta kendisi olan Kur’ân - ı Kerîm’inde - bizleri uyarmak için - şöyle buyurmaktadır: َ َ ل م َن ِ م َ َ ك َ ب ل َ ص َ أ َ ل َ م َ و َ ِ ّ َ لاَ َ ن ِ مْد َ ف َ ة َ ن َ س َ ي َ ْ ن ِ م َ َ ك َ ب ل َ ص َ أ ََ َ ك ِ س ْ ف حْ ن َ ن ِ مْد َ ف َ ة َ ئ ا َ س َط َ “Sana gelen her iyilik (Allâhü Teâlâ’nın lûtf - ü ihsânı olarak) Allâh’dandır Sana gelen her fenalık da ( kendi amelinin bir karşılığı ve intikâmı olarak) kendindendir” 32 َ َ و َ م ِ ق َ ت ْ س ُ م َ ط ا َ ر ِ ص َ َ لى ِ إ َ ُ ء ل َ ش َ ي َ ْ ن َ م َي ِ د ْ ه َ ي َ ُ َ لل ا َ َ ِ ل ُ ق َ ى ف َ ط ْ ص اَ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ ِ ه ِ د ل َ ب ِ ع َ َ ى َ َ ع َ ٌ م � َ س َ و َ ِ لل ِ َ ُ د ْ مْد َ ْ ل ا ط ََ “Allâhü Teâlâ, kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü k imseleri) doğru yola iletir” 33 “Hamd olsun Allâh’a ve selâm olsun O’nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği) kullarına” 34 31 - Sebe’ 32 - 33 32 - Nis â’, 79 33 - Bakara, 213 30 Bunun için kullarının dünyevî ve uhrevî mutluluğunu isteyen Allâhü Teâlâ, Rabb isminin muktezâsı ve sonsuz rahmeti 'nin bir eseri olarak sevgili rasûlü Hazreti Mehammed aleyhi's - selâm vasıtası ile bizlere teblîğ ettirmiş olduğu Kur'ân - ı Kerîm'inde ve İslâm Dîni esâsları'nda, insanlığın muhtaç olduğu en doğru yolun kendi ilâhî sistemi olduğunu belirterek, � ْ س ِ لإ ْ ا َ ِ لل اَ َ د ْ ن ِ ع َ َ ن يا د لاَ حْ ن ِ إ َ ُ م فقَ "Hak dîn, (insanları dünyevî ve uhrevî mutluluğa erdiren gerçek düzen, gerçek sistem, gerçek rejim, gerçek inanış) , Allâh ındinde (ancak) İslâm'dır" 35 َ َ ع َ ُ ت ْ مْد َ ْ تْ َ َ ا َ و َ ْ م ُ ك َ ن ي ِ د َ ْ م ُ ك َ ل َ ُ ت ْ َ َ مْد ْ ك َ ا َ َ م ْ و َ ْ ل َ ا َ ُ م ُ ك َ ل َ ُ ت ِ ض َ ب َ و َ ِ تى َ مْد ْ َ ِ ن َ ْ م ُ ك ْ َ َ ً ل ني ِ د َ َ م � ْ س ِ لإ ْ ا َ "Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve size dîn olarak İslâm'ı beğenip seçtim, ondan (ve onun îcâblarını yerine getirenlerden) râzı oldum" 36 buyurmakda; bundan sonra da her türlü dünyevî ve uhrevî felâketin sebebi olan şu uyarıyı yaparak İslâm dışı fikir, görüş, sistem, düzen, rejim ve inanışlara gönül vermememizi emr etmektedir َ ُ ْ ن ِ م َ َ ل َ ب ْ ق ُ ي َ ْ ن َ َ َ ف َ ً ل ني ِ د َ ِ م � ْ س َ ِ لإ ْ ا َ َ ر ْ َ غ َ ِ َ غ َ ت ْ ب َ ي َ ْ ن َ م َ و ج َََ َ و ُ ه َ و َ َ ن ي ِ ر ِ س َ ل ْ لْ اَ َ ن ِ م َ ِ ة َ ر ِ خ لآ ْ ا َ ِ فِ "Kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa (İslâm dışı fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekillerine 34 - Neml, 59 35 - Âl - i İmrân 19 36 - Mâide, 3 31 uyarsa) ondan (bu dîn, İslâm dışı bu fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekilleri) asl â kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır" 37 Rasulü’llâh aleyhi’s - selâm da, Hadîs - i şerîf’lerinde, Kur’ân yolundan başka bütün yolların insanları dalâlete götürüp dünyevî ve uhrevî felâketlere götüreceğini belirterek şöyle buy urmaktadır: َ ِ لل اَ َ ل و ُ س َ ب ل َ ي َ َ ل ه ْ ن ِ م َ ُ ة َ ل ج حْ ن لاَ َ ل مْد َ ف َ : َ ل ِ ق َ ِ م ِ َ ْ ظ ُ مْد ْ ل اَ ِ ل ْ حْ َ لا ِ َ ع ْ ط ِ ق َ ك َ ٌ َ تَ ِ ف َ ُ ن ُ و ك َ ت َ س َ ُ حْ ن ِ إ َ ُ م ْ ك ُ ي َ و َ ْ م ُ ك َ د ْ َ َ ب َ ْ ن َ م َ ُ ر َ ب َ خ َ و َ ْ م ُ ك َ َ ْ ب َ ق َ ْ ن َ م َ ُ َ أ َ ب َ ن َ ِ ِ ف َ لى َ ل َ َ َ ت َ ِ لل اَ ُ ِ َ ل ت ِ ك َ: َ ل َ ل ق َ َ ْ ل َل ِ ب َ َ س ْ َ ل َ ٌ ل ْ ص َ ف َ َ و ُ ه َ و َ ْ م ُ ك َ ن ْ َ ب َ ل َ م َ َ لى َ ل َ َ ت َ ُ َ لل اَ ُ َ مْد َ ص َ ق َ ً ا ُّ بْ َ َ جَ َ ُ َ ك َ ر َ ت َ ْ ن َ م َ ِ ل ْ ذ َ ِ لل اَ ُ ل ْ ب َ ي َ َ و ُ ه َ و َ َ لى َ ل َ َ ت َ ُ َ لل اَ ُ حْ َ َ ض َ ا َ ِ ه ِ ْ ي َ غ َ ِ فِ َ َ ى د ُ ْ ل اَ َ ى غ َ ت ْ ب اَ ِ ن َ م َ و َ ي ِ ذ حْ ل اَ َ و ُ ه َ و َ ُ م ِ ق َ ت ْ س ُ مْد ْ ل اَ ُ ط ا َ ر ا ص لا َ و َ ُ م ِ ك َ ْ ل اَ ُ ر ْ ك ا ذ لا َ و َ ُ ين ِ ب ُ مْد ْ ل اَ ُ ه ُ ب ُ و ن َ و ُ ين ِ ت َ مْد ْ ل ا َ ُ غ ي ِ ز ُ ت َ لآ ََ لآ َ و َ ُ ء َ ل مْد َ َ ُ َ ْ ل اَ ُ ْ ن ِ م َ ُ ع حْ ب َ ش ُ ي َ لآ َ و َ ُ ء ا َ ب َ لا ْ ا َ ُ َ َ َ م َ ُ ب حْ َ َ ش َ ت َ ت َ لآ َ و َ ُ ء ا َ و ْ ه َ لا ْ ا َ ِ ِ ب َ ِ ِ ب َ َ م َ ك َ ي َ ْ ن َ م َ و َ َ ر ِ ج ُ ا َ ِ ِ ب َ َ ل ِ مْد َ ع َ ْ ن َ م َ و َ َ ق َ ب َ س َ ُ َ مْد ْ َ ِ ع َ َ م ِ َ َ ع َ ْ ن َ م َ ُ ء َ ل ِ ق ْ ت َ لا ْ ا َ ُ ُّ َ َ َ يم َ َ ي ِ د ُ ه َ ْ د َ ق َ ف َ ِ ِ ب َ َ م َ ص َ ع َ ْ ن َ م َ و َ َ ل َ د َ ع َ ْ س ُ م َ ط ا َ ر ِ ص َ َ لى ِ إ َ َ ت م ِ ق َ “Muhakkak ki ileride muzlim gece kıt’aları (zifîrî gece karanlıkları) gibi fitneler olacakdır Denildi ki - Yâ Rasûle’llâh, ondan necât (kurtuluş) ne? - Buyurdu ki Allâhü Teâlâ’nın Kitâbı (Kur’ân - ı Kerîm) dir Onda sizden evvelkilerin h aberi, sizden sonrakilerin haberi, birbirinizin arasındaki şey’lerin hukmü vardır O bir hezl (boş söz) değil, (hakk ile bâtılı birbirinden ayıran) bir fasıldır O’nu tecebbüren (kibirlenip büyüklenerek) terk edenin 37 - Âl - i İmrân, 85 32 Allâh belini kırar Doğru yolu O’nun gay risinde arayanı, Allâh dalâlete düşürür O, Allâh’ın habl - i metîni (sapa sağlam bir ipi), nûr - i mübîn’i (ap - açık bir nûru) dir Zikr - i hakîm’dir Sırât - ı müstekîm’dir Keyiflerin sapıtmamasına, re’ylerin dağılmamasına yegâne sebeb O’dur Ulemâ’, O’na doyma z Etkıyâ’ (Allâh korkusu ile günah işlemekden çekinenler) O’ndan usanmaz O’nun ilmini bilen ileri gider O’nunla amel eden me’cûr olur (sevab kazanır) O’nunla hukm eden adâlet eder O’na sımsıkı sarılan doğru yola hidâyeti bulur” 38 َ َ ل مْد ْ ع َ لا ْ ل ِ ب َ ا ُ و ب ِ د َ ل ب َ ِ ع َ ط ِ ق َ ك َ ً ل ن َ ت ِ ف َ ِ ل َ َ و َ ً ل ن ِ م ْ ؤ ُ م َ ُ ل ُ ج حْ ر لاَ ُ ح ِ ب ْ ص ُ ي َ ِ م ِ َ ْ ظ ُ مْد ْ ل اَ ِ ل ْ حْ َ لا َ َ ى ِ س ْ ُ يم ى ِ س ْ ُ يم َ ْ و َ أ َ ً ا ر ِ ف َ ل ك ََ َ ل ْ ن ُّ د لاَ َ ن ِ م َ ض َ ر َ َ ِ ب َ ُ َ ن ي ِ د َ ُ ع ِ ب َ ي َ ً ا ر ِ ف َ ل ك َ ُ ح ِ ب ْ ص ُ ي َ و َ َ ل ن ِ م ْ ؤ ُ م َ "Karanlık gecenin (zifîrî) karanlıkları gibi fitneler zuhur etmeden amel lere koşuşun (Zîrâ o fitneler zuhur edince) kişi mü'min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacak veyâ mü'min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabahlayacak, dînini (az) bir dünyâ metâı mukabilinde satacakdır" 39 Bu son Hadîs - i şerîf , zamânımızd a , diledikleri gibi hareket eden Tâğut’ların, Deccâl’lerin, bi’l - hâssa Mücrim’lerin ve büyüklük taslayıp da ben her şey’i iyi bilirim diyen kimselerin fikir, inanç ve telkinlerine kapılan Müslüman’ların, bir tarafdan İslâma gönül verip Allâhü Teâlâ’ya kull uk yapmak istediklerini; diğer tarafdan da Demokrasî, Özgürlük, Lâiklik gibi İslâm dışı beşer î sistemlerin peşinde koşarak kula kul olmanın felâketlerini yaşadıklarını, en güzel bir şekilde ifâde 38 - Ahmed İbn - i Hanbel, Müsned, C 1 ss 9l Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 1 ss 30 Elmalılı M Hamdi Yazır Dârimî, Sünen, Fedâilü’l - Kur’ân 39 - Müslim, Îm ân, (186 nolu h ş ) Sahîh - i Müslim Terceme ve şerhi,C 1 ss 446 Ahmed Davudoğlu 33 etmektedir ki şu âyet - i kerîme, bizleri bu husûsda uyanık ol up hakk ile bâtılı birbirine karıştırarak bir İslâm hayâtı yaşamamızı şiddetle men’ etmektedir َ ن و ُ مْد َ َ ْ َ َ ت َ ْ م ُ ت ْ ن َ أ َ و َ حْ ق َ ْ ل اَ او ُ مْد ُ ت ْ ك َ ت َ و َ ِ ل ِ ط ل َ ب ْ ل ل ِ ب َ حْ ق َ ْ ل اَ او ُ س ِ ب ْ َ َ ت َ لآ َ و َ "Kendiniz bilip dururken hakkı bâtıla karıştırmayın ve gerçeği gizleme yin" 40 َ ْ م ُ ت ْ ن َ ا َ و َ حْ ق َ ْ ل اَ َ ن و ُ مْد ُ ت ْ ك َ ت َ و َ ِ ل ِ ط ل َ ب ْ ل ل ِ ب َ حْ ق َ ْ ل اَ َ ن و ُ س ِ ب ْ َ َ ت َ َ ِ لِ َ ِ ِ ل َ ت ِ ك ْ ل اَ َ ل ْ ه َ ا َ ل َ ي َ ن و ُ مْد َ َ ْ َ َ ت َ “Ey Ehl - i kitâb, neden doğruyu eğriye (hakkı bâtıla) karıştırıyorsunuz ve neden bile bile gerçeği gizliyorsunuz?” 