CKarakilic.com
Current View

Müttakî ve Muhlâs kullar da vesîle ararlar mı?

Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 0 ,kî ve Muhlâs kullar daMütta Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için “ vesîle ” ararlar mı? Y A Z A N A Celâleddin Karakılıç 201 4 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 1 ,kî ve Muhlâs kullar daMütta Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için “ vesîle ” ararlar mı? Y A Z A N A Celâleddin Karakılıç 201 4 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 2  Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 3 Besmele, Hamdele, Salvele ْ س ِ ب ِ م يِ ح � ر لا ِ ن َْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م َ ين ِ م َل ا َ ع ْل ا ِّ ب َ ر ِ لله ِ ُ د ْ م َْ لْ َا لا ِ م يِ ح � ر لا ِ ن َْ حْ � ر لا لا ِ ن يِّ د لا ِ م ْ و َ ي ِ ك ِ ل ا َ م ط ُ ين ِ ع َت ْ س َن َ ك ا �ي ِ إ َ و ُ د ُب ْ ع َ ن َ ك ا �ي ِ إ ط ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع َ ت ْ م َ ع ْ ن َا َ ن يِ ذ � ل ا َ ط ا َ ر ِ ص َ م يِ ق َت ْ س ُ م ْل ا َ ط ا َ ر ِّ ص لا ا َن ِ د ْ ه ِ ا لا َ ين ِّ ل ا � ض لا لآ َ و ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ِ ب و ُ ض ْ غ َ م ْل ا ِ ْ يْ َ غ ي ذ� ل ا ِ لله ِ ُ د ْ م َْ لْ َا ٍ م يِ ق َت ْ س ُ م ٍ ط ا َ ر ِ ص َ لى ِ إ ُء ا َ ش َي ْ ن َ م ي ِ د ْ ه َ ي ُ لله ا َ و ِ م لآ ْ س ِ لإ ْا َ و ِ ن ا َيم ِ لإ ِ ل ا َن ي َ د َ ه َ ى ف َط ْ ص ا َ ن يِ ذ � ل ا ِ ه ِ د ا َب ِ ع َ ى ل َ ع ٌ م لآ َ س َ و ِ لله ِ ُ د ْ م َْ لْ َا ِ ر ِ ه ا� ط لا َ ين ِ ب ِّي � ط لا ِ ه ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ ه ِ ل آ َ ى ل َ ع َ و ٍ د � م َُ مُ ا َن ِ ل و ُ س َ ر َ ى ل َ ع ُ م َلا � س لا َ و ُة َ و ل � ص ل َا ٍ ن ا َ س ْ ح ِ إ ِ ب ْ م ُ ه َ ع ِ ب َت ْ ن َ م َ و َ ن ي ِ ن يِّ د لا ِ م ْ و َ ي َ لى ِ إ Bi’smi’llâhi’r - Rahmâni’r - Rahîm Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun Yâ Rabb, biz Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle O kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet Gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil Bizi, îmân’a ve (fıtrat dîni olan) İslâm’a hidâyet eden Allâh’a hamd olsun Allâh, kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir Hamd olsun Allâh’a ve selâm olsun O’nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği ) kullarına Salât ve selâm, Rasûl’ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb’ının ü zerine ve Kıyâmet’e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun Âmîn    Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 4 َ ن و ُ د ُب ْ ع َ ي ِ ل � لا ِ إ َ س ْن ِ لا ْا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 1 1 - Zâriyât, 56 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 5 ْ س ِ ب ِ م يِ ح � ر لا ِ ن َْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م ,kî ve Muhlâs kullar daMütta Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için ararlar mı? “vesîle” Vesîle: Lügatde sebeb, vâsıta, bahâne demekdir Çoğulu vesâil’dir Şer’an vesîle ise, Cenâb - ı Hakk’ın rızâsını kazanmaya, Cenâb - ı Hakk’a ma’nen yaklaşmaya sebeb olan herhangi güzel bir ameli yapmakdır Tevessül ise: Bir şey’e sarılmak, bir şey’i, bir maksâdı elde etmek için bir şey’i vesîle yapmakdır Bunun için Allâhü Teâlâ’nın Mütta kî ve Muhlâs kulları da, daha yüksek derecelere ulaşabilmek için ba’zı ibâdet ve duâlarını ziyâdesi ile yapmaya çalışarak Yüce Rab b’lerinin rızâsını ve sevgisini kazanmaya çalışırlar ki - her türlü bid’at hallerinden uzak olarak - Ehl - i Sünnet ve’l - cemâat esâslarına göre yapıl an bu şekildeki kulluklar, takdî re şâyân olup meşrû’dur 2 Fetih Sûresi’nin a şağıdaki iki ve üçüncü âyet - i kerîme’ ler i nin hu kmüne göre, Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlanmış olması kesin bir ifâde ile kendisine bildirilmiş olduğu halde , O yine hem ümmetlerine örnek olmak , hem de Rabb’ine çok şü kr eden bir kul olm ak maksâdı ile yapmış olduğu ibâdet ve duâları da, bu konunun açık bir delî lidir 2 - Mütta kî: İlmi ile âmil, takvâ sıfatlarına sâhib, günahlardan sakınan, çekinen, Rabb’ine âşık samîmî Mü’min ve Müslümân Muhlâs: İhlâslı, hâlis, temiz, samîmî ve doğru kimse, ilmi ile amel eden samîmi müslümân Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 6 ْ ن ِ م َ م � د َ ق َ ت ا َ م ُه � ل لا َ ك َل َ ر ِ ف ْ غ َ ي ِ ل ْ ن َ ذ َ ك ِ ب َ ك َي ِ د ْ ه َ ي َ و َ ك ْ ي َل َ ع ُه َت َ م ْ ع ِ ن � م ِ ت ُي َ و َ ر � خ َ أ َت ا َ م َ و ا ً م يِ ق َت ْ س � م ا ًط ا َ ر ِ ص َ و َ ي ْ ن ُ ص َ ر َ ك ُ لله ا َ ن ْ ص ً ا ر َ ع ِ ز ً ا ز ي “Geçmiş ve gelecek günâhını Allâh'ın bağışlaması, senin üzerindeki ni'metini tamamlaması ve seni doğru yola iletmesi içindir” “Ve Allâh’ın sana , çok şerefli bir muzafferiyyetle yardım etmesi içindir” 3  Nasr sûresi ’ nin Tesbîh , Tahmîd , İstiğfâr ve Tevbe 'yi emr eden “ َ ف َ ِ ب ْ ح ِّب َ س ُه ْ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س ا َ و َ ك ِّب َ ر ِ د ْ م ط ِ إ ً ا با � و َ ت َ ن َا ك ُه � ن :Rabb'ini hamd ile tesbîh (ve tenzîh) et O'nun mağfiretini iste, Şübhesiz ki O , tevbeleri en çok kabûl edendir” 4 âyet - i kerîmesi nâzil olunca , Hazreti Muh ammed salla'llâhü aleyhi ve sellem, - kendisi bir ismet sâhibi ( günahlardan korunmuş ) bir Peygamber olmasına rağmen - ömrünün sonuna yaklaşan Müslümân'lara bir im tisal numûnesi olmak üzere aşağıdaki duâ ve istiğfâr ı yapmış ve bunu çokca zikr eder olmuşdur Niçin böyle yaptığını soranlara da "Rabb'ime çok şü kr eden bir kul olmayayım mı" cevâbını vermişdir ki bu da bize, tevbe ve istiğfârın , Cenâb - ı Hakk’ın rızâsını ve muhabbetini kazanmak için ba’zı şey’leri vesîle yapmanın, ne kadar önemli olduğunu ifâde etm ektedir ِ ه ْ ي َل ِ إ ُ ب ُ و ت َا َ و َ لله ا ُ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س َا ِ ه ِ د ْ م َِ ب َ و ِ لله ا َ ن َا ح ْ ب ُ س “ Sübhâne'llâhi ve bi - hamdihî estağfiru'llâhe ve etûbü ileyh” 3 - Fetih, 2 - 3 4 - Nasr, 3 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 7 “ Yâ Rabb, Seni tesbîh ve tenzîh eder, Sana hamd eder, Senden mağfiret diler ve Sana tevbe ederim İlâhî beni efvet” Kezâ, “ ِ إ َ ن يِ ر ِّ ه َط َت ُ م ْل ا � ب ِ ُ � َ و َ ين ِ ب � او �ت لا � ب ِ ُ � َ لله ا � ن : Allâhü Teâlâ, hem çok tevbe edenleri sever ve hem de çok temizlenenleri sever” 5 âyet - i kerîme’si de, aynı hakikati ifâde eder Bunun için, Allâhü Teâlâ’nın Mütt a kî ve Muhlâs kulları da, daha yüksek derecelere erişebilmek için farz, vâcib ve sünnetlerin dışında, ifrât hâlinden ( aşırılık hal inden ) uzak olarak, - kuşluk ve teheccüd namazı kılmak, nâfile namaz kılmak, Âşûra günü ile berâber ondan bir gün evvel veyâ bir gün sonra olmak üzere iki gün oruç tutmak ki aynı zamanda sünnetdir, Eyyâm - i Biyz denilen her ayın onüç, ondört ve onbeşinci günlerinde oruç tutmak, Zü'l - hıcce ayının başından dokuzuncu gününe kadar oruç tut mak, Pazartesi ve perşembe günlerinde oruç tutmak, Ramazan ayından sonraki Şevvâl ayında haftada iki gün olmak üzere ayrı ayrı günlerde altı gün oruç tutmak , sadaka vermek, insanlar, hayvanlar ve diğer canlılar için hayırlı hizmetlerde bulunmak, Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiylerini hatırlatarak iyiliği emr edip kötülükden vaz geçirmeye çalışmak, farz ve vâcib ’lerin dışında bir kısım güzel ve hayırlı amelleri Allâh rızâsı için yapmak ve Kur’ân - ı Kerîm okumak gibi vesîleler ile de - bir takım ibâdet ve kull uklar yapmaya çalışırlar ki şu âyet - i kerîme’ler ve hadîs - i şerîf’ler bunun açık bir ifâdesidir: ِ ن ا َت � ن َ ج ِ ه ِّب َ ر َ م ا َ ق َ م َ ف ا َ خ ْ ن َ م ِ ل َ و ج “Rabb’inin huzurunda durup (yaptıklarının hesâbını vermekden) korkan kimseler için iki Cennet vardır” 6 5 - Bakara, 222 6 - Rahmân, 46 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 8 ْ ن ِ م َ و ن و ُ د ِ ِ ن ا َت � ن َ ج ا َ م ِ ه ج “ (O) iki (Cennet) den başka iki Cennet daha vardır” 7 ى َ و َْ لْ ا ِ ن َ ع َ س ْ ف � ن لا ى َ ه َ ن َ و ِ ه ِّب َ ر َ م ا َ ق َ م َ ف ا َ خ ْ ن َ م ا � م َ أ َ و َ ي ِ ه َة � ن َْ لْ ا � ن ِ إ َف ى َ و ْ أ َ م ْل ا “Amma, kim Rabb’inin makamından korkdu, nefsini hevâ (ve heves) inden alıkoyduysa, “işte muhakkak ki o cennet onun varacağı yerin tâ kendisidir” 8 � ن ِ إ ِ ة �ي ِ َ بَ ْل ا ُ ر ْ ي َ خ ْ م ُ ه َ ك ِ ئ َل ْ و ُ أ ِ ت ا َِ لْ ا � ص لا او ُل ِ م َ ع َ و او ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا ا َ ه ِ ت َْ تَ ن ِ م ي ِ ر َْ تَ ٍ ن ْ د َ ع ُ ت ا� ن َ ج ْ م ِ ِّ بِّ َ ر َ د نِ ع ْ م ُ ه ُ ؤ ا َ ز َ ج ُ ر ا َ ه ْ ن َ ْ لْ ا َ ن يِ د ِ ل ا َ خ ا َ ه يِ ف ا ً د َب َ أ ط َ ر ُ ه ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُه � ل لا َ ي ِ ض ط ُ ه �ب َ ر َ ي ِ ش َ خ ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ “Îmân edib de güzel güzel amel (ve hareket) de bulunanlar, hiç şübhesiz yaratılanların en hayırlısıdır” “Onların Rabb’leri nezdinde m ükâfâtı altlarında ırmaklar akmakda olan Adn cennetleridir Hepsi de içlerinde ebedî, dâimî kalıcıdırlar Allâh bunlardan hoşn ûd olmuşdur, b unlar da O’ndan hoşnûd olmuşlardır İşte bu (mutluluk), Rabb’inden korkanlara mahsusdur” 9 ِ م َ و ْ م ُ ه ا َن ْ ق َ ز َ ر ا � م َ ن ُ و قِ ف ْ ن ُ ي “ (O mütta kî’ler) , kendilerine rızık olarak verdiğimiz şey’lerden ( farz, vâcib ve sünnet’in dışında, nâfile olarak da) Allâh yolunda sarf ederler” 10 7 - Rahmân, 62 8 - Nâziât, 40 - 41 9 - Beyyine, 7 - 8 10 - Bakara, 3 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 9 ْ م ُ ه ُ ب و ُن ُ ج َ فَ ا َ ج َت َ ت ا ً ع َ م َط َ و ا ًف ْ و َ خ ْ م ُ ه � ب َ ر َ ن و ُع ْ د َي ِ ع ِ ج ا َ ض َ م ْل ا ِ ن َ ع ز ا � ِ مِ َ و ْ م ُ ه ا َن ْ ق َ ز َ ر َ ن و ُ ق ِ ف ن ُي ُ م َل ْ ع َ ت َ لا َف ِ م م َُ لْ َ ي ِ ف ْ خ ُ أ ا � م ٌ س ْ ف َ ن ْ ن ٍ ُ ين ْ ع َ أ ِ ة � ر ُ ق ج ً ء ا َ ز َ ج ا َ ِ بِ َ ن و ُل َ م ْ ع َ ي او ُن ا َ ك “(Bizim âyetlerimize hakkıyle îmân eden kimseler, öyle takvâ sâhibi kimselerdir ki gece namaz kılıb duâ etmek için) yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümîd ile Rabb’lerine duâ ederler Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden de (hayra) sarf ederler” “Artık onlar için, işlemekde olduklarına bir mükâfât olarak, gözlerin aydın olacağı (ni’metlerden) neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez” 11 ِ م ٍ ة َ ر ِ ف ْ غ َ م َ لى ِ إ او ُع ِ ر ا َ س َ و ْ ن َ ر ا َ ه ُ ض ْ ر َ ع ٍ ة � ن َ ج َ و ْ م ُ ك ِّب ُ ض ْ ر َلْ ا َ و ُ ت ا َ و ا َ م � س لا لا َ ين ِ ق �ت ُ م ْ ل ِ ل ْ ت � د ِ ع ُ أ لا “Rabb’inizin m ağfiretine ve takvâ sâhibi Mütta kî’ler için hazırlanmış olan Cennet’e - k i eni göklerle yer (kadardır) - koşuşun, (yarış yapın) ” 12 “Ben sâlih kullarım için hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir beşer kalbinin hatırlayamacağı şey’ler hazırladım” 13 “Orucların en fazîletlisi, Ramazan ayı orucundan sonra, Şehru’llâh olan Muharrem orucudur Namazın en faziletlisi de, farz olanlardan sonra, gece namazıdır ” 14    11 - Secde, 16 - 17 12 - Âl - i İmrân, 133 13 - Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 2 ss 705 Hasan Basri Çantay (Ebû Hurayra r a Müslim) 14 - Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 2 ss 705 Hasan Basri Çantay (Ebû Hurayra r a Müslim) Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 10 Vesîle ’nin yapılmasını tavsıye eden âyet - i kerîme İşte, böyle yüksek dereceleri elde etmek isteyenler için, bu şekildeki ibâdetlerin ve kullukların yapılmasını gerektiren bir vesîle ’nin yapılmasını ve aranmasını if âde eden âyet - i kerîme’de , şöyle buyurulmuşdur: ا و ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا ا َ ه � ي َ أ ا َي َ ه ّل لا او ُ ق � ت ا َ ة َل ي ِ س َ و ْل ا ِ ه ي َل ِ إ او ُغ َ ت ْ ب ا َ و ِ ل يِ ب َ س ِ فِ او ُ د ِ ه ا َ ج َ و ِ ه َ ن و ُ ح ِ ل ْ ف ُ ت ْ م ُ ك � ل َ ع َل “Ey îmân edenler, Allâh’dan korkun, O’na yaklaşmaya vesîle arayın ve O’nun yolunda savaşın ki kurtuluşa e r e siniz” 15 Ya’nî, “ Ey îmân edenler, Allâh’dan korkun , (fitne, fesâd, katil, sirkat gibi şey’leri yapmayın Fitne, fesâd, şirk, küfür ve nifâk erbâbı kimseler gibi olmayın) , O’na yaklaşmaya , (O’nun rızâsını, lütûf ve ihsânını kazanmaya) vesîle arayın ; ( bir yol arayın, boş du rmayın, ben de îmân sâhibi mütta kî bir Müslüman’ım deyib de bir kenara çekilmeyin; münâsi b sebebler arayarak ve güzel güzel ameller yaparak ilâhî muhabbeti kazanmaya çalışın ve ma’sıyetlerden sakının; bir günah işlediğiniz zaman da hemen O’na tevbe edip mağfiret dileyin) ve O’nun yolunda, ( i’lâ - i kelimetü’llâh yolunda: İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni şânına lâyık bir şekilde yüceltip yayma yolunda) savaşın , (mücâdele ve mücâhede edin; O’nun gizli ve açık düşmanları ile muhârebe etmekden geri durmayın) ki (Dîn - i ilâhî’nin, Dîn - i Tevhîd’in yükselmesi tecelli etsin de) kurtuluşa eresiniz, (felâ h bulup muradınıza eresiniz) 15 - Mâide, 35 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 11 “Takvâ’yı, yalnız fenalık yapmamakdan ve ondan mücerred kaçınmakdan ıbâret menfi bir haslet sanmayın Tam ma’nâsı ile Allâh’dan ittikâ ediniz ( korkunuz ) da Allâhü Teâlâ’nın vikâyesine ( korumasına ) girmek, mağfiretine