CKarakilic.com
Current View

Büyük Tecvîd İlmi, (Kur'ân-ı Kerîm Okuma Kâideleri)

Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 1 B Ü Y Ü K ديو� ملع TECVÎD İLMİ Kur’ânı Kerîm Okuma Kâıdeleri Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 2 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 3 B Ü Y Ü K ديو� ملع TECVÎD İLMİ Kur’ânı Kerîm Okuma Kâıdeleri H A Z I R L A Y A N A CELÂLEDDİN KARAKILIÇ Onuncu Baskı 2018 Bu kitâb, Millî Eğitim Bakanlığı’nın 13 -Ocak-1986 târih ve 2203 sayılı Teblîğler Dergisinde okuyuculara tavsıye edilmişdir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 4    Kitâb hakkında bir hâtır a Değerli hocam merhûm Prof M Tayyib Okiç, A Ü İlahiyat Faküitesi Yayınlarından “Kur’ân-ı Kerîm’in Üslûb ve Kırâeti” adlı kitâbının “Kur’ân -ı Kerîmi Okuma Kaideleri (Tecvîd)” bahsinin sayfa 24 deki 2 nolu dip notunda şöyle demektedir: “Kayseri İmam -Hatib Okulu müdürü, değerli talebem, Celâlüddin Karakılç’ın “Tecvîd İlmi, ديو� ملع , Kur’ân -ı Kerîm Okuma kâideleri” adlı yeni ve kıymetli eserini burada kaydetmekle bahtiyarım (İslâm Neşriyâtı, Ankara 1963) ”    Bu eser, Diyânet Reisliği’nin 19 -09 -1961 târih ve 27593 sayılı inceleme emrine müsteniden, Müşâvere ve Dînî Eserler İnceleme Hey etince tetkîk olunmuş; İmâm -Hatip Okulları, Hâfız Kursları talebeleri ve Hayrat Hademesi için faydalı olduğuna 06 -10 -1961 târihinde karar verilmişdir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 5 ب س م �ا رلا م ح ن رلا ح مي BALIKESİR : 18-03-1963 T A K D İ M Uzun bir incelemenin ve yorulmaz bir çalışmanın mahsûlü olan bu eseri dikkatle okudum Muhterem müellifini tebrîk ederim Bu değerli eser, Kur’ân -ı Kerîm kırâatiyle alâkalı her mü’minin hırz -ı can edineceği (canı gibi koru yup saklayacağı) baha biçilmez bir hazînedir Harâretle tavsıye ederim Kitâbı, kırâat üstadlarından Balıkesirli muhterem hâfız Mehmet Sa’di ( ) efendiye de tetkîk ettirmiştim; fakîre aynen şu mektûbu yazmışdır: “Eseri baştan nihâyete kadar satır satır okudum Çok hoşuma gitti Büyük bir sa’y ve gayret eseridir, çok faydalıdır Merhûm üstadlarımın öğretdiklerini aynen bu eserde buldum Cenâb -ı Hakk değerli müellifinin sa’yini meşkûr etsin Âmin HASAN BASRİ ÇANTAY  - Hâlen İzmir’de Kemeraltı Câmii baş imâmıdır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 6 م فا ا ُ ؤ م ر ق دم نآ ر ُ ق لا م ن م م ر س مي م ت مام ط “Kur’ân’da n ne kolay gelirse onu okuyun” 1 1 - Müzzemmil, 20 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 7 س ب م مي ح رلا ن م ح رلا �ا ُ د م م � ما � رلا ا م َ م مل ماَ لا ا � م ب م و م ي ك لا م م ا مي ح رلا ن م ح ا ني ا دلا ُ د ُب َ م ن م كا ي إ اُ َ َ مت س من م كا ي إ م و ق مت س ُ م لا م ط مار ا صلا ا من د ه ا م ه ي مل م ع م ت م م َ ن ما م ني ذ لا م ط مار ص ا م مي ُ ض غ م م لا � م غ ا لا ضلا م� م و م ه ي مل م ع �و ا م َ د م مُ � مان د اي م س م ىل م ع ُ م م� سلا م و ُة م ول صلا م و ن ى ذ لا م ا ن م ز م ل ُ �ا ه ب لا ُ ق ر م نآ ه ب م ل م م ك ما م و ا ي طلا ه ب ح م ص م و ه لآ م ىل م ع م و م ني ا دلا م َ ب ب مت ن م م م و م ني ر ه اطلا م و م ي م � ا نا م س ح إ ب م ُ ه م َ ا ني ا دلا Bi’smi’llâhi’r-Rahmâni’r -Rahîm Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü’nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun Yâ Rabb, biz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle, o kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet, gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil Salât ve selâm, Allâh’ın, Kur’ân’ı inzâl ettiği ve dîni ikmâl etdirdiği seyyidimiz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb, tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve kıyâmet’ e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun    Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 8    ا �ي ت ر م ت م نآ ر ُ ق لا ل ا ت م ب م و “Kur’ân’ı, açık açık, tâne tâne tertîl ile oku” 2    2 - Müzzemmil, 4 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 9 Ö N S Ö Z “Allâhü Teâlâ, sözlerin en güzelini, birbirini destekleyen lâfızlar ve ma’nâlar olarak âyet âyet, sûre sûre bir kitâb hâlinde indirdi Onu işitince Allâh’dan korkanların tüyleri ürperir Anlayınca da tüyleri yatışır ve kalbleri Allâh’ın zikrine ısınır Bu bir hidâyet yoludur ki Allâh dilediğini ona ulaştırır Allâh’ın şaşırttığı kimseye, h içbir kimse yol gösteremez” 3 Hakîkati karşısında hissis kalmak mümkün müdür? Sonsuz ebediyet diyârına göçmeden şu fânî hayâtın imtihan anlarında -bir nebzecik dahi olsa - Hâlik’ın kelâmından zevk almak, O’nu lâyık olduğu şekilde okumaya çalışarak ilâhî hitâbı duymak ve duyurmak gâyesiyle bu kitâbı hazırladım Kalbini her türlü fenâlıklardan tecrîd edib îmân nûru ile aydınlatan muhte rem din kardeşlerimin bu küçük kitâbcıktan fâideleneceklerini, gördükleri kusur ve hatâları aczimize atfederek bize bildirmek lûtfunda bulunacaklarını ümit ederim İlm -i tecvîd ve İlm -i kırâet’e âit kısa ve özlü bilgileri ihtivâ eden bu kitâb, yedi bölüm hâlinde hazırlanmış olup bunlardan Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci ve Altıncı bölümler, İlm -i tecvîd’e âit bahisleri; Yedinci bölüm ise İlmi kırâet’in ta’rîfi, mevzûu, ğâyesi ve fâidesi ile kırâet imâm larına ve bu imâmların râvîlerine âit bahisleri ihtivâ etmektedir İlm -i tecvîd’e teallûk eden bahislerin hepsi, Kırâet -i Âsım ve Rivâyet -i Hafs üzere okunan Kur’ân esâslarına göre hazırlanmıştır Yalnız ikinci bölümde zikr edilen husûslar, diğer kırâet’ler ile de alâkalı olduğundan, ba’zı yerlerde o kırâet’lerden de bahsedilerek kâıdeler umûmî olarak söylenmiştir Bunun için zikr edilen kâıdelerin, Kırâet -i Âsım ve Rivâyet -i Hafs’a âit olup olmadığı hus ûsunda bir şübhe varid olursa, Üçüncü bölümdeki alâkalı bahislere mürâcaa t edilmesi tav sıye olunur Zâten Karabaş Tecvîdi esâslarını ihtivâ eden üçüncü bölüm bahisleri, bu gâye ile kitâba konulmuştur İkinci bölümdeki bahisler, diğer bölümlerdeki bahislerin bir nevî tefsîr ve îzâhı mâhiyetinde olduğu için, bu kitâbtan Kırâet -i Âsım ve Rivâyet -i Hafs üzere tecvîd okumak ve okutmak isteyen din kardeşlerimin Üçüncü, Dördüncü, B eşinci ve Altıncı bölümlerdeki esâslara göre tecvîd okuyup okutmaları herhalde daha muvâfık bir yol olur Bu ve buna benzer kitâblardan fâidelenerek Kur’ân -ı Kerîm’i lâyık olduğu şekilde okumaya ve okutmaya çalışıp ilâhî hitâbı duymaya ve duyurmaya ğ ayret sarf eden din kardeşlerime Allâh’dan rahmet, hidâyet ve nusrat niyâz eylerim Tevfîk ve hidâyet yalnız ve yalnız Allâh’tandır A Celâleddin KARAKILIÇ 3 - Sûre -i Zümer, âyet 23 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 10    م و ا م � خ ُ ذ ب تلا ج و دي م ح ت م م � ز م م م ن م ل م ُ ي ا و د لا ُ ق ر م نآ ثآ م � ن ُ ه ب ه م ا ُه مل � ا ا � م ص م و مان ي مل ا ُه ن م ماذ م ك م ه م و ا� م ز ن “Tecvîd kâıdelerini öğrenmek, Kur’ân okuyan herkese lâzımdır ( farzdır) Bunun için Kur’ân’ı, Tecvîd ile okumayan bir kimse âsim ( günahkâr) olur Çünkü Kur’ân, ınd -i ilâhî’ den tecvîd ile nâzil oldu Ve bu Kur’ân da bize, bu tecvîd ile vâsıl oldu” 4    4 - Cezerî, Mukaddeme Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 11 G İ R İ Ş Kur’ân -ı Kerîm , Allâhü Teâlâ tarafından Cibrîl -i Emîn vâsıtasıyle Arabca olarak Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’e yirmiüç senede âyet âyet, sûre sûre inzâl buyurulmuş olan bir Nazm-ı Celîl’dir Bu mukaddes kitâbın nazmı da ma’nâsı da ilâhî’dir Vahy’e müsteniddir Bu bak ımdan nazm ve ma’nâ , Kur’ân -ı Kerîm’in mâhiyetini teşkîl eden iki rukün ’dür ki bunlar bulunmadınça Kur’ân tahakkûk etmiş olamaz Binâen -aleyh Kur’ân -ı Kerîm’i, nazm ve ma’nâsı ile birlikde Allâhü Teâlâ’dan Cebrâîl aleyhi’s-selâm vâsıtasıyle alan Hazr eti Muhammed s allâ’llâhü aleyhi ve sellem , Ashâb-ı Kirâm’ına da -kendisine inzâl olduğı gibi - aynen okumuş ve ta’lîm ettirmişdir Ashâb -ı Kirâm da, Hazreti Peygamber’in ta’rîfi vechile hem yazmışlar hem de ezber etmişlerdir Aynı zamanda hem ma’nâsını hem de okuma şekillerini ta’lîm buyurmuşlardır Ashâb -ı Kirâm’dan da zamânımıza kadar -akl ın reddedemiyeceği derecede sağlam ve çok râvîler tarafından - mütevâtiren nakl olunarak gelmiş ve her asırda yüzbinlerce zevâtın hâfızalarını tezyîn ederek hıfz olunmuşdur Kıyâmet’e kadar da hıfz olunmakda devâm edecekdir ki bu mümtâz vasıf, -bütün semâvî kitâblar arasında - yalnız Kur’ân -ı Kerîm’e mahsûsdur    Kur’ân -ı Kerîm, Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm ’ın vefâtına kadar bir çok kâtibler tarafından muhtelif sahifelere yazılmış olmasına ve büyük sayıda Sahâbî’lerin ezberinde bulunmasına rağmen, toplu olarak bir kitâb hâlinde tam bir metin olarak yazılmamışdı Esâsen Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem hayâtda olduğı ve vahıy de devam ettiği müddetçe buna imkân da yoktu Bu husûsları göz önünde bulunduran Peygamberimiz, hayâtının son Ramazan ayında Kur’ân -ı Kerîm’i -Mescid- i Nebî’de - Ashâb -ı Kirâm’ın huzûrunda -şimdiki tertîb üzere - başından sonuna kadar iki defâ okumuş ve Cebrâîl aleyhi’s-selâm ile Ashâb -ı Kirâm da bu tilâvetde hâzır bulunmuşlardır İşte bu tilâvet, Kur’ân -ı Kerîm’in, bi’z- zât Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve selem tarafından bir bütün olarak ilk cem’idir ki vahy’e müsteniddir Binâen -aleyh Kur’ân -ı Kerîm’in Âyet ve Sûre’lerinin -şimdiki tertîb üzere tertîbi - tevkîfî olup ( Cibrîl-i Emîn’in ta’lîmine Rasûl -i Ekrem’in işâretine müstenid olup ) ictihâdî değildir N itekim namazda da bu tertîbe riâyet edilmesi, ekser fukahâ’ca bir esâsdır Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in vefâtından sonra halîfe olan Hazreti Ebû Bekir radıye’llâhü anh zamânında, -Hazreti Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 12 Ömer radıye’llâhü anh ’ın önderliği ve Hazreti Ebû Bekir radıye’llâhü anh ’ın emri ile - Zeyd ibn- i Sâbit Hazretleri ’nin başkanlığı altında toplanan bir ilim hey’eti, müteferrik bir halde bulunan Kur’ân sahîfelerini, -Hazreti Peygamber’in ta’lîm ettiği vechile - bir araya getirere k yeniden yazdı Bu hey’etin bir araya topladığı bu Kur’ân -ı Kerîm’i, bi’ z-zât Hazreti Ömer radıye’llâhü anh, Ashâb-ı Kirâm’ı çağırarak onlara okumuş ve ilim hey’etinin ittifâkını âmme ittifâkı ile te’yîd etmişdir Bu sûretle de müteferrik bir halde ezberlenmiş ve yazılmış bulunan Kur’ân sahîfeleri, tamâmen yazılıp toplanmış ve hiçbir hatâ mevcûd olmadığı husûsuda da icmâ’ vâki’ olmuşdur Büyük bir titizlik ve kritik ( tenkitçi) bir zihiyet ile incelenip