41 َ ِ إ َ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ حْ ن ََ ُ ه ل حْ ن حْ َ ب َ ل َ م َ ِ د ْ َ َ ب َ ْ ن ِ م َ ى َ د ُ ْ ل ا َ و َ ِ ت ل َ ن ا َ ب ْ ل اَ َ ن ِ م َ ل َ ن ْ ل َ ز ْ ن َ ا َ ل َ م َ َ ن و ُ مْد ُ ت ْ ك َ ي َ ِ ِ ل َ ت ِ ك ْ ل اَ ِ فِ َ ِ س ل حْ ن َ ِ ل لا َََ ُ و ا َ ن و ُ ن ِ ع � ْ ل اَ ُ م ُ ه ُ ن َ َ ْ َ َ ي َ و َ ُ َ لل اَ ُ م ُ ه ُ ن َ َ ْ َ َ ي َ َ ك ِ ئ َ ل َ ََ ُ و ن حْ َ ب َ و َاو ُ ح َ َ ْ ص َ ا َ و َاو ُ ب ل َ ت َ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ حْ لا ِ إ َ ْ م ِ ه ْ َ َ َ ع َ ُ ِ و ُ ت َ ا َ َ ك ِ ئ َ ل و ُ ل َ ف َ ا َج َََ ُ ِ ا حْ و حْ ت لاَ ل َ ن َ أ َ و ُ م ِ ي حْ ر لا َ ََ ِ إ ل َ م َ و َ او ُ ر َ ف َ ك َ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ حْ ن تَ ُ و َ ِ ة َ ك ِ ئ َ َ َ مْد ْ ل ا َ و َ ِ لل اَ ُ ة َ ن ْ َ َ ل َ ْ م ِ ه ْ َ َ َ ع َ َ ك ِ ئ َ ل و ُ ا َ ٌ ب ل حْ ف ُ ك َ ْ م ُ ه َ و َ ا َ ين ِ َ َ ْ جْ َ ا َ ِ س ل حْ ن لا َ و َ َ َ ن و ُ ر َ ظ ْ ن ُ ي َ ْ م ُ ه َلآ َ و َ ُ ِ ا َ ذ َ َ ْ ل اَ ُ م ُ ه ْ ن َ ع َ ُ ف حْ ف َ ُ يُ َلآ َ و "O kimseler ki bizim inzâl etdiğimiz beyyineleri (Allâh'ın emrine, hukümlerine, irşâdına ve bunlara îmân 40 - Bakara, 42 41 - Âl - i İmrân Sûresi, âyet 71 34 etmenin, ittibâ' etmenin vücûbuna delâlet eden ve ayn - i hidâyet, mahz - ı hidâyet olan âyet ve delîlleri), biz bunu insanlar için Kitâb'da (Tevrât, İncîl ve Kur'ân cinsi Kitâb'da) beyân etdikden sonra ketm ederler (gizlerler) İşte bunlar (öyle kimselerdir ki) Allâh bunlara lâ'net eder ve bütün lâ'net edebilecek kimseler de lâ'net eder" "Ancak tevbe edenler, tevbe edib de islâh - ı hâll edenler, islâh - ı hâll edib de ketm etdi ği hakîkati beyân edip neşr edenler (yok mu?) , ben de onların tevbelerini kabûl ederim (Çünkü) Tevvâb olan, Rahîm olan da ancak benim)" "Tevbe etmeyib de küfürlerinde sâbit olanlar ve bu hâl üzere ölenler (yok mu?) , onlar kâfirlerdir ki işte bunlar da böyle mel'unlardır Allâh'ın, meleklerin ve insanların lâ'neti onların üstünedir" "Onlar (o lâ'netin veyâ cehennemin) içinde ebedî olarak kalırlar Onlardan ile'l - ebed azâb hafifletilmez ve onlara hiçbir mühlet ve müsâade de verilmez" 42 Buraya kadar anlatılan tüm konulardan anlaşıldığına göre, َ َ ن ي ِ ذ حْ ل ا َ و ََ ُ و َ ِ مْد َ ع َ و َاو ُ ن َ م آ َ ُ و ن َ م آ َ و َ ِ ت ل َ ِ ل ل حْ ص لاَ ا ن ِ م َ ُّ ق َ ْ ل اَ َ و ُ ه َ و َ د حْ مْد َ ُ مُ َى َ َ َ ع َ َ ل ا ز ُ ن َ ل َ ِ بِ َا َ َ ْ م ِ ا بْ حْ ب َلا َََ ْ م ُ َ ل ل َ ب َ َ ح َ َ ْ ص َ أ َ و َ ْ م ِ ِ تِ ل َ ئ ا َ س َ ْ م ُ ه ْ ن َ ع َ َ ر حْ ف َ ك “ (Allâhü Teâlâ), îm ân eden, sâlih amel işleyen, Muhammed - aleyhi’s - selâm - a indirilene (vahy edilene) inanan ve Kur’ân’ın (vahy edilenler i n) Rabb’lerinden gelen bir hakk (ve gerçek) olduğuna (şeksiz şübhesiz) îmân eden 42 - Bakara, 159 - 162 35 kimselerin günahlarını yarlığamış (bağışlamış) ve haller ini iyileştirmişdir” 43 âyet - i kerîme’sinde ifâde buyurulan şu dört ana esâs , olmadıkça îmânın tam ve kâmil olması mümkün değildir 1 - Îman etmek, 2 - Sâlih amel işlemek, 3 - Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’a vahy edilene inanmak, 44 4 - Hazreti Muhammed aleyhi’sselâm ’a vahy edilen Kur’ân’ın hakk ve gerçek olduğuna inanmaktır Bu sûretle bu dört ana şarttan birisinin eksik olması halinde o îmânın sahih ve makbûl olmayacağı husûsu, açık bir şekilde ifâde buyurulmuştur Ne yazık tır ki son zamanlarda Müslümân’ım diyen bir çok kimseler, ilk üç şartı kabul edip amel etmeye çalıştığı halde dördüncü şart olan Kur’ân’ın hakk ve gerçek olduğu husunda büyük hatalar yaparak - Fas, Tunus, Cezâyir, Libya, Mısır, Yemen, Irak, Sûriye, Ürdün, A fkanistan, Pakistan ve Türkiye gibi İslâm memleketlerinde - Kur’ân’ın emrettiği konuların dışında bir takım kurtarıcılar, liderler, önderler, düzenler, sistemler, rejimler aramakta ve demokrasi, özgürlük, lâiklik gibi İlâhî olmayan - İslâm’a zıt - beşerî sist emlere gönül 43 - Muhammed, 2 44 - Son zamanlarda, “Dinler arası uzlaşma ve Hoşgörü felsefesi nâmı altında” siyâsî ve şe ytânî kelime oyunları ile Müslümân'ların inanç ve yaşayışlarına bir takım şübheler sokarak kendi inanç ve mel'ûn emellerini gerçekleştirmeye çalışanların, Kelime - i Tevhid’in ikinci rüknü olan “Muhammedü’r - Rasûlü’llâh” ilkesini, (farzını) kabullenmediklerin i esefle görüyür ve şâhit oluyoruz ki böyle bir fikir empozesi, âyet - i kerîme’de belirtilen üçüncü şarta tamamen aykırıdır 36 vermekte ve bir takım anarşik davranışlar ile onların gerektirdiği şey’leri her zaman hayâta