ve rahmetine vâsıl olmak için en münâsib sebeplere teşebbüs ederek ilâhî muhabbeti kazandıracak güzel ameller de yapmaya çalışın” “Şunu da iyi biliniz ki Âdem aleyhi’s - selâm ’ın mütta kî olan oğlu kendisini öldürmek isteyen kardeş ine el uzatmak istemedi de yalnız nasihat ile iktifâ etdi Fakat onun bu nasihati kendisini öldürülmekten kurtarmaya kâfi gelmedi Bunun için seyyiâtten ( günahlardan ) kaçınmakla iktifâ etmeyip tam ma’nâsı ile ittikâ ediniz de ( kendinizi her cihetden koruma ya çalışınız da ) Allâhü Teâlâ’nın vikayesine ( korumasına ) , mağfiretine, rahmetine ermek için ( َ ة َل ي ِ س َ و ْل ا ِ ه ْ ي َل ِ ا او ُغ َ ت ْ ب ا َ و : O’na yaklaşmaya vesîle arayın ) âyet - i kerîme’sine göre, Allâh’a vesîle de taleb edin ve sebeblere de yapışın, Allâh’ın emir ve nehiylerini yerine getirmeye çalışın Her fırsatda kendi gönlünüz ve hür arzûnuz ile farzların ve vâciblerin dışında da isteyerek, yalvararak güzel güzel işler yaparak kendinizi Yüce Rabb’inize sevdirmeye çalışın ( ِ ه ِ ل يِ ب َ س ِ فِ او ُ د َ ه ا َ ج َ و : O’nun yolunda savaşın ) âyet - i kerîme’sine göre de, Allâh yolunda, Din - i İslâm uğrunda, Sırât - ı müstekîm üzerinde her türlü gücünüzü sarf ederek mücâhede ve mücâdele edin Her türlü zorluklara göğüs gererek Hakk düşmanlarını yenmeye çalışın” “Bu esâslara binâen îmân , ittikâ ile ( Allâh korkusu ile ) kemâle erer; ittikâ, ibtiğâ - i vesîle ile ( O’na yaklaşmaya vesîle aramak ile ) olgunlaşır; ibtiğâ - i vesîle de, fî sebili’llâh ( Allâh yolunda ) mücâhede ve mücâdele ile kemâle erer” Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 12 “Bunun içi n bu üç emri yerine getirmeye çalışınız ki ( ْ م ُ ك � ل َ ع َل َ ن و ُ ح ِ ل ْ ف ُ ت : kurtuluşa eresiniz ) âyet - i kerîme’sine göre de, felâh bulmayı ümîd edesiniz” 16 “Mütta kî Mü’min’ler, korktuklarından emîn, umduklarına nâil olmak için şu üç şey’e ihtimâm göstermelidirler ki o da, Allâh’a ittikâ, rızasına yol aramak, fî sebili’llâh mücâhede ve mücâdele etmekdir” 17 Çünkü İslâm’da, “ fî sebîli’llâh” bir mücâdele ve mücâhedenin gâyesi, “i’lâ - i kelimetü’llâh ’dır ; ya’nî, İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni şânına lâyık bir şekilde yüceltip yayma ” dır Mütta kî bir Müslümân, hiçbir zaman boş durmaz Üzerine farz, vâcib, sünnet olan görevlerini yaptıktan sonra da kulluk yarışında bulunarak Rabb’inin rızâsını, muhabbetini, Cennet’ini kazanmaya ve Cehennem’inden k urtuluşa vesîleler arayarak onları kendi gönül rızâsı ile yapmaya çalışır Bunları yaptıktan sonra da - kulluğunun kabulü için - yüce Rabb’ine duâ ve niyâzda bulunmaya yönelir Çünkü Ehl - i İslâm’ın, namaz arkasında ve yaptığı hayırlı bir işin sonunda , duâ ve niyâzda bulunması sünnet olduğu gibi 18 , Ka’be - i muazzama’nın inşâsını bitiren İbrâhim aleyhi’s - selâm ’ın, “ ا � ن ِ م ْ ل �ب َ ق َ ت ا َن � ب َ ر ط َ ك � ن ِ إ ُ م يِ ل َ ع ْل ا ُ ع يِ م � س لا َ ت ْن َ أ : Ey Rabb’imiz, bizden şu hizmetimizi kabul buyur Şübhesiz ki hakkıyle işiten ve kemâliyle bilen ancak Sensin Sen” 19 ve “ َ و ُ ت ْ ب َ ع َ ل ْ ي َ ن ا ط ِ إ � ن َ ك َ أ ْ ن َ ت � ت لا � و ُ ب ا � ر لا ِ ح ُ م ي : 16 - Hak Dîni Kur’ân Dili Tüekçe Tefsîr,C 3 ss 1669 Elmalılı M H Yazır 17 - Hulâsatü’l - Beyân fî Tefsîri’l - Kur’ân,C 3 ss 1212 Mehmed Vehbi 18 - Hulâsatü’l - Beyân fî Tefsîri’l - Kur’ân,C 15 ss 6493 Mehmed Vehbi 19 - Bakara, 127 (12T - 12U - 12V F K Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 13 Ey Rabb’imiz, tevbemizi kabul et Çünkü Sen, tevbeleri en çok kabul eden ve (mü’minleri) hakkıyle esirgeyensin” 20 şeklindeki duâsı da , bunun en açık bir delîl idir Kezâ, şu âyet - i kerîme’ler de , yapılan bir işin sonunda duâ ve niyâzda bulunmanın müstehâb olduğunun ayrı birer del î lidirler ْ ن ا َف َ ت ْ غ َ ر َ ف ا َ ذ ِ إ َف ْ ب َ ص لا ْ ب َ غ ْ ر ا َف َ ك ِّب َ ر َ لى ِ إ َ و “O halde boş kaldın mı hemen (Rabb’ine kulluk için) yorul, (O’na ilticâ ederek O’nun rızâsını kazanmaya vesîle ara; O’ndan başka hiçbir kimseyi ve hiçbir şey’i vesile edinme “ - ُ ين ِ ع َت ْ س َن َ ك ا �ي ِ إ َ و ُ د ُب ْ ع َ ن َ ك ا �ي ِ إ ط : Yâ Rabb, biz Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz - ” esâsından da hiçbir zaman ayrılma Çünkü her istediğini vermeye muktedir olan ancak Rabb’in Teâlâ’dır) (Bunun için bir vazifeni bitirdin mi hemen çalış ve diğer vazifeni yapmaya ğayret et, boş durma Meselâ, farz olan bir namazı kılınca sünnet ve nâfile olan namazları kılmaya başla; cihad gibi bir vazifeyi îfâ etmiş olunca da Rabb’ine ibâdete devam et ve gelecek için lâzım olan şey’leri tedârik etmeye ğayret sarf et Hem kendi Bu üç âyet - i kerîme'nin tamâmının mealleri şöyledir: “Hani İbrâhim o Beytin temellerini (dıvarlarını) İsmâîl ile birlikde, yükseltiyordu (da ikisi de şöyle duâ etmişlerdi): Ey Rabb’imiz, bizden şu hizmetimizi kabul buyur Şübhesiz ki hakkıyle işiten ve kemâliyle bilen ancak Sensin Sen ” “Ey Rabb’imiz, bizi Sana teslîmiyyetde sâbit kıl Soyumuzdan da yalnız Sana boyun eğen Müslüman bir ümmet (yetişdir), bize ibâdet edeceğimiz yerleri (Hacc amellerini) göster (öğret), tevbemizi kabul et Çünkü tevbeleri en çok kabul eden ve (mü’minleri ) hakkıyle esirgeyen ancak Sensin Sen” “Ey Rabb’imiz, onların (müslim olan o soyumuzun ) içinden onlara Senin âyetlerini okuyacak, onları (şirkden) iyice temizleyecek bir peygamber gönder Şübhesiz yegâne gâlib, (sun’unda) tam hıkmet sâhibi Sensin Sen ” 20 - Bakara, 128 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 14 nefsin için, hem de diğer insanlar için Emr - i bi’l - ma’rûf ve nehy - i ani’l - münke r’de bulun da İslâm’ın yüceltilmesine ve yayılıp yaşanmasına çalış) ” “Ve (her işinde) ancak Rabb’ine sarıl (tazarru’ ve niyâzda bulun O Azîm, Rahîm, Kerîm olan Rabb’inizin afv ve keremine ilticâ ederek O’ndan muvaffakıyyetler dile ve i’lâ - i kelimetü ’llâh’da bulun, - ya’nî, İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymada - ğayret göster) ” 21 َ ن يِ ذ � ل ا ا َ ه � ي َ أ ا َي ْ ن ِ إ او ُن َ م آ ْ ن َ ت ْ ن َ ي َه � ل لا او ُ ر ُ ص َ ث ُ ي َ و ْ م ُ ك ْ ر ُ ص ْ م ُ ك َ م ا َ د ْق َ أ ْ ت ِّب “Ey îmân edenler, eğer siz Allâh (ın dînine) yardım ederseniz, O da size (her zaman ve her yerde) yardım eder ve ayaklarınızı sâbit kılar (mücâdelenizde ve mücâhedenizde size sebât verir) ” 22 ُ ن و ُ ك او ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا ا َ ه � ي َ أ ا َي او ْ ن َ أ ََ يَ ْ ر َ م ُ ن ْب ا ى َ س يِ ع َ ل ا َق ا َ م َ ك ِ ه � ل لا َ ر ا َ ص َ و َ ح ْ ل ِ ل ْ ن َ أ ْ ن َ م َ ين ِّي ِ ر ا ِ ه � ل لا َ لى ِ إ ي ِ ر ا َ ص ط ْ ن َ أ ُ ن َْ نَ َ ن و �ي ِ ر ا َ و َْ لْ ا َ ل ا َق ِ ه � ل لا ُ ر ا َ ص “Ey îmân edenler, Allâh’ın (dîninin) yardımcıları olun Nitekim Meryem oğlu Îsâ havârîlerine - Allâh (yolunda) benim yardımcılarım kim (olacak) ? deyince, havârîler de - Allâh’ın yardımcıları biziz - demişlerdi…” 23 ُ ه َ ر ِ ه ْظ ُي ِ ل ِّ ق َْ لْ ا ِ ن يِ د َ و ى َ د ُْ لْ اِ ب ُه َل و ُ س َ ر َ ل َ س ْ ر َ أ ي ِ ذ � ل ا َ و ُ ه ْ و َل َ و ِ ه ِّ ل ُ ك ِ ن يِّ د لا ى َل َ ع َ ن و ُ ك ِ ر ْ ش ُ م ْل ا َ ه ِ ر َ ك ع “Müşriklerin hoşuna gitmese de O, dînini (İslâm dînini) diğer bütün dinlerden üstün kılmak için peygamberini 21 - İnşirâh, 7 - 8 22 - Muhammed, 7 23 - Saff, 14K Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 15 hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) ve hakk dîn ile (İslâm dini ile) gönderendir” 24 ِ ن يِ د َ و ى َ د ُْ لْ اِ ب ُه َل و ُ س َ ر َ ل َ س ْ ر َ أ ي ِ ذ � ل ا َ و ُ ه ِ ه ِّ ل ُ ك ِ ن يِّ د لا ى َل َ ع ُه َ ر ِ ه ْظ ُي ِ ل ِّ ق َْ لْ ا ط ا ً د يِ ه َ ش ِ ه � ل لاِ ب ى َ ف َ ك َ و ط “Onu (İslâm dînini), diğer tüm dinlerden üstün kılmak için peygamberini hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) ve hakk dîn ile (İslâm Dîni ile) gönderen O’dur (Buna) şâhid olarak da Allâh yeter” 25 ي ِ ذ � ل ا َ و ُ ه َ ل و ُ س َ ر َ ل َ س ْ ر َ أ ِ ن يِّ د لا ى َل َ ع ُه َ ر ِ ه ْظ ُي ِ ل ِّ ق َْ لْ ا ِ ن يِ د َ و ى َ د ُْ لْ اِ ب ُه ِ ه ِّ ل ُ ك لا َ ن و ُ ك ِ ر ْ ش ُ م ْل ا َ ه ِ ر َ ك ْ و َل َ و “O, Müşrikler hoşlanmasalar da Rasûlünü hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) , hakk dîn ile (İslâm dîni ile) - o dîni (İslâm dînini) diğer dinlere ğâlib kılma k için (nesh edib üstün kılmak için) - gönderen O’dur” 26 ْ ن َ أ او ُل ُ ت ْ ق ا ِ ن َ أ ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ا َن ْ ب َت َ ك ا� ن َ أ ْ و َل َ و ْ ن ِ م او ُ ج ُ ر ْ خ ا ِ و َ أ ْ م ُ ك َ س ُ ف َ م م ُ ك ِ ر ا َي ِ د ُه و ُل َ ع َ ف ا ِ م ٌ ل يِ ل َق � لا ِ إ ْ م ُ ه ْ ن ط َ ن و ُظ َ ع و ُي ا َ م او ُل َ ع َ ف ْ م ُ ه � ن َ أ ْ و َل َ و ُ َ لْ ا ً ر ْ ي َ خ َ ن ا َ ك َل ِ ه ِ ب ْ م � د َ ش َ أ َ و ا ًت يِ ب ْث َ ت لا “Hakîkat, biz onlara: - Kendinizi öldürün, yâhud yurdlarınızdan çıkın - diye yazsaydık, içlerinden birazı müstesnâ olmak üzere, bunu yapmazlardı Onlar öğüt verildikleri şey’leri hakkıyle yapmış olsalardı bu, kendileri için elbet daha hayırlı, hem de (îmânlarını) sağlamca kökleşdirmiş olurdu” 27 24 - Saff, 9 25 - Fetih, 28 26 - Tevbe, 33 27 - Nisâ’, 66 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 16 Kendisi ile Allâh’a şirk koşulan şey’ler de, Allâh’a yaklaşmak için duâ edip “vesîle” ararlar mı? َ ن يِ ذ � ل ا َ ك ِ ئ َ ل و ُ أ َ ن و ُع ْ د َي ّ ب َ ر َ لى ِ إ َ ن و ُغ َ ت ْ ب َ ي ِ َ ة َل ي ِ س َ و ْل ا ُ م ِ ه َ ن و ُ ج ْ ر َ ي َ و ُ ب َ ر ْ ق َ أ ْ م ُ ه � ي َ أ ُ ه َب ا َ ذ َ ع َ ن و ُف ا َ َ يَ َ و ُه َت َ ْ حْ َ ر ط ا ً ر و ُ ذ َْ مُ َ ن ا َ ك َ ك ِّب َ ر َ ب ا َ ذ َ ع � ن ِ إ “Onların taptıkları ( yalvarıb durdukları ) bu va r lıklar (melekler de ) , Rabb’lerine - hangisi (hangimiz) daha yakın olacak diye - ves île ararlar, O’nun rahmetini umarlar ve O’nun azâbından korkarlar Çünkü Rabb’inin azâbı çok korkunç dur ” 28 Ya’nî, “ Onların taptıkları (ma’budlar ) , (kâfirlerin, müşriklerin ma’bûd kabul ederek yalvarıp durdukları bir takım varlıklar); “Uzeyr, Allâh’ın oğlu’dur, Allâh’ın eli bağlıdır, Allâh fakir biz zenginiz” diyen Yahûdî’leri n Cenâb - ı Hakk’a evlât ve ortak koştukları Uzeyr aleyhi’s - selâm ; “Mesih, Allâh’ın oğlu’dur, O, üçün üçüncüsüdür” diyen Hristiyân’ların Allâhü Teâlâ’ya evlât ve ortak koştukları Îsâ aleyhi’s - selâm ; “Melekler, Allâh’ın kızları’dır, Putlar, O’nun ortaklarıdır” diyen Müşrik’lerin Cenâb - ı Hakk’a evlât ve ortak koştukları Melekler ; Rabb’lerinin azâbından korkarlar ve O’nun afvini, mağfiretini, rahmetini n iyâz ederler ki bunların hepsi de Allâhü Teâlâ’nın kulları olup onlar da diğer kullar gibi Allâh’a 28 - İsrâ’, 57 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 17 ibâdet ederek O’na yaklaşmaya, O’nun rahmetini ve rızâsını kazanmaya çalışırlar) da - hangimiz Rabb’imize daha yakın (olaca ğız ) diye - (bi’z - zât) vesîle arayıb dururlar O’nun rahmetini umarlar, O’nun azâbından korkarlar (Onlar da diğer kullar gibi azâb - ı ilâhî’yi düşünerek titreyip dururlar) Çünkü Rabb’inin azâbı korkuncdur (Bunun için Melekler de, peygamberler de Rabb’lerinin azâbından korkarl ar, onun ne müthiş bir azâb - ı ilâhî olduğunu bilirler de titrer dururlar Ey müşrikler, ey kâfirler, h akîkat böyle olduğu halde , nasıl oluyor da sizler, onlara ma’bûdiyyet ve tanrılık payesi verebiliyorsunuz veyâ sizin gibi bir takım kimselerin fikir ve tavsıyelerine uyup da onların yolundan gidebiliyorsunuz?) ” 29 Halbuki Allâhü Teâlâ, Mütta kî kulları için bir hidâyet rehberi olan Kur’ân - ı Kerîm ’inde şöyle buyurmaktadır: َ ك ْ ر ِّ ش لا � ن ِ إ ٌ م يِ ظ َ ع ٌ م ْ ل ُظ َل “Şübhesiz, şirk, çok büyük bir zulümdür” 30 ُ و د ُب ْ ع ا َ و َ لا َ و َ لله ا ا ًا ئ ْ ي َ ش ِ ه ِ ب او ُ ك ِ ر ْ ش ُت “Allâh’a ibâdet (ve kulluk) edin O’na hiç bir şey’i eş (ortak) tutmayın” 31 َ ا ُ ن م ْ ؤ ُ ي ا َ م َ و َ ن ُ و كِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ه َ و � لا ِ إ ِ لله ا اِ ب ْ م ُ ه ُ ر َ ث ْ ك “Onların çoğu, Allâh’a şirk (ortak) koşmaksızın îmân etmez” 32 َ لله ا � ن ِ إ ا َ م ُ ر ِ ف ْ غ َ ي َ و ِ ه ِ ب َ ك َ ر ْ ش ُي ْ ن َ أ ُ ر ِ ف ْ غ َ ي لآ ُء ا َ ش َي ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ َ ن و ُ د ج ْ ن َ م َ و ِ د َ ق َ ف ِ لله اِ ب ْ ك ِ ر ْ ش ُي ً ا م يِ ظ َ ع ًا ْ ثْ ِ ا ى َ ر َ ت ْ ف ا 29 - Hulâsatü’l - Beyân fî Tefsîri’l - Kur’ân,C 3 ss 1212 Mehmed Vehbi 30 - Lukmân, 13 31 - Nisâ’, 36 32 - Yûsüf, 106 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 18 “Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, kendisine şirk (ortak, eş ) koşulmasını aslâ mağfiret etmez (bağışlamaz) Bundan başkasını ( şirkden başka olan günahları ), dilediği kimseler için ( kendisinde hayır görüp hidâyet verdiği kimseler için ) mağfiret eder ( bağışlar ) Kim Allâh’a şirk koşarsa, muhakkak ki o, çok büyük bir günah ile iftirâ’ etmiş olur” 33 ِ ت و ُب َ ك ْ ن َ ع ْل ا ِ ل َث َ م َ ك َء ا َي ِ ل ْ و َا ِ لله ا ِ ن و ُ د ْ ن ِ م او ُ ذ َ� تَّ ا َ ن يِ ذ � ل ا ُ ل َث َ م ج ًا ت ْ ي َ ب ْ ت َ ذ َ� تَّ ِ ا ط ُ ب ْل ا َ ن َ ه ْ و َا � ن ِ إ َ و ُ ي ِ ت و ُب َ ك ْ ن َ ع ْل ا ُ ت ْ ي َ ب َل ِ ت و م َ ن و ُ م َل ْ ع َ ي او ُن ا َ ك ْ و َل ٍ ء ْ ي َ ش ْ ن ِ م ِ ه ِ ن و ُ د ْ ن ِ م َ ن و ُع ْ د َي ا َ م ُ م َل ْ ع َ ي َ لله ا � ن ِ إ ط ُ م يِ ك َْ لْ ا ُ ز يِ ز َ ع ْل ا َ و ُ ه َ و ِ س ا� ن لِ ل ا َ ه ُ ب ِ ر ْ ض َن ُ ل ا َث ْ م َلا ْا َ ك ْ ل ِ ت َ و ج َ ن و ُ م ِ ل ا َ ع ْل ا � لا ِ إ ا َ ه ُل ِ ق ْ ع َ ي ا َ م َ و “Allâh’dan başka velîler (dostlar, dayanaklar, putlar, kurtarıcılar) e dinenlerin sıfatı, kendine bir yuva yapan örümcek misâli gibidir Halbuki bilmiş olsalar, (bir sinek avlayacak kadar faydası olan) evlerin en çürüğü, her halde örümcek yuvasıdır” “Halbuki Allâh, kendinden başka neye tapıyorlarsa (neye değer veriyor larsa) şübhesiz ki biliyor O mutlak gâlib, tam huküm ve hıkmet sâhibidir” “Hem bu misaller yok mu?, Biz onları insanlar için îrâd ediyoruz (söylüyoruz) Bununla berâber onlara, âlim olanlardan başkasının aklı ermez” 34 م ُت ْ ع َط َ أ ْ ن ِ ئ َل َ و ا ً ر َ ش َب َ ل ا ً ذ ِ إ ْ م ُ ك � ن ِ إ ْ م ُ ك َل ْ ث ِ م َ ن و ُ ر ِ س ا َ خ “Eğer siz kendiniz gibi bir insana (tâğutlara) boyun eğecek olursanız, (onun emir ve nehiylerine uyar ve onun 33 - Nisâ’ Sûresi, âyet 48 34 - Ankebût, 41 - 42 - 43 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 19 dediklerini yaparsanız) and olsun ki, bu takdirde siz mutlakâ hüsrâna düşersiniz, (zarar ve ziyana düşmüş olursunuz)” 35 َء ا َي ِ ل ْ و َا ِ ه ِ ن و ُ د ْ ن ِ م او ُع ِ ب �ت َ ت لآ َ و ْ م ُ ك ِّب َ ر ْ ن ِ م ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ َ ل ِ ز ْن ُا ا َ م او ُع ِ ب � ت ِ ا ط ا َ م ًلا يِ ل َق َ ن و ُ ر � ك َ ذ َت “Rabb’inizden size indirilen (Kur’ân - ı Kerîm) e uyun Ondan başka (larını) velî’ler (edinib de onlar) a uymayın, (Onların peşinden gitmeyin) Ne kadar az öğüt tutuyorsunuz?” 