bir araya getirilen ve bütün Kur’ân -ı Kerîm metnini ihtivâ’ eden bu sahîfeleri, Zeyd ibn- i Sâbit Hazretleri, Hazreti Ebû Bekir radıye’llâhü anh’a teslîm etdi Hazreti Ebû Bekir radıye’llâhü anh da, Kur’ân -ı Kerîm metnini tam olarak ihtivâ’ eden bu mukaddes emâneti, vefâtından sonra hilâfet makâmına getirilmesini tav sıye ettiği Hazreti Ömer radıye’llâhü anh’a emânet etdi Hazreti Ömer radıye’llâhü anh da, kendisinden sonra halîfenin kim olacağını bilmediği için, Hazreti Peygamber’in zevcesi ve kendi kızı olan Hazreti Hafsa radıye’llâhü anhâ’ya teslîm etdi Hazreti Ömer radıye’llâhü anh ’dan sonra hilâfet makâmına geçen Hazreti Usm ân radıye’llâhü anh zamânın da, Ermenistan ve Azerbaycan fü tûhâtına çıkan Irak ve Sûriye askerleri arasında ba’zı kırâet farklarının zuhûr etmesi ve ihtilâfa sebebiyet vermesi üzerine, Hazreti U smân radıye’llâhü anh derhal faaliyete geçerek yine Zeyd ibn -i Sâbit Hazretleri ’nin başkanlığı altında bir ilim hey’eti tertîb etmiş ve bu ilim hey’etine, Hazreti Hafsa radıye’llâhü anhâ’nın yanında bulunan sahîfeler hâlindeki Kur’ân metnini getirterek bu tek nüshanın istinsâh edilerek çoğaltılmasını emretmişdir Bu iş esnâsında da bir imlâ’ farkı zuhûr ettiği takdirde, Kurayş lehçesinin esâs tutulması ve Kur’ân -ı Kerîm’in ona göre yazılması karar altına alınmışdır Hey’et, vazîfes ini bitirdikden sonra, asıl nüsha, tekrar Hazreti Hafsa radıye’llâhü anhâ’ya iâde edilmişdir Bu sûretle de elde mevcûd olan tek nüsha, teksîr edilerek çoğaltılmışdır ki bu gün ellerimizde mevcûd bulunan Mushaf -ı Şerîf’lerin aslı bunlar olmuşdur Tek sîr edilen bu nüshalardan birer adet Medîne, Mekke, Basra, Kûfe ve Şam’a, -bir rivâyete göre de - Yemen ve Bahreyn ’e gönderilmişdir 5 5 - Ba’zı kayıtlarda, Hazreti Umsân radıye’llâhü anh’ın (Câmiü’l-Kur’ân) olduğu söylenirse de, Hazreti Usm ân radıye’llâhü anh , Câmiü’l-Kur’ân değil, Nâşiru’l -Kur’ân’dır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 13 Hazreti Usmân radıye’llâhü anh ’ın yazdırmış olduğu bu Kur’ân -ı Kerîm’e, kitâb şeklini aldığı için “Mushaf” denilmişdir ki sahîfelerin bir araya toplanmışı demekdir Hepsine birden de “Mesâhif-i Usmâniyye” adı verilmişdir 6 Hazreti Usm ân radıye’llâhü anh ’ın yazdırdığı Mushaf-ı Şerîf, Medîne -i Münevvere’de kalıp Resm -i Hadd’a diğerlerine esâs olduğu için o na da “İmâm” veyâ “El-Mushafü’l -İmâm” adı verilmişdir İşte, Resm- i Usmânî veyâ Hadd -ı Usmânî denilen Resm -i Hadd, bu Mushaf-ı Usmânî’nin Resm -i kelimâtı’dır ki bu hadd’ın hâricine çıkmak, hiçbir vechile câiz değildir “Kur’ân -ı Kerîm’in kendisine mahsûs bir Resm -i Hadd’ı, bir yazı şekli vardır Bu Resm -i Hadd’a, Hadd -ı Usmânî, Resm -i Usmânî veyâ Hadd- ı İstılâhî denir Bir çok âlimlerin beyânına göre, bu Resm -i Hadd, tevkîfî olup ( Cibrîl-i Emîn’in ta’lîmine ve Rasûl -i Ekrem’in işâretine müstenid olup) ictihâdî değildir Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in ta’lîmlerine, işâretlerine müsteniddir Ba’zı kelimelerin, yazı kâidelerine muhâlif bir tarzda yazılmış olması, bir hıkmete mebni’dir Bunların böyle yazılışları birer nükteyi, birer lâtîf maksâdı hâizdir Meselâ, ( م ة مئ ) yerine ( ة مئا م ), ( ة م ح م ب ) ve ( ة م م َ ن ) yerine ( م ب م ح ت ) ve ( ن َ م م ت ), ( م ص م � ة ) ve ( م ز م اك ة ) yerine ( م ص م ول ة ) ve ( م ز م وك ة ), ( م ب ح م ا ن ) yerine ( م ب م ح ن ) yazılması gibi Bunlar, birer zühûl eseri olmadığı gibi, kitâbet kâidelerine vukufsuzlukdan da ileri gelmiş değildir Kur’ân -ı Kerîm’in Resm -i Hadd’ındaki hıkmetleri tavzîh için, İslâm âlimleri tarafından bir çok kitâblar yazılmış ve pek mükemmel tevcîhl er dermeyan edilmişdir Hattâ bu husûsda İlmü Resmi’l-Kur’ân adıyle bir ilim bile tedvîn edilmişdir Bu ilim de, -İlm -i Kırâet gibi - İslâm’a mahsûs, Kur’ânî ilimlerden ma’dûddur Bu ilim vâsıtasıyle, Mushaf’lara mahsûs Hadd -ı İstılâhî ile kıyâsî olan Resm -i Hadd arasında hangi kelimelerde muhâlefet bulunduğu ve bu muhâlefetin hıkmeti gösterilmişdir Bu ilmin mevzûu, ziyâde, hazf, ibdâl, fasl ve vasl gi bi El -Kavlü’s -sedîd fî İlmi’t -Tecvîd yâhud Tecvîd -i Cedîd,ss 3 Mehmed Zihni 6 - El -Kav lü’s-Sedîd fî İlmi’t -Tecvîd yâhud Tecvîd -i Cedîd,ss 3 Mehmet Zihni Ba’zı kayıtlarda da Hazreti Ebû Bekir radıye’llâhü anh zamânında cem’ edilen Kur’ân -ı Kerîm’e, “M ush af” denildiği rivâyet olunur Tefsîr Târihi , Usûl-i Tefsîr veyâ Mukaddime -i İlm -i Tefsîr,ss 23 Ö mer Nasûhi Bilmen Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 14 haller i’tibâriyle Mesâhif -i Usmâniyye’nin harfleridir Bu ilmin ğâyesi ve fâidesi pek yüksek olduğundan ta’lîm ve teallümü, kifâye tarîkıyle farz bulunmuşdur Binâen -aleyh “El-İmâm” denilen Mesâhif-i Usmâniyye ’nin resm-i hadd’ına ittiba’ etmek, dâimâ vâcib olduğundan yazılacak ve basılacak Mushaf’ların bu esâsa mutâbık olması lâzımdır ” 7    Kur’ân -ı Kerîm’in Resm -i Hadd’ına mahsûs olup Arab alfâbesini teşkîl eden Arab harfleri, yirmisekiz tânedir ki sağdan sola yazılır ve okunurlar Aşağıdaki tablo, Arab alfâbesindeki harflerin isimlerini, bu harflerin kelime başında, ortasında, sonunda ve yalnız olarak nasıl yazıldıklarını bildirir Aynı zamanda onların, -Ebced hesâbındaki - adedî değerlerini, Türk alfâbesindeki karşılığını verir 7 - Tefsîr Târihi (Usûl -i Tefsîr veyâ Mukaddime -i İlm -i Tefsîr),ss 24 -28 Ömer Nasûhi Bilmen Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 15 S ıra Harflerin Harflerin başda Harflerin Harflerin Türk Harflerin No yalnız ola- ortada ve sonda isimleri alfâbesindek i adedî rak y azılış yazılış şekilleri karşılığı değerleri şekilleri === ====== ========== ====== ======== ====== 1 ا ا ف ل ما : Elif e ,a 1 2 � ب ب ب ءاب : Bâ’ b 2 3 ت ت ت ت ءات : Tâ’ t 400 4 ث ث ث ث ءاث : Sâ’ s 500 5 ج ججج ميج: Cîm c 3 6 ح حح ح اح : Hâ h 8 7 خ خ خ خ ءاخ : Hâ’ h 600 8 د د لاد : Dâl d 4 9 ذ ذ لاذ : Zâl z 700 10 : ر ر ءاب : Râ’ r 200 11 ز ز ياز : Zây z 7 12 س س س س َس : Sîn s 60 13 ش ش ش ش َش : Şîn ş 300 14 ص ص ص ص داص : Sâd s 90 15 ض ض ض ض داض : Dâd d 800 16 ط ط ط ط ءاط : Dâ’ d,t 9 17 ظ ظ ظ ظ ءاظ : Zâ’ z 900 18 ع ع ع ع َع : Ayn a,u 70 19 غ غ غ غ َغ : Ğayn ğ,g 1000 20 ف ف ف ف ءاف : Fâ’ f 80 21 ق ق ق ق فاق : Gâf g,k 100 22 ك ك ك ك فاك : Kâf k 20 23 ل لل ل م� : Lâm l 30 24 م م م م ميم : Mîm m 40 25 ن ن ن ن نون : Nûn n 50 26 ه ه ه ه ءاه : Hâ’ h 5 27 و و واو : Vâv v 6 28 ي ي ي ي ءاي : Yâ’ y 10 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 16 Arab Alfâbesini teşkil eden bu harfler, “Hurûf-i şemsiyye :Şemsî harfler ” ve “Hurûf -i kameriyye :Kamerî harfler ” diye iki kısma ayrılır lar Bunlardan ( ش س ز ب ذ د ث ت ن ل ظ ط ض ص ) harfleri, Hurûf -i şemsiye h arfleridir ki ondört tânedir Geriye kalan ( ك ق ف غ ع خ ح ج � ا ي و ه م ) harfleri de Hurûf -i kameriye harfleridir ki ondört tânedir Harflerin böyle iki gurûba ayrılmaları, bu harflerin önüne gelen ( ا ل :Elif- lâm) Harf -i ta’rîf’inin ( ل :Lâm) harfinin okunup okunmaması esâsı üzerine kurulmuşdur 8 Şemsî harfler önüne gelen Harf -i ta’rîf’in ( ل :Lâm) harfi, telâffuz edilmeyip o harfe idğâm edilerek okunur ve o Şemsî harf’in üzerine de -iki d efâ okunması için - bir şedde işâreti konur Kamerî harf’ler önüne gelen Harf- i ta’rîf’in ( ل :Lâm) harfi ise, telâffuz edilerek okunur ve idğâm yapılmaz Harf- i ta’rîf’in kendisinden evvel bir kelime veyâ bir harf bulunursa, Harf- i ta’rîf’in ( ا :Elif) harfi, vasıl hâlinde okunmaz, vakıf hâlinde okunur    Kur’ân -ı Kerîm’deki bütün harfler, Hareke ve Okuma işâretleri denilen bir takım işâretler ile okunurlar ki bunların en önemlileri şunlardır: 1-Hareke: ( م :: Üstün veyâ Fetha), ( :Esire veyâ Kesre) ve ( ُ :Ötüre veyâ damme) denilen bu işâretler, Türkçe’deki ( a,e,i,u,ü) sesli harfleri yerine kullanılırlar ve üzerinde bulundukları harfi, Türkçe’deki gibi kısa okuturlar Çünkü, Kur’ân -ı Kerîm harfl erinin hemen hemen hepsi - esâs i’tibâriyle - sessiz harflerdir Bu harfleri se slendirmek için, harake denilen bu i şâretler kullanılır Bunlara, çizgi harekeleri de denir Bu harekelerden Üstün, dâimâ harfin üzerinde bulunur ve o harfi - harfin inceliğine veyâ kalınlığına göre - ( e ) veyâ ( a ) okutur Esire, dâimâ harfin altında bulunur ve o harfi ( i ) okutur Ötüre ise, d âimâ 8 - Arab alfâbesini teşkil eden bu harflerin nasıl telâff uz edilecekleri, ikinci bölümde anlatılmışdır Oraya mürâceat edilmesi tavsıye olunur Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 17 harfin üzerinde bulunur ve o harfi -harfin inceliğine veyâ kalınlığına göre - ( u ) veyâ ( ü ) okutur 2-Tenvîn: ( -- ً-- :İki üstün), ( -- ٍ -- :İki esire) ve ( -- ٍ -- :İki Ötüre) denilen bu işâretler, dâimâ kelimelerin son harflerinde bulunurlar Bunlara, Nûn’latan harekeler de denir İki üstün, dâimâ kelimenin son harfinin üzerinde bulunur ve o harfi -harfin i nceliğine veyâ kalınlığına göre - (… en) veyâ (… an) okutur İki esire, dâimâ kelimenin son harfinin altında bulunur ve o harfi (… in) okutur İki ötüre ise, dâimâ kelimenin son harfinin üzerinde bulunur ve o harfi - harfin inceliğine veyâ kalınlığına göre - (… un) veyâ (… ün) okutur Eğer, kendisinde tenvîn bulunan kelimenin son harfi üzerinde durulursa ya’nî vakıf yapılırsa, -son harf, sâkin (tutuk) olarak okunacağından - yukarıdaki şekilde okunmazlar 3-Cezim: ( -- ٍ - :Cezim veyâ tutar) denilen bu işâret, dâimâ harflerin üzerine konur ve üzerinde bulunduğu harfi, sâkin ( tutuk) okutur Bunun için iki harfi birbirine tutturmaya ya’nî berâber okutmaya yarar Üzerinde cezim (tutar) işâreti bulunan bir harfe de, sâkin ( tutuk) harf denir 4-Şedde : ( - ٍ -- :Şedde) denilen bu işâret de, dâimâ harflerin üzerine konur ve üzerinde bulunduğu harfi, iki kere okutur Bu halde harf, birinci okunuşda sâkin olarak, ikinci okunuşda ise üzerinde bulunan harekenin cinsine göre o kunur Bunun i çin harfin üzerindeki şedde, hiçbir zaman yalnız olarak -ya’nî harekesiz olarak - bulunmaz Dâimâ bir hareke ile berâber bulunur ki bu hareke, ikinci harfin harekesidir 5-Medd veyâ Uzatma işâretleri: Harflerin üzerinde bulunan ( --'- ) şeklindeki işâret veyâ altında buluna n (-‚-- ) şeklindeki işâret, o harfi, bir elif miktârı uzatarak okutmaya yarar ki birincisine “Asar”, ikincisine “Çeker” denilir Yine dâimâ harflerin üzerine konulan ( ~ ) şeklindeki işâret de, asa r veyâ çeker’li olan harfleri, bir elif miktârı ndan fazla uzatar ak okutmaya işâret eder ki bu işâretin uzatma miktârı, -Kırâet -i Âsım ve Rivâyet -i Hafs üzere - dört elif miktârıdır 