geçirmeye çalışmaktadır Bunun için böyle bir îmânın kabul olunmayacağı husûsu, bir çok âyet - i kerîme ve hadîs - i şerîf’lerde açık bir şekilde ifâ de edilmiş ve şöyle denilmiştir: “Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm’ın taraf - ı ilâhî’den getirdiği ahkâmın cümlesine îmân etmek vâcib (farz) olduğu halde Kur’ân’a îmânın bu âyetde ayrıca zikr olunması; Kur’ân’a îmân etmedikçe, Kur’ân’ın gayriye îmânın kabul olunmayacağına ve Kur’ân’a îmânın; îmân edilmesi lâzım olan şey’lerin cümlesine îmânı mutazammın olduğuna işâret eder” “Diğer taraftan ( َ ّ ب َ ب َ ْ ن ِ م َ ُّ ق َ ْ ل اَ َ و ُ ه َ و َ ِ َ ْ م ِ ه َ : Onlar, Kur’ân’ın Rabb’lerinden gelen bir hakk ve gerçek olduğuna şeksiz şübhesiz inanırlar ) cümlesi, Kur’ân’a îmânı te’kîd için vârid olmuştur Çünkü Kur’ân’ın Rabb’leri tarafından hakk ve gerçek olarak gönderilmiş bir kitâb olduğunu beyân etmek, Kur’ân’a îmânın vâcib olduğunu bir kat daha te’kîd eder” 45 Şu halde “Ben Müslümân’ım , Allâhü Teâlâ’nın var olduğuna, bir olduğuna, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğuna, Kur’ân’ın Allâh kelâmı olduğuna, Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’ın Allâh’ın kulu ve Rasûlü olduğuna ve İslâm Dîni’nin he r husûsuna şe ksiz şübhesiz ina nıyorum” diyen îmânı bütün bir Müslüman, beşerî sistemlerin hiç birisine gönül vermez ve Tâğut’ların, Deccâl’lerin, Mücrim’lerin , ve bâtıl inançlarında 45 - Hulâsatü’l - Beyân fî Tefsîri’l - Kur’ân,C 13 ss 5369 (Hâzin) Mehmed Vehbi 37 büyüklük taslayanların peşinden giderek kendisini İs lâm dairesinden dışarı çıkarmaz ve işine geldiği gibi bir İslâm hayâtı yaşamaz Emr olu n duğu gibi dosdoğru olmaya çalışır Çünkü işimize geldiği gibi bir İslâm hayâtı yaşamanın veyâ Tâğut’ların, D e ccâl’lerin, Mücrim’lerin ve bâtıl inançları ile büyüklük taslayanların istedikleri gibi bir İslâm hayatı yaşamanın sonu, dünyâda ve âhiretde zarardan, ziyandan ve hüsrandan başka bir şey ’ d eğildir Bu bakımdan a şağıdaki Âyet - i kerîme, bunun en açık bir ifâdesidir َ َ و َ ف ْ ر َ ي َ َ ى َ َ ع َ َ لل اَ ُ د ُ ب ْ َ َ ي َ ْ ن َ م َ ِ س حْ ل نلاَ َ ن ِ م ج َََ ٌ ر ْ َ خ َ ُ َ ب ل َ ص َ ا َ ْ ن ِ إ َ ف َ ِ ن اَ ْ ط َ ِ ِ ب َ حْ ن َ ل َ مْد ج َ َ ٌ ة َ ن ْ ت ِ ف َ ُ ْ ت َ ب ل َ ص َ ا َ ْ ن ِ إ َ و َ ِ ن اَ َ ب َ َ َ ق ْ ن ََ ِ ِ ه ْ ج َ و َ َ ى َ َ ع قف ََ َ ة َ ر ِ خ لآ ْ ا َ و َ َ ل ْ ن ُّ د لاَ َ ر ِ س َ خ ط ََ َ ك ِ ل َ ذ ُ ين ِ ب ُ مْد ْ ل اَ ُ ن َ ا ر ْ س ُ ْ لْ اَ َ و ُ ه “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki (cân - ü gönülden değil de işine gelen tarafından, bir kenarından, bir ucu ndan tutarak veyâ dil ucu ile müslümân olarak) Allâh’a ibâdet eder Eğer kendilerine bir hayır dokunursa ona yapışır, yatışır, (fit olur) Eğer bir fitne (bir şerr, bir zarar) isâbet ederse yüz üstü dönüverir (de irtidâd eder) (İşte bu şekilde Allâh’a kul luk eden bir kimse), dünyâ’da da, âhiret’de de hüsrâna uğramışdır Bu ise, ap - açık bir ziyandır, (ap - açık bir hüsrândır)” 46 Bunun için aşağıdaki âyet - i kerîme’lerde de belirtildiği gibi İslâm’ı, bütünü ile bölünmez bir bütün olarak Ehl - i Sünnet ve Cem âat esâslarına göre doğru bir şekilde öğrenip emr olunduğumuz gibi dosdoğru bir îmân , amel ve ahlâk sâhibi olarak yaşamaya çalış mak en büyük şiârımız olmalıdır 46 - Hacc, 11 38 َ َ ت ْ ر ِ م ُ ا َ َ ل مْد َ ك َ ْ م ِ ق َ ت ْ س َ ل ف َا ْ و َ غ ْ ط َ ت َ َ لا َ و َ َ ك َ َ َ م َ َ ِ ل َ ت َ ن َ م َ و َط ََ ِ ص َ ب َ َ ن و ُ َ َ مْد ْ َ َ ت َ ل َ ِ بِ َ ُ حْ ن ِ إ َ ٌ ي َ "Maiyyetindeki tevbe edenlerle berâber, emr olunduğun gibi dosdoğru ol , ( emr olunduğunuz gibi dosdoğru ol unuz) Aşırı gitmeyin Çünkü O, ne yaparsanız (hepsini) hakkıyle görücüdür" 47 َ ُ ع ْ د ل َ ف َ َ ك ِ ل َ ذ ِ َ َ ف ج ََ َ ت ْ ر ِ م ُ أ َ ل َ مْد َ ك َ ْ م ِ ق َ ت ْ س ا َ و َج ََ َ و َ َ لا ََ ِ ب حْ ت َ ت َ َ ء ا َ و ْ ه َ أ َ ْ ع َ ْ م ُ ه َج َ “İşte bunun için sen (onları Tevhîd’e) da’vet et Emr olunduğun gibi dosdoğru ol Onların hevâ (ve heves) lerine uyma…” 48 َ ً ل مْد ِ ق َ ت ْ س ُ م َ َ ك ا ب َ ب َ ُ ط ا َ ر ِ ص َا َ ذ َ ه َ و َط َل َ ن ْ َ حْ ص َ ف َ ْ د َ ق ََ ْ ا َ َ ن و ُ ر حْ ك حْ ذ َ ي َ م ْ و َ ق ِ ل َ ِ ت ل َ ي لآ َ “Bu (İslâm ve K ur’ân) Rabb’inin dosdoğru yoludur Biz âyet’leri, aklını başına alıp düşünecek bir toplum için (apaçık) beyan etmişizdir” 49 Bu bakımdan Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’ ın , “ Emr olunduğun gibi dosdoğru ol ” emr - i ilâhî’leri karşısında, َ َ ش َ حْ َ َ ب َ ْ ت َ ُ ه َ ِ نِ َ َ و َ ٌ د و َ ل َ ه ُ ن ا َ و ْ خ ِ ا َ “Hûd ve emsâli beni kocaltdı” َ َ ش َ حْ َ َ ب َ ْ ت د و ُ ه َ ُ ة َ ب و ُ س َ ِ نِ َ “ Beni, Hûd sûresi kocaltdı” buyurması da bundandır 50 47 - Hud, 112 48 - Şûrâ, 15 49 - En’âm, 126 50 - Hulâsatü’l - Beyân fî Tefsîri’l - Kur’ân, C 6 ss 2438 Mehmed Vehbi 39 َ او ُ ه َ ت ْ ن ل َ ف َ ُ ْ ن َ ع َ ْ م ُ ك ل َ ه َ ن َ ل َ م َ و َ ُ ه و ُ ذ ُ خ َ ف َ ُ ل و ُ س حْ ر لاَ ُ م ُ ك َ ت آ َ ل َ م َ و ج َََ ُ و ق حْ ت ا َ و َ ََللاَ اط ََ َ حْ ن ِ إ َ ِ ِ ل َ ق ِ َ ْ ل اَ ُ د ي ِ د َ ش ََ َ لل ا م َ “Peygamber size ne verdi ise (ne emr etdi ise) onu alın, size ne yasak etdi ise ondan da sakının Allâh’dan korkun Çünkü Allâh’( ın) azâbı çetindir” 51 َ ِ م َ او ُ َ ِ ب حْ ت َ ت َ لآ َ و َ ْ م ُ ك ا ب َ ب َ ْ ن ِ م َ ْ م ُ ك ْ َ ل ِ إ َ َ ل ِ ز ْ ن ُ ا َ ل َ م َ او ُ َ ِ ب حْ ت ِ ا َ َ ء ل َ ِ ل ْ و َ ا َ ِ ِ ن و ُ د َ ْ ن ط َََ ل َ م َ ً لا ِ َ َ ق َ َ ن و ُ ر حْ ك َ ذ َ ت َ “Rabb’inizden size in diril en (Kur’ân - ı Kerîm) e uyun Ondan başka (larını) velî’ler (edinib de onlar) a uymayın Ne kadar az öğüt tutuyorsunuz?” 52 َ ُ و َ َ ئ ْ س َ ف َ ْ ت َ لآ َ ْ م ُ ت ْ ن ُ ك َ ْ ن ِ إ َ ِ ر ْ ك َ ا ذ لاَ َ ل ْ ه َ ا َ ا َ ن و ُ مْد َ َ ْ َ َ “Eğer bilmiyorsanız ehl - i zikr’e (Kur’ân’ı bilen âlimlere, mü’min’lere) sorun” 53 َ ِ ن َ ل ط ْ حْ ش لاَ ِ ت َ ا و ُ ط ُ خ َا ُ و َ ِ ب حْ ت َ ت َ َ لا َ و َ ً ة حْ ف َ ل ك َ ِ م ْ َ ا س لاَ ِ فِ َا ُ و َ ُ خ ْ د اَ ا ُ و ن َ م آَ َ ن ي ِ ذ حْ ل اَ ل َ ه ُّ ي َ َ ا َ َ ل ي ٌ ين ِ ب ُ م َ و ُ د َ ع َ ْ م ُ ك َ ل َ ُ حْ ن إ “Ey îmân edenle r, hep birlikde silme ( İslâm’a, barışa, dünyâ ve âhiret selâmetine ) girin ( Kâmil, olgun, iyi, takvâ ve ihlâs sâhibi birer müslümân olun Ayıp ve kusurlardan uzak bulunun ) Şeytanın adımları ardına düşmeyin ( şeytânî yollara sapmayın , Deccâl’lerin, Tâğut’la rın, Mücrim’lerin ve Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 4 ss 2830 Elmalılı Hamdi Yazır 51 - Haşr Sûresi, âyet 7 52 - Ra’d Sûresi, âyet 3 53 - Enbiyâ’ Sûresi, âyet 7 40 büyüklük taslayanların peşinden gitmeyin ) Çünkü o, sizin için ap - açık bir düşmandır” 54 Bunun için , E y Mü’min’ler, ilâhî emirlere sıkı sıkıya tam bir teslîmiyyet ile bağlanmak suretiyl e mükemmel bir ictimâî topluluk , muntazam bir İslâm yurdu teşkil ediniz ki aranızda isyandan, çekişmekden, anlaşmazlıklardan, bozgunculukdan, ihtilâf ve tafrîkadan, birbirinize ezâ ve cef’a etmekden, eğrilik ve haksızlıkdan, Hukûku’llâh’a ( Allâh’ın haklarına ) ve Hukûk - ı ıb âda ( kulun haklarına ) tecâvü z etmekden, Allâh’ın rızasına muhâlif her türlü h areketden eser kalmasın Herkes karşılıklı bir muhabbet, sevgi ve saygı içerisinde, emniyyet, asâyiş ve huzur içinde kendi vazifeleri ile meşkûl olsun İstikbâl ve âhiretine ya’nî gelecek hayâtına ve âhiret hayâtına ta m ve güzel bir sevinç ve neş’e ile yürüsün Bunları ihlâl edecek fesatçılara meydan verilmesin Dünyâ hayâtı hakkında sizl eri imrendirecek sözler söyleyip de kalbleri size karşı en büyük düşmanlıklarla dolu olan şeytânî ve hâin kimselerin ardınd an gidilmesin Dosdoğru yol, S ilm ’e, İslâm’a girmek ve o yolda yaşayıp ömür tüketmekdir Eğri yol ise şeytânî y ollara saparak isyan, tefrika ve sapıklık içerisinde yaşamaktır Aklınızı iyi kullanın ve âyetlerimizden ıbret alın Allâh, kullarını dâimâ hak v e g erçek olan doğru yola, Sırât - ı müstekîm’e çağırır Şu halde, Ey Müslüman’lar, َ ُ و ق حْ ر َ ف َ ت َ لآ و َ ً ل َ ِ َ جْ َ ِ لل اَ ِ ل ْ ب َ ِ بِ َاو ُ مْد ِ ص َ ت ْ ع ا َ و َاص َََ ْ م ُ ك ْ َ َ َ ع َ ِ لل َاَ َ ت َ مْد ْ َ ِ ن َ او ُ ر ُ ك ْ ذ ا َ و َ "Hepiniz toptan Allâh'ın