36 ُ و ل َئ ْ س َف لآ ْ م ُت ْ ن ُ ك ْ ن ِ إ ِ ر ْ ك ِّ ذ لا َ ل ْ ه َا ا َ ت َ ن و ُ م َل ْ ع “Eğer bilmiyorsanız ehl - i zikr’e (Kur’ân’ı bilen Ehl - i sünnet ve’l - cemâat âlimler in e, mü’min’lere) sorun” 37 ا َي َ ء ا َي ِ ل ْ و َ أ ْ م ُ ك � و ُ د َ ع َ و ي ِّ و ُ د َ ع او ُ ذ ِ خ �ت َ ت َ لا او ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا ا َ ه � ي َ أ ْ ن ِ إ ْ م ُ ك و ُ ف َ ق ْ ث َ ي ً ء ا َ د ْ ع َ أ ْ م ُ ك َل او ُن و ُ ك َي ْ م ُ ه َ ي ِ د ْي َ أ ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ او ُط ُ س ْ ب َ ي َ و ْ م ُ ه َ ت َن ِ س ْل َ أ َ و ْ و َل او � د َ و َ و ِ ء و � س لاِ ب َ ن و ُ ر ُ ف ْ ك َت ط 35 - Mü’minûn 34 Tâğût: Allâh’a karşı isyankâr olup kahr ile, cebr ile veyâ rızâ ile kutsallaştırılıp ma’bûd edinilen insan veyâ şeytan veyâ put gibi her hangi bir şey’dir İnsanları her hangi bir şekilde, Allâh yolundan men’ eden kimselere veyâ İblîs’e de tâğût denir Şu âyet - i kerîme ve benzerleri, bunun açık bir delilidir: ِّ ي َغ ْل ا َ ن ِ م ُ د ْ ش � ر لا َ� ين َ ب َ ت ْ د َق ِ ن يِّ د لا ِ فِ َ ه ا َ ر ْ ك ِ ا لآ ج ِ د َ ق َ ف ِ لله اِ ب ْ ن ِ م ْ ؤ ُ ي َ و ِ ت و ُ غ ا� ط اِ ب ْ ر ُ ف ْ ك َي ْ ن َ م َف َ ى ق ْث ُ و ْل ا ِ ة َ و ْ ر ُ ع ْل اِ ب َ ك َ س ْ م َت ْ س ا ق ا َ َ لْ َ م ا َ ص ِ ف ْن ا َلا ط ٌ م يِ ل َ ع ٌ ع يِ َ سَ ُ لله ا َ و “Dinde zorlama yokdur Hakîkat (şudur ki) , îmân ve küfür, ap - açık meydana çıkmışdır, (gözler önüne seril miştir) Artık kim Tâğut’u (Şeytan’ı - ve insanları Allâh’ın dîni’nden uzaklaştırmaya ve İslâm Dîni’ni bozup içinden çıkılmaz bir hâle getirmeye çalışan Deccâl’leri - ) tanımayıb da Allâh’a îmân ederse o, muhakkak ki kopması (mümkün) olmayan en sağlam kulpa ( Kur’ân’a ve İslâm’a) yapışmışdır Allâh (her şey’i) hakkıyle işitici ve (her şey’i) kemâliyle bilicidir” Bakara 256 36 - Ra’d Sûresi, âyet 3 37 - Enbiyâ’ Sûresi, âyet 7 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 20 Ey îmân edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız (olanlar) ı dostlar edinmeyin, (âdetlerini benimseyip tuzaklarına düşmeyin) ” “Eğer onlar size bir tırnak tuttururlarsa, (sizi ele geçirir size istediklerini yaptırırlarsa , sahte dostluklar ı size bir fayda vermeyip ) hepinizin düşmanları olacaklar ve ellerini, dillerini kötülükle size uzatacaklardır (Zâten) onlar (ah bir dîninizden dönüp) kâfir olsanız (diye) temenni edib durmaktadırlar” 38 ْ م ُ ه ُ ج ِ ر ْ د َت ْ س َن َ س َا نِ ت َا يآ ِ ب ا ُ و ب� ذ َ ك َ ن يِ ذ � ل ا َ و َ ن ُ و م َل ْ ع َ ي لآ ُ ث ْ ي َ ح ْ ن ِ م ج “Âyetlerimizi yalan sayanları biz bilmeyecekleri nokta (lar) dan yavaş yavaş helâke yaklaştırırız” 39 ب ُ ب ِّ ذ َ ك ُي ْ ن َ م َ و ِ نى ْ ر َ ذ َف ِ ِ ث يِ د َْ لْ ا َا ذ َ ه ط َ ن ُ و م َل ْ ع َ ي لآ ُ ث ْ ي َ ح ْ ن ِ م ْ م ُ ه ُ ج ِ ر ْ د َت ْ س َن َ س لا ِ ى ل ْ م ُا َ و ْ م َُ لْ ط ٌ ين ِ ت َ م ِ ى د ْ ي َ ك � ن ِ ا "Artık bu sözü (Allâh'ın kelâmı olan Kur'ân'ı) yalan sayanları bana bırak Biz onları, kendilerinin bilemeyecekleri bir cihetden, derece derece azâba yaklaşdırıyoruz" "Ben onlara (rahmetimin bir eseri olarak küfür ve şirk den dönüp bize yönelsinler, kesbî îmânı kazansınlar diye) mühlet veriyorum Şübhe yok ki benim fendim sağlamdır (güç yetirilemez, def' edilemez bir şekilde çetindir )" 40 38 - Mümtehıne, 1 - 2 39 - A'râf, 182 Allâhü Teâlâ, böyle kimselerin ni’metlerini bir istidrâc kabilinden artırdıkça, bunu bir lûtf - i ilâhî sanarak şımardıkça şımarırlar Bu ni’metlere şükr edecekleri yerde, bu şımarmalarına ve ma’sıyetlerine devam etdikce de azâbları artdıkça artar Hokkabazların, sihirbazların ma’rifetlerini, san’atl arını ve hünerlerini göstermeleri ise, bir isdidrâc değildir 40 - Kalem, 44 - 45K Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 21 َ ي ِ إ او ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا ا َ ه � ي َ أ ا ْ ن ُ و ق �ت َ ت ا ْ ل َ ع َْ � َه ّل لا َ ل ًا نا َق ْ ر ُ ف ْ م ُ ك ْ ن َ ع ْ ر ِّ ف َ ك ُي َ و ْ م ُ ك ْ م ُ ك َل ْ ر ِ ف ْ غ َ ي َ و ْ م ُ ك ِ ت ا َئ ِّي َ س ط ِ م يِ ظ َ ع ْل ا ِ ل ْ ض َ ف ْل ا و ُذ ُه ّل لا َ و “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı, güzel ile çirkini , İslâmî olan ile İslâmî olmayanı ) ayırd edecek bir anlayı ş (bir ma’rifet ve bir nûr) verir, suçlarınızı örter ve sizi mağfiret eder Allâh, büyük lûtuf ve ihsân sâhibidir” 41    Vesîle yapıyorum zannı ile zamânımızdaki şirk şekilleri İslâm ve Müslümân düşmanlarının , bi’l - hâssa olanca güçleri ve imkânları ile yanlış ve yanıltıcı telkinler yapmaya çalışan misyoner ’lerin, “Hiçbir Müslümanı dîninden döndüremeyiz, İslâm Dîni’ni de ortadan kaldıramayız Fakat İslâm’ın usûl ve metotlarını kullanarak İslâm’ı bozup mensuplarını fitne, fe sat, bid’ât, tefrîka gibi yollara sevk ederek onların birlik ve berâberliklerini bozup perîşan edebiliriz” diyerek Allâhü Teâlâ’nın İlâhî kânunları yerine, insanları şirke, küfre, fitne ve fesâda götüren Batının Lâiklik, Demokrasî, Özgürlük, Sınırsız Hoşgö rü terânelerine İslâmî bir kılıf giydirip - İslâm Dîni’ne aykırı değildir - siloganı ile dînî yönden câhil kalmış zavallı Müslümanlar arasında dolaşarak, Kesbî îmân: Ahd - i mîsâk’daki fıtrî (aslî) îmânı ile dünyaya gelen bir insanın îmânını, mükellef olduktan sonra kendi hür irâdesi ile yenileyip yeniden îmân ederek Kesbî îmâ n’a çevirmesi hâlidir 41 - Enfâl, 29 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 22 - bir demet gülün, (âyet - i kerîme ve hadîs - i şerîf’lerin), etrâfına ustalıkla yerleştirilmiş - şirk, küfü r, nifak, fesâd, tefrika ve terör çiçeklerinin zehirlerini, - lâiklik, demokrasi, özgürlük, moda ve sınırsız bir hoşgörü nâmı altında - akıtan yayınlarını, Müslümân’ların elleri nde dolaştığını gördüğümüz gibi; bunlardan birisinin Amerika’da , ( Chesapeake University of Theology : Chesapeake İlâhiyat Universitesi” ismi altında kurulmuş olan mel’un bir kuruluşun, Virginia Amerikan Dil Merkezi ’nin, İslâmî bir kılıf ile dil öğretiyoruz maskesi altındaki çalışmalarının ve - bir demet gülün ( âyet - i kerîme ve hadîs - i şerîf’lerin ) etrâfına ustalıkla yerleştirilmiş zehirli çiçekler gibi - zehir akıtan yayınlarının Müslümanların ellerinde dolaştığını üzülerek ve esefle gördüğümüzü söyleyebiliriz Ayrıca, “Bu Müslümân’ları kendi hâline bırakırsanız birlik ve berâberl iklerini koruyup bu memlek etde Şerîat i’lân ederler” korkusu ile , Tefvhîd Dîni ’nin esâslarını bozup Müslümân’ların birlik ve berâberliğini bozmaya ma’tûf bir takım sahte cemâat , tarikat, ekol, demokrasi , lâiklik ve özgürlük nâmı altında çalışmalar yaparak - kiliselerde, papazların günah çıkartıp cennetlik yaptıkları Hristiyanlar gibi - Müslümân’ları yanlış yollara sevk eden mürşid, şeyh, hoca , önder ve lider nâmı altındaki kimselerin etrâflarında topladıkları - Ehl - i sünnet ve’ l - cemâat esâslarından uzak kalmış - câhil Müslümân’lara, - ba’zı menfaatler sağlayarak - , şeytânî bir ustalıkla anlatıp tatbik ettirdikleri yanlış inanç ve telkinleri de , esefle görüp şâhid oluyoruz Çünkü son derece aç ve susuz kalan bir insanın eline geçirdiği her hangi bir şey’i, zararlı veyâ zararsız olduğunu düşünmeden yiyebileceği veyâ içebileceğı nasıl şübhe Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 23 götürmez bir gerçek ise, yaratılışın bir gereği olarak her insanın da dînî ihtiyaçlarını, doğru veyâ yanlış olarak tatmin etmek cihetine gide ceği husûsu da şübhe götürmez bir hakîkatdir (1963 - 1964) ders yılı baharın da, Kayseri İmam - Hatip Okulu Müdür ü iken, o zamânın Millî Güvenlik Kurulu Genel Sek re teri Korgeneral R âfet Ü lgenalp , vermiş olduğu “Yeşil tehlike, kızıl tehlike” adlı bir konf eransın sonunda, Müdür odasına gelinince, dînî konuların artık konuşulmaması gerektiğini söyleyen genç bir kaymakama bir hayli nasihat etdikden sonra şöyle diyordu: “Genç genç, senin aklın ermiyor Eğer bu Müslümân’ları kendi hâline bırakırsanız birlik ve berâberliklerini te’min ederek bu memleketde şerîati tatbik ederler Bunun önüne geçmek için önce din adamlarını me’mûr yaparak dilediğiniz gibi yöneteceksiniz Sonra da muhtelif isimler altında bölerek birlik ve berâberliklerini bozup birlikde hareket etmelerini önleyeceksiniz” Evet , bu gibi çalışmalar kısa bir zamanda meyvelerini vermiş, bir takım uydurma tarikat ve vakıf nâmı altında bir çok cemâatler, ekoller ve guruplaşmalar meydana gelmiş , Müslümân’ların birlik ve berâberlik içinde haraket etmeleri önlenmiş, Ehl - i sünnet ve’l - cemâat esâslarına uymayan fikir, inanç ve fetvâlar neticesinde, İslâm Dîni esâslarının bir çok konuları büyük zararlar görmüş, İslâm Dîni’ni bozup Müslüman’ları helâk edip perişan etmek isteyen İslâm ve Müslümân düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüş ve işlerini kolaylaştırmışdır Ne yazıkdır ki teşhis yanlış olduğundan net îcesi acı ve tehlikeli olmuş, koskoca bir millet, bu günkü ihtilâf ve tefrikanın içine düşerek ne yapacağını ve nasıl Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 24 hareket edeceğini bilemez bir hâle gelmişdir ki şu âyet - i kerîme ’ler , bunun en açık bir delî lidir: َ ن ْ ت ِ ف ْل ا َ و ِ ل ْ ت َ ق ْل ا َ ن ِ م � د َ ش َا ُة ج “Fitne katilden beterdir” 42 َ و ِ ل ْ ت َ ق ْل ا َ ن ِ م ُ ر َ ب ْ ك َا ُة َن ْ ت ِ ف ْل ا ط "Fitne katilden daha büyükdür" 43    İslâm ve Müslümân düşmanı Sava Paşa’nın çalışmaları İslâm Dîni’ni en iyi bir şekilde tetkik ettikden sonra Müslüman’ları helâk edip perişan etmek için müslümânlara kabûl ettir ilmek istenen Avrupa kânunlarını ve bunların İslâm’a ve Müslüman’lara bir zarar vermeyeceği konusunu , “Biz bir Hıristiyanız Fakat öyle bir Hıristiyan ki bütün insanları seven ve herkese karşı âdil olmak ist eyen bir Hıristiyan İşte bu prensipledir ki bir Hıristiyan olarak Hazreti Muhammed’in kânununu tetkik ediyoruz” şeklindeki 42 - Bakara, 191 Fitne : İmtihân, sınav ve sınama ma’nâsına geldiği gibi, bir adamı veyâ bir topluluğu azdırmak, doğru yoldan saptırmak, dâhilî ihtilâf, ayrılık, karışıklık, küfr, azgınlık, sapıklık, günah işlemek, rüsvaylık, belâ’, azâb, çirkin olan bir şey’i beğenip kalbin ona meyl ve muhabbet etmesi, ma’nâlarına da gelir İmâm Birgivî Hazretleri de, Tarîkât - ı Muhammediyye adlı eserinde, fitneyi şu şekilde ta’rîf ve tavsîf eder: “Fitne, insanları, meşrû’ b ir fâide olmaksızın, ızdırâba, ihtilâle, ihtilâfa, mihnet ve belâ’ya düşürmekdir ki kalbe ârız olan âfetlerdendir” Kurân - ı Hâkîm ve Meâl - ı Kerîm, C 1 ss 52 Hasan Basri Çantay 43 - 11 - Bakara, 217 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 25 ş eytânî ve siyâsî bir uslüp ile kabul ettirmeye çalışan İslâm ve Müslüman düşmanı koyu Hristiyan Rûm asıllı - Tanzîmat mahsulü - Osmanlı paşası Sava Paşa ’ nın şu mel’ûn sözleri ve emelleri de , bunun en açık bir delî lidir: “Gâyemiz, Türkiye’de yüksek tahsil işlerini idâre edenlere, İslâm Hukûku tedrîsâtının, yalnız kifâyetsiz bulunduğunu değil, aynı zamanda zararlı olduğunu da i hsas etmek (anlatmak) dır İslâm Hukûku ma’bedinin kapısını açacak olan anahtar, Hukûk Nazariyâtı’ dır , (Fıkıh Usûlü’dür) ” “Bir Müslümân, ne kadar i’tikâd’ı zayıf olursa olsun, din değiştirmediği takdirde, hiç bir hâdisenin sıhhate mukârin olup olmamasına (doğru olup olmadığına) o hâdise, İslâmî’leştirilmedikden (İslâmî bir kılıf giydirilmedikden) sonra inanmaz” “Bütü n hukümlerin ve istenilen şey’lerin, İslâmî’leştirilmek sûretiyle dînî temellere istinad etdirilmesi ve bunun netîcesi olarak da bu hakîkatlerin kabûlü değil aynı zamanda riâyet olunması mecbûriyyeti altına sokulması da, Muhammedî Kânûn’daki menbaların (kaynakların) çokluğu dolayısıyle güç bir mes’ele değildir” 44 ”Gerek İslâm kitlesindeki mukâvemeti kırmak, gerekse bu mukâvemetin vücûde gelmesini önlemek için, kabûlü tavsiye edilen husûsların, hiç bir vechile Muh ammedî Hukûk’a muhâlefet arz etmediğini isbât etmek lâzımdır Bu da İslâm Hukûku’nu bilenler için, kolay denilecek kadar imkân dâhilinde bulunan bir keyfiyyetdir” 44 - İslâm Hukûku Nazariyâtı Hakkında Bir Etüd, C 1 ss 1 3 - 15 Sava Paşa (1892 târihli Fransızca aslından Türkçe’ye çeviren, Bahâ Arıkan) Diyanet İşleri Reisliği Yayınları Sayı 43 Yeni Matbaa Ankara 1955 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 26 “Böyle bir hâlin en amelî ve basit ilâcı, müslümânlara kabûl etdirilmek istenilen Avru pa kânunlarının İslâmî’leştirilmesinden ibârertdir” 45    Mürşid râbıtası bir şirk midir? Ellerinde, Kur’ân - ı kerîm’den ve hadîs - i şerîf’lerden bir delilleri olmadığı halde, sözde, Allâh dostu! olarak belirlenen kâmil bir mürşidin kalbine bağlanıp ondaki nuru, feyz ve muhabbeti çekip almak için yapılan aşağıdaki Mürşid râbıtası da , bu şekildeki çalışmaların en açık bir şeklidir ki - Neûzü bi’llâh - her cümlesi gizli ve açık bir şirk şekli ile doludur: Çünkü, Allâhü Teâlâ ile kul aras ına üçüncü bir şahsın girmesi, aslâ câiz değildir Azamet ve heybet ise, ancak ve ancak 45 - Aynı eser, C 2 ss 6 Sava Paşa Sava Paşa, - kendi ifâdesine göre - Rum asıllı koyu bir H ristiyan ‘ dır Küçük yaştan i’tibâren İslâm İlimleri’ni öğrenmeye başlamış, en büyük ilim adamlarından İslâm’ın bütün özelliklerini öğrenmiş, buna rağmen kendisine hidâyet nasîb olmamışdır “Biz bir Hıristiyanız Fakat öyle bir Hıristiyan ki bütün insan ları seven ve herkese karşı âdil olmak isteyen bir Hıristiyan İşte bu prensipledir ki bir Hıristiyan olarak Hazreti Muhammed’in kânununu tetkik ediyoruz” (Aynı eser, C 1 ss 13) Gibi davranışları ile nüfûzunu artırmış, İkinci Abdü’l - Hamîd zamânında b ir çok önemli görevlerde bulunmuş, Osmanlı umûmî vâlisi, Hâriciye ve Nâfıa nâzırı ( bakanı ) olmuş, daha sonra da İstanbul’dan ayrılıp Paris’e giderek son yıllarını orada geçirmiş, “İslâm Hukûku Nazariyâtı Hakkında Bir Etüd” adlı iki ciltlik eserini orada y azmış ve (1892) de Fransızca olarak neşr etmişdir Eser, uzun yıllar sonra, Temyiz Mahkemesi reislerinden Bahâ Arıkan tarafından Türkçe’ye terceme edilerek (1955) yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bastırılmış ve ba’zı hatâlar, kitâbın sonun daki bir cetvelde gösterilmişdir Bu kitâbda - Osmanlı Devlet başkanına, aile reisine, itâat esâsdır - gibi birlik ve berâberliğin temeli olan mühim konuların dile getirilmesi ve Osmanlı düşmanlarının dikkâtine sunulması, kanaatimizce, Osmanlı devlet otoritesinin yıkılmasında büyük rol oynamışdır Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 27 Allâhü Teâlâ’ya mahsûsdur ki şu ve benzeri âyet - i kerîme’ler, bunun açık bir delilidir: َ ا ُ ن م ْ ؤ ُ ي ا َ م َ و َ ن ُ و كِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ه َ و � لا ِ إ ِ لله ا اِ ب ْ م ُ ه ُ ر َ ث ْ ك “Onların çoğu, Allâh’a şirk (ortak) koşmaksızın îmân etmez” 46 Böyle kimseler, bir tarafdan Allâh’a, Peygamber’e ve Kur’ân’a îmân etdiklerini söylerler; diğer tarafdan da , ُ و ّ ب ِ ُ � ًا د ا َ د ْن َا ِ لله ا ِ ن و ُ د ْ ن ِ م ُ ذ ِ خ �ت َ ي ْ ن َ م ِ س ا� ن لا َ ن ِ م َ و ِ لله ا ِّ ب ُ ح َ ك ْ م ُ ه َ ن ط ِ لله ِ ًا ّب ُ ح � د َ ش َ أ او ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا َ و ط “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki Allâh’a karşı ortaklar, denk’ler, nazîr’ler ve emsâl’ler tutarlar da onları Allâh sever gibi severler (Allâh’a olan sevgileri gibi muhabbet besler ler Onların emirlerine, nehiylerine, arzûlarına itâat ederler Böyle yapmak sûretiyle de Allâh’a şirk, ortak koşarlar Allâh’a karşı yapılacak şey’leri onlara yaparlar Allâh’ın rızâsını düşünmeden onların rızâsını kazanmaya çalışırlar Hattâ Allâh’a isyâ n olan şey’lerde bile onlara itâat ederler) Halbuki îmân edenlerin Allâh’a karşı olan sevgi (ve itâat) leri ise, her şey’den ziyâdedir” 47 â yet - i kerîme ’ si nde ifâde buyurulduğu üzere, Allâh’dan başka velîler, dostlar, kurtarıcılar ve hâmîler ara yıp o nun peşinden giderler ki “Böyle müşrikâne bir haldeki îmân, ilâhî kabûle mukâri n bir îmân olmaz” 48 Bunun için b öyle kimselerin hâli, ancak bir sinek avlayıp ondan istifâde edebilecek kadar çürük bir eve tutunmuş olan 46 - Yûsüf, 106 47 - Bakara Sûresi, âyet 165 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 1 ss 572 Elmalılı M Hamdi Yazır 48 - Kur’ân - ı Kerîm’in Türkçe Meâl - i Âlîsi ve Tefsîri,C 3,ss 1615 Ömer N Bilmen Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 28 örümceğin hâli gibidir ki aşağıdaki âyet - i kerime ’ de, böyle kimseler hakkında, “ Âlihe: ilâh’lar ” denilmeyib de “ Evliyâ’: v elî’ler ” denilmesi hem açık bir şirk’i, hem de gizli bir şirk’i ifâde eder: ِ ت و ُب َ ك ْ ن َ ع ْل ا ِ ل َث َ م َ ك َء ا َي ِ ل ْ و َا ِ لله ا ِ ن و ُ د ْ ن ِ م او ُ ذ َ� تَّ ا َ ن يِ ذ � ل ا ُ ل َث َ م ج ًا ت ْ ي َ ب ْ ت َ ذ َ� تَّ ِ ا ط ُ و ي ُب ْل ا َ ن َ ه ْ و َا � ن ِ إ َ و ِ ت و ُب َ ك ْ ن َ ع ْل ا ُ ت ْ ي َ ب َل ِ ت م َ ن و ُ م َل ْ ع َ ي او ُن ا َ ك ْ و َل “Allâh’dan başka velîler (dostlar, dayanaklar, putlar , önderler, liderler, mürşidler ) edinenlerin sıfatı, (bir sinek avlamak için) kendine bir yuva yapan örümcek misâli gibidir Halbu ki bilmiş olsalar, evlerin en çürüğü her halde örümcek yuvasıdır” 49    “ Mürşid râbıtası yapmak ” “Kabirdeki sorgu meleklerinin suallerine, Allâh’ın yardımı ve bu rahmetin kula özel bir tecellisi olan Sâdât ’ın (seyyid’lerin, ulu’ların) himmeti ile cevâb vermek için bir mürşid - i kâmile intisap etmelidir” diyerek ölüm râbıtası yapıldıktan sonra, “Ölüm râbıtası ile kalb, dünyâ muhabbetinden arındırılır İçindeki boş düşünceler, kötü duygular atılır, k alp temizlenir ve rahatlar Bundan sonra sıra, bu boş kalbi Allâh’ın muhabbetiyle doldurmaya ve tatlandırmaya gelir Bu da kalbi, yeryüzünde ilâhî muhabbetin ve feyzin taşıyıcısı olan Allâh’ın dostu kâmil mürşidin kalbine bağlayıp oradaki nuru, feyiz ve mu habbeti çekmekle mümkün olur” 49 - Ankebût, 4 1 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 29 “ Mürşid - i kâmil yeryüzünde ilâhî nurun dağıtım merkezidir Mürşidin kalbindeki bu nura yönelip, kalbi ona bağlamaya “Râbıta” denir Râbıta, mürşidin kalıbına değil onun kalbindeki ilâhî nura bağlanmak ve onun kalbindeki Allâh sevgisini yudumlamaktır” “Bu râbıta şöyle yapılır: Mürid âdâb üzere oturur Mürşidini gayet azametli ve heybetli bir şekilde karşısında yüksek bir makamda oturmuş olarak hayal eder Mürşidinin şeklini gözünün önüne getirerek hayalinde canlandırır ve ondaki nurdan nasiplenmeye çalışır Bütün gönlü ve hayal gücü ile ona yönelir Mürşidinin iki kaşı arasından çıkan bem beyaz, şeffaf, süt rengindeki bir nurun ve feyzin ağzına veya doğrudan kalbine aktığını, daha sonra bu nurun ve feyzin bütün vücudunu kapladığını düşünür Böylece kalbindeki günah ve zulmet yaralarının onunla tedavi olduğunu ve içindeki mânevî kirlerin tem izlenerek başının üzerinden bir duman şeklinde çıktığını hayal eder Bu şekilde yaklaşık 15 dakika devam eder” “Sonra 25 defa “estağfirullah” diyerek gözünü açar, kalkar ve yatağına gider, yüzü kıbleye gelecek şekilde sağ tarafına yatar” “Âdâbı yapmak üzere abdest almaya başlanıldığı andan itibaren sabah güneş doğuncaya kadar yeme, içme ve konuşma yasakdır Söz konusu fiiller dünya ameli olduğu için yasaklanmışdır Bu gece yapılan âdâb dünya işlerinden uzak, katışıksız, sırf Allâh için olmalıdır ” 50    50 - 15 asırda Hatm - i Hâcegân ve tevbe âdâbı (Pozitif dağıtım) Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 30 Böyle bir râbıtanın şirk olduğunun diğer delilleri Aşağıdaki âyet - i kerîme ’ler ve benzerleri, bu şekildeki şeytânî ve bâtıl çalışmaların ve neticesinin, insanı şirke götü ren şübhe götürmez açık bir er delî lidir: ِ ر ْ ك ِ ذ ْ ن َ ع ُ ش ْ ع َ ي ْ ن َ م َ و ْ م ُ ه � ن ِ إ َ و ٌ ن يِ ر َق ُه ُل َ و ُ ه َ ف ًا نا َط ْ ي َ ش ُه َل ْ ض ِّي َ ق ُ ن ِ ن َْ حْ � ر لا ا َي َ ل ا َق ا َن َء ا َ ج ا َ ذ ِ إ � تَّ َ ح َ ن و ُ د َت ْ ه ُ م ْ م ُ ه � ن َ أ َ ن و ُب َ س َْ � َ و ِ ل يِ ب � س لا ِ ن َ ع ْ م ُ ه َ ن و � د ُ ص َي َل َ ف ْ ن َ ي ْ ن َل َ و ُ ن يِ ر َ ق ْل ا َ س ْ ئ ِ ب َف ِ ْ ين َ ق ِ ر ْ ش َ م ْل ا َ د ْ ع ُ ب َ ك َن ْ ي َ ب َ و ِ نِ ْ ي َ ب َ ت ْ ي َل ْ ذ ِ إ َ م ْ و َ ي ْل ا ُ م ُ ه َ ع َ ن و ُ ك ِ َ تَ ْ ش ُ م ِ ب ا َ ذ َ ع ْل ا ِ فِ ْ م ُ ك � ن َ أ ْ م ُت ْ م َل َظ “Kim o Rahmân olan Allâh’ın zikr’inden, (O’nun Habîbi ve Rasûlü Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem vâsıtası ile yaşatıp teblîğ etdirdiği Ehl - i sünnet ve’l - cemâat esâ slarına göre kulluk etmekden) 51 yüz çevirirse, biz de ona şeytan’ı musallat ederiz O da onun ayrılmaz bir arkadaşı olur” 51 - َ س َ ت ْ ف ِ َ تَ � م ُا ُ ق ِ تَّ َ ث َ ى ل َ ع َ ل ْ ر ِ ف َ ين ِ ع ْ ب َ س َ و ٍ ث َ ق ُ ك ًة � ل ُ ه ِ فِ ْ م � ن لا َ ا ق ً ة َ د ِ ح ا َ و � لا إ ِ ر ا ُ س َ ر ا َي َ ي ِ ه ْ ن َ م ا ُ و ل َ ق ِ لله ا َ ل و � ل ا َ ل ا َ ن يِ ذ ا َ م َ ى ل َ ع ْ م ُ ه َأ َ ا ن َ ل َ ع ِ ه ْ ي َ و َ ا ِ ب ا َ ح ْ ص “Benim ümmetim, yakında yetmişüç fırkaya ayrılacakdır Bunların hepsi Cehennem’dedir Ancak birisi müstesnâdır - O bir fırka kimlerdir? Yâ Rasûle’llâh (denilince) - Onlar, benim ve ashâbımın bulunduğumuz i’tikad üzere bulunanlar, benim ve ashâbımın gitdiği yoldan gidenlerdir” Usûl - i Fıkıh Dersleri, ss 84 Büyük Haydar Efendi A kâid - i Hayriyye Tercemesi, ss 9 Mehmed Vehbi “Bu Hadîs - i şerîfi, Hâkim, Müstedrek’inde rivâtet etmişdir” S B M Tecrîd - i Sarih Tercemesi C 11 ss 64 - 65 Kâmil Miras ْ م ُ ه َ ف َل ا َ خ ْ ن َ م ْ م ُ ه � ر ُ ض َي لآ ِّ ق َْ لْ ا َ ى ل َ ع َ ن يِ ر ِ ه ا َظ ِ تِ � م ُا ْ ن ِ م ٌة َ ف ِ ئ ا َط ُ ل ا َ ز َ ت لآ “ Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir tâife (kıyâmete kadar) hiç eksik olmayac aktır” S B M Tecrîd - i Sarih Tercemesi, C 1 ss 78 Ahmed Naim Hadîs - i şerîf’leri, bunun en açık birer delîlidir Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 31 “Bu (şeytan’lar) da onları yoldan çıkarırlar Onlar da kendilerinin hidâyet’e erdirilmiş olduklarını (doğru yolda olduklarını) s anırlar” “En sonunda (onların bu arkadaşlıkları) bize geldiği zamâna (kıyâmet günü’ne) kadar sürer (Yanılmış olduklarını anlayınca da) keşki senin ile benim aramda gün doğusu ile gün batısı kadar uzaklık olsaydı (da sen bana arkadaş olmasaydın) Sen ne kötü bir arkadaş imişsin, derler” “ (Bu temennîniz ve pişmanlığınız) bu gün size aslâ bir fâide vermez Çünkü hepiniz zulm etdiniz (zulmü berâber yaptınız) Muhakkak hepiniz de azâb’da (cehennem’de) berâbersiniz ” 52 او ُ ذ َ� تَّ ا َ ن يِ ذ � ل ا ُ ل َث َ م ِ ت و ُب َ ك ْ ن َ ع ْل ا ِ ل َث َ م َ ك َء ا َي ِ ل ْ و َا ِ لله ا ِ ن و ُ د ْ ن ِ م ج ًا ت ْ ي َ ب ْ ت َ ذ َ� تَّ ِ ا ط ُ و ي ُب ْل ا َ ن َ ه ْ و َا � ن ِ إ َ و ِ ت و ُب َ ك ْ ن َ ع ْل ا ُ ت ْ ي َ ب َل ِ ت م َ ن و ُ م َل ْ ع َ ي او ُن ا َ ك ْ و َل “Allâh’dan başka velîler (dostlar, dayanaklar, putlar , önderler, liderler, mürşidler) edinenlerin sıfatı, (bir sinek avlamak için) kendine bir yuva yapan örümcek misâli gibidir Halbu ki bilmiş olsalar, evlerin en çürüğü her halde örümcek yuvasıdır” 53 Bu âyet - i kerîmede “ Âlihe: ilâh’lar ” denilmeyib de “ Evliyâ’: v elî’ler ” denilmesi hem açık bir şirk’i, hem de gizli bir şirk’i belirtmektedir Bunun için b öyle kimselerin hâli, ancak bir sinek avlayıp ondan istifâde edebilecek kadar çürük bir eve tutunmuş olan örümceğin hâli gibidir 52 - Zuhrûf, 36 - 37 - 38 - 39 53 - Ankebût, 41 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 32 ِ ن و ُ د ْ ن ِ م ُ ذ ِ خ �ت َ ي ْ ن َ م ِ س ا� ن لا َ ن ِ م َ و ُ و ّ ب ِ ُ � ًا د ا َ د ْن َا ِ لله ا ِ لله ا ِّ ب ُ ح َ ك ْ م ُ ه َ ن ط ِ لله ِ ًا ّب ُ ح � د َ ش َ أ او ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا َ و ط “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki Allâh’a karşı ortaklar, denk’ler, nazîr’ler ve emsâl’ler tutarlar da onları Allâh sever gibi severler (Allâh’a olan sevgileri gibi muhabbet beslerler Onların emirlerine, nehiylerine, arzûlarına itâat ederler Böyle yapmak sûretiyle de Allâh’a şirk, ortak koşarlar Allâh’a karşı yapılacak şey’leri onlara yaparlar Allâh’ın rızâsını düşünmeden onların rızâsını kazanmaya çalışırlar Hattâ Allâh’a isyân olan şey’lerde bile onlara itâat ederler) Halbuki îmân edenlerin Allâh’a karşı olan sevgi (ve itâat) leri ise, her şey’den ziyâdedir” 54 Â yet - i kerîmesi de, Allâh’dan başka velîler, dostlar, liderler, kurtarıcılar , mür şidler ve hâmîler arayanların perîşan hallerini ve îmân edip Allâh’dan başkalarına gönül vermeyen mü’min’lerin güzel hallerini, en güzel bir şekilde beyân edip açıklamaktadır َ ا ُ ن م ْ ؤ ُ ي ا َ م َ و َ ن ُ و كِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ه َ و � لا ِ إ ِ لله ا اِ ب ْ م ُ ه ُ ر َ ث ْ ك “Onların ç oğu, Allâh’a şirk (ortak) koşmaksızın îmân etmez” 55 َ ن و ُ م َل ْ ع َ ت ْ م ُت ْ ن َا َ و � ق َْ لْ ا او ُ م ُت ْ ك َت َ و ِ ل ِ ط ا َب ْل اِ ب � ق َْ لْ ا او س ِ ب ْ ل َ ت لآ َ و “Kendiniz bilib dururken, hakk’ı bâtıl’a karıştırıb da gerçeği gizlemeyin” 56 54 - Bakara Sûresi, âyet 165 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 1 ss 572 Elmalılı M Hamdi Yazır 55 - Yûsüf, 106 56 - Bakara Sûresi, âyet 42 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 33 ُ و ق � ر َ ف َ ت َ ن يِ ذ � ل ا َ ك او ُن و ُ ك َت لآ َ و ُ ت ا َن ِّ ي َ ب ْل ا ُ م ُ ه َء ا َ ج ا َ م ِ د ْ ع َ ب ْ ن ِ م او ُ ف َل َ ت ْ خ ا َ و ا ط ٌ م يِ ظ َ ع ٌ ب ا َ ذ َ ع ْ م َُ لْ َ ك ِ ئ َل و ُا َ و لا “Siz, kendilerine ap - açık delîl’ler, âyet’ler geldikden sonra parçalanıp ayrılanlar, ihtilâfa düşenler, (toplum düzenini bozanlar) gibi olmayın, İşte onlar (ın hâli) : En büyük azâb onlarındır” 57 م ُت ْ ع َط َ أ ْ ن ِ ئ َل َ و ا ً ر َ ش َب َ ل ا ً ذ ِ إ ْ م ُ ك � ن ِ إ ْ م ُ ك َل ْ ث ِ م َ خ َ ن و ُ ر ِ س ا “Eğer siz kendiniz gibi bir insana boyun eğecek olursanız, (onun emir ve nehiylerine uyar ve onun dediklerini yaparsanız) and olsun ki, bu takdirde siz mutlakâ hüsrâna düşersiniz, (zarar ve ziyana düşmüş olursunuz)” 58 َء ا َي ِ ل ْ و َا ِ ه ِ ن و ُ د ْ ن ِ م او ُع ِ ب �ت َ ت لآ َ و ْ م ُ ك ِّب َ ر ْ ن ِ م ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ َ ل ِ ز ْن ُا ا َ م او ُع ِ ب � ت ِ ا ط ا َ م ًلا يِ ل َق َ ن و ُ ر � ك َ ذ َت “Rabb’inizden size indirilen (Kur’ân - ı Ke rîm) e uyun Ondan başka (larını) velî’ler (edinib de onlar) a uymayın (onların peşinden gitmeyin) Ne kadar az öğüt tutuyorsunuz?” 