6-Hemze: ( ء :Hemze) denilen bu harf, harekeli bir elif harfidir ki - her nerede olursa olsun - dâimâ okunur Bu harfin harekesi üstün olursa Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 18 ( م ا : e) şeklinde, esire olursa ( ا : i) şeklinde, ötüre olursa ( ُ ا : ü) şeklinde okunur    Buraya kadar zikr ettiğimiz bahisler, Kur’ân -ı Kerîm okumak isteyen bir kimsenin ilk def ’a baş vuracağı ve ihtiyaç duyacağı en önemli husûslardır Bunları hakkıyle öğrenip tatbîk eden bir kimse, Kur’ân -ı Kerîm’i en kısa bir zamanda okuyabilir Karşılaşılacak tek bir güçlük varsa o da, ileride bahs edilecek olan Tecvîd kâıdelerinden ba’zılarının bi’z -zât üstâdının ağzından dinlemek sûretiyle öğrenilmesi olacakdır ki bu da ufak bir zahmete katlanmak sûretiyle bertaraf edilebilir Bu husûsun ihmâl edilmemesi ve karşılaşılan güçlüklerin bilen bir kimseden sorul ması, o kuyucularımızdan ehemiyyetle ricâ’ olunur    Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 19 İLM-İ TECVÎD veyâ İLM -İ EDÂ’ B İ R İ N C İ B Ö L Ü M T e c v î d ’ i n t a ’ r î f i Tecvîd , lügatde, bir şey’i güzel etmek, hoşca ve güzelce yapmak demekdir ki iyi ve güzel söylemek ma’nâsına da gelir İstılâhda ise, ب ُ ب م د مت ق ُي ة م ك مل م م ُ دي و ج تل ما ُ م م و ماه ق م ح ف ر م ح � ل ُ ك ء ماط ع ا م ىل م ع ماه س م ت م ح ق م اها “Tecvîd , öyle bir meleke ve öyle bir kuvvetdir ki o kuvvet ve meleke ile insan, her bir harfe lâzım olan hakkını ve müstehakkını sühûletle vermeye kâdir olur ”, demekdir 9 Bunu, م ا تل ج و ُ دي ه ق م ح فو ُ ر ُ �ا ُء ماط ع ا م ا م ن ُ ك ا ل ص م ف ة م و ُ م س م ت م ح ق م اه ل ُ ك د م ب م و د ح ماو م ل ا ه ل ص “Tecvîd, öyle bir meleke ve öyle bir kuvvetdir ki, insan onunla, harflere, sıfatın her birinden lâzım gelen hakkını ve müstehakkını verir ve her bir harfi aslına redd eder ” Şeklinde de ta’rîf ederler Her iki ta’rîfde de geçen ( م ح ق م اه :hakkahâ) dan maksat ( ز� م م ة ص م اف ت : S ıfâ t-ı lâzime) dir ( م اه ق م ح مت س ُ م :müstehakkahâ) dan maksad ( ت ماف ص ة م ض ب ماع : S ıfâ t-ı ârıza) dır İkinci ta’rîfdeki ( م � ص ل ه :li-aslihî) den maksad da ( م م خ م ر ج : Mahrec) dir Tecvîd’i, şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: م ا تل ج و ُ دي م ت س ُ َ م ا ل م اف ظ ه ب ا خ م ار ج ُ �ا ُ ر فو م ع ن م م م ا ب ج م اه م و ا ع م اط ء ُ ح ُ ق قو م اه ت ماف ص ن م ُ ب ت م ر م ت مي مام م و ماه ت ماد م ر ف ُ م م ىل م ع ت ماب ك م ر ُ م م و ماه م اه م ف ر ض ز� م م و م ح ت م م اد ئ ما 9 - Dürr -i Yetîm, ss,1 Muhammedü’l -Birgivî Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 20 “Tecvîd , harfleri mahreclerinden çıkararak elfâzı güzel etmek ve harflere - gerek müfret gerekse mürekkeb hallerinde - sıfatın her birinden lâzım gelen hakkını vermekdir Bu herkese lâzım ve farz’dır Kur’ân okuyan herkes buna devam etmelidir ” 10 Not: Her üç ta’rîf de, birbirinin aynı olup aynı hakîkatleri ifâde etmektedir T e c v î d ‘ i n M e v z û u Tecvîd İlmi’nin mevzûu, ( ء ماج م ه ُ فو ُ ر ُ ح :Hece harfleri) dir Bu bakımdan Tecvîd İlmi, bu harflerin ahvâlinden bahseder Hece harfleri iki kısımdır: Bunlardan birincisi ( ي ل ص ما :Aslî) olanlardır ki Arab lisânındaki yirmidokuz harf bu kısımdandır Bu harflerin, ( ز ب ذ د خ ح ج ث ت � ا ي � ه و ن م ل ك ق ف غ ع ظ ط ض ص ش س ) şeklindeki tertîbleri , Ehl-i lügat tertîbidir Mahrec tertîbi değildir Marec tertîbi ise, ( غ ح ع ه ا ء م � و ف ث ذ ظ ز س ص ت د ط ب ن ل ض ي ش ج ك ق خ ) şeklindeki tertîbdir veyâ bunun tersidir İkincisi ise ( م ف ي ع ر :Fer’î) olanlardır ki, bunların da fasîh olanları ya’nî Kur’ân’da ve fasîh kelâmda bulunanı beş kısımdır: 1- ( ة مل ه م س ُ م ءه م ز م � :Hemze- i müsehhele) 11 dir Bu da ayrıyeten üç kısma ayrılır: A-Hemze ile elif beyninde olur ( ي م م ج ع مء ما ) gibi B-Hemze ile ( ء ماي :Yâ’) beyninde olur ( ن ئ ما م ُ ك ) gibi C-Hemze ile ( و ماو :Vâv) beyninde olur ( م ُ ك ُئ اب من ُ ؤ ما ) gibi Ya’nî, hemze -i sâniyeyi, hemze beyni ile harekesi cinsi olan ( ف ل ما :elif) veyâ ( ء ماي :Y â’) veyâ ( وا م و :V âv) beyninde ( ءا م ه :H â’) şâibesi ( alâmeti ) olmayarak kırâet etmekdir 10 -Kitâbü Tecvîdü’l -Kur’ân li -Kavâıdi’l -Fürkân, ss 9 Şa’bân Efendi 11 -Teshîl olunan hemzeler demekdir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 21 2- ( ة مل ما ُ � ف ل ما :Elif- i mümâle) 12 dir Bu da Elif-i meddiyye ile ( ء ماي :Y â’) beyninde bir elifdir ki, ne hâlis ( ف ل ما :elif) dir ve ne de hâlis ( ء ماي :Y â’) dır ( م م م اهي م ر ج ) gibi Burada ( ف ل ما :E lif) tarafı ( ء ماي :Y â’) tarafına gâlip olursa ona ( ى م ر غ ُ ص ءه مل مام ا :İmâle -i suğrâ) denir Eğer ( ء ماي :Y â’) tarafı ( ف ل ما :E lif) tarafına gâlip olursa ona da ( ى م ر ب ُ ك ءه مل مام ا :İmâle -i Kübrâ) denir 3-( ة م م ش ُ م دا م ص :Sâd -ı müşemme) 13 dir Burada işmâm’ın ma’nâsı, ( دا م ص :Sâd) harfini ( يا م ز :Zây) harfine karıştırmakdır ( ُ ط مار ا صل ما ) misâlinde olduğu gibi Ya’nî, ( د ماص :Sâd) mahrecinden nâkıs ( د ماص :Sâd), ( يا م ز : Zây) mahrecinden de nâkıs ( يا م ز :Zây) çıkarıp bu ikisini birbirine mezcetmek sûretiyle bu imtizactan yeni bir harf ortaya çıkar ki bu harf, ne hâli s ( د ماص :Sâd) harfidir, ne de hâlis ( ي ماز :Zây) harfidir İkisinin ortası gibidir (Diğer harflerde de buna kıyâs olunur ) 4-( ة م م خ م ف ُ م م م� :Lâm -ı müfahhame) 14 dir ( ُ ت م� صل ما ), ( م ا طل م � ُ ق ) ve ( ُ م م� ظل ما ) misâllerinde olduğu gibi Burada ( م م� :Lâm) harflerini kalın okumak lâzımdır Verş kırâeti ’nde olduğu gibi 5-( ُ ون ن ت ماف ُ م :Nûn -i muhfât) 15 dır 16 Bunlar da, ihfâ’ bâbında olan Nûn’lardır ki, bunların zatları gidip ğunneleri bâkî kalmışdır Ya’nî, bâk î kalan, yalnız ğunne’dir ( ي ر م ك � م غ ) ve ( م ُت ن ُ ك ن ا ) misâllerinde olduğu gibi 17 Not : Ğunne de, Hurûf -i fer’î’lerden sayılırsa da kendisinin baş ka mahreci olmadığından hukmen Hurûf -i aslî’lerden sayılır Çünkü, çok aza tercîh ( بي ل غ م ت :Tağlîb) olunur 18 12 -İmâle olunan ( ا :Elif) ler demekdir 13 -İşmâm olunan ( د ماص :Sâd) harfleri demekdir 14 -Kalın okunan ( ل :Lâm) harfleri demekdir 15 -İhfâ’ olunan ( نن ُ و :Nûn) harfleri demekdir 16 -Bu hurûf -i fer’î’lerden üçü, ya’nî birinci, ikinci ve beşinci nevîler, Hafs rivâyetidir 17 -Tecvîd -i Edâiyye,ss,2 18 -Tercü me-i Cezerî, ss 4 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 22 Not : Hurûf -i fer’î’ler de iki kısma ayrılır Bunlardan birincisi, Hurû f-i asliyye’ye mahrecen ve sıfaten tâbi’ olanlardır ki, ilk dört nev’î b u kısımdandır İkincisi ise, Hurûf -i asliye’ye sıfaten tâbi’ olanlardır ki, beşinci nev’î olan Nûn -i muhfât da bu kısımdandır T e c v î d ‘ i n G â y e s i Tecvîd’in gâyesi ya’nî Tecvîd İlmi’ni öğrenmekden maksat, doğrudan doğruya me’mûrun bih’e ( Allâh’ın emrine) imtisâlden ibâretdir Çünkü Cenâb -ı Hakk, Kur’ân -ı Kerîm’inde ( ر ُ ق ملا ل ا ت م ب م و آ ا �ي ت ر م ت م ن : Kur’ân’ı açık açık, tâne tâne , tertîl ile oku) 19 buyuruyor ki, “Kur’ân-ı Kerîm’i, tertîl ile açık açık, güzel güzel, harflerini belli ede ede oku, öyle ki dinleyenler onun harflerini sayabilsinler” 20 demektir Burada ( لي ت ر م ت :t ertîl ), tecvîd ma’nâsınadır ve ( ل ا ت م ب : rattil ) de emir’dir Binâenaleyh Kur’ân’ı, tertîl ile, tecvîd ile okumak farz’dır Bunun için bunu inkâr etmek küfrü îcâb ettirir, ya’nî bir kimse Kur’ân’da tertî l ( tecvîd ) lâzım değildir, dese kâfir olur Çünkü bu, Kur’ân’ı v eyâ âyeti inkâr etmek demektir ki, ekseriyetin kavli budur” 21 Şeyh Cezerî’ye göre de vâcib (farz ) dır ki, Kur’ân’ı tecvîd ile, tertîl ile okumayan âsim ( günahkâr ) olur 22 Kur’ân’ın, tecvîd ile okunmasına dâir bir çok Hadîs -i şerîf’ler de vardır ki, Kur’ân’da tertîl’e ( tecvîd’e) riâyet etmenin lüzûmuna ehemiyyetle işâret ederler Bu husûsta çalışan bir çok zevât, bunları inceden inceye inceliyerek rivâyetde bulunmuşlardır 23 19 -Sûre -i Müzzemmil, âyet 4 20 - Tefsîr -i Beydâvî, Medârik, Hak Dîni ve Kur’ân Dili Yeni Me alli Türkçe Tefsîr,C 7 ss 5426 Elmalılı M Hamdi Yazır 21 -Kitâbü’t -Tecvîd fî Kelâmi’l -Mecîd,ss 1 -5 22 -Halîl ibn -i Mustafa’nın Şemsiye adlı tecvîd kitâbı mukaddimesinden, ss 5 23 - “Tertîl , bir şey’i güzel, tensîk ve tertîb ile kusursuz olara k açık açık, hakkını îfâ’ ederek tebyîn eylemektir Sözü, tâne tâne, yavaş yavaş, mühlet ile, güzel güzel te’lîf ve beyân ile söylemeye de Tertîl -i kelâm derler Kur’ân’ın tertîli de böyledir Her harfinin , edâsının, nazmının ve ma’nâsının hakkını duyura duyura, vere vere okumakdır Burada te rtîl’den sonra ( م ت ر ت ا �ي :tertîlâ) mastarı ile te’kîd olunması da, bu tertîl’in en güzel bir şekilde olmasının arzû edildiğini gösterir Bir söz, haddizâtında ne kadar güzel olursa olsun gereğ i, gibi güzel okunmayınca güzelliği kalmaz Güzel okumasını bilmeyenler güzel sözleri berbât ederler Aynı şekilde, bir kelâm’ın tertîl ile, güzel söylenmesi ve okunması, bir mûsiki işi değildir Nazm’ın ma’nâ ile münâsebeti, lisânın fesâhat ve belâğati hakkıyle gözetilerek, rûhî ve ma’nev î bir mutâbakatla, yerine göre şiddet, yerine göre yumuşaklık, yerine göre medd, yerine göre kasır, ye rine göre ğunne, yerine göre izhâr, yerine göre ihfâ’, yerine göre iklâb, yerine göre vasl, yer ine göre sekte veyâ vakıf ve hulâsâ bütün maksat ve ma’nâyı duymak ve mümkün olduğu kadar duyurmak sûretiyle tacvîd ile okumak işidir Bunun için Kur’ân okumakda tertîl ve tecvîd lâzımdır Mutla kâ bunlara riâyet etmek gerektir” Hak Dîni ve Kur’ân Dili Yeni Mealli Türkçe Tefsîr,C 7 ss 5427 Elmalılı M Hamdi Yazır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 23 Bunlardan İbn -i Abbâs Hazretleri, “( ا �ي ت ر م ت م نآ ر ُ ق لا ل ا ت م ب م و ) âyetinden maksad, beyân’dır” der Çünkü tefsîrde, Atâ’dan rivâyet edilen bir Hadîs -i şerîf’de, ( م اق م ل م ع م اط ء م ع ن ب ن م ع اب س م ب ض م ي ُ �ا م ع ن ُ ه م و لا م ب م اي ُ ن ُ ي � ت � م ُ ي َ م ج ُ ل ف لا ُ ق ر نآ ا � م ا ُ ي ت � م ب م ا ن ُ ي م ب م ا َ م ج م عي ُ �ا ُ ر فو م و ُ ي م و ف م ح ق م اه م م ن ا � ش م اب ع :Atâ, İbn -i Abbâs radıye’llâhü anh’ dan rivâyet eder ki, Kur’ân’ı, ta’cillemekle beyân ta mâm olmaz Ancak her bir harfin lâyık olduğu hakkını vermekle tamâm olur” denilir ve buna ilâveten de, “Çünkü, Hazreti Ali ( ا �ي ت ر م ت م نآ ر ُ ق لا ل ا ت م ب م و ) âyetinden murad, beyân’dır, demişdir” denilir İmâm Dahhâk da, bu husûsda “( ا�ي ت ر م ت م نآ ر ُ ق لا ل ا ت م ب م و ) âyet -i kerîme’sinden murad, ( أ م ر ق ا ُ ه ا اف ر م ح ااف ر م ح : Kur’ân’ı, bir bir, harf harf oku) demekdir” der Hazreti Âişe radıye’llâhü anhâ ’dan da, Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve selem ’in nasıl Kur’ân okuduğu sorulunca , ( م ك � م س م اه د م َ مل ُه مفو ُ ر ُ ح د م َ ُي ن ما ُ ع ما سلا ُ د ب ماو لا ماذ م ه م ُ ك د ر : Sizin gibi okumazdı -gâyet lâtîf bir tertîl ile ağır ağır okurdu - Her ne zaman Rasûlü’llâh’ın Kur’ân okuduğunu bir kimse işitse, harflerini saymak istese sayardı ) buyurm uşdur Başka bir sefer de yine Hazreti Âişe radıye’llâhü anhâ ’dan, Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in nasıl Kur’ân okuduğu sorulmuş ve ( ااد ر م س ااد ر م س : Ferden ferden, bir bir -okurdu-) buyurmuşdur 24 Bu Hadîs -i şerîf’lerden de anlaşıldığına göre, Kur’ân’ı, tecvîd ile okumak farz’dır Çünkü Hazreti Muammed sallâ’llâhü aleyhi ve selem, Kur’ân’ı, Cebrâil aleyhi’s-selâm ’ın okuduğu tecvîd ile, ya’nî idğâmiyle, izh âriyle, ihfâ’sıyle, iklâbiyle, medd -i muttasılı ve medd -i munfasılıyle, medd- i lâzım ve medd -i ârızıyle, teşdîdiyle, tahfîfiyle, terkîkıyle, tefhîmiyle ve harfleri mü stehakkıyle, sıfâtıyle, mahreciyle okudu Bundan sonra da Sahâbe -i Kirâm’ına aynen bu tarîk ile ta’lîm etti ve onlara ( م ُت م ا ل ُ ع مام م ك ا ُ وأ م ر ق ا :Kur’ân’ı, benden öğrendiğiniz gibi okuyunuz )25 diye de emr etdi Bunun için bu Hadîs -i şerîf ile de, Kur’ân’ı, tacvîd ile okumak bize farz olmuşdur Hattâ Şeyh Cezerî Hazretleri de, muka ddimesinde (önsözünde) şöyle der: م ز� م ت م ح دي و ج تلا ب ُ ذ خ م� ا م و ثآ م نآ ر ُ ق لا د ا و مُ ي م ل ن م م م � ا ه ب ُه ن � م ل ُ ه م ا ن م ز ا� م و م ه م ك م اذ م ن ُ ه ا م ل ي م ان م و م ص ا � 24 -Kitâbü’t -Tecvîd fî Kelâmi’l -Mecîd,ss 3 -5 25 -Halîl ibn -i Mustafa’nın Şemsiyye adlı Tecvîd Kitâbı mukaddimesinden,ss 5 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 24 “Tecvîd kâıdelerini öğrenmek, Kur’ân okuyan herkese lâzımdır ( farz ’dır) Bunun için Kur’ân’ı, tecvîd ile okumayan bir kimse âsim ( günahkâr ) olur Çünkü Kur’ân, ınd -i ilâhî’den tecvîd ile nâzil oldu Ve bu Kur’ân da bize, bu tecvîd ile berâber vâsıl oldu” Ya’nî, Levh -i mahfûz’da yazılı olan Cenâb -ı Hakk’ın bu kelâm -i ilâhî’si olan Kur’ân’ı, Cebrâil aleyhi’s-selâm , tecvîdi ile birlikde Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’e teblîğ etdi O da aynı şekilde Ashâb -ı Kirâm’ına teblîğ etdi Ashâb -ı Kirâm’dan da bize kadar - tevâtüren - geldi Bunun için Kur’ân’ı, tecvîd ile ya’nî nâzil olduğu tertîl ile okumak, her mükellef Müslümân’a farz’dır Bu farzıyyet, Kitâb, Sünnet ve İcmâ’ ile sâbitdir Binâe -aleyh Kur’ân’a hakkıyle hizmet ve hurmet etmek, her Müslümân’ın efdal olan amellerindendir Bunu , hiçbir zaman ihmâl etmemek lâzımdır Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem, bir Hadî s-i şerîf’lerinde şöyle buyurmuşdur: ( ُ ف ر م ح م اهي ف مام م و ماي ن � دلا م ن م ر ي م خ نآ ر ُ ق لا : Kur’ân’ın her bir harfi dünyâdan ve içindekilerden hayırlıdır ) Bunun üzerine Ashâb -ı Kirâm da “Yâ Rasûlâ’llâh, Senden de mi hayırlıdır?” deyince “Evet benden de hayırlıdır Çünkü ben mahlûkum, Kur’ân mahlûk değildir Kim ki, Kur’ân mahlûkdur derse kâfir olur” Başka bir Hadîs -i şerîf’lerinde de ( م ر م ف م ك د م ق م ف ُه ن م م ص م ق من و ما نآ ر ُ ق لا م ن م ااف ر م ح م دا م ز م ل ماق ن م م : Bir kimse Kur’ân’dan bir harf artırsa veyâ eksiltse, kâfir olur ) buyurmuşdur Kezâlik, Cenâb -ı Hakk da Kur’ân’da, Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in, Kur’ân’a , kendiliğinde bir şey’ ilâve etmediğine işâretle , ( َ م مي لا ب ُه ن م مان ذ م خ م� م ا لي و ماق م� ا م ض َ مب مان ي مل م ع م ل و م ق م ت و مل م و : Eğer -Peygamber söylemediğimiz -vahy etmediğimiz - ba’zı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, elbette O’nun sağ elini -kuvvet ve kudretini - alıverirdik )26 Buyurmuşdur 27 Bu husûslardan da anlaşıldığına göre, Kur’ân’ın tecvîdi, nazmı, ma’nâsı ve diğer husûslarının hepsi , “Tevkîfî” dir Bi’z-zât Cenâb -ı Hakk’ın Kelâm -ı ilâhîsî’dir Binâen -aleyh Kur’ân’a âit her hangi bir husûsta en ufak bir şübheye düşmek hatâ olup kü frü icap ettirir Hulâsa olarak şunu söyleyebiliriz ki, Tecvîd İlmi’ni bilmek, Farz-ı kifâye ’dir Fa kat Kur’ân’ı, Lahn-ı celî’den kurtaracak kadar tecvîd ile 26 -Sûre -i Hâkka, âyet 44 -45 27 -Diğer bir ma’nâda da, “O’nun boynunu vurur helâk ederdik” denilmişdir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 25 amel etmek de her mükellef üzerine Farz-ı ayın ’dır Kur’ân’ı, Lâhn-ı hafî ’den kurtaracak kadar tecvîd bilmek husûsunda da, ba’zıları vâcib, ba’zıları da müstehâb’dır, demişlerdir T e c v î d ‘ i n F a r z O l d u ğ u n u n D e l î l l e r i Tecvîd’in farz olduğuna delîl, ( ا �ي ت ر م ت م نآ ر ُ ق لا ل ا ت م ب م و : Kur’ân’ı açık açık, tâne tâne , tertîl ile oku) 28 âyet -i kerîme’sidir Hazreti Ali radıye’llâhü anh ’dan bu âyet -i kerîme’nin ma’nâsını süâl ettikleri zaman, ( ُ دي و م � ُ لي ت ر تل ما ف ُ وق ُ و لا ُة مف ر َ م م م و فو ُ ر ُ �ا :Tertîl, harfleri güzelleştirmek ve onlara vukûf peydah etmektir ) buyurmuşdur Yukarıda îzâh edilen husûslar da aynı hakîkati te’yîd etmektedir Kezâlik, Tecvîd’in farz olduğuna diğer bir delîl de, ( ا �ي ت ر م ت ُه مان ل م ز ن ما م و ) ma’nâsına olan ( ا �ي ت ر م ت ُه مان ل ت م ب م و : Biz Azîmü’ş -şân, Kur’ân’ı, tertîl sıfatı ile birlikde indirdik )29 âyet -i kerîme’sidir Bu âyet -i kerîme’de Cenâb -ı Hakk, “Biz, Kur’ân’ı, emsalsiz bir tertîl ile tertîl eyledik -ağır ağır, gâyet güzel bir okuyuş ile okuduk -” demek sûretiyle, tecvîd’in Kur’ân’dan ayrılmayan bir vasıf olduğunu beyân etmekte ve tecvîd’e riâyet etmenin lüzûmuna işâret buyurmaktadır Kezâlik, Kur’ân’da, ( ج م و ع ي ذ م ر ي م غ اا ي ب م ر م ع اانآ ر ُ ق :- Kur’ân’ı her türlü - tenâkuz ve ihtilâfdan âzâde, dosdoğru, Arapça bir Kur’ân olarak indirdik) 30 denilmesi ve ( ا اج م و ع ُه مل ل م َ م ي م ل م و :- Kur’ân’ın ne nizâmında, ne de ma’nâ -i letâfetinde - aslâ bir eksiklik, eğrilik yokdur )31 buyurulması da, Kur’ân’da her hangi bir hatânın mevcûd olmadığına işâret etmektedir Bunun için bir çok kimseler, tecvîd’in farz olduğunu ve buna riâyet etmemenin haram olduğunu söylemişlerdir Kezâlik, Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve selem de şu Hadîs -i şerîf’lerinde ( ُ ه ُن م َ ل مي ُ نآ ر ُ ق لا م و م نآ ر ُ ق لا ُ أ م ر ق مي ئ ب ماق � ُ ب : Kur’ân’ı, bir çok kimseler okur Fakat edâ’sına ve ilmine riâyet etmediği için, Kur’ân ona lâ net eder) buyurmuşdur ki, bu Hadîs -i şerîf de, yukarıdaki âyet -i kerîme’leri te’yîd ve takviye edip âyet -i kerîme’deki tertîl ile emr’ in vücûb için olduğuna işâret ederek, her mükellef’e tecvîd’in farz olduğunu beyân eder ( Enes İbn -i Mâlik r a İhyâu Ulûmi’d -dîn, Fedâilü’l -Kur’ân, C 1 İmâm Gazâlî) 28 -Sûre -i Müzzemmil, âyet 4 29 -Sûre -i Fürkân, âyet 32 30 -Sûre -i Zümer, âyet 28 31 -Sûre -i Kehf, âyet 1 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 26 Bununla berâber tecvîd’in küllîsini vâcib ( farz) kılmakta, büyük bir zahmet ve meşakkat lâzım geldiğinden, ulemâ’, “Vâcib (farz) olan, Kur’ân’ı, Lahn -ı celî’den kurtaracak kadar tecvîd bilmekdir ki, bu tertîl , tahsîn’dir” demişlerdir 32 “Bir çok kimseler, Tecvîd İlmi’ni hiç bilmeden, Kur’ân’ı, üstâz -ı kâmil’in ağzından tecvîd üzere öğrenirler Belki mu’teber olan da, ancak üstâz -ı kâmil ağzından almakdır Çünkü insan, tecvîd kitâblarından harflerin mahrecl erini ve sıfatlarını öğrenip bildiği halde, çok kere harfleri edâ’ edebilmekden âciz kalır Bunun için bunları bir üstâz -ı kâmil’den öğrenmek şartdır Fakat, mâdemki ü stâz -ı kâmil’in ağzıdan, edâ’nın tarîkini işitmedikçe harfi edâ’ etmek mümkün olmuyor Öy leyse neden Tecvîd İlmi’ni öğrenmeye lüzum hissediyoruz? Süâli karşısında şu cevâbı veririz: Sahâbe -i Kirâm zamânından bu zamâna gelinceye kadar edâ’ şeyh’lerinin silsilesi uzamakda ve zamânımızda bulunan edâ’ şeyh’lerinin çoğunun edâ’sına, tahrîfât ârız olmaktadır Çünkü zamânımızda rivâyeti dirây etine uygun edâ’ şeyhi çok azdır Rivâyeti dirâyetine uygun olan bir edâ’ şeyhi, edâ’yı, şeyhinin ağzından alıp mahreclerde ve sıfatlarda, hatâların en incelerini bile ekleyip çıkarmaya kâdir olan şeyh’dir ki, böyle kimseler zamânımızda pek nâdirdir Bunun için zamânımız şeyh’ lerinin edâ’larına bi’l -külliyye i’ timâd etmiyoruz Ancak Ulemâ’ -i sika’nın 33 tasnîf ve te’lîf ettikleri tecvîd kitâblarından edâ’mızı zabt ve hıfz etmek ve sika’ların inkirâzı vaktinde gelecek nesli irşâd etmek ve oların bıraktıkları kâıdelere bakarak zamânımız şeyh’ lerinin ( Kur’ân üstadları’nın ) edâ’sını, ona kıyâs ederek Tecvîd İlmi’ni doğru öğrenmek için, bu ilme ihtiyaç vardır Eğer, bizim bu Tecvîd İlmi’nde öğrendiklerimiz onlarınkine uyarsa hakdır ( doğrudur ), uymazsa hak olan kitâblarda yazılı olandır, der ve kitâbı tercih ederiz Fa kat bu arada kitâbdakileri de, kendi arzû ve edâ’sına uydurmak da bâtıldır ve büyük hatâlardandır ki, Allâh, bundan cümleyi hıfz etsin İlm -i tecvîd bilinince, edâ’yı, şeyh’in ağzından almak kolay olur ve mâhirlik artar Bu sûretle de şeyh’in ağzından alınan edâ’ zâyi’ olmaz Aradan uzun zaman geçmekle de kendisinde bir şübhe vâki’ olmaz İmâm Ebî Muhammed Mekkî der ki: -Kur’ân okuyanların, tecvîd’i 32 - Tecvîd, lügatde, itkân’dır İstılâhda ise, her bir harf neye müstehak ise -idğâm’dan, izhâr’dan, iklâb’dan, ihfâ’dan, kasır’dan, terkîk’den v s den - ona riâyet etmekdir Tertîl ise, lügatde, beyân’dır İstılâhda ise, tecvîd’e hakkı yle riâyet etmekdir Bu bakımdan tertîl ile tecvîd aynı ma’nâdadır Binâen -aleyh her ikisinden de murad, beyân’dır Kur’ân’ı, na zîl olduğu edâ’ ile okumakdır 33 -( ة م ق ث : Sika): Her cihetten kendisine güvenilir, inanılır , adâlet ve takvâ sâhibi ilim ehli olan kimse Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 27 bilmekteki mahâretleri husûsunda, ba’zısı ba’zısından üstündür Çünkü ba’zıları, hem şeyh’in ağzından almış ve hem de kâıdesini bilmesi sebebi ile edâ’nın doğrusunu eğrisini seçer, çıkarır ki, asıl üstâz -ı kâmil iş te budur Ba’zıları da, yalnız üstâd’ın ağzından öğrendiği ile iktifâ’ etmişdir ki, bunun edâ’sı gâyet zayıfdır Tezce bozulmaya mahkûmdur Çünkü kâıdesi ile öğrenip temelini sağlama bağlamadı -” 34 Bu kısa îzah da bize, tecvîd’in ehemiyyetini, buna hakkıyle riâyet etmenin lüzûmunu, tecvîd’i öğrenirken de, Sika’ların rivâyetine uygun olan kitâblardaki kâıdelere göre edâ’ eden ( okuyan) hakîkî Kur’ân üstad’larının ağzından öğrenmeyi ve en ufak bir yanlışlığa meydan vermiyecek bir şekilde hareket etmeyi gösterip îzah etmektedir K u r ‘ â n ‘ ı n K ı r â e t i Kur’ân’ın