ipine (Kur'ân - ı Kerîm'e ve İslâm Dînine) sımsıkı sarılın Parçalanıp dağılmayın All'ah'ın üzerinizdeki ni'metini düşünün" 55 54 - Bakara Sûresi, âyet 208 55 - Âl - i İm rân,10 3 41 َ ُ و ك ِ ر ْ ش ُ ت َ لآ َ و َ َ َ لل اَ او ُ د ُ ب ْ ع ا َ و َ ً ل ئ ْ َ ش َ ِ ِ ب َ ا َ "Allâh'a ibâdet (ve kulluk) edin O'na hiç bir şey'i eş tutmayın" 56 َ حْ ن إ ََ َ ا َ ِ لل اَ َ د ْ ن ِ ع َ ْ م ُ ك َ م َ ر ْ ك َ ا ْ م ُ ك َ ق ْ ت “Şübhe siz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileride olanınızdır” 57 Şunu iyi bilin ki: ل ً ب ا َ ذ َ ع َ ْ م ُ ك ْ َ َ َ ع َ َ ث َ َ ْ ب َ ي َ ن َ أ َ ى َ َ َ ع َ ُ ب ِ د ل َ ق ْ ل اَ َ و ُ ه َ ْ ل ُ ق ََ ِ م َ ْ ن ََ ِ ت ْ َ تَ َن ِ م َ ْ و َ أ َ ْ م ُ ك ِ ق ْ و َ ف م ُ ك َ ض ْ َ َ ب َ َ ق ي ِ ذ ُ ي َ و َ ً ل َ َ ِ ش َ ْ م ُ ك َ س ِ ب ْ َ َ ي َ ْ و َ أ َ ْ م ُ ك ِ َ ُ ج ْ ب َ أ ََ ْ أ َ ب َ ض ْ َ َ ب َ َ س ط ََ ُ ا َ ْ ن َ َ ف ْ َ ك َ ْ ر ُ ظ َ َ ن و ُ ه َ ق ْ ف َ ي َ ْ م ُ ه حْ َ َ َ َ ل َ ِ ت ل َ ي لآ اَ ُ ف ا ر َ ص ُ ن َ “De ki: O (Allâh), size üstünüzden (fırtına, şimşek,tufan, sayha gibi) bir azâb göndermeye veyâ sizi bir biriniz e katıp kiminizden kiminin hıncını tatdırmaya kâdirdir Bak, âyetleri, onlar iyice anlasınlar diye, nasıl türlü türlü açıklıyoruz” 58 Câbir radıye’llâhü anh, bu âyet - i kerîme’nin nâzil oluşunu şöyle rivâyet etmektedir: ( ََ َ َ َ ع َ ُ ب ِ د ل َ ق ْ ل اَ َ و ُ ه َ ْ ل ُ ق ل ً ب ا َ ذ َ ع َ ْ م ُ ك ْ َ َ َ ع َ َ ث َ َ ْ ب َ ي َ ن َ أ َ ى ََ ِ م َ ْ ن ََ ْ م ُ ك ِ ق ْ و َ ف : - Yâ M uhammed - de ki: Allâh size üstünüzden bir azâb göndermeye kâdirdir) âyeti nâzil olunca, Rasûlü’llâh 56 - Nisâ', 36 57 - Hucurât Sûresi, âyet 13 58 - En’âm, 65 42 aleyhi’s - selâm ( ََ َ ك ِ ه ْ ج َ و ِ ب َ ُ ذ ُ و ع َ أ : Yâ Rabb , Senin zatına sığınırım) dedi ( ََ ِ ت ْ َ تَ َن ِ م َ ْ و َ أ َ ْ م ُ ك ِ َ ُ ج ْ ب َ أ َ :Yâh ud ayaklarınızın altından bir azâb göndermeye kâdirdir) kısmı nâzil olunca ( َََأَ َ ك ِ ه ْ ج َ و ِ ب َ ُ ذ ُ و ع َ :Yâ Rabb , Senin zatına sığınırım) dedi ( م ُ ك َ ض ْ َ َ ب َ َ ق ي ِ ذ ُ ي َ و َ ً ل َ َ ِ ش َ ْ م ُ ك َ س ِ ب ْ َ َ ي َ ْ و َأ ََ ض ْ َ َ ب َ َ س ْ أ َ ب ط َ : Yâhud sizi b irbirinize katıp kiminizden kiminin hıncını tatdırmaya k âdirdir) kısmı nâ zil olunca da ( Bu hafîfdir, y âhud kolaydır) buyurdu Bu konuların tefsirinde, Kâmil Miras merhum şöyle demektedir: “Âyet - i kerimede üstd en gönderileceği bildirilen azâb, Lût kavminin, Ashâb - ı Fîl’in başına taş yağdırılması, Nûh kavminin su tûfânına tutularak helâk edilmesi nev’inden azâblardır Altdan gelen azâb da Kârûn’un yere batırılması ile, Âl - i Fir’avn’in suda boğulması ile helâk olm aları gibi Ba’zı âlimler de yukarıdan gelecek azâbı sultanlarla, pâdişahlarla ve iş başındaki büyük devlet adamlarının zulümleri ile; aşağıdan gönderilecek azâbı da ayak takımının çapulculukları ile tefsir etmişlerdir Gerek rüesanın zulmü, gerek ayak tak ımının toplum nizâmını bozacak bir hâle gelmesi, bir milletin harâb olmasını mûcib olan en büyük azâb ve felâkettir Bu azâb, doğrudan doğruya Allâh tarafından gönderildiği için hadîsde bildiri l diği üzere Peygamberimiz bu azâbdan Allâh’a sığınmışdır ” 43 “ Ây et - i kerîme’nin ikinci kısmında , bir milletin muhtelif ve birbirine zıd ictimâ î fırkalarının büyük bir ihtiras ve ihtilâf ile meydana getirdikleri kar g aşalık ve anarşiyi mûcib büyük bir âfet ve bir azâb - ı ilâhî’dir, deniliyor Dînimiz, hakka, adâlete e rmek için, âmme işlerinde milletin refâh ve saâdeti için vukû’ bulan ictihâd ve ihtilâfı ( geniş m i kyasda bir rahmet ) diye tavsif ettiği halde bu mukaddes millî gâyelerden kör bir ihtirâs ile hâsıl oan ayrılığı ve birbirlerine saldırışı, büyük bir âfet ve m ahv - ü helâkı mûcib bir azâb olarak tavsif etmişdir Bu azâb, kulların biribirlerine saldırmaları ile vücûde geldiği için Peyamber Efendimiz bu husûsda: Allâh’ın semâvî ve arzî âfetlerinden ehvendir , buyurmuştur”    İşte bunlar gibi âyet - i kerî me ve Hadîs - i şerîf’lerde ifâde buyurulan emir ve uyarıların gereğini yerine getir ip İslâm Dîni esâsları