59 ُ و ل َئ ْ س َف َ ن و ُ م َل ْ ع ْ ت لآ ْ م ُت ْ ن ُ ك ْ ن ِ إ ِ ر ْ ك ِّ ذ لا َ ل ْ ه َا ا “Eğer bilmiyorsanız ehl - i zikr’e (Kur’ân’ı bilen Ehl - i sünnet ve’l - cemâat âlimler in e, mü’min’lere) sorun” 60    57 - Âl - i İmrân Sûresi, âyet 105 58 - Mü’minûn 34 59 - Ra’d Sûresi, âyet 3 60 - Enbiyâ’ Sûresi, âyet 7 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 34 Eski Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki ’nin Tarikat hakkındaki sözleri Yeri gelmişken Es ki Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki merhûmun “ İslâm Dîni” adlı kitâbındaki şu tesbitlerini de zikr etmek yerinde bir davranış olur “Zamânımızda tasavvuf ve sofiyye tarîkatı, câhillerin ve menfaat - perestlerin elinde şöhret yapmak, para kazanmak, halkı kendisine taptırmak için bir vâsıtadan başka bir şey’ değildir İslâm’ın esâslarından haberi olmayan bir sürü kara câhiller, türlü namlar ile kendilerine şeyh, mürşid süsü vermekde, bir çok temiz ve saf Müslümân’ları yoldan çıkarmakda, işlerinden güçlerinden alıkoymaktadırlar Bunlar, kendilerine ilhâm vâki’ olduğundan, Peygamber ile görüşüp her şey’i ondan aldıklarından bahs ederler Cehâletlerini örtmek ve kendilerin i büyük göstermek için de Kur’ân’ın bâtınî ma’nâsından dem vururlar - Şerîat ve Kur’ân’ın zâhir ma’n’ası avam içindir, biz onlarla bağlı değiliz - diyecek kadar ileri giderler Halbuki bunlar ne şerîati bilirler, ne tarîkati, ne de hakîkati Bu gibiler hakk ında Sofiyye’nin ve tarîkat erbâbının en büyüklerinden olan Seyyid Ahmed Er - Rufâî Hazretleri ’nin şu kıymetli sözlerini nakl etmeden geçemiyeceğim” 61  61 - Burada zikr edilen ve ( 1118 - 1182 ) yılları arasında yaşamış hakî ki bir fı kıh, hadis, tefsir alimi olduğu gibi, hakî ki bir mutasavvıf ve velî olan ve Hazreti Huseyn radıye’llâhü anh ’ın evlâtlarından bulunan Seyyid Ahmed Er - Rufâî Hazretleri ’ ni, Yirminci asrın ışığında Müslümanlığı tefsir eden ve zamanımızın ihtiyaç ve hayat şartları içinde alacağı şekilleri ta’yîn etmeye çalışan, inkılapçı, reformcu Kenan Rifâî ile karıştırmamak lâzımdır Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 35 Seyyid Ahmed Er - Rufâî Hazretleri’nin Tarikat hakkındaki sözleri Diyorlar ki: “ Tarîkat, şerîatin aynı, şerîat de tarîkatin aynıdır İkisinin arasında olan fark lâfzîdir, sözdedir Maddeten ve mânen netîce birdir Şerîat’in kabûl etmeyip redd etdiği her şey’, zındıklıkdır Bilip bilmeyen bir takım kimse dâimâ Ebû Yezîd - i Bistâmî böyle dedi Hâris - i Muhâsibî şöyle dedi Hallâc - ı Mansûr bu sözlerde bulundu, diyorlar Bu nasıl sözdür? Böyle lâkırdılardan önce (İmâm Şâfiî, İmâm Mâlik, İmâm Ahmed, İmâm Ebû Hanîfe) ne dedi, bir kerre ona bakmalısınız Kulluk muâmelelerini, kulluk işlerini bu nların dedikleri ile ölçüp tashih etmelisiniz, işlerinizi onunla ayarlamalısınız Ondan sonra da fazla sözlerle tefekkür edebilirsiniz, (ya’nî bunların sözleri yemekden sonra meyve yemek kabîlindendir Evvelâ karnını doyur da sonra da fazla olarak meyve ye ) Ebû Hâris’in ve Ebû Yezîd’in sözleri ile bir şey’ artıp eksilmez Lâkin Ebû Hanîfe’nin, Şâfiî’nin, İmâm Mâlik’in ve Ahmed’in sözleri ta’kib edilecek tariklerin en güzeli, tutulacak mesleklerin Allâh’a en yakın olanıdır İlim ve amel ile, şerîatin direkl erini iyice kuvvetlendirdikden sonra ilim ve amelin sedleri cihetine himmetinizi yükseltiniz” 62 62 - El - Bürhânü’l - Müeyyed, 1322 de Mısır’da basılmışdır ( Seyyid Ahmed Er - Rufâî ) ( 1118 - 1182 ) yılları arasında yaşayan ve hakîkî bir fı kıh, hadis, tefsir alimi olduğu gibi, hakî ki bir mutasavvıf ve velî olan ve Hazreti Huseyn radıye’llâhü anh ’ın evlâtlarından bulunan Seyyid Ahmed Er - Rufâî Hazretleri , 1160 târihinde Medîne - i Münevvere’ye gelip Ravza - i Muhammediyye’yi ziyâret etdiği zaman, “Uzakta iken ruhûmu gönderirdim ki huzûrunda yer öperdi Şimdi cismim ve ruhûmla elini öpmek için huzurundayım” diyerek yanık bir lisanla “Es - selâmü aleyke yâ ceddî” d iye selâm verince, Ravza - ı Mutahhara’dan “Ve aleyke’s - selâm yâ veledî” cevâbı verilerek uzatılan sağ eli öpmüşdür ki orada bulunan elli binden fazla insanın şâhid Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 36 En güzel imtisâl numûnesi Rasûlü’llâh aleyhi’selâm ’dır Allâhü Teâlâ’nın Habîbi ve Rasûlü Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’ den daha iyi bir mürşid olmayacağı için hakkında şöyle buyurulmuşdur: َ م ْ و َ ي ْل ا َ و َ لله ا او ُ ج ْ ر َ ي َ ن ا َ ك ْ ن َ م ِ ل ٌة َن َ س َ ح ٌة َ و ْ س ُا ِ لله ا ِ ل و ُ س َ ر ِ فِ ْ م ُ ك َل َ ن ا َ ك ْ د َ ق َل ًا يْ ِ ث َ ك َ لله ا َ ر َ ك َذ َ و َ ر ِ خ لآ ْا ط "And olsun ki Allâh'ın Rasûlü (Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm) d a sizin için, Allâh'ı ve âhiret gününü ummakda olanlar ve Allâh'ı çok zikr edenler için güzel bir (imtisâl) numûne (si) vardır" 63 Âyet - i kerîme’sinde belirtildiği üzere, İslâm’ın bütün hakîkatlerini her vesîle ile en güzel bir şekilde ifâde buyuran Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem , âhirete irtihallerinden bir kaç gün önce hasta hâlinde son def’a Mescid - i Saâdet’e çıkarak okumuş olduğu son hutbesinin sonunda da şu hakîkatleri dile getirip ifâde buyurmuşlardır ki dünyevî ve uhrevî mutlulu ğu kazanmak isteyen her akl - ı selim sâhibi Müslümân için eşsiz bir rehber, güzel bir örnek ve en doğru bir yoldur: “Ey insanlar, helâl ve harâmı sakın bana atf etmeyiniz Ben ancak Allâh’ın, Kitâb’da helâl etdiğini helâl, harâm kıldığını da harâm kıl dım” olduğu, bu suretle de tevâtür derecesini bulan ve evliyâların kerâmetleri hakkındaki rivâyetl erin en sahihi olan bu kıssayı, Hacı Zihni Efendi, “Tuhfetü’r - Râğıb” adlı eserinde yazmıştır Büyük İnsanlar, (Üçbin Türk ve İslâm Müellifi) Abdu’llâh Develioğlu,ss 45 63 - Ahzâb, 21 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 37 “Ey Rasûlü’llâh’ın kızı Fâtıma, ey Rasûlüllâh’ın halası Safiyye, sizi ukbâ'da kurtaracak bir şey’ yapınız, yoksa ben sizi kurtaramam” “Ey Ashâb’ım ve ey cemâat, ben haberimi aldım, Allâh’a gidiyorum Dîninizi, emânetinizi ve sizi Allâh’a ısmarladık Sizlere selâmetler dilerim Allâh’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun” 64    Hakîkî velîlik mertebesi Yukarıda zikri geçen Ahmed Er - Rufâî Hazretleri gibi, Ehl - i sünnet ve’l - cemâat yolundan ayrılmadan, gizli ve açık bir şirk yoluna sapmadan, ilim ve amelin sedd’leri cihetine himmetini yükselten, ilim ve amelin gediklerini aşarak yüksek derecelere ulaşan hakîkî Mürşid ’lerin ulaşmış olduğu velîlik merteb esi, Evliyâ’ - i kirâm ’ın kazanmış olduğu yüksek derecelerden bir derecedir ki bunlar, - yukarıdaki âyet - i kerîme’de belirtildiği üzere - Hâtemü’l - Enbiyâ’ Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in yolundan gidip O’nu rehber edinen hakîkî ma’nâda Mütta kî ve Muhlâs kullardır Allâhü Teâlâ onlardan râzı olsun ve şefâatlerine nâil eylesin Âmîn Merhûm ve mağfûr Hasan Basri Çantay , Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm adlı meâl kitâbında , aşağıdaki Nisâ’ Sûresi’nin (135) nci âyet - i kerîme’sinin meâlini verirk en, Evliyâ’ - i kirâm ’ın kerâmeti hakkında, aşağıdaki şekilde, 64 - Hâtemü'l - Enbiyâ Hazreti Muhammed ve Hayatı, ss 386 Ali Himmet Berki ve Osman Keskioğlu Hazreti Muhammed a s 'ın Hayatı, Eşsiz Ahlâk v e Fazîletleri,ss 677 C Karakılıç Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 38 güzel bir kıssa anlatmaktadır ki konumuzun doğru bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olur kanaatindeyiz 65 ا َ ذ ِ إ َ ن يِ ذ � ل ا َ و او ُل َ ع َ ف ً ة َ ش ِ ح ا َف ْ و َأ ْ م ُ ه َ س ُ ف ْ ن َأ او ُ م َل َظ ا و ُ ر َ ف ْ غ َ ت ْ س ا َف َه ّل لا او ُ ر َ ك َذ ِ ب و ُن ُ ذ ِ ل ْ م ِ ه ج ْ ن َ م َ و ُ ه ّل لا � لا ِ إ َ ب و ُن � ذ لا ُ ر ِ ف ْ غ َ ي ص ى َل َ ع او � ر ِ ص ُي َْ لَ َ و َ ن و ُ م َل ْ ع َ ي ْ م ُ ه َ و او ُل َ ع َ ف ا َ م “ (Onlar) çirkin bir günâh işledikleri, yâhud nefislerine zulm etdikleri vakit Allâh’ı hatırlayarak hemen günahlarının afv ve mağfiret edilmesini isteyenlerdir Günahları Allâh’dan başka kim afv ve mağfiret edebilir? Bir de onlar işledikleri (günah) üzerinde, bilib dururlarken ısrâr etmeyenlerdir” 66 “ Ahmed bin El - Mübârek diyor ki: Ben bu âyet - i kerîme ile , ْ ن َ م َ و ْ ل َ م ْ ع َ ي ا ًء و ُ س ْ و َ أ ُ ه َ س ْ ف َ ن ْ م ِ ل ْظ َي ا ً ر و ُ ف َ غ َه ّل لا ِ د ِ َ � َه ّل لا ِ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س َي �ُ ثُ َ ر ا ً م يِ ح “Kim bir kötülük yapar, yâhud nefsine zulm eder de sonra Allâh’dan mağfiret dilerse o, Allâh’ı Ğafûr ve Rahîm bulur” 67 âyet - i kerîme’sinin ma’nâsını , ümmî mürşidim Abdü’l - Azîz Ed - Debbâğ Hazretlerine sordum Dedim ki: Birinci âyet’de zikr olunan ( ًة َ ش ِ ح ا َف : Fâhişeten ) ile ikinci âyet’deki ( ا ًء و ُ س : Sûen ) kelimeleri, ( nefse zulm ) etmeye de şamildir Böyle iken ( ْ و َأ : Ev : yâhud) la ayrıca nefse zulüm’ den bahs edilmesi neden? Müşârun ileyh bir lâhza sükûtdan sonra şöyle cevâb verdi”: 65 - Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm, C 1 ss 104 - 105 Hasan Basri Çantay 66 - Âl - i İmrân, 135 67 - Nisâ’, 110 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 39 “ - Efendim Muhammed bin Abdü’l - Kerîm El - Basrî , size diyor ki, dedi, bu âyet’in nüzulü sebebi câhiliyyet devrinde Arab’ların âdet edindikleri bir haldir O zaman Arab’lar zâlim hakkında mücâdele ederler, onu bilerek müdafaaya yeltenirlerdi Meselâ içlerinden biri hırsızlık etmiş, kendileri de bunu biliyorlar Tutarlar o adamı hırsızlık vasfından ve cürmünden kurtarmak için bâtıl nâmına mücâdele ederlerdi İşte ( fâhişe ), bu çirkin günâhı işleyen; nefsine zulm eden de, onu yalan şâhidlikle, bâtıl sözlerle himâye eyleyendir” Böyle bir tefsiri dinleyen “ Ahmed bin El - Mübârek diyor ki: Bu tefsir beni hayretlere düşürdü Bu, ikinci âyet’in siyakına da çok uygundur Çünkü Cenâb - ı Hakk, Kur’ân - ı Kerîm’inde, َ و ْ ل ِ د ا َُ تَ َلا ْ ن َ أ َ ن و ُن ا َت ْ َ يَ َ ن يِ ذ � ل ا ِ ن َ ع ْ م ُ ه َ س ُ ف ط ْ ن َ م � ب ِ ُ � َلا َ ه ّل لا � ن ِ إ َ ن ا َ ك ا ًن ا � و َ خ ا ً م يِ ث َ أ ج “Nefislerine hâinlik etmiş kimselerden yana mücâdele etme Çünkü Allâh, hâinlikde ileri gitmiş günahkârları sevmez” 68 ْ ن َ أ ا َ ه َ لا ُ ؤ َ ه ْ م ُت ِ ء ْ م ُت ْل َ د ا َ ج ْ ن َ م َف ا َي ْ ن � د لا ِ ة ا َي َْ لْ ا ِ فِ ْ م ُ ه ْ ن َ ع َ م ْ و َ ي ْ م ُ ه ْ ن َ ع َ ه ّل لا ُ ل ِ د ا َُ � ِ ة َ م ا َي ِ ق ْل ا ْ م َ أ َ م ْ ن ً لا يِ ك َ و ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ُ ن و ُ ك َي “İşte siz öyle kimselersiniz ki dünyâ hayâtı uğrunda onlardan yana mücadeleye atılmışsınızdır Ya kıyâmet günü onlar hesabına Allâh’la kim savaşacak? Yâhud onlara kim vekîl olacak?” 