kırâeti, Seb’a ve Aşere kurrâ’larına ( imam’larına) göre üç türlü olarak tasnîf edilmişdir 1-Tahkîk: Medd-i munfasıl’ı, dört veyâ beş elif miktârı çekecek sûretde gâyet ağır bir âhenk ile okumakdır (Ba’zıları buna, tertîl ile okumak da, demişlerdir) 2-Tedvîr: İki veyâ üç elif miktârı çekecek sûretde orta derecede okumakdır 3-Had r: Medd- i tabîî gibi bir elif miktârı çekecek sûretde seri’ okumakdır (Bununla berâber, Medd -i munfasıl’ı bir elif ve Medd -i muttasıl’ı da iki elif miktârı çekmek vâcib’dir) Bu üç tarîk ile de kırâet câizdir Fakat Tedvîr, Ehl -i edâ’ ındinde muhtardır Bu husûslar, İlm -i kırâet ve Tecvîd kitâblarında tasnîf ve îzâh olunmuşdur Bir elif, iki fetha ( üstün) miktârı demek olduğuna göre, bir hereke’nin belli olacak şekilde okunuşundaki ilk ses müddeti, âhengin sür’at ve ağırlığına göre, her kırâetin miftâhını teşkil eder Âsım, Hamze ve Nâfi’den Verş kırâetleri tahkîk; İbn-i Âmir, Halefü’l -Âşir ya’nî Halef ve Kisâî kırâetleri tedvîr; İbn-i Kesîr, Ebû Amr, Kâlûn, Ebû Ca’fer ve Ya’kûb kırâetleri de hadr, tarzındadırlar Fakat bunların hiç birisinde bir harf veyâ hareke’nin hakkı, çiğnenecek bir sûretde okunması câiz değildir Binâen -aleyh, asıl ma’nâsı ile tertîl ve tecvîd , hepsinde şartdır 34 -Tercüme -i Cezerî,ss 49 -50 Tertîl ve Tecvîd konusunda, 22 ci sayfadaki 23 ncü d ip nota bak Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 28 B u şekilde hadr ve tedvîr taksîmine cevaz veren de yine Kur’ân -ı Kerîm’deki ( ا ُ ؤ م ر ق ماف دم نآ ر ُ ق لا م ن م م ر س مي م ت مام : Kur’ân’dan ne kolay gelirse onu okuyunuz )35 emr- i ilâhî’ sidir Kur’ân -ı Kerîm’in yüzondört sûresinin taksîmi, sûrelerin tertîbi, sûrelerdeki âyet’ler, âyet’lerin adedleri ve Mesâhife’deki tertîb üzere yazılışları tamâmen tevkîfî olduğu gibi, resm -i hatt, mehâric -i hurûf, sıfât -ı hurûf, Kırâet -i Seb’a ve Kırâet -i Aşere’nin cümlesinin ehl -i edâ’ ındindeki meşhûr ve müteârif tecvîd üzere tilâvet ve kırâeti de tevkîfî ’dir Ya’nî, Cenâb -ı Hakk’ın Cibrîl -i emîn vâsıtası ile Hazreti Muhammed sallâ’llâhü al eyhi ve sellem ’e ta’lîm, telkîn ve teblîği iledir Nitekim, Kur’ân -ı Kerîm’deki ( ه ب م ل م ج َ م ت ل م ك من ماس ل ه ب ك ا ر مُ ت م� ا ا ُه منآ ر ُ ق م و ُه م َ م ج مان ي مل م ع ن ا ماذ ا مف ا ُه منآ ر ُ ق ع ب ت ماف ُه مان ا م ر م ق : Kur’ân’ı, acele -kavrayıp ezber - edesin diye - Cebrâil vahyi iyice bitirmeden - dilini onunla -Kur’ân’la- depretme 36 O’nu - göğsünde - toplamak, O’nu -dilinde akıtıp, tesbît edip - okutmak, şübhesiz bize âitdir Öyleyse biz O’nu okuduğumuz vakit sen O’nun kırâetine uy) 37 âyet -i kerîme’si ve ( ا �ي ت ر م ت م نآ ر ُ ق لا ل ا ت م ب م و : Kur’ân’ı, açık açık, tâne tâne , tertîl ile oku )38 âyet -i kerîme’si ve ( ا �ي ت ر م ت ُه مان ل ت م ب م و : Kur’ân’ı, tertîl sıfatı ile birlikte indirdik )39 âyet -i kerîme’si, bu husûsların tevkîfî olduğuna en büyük birer delîldir Kezâlik, Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’in, ( ا ن م ب ا � م ا ب م س م ل ا م ل م ا ن م ا ق م ر مأ لا ُ ق ر م نآ م ع م ىل م ح ر ف م او ح د م ف م ر م د د ُ ت ا م ل ي ه م ا ن م ه و م ن م ع م ىل ُ ا م ت م و م ل م ي م ز ل ُ ي م ر ا د د م ح ت م ب م ل م غ م س ب م َ م ة م ا ح ُ ر ف :Rabb’im bana Kur’ân’ı bir harf üzerine okumamı irsâl etti Ben de ümmetimin üzerine kolay olması için, -Kur’ân’ı bir harf üzerine okunmasını redd ettim ve yedi harf üzere -okunması emr olununcaya kadar- reddime devam ettim )40 Hadîs -i Şerîf’i ve ( ن ا ة م َ ب م س م ىل م ع م ل ز ن ُا م نآ ر ُ ق لا ماذ م ه ا ُ وأ م ر ق ماف ف ُ ر ح ما دم ُ ه ن م م ر س مي م ت مام : Şübhesiz, bu Kur’ân, yedi harf üzerine nâzil olmuştur O’ndan size kolay gelenini okuyunuz )41 Hadîs -i şerîf’i de, yukar ıda zikredilen husûsların tevkîfî olduğuna birer delîldir 35 -Hak Dîni ve Kur’ân Dili Yeni Mealli Türkçe Tefsîr,C 7,ss 5429 Elmalılı M Hamdi Yazır 36 - Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sele m, kendisine vahy nâzil olduğu zaman onu ezberlemek kasdiyle dilini kımıldatırdı Bu âyet -i kerîme, bunun üzerine nâzil olmuştur 37 -Sûre -i Kıyâme, âyet 16 -17 -18 38 -Sûre -i Müzzemmil, âyet 4 39 -Sûre -i Fürkân, âyet 22 40 - Burada, bir harf üzerine okumaktan maksad, bir kırâet üzerine okumakdır Yedi harf üzerine okumaktan murad da, yedi kırâet üzere okumakdır 41 -Bu Hadîs -i şerîf’de, yedi harf ile ne kasd edildiği ihtilâfa sebeb olmuşsa da meşhûr rivâyete göre yedi harfden maksad, yedi lehçe, yedi lügat olduğu k abûl edilmişdir Buna göre herkes, alıştığı ve Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 29 Kezâlik, Cezerî Hazretleri’nin, mukaddemesinde, ثآ م نآ ر ُ ق لا د ا و مُ ي م ل ن م م م ز� م ت م ح دي و ج تلا ب ُ ذ خ م� ا م و م � ا � م ص م و مان ي مل ا ُه ن م ماذ م ك م ه م و ا� م ز ن ما ُه مل � ا ه ب ُه ن “Tecvîd kâıdelerini öğrenmek, Kur’ân okuyan herkese lâzımdır (farz’dır) Bunun için Kur’ân’ı, tecvîd ile okumayan bir kimse âsim olur Çünkü Kur’ân, ınd -i ilâhî’den tecvîd ile nâzil oldu, Ve bu Kur’ân da bize, bu tecvîd ile berâber vâsıl oldu” buyurması ve Sâhibü’l -Keşşâf’ın da, ( م ت ر ت ا �ي م ت ا ك ف دي ا م اي � ا م � م ر م ا ن ُ ه م ام ُ ب � د م ن ُ ه لا م اق بى : Tertîl , - ا �ي ت ر م ت م نآ ر ُ ق لا ل ا ت م ب م و âyet -i kerîme’sindeki emrin vücûbunda - te’kid ’dir Bu tertîle, her kârin riâyet etmesi muhakkak lâzımdır) buyurması, aynı hakîkatleri ifâde eder Bütün bu husûslar, Neşr -i Kebîr, İtkânü’l -Kur’ân, Ğaysü’n -Nef’ı, İthâf, Mukaddime -i Cezerî, Şerh -i Rûmî ve Menhu’l -Fikriyye gibi mu’teber kitâblarda ve diğer bir çok kırâet ve tecvîd kitâblarında beyân edilir Binâen -aleyh, Kur’ân’ın kırâetlerini sahîh senedlerle tilâvet etmek bir emr- i teabbüdî’dir    kendisine kolay gelen lehçe ile Kur’ân’ı okuyabilir, denilmişdir Bu yedi lehçe, Kurayş, Huzayl, Sakif, Havâzin, Kinâne, Temîm ve Yemen lehçeleridir K ur’ân’ın, Kırâet-i seb’a ( yedi kırâet ) üzere okunması da, bu esâsa dayanmaktadır Kur’ân’ın yedi harf ile (yedi kırâet ile) okunması, Sahâbe’lerin icmâ’ı ve tevâtür ile sâbitdir Çünkü Ahr uf-i seb’a ( ةَبسلا فرجا ) hadîsleri sahîhdir, tevâtüren bizlere ulaşmışdır Kur’ân’ın yazılış şekli ise , Kurayş lehçesi esâs tutularak yazılmış ve bunun hiç bir vechile değiştirilmemesi hakkında icmâ’ vâki’ olmuşdur Kur ’ân’ı, bir harf üzere okumakdan maksad, Ahruf -i seb’a ( ةَيسلا فرحا ) dan bir kırâet üzere okumakdır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 30    ا �ي ت ر م ت م نآ ر ُ ق لا ل ا ت م ب م و “Kur’ân’ı, açık açık, tâne tâne tertîl ile oku” 42    42 -Müzzemmil, 4 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 31 İ K İ N C İ B Ö L Ü M S I FÂ T Ü ‘ L – H U R Û F H a r f l e r i n S ı f a t l a r ı 43 Harflerin sıfatları iki kısımdır Bunlardan birincisi ( ه م م ز م� ت ماف ص :Sıfât -ı lâzime ) dir Bu türlü sıfatların, harfin zâtından ayrılması mümkün değildir Çünkü Sıfât -ı lâzıme’lerin, harfden ayrılması hâlinde harf denilen şey’ ortada kalmaz, yok olur İşte harflerin böyle olan sıfatlarına ( ه م م ز م� ت ماف ص : Sıfât -ı lâzime ) veyâ ( ه ي ت ماذ ت ماف ص : Sıfât -ı zâtiy ye) veyâ ( ه مب جا م و ت ماف ص : Sıfât -ı vâcibe ) denir Bu hâlin tağyîrine ( bozulmasına) da ( ى ل م ج ن م � : Lahn- ı celî) denir 44 Harf in aslını değiştirip bozduğu içi n bu isim verilmişdir Sıfât -ı zâtiyye’ler onaltı kısım olup şunlardır: 1- ( ج م ر م م : Mahrac), 9- ( ق ماب ط ا : İdbâk), 2-( ر ه م ج : Cehr), 10- ( ح مات ف ن ا : İnfitah), 3- ( س م � : Hems), 11- ( ه مل م ق ل م ق : Kalkale), 4- ( ت د ش : Şiddet) 12-( � ف م ص : Safir), 5- ( ت م و ماح م ب : Rehâvet), 13- ( ه ن ُ غ : Ğunne), 6- ( ن ي مبه ي : Beyniyye), 14- ( ى ا ش م ف م ت : Tefeşşî), 7- ( ء م� َ ت س ا : İsti’lâ’), 15- ( ري ر ك مت : Tekrîr), 8- ( ض ماف � ا : İnhifâd), 16- ( ه مل ماط ت س ا : İstidâle) dir 43 -Sıfat diye, harfler ile kâim olan ma’nâlara denir k i peklik ve yumuşaklık gibi “Mahrec , terâzi gibidir Nasıl ki bir terâzi ile bir şey’in azlığı çokluğu ya’nî miktârı bilinirse, mahrec ile de harfin miktârı ya’nî uzunluğu kısalığı bil inir Sıfat ise, mihakk taşı gibidir Nasıl ki mihakk taşı ile altının keyfiyeti ya’nî iyisi kötüsü bilinir se, sıfat ile de harfin keyfiyeti ya’nî kuvveti, zayıfı, galatı, kesreti, cereyânı ve ihtibâsı bilini r Bu iki şey’ ile ya’nî mahrec ve sıfat ile, harfi, ziyâde ve noksandan ve her türlü fesatdan kurtaracak s ıhhat ve vasıflarını korumak mümkün olur İki harf, hem mahrecde ve hem de cemi’ sıfâtda berâber o lmazlar Ya’ni mahrecde veyâ bir ziyâde sıfâtda birbirinden ayrılırlar ki bu, Cenâb -ı Hakk’ın, insanlara verdiği en büyük ni’metlerden biridir Eğer Cenâb -ı Hakk, insan sesinin her birine ayrı ayrı mahrec ve sıfa t vermemiş olsaydı, hayvan sesi gibi hepsi bir türlü ses olup, aslâ birbiri ile söyleşmek mümkün olmayıp muradları anlaşılmazdı Meselâ, su, diyecek yerde bu veyâ hu den ilse, bundan ne murad edildiği aslâ anlaşılmazdı” Terceme- i Cezerî,ss 12 44 -Bak: Aşağıda gelecek olan Lahn -ı Celî bahsine Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 32 İkincisi ise, ( ه م ض ب ماع ت ماف ص :Sıfât -ı ârıza) dır Bu türlü sıfatların, harfin zâtından ayrılması mümkündür Çünkü Sıfât -ı ârıza’ların, harfden ayrılması hâlinde harf denilen şey’ ortadan kalkıp yok olmaz Bunun tağyîrine de ( ى ف م خ ن م � :Lahn- ı hafî) denir 45 Çünkü harfin aslını değiştirip bozmazlar Sıfât -ı ârıza’lar da, onbir kısım olup şunlardır: 1- ( مي خ ف م ت : Tefhîm), 7 -( د م م : Medd), 2- ( قي ق ر م ت : Terkîk), 8- ( ف ق م و : Vakıf), 3- ( م ماغ د ا : İdğâm), 9- ( ه مت ك م س : Sekte), 4- ( ء ماف خ ا : İhfâ’), 10 -( ه م ك م ر م ح : Hareke) 5- ( ب ماه ذ ا : İzhâr) , 11- ( ن ُ وك ُ س : Sükû n) dur 46 6- ( م قب ل : Kalb) Not: Ekseriyetin kavline göre ve İmâm Ebî Muhammed Mekkî’nin ( ه مي ماع م ب : Reâye) sinde yazılı olduğu vaçhile, Sıfât -ı hurûf, kırkdört tânedir Ba’zılarına göre de daha fazladır Burada zikr edilenler ise, bunların en meşhûrlarıdır Şimdi bunları birer birer îzah edelim:    45 -Bak: Aşağıda gelecek olan Lahn -ı hafî bahsine 46 -“Harflerin bu sıfatları, ayriyeten iki kısma daha ayrı lır ki şunlardır: a-( ض مت ُ م ت ماف ص ة د ما : Sıfât -ı mütedâdde) dir Ya’nî birbirine zıt ve muhâlif ol an sıfatlardır ki, ikisinin bir harfde bulunması muhâldir Bunların hepsi onbeş sıfa t olup şunlardır: 1-Hems, 6- İsti’lâ’, 11-Terkîk, 2-Cehr, 7- İstifâle, 12-İsmât, 3- Rehâvet, 8 -İdbâk, 13 -İzlâk, 4- Şiddet, 9 -İnfitah, 14 -İhfâ’ ( ف م خء م ا :Hafâ’ ), 5-Beyniyye, 10- Tefhîm, 15-İzhâr ( و ُ ه ُظ ب :Zuhûr) dur Bu