etrâfında birleş mi yerek beşerî sistemlerin peşinde koşarsak, kendimizi ve içinde bulunduğumuz toplumumuzu küfür, şirk, katil, zulüm, fitne, fesâd, tefr ika, ihtilâl ve didişmelerden kurtaramayız Böyle bir azgınlığın içine düşüp helâk olmamamız için de Cenâb - ı Hakk, bizleri uyararak şöyle buyurmakta dır: َ َ لل اَ او ُ َ ِ ط َ ا َ و ََ ُ و َ َ ش ْ ف َ ت َ ف َ او ُ ع َ ز ل َ ن َ ت َ لآ َ و َ ُ َ ل و ُ س َ ب َ و َ او ُ ِ بْ ْ ص ا َ و َ ْ م ُ ك ُ يح ِ ب َ َ ب َ ه ْ ذ َ ت َ و َا ط َََ حْ ن ِ إ اَََللَ َ ن ي ِ ر ِ ب ل حْ ص لاَ َ ع َ م " (Ey îmân edenler), Allâh'a ve O'nun Rasûlüne itâat edin (Fikir, görüş, yorum, inanç ve düşünce ayrılıkları ile) birbiriniz ile çekişip didişmeyin Sonra korku ile za'fa düşersiniz Rüzgarınız (kuvvet ve kudretiniz kesilip) gider 44 (Allâh'ın size olan yardımı kesilir Kuvvetiniz ve devletiniz yok olup gider) ( - u sebât) edin, (sıkıntılara katlanın) Çünkü Allâh, sabr edenlerle berâberdir" 59 َ م ُ ت ْ َ َ ط َ أ َ ْ ن ِ ئ َ ل َ و ا ً ر َ ش َ ب َ َ ن و ُ ر ِ س ل َ َ لْ َا ً ذ ِ إ َ ْ م ُ ك حْ ن ِ إ َ ْ م ُ ك َ َ ْ ث ِ م “Eğer siz kendiniz gibi bir insana boyun eğecek olursanız, (onun emir ve nehiylerine uyar ve onun dediklerini yaparsanız) and olsun ki, bu takdirde siz mutlakâ hüsrâna düşersiniz, (zarar ve ziyana düşmüş olursunuz)” 60 ا َ ل َ ه ُّ ي َ أ َ ل ِ ي َ ِ إ َ ْ ا و ُ ن َ م آَ َ ن ي ِ ذ حْ ل َ ْ ن ََ ُ و ق حْ ت َ ت اََ َ ل َ ل َ َ ْ َ يُ َ َ ّ َ لا َ ْ م ُ ك ن َ ع َ ْ ر ا ف َ ك ُ ي َ و َ ً ل نل َ ق ْ ر ُ ف َ ْ م ُ ك َ ْ م ُ ك َ ل ْ ر ِ ف ْ غ َ ي َ و َ ْ م ُ ك ِ ت ل َ ئ ا َ س ط ََ ِ م ِ ظ َ َ ْ ل اَ ِ ل ْ ض َ ف ْ ل اَ و ُ ذ َ ُ ّ َ لا َ و َ “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı) ayırd edecek bir anlayış (bir ma’ rifet ve nûr) verir, suçlarınızı ör ter ve sizi mağfiret eder Allâh , büyük l ût u f ve ihsân sâhibidir” 61 Şu halde Allâhü Teâlâ’nın rızâsını kazanmak için Allâhü Teâlâ’nın murâdına uygun bir İslâm hay âtı yaşayarak âhiret hayâtını kazanmak istiyorsak , All âhü Teâlâ’dan, gücümüzün yettiği kadar kork up O’nun emir ve nehiylerini gereği gibi yerine getirerek Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’ın yolundan gitmeli yiz ve her husûsda Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’ı örnek edinip O’nun yolunda giderek her işimizde, her davranış ımızda ve her yaşayışımızda kulluk görevlerimizi , - kendi hevâ ve hevesimize veyâ başkalarının hevâ ve hevesine 59 - Enfâl, 46 60 - Mü’minûn 34 61 - Enfâl, 29 45 göre değil - O’nun bi’z - zât yaşayıp gösterdiği gibi yapmaya çalışarak O’nun teblîğ ettiği İslâm’ı tüm kuralları ile - emr olunduğumuz gibi - e ksiksiz olarak yerine getirmeye ve her türlü fitne, fesad, şirk, küfür ve tefrika şekillerinden uzak durarak birlik ve berâberlik içinde olmaya çalışmalıyız Çünkü en güzel örnek ve en doğru yol ( Sırât - ı müstekîm ) bu olduğundan âyet - i kerîme’de şöyle buyur ulmuşdur: َ ٌ ة َ و ْ س ُ أ َ ِ حْ َ لاَ ِ ل و ُ س َ ب َ ِ فِ َ ْ م ُ ك َ ل َ َ ن ل َ ك َ ْ د َ ق َ ل ََ ِ ل َ ٌ ة َ ن َ س َ ي َ ْ ن َ مْد َََ و ُ ج ْ ر َ ي َ َ ن ل َ ك اََ َ م ْ و َ ْ ل ا َ و َ َ حْ َ لا َ ْ ا َ ً ا ي ِ ث َ ك َ َ حْ َ لاَ َ ر َ ك َ ذ َ و َ َ ر ِ خ لآ ط َ “And olsun ki Rasûlü’llâh’da (Allâh’ın Rasûlü Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm’da) sizin için, Allâh’ı v e âhiret gününü ummakda olanlar ve Allâh’ı çok zikr edenler için, güzel bir (imtisâl) numunesi vardır” 62 Yâ Rabb, bu esâslar dâhilinde bizleri Kur’ân’ın ve Rasûlün Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’ın yolundan ayırma Bizleri ve bizden sonra gelecek olan Mü’min kardeşlerimizi dünyâda bu ikrâr ile yaşat , âhiretde de bu ikrâr ile haşret ve bizden râzı ol Deccâl ’lerin, Tâğut’ların , Mücrim’lerin ve bâtıl bir yolda büyüklük taslayanların şerlerinden muhâfaza buyurup râzı olduğun îmân, amel ve ahlâk yolundan a yırma Âmîn, âmîn, âmîn Ve’l - hamdü li’llâhi Rabbi’l - âlemîn 04 - Şubat - 2012 12 - Rabîu’l - Evvel - 1433    62 - Ahzâb, 21 46 47 __________________________________________________ __________________________________________________ ______________________ ____________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ____________________________ ______________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________ ________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ________________________________________ __________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ______________________________________________ ____ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __ ________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ 48 __________________________________________________ __________________________________________________ ________ __________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ______________ ____________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ____________________ ______________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________ ________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ________________________________ __________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ______________________________________ ____________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ 49 __________________________________________________ ____________________________________________ ______ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ______ ____________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ____________ ______________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________ ________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ________________________ __________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ 50 __________________________________________________ ______________________________ ____________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ____________________________________ ______________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________ ________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ________________________________________________ __ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ ____ ______________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________ ________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ 51 َ َ ن ْ ت ِ ف ْ ل ا َ و َ ِ ل ْ ت َ ق ْ ل اَ َ ن ِ م َ ُّ د َ ش َ ا َ ُ ة َج “Fitne , katilden beterdir” 63 Fitne , ( bir adamı veyâ bir topluluğu azdır mak, doğru yoldan saptırmak, dâhilî ihtilâf, ayrılık, karışıklık, anarşi, küfr, şirk, azg ınlık, sapıklık, günah işlemek, rüsvaylık, belâ’, azâb, ve çirkin olan bir şey’i beğenip kal bin ona meyl ve muhabbet etmesi ; za rarı umumî olup musîbeti günahkâr olan v e olmayan bütün bir millete şâmil bulunan karışıklık, kargaşalık , ihtilâf , millî birliği bozan ve memleketin içtimâî nizâmını ih lâl eden ihtilâl hareketleri ) , katilden beterdir َ ِ ل ْ ت َ ق ْ ل اَ َ ن ِ م َ ُ ر َ ب ْ ك َ ا َ ُ ة َ ن ْ ت ِ ف ْ ل ا َ و ط "Fitne , katilden daha büyükdür" 64 Fitne , ( insanları , meşrû’ bir fâide olmaksızın, ızdırâba, ihtilâle, ihtilâfa, mihn et ve belâ’ya düşüren âfetler, katilden daha büyükdür) َ ِ ل ل حْ ج َ د لاَ َ ن ِ م َ ُ ر َ ب ْ ك َ ا َ ٌ ر ْ م َ ا َ ِ ة َ ع ل حْ س لاَ ِ م َ ل ِ ق َ َ لى ِ ا َ َ م َ د آَ ِ ق ْ َ َ خ َ َ ْ ين َ ب َ ل َ م "Âdem'in yaratıldığı zamandan ber i, kıyâmete kadar, Deccâl 'in şerrinden daha büyük bir fitne olmamışdır" َ َ ج ُ و ج ْ أ َ ي َ ِ م ْ د َ ب َ ْ ن ِ م َ َ م ْ و َ ْ ل اَ َ ح ِ ت ُ ف َ َ ِ َ ر َ ت ْ ق اَ ِ د َ ق َ ٍّ ر َ ش َ ْ ن ِ م َ ِ ِ َ ر َ َ ْ َ ِ ل َ ٌ ل ْ ي َ و َ ُ َ لل اَ حْ لا ِ ا َ َ َ ل ِ ا َ لآ َ ِ ْ َ َ َ ب ْ ص ِ ل ِ ب َ َ ق حْ َ َ ي َ و َ ِ ه ِ ذ َ ه َ ُ ل ْ ث ِ م َ َ ج ُ و ج ْ أ َ م َ و َ ْ ا َ َ ت َ ِ تى حْ ل ا َ و َ ِ م َ ل ْ بْ ِ لا َ َ ل ه ِ َ "Lâ ilâhe illâ'llâh Vukûu yaklaşan bir şerden, büyük bir fitne ’ den dolayı vay Arab'ın hâline? Bu gün Ye'cûc ve Me'cûc'ün seddinden şunun gibi bir delik açıldı , buyurdu da baş parmağı ile onu ta'kîb ede n (şehâdet) parmağını halkaladı 63 - Bakara 191 64 - Bakara, 217