69 buyurmuşdur” 68 - Nisâ’, 107 69 - Nisâ’, 109 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 40 “ B iz bu bahse daldığımız zaman F as kapılarından biri olan B âbü’l - hadîd ’in hâricinde idik mürşîdimin beyan buyurduğu M uhammed bin abdü’l - kerîm hazretleri ise B asra ’da idi bizim sözümüzü işitmiş, murâdımızı anlamış , bize oradan cevâb vermişdir A llâh, evliyâ’ - i kirâm’dan râzı olsun ” 70 İşte bu şekildeki hakîkî velîlerin halleri, konumuzun en açık bir delilidir  Kezâ, İran’lılar ile yapılan bir muhârebe esnâsında, Emîru’l - mü’minîn ikinci Halife Hazreti Ömer radıye’llâhü anh , Medine - i Münevvere’deki Mescid - i Nebî’de, bir Cum’a günü hutbe okurken bir tarafdan İslâm askerlerinin İran askerleri ile muhârebe etdiğini seyr ediyor, diğer tarafdan da hutbesini okuyordu Bu sırada İran askerlerinin İslâm askerlerini arkadan çevirmeye başladığını görünce kumandan olan Sâre radıye’llâhü anh ’a “ لبلْا ةيراساي : Yâ Sâre, dağı tut” emrini vermesi ve Sâre redıye’llâhü anh ’ın da bu emri alarak ona göre hareket etmesi ve muhârebeyi kazanması da, Allâhü Teâlâ’nın velî kullarından sâdır olan hall erdendir Biz bu gün bu hallere benzer halleri, Allâhü Teâlâ’nın sonsuz kudretinin tecellîsi, lütfu ve ihsânı sâyesinde bir takım elektronik âletler aracılığı ile yapıyor ve görüyoruz ki aradaki fark, ancak bu kadardır Acebâ, Allâhü Teâlâ’nın bu sons uz kudretinin tecellîsini, lütuf ve ihsânını, sayısız ni’metlerini düşün üp ıbret alarak O’na lâyık Mütta kî ve Muhlâs kullardan olmak için, ğafletden uyanarak ve Sırât - i Müstekîm’e 70 - El - ibrîz Kur’ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm, C 1 ss 104 - 105 Hasan Basri Çantay Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 41 yönelerek, halifelik vasfına namzet biz insanların kulluk görevini hakkıyle yapması gerekmez mi?    Allâhü Teâlâ’nın velî kullarından sâdır olan ba’zı kerâmet şekilleri Yukarıda zikri geçen ve gerçek bir velî olan Emîru’l - Mü’minîn H azreti Ömer radıye’llâhü anh ve Muhammed bin abdü’l - kerîm kaddese’llâhü sırrahu gibi, Evliyâü’llâh ’dan sâdır olan kerâmet şekilleri çok ise de, en önemlilerinden ba’zıları şunlar olarak belirtilmişdir: 1 - Kabir hallerini bilmek ve ölülerin ruhları ile konuşmak 2 - Taşların, ağaçların ve hayvanların tesbîhlerini işitmek ve onlar ile konuşmak 3 - Hayvan topluluklarını emrine itâat ettirip ağaçları meyvelendirmek 4 - Ölüleri diriltmek ve dirileri öldürmek 5 - Lâtif bir cisim gibi gizlenmiş ölü cesetlere dalıp girmek 6 - Sular üzerinde yürümek ve havâlarda uçmak 7 - U zak mesâfeleri kısaltmak, yakın mesâfeleri genişletip uzak etmek 8 - Çok zamanları kısaltmak, az zamanları genişletmek 9 - Varlıkların aslını değiştirip kimyâ ilmine çevirmek 10 - Delilik hâlini gidermek ve sebebini yok ederek sıhhatli hâle get irmek Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 42 11 - Allâh ındinde duâsı kabul olmak ve insanlar karşısında te’sirli konuşma yapmak 12 - Şiir söylemek ve hakikatin sırlarını haber vermek 13 - Nefret eden kalbleri bir araya getirip te’lîf etmek ve düşmanlığı muhabbete tebdil etmek 14 - Yemek ve içmeyi bırakmak, nice aylar ve yıllar yeyip içmemek, sıcak ve soğukdan zarar görmemek 15 - Yağmur ve kar yağdırmak 16 - Rüzgârları estirip rüzgârları def’ etmek, sıcaklık ve soğukluk meydana getirmek 17 - Az bir taâm ile çok askeri doyurmak ve ğaybdan yemek çıkarmaya muktedir olmak 18 - Düşman askerlerini kahr edip ğalebe etmek 19 - Ateşde yanmamak ve helâk sebeblerinden müteessir olmamak 20 - Ğaybi bilmek, görmek ve kalblerdeki sırları bilm ek 21 - Bir anda birkaç yerde görünmek ve insanların gözlerinden gizlenmek 22 - Bir anda insanlara yardım etmek, uzaktaki konuşmaları işitmek ve uzaktakilere söz işittirmek (Muhammed bin abdü’l - kerîm kaddese’llâhü sırrahu gibi) 23 - Çekingen nefislere ve göğüsdeki kalblere sâhib olarak terbiye ve islâh etmek 24 - Âlem - i mülke ve melekûta hukm edip tasarruf etmek Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 43 25 - Ğâibde olan sâlikleri hıfz edip koruyarak ısyandan uzaklaştırıp ibâdete yaklaştırmak, sevk etmek ve sâlikl eri rûhâniyyet ve cismâniyyetlerinde tedbir ve terbiye edip Hakk’a îsâl eylemek    Kerâmet ile istidrâc arasındaki fark Peygamberler için Mu’cize ; ibâdet ve tâati ile Allâh’a yaklaşan velîler için Kerâmet, hakk ve gerçektir Bu bakımdan kerâmet ile istidrâcı, birbirine karıştırmamak lâzımdır Çünkü kerâmet , Allâhü Teâlâ’nın sevip râzı olduğu Mütta kî ve Muhlâs kullarının elinde meydana gelen olağanüstü ba’zı hallerdir ki böyle kimseler, bu haldeki sırlarını, öyle kolay kol ay teşhîr etmezler ve hiçbir kimseye söylemezler Teşhîr edip söyledikleri zaman da dünyâ hayâtına vedâ ederler ki bu hâl, onların hakîkî bir velî olup sahte bir velî olmadığına delâlet eder Onların bu hâli, ancak, tesâdüfî olarak ba’zı kimseler tarafında n görülüp bilinebilir Meselâ, kırâet ilmi imâmlarından İmâm Ebû Amr ’ın arkadaşı olan Abdü’l - Vâris rahmetü’llâhi aleyh ’in, İmâm Ebû Amr hakkındaki şu sözleri, böyle bir hâle güzel bir örnekdir: “Ebû Amr ile hacc yaptım Bir gün harap, çorak ve su suz bir yerde konakladık Orada cümlemize susuzlıkdan izdırab hâsıl oldu Ebû Amr, gizlice benden ayrıldı Kendisini - bir saat kadar - orada bekledim, gelmedi Acebâ nerede kaldı diye her tarafı aramaya başladım Bu sırada hiçbir şey’e benzemeyen bir şeyme (soğuk su) ve bir çay gördüm Bu sırada beni gören Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 44 Ebû Amr, - Yâ Abde’l - Vâris, benim bu hâlimi gizli tut Kimseye söyleme - dedi Ben de - Ebû Amr vefât edinceye kadar - bu hâli, kimseye söylememeye yemîn ettim” der 71 İstidrac ise, f âsık veyâ kâfir olduğu belli olan bir şahsın isteğe uygun olarak yapıp gösterdiği bir takım hârikalar, olağanüstü hâdiselerdir ki Allâhü Teâlâ böyle bir imkânı belli bir zaman için o kimseye verir O da her şey'i kendinden bilerek azdıkca azar, şımardıkça şımarır Bu suretle de bunları, kendisine verilmiş bir lûtf - i ilâhî sanır ve yaptığı her şey’i kendisinden bilip Tanrılık iddiâsına bile kalkışır Âhir zamanda çıkacak olan Deccâllerin en şerlisi hakkında ifâde buyurulan şu hadîs - i şerîf, bunun açık bir delilidir: ى ِ ت ْ أ َي ُ ل ِ ز ْ ن َ ي َ ف ِ ة َن ي ِ د َ م ْل ا َ ب َا ق ِ ن َ ل ُ خ ْ د َي ْ ن َ أ ِ ه ْ ي َل َ ع ٌ م � ر َُ مُ َ و ُ ه َ و ُ ل � ا ج � د لا ِ ب ِ ض ْ ع َ ب لا ِ ة َن ي ِ د َ م ْل اِ ب ِ تَّ � ل ا ِ خ َا ب ِّ س ْ ن ِ م ْ و َ أ ِ س � ا نلا ُ ر ْ ي َ خ َ و ُ ه ٌ ل ُ ج َ ر ٍ ذ ِ ئ َ م ْ و َ ي ِ ه ْ ي َل ِ إ ُ ج ُ ر ْ خ َي َ ف ُ ل ُ و ق َي َ ف ِ س � ا نلا ِ ْ يْ َ خ "Deccâl, (Medîne'ye de) gelecekdir Fakat Medîne kapısından içeri girmek ona haram kılınmışdır Yalnız Medîne etrâfındaki ba'zı çorak, çakıllı arâzîye inecekdir O gün Medîne halkının en hayırlı bir sîmâsı, yâhud insanların hayırlı sîmâlarından birisi ( veyâ Hızır aleyhi's - selâm) Deccâl'e karşı çıkar 72 71 - Mevdûâtü’l - Ulûm, C 1 ss 474 - 476 Taşköprülü Zâde Ahmed Efendi Büyük Tecvîd ilmi,ss 192 A Celâleddin Karakılıç 72 - Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm , âhirete irtihallerinden kısa bir müddet önce, bir Hadîs - i şerîf'lerinde şöyle buyurmuşdur: "Bu geceyi görüyorsunuz ya, işte bu geceden i'tibâren yüz sene başında (bu gün) yer yüzünde olanlardan hiç bir kimse kalmayacakdır" Hızır aleyhi's - selâm 'ın vefât etmiş olduğu gürüş ünde olanlar, bu h adîs - i şerîf ile amel ederler Bu görüşe muhâlif olup Hızır aleyhi's - selâm 'ın vefât etmediği görüşünde Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 45 - Şehâdet ederim ki muhakkak sen, Rasûlü'llâh salla'llâhü aleyhi ve sellem'in bize haber verdiği Deccâl'sin, der Bunun üzerine Deccâl, başındaki erbâb - ı şekâvete (alçak kimselere): - Şimdi ben bu adamı öldürür, sonra diriltirsem benim (ulâhiyyet: tanrılık) iddiamda şübhe eder misiniz? diye sorar Eşkiyâ gürûhu da: - Hayır, şübhe etmeyiz, derler Deccâl de, (o hayırlı kimseyi veyâ Hızır aleyhi’s - selâm 'ı) hemen öldürür, sonra da diriltir Dirilen o şahıs (veyâ Hızır aleyhi’s - selâm ) da, - Va'llâhi benim, senin Deccâl olduğun hakkındaki şimdiki kanâatim, bundan evvelki îmânımdan daha kuvvetlidir, der Bu def'a Deccâl maiyyetine: - Bu adamı öldürünüz, der Fakat bundan sonra Deccâl (ne Hızır aleyhi’s - selâm 'ı ) , (ne de başkalarını) öldürmeye mıuktedir olamaz" 73 İşte, Deccâl'in , bu adamı , taraftarlarının huzûrunda öldürüp diriltmesi, onu n şe kâvet ( eşkiyâlık ve haydutluk ) alâm etlerinden biri olup belli bir zaman için bir ibtilâ' ( bir olan Cumhûr - i ulemâ' ise, bu hadîs - i şerîf'in, Îsâ aleyhi's - selâm 'a, Hızır aleyhi's - selâm 'a , Meleklere ve İblîs'e şumûlü yokdur, derler (yer yüzünde olanlar) dan maksad ise, Ümmet - i Muhammed'dir ki bunların bir kısmı Ümmet - i icâbet olan mü'minler, diğer bir kısmı da Ümmet - i da'vet olan kâfirler ve müşriklerdir ki o zamandaki müslümanlar ile kâfirler ve müşrikler, buna dâhildir Hak îkaten yüz sene sonra bunlardan hiç bir kimse kalmamışdır S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi C 2 ss 113 (96 nolu h ş ) ve C 3 ss 540 (356 nolu h ş ) Ahmed Naim 73 - S B M Tecrîd - i Sarîh Tercemesi,C 6 ss 242 (893 nolu h ş ) Kâmil Miras Buna benzer bir hadîs - i şerîf de, Riyâzü's - Sâlihîn, C 3 ss 327 de (1847) numaralı hadîs - i şerîfdir ki oraya da bakılması tavsıye olunur Bu hadîs - i şerîf'in sonunda, Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm şöyle buyurmuşdur: "İşte bu Mü'min, Rabbü'l - âlemîn nezdinde halkın en büyük bir şehîdidir (Yalancı bir zâlime karşı hakkı söylemekden çekinmemişdir)" Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 46 imtihân ) olarak ondan sâdır olmasıdır ki böyle bir hâl, onun azâbını artırmakdan başka bir netîce doğurmaz Diğer bir ifâde ile İstidrâc, küfür, şirk ve nifâk sâhibi olan insanların, Allâhü Te âlâ’nın verdiği sağlık, mal, mülk, makam ve benzeri gibi ni’metlere nankörlük ederek bunları kendi kâbiliyyetlerinden ve sâhib oldukları ilimden bilib büyüklenerek adım adım günaha daha fazla yaklaşmaları hâlidir ki şu âyet - ikerîme’ler ve hadîs - i şerîf’ler bunun açık bir ifâdesidir: َ ن ُ و م َل ْ ع َ ي لآ ُ ث ْ ي َ ح ْ ن ِ م ْ م ُ ه ُ ج ِ ر ْ د َت ْ س َن َ س َا نِ ت َا يآ ِ ب ا ُ و ب� ذ َ ك َ ن يِ ذ � ل ا َ و ج “Âyetlerimizi yalan sayanları biz bilmeyecekleri nokta (lar) dan yavaş yavaş helâke yaklaştırırız” 74 ب ُ ب ِّ ذ َ ك ُي ْ ن َ م َ و ِ نى ْ ر َ ذ َف ِ ا َ ذ َ ه ْ ل ا ِ ث يِ د َ ح ط لآ ُ ث ْ ي َ ح ْ ن ِ م ْ م ُ ه ُ ج ِ ر ْ د َت ْ س َن َ س َ ن ُ و م َل ْ ع َ ي لا ْ م َُ لْ ِ ى ل ْ م ُا َ و ط ٌ ين ِ ت َ م ِ ى د ْ ي َ ك � ن ِ ا "Artık bu sözü (Allâh'ın kelâmı olan Kur'ân'ı) yalan sayanları bana bırak Biz onları, kendilerinin bilemeyecekleri bir cihetden, derece derece azâba y aklaşdırıyoruz" "Ben onlara (rahmetimin bir eseri olarak küfür ve şirkden dönüp bize yönelsinler, kesbî îmânı kazansınlar diye) mühlet veriyorum Şübhe yok ki benim fendim sağlamdır (güç yetirilemez, def' edilemez bir şekilde çetindir )" 75 Sakın kâfir olanlar kendilerine mühlet verdiğimizi haklarında hayırlı sanmasınlar Onlara mühlet vermemiz 74 - A'râf, 182 75 - Kalem, 44 - 45 Kesbî îmân: Ahd - i mîsâk’daki fıtrî (aslî) îmânı ile dünyaya gelen bir insanın îmânını, mükellef olduktan sonra kendi hür irâdesi ile yenileyip yeniden îmân ederek Kesbî îmân’a çevirmesi hâlidir Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 47 (eğer bize yönelip kesbî îmâna dönmezlerse) günahlarını artırmak içindir Onlar için kendilerini hor ve hakir kılıcı bir azâb vardır” 76 İşte , bu âyet - i kerîme'lerde ifâde buyurulan hâle, "İstidrâc" denir ki bir kul, günâhını tazeledikçe, Cenâb - ı Hakk'ın onun sıhhatini, ikbâlini, devlet ve nimetini artırması, onun şukrünü, tevbesini, istiğfârını unutturması, bu sûretle de onu gazâb ve azâbına d erece derece yaklaşdırması ve en sonunda da ansızın onu yakalaması, demekdir Ukbe bin Âmir radıye'llâhü anh 'dan rivâyet edilen bir Hadîs - i şerîf'de de şöyle buyurulmuşdur: "Kulun, ma'sıyetlerinde devam ve ısrâr etmesine rağmen, Allâh'ın ona dün yâdan ne arzû ederse verdiğini görürsen bu, ancak ondan (Cenâb - ı Hakk'dan) bir istidrâc ’dır" 77 Başka bir hadîs - i şerîf’de de şöyle buyurulmuşdur: “Ma’sıyet içinde yüzen bir kula, Hakk Teâlâ’nın, ona sevdiği ve hoşlandığı şey’leri vermekde olduğun u gördüğünüz zaman şaşmayın! Çünkü bu, ona hakîkî bir ni’met değil, nikbete (şiddetli cezâ’ya) sebeb olan bir istidrâc ’dır” 78 Bunun için Allâhü Teâlâ, böyle kimselerin ni’metlerini bir istidrâc kabilinden artırdıkça, bunu bir lûtf - i ilâhî sanarak şıma rdıkça şımarırlar Bu ni’metlere şükr edecekleri yerde, bu şımarmalarına ve ma’sıyetlerine devam etdikce de azâbları artdıkça artar “Bu bakımdan peygamberler için mu’cize , ibâdet ve tâati ile Allâh’a yaklaşan velîler için kerâmet, hakk olduğu halde; 76 - Fıkh - ı Ekber ve îzâhı,ss 69 Diyanet İşleri Reisliği yayınları,1957 77 - Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 3 ss 1054 Hasan Basri Çantay 78 - Fıkh - ı Ekber ve îzâhı,ss 69 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 48 İblîs, Fir’avn ve Deccâl gibi Allâh düşmanlarının âdet üstü yapmış oldukları şey’ler, bir mu’cize ve kerâmet olmayıp, onları azdıran, felâkete götüren istidrâc kabilinden birer başarıdır Fir’avn ve benzeri kimselerin; sihirbazların, hokkabazların ve bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayanların büyük bir başarı zannederek yaptıkları kule, mancınık ve benzeri şey’ler, bir kerâmet değil, bir san’at ve hünerdir ki bunlar, ma’rifetlerini bir san’at ve hüner olarak gösterirler Allâhü Teâlâ ba’zan düşmanlarının da istek ve arzularını yerine getirir ve hâcetlerini bitirir Böyle bir hâl ise, onlar için bir istidrâç, bir ukubet ( bir azâb ) dır Zîrâ, böyle hârika işler i yapanlar yaptıklarına mağrur olurlar, bu suretle de küfür ve tuğyanlarını artırırlar ki buların hepsi mümkün ve câizdir” 79    ا و ُن َ م آ َ ن يِ ذ � ل ا ا َ ه � ي َ أ ا َي َ ه ّل لا او ُ ق � ت ا َ ة َل ي ِ س َ و ْل ا ِ ه ي َل ِ إ او ُغ َ ت ْ ب ا َ و ِ ه ِ ل يِ ب َ س ِ فِ او ُ د ِ ه ا َ ج َ و َ ن و ُ ح ِ ل ْ ف ُ ت ْ م ُ ك � ل َ ع َل “Ey îmân edenler, Allâh’dan korkun, O’na yaklaşmaya vesîle arayın ve O’nun yolunda savaşın ki kurtuluşa edersiniz” 80    79 - Fıkh - ı Ekber ve îzâhı,ss 66 - 68 Diyanet İşleri Reisliği yayınları,1957 H okkabazların, sihirbazlar ın ma’rifetlerini, san’atlarını, hünerlerini göstermeleri, bir isdidrâc değildir Bunun için de, Allâh’ın düşmanları arasında sayılmazlar 80 - Mâide, 35 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 49 Kayseri - Talas ilçesinde yaşamış ba’zı sâlih kullar hakkınaki rivâyet ve hâtıralar 1944 - 1945 yıllarının kış gecelerinde, Talas Kiçiköy Mahallesindeki Ali Sâib Paşa Câmii İmâm - Hatibi merhum Hâfız Hüseyin hoca, yatsı namazından sonra câminin bitişiğindeki odun sobasının ısıttığı büyükçe bir odaya geçer, dâvûdî güzel ve âhenkli sesi ile Yas in ve Tebâreke sûrelerini okur, sevâbı, geçmişlerin ruhlarına bağış yapıldıkdan sonra merhûmun etrâfında toplanan cemâat, bir dedi - koduya meydan vermeden ve ğıybet de etmeden sohbet etmeye başlar ve ibretli hâtıralarını anlatırlardı Ben de, bir lise öğren cisi olarak, bir köşeye çekilir onların güzel sohbetlerini dinlerdim ki bu sohbetlerin ve hâtıraların benim hayâtımda bir çok olumlu yönleri olmuşdur: Bu sohbetler esnâsında anlatılan sâlih kulların ve merhum hoca efendilerin ibretli hâdiselerinden ba’ zıları şöyledir: Halef Hoca Yağmurların kesildiği, kuraklık baş gösterdiği bir zamanda Talas’ın ilmi ile âmil meşhur hocalarından merhum ve mağfur Halef Hoca ’ya mürâcaat edilerek Yağmur Duâsı yapması istenilir O’nun ta’lîmâtı üzerine halk hazırlıklar ını yaparak yanlarına çocuklarını, ehlî hayvanlarını ve yavrularını alıp bu günkü Vâli Köşkü’nün arka tarafında bulunan ve Çardak Başı denilen arâzîye çıkılır Namaz kılınıp duâlar yapıldıktan sonra Halef hoca, “Ya Rabb, Halef kulun huzûruna geldi, mahcûb etme” diyerek secdeye varır Hoca Efendi daha başını secdeden kaldırmadan gök yüzünde bulutlar meydana Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 50 gelip yağmur damlaları düşmeye ve biraz sonra da yağmur yağmaya başlar ki Hoca Efendi’nin “Ya Rabb, Halef kulun huzûruna geldi, mahcûb etme” şeklindeki duâsı, Allâhü Teâlâ’ya yakınlığının bir ifâdesinden başka bir şey’ değildir Bunun için o zamanın gayr - i müslim Ermeni ve Rum’ları bile, onu gördükleri zaman ayağa kalkarak sevgi ve saygılarını gösterdikleri her kes tarafından söylenir H 1251 - M 1939 yılları arasında yaşamışdır Makâmı Cennet olsun  Buhârâ’lı hoca Osmanlı Devleti’nin İslâmî idâresi altındaki Türk’lerin, Rum’ların ve Ermeni’lerin her türlü fitne ve fesâddan uzak bir kardeş gibi yaşadığı zamanlarda halk arasında ileri gelen Ermeni’lerden - İsmini unutmuş ulduğum - birisi, rü’yâsında bu günkü Zincidere taraflarından büyük bir atlı sürüsü üzerinde bulunan askerlerin geldiğini, Çardak Başı’na geldikleri zaman Talas’a bakan kumandanlarının “D ur” emri verdiğini ve askerlerine “Buhâ râ’lı hoca burasını daire içine almışdır Talas’a girmemiz mümkün değildir” diyerek atını Germir tarafına çevirip askerleri ile birlikte Germir taraflarına gittiklerini görür Aradan bir hafta kadar bir zaman geçtikden sonra Germir’de bir vebâ hastalığı sa lgını meydana gelir Böyle bir durum karşısında rü’yâsını hatırlayan o Ermeni, Buhâra’lı hocayı ziyârete gelir Biraz sobetten sonra “Hoca Efendi, sen felan gece felan saatte ne yapıyordun?” diye sorar Hoca Efendi de “Yatıyordum” cevâbını verirse de bu ce vâbdan umduğu cevâbı alam a yınca tekrar isrârla sorar Bunun üzerine Hoca Efendi “Teheccüd namazı kılarak duâ ediyordum” cevâbını verince, rü’yâsını anlatır ve “Hoca Efendi ben Müslümân olacağım, Bana İslâm’ı öğret” der ve Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 51 Müslüman olur ki böyle bir hâdise de, Buhâra’lı Hoca’nın Allâhü Teâlâ’ya olan yakınlığının bir işâretinden başka bir şey’ değildir Talas Cemil Baba mezarlığında bulunan mezar taşında, şöyle yazılıdır: “Ulemâ’ - i müderrisîn - i kirâm’dan El - Hâcc Ya’kûb Efendi Buhârî, Ö H 1293” Makâmı Cennet olsun  Çoban Şaban’ın ağabeyisi Kiçiköy Mahallesinde mahalle komşularımız arasında Çoban Şaban diye bilinen, koyunlarını güderek geçimini te’min eden birisi vardı Ben bu komşumuz ile, 1949 yılında lise son sınıfa geçtiğim senenin Temmuz ve Ağustos aylarında bu günkü Erciyes Üniversitesi Rektörlük binasının güney - doğusundaki Taşlı Başı Tepesi’ndeki elecik ve eleciğin üzerindeki ağaş dallarından yapılmış gölgelikde, tarlamızdaki bostanım ızı ve diğer komşuların bostanlarını beklerken sık sık görüşürdüm Çünkü bostanlardan biri de Çoban Şaban’ın idi Çoban Şaban’ın bir ağabeyisi varmış Ben onu bilmem O da kendi koyunlarını güderek geçimini te’min edermiş Bu Çoban, her gün sabah namazında en az altı Km mesâfede bulunan Kayseri’deki Hunat Câmii’ne gider, o zaman oranın İmâm - Hatibi olan ve Karabey’in Hâfız Mehmed Karakılıç, Hasbekli Hâfız Mü’min Akan, Kurşunlu Câmmii imâm - Hatibi Hâfız Hasan gibi kurrâ’lık eh liyetine sâhip bir çok hâfız yetiştiren kurrâ’dan Hâfız Mahmûd Efendi Hoca’nın arkasında, sırtındaki abası ile durup namaz kılarmış Onun bu hâlini gören cemâatden ba’zıları “Hocam, bu çoban her gün senin arkanda abası ile durup namaz kılıyor Bir gün nama zı ona ver bakalım, ne yapacak” demişler Hoca Efendi de bir sabah namazı kıldırırken bir miktar zamm - ı sûre Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 52 okuduktan sonra geri çekilip onu imamlığa sürmüş, o da Hoca Efendi’nin bıraktığı yerden zamm - ı sûreyi okuyarak namazı kıldırıp bitirmiş Bunun üzer ine cemâat, “Hocanın bıraktığı yerden başladı, Hocanın bıraktığı yerden başladı” diyerek Çoban Şaban’ın ağabeyisine olan sevgi ve saygıları artmışdır ki böyle bir hâdise de, Allâhü Teâlâ’ya hakkıyle kulluk yapmaya çalışan sâlih kulların güzel hallerini ifâ de etmekden başka bir şey’ değildir Hepsinin makamları Cennet olsun  Cemil Ağa (Cemil Baba) Talas’ın Harman Mahallasi’nde anne - annemin komşusu olan Cemil Ağa, annesi, oğlan kardeşi Rifat ve kız kardeşi ikbâl, anne - annemin ifâdesine göre, çerçilik y apmakla geçinen zengin bir aileye mensubdur Her nedense fakir düşünce bir ara ayakkabı boyacılığı yapardı Kız kardeşi İkbâl ölünce onun hakkında “Acebâ ölümü? Dirimi? Ne yer, ne içer?” gibi bir takım şey’ler söylerdi Ara sıra bize de gelirdi Bir kış gü nü annesi ile birlikte bize gelmiş, tandırın etrâfında oturuyorduk Bu sırada Cemil Ağa konuşurken göklerdeki yıldızlardan, onların hallerinden bahsediyor, annesi de “Konuşma” diye kendisini uyararak çeketini çekiyordu Ben, lise son sınıfta Asronomi dersl erindeki ba’zı bilgileri öğrenmeye başladığım zaman, Cemil Ağa’nın konuşmalarının rast gele bir konuşma olmadığını anlamaya başladım Kış günlerinde bize geldiklerinde tandır veya iskemle etrâfında otururlar, hiçbir şey yeyip içmezler ve her nedense tuvale t ihtiyâcı da duymazlardı Aradan zaman geçince annesi de vefât edince kendisi yalnız kaldı Erkek kardeşi Rifat, evli ve çoluk çocuk sâhibi olduğu için ayrı bir evde idi Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 53 Bu halde kendi hayâtını yaşarken muhtelif yerlerde gezer, sevdiği kimselere mi sâfir olur, Allâhü Teâlâ’yı çok anar, hoşlandığı insanlara boncuk verir, hoşlanmadığı insanlara da “Cehennem zebânisi” diyerek yüz vermezdi Zekî ve hâfızası kuvvetli bir insandı Fakat giyim - kuşam hallerine çok ehemmiyet vermez, omuzundaki torbası ile gez er, para veren olursa onu alıp yeğenine verirdi Kendisine mahsus ba’zı özel halleri vardı Karaman Ortaokulu’nda okuduğum yıllarda Talas’a geldiğim zaman Karaman’daki Ak Tekke Mescidi’nden sorar, câmi içinin sol tarafında bulunan mezarları ve yatırla rı görmüş gibi haber verirdi ki kendisi Karaman’a gelip o mescidi görmemişdi Bir gün İmâm - Hatip Okulu Meslek Dersleri ve Sümer Lisesi Din Bilgisi öğretmeni olan eşim Sabahat Karakılıç’a Sümer Lisesi öğrenciler i “Hocam siz Talas’da oturuyorsunuz, Cemi l Ağa nasıl bir insandır?” diye sormuşlar, o da “Kendi hâlinde şöyle şöyle bir insandır” diyerek müsbet olmayan bir konuşmada bulunmuş Fakat o günün gecesinde korkutucu bir rü’yâ gören eşim, bir gün sonra okuldan gelirken otobüs durağında Cemil Ağa’ya ras t gelince “Hı… Bu gece seni çok korkuttular değil mi?” diyince, eşim şaşırarak bir daha Cemil Ağa’nın aleyhinde bulunmadı, onu dâimâ saygı ve sevgi ile karşılardı Cemil Ağa’nın evi, Harman Mahallesi câmiinin önündeki meydana bakardı ki Talas Belediyesi o evi onarıp güzel bir hâtıra hâline getirmişdir Harman meydanının öbür tarafında ve Harman Câmmii’ne çok yakın bir yerde ve Onun evinin tam karşısında da, san âyinin meşhur Celâl Ustası’nın evi vardı Celâl usta, edebiyâta meraklı olup güzel şiirler okurdu Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 54 Bana, hayretle dinlediğim bu şiirlerden birkaç tânesini okumuşdu Maddî durumu da çok iyi idi Günlerden bir gün, Cemil Ağa’yı gördüğü zaman onun giyim - kuşam ını pek sevmediği için aleyhinde ba’zı konuşmalar yapmış, Celâl Usta gece olup yatıp uyuduğu zaman rü’yâsında çok korkutucu ba’zı şey’ler görmüş, sabah olup evinden çıkıp işine giderken Harman Câmii meydanında kendisine karşı gelen Cemil Ağa, “Hı… Bu gece seni çok korkuttular değil mi” diyerek gördüğü rü’yâyı hatırlatınca, Celâl Usta, bir daha Onun aleyhinde hiçbir şey’ söylemeyerek saygı ve sevgide bulunmuşdur 1912 - 1982 yılları arasında Talas’da yaşamış olan Cemil Ağa’ya, bir kısım insanlar Cemil Bab a dediklerinden zamanla Cemil Ağa ifâdesi unutularak Cemil Baba ismi meşhur bir hâle gelmiş ve Talas Belediyesi de onun mezarının bulunduğu Talas Mezarlığına ismini vererek Cemil Baba Mezarlığı ismi şöhret bulmuşdur Makâmı Cennet olsun  Derviş Güneş Hoc a Ben ilk okula başladığım zaman ilk Okul birici sınıfda ilkokul öğretmenim olan merhûm Derviş Güneş Hoca , Talas halkının büyük bir kısmının öğretmeni olarak görev yapmasına rağmen, emekli olunca Talas Harman Câmii’nde fahrî imâm - Hatip olarak ölünceye kadar fedâkarca imamlık görevini yapmaya devam etdi Karaman Ortaokulu üçüncü sınıfa geçtiğim yaz tatilinde Talas’a gelmişdim O zaman adı Bahçe sokağı olan bu günkü Erhan caddesindeki bahçemizde misâfir bulunduğum sırada bir Cum’a günü abdest alıp t eyzemin benden büyük olan oğlu Ahmed Altındiş ile Harman Câmisi’ne gitmiştik Hoca Efendi Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 55 yedi - sekiz kişi ile birlikte çeşme başında oturmuş konuşma yapıyordu Ben Hocamı görünce güyâ utanıp câmiye girmek istemedin Teyzem oğlu beni elimden tutup çekmeye b aşladı ise de ben karşı koyup kaçmak istedim Bizim bu hâlimizi gören Hoca Efendi, “Ahmed, bırak onu; zamânı gelince onu câmiden kovsan da çıkmaz” dedi ve ben de o gün câmiye girip namaz kılmadım Aradan yıllar geçip ben lise öğrencisi olduğum zamanlarda b eş vakit namazımı kılar, Hoca Efendi yaşlı olup minareye çıkıp ezan okuyamadığı için ben ve teyzem oğlu Ahmet o zamanki Türkçe ezanı okur, ona yardım ederdik Bu arada yine boş kaldıkça da merhum Derviş Güneş hocamdan Eski Türkçe yazı dersi alırdım Meslek hayatım boyunca Merhûm hocamın, “Ahmed, bırak onu; zamânı gelince onu câmiden kovsan da çıkmaz” sözlerini hatırladıkça, merhumun ne kadar ileri görüşlü sâlih bir ilim adamı olduğunu idrâk edip rahmet okuyorum H 1287 - M 1948 yılları arasında yaşamıştır Ma kâmı Cennet olsun  Karabe y’in Hâfız Karabe y’in Hâfız diye ma’rûf, kurrâ’dan Hâfız Mehmed Karakılıç, Aşere, Takrib, Arabça, Farsça, Fıkıh, Tefsîr, Hadis ve Aruz vezinleri konularında ilm - i ile âmil sâlih bir ilim ehlidir Her nedense teklif edilen müftîlik görevini kabul edip gitmemişdir Talas’da Karabey diye ma’rûf Ömer Karabey’in Süleyman, Şıh Mehmed ve Ömer isimli oğullarından Ömer’in oğlu olup babamın dedesi olan Süleyman’ın yeğeni ve yüzbaşı Veysel Karakılıç’ın kardeşidir Sıla - i rahme çok ehemmiyet verir, sık sık akrabâlarını ziyâret edip hal ve hatırlarını sorar ve hayır duâda bulunurdu Va’zlarını, okuduğu mevlid - i şerîfleri Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 56 ve Talas halkının cenâze işlerini ve diğer görevlerini hiç aksatmadan seve seve büyük bir fedâkarlıkla yaptığından, Talas halkının ve civar köylerin sevgi, saygısını kaz anmışdır Dokuz sene Kayseri Hunat câmii’nde müezzinlik yaptığını ve 39 sene de, şimdiki adı Yaman Dede Câmii olan Talas Yeni Câmii’nde imâm - Hatiplik yapmışdır Ben A Ü İlâhiyat Fakültesi’nde talebe iken kendisinden Arapça ve Farsça derslerini okudum Kur’ ân - ı Kerîm kırâetinden de istifâde etdim Çok güzel bir eğitim ve öğretim metodu vardı Bir gün elime geçen bir dergideki yazıyı kendisine okuduğum zaman gözlerinin dolup yaş aktığını gördüm Sebebini sorduğum zaman “Bu yazı, kıyâmet alâmetlerinden fitne v e fesâd devrinin başladığına bir işârettir” dedi ki bu gün içinde yaşadığımız şu günkü haller, onun bu sözlerinin ne kadar isâbetli bir görüş olduğunu ifâde ediyor 1896 - 1974 yılları arasında yaşamışdır Makâmı Cennet olsun  Allâhü Teâlâ’nın Müttakî kulları ’ ndan ibretli bir duâ hâtırası Kayseri Lisesi’nin son sınıfında öğrenci iken, 1950 yılının Nisan ayının güneşli bir gününde, Kayseri Hatıroğlu Câmii’ nin karşısında bulunan ve üç oluğundan devamlı su akan o zamanki çeşmede öğle namazı için abde st alıyordum Abdestimi alıp bitirince seksenini aşmış uzun boylu iri - yarı s akallı bir amcanın abdest almak için beni beklediğini gördüm Ben işimi bitirince “Evlât” dedi Ben de “Buyur amca” deyince “ Biz geldik gidiyoruz ama, Allâh sizin yardımcınız olsun” du âsında bulundu ve başka bir şey’ söylemeden gidip abdestini almaya başladı Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 57 Aradan yıllar geçip bu günlere gelinceye kadar iyi - kötü karşılaştığım bir takım hâdiseler ; içinde bulunduğumuz bu günlereki fitne, fesâd , tefrîka, anarşi, şirk ve küfür sâhiblerinin İslâm ve Müslüman düşmanlıkları; İslâm Dîni’ninin murâd - ı ilâhî’ye ve teblîğât - ı Rasûlü’llâh ’a uygun i’tikad, ibâdet, ahlâk ve muâmelât esâslarını iyice kavramadan Ehl - i sünnet ve’l - cemâat esâslarını n dışı na çıkıp yenilikçi ( reformcu ) bir anlayışla ( Ben de bu şekilde İslâm’a ve Müslüman’lara hizmet ediyorum zannı ile ) bir takım bid’at ve fesâd şekillerini ihyaya çalışan yenilikçi kimselerin çalışmaları; kısır, cılız ve yanlış dînî bilgileri ile; Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiy’lerinden başka fikir, sistem, düzen, kural ve düşünceleri, kendi ihtiyaçlarına veyâ toplumun ihtiyaçlarına daha iyi cevâb verir, düşüncesi ile , bir takım kimseleri velî, sâhib, dost, hâmi ve kurtarıcı kabûl edip onları ilâhla ştırarak veyâ bir ma’bûd hâline getirerek veyâ onlara bir üstünlük tanıyarak kiliselerde, papazların günah çıkartıp cennetlik yaptıkları Hristiyanlar gibi , “Bir mürşide, bir şeyhe intisab etmezsen cennete giremezsin” inancını yaymaya çalışıp bir takım düny evî menfaatler elde etmeye çalışan mürşid, şeyh, hoca, önder ve lider nâmı altındaki çıkarcı ve düzenbaz kimselerin çalışmaları; kendi zamânının sıkıntılı anlarını, fitne ve fesâdın çeşitli şekillerini acı - tatlı yaşamş olan bu amcanın ne kadar ileri g örüşlü sâlih bir Müslüman olduğunun ap - açık bir delidir Cenâb - ı Hakk, m akâmını cennet eylesin ve derecesini âlî kılsın Âmin    Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 58 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 59 K Ü Ç Ü K B İ R Y A K A R I Ş ِ م يِ ج � ر لا ِ ن ا َط ْ ي � ش لا َ ن ِ م ِ لله اِ ب ُذ ُ و ع َا ْ س ِ ب ِ م يِ ح � ر لا ِ ن َْ حْ � ر لا ِ لله ا ِ م ح ْل َا ِ لله ِ ُ د ْ م ح ْل َا ِ لله ِ ُ د ْ م ح ْل َا َ ين ِ م َل ا َ ع ْل ا ِّ ب َ ر ِ لله ِ ُ د ْ م َ ين ِ ق �ت ُ م ْ ل ِ ل ُة َب ِ ق ا َ ع ْل ا َ و َ ين ِ م ِ ل � ا ظ لا َ ى ل َ ع � لا ِ ا َ ن َا و ْ د ُع َلا َ و ا َ و � ص ل ا َن ِ ل و ُ س َ ر َ ى ل َ ع ُ م َلا � س لا َ و ُة َ و ل ِ ب ِّي � ط لا ِ ه ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ ه ِ ل آ َ ى ل َ ع َ و ٍ د � م َُ مُ َ ين ِ ن يِّ د لا ِ م ْ و َ ي َ لى ِ إ ٍ ن ا َ س ْ ح ِ إ ِ ب ْ م ُ ه َ ع ِ ب َت ْ ن َ م َ و َ ن يِ ر ِ ه ا� ط لا El - hamdü li’llâh , El - hamdü li’llâh, El - hamdü li’llâhi Rabb’i’l - âlemîn; ve’l - âkıbetü li’l - mütta kîn; ve lâ udvâne illâ ale’z - zâlimîn Ve’s - salâtü ve’s - selâmü alâ Rasûlinâ Muhammed’in ve alâ Âlihî vesahbihî’t - tayyibîne’t - tâhirîn, ve men tebiahüm bi - ihsânin ilâ yevmi’d - dîn � م ُ ه � ل ل َا ا َي ْ ن � د لا ِ فِ ا َن ِ ت آ ا َن � ب َ ر ِ ر ا� ن لا َ ب ا َ ذ َ ع ا َن ِ ق َ و ً ة َن َ س َ ح ِ ة َ ر ِ خ لآا ِ فِ َ و ًة َن َ س َ ح َ ين ِ ِ حْ ا � ر لا َ م َ ح ْ ر َا َا ي َ ك ِ ت َ ْ حْ َ ر ِ ب “Ey Rabb’imiz, bize dünyâda da iyi hal ver, âhiretde de iyi hal ver ve bizi o ateş (cehennem) azâbından koru” 81 Yâ Rabb, bizleri, Mütta kî’ler için doğru yolun, (mutlu yaşam yollarının), ta kendisi olan Kur’ân - ı Kerîm’ine hakkıyle inanan; Senin varlığını, birliğini bilen, Seni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak 81 - Bakara, 201 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 60 sana kulluk yapmaya çalışan; kendilerine ni’metler verdiğin peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihler ile berâber olmak için ğayret sarf eden; “Onlar ne iyi arkadaşdırlar” di ye övdüğün ve râzı olduğun Mütta kî ve Muhlâs kullarından olmayı arzu eden; Rabb’lerinden (gelen) Hidâyet’in (doğru yolun) tam üzerinde olan, bu suretle de asıl muradlarına kavuşan Mütta kî ve Muhlas kullarından eyle َ ل َ م ْ و َ ي ْل ا َ و َ لله ا او ُ ج ْ ر َ ي َ ن ا َ ك ْ ن َ م ِ ل ٌة َن َ س َ ح ٌة َ و ْ س ُا ِ لله ا ِ ل و ُ س َ ر ِ فِ ْ م ُ ك َل َ ن ا َ ك ْ د َ ق ًا يْ ِ ث َ ك َ لله ا َ ر َ ك َذ َ و َ ر ِ خ لآ ْا ط "And olsun ki Allâh'ın Rasûlünde sizin için, Allâh'ı ve âhiret gününü ummakd a olanlar ve Allâh'ı çok zikr edenler için güzel bir (imtisâl) numûne (si) vardır" 82 Âyet - i kerîme’sinde ifâde buyurduğun gibi, en güzel bir imtisal numunesi olarak tavsıye buyurduğun Habîb’in ve Rasûl’ün Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in yolundan ayırma Sana yakın olmak için O’ndan başkalarını mürşid, önder, lider kabul edip vesîle edinerek gizli ve açık bir şirk içine düşenlerden eyleme Hâlis İhlâs sâhibi Hanîf , Muhlâs ve Mütta kî kullarından eyle Geri çekilip sinen; büzü lüp büzülüp sinen; sinip sinip aldatan; hakk yoldan döndürüp fenâlığa sürüklemek için döne döne vesvese vermek âdeti olan; gizli fısıltı ile, gizli sesle, yaldızcı sözlerle vesvese vermek san’atı olan; Senin ismin anılınca kaçan; fırsat bulunca da tekrar m usallat olmak âdeti olan ; Sana âsî, insanlara merhametsiz olan; o dönek, o sinsi, o 82 - Ahzâb, 21 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 61 geriletici vesvese kaynağı cin ve insan şeytanlarının şerrinden, bizleri koru Küfrün, şirkin ve nifâkın her çeşidinden sakınarak Tevhîd 'in şartlarını noksansız yerin e getirmeye çalışan, bu sûretle de nefsini tezkiye edip tertemiz yapan, korkduklarından emîn, umduklarına n âil olan Mü’min, Muhlâs ve Mütta kî kullarından eyle Kalblerimizi Senin sevgin ve Senin azâbının korkusu ile doldur Kelime - i Tevhîd ’in bütün özelliklerini kalbimize yerleşdir ve ondan başka hiçbir şey’e yer verme Kalbimizi, dilimizi ve tüm organlarımızı, zikrinden , Sana kullukdan ve Sana muhabetden , bir an dahî ğâfil bırakma Yâ Rabb, Rasûlün Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm biz lere örnek olmak maksâdı ile Senden neler istemişse bizler de onları Senden istiyoruz, Sen bizlere ihsân eyle Nelerden de Sana sığınmışsa onlardan da Sana sığınıyoruz, Sen bizleri koru Sana nasıl hamd - ü senâ' etmişse bizler de aynı şekilde hamd - ü senâ' e tmek istiyoruz Hamdimizi, şukrümüzü, senâ'mızı ilâhî rızâna muvâfık buyur 83 Yâ Rabb, bizleri sırât - i müstekîm'inden ayırma Hidâyetini üzerimizden eksik etme Kusurlarımızı, günahlarımızı afv - ü mağfiret edip bizlerden râzı ol Azâbından, gazâbından Sana sığınır, Senden yine Sana ilticâ' ederiz Bizleri Sen muhâfaza buyur 83 - "Geçmiş ve gelecek günâhını Allâh'ın bağışlaması, senin üzerindeki ni'metini tamamlaması ve seni doğru yola iletmesi içindir" Fetih, 2 Âyet - i kerîme'sine göre, Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm 'ın geçmiş ve gelecek günahları afv edilmiş olmasına rağmen, ümmetlerine örnek olmak maksâdı ile yaptığı duâları aklında tutamayan Ashâb - ı Kirâm'dan ba'zıları, "Yâ Rasûle'llâh, yaptığınız bu duâları aklımızda tutamıyoruz" deyince, O da bu şekilde duâ etm elerini tavsıye etmişdir Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 62 Yâ Rabb, hayat ve memat fitnelerinden, Mesih Deccâl'in fitnesinden, tenbellikden, korkaklıkdan, cimrilikden, faydasız ilimden, borçlu olmakdan, câhillerden olmakdan, nefislerim izin şerrinden, senin hoşlanmayacağın şey'lere sâhib bulunmakdan, ölüm ânının korkunç sıkıntılarından, kabir azâbından, kabir fitnelerinden, kimsenin kimseye bir faydası olmayacak mahşer gününün sıkıntılarından Sana sığınırız Sen bizleri muâfaza buyur Yüce ismin anıldığı zaman Senden korkularından tüyleri ürperip diken diken olan, ma’nâsını anlayınca da îmânları ziyadeleşip diken diken olan tüyleri yatışan, bu suretle de kalbleri huzûra kavuşup Senin isminin zikrine ısınan kullarından eyle Gece leri namaz kılıb duâ etmek için yanları yataklarından uzaklaşan, korku ve ümîd ile Rabb’lerine duâ eden, kendilerine rızık olarak verdiklerinden hayra sarf eden, bunun neticesi olarak da gözlerin aydın olacağ ı nice ni’metler vereceğin Mütta kî ve Muhlâs kul larından eyle Âmîn, âmîn,âmîn Ve'l - hamdü li'llâhi Rabbi'l - âlemîn 20 - Nisan - 2014 20 - Cemâziye’l - âhir - 1435    Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 63    “ Tarîkat, şerîatin aynı, şerîat de tarîkatin aynıdır İkisinin arasında olan fark lâfzîdir , sözdedir Maddeten ve mânen netîce birdir Şerîat’in kabûl etmeyip redd etdiği her şey’, zındıklıkdır Seyyid Ahmed Er - Rufâî (Kadese’llâhü sırrahû)    م ُت ْ ع َط َ أ ْ ن ِ ئ َل َ و ا ً ر َ ش َب َ ل ا ً ذ ِ إ ْ م ُ ك � ن ِ إ ْ م ُ ك َل ْ ث ِ م َ ن و ُ ر ِ س ا َ خ “Eğer siz kendiniz gibi bir insana (tâğutlara) boyun eğecek olursanız, (onun emir ve nehiylerine uyar ve onun dediklerini yaparsanız) and olsun ki, bu takdirde siz mutlakâ hüsrâna düşersiniz, (zarar ve ziyana düşmüş olursunuz)” 84 ْ ن ِ م او ُع ِ ب �ت َ ت لآ َ و ْ م ُ ك ِّب َ ر ْ ن ِ م ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ َ ل ِ ز ْن ُا ا َ م او ُع ِ ب � ت ِ ا َء ا َي ِ ل ْ و َا ِ ه ِ ن و ُ د ط َ ن و ُ ر � ك َ ذ َت ا َ م ًلا يِ ل َق “Rabb’inizden size indirilen (Kur’ân - ı Kerîm) e uyun Ondan başka (larını) velî’ler (edinib de onlar) a uymayın Ne kadar az öğüt tutuyorsunuz?” 85 ُ و ل َئ ْ س َف لآ ْ م ُت ْ ن ُ ك ْ ن ِ إ ِ ر ْ ك ِّ ذ لا َ ل ْ ه َا ا َ ت َ ن و ُ م َل ْ ع “Eğer bilmiyorsanız ehl - i zikr’e (Kur’ân’ı bilen Ehl - i sünnet ve’l - cemâat âlimler in e, mü’min’lere) sorun” 86    84 - Mü’minûn 34 85 - Ra’d Sûresi, âyet 3 86 - Enbiyâ’ Sûresi, âyet 7 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 64 F İ H R İ S T Müttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya Yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 1 Besmele, Hamdele, Salvele 3 Müttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya Yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 5 Vesîle’nin yapılmasını tavsıye eden âyet - i kerîme 10 Kendisi ile Allâh’a şirk koşulan şey’ler de, Allâh’a yaklaşmak için duâ edip “vesîle” ararlar mı? 16 Vesîle yapıyorum zannı ile zamânımızdaki şirk şekilleri 21 İslâm ve Müslümân düşmanı Sava Paşa’nın Çalışmaları 24 Mürşid râbıtası bir şirk midir? 26 Mürşid râbıtası yapmak 28 Böyle bir râbıtanın şirk olduğunun diğer delilleri 30 Eski Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki’nin Tarikat hakkındaki sözleri 34 Seyyid Ahmed Er - Rufâî Hazretleri’nin Tarikat hakkındaki sözleri 35 En güzel imtisâl numunesi Rasûlü’llâh aleyhi’selâm ’dır 36 Hakîkî velîlik mertebesi 37 Allâhü Teâlâ’nın velî kullarından sâdır olan ba’zı kerâmet şekilleri 41 Kerâmet ile istidrâc arasındaki fark 43 Kayseri - Talas ilçesinde yaşamış ba’zı sâlih kullar h akkınaki rivâyet ve hâtıralar 49 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 65 Halef Hoca 4 9 Buhârâ’lı hoca 50 Çoban Şaban’ın ağabeyisi 51 Cemil Ağa (Cemil Baba) 52 Derviş Güneş Hoca 54 Karabey’in Hâfız 55 İ bretli b ir hâtıra 56 K ü ç ü k b i r y a k a r ı ş 5 9 F i h r i s t 6 4    Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 66 Muttakî ve Muhlâs kullar da Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak için vesîle ararlar mı? 67 � لا ِ إ َ س ْن ِ لا ْا َ و � ن ِ ْ لْ ا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و َ ن و ُ د ُب ْ ع َ ي ِ ل “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” م ُت ْ ع َط َ أ ْ ن ِ ئ َل َ و ا ً ر َ ش َب َ ل ا ً ذ ِ إ ْ م ُ ك � ن ِ إ ْ م ُ ك َل ْ ث ِ م َ ن و ُ ر ِ س ا َ خ “Eğer siz kendiniz gibi bir insana (tâğutlara) boyun eğecek olursanız, (onun emir ve nehiylerine uyar ve onun dediklerini yaparsanız) and olsun ki, bu takdirde siz mutlakâ hüsrâna düşersi niz, (zarar ve ziyana düşmüş olursunuz)” َء ا َي ِ ل ْ و َا ِ ه ِ ن و ُ د ْ ن ِ م او ُع ِ ب �ت َ ت لآ َ و ْ م ُ ك ِّب َ ر ْ ن ِ م ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ َ ل ِ ز ْن ُا ا َ م او ُع ِ ب � ت ِ ا ط َ ن و ُ ر � ك َ ذ َت ا َ م ًلا يِ ل َق “Rabb’inizden size indirilen (Kur’ân - ı Kerîm) e uyun Ondan başka (larını) velî’ler (edinib de onlar) a uymayın Ne kadar az öğüt tutuyorsunuz?” ُ و ل َئ ْ س َف َ ت لآ ْ م ُت ْ ن ُ ك ْ ن ِ إ ِ ر ْ ك ِّ ذ لا َ ل ْ ه َا ا َ ن و ُ م َل ْ ع “Eğer bilmiyorsanız ehl - i zikr’e (Kur’ân’ı bilen Ehl - i sünnet ve’l - cemâat âlimlerine, mü’min’lere) sorun” “ Tarîkat, şerîatin aynı, şerîat de tarîkatin aynıdır İkisinin arasında olan fark lâfzîdir , sözdedir Maddeten ve mânen netîce birdir Şerîat’in kabûl etmeyip redd etdiği her şey’, zındıklıkdır Seyyid Ahmed Er - Rufâî (Kadese’llâhü sırrahû) A Celâleddin Karakılıç Hediyyedir 0352 - 437 00 27 Para ile satılmaz 0537 422 56 09 www ckarakilic com