sıfatların hepsi, zıtları ile bütün hece harfler ine şâmildir b-( ة د ماض مت ُ م � م غ ت ماف ص : Sıfât -ı ğayr -i mütedâdde) dir Ya’nî birbirine zıt ve muhâlif olmaya n sıfatlardır ki, bunlar yukarıdaki sıfatlar ile bir h arfde bulunabilirler Fakat, bunların birbiriyle bi r harfde cem’ olmadıkları, zıt olduklarından değildir H er birinin ayrı ayrı harfe mahsûs olduklarındandır Eğer bunlar da, birinci kısımdakiler gibi sıfât-ı şâmile olsalardı, ikisi veyâ daha ziyâdesi bir harfde cem’ olurlardı Sıfât -ı şâmile olmadıklarından dolayı, bir harfde cem’ olmazlar Bunların da hepsi sekiz sıfat olup şunlardır: 1-Kalkale, 4- İstidâle, 7-İnhirâf, 2-Safir, 5- Tekrîr, 8-Ğunne, dir 3- Tefeşşî, 6 -Lî n, Terceme- i Cezerî,ss 13 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 33 A- S I F Â T - I Z Â T İ Y Y E 1- M a h r e c Ulemâ’nın ekseriyetinin kavline ve İmâm Ca’berî’ye göre harflerin mahrecleri onaltı’dır 47 Harflerin çıkıp belirdiği ve sesin işitildiği yere mahrec denir Her hangi bir harfin mahreci ve sıfatı şu şekilde ta’yîn olunur: Mahrecini ta’yîn etmek istediğimiz harfi ya sâkin veyâ müşedded kılarız ve evveline bir ( أ :Hemze) getirerek telâffuz ederiz Bu sûretle sesin başlayıp bittiği yer, o harfin mahreci olmuş olur Meselâ, ( ء ماب :Bâ’) harfinin mahrecini bulmak istersek, ( ء ماب :Bâ’) harfini sâkin kılar ve evveline bir ( أ :Hemze) getirerek okursak ( � م أ :eb) diye okuruz ki, bu halde dudaklar birbirine kapanır İşte bu sûretle ( ء ماب :Bâ’) harfinin mahreci dudaklardır, deriz Bundan sonra da, bu harfi, dâimâ aynı yerden çıkarıp okumaya çalışırız Mahrec’ler, ( ق ل م ح : Halk : Boğaz), ( ن ماس ل : Lisâ n : Dil), ( ه م ف م ش : Şefeh : Dudak ) ve ( م ُ وش ي م خ : Hayşûm : Geniz boşluğu ) denilen dört a’zâ’ya münhasırdırlar Buna, Harf -i medd için farz olunan ( ف و م ج : Cevf : Boğaz ile ağız içi ) ni de ilâve edersek, mahrec’ler beş a’zâ’ya münhasır olurlar Boğaz diye, boğazın göğü se muttasıl olan yerinden dil dibine kadar olan yere denir ki, mahrec’leri on’dur Lisân diye, boğazın ağıza yakın olan yerinden Seniyye 48 dişlerine kadar ağız içinde olan dil’ e denir ki, mahrec’leri on’dur Dudak diye, seniyye dişlerinden dışarı olan dudaklara denir ki, mahrec’leri iki’dir Hayşûm diye de, geniz kovuğuna denir ki, mahrec’i bir’dir Cevf diye de, boğazın göğüse muttasıl olan yerinden dudaklara varıncaya kadar, boğaz ile ağız içinde olan boşluğa denir ki, mahrec’i, bir’dir 49 47 - Ba’zılarına ve İbnü’l -Cezerî’ye göre de, harflerin mahrecleri onyedi’dir B unlar, aşağıda îzah edilen onaltı mahrece bir de ( Cevf : Boğaz) mahrecini ilâve ederler ki, buradan Hurûf -i medd çıkar 48 -Seniyye dişleri hakkında, aşağıda gelecek olan şema’ya ve îzâhına bak 49 -Bundan başka mahrec’ler, ayrıca iki kısma daha ayrılı rlar ki şunlardır: Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 34 Onatlı mahrec’den birincisi, boğazın göğüse bitişik olan köküdür ki, bunun evvelinden ( أ :Hemze), sonrasından ( ء ماه :Hâ’) 50 ve daha sonrasından da (Harekesiz elif) çıkar 51 İkincisi, boğazın ortasıdır Bunun evvelinden ( َ م ع :Ayn), sonrasından da ( اح :Hâ) harfleri çıkar Üçüncüsü, boğazın ağıza yakın olan yeridir Bunun evvelinden ( َ م غ :Ğayn), sonrasından da ( ء ماخ :Hâ’) harfleri çıkar Not: Bu üç mahrec, ya’nî birinci, ikinci ve üçüncü mahrec’ler, boğaz mahrec’leridir Dördüncüsü, dilin boğaza bitiştiği yerdir ki büyük dilin dibinin üstü ile karşısı olan üst damakdır Buradan ( ف ماق :Gâf) harfi çıkar ( ف ماق :Gâf) harfine ( ى م م ص ل م غ :Ğalsamî) derler ki ( م م ص ل م غ :Ğalsam), ( ف ماق :Gâf) harfinin mevzîidir Beşincisi, ( ف ماك :Kâf) harfinin mahrecidir ki, ( ف ماق :Gâf) harfinin mahreci gibidir Fakat ondan bir parmak miktârı aşağıdan çıkar 52 1- ( ب د م ق ُ م ج م ر مم ٍ : Mahrec- i mukadder) dir Mahrec ta’yîninde sesin döğünmesi ( devam etmesi) mümkün olursa, o yere Mahrec -i mukadder denir ki, Hurûf -i medd olan ( م وا و :Vâv), ( م اي ء :Yâ’), ve ( ف ل ما :Elif) ile ( ت ماف ُم ن ُ ون :Nûn -i muhfât) ın mahrec’leri, mukadderdir Hurûf -i medd’ler, teşdîd kabûl etmezler ( ء ماي :Yâ’) harfinin meddi, lisânın ortası üst çeneye ya’nî damağa doğru yükselmesi ile; ( و ماو :Vâv) harfinin meddi, dudakların uçlarına yakın olan yerleri birbirine kapanmayarak ötüre olması ile olur ki, bu ha llerde sesin kesilmesi îcâb etmez ( ف ل ما :Elif) harfinin meddi ise, ağız ile dudakların her hangi bir cüz’ü üzerine i’timâd etmez Doğrudan doğruya çıkar Çünkü Elif harfi, okunurken, boğaz ile ağız a çılmış olurlar Bunun için Harf-i medd, imtidâd’a ziyâdeyi kabûl eder ve istenilen miktarda çekilebili r 2- ( ق ق مُ � ج م ر مم :Mahrec- i muhakkak) dır Yukarıdaki Harf -i medd’ en olan ( و ماو :Vâv) ve ( ء ماي :Yâ’) harfleri, medd olmadıkları zaman, mahrec’leri (Mahrec -i muhakkak) olur ki, ğayr -i meddiyye demektir Tecvîd -i Edâiyye,ss 4 50 - ( ء ماه :Hâ’) harfinin mahreci, göbektendir ve okunurken gö bek oynamalıdır, denilmesi, yanlıştır Çünkü İbnü’l -Cezerî, ( ُ ث ء ماه ز م � ق ل م �ا ى م ص ق م� : Boğaz sonu Hemze ile Hâ’ harfinin mahrec i’ dir) buyurmuşdur Tecvîd -i Edâiyye,ss 5 ve Kitâbü’l -Cezerî,ss 2 51 - Bu üç harfin mahrec’leri hakîkatde ayrı ayrı üç mahre c’dir Fakat bu mahrec’ler, biribirlerine ğâyet yakın olup temyîzleri çok güç olduğundan bir mah rec sayılmışdır Bunun için ba’zıları bu tertîbi, ba’zıları da asıllarını inkâr ederek “Bir mahrec’den çıkan harflerin ihtilâfları sıfat iledir , mahrec ile değildir” derler Aşağıda gelecek olan mahrec’ler de aynı şekilded irler ki, her harfe âit olan cüz’î mahrec’ler zikr edilmeyip, bir kaç harfe âi t olan küllî mahrec’ler zikr edilmişdir Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici zâde,ss 3 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 35 ( ف ماك :Kâf) harfine ( ى د ك ع :Ikdî) derler ki ( ى د ك ع :Ikdî), ( ف ماك :Kâf) harfinin mevzîidir Altıncısı, büyük dilin ortası ile berâber üst damakdır Buradan evvelâ ( مي ج :Cîm) harfi, sonra ( َ ش :Şîn) harfi, 53 daha sonra da ( ء ماي :Yâ’) harfi çıkar 54 Bu üç harfe ( ى ر م ج م ش :Şecerî) derler Bunlardan ( مي ج :Cîm) harfini telâffuz ederken ( َ ش :Şîn) harfi ile karışık gibi bir halde çıkarmak lâzımdır ( ن ماج ر م م :Mercân) kelimesinin telâffuzunda olduğu gibi Yedincisi, ( ء ماي :Yâ’) harfinin mahrecinin hemen arkası ile berâber olan, soldan veyâ sağdan dilin yan tarafı ile onun karşısı olan üst azı dişlerin sivri dişlere kadar olan kısmıdır Buradan ( د ماض :Dâd) harfi çıkar Bu halde dilin ucu boşta kalır Bu ( د ماض :Dâd) harfi, kavi bir harf olduğu gibi rehâvetle ( yumuşaklıkla) da muttasıfdır 55 Sekizincisi, sağdan veyâ soldan ( د ماض :Dâd) mahreci’nin nihâyetinden dilin ucuna kadar dilin yarısı ile karşısı olan üst damakdır Ya’nî dâhık, nâb ve seniyye 56 denilen dişlerin üst taraflarıdır Buradan ( م م� :Lâm) harfi çıkar ( م م� :Lâm) harfinin mahreci hepsinden vüs’atlidir 52 -“Arabistan’da okunan ( ف ماك :Kâf) harfi bu mahaldendir Fakat sıfâtında hatâ et diklerinden dolayı kalın okurlar ve ( ف ماك :Kâf) harfi ( ف ماق :Gâf) harfi gibi olur Halbuki ( ف ماك :Kâf) harfinin hakkı incelikdir Buna mukâbil Rûm diyârında ( Anadolu ve benzerlerinde) okunan ( ف ماك :Kâf) harfi de yanlıştır Çünkü ( مي ج :Cîm) harfinin mahrecine çok yakın bir yerden okurlar ” Tercüme -i Cezerî,ss 5 53 -Bu harfleri de ekseriyyet yanlış okuduklarından çok di kkât etmek lâzımdır 54 -Buradaki ( ء ماي :Yâ’) harfinden maksad, medd olma yan ( ء ماي :Yâ’) harfidir 55 -Bu mahrec’den, ( د ماض :Dâd) harfinin çıkarılması şöyle olur: Alt çeneyi bir mi ktar açağı çekip dilin ortasını üst damağa kapayıp mezkûr dişlere biraz dokundur ur gibi yaparak dilin ucunu boşta bırakıp serbestçe sesi çıkarmakla olur Bu husûsda, aşağıdaki 56 nci nota bak 56 -( د ماض :Dâd) harfi hakkında, Tercüme -i Cezerî,ss 5 ve 6 da, şu tafsîlât vardır: “Dilin iki yanı ( د ماض :Dâd) mahrecidir Bu ( د ماض :Dâd) harfi, dilin sol yanından veyâ sağ yanından veyâ her iki yanından birlikte çıkar Fakat ekseriye t soldan çıkarır Çünkü kolaydır İkincisi olan sağ yandan çıkaran azdır Çünkü güçdür Fakat sevablıdır Üçüncüsü, ya’nî dilin her iki yanından birlikd e çıkaranlar ise pek nâdirdir ve çok azdır Çünkü ço k güçdür Fakat buna rağmen de sevâbı fazladır ki, bu şekilde ( د ماض :Dâd) harfi çıkarmak, Hazreti Ömer radıyâ’llâhü anh’a mahsûsdur, derler Şimdiye kadar Buhâra’da, şark beldelerinde v e Dağistan’da okunan ( د ماض :Dâd) harfi, ( ه م م م ج َ ُ م د ماض :Dâd -ı mu’ceme) dir Ve bu üçüncü şekilde okunandır ki, sesi ( ه م م م ج َ ُ م ء ماظ :Zâ -i mu’ceme) Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 36 Dokuzuncusu, dil ucu ile karşısında üst ön dişlerin etleridir ki buradan ( ء ماف خ ا :ihfâ’) olmayan ( ن ُ ون :Nûn) harfi, ya’nî ( ن ُ ون ه م ر م ه ظ ُ م :Nûn -i mu zhare) çıkar ( ت ماف ُ م ن ُ ون :Nûn -i muhfât), sıfaten buna tâ’bi’dir, mahrecen buna tâbi’ değildir Çünkü ( ت ماف ُ م ن ُ ون :Nû n-i muhfât) ın zâtı tamâmen zâil olup lisanda aslâ medhali yokdur İhfâ’ bâbındaki Tenvîn de böyledir Onuncusu, dilin en uç tarafının biraz arkası ile karşısındaki ön dişlerin üst tarafı olan damaktır Buradan ( ء ُاب :Râ’) harfi çıkar ki bu halde dilin ucu kavislidir 57 ye pek az müşâbihdir Fakat Arabistan’da, Anadolu’da v e garb memleketlerinde okunan ( د ماض :dâd) hatfi ise ( م اط ه مل م م ه ُ م ء :Dâ -i mühmele) dir Ve dil ucu ile üst ön dişlerin dipleri nden çıkar ki, sesi habsolmuş bir harfdir Gerçi dillerinin kenarını bir m iktar (adras) denilen dişlere dayarlarsa da dil ucunu serbest bırakmayıp üst ön dişlerin diplerine kuv vetlice dokundurup kenarını zayıf tuttuklarından, harfi lâyıkı vechile çıkaramazlar Binâen -aleyh tab’ı selîm sâhibi bir kimse ( م َ ا لا ضلا م� م و ), ( � ض ُم � م� م و ) gibi kelimelerde ( د ماض :Dâd) harfini müşedded okuyarak vicdânı ile baş başa kaldığı zaman, bu harfin nereden çıktığını gâyet iyi duyup anlar ve onun ne demek olduğunu şübhesizce bili r Çünkü biz, onbeş senelik çalışmamız esnâsında ( د ماض :Dâd) harfini adras’dan çıkarıyoruz zannı ile bunun tecrûbesi içinde eskimiş idik Fakat bi’l -âhare, şeyhimiz bizi gafletden uyandırarak sahîh olan ( د ماض :Dâd) harfini bize ta’lîm etdi Bundan sonra dilimizin kenarını adras’a değirmek için tam bir sene çalıştık, yine âciz kaldık Netîcede şeyhimiz bize şöyle emretdi: -Dilinin kenarını alt adras ile üst adras’ın aralarında sıktırıp ısırı ısırı ver, olaki adras’a varmaya ulaşırsın - dedi Bundan sonra ısıra ısıra dilimin kenarını yara etdim Mahrece varmaya muvaffak olunca dilimin ucunu ısı rmaz oldum Bundan sonra şunu anladım ki, onbeş sene okuduğum ve okuttuğu m ( د ماض :Dâd) harfi, dil ucundan çıkarmış ve ( ه مل م م ه ُ م ءا مط :Dâ -i mühmele) imiş Halbuki ( د ماض :Dâd) harfinin mahreci, adras’dan çıkmak imiş Çünkü dil ucu boşta kaldığı zaman, dilin kenarı ile adras arasında hafîf bir böşluk kalıp ( م ض دا :Dâd) hatfinin sesi oradan akar İşte bu halde, sesin haps olun ması ve dilin üst damağa kapanması muhaldir Şâyet dil ucu ile damak arası kapanrsa o zama n ( ه مل م م ه ُ م ء ماط :Dâ -i mühmele) çıkar ki, ekseriyetin yaptığı budur ” 57 - ( ء ماب :Râ’) harfinin mahrecinde, ekseriyetin kavli budur Fakat ba’zıları da -Meselâ, Ebû Amr - dilin üst tarafını kabûl edip, ucunun biraz arkasın ı kabûl etmezler ki - ة م ما م ش ُ وب ما : Ebû Şâme’ - nin muhtârı da budur Bunlar şöyle derler: -( م م� :Lâm) mahrecinin nihâyetinden di lin en ucuna kadar olan kavisli satıh, kendisinin karşısı ile ( ن ُ ون :Nûn) mahrecidir Dilin en ucu da, kendi karşısı ile ( ء ماب :Râ’) harfinin mahrecidir Bu bakımdan ( ن ُ ون :Nûn) mahreci, ( ء ماب :Râ’) mahrecinden mukaddem gelmişdir - Ba’zıları da ( ء ماب :Râ’) mahrecini ( ن ُ ون :Nûn) mahrecinden evvel kabûl ederler Tercüme -i Dürr -i Yetîm, li -Eskici zâde,ss 4 Bu ihtilâfdan dolayı bu üç harfe, ya’nî ( م م� :Lâm), ( ن ُ ون :Nûn) ve ( ء ماب :Râ’) harflerine ( م ذ ل ق م يه :Zelkıye) derler Umdetü’l -Kâriîn,ss 22 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 37 Onbirincisi, dil ucu ile iki üst ön işlerin yarısından yukarısına kadar, ya’nî diş etlerine kadar olan kısımlardır Buradan evvelâ ( ء ماط :Dâ’) harfi, sonra ( ل ماد :Dâl) harfi ve daha sonra da ( ء مات :Tâ’) harfi çıkar Ya’nî diş etlerine gâyet yakın olan yerden ( ء ماط :Dâ’) harfi, biraz aşağısından ( ل ماد : Dâl) harfi, dişlerin yarısına yakın olan yerden de ( ء مات :Tâ’) harfi çıkar Bu üç harfe de -dil damağa yassı dokunduğu için - ( ى َ ط من :Ned’î) derler Onikincisi, dilin ince ucu ile iki alt ön dişlerin yarısından yukarısıdır Buradan evvelâ ( د ماص :Sâd) harfi, sonra ( َ س :Sîn) harfi ve daha sonra da ( ى ماز :Zây) harfi çıkar Ya’nî dişlerin yarılarına yakın olan yerden ( د ماص : Sâd) harfi, biraz yukarısından ( َ س :Sîn) harfi ve dişlerin uçlarından da ( ى ماز :Zây) harfi çıkar 58 Bu üç har fe de ( � ف م ص فورح :Hurûf -i safîr) derler 59 Onüçüncüsü, dil ucunun üst yüzü ile ön dişlerin başlarıdır Buradan evvelâ ( ء ماظ :Zâ’ ) harfi, sonra ( ل ماذ :Zâl) harfi ve daha sonra da ( ء ماث Sâ’) harfi çıkar Ya’nî dilin gâyet ucunun arkasından ( ء ماظ :Zâ’) harfi 60 , bunun biraz ardından ( ل ماذ :Zâl) harfi ve bunun da biraz ardından ( ء ماث :Sâ’) harfi çıkar Bunların hepsinde dil ucu dışarı çıkarılır Fakat bunları telâffuz ederken dil ucu, ( ء ماظ :Zâ’) harfinde gâyet az, ( ل ماذ :Zâl) harfinde bira z daha fazla ve ( ء ماث :Sâ’) harfinde ise hepsinden fazla çıkarılır Bu üç harfe de ( ى ق ل م ذ :Z elkî) derler Not: Üçden ondörde kadar olan bu on mahrec de, ya’nî dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu, onbirinci, onikinci ve onüçüncü mahrec’ler de, dil mahrecleri’dir 58 - “Ba’zıları, dilin ince ucu ile üst ön dişlerin ve alt ön dişlerin başlarıdır, derler Meselâ, - ه م م ماش ُ وب ما : Ebû Şâme -‘nin tahkîki budur ki, üst ön dişlerin başları tarafın a olan nısıflarıdır Nısıflarına yakın olan yerden ( د ماص :Sâd) harfi, başlarına yakın olan yerden ( َ س :S în) harfi ve tam başlarından da ( ى ماز :Zây) harfi çıkar, derse de ekseriyet bunu kabûl etmemi ştir” Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici zâde,ss 6 59 -Hurûf -i fer’î’lerden olan Sâd -i müşemme, mahrec’de ve Cehr sıfatında ( ى ماز :Zây) harfine, İsti’lâ’ sıfatında ise ( ه م ق م ب ط ُ م ف ُ ور ُ ح :hurûf -i mudbaka) ya tâbi’dir Umdetü’l -Kâriî n,ss 22 60 - Şimdi Arabistan’da okunan ( ء ماظ :Zâ’) harfi, bu mahaldendir Bu husûsda fazla ma’lûmat i çin bak: Tercüme -i Cezerî,ss 9 daki 14 cü mahrece Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 38 Ondördüncüsü, iki üst ön dişlerin başları ile alt dudağın iç tarafıdır ki buradan ( ء ماف :Fâ’) harfi çıkar Onbeşincisi, iki dudak arasıdır ki buradan evvelâ ( ء ماب :Bâ’) harfi, sonra ( مي م :Mîm) harfi ve daha sonra da ( و ماو :Vâv) harfi 61 çıkar Ya’nî dudaklar birbirine kapanırsa ( ءاب :Bâ’) harfi çıkar 62 Dudakların iç taraflarının biraz uçlarına yakın yerleri birbirine hafifçe kapanırsa ( مي م : Mîm) harfi çıkar Daha ziyâde uçlarına yakın olan yerleri birbirine kapanmayarak ötre yapılırsa o zaman da ( و ماو :Vâv) harfi 63 çıkar Not: Bu iki mahrec de, - ya’nî ondördüncü ve onbeşinci mahrecler de- dudak mahrecleridir Onaltıncısı, ( م ُ وش ي م خ :Hayşûm) dur ki Hayşûm diye, geniz ( burun) kovuğuna ( boşluğuna) denir Buradan ( ت ماف ُ م ن ُ ون :Nûn -i muhfât) ile ( ه ن ُ غ :Ğunne) çıkar ( ت ماف ُ م ن ُ ون :Nûn -i muhfât) diye, ihfâ’ bahsinde zikr olunan ( ن ُ ون :Nûn) lara denir ki bunların zatları gidip ğunne’leri bâkî kalır 64 Bunun için Nûn -i muhfât ile Ğunne, zât bakımından birdirler, fakat i’tibâren müteğâyirdirler 61 -Buradaki ( و ماو :Vâv) harfinden, vâv -i ğayr -i meddiyye, ya’nî medd olmayan ( و ماو :Vâv) harfi kasd edilmişdir 62 -B u tertîb, İmâm Mekkî’nin Reâye’sinde mezkûrdur Musannif ’in muhtârı ve Muhammedü’l- Birgivî’nin muhtârı da budur Rûm diyârlarında okunan ( و ماو :Vâv) harfi budur ki ince okurlar İmâm Şâtıbî ve İbnü’l -Cezerî de ( و ماو :Vâv) harfini takdim etmişlerdir ki bu İbn -i Kâsıh muhtârıdır Arab diyarlarında okunan ( و ماو :Vâv) harfi de budur ki kalın okurlar Fakat sıfâtı nda hatâ (galat) ettiklerinden boğuk okurlar Habuki ( و ماو :Vâv) harfinin hakkı terkîk ( ince okunmak) dir İmâm Mekkî, Reâye’sinde, ( و ماو :Vâv) harfini ( مي م :Mîm) harfinin yerine getirerek ince okumuşdur ki he r iki okuyuş da güzel ve doğrudur, hatâlı değildir Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde,ss 7 ve Tercüme -i Cezerî,ss 10 63 -( ن ف م و م ت :teve ffenî) ve ( ا او ُ ف ُ ك :küfüven) gibi kelimelerde ( و ماو :Vâv) ile ( ء ماف :Fâ’) harflerini, birbirinin mahrecinden okumakdan çok sakınmalıdır Çünkü ekseriyet bu na meylederler Bi’l-hâssa Arab olmayanlar ( و ماو :Vâv) harfi, iki dudağın arası biraz açık kalıp iki yanları biraz yumulmak ile çıkar Kezâlik, her damme’de ( ötre’de) dahî dudakların iki yanlarını biraz yummak lâzımdı r Çünkü bir damme ( و ماو :Vâv) harfinin yarısıdır ki o damme bir okadar daha u zayınca o zaman ( و ماو :Vâv) harfinin kendisi meydana gelir ( مي م :Mîm) harfi ise, iki dudaklar birbirine hafifçe kapan makla çıkar ( ء ماب :Bâ’) harfi ise, dudaklar birbirine kuvvetli kapanmak la çıkar 64 - İzhâr bahsinde olan ( ن ُ ون :Nûn) ların mahrecleri, dokuzuncu mahrecde anlatılmışdı r Bu ( ن ُ ون : Nûn) ların ğunne’lerinin mahreci de yine Hayşûm’dur Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 39 Not: Bu bir mahrec de, ( مو ُ ش ي م خ :Hayşûm) mahrecidir Not: Bu mahrec’lerden başka, boğaz ile ağız boşluğunu, ya’nî ( ف و م ج : Cevf) i de bir mahrec daha kabûl edersek, buradan da Harf -i medd olan ( و ماو :Vâv), ( ء ماي :Yâ’), ( ف ل ما :Elif) harfleri çıkar 65 Fakat bu harflerin mahrec’leri, yukarıdaki bahislerde zikr olunduğu için ulemâ’nı n ekserîsi, bunu -ya’nî Cevf’i - mahrec olarak kabûl etmemişlerdir 66    65 -Harf- i medd’leri çıkarmak şöyle olur: Alt çeneyi sıkmayarak t abiati üzerine bırakıp bu harflerin seslerini, boğazın göğüse muttasıl olan yerinden başlatıp ağız içinde veyâ dudak ortasında bir yere dok undurmadan çıkarmakla olur Bu üç harfin, Harf -i medd olmalarının şartı da şudur: ( و ماو :Vâv) harfi sâkin olup mâkabli -ya’nî kendisinden evvel gelen harf - madmûm ( ötre) olursa ( و ماو :Vâv) harfi, Harf -i medd olur Aynı şekilde ( ء ماي :Yâ’) harfi sâkin olup mâkabli meksûr ( esre) olursa ( ء ماي :Yâ’) harfi, Harf -i medd olur Elif harfi ise, dâimâ sâkin olup mâkabli meftûh ( üstün) olmakla Harf- i medd olur Bu üçünün misâli ( م اني ت ُ وا :ûtînâ) ve ( م اهي ح ُ ون :nûhîhâ) kelimelerinde toplanmışdır Not: Bir elif miktârı çekmenin yolu, elif diyecek kadar ç ekmekdir Elif elif demek ile ( ء ماب ء ماب :Bâ’ bâ’) demek zamânı müsâvîdir ( م اني ت ُ وا :ûtînâ) veyâ (elif elif elif) demekle, üç elif mikta rı çekmenin zamânı da müsâvîdir Arada bir fark yokdur Dört elif miktârı çekmek istenirse ( م اه ماني ت ُ وا :ûtînâhâ) veyâ (elif elif elif elif) denir Beş elif miktârı çe kilmek istenirse o zaman da ( م اذ م ه ماني ت ُ وا :ûtînâ hâzâ) veyâ (elif elif elif elif elif) denilir Tercüme -i Cezerî,ss 4 66 -Hurûf -i fer’î’ler den olan Hemze- i müsehhele ile Elif -i mümâle, bu harflere, mahrecen ve sıfâten tâbi’dirler Umdetü’l -Kâriîn,ss 21 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 40 Harf mahrec’lerinin şeması İnsan ağzındaki dişler ekseriyetle otuziki olduğu için, bu şema da otuziki diş üzerine çizilmişdir Bu dişlerin onaltısı alt çenede, onaltısı da üst çenededir Üst çenede olan ön dişlerin ortadaki ikisine ( ة ي ن مث :Seniyye) denir ki cem’i ( م اي مان مث :Senâyâ) dır Bunların sağ ve solundaki iki ön dişlere de ( ة ي ع ماب ُ ب :Rubâıyye) denir ki cem’i ( ُ ب ت ما ي ع ماب : Rubâıyyât) dır Bunlardan sonra gelen dişlere de ( � مان :Nâb) denir ki cem’i ( � ماي ن ما :Enyâb) dır Bunlardan sonra gelen azı dişlere de ( س ر ض :Dırs) denir ki c em’i ( س ا م ر ض ما :Adrâs) dır Bu azı dişlerin, sivri dişlere yakın olanına ( ة م ك حا م ض :Dâhıke) denir ki cem’i ( ك ح ماو م ض :Davâhık) dır Bunlardan sonra gelen azı dişlere ( ة من ح ماط :Dâhıne) denir ki cem’i ( ن ح ماو مط :Davâhın) dir En sondaki azı dişlere de ( ذ ج مان : Nâciz) denir ki cem’i ( ذ ج ماو من : Nevâciz) dir Alt çenede olan dişler de aynı isimleri alırlar Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 41 Mahrec ’ler, başlıca beş a’zâ ya münhasırdır ki şunlardır: 1-( ف و م ج :Cevf) dir Cevf diye, boğazın göğüse muttasıl olan yerinden dudaklara varıncaya kadar, boğaz ile ağız içinde olan boşluğa denir ki mahreci birdir 2-( ق ل م ح :Halk) dır Halk diye, boğazın göğüse muttasıl olan yerinden dil dibine kadar olan yere denir ki mahreci üçdür 3-( نا م س ل :Lisân) dır Lisân diye, büğazın ağıza yakın olan yerinden seniyye dişlerine kadar ağız içinde olan dil’e denir ki mahreci ondur 4-( ة م ف م ش :Şefe) dir Şefe diye, seniyye dişlerinden dışarı olan dudaklara denir ki mahreci ikidir 5-( مو ُ ش ي م خ :Hayşûm) dur Hayşûm diye, burun ( geniz) boşluğuna ( kovuğuna ) denir ki mahreci birdir 67 Not: Şemada da görüldüğü vechile -harflerin mahreclerinden çıkış sırasına göre - harflerin mahreclerinin tertîbi ve harflerin mahrec tertîbi şöyledir: ( ز س ص ت د ط ب ن ل ض ى ش ج ك ق خ غ ح ع ه ا ء م � و ف ث ذ ظ ) veyâ bunun tersidir 68    2- C e h r Lügatde, sesi kaldırıp âşikâr etmek ma’nâsınadır İstılahda ise, ( م ل ما م ف نلا ى ر م ج ُ س ماب ت ح ا ُ ر ه ه ك � ر مم ت م ع م م س :69 Cehr diye, harf, hareke ile okunduğu zaman - mahrecte aralık kalmıyarak - nefesin akmayıp -küllîsi veyâ ekse rîsi- haps olmuş bir şekilde 70 sesin çıkmasına denir) 71 Cehr sıfatı, 67 -Bu beş a’zâya mahsûs mahrecler, yukarıdaki mahrec bahsinde z ikr edilmişdir 68 - Bu husûs için bak: Yukarıda zikri geçen Tecvîd’in mevz ûu bahsindeki aslî hece harflerinin tertîbine ss 20 69 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde 70 - Nefesin küllîsi haps olan harfler altı tâne olup şunla rdır: ( ء :Hemze), ( ء ماب :Bâ’), ( مي ج :Cîm), ( ل ماد :Dâl), ( ء ماط :Dâ’) ve ( ف ماق :Gâf harfleridir Diğer cehr harflerinde, nefes tamâmen haps olmaz Tecvîd -i Edâiyye,ss 8 71 -Cehr sıfatını, şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( ع � ا ة و ُ ق ل ه ف ر م ح م ع م م س م ف نلا ُ س ماب ت ح ا ُ ر ه م ل ما ه ج م ر مم م ىل م ع د مام ت :Cehr diye, harf, hareke ile okunduğu zaman nefesin haps ol arak çıkmasına denir ki bunun mahrecdeki i’timâdı kuvvetlidir Tecvîd -i Edâiyye,ss 8 Cühdü’l -Mukıl’den Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 42 sıfat -ı kaviy yedir Bu sıfatın harfleri ondokuz olup şunlardır: ( ض ب م ب و مق � ل ظ عي ط ُ م د ن ُ ج ا م ز م غ ذ ا ) ya’nî ( ق ل ظ ع ى ط م د ن ج ا ز غ ذ ء ض � ب و ) dır Bu harflerin isimlerine ( ة م بو ُ ه م � :Mechûre) derler ki ( Hurûf-i mechûre ) diye anılırlar 72 3-H e m s Lügatde, sesi gizlemek ma’nâsınadır İstılahda ise, ( ر ه م لا ُ ل ب ماق ُ م ُ س م م � ما : 73 Hems, cehr’in zıddıdır ki nefes akarak sesin çıkmasına denir) Ya’nî, harf, hareke ile okunduğu zaman mahrecde aralık kalıp nefesin akarak çıkmasına denir 74 Hems sıfatı, sıfat -ı zaîfedir Bu sıfatın harfleri on tâne olup şunlardır: ( ث م ح مف ت م ك م س ص خ م ش ُه ) ya’nî ( ت ه ك ف ص ش س خ ح ث ) dir Hems harflerinin isimlerine ( ه م سو ُ م ه م م :Mehmûse) derler ki Hurûf -i mehmûse diye anılırlar 75 Not: Cehr ile Hems sıfatının farkı şudur: Cehr harflerini harekeleyip tekrâr edersek -( م ق م ق م ق :ga ga ga) gibi-, nefes haps olmuş olur ve o harfe âit olan sesin bir kısmı işitilmez Halbuki Hems harflerini harekeleyi p okursak - ( م ك م ك م ك :ke ke ke) gibi-, nefes cereyân edip ses akarak çıkar 72 -Cehr harflerinden ( ل ماد :Dâl) harfinin cehr sıfatını giderip ( ء مات :Tâ’) harfi gibi kılmak, -( ني ا دلا ُ م و م ي ) ibâresinde olduğu gibi - ve ( ء ماط :Dâ’) harfinin cehr sıfatını giderip hems sıfatı vermek , -( م ني ذ لا م ط مار ص ) ibâresinde olduğu gibi - ve ( ء ماي :Yâ’) ile ( مي ج :Cîm) harflerinin cehr sıfatını giderip Fârisî ( ف ماك : Kâf) harfi gibi yapmak, -( مي ج رل ما ) ve ( م ء ماج ماذ ا ) ibâresinde olduğu gibi - hatâdır ki bundan sakınmak lâzımdır Tecvîd -i Edâiyye,ss 12 -13 73 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde 74 -Hems sıfatını, şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( ه ج م ر مم م ىل م ع د مام ت ع � ا ف َ م ض ل اان مام م ز ه ف ر م ح م ع م م س م ف نلا ُ ى ر م ج ُ س م م � ما :Hems diye, harf, hareke ile okunduğu zaman nefesin aka rak çıkmasına denir ki bunun mahrecdeki i’timâdı zayıfdır) Tecvîdi Edâiyye,ss 8 Cühdü’l -Mukıl’den 75 -Hems harflerinden ( ء مات :Tâ’) harfinin hems sıfatını giderip ( لا م د :Dâl) harfi gibi yapmak veyâ şiddet sıfatını giderip yumuşak bir harf gibi yapmak hat âdır ( ُ َ َ مت س من ) ve ( ت ب م ت ) misâll erinde yaptıkları gibi Kezâlik, ( ف ماك :Kâf) harfinin şiddet ve hems sıfatına ihtimâm etmeyip Fâ risî ( ف ماك : Kâf) harfi gibi okumak veyâ ( ف ماك :Kâf) harfinin mahrecine dikkât etmeyip ( فا مق :Gâf) harfi gibi okumak veyâ ( فا مق :Gâf) har fini ( فا م ك :Kâf) harfi gibi okumak hatâdır ( م ُ ك م ق مل م خ ),( ك ُ وك ر م ت ) ve ( ا ام ئا مق ) kelimelerinde yaptıkları gibi… Bu bakımdan ( ء مات :Tâ’) ile ( فا م ك :Kâf) harflerinin hems ve şiddet sıfatlarına riâyet et mek lâzımdır Tecvîd -i Edâiyye,ss 12 -13 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 43 Bunun sebebi şudur: Hurûf -i mehmûse’ler, çıkarken, mahrec deki i’timâdları zayıfdır Fakar Hurûf -i mechûre’ler, çıkarken mahrecdeki i’timâdları kuvvetlidir Bunun için bunlar, nefesi cereyândan ( akmakdan) men’ ederler 4- ş i d d e t Lügatde, kuvvet ve perklik ma’nâsınadır İstılahda ise, ( س ماب ت ح ا ُ ما مم � ُة د ا شل ما صلا ى ر م ج ه ن ماك س ا م ع م م ت و :76 Şiddet diye, harf iskân ile -ses ve nefesin hepsi haps olarak sâkin bir halde - okunduğu zaman, savtın aslâ akmamasına denir) 77 Şiddet sıfatı, sıfat -ı kaviyyedir Bu sıfatın harfleri sekiz tâne olup şunlardır: ( ت م ك مب ط مق د ج ما ) ya’nî ( ك ق ط د ج ت � أ ) Şiddet harflerinin isimlerine ( ة م دي د م ش :Şedîde) derler ki -Hurûf -i şedîde - diye anılırlar 78 5- R e h â v e t Lügatde, yumuşaklık ma’nâsınadır İstılahda ise, ( خ رل ما ُ ه م َ م م ه ي ر م ج ُ م ما م � ُة م و ما :79 Rehâvet diye, harf, iskân ile okunduğu zaman sesin tamâmiyle akmasına denir) 80 Rehâvet sıfatı, sıfat -ı zaîfedir Bu sıfatın harfleri -Cumhûr’a göre - onaltı tâne olup şunlardır: ( ثغضو زه صش ظح سخ ذفاي ) ya’nî (ث ا خ ح ى ه و ف غ ظ ض ص ش س ز ذ ) Rehâvet harflerinin isimlerine ( ة م و خ ب :Rihve) 76 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde 77 -Şiddet sıfatını şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( م ىل م ع د مام ت ع � ا ة و ُ ق ل اانآ ماه ف ر م ح م ع م م س م ف نلا م و ت و صلا ُ س ماب ت ح ا ُ ة د ا شل ما ه ج م ر مم : Şiddet diye, harf, iskân ile okunduğu zaman ses ve n efesin haps olmasına denir ki mahrecdeki i’timâdları kuvvetlidir) Tecvîd -i Edâiyye,ss 8 Cühdü’l -Mukıl’den Not: Burada ses ve nefes ta’bîrlerinin ayrı ayrı niçin kull anıldığı hakkında fazla ma’lûmat için bak: Tercüme -i Cezerî,ss 14-15 ve 16 daki Rehâvet bahsine “İnsanın içerisinden çıkan havaya nefes, ya’nî soluk deni r Tabiatın iktizâsıyle ğayr-i ihtiyârî çıkar Eğer bu nefes, irâde ve kuvvet ile çıkıp işitili rse ona da savt veyâ ses veyâ âvaz denir Eğer bu savt, mah recden herhangi birine dokunup çıkarsa ona da harf de nir ki, buna göre harf diye, mahrecden çıkan sese denir ” Tercüme -i Cezerî,ss 2 78 - “Şiddet harflerinden ( ء ماب :Bâ’), ( لا م د :Dâl) ve ( مي ج :Cîm) harflerinin şiddet sıfatını giderip, beyniyye harfleri gibi sesi akıtarak okumak, hatâdır ( م ان ب م ب ), ( م اد م ر م م ) ve ( ج م � ما ) gibi kelimelerde yaptıkları gibi ” Tecvîd -i Edâyye,ss 12 -13 79 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde 80 - Rehâvet sıfatını, şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( ف َ م ض ل اان مام م ز ماه ف ر م ح م ع م م س م ف نلا م و ت و صلا ُ ى ر م ج ُة م وا م خ رل ما ه ج م ر مم م ىل م ع د مام ت ع � ا :Rehâvet diye, harf, iskân ile okunduğu zaman, harfle berâber nefes ve sesin tamâmiyle akmasına denir ki bunun mahrecdeki i’timâdı zaifd ir Tecvîd -i Edâiyye,ss 8 Cühdü’l -Mukıl’den Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 44 derler ki bunlar - Hurûf-i rihve - diye anılırlar Rehâvet sıfatı, şiddet sıfatının zıddıdır 81 Ba’zıları da, rehâvet harfleri, yirmibir tâne olup onaltı değildir derler ve yukarıdaki onaltı harfe ( ع ل ن ب م ) harflerini de ilâve ederler Halbuki ilâve edilen bu beş harf, şiddet ile rehâvet ortasındadırlar, ya’nî ne kuvvetlidirler, ne de zaîfdirler 6- B e y n i y y e Lügatde, bir şey’in iki şey’ arasında olmasına denir ki buna vasat ma’nâsına ( tevassût) da denir İstılah ma’nâsı ise, ( م ام ه م ما م � ُ م م د م ع ُة ي ن ي م ب ل ما : 82 Beyniyye diye, sesin kemâliyle akması ve akmaması arasında olan hâle denir) 83 Beyniyye sıfatı, zaîf ile kuvvetli arasıdır Bu sıfatın harfleri beş tâne olup şunlardır: ( ر م م ُ ع ن مل ) veyâ ( ب م ع ن ل ) Ba’zı kayıtlarda da sekiz tâne olarak geçer ki harfleri ( م ان ع م و ر مي م ل ) veyâ ( ا ن ع و ب ى م ل ) dir 84 Bunların isimlerine ( ة ي ن ي مب :B eyniyye) veyâ ( ة مط ا س م و م ت ُ م :Mutevassıta) denir ki şiddet ile rehâvet’in arasıdır 85 Not: Şiddet, rehâvet ve beyniyye arasındaki fark şudur: Birincisi olan Hurûf -i şedide’den, -meselâ ( ا � ج م � م ٍ ) kelimesindeki- ( مي ج :Cîm) harfi 81 - “Rehâvet harflerinden ( دا م ض :Dâd) harfinin rehâvet sıfatını giderip, ya’nî dili n yanını -mahrec bahsinde geçen - mezkûr dişlere fazla basıp şiddet harfleri gibi sesi hap s edip de, ba’zı yerde kalkale etmek, ( م ن ض ب ق مي م و ) ve ( لي ل ض مت ف ) misallerinde yaptıkları gibi… Ve ba’zı yerde de şidde t harfine idğâm etmek, ( ُ ه � ر مط ضا ُ ث ) ve ( ر ُط ضا ن م م مف ) m isâllerinde yaptıkları gibi… Ve ( دا م ض :Dâd) harfini, ( ه مل م م ه ُ م ء ماط :Dâ -i mühmele) gibi okumak, hatâdır Bundan kaçınmak lâzı mdır Kezâlik, ( ه م م م ج َ ُ م دا م ض :Dâd -i mu’ceme) ile ( ه م م م ج َ ُ م ء ماظ :Zâ -i mu’ceme) harfleri bir arada cem’ oldukları zaman, aralarında ihtimâm göstermek lâzımdır ki bu da, onların her birini mahrec inden okumak ve ( دا م ض :Dâd) harfine istidâle sıfatını icrâ’ etmekle mümkün olur ( ك م ر ه مظ م ض م ق ن ما ) ve ( ُ ل اظلا � ض م َ مي ) misâllerinde olduğu gibi… Kezâlik, ( ءا م ه :Hâ’) harfini de beyân etmek, ya’nî mahrecine ve sıfat larına ihtimâm göstermek lâzımdır Tecvîd -i Edâiyye,ss 12 -13 82 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde 83 - Beyniyye sıfatını, şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( س ماب ت ح ا ل مام م ك ُ م م د م ع ُة ي ن ي م ب ل ما ه ي ر م ج ل مام م ك ُ م م د م ع م و ت و صلا :Beyniyye diye, sesin kemâliyle akması ve akmaması arasında olan hâle denir) Tecvîd -i Edâiyye,ss 8 Cühdü’l -Mukıl’den 84 -El -Virdü’l -Müfîd fî Şerhi’t -Tecvîd,ss 6 85 - “Beniyye harflerinden ( َ م ع :Ayn) ile ( ء ماب :Râ’) harfinde, sesin küllîsini haps edib de şiddet harfleri gibi yapmakdan çekinmelidir Çünkü hatâdır ( ُ دي ر ُي مام ل ل ما َ م ف ), ( م مي ت مي لا � ع د مي ), ( مي ح رلا ن م ح رل ما ) misâllerinde yaptıkları gibi yapmamalıdır ” Tecvîd -i Edâiyye,ss 12 -13 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 45 üzerinde vakıf yapılırsa, ses ( د كا م ب :durarak) ve mahpus olar ak çıkar Eğer, bu sâkin harfi m edd etmek istersek, medd edemeyiz İkincisi olan rehâvet harflerinden -meselâ ( ش طل ما ) kelimesindeki- ( َ ش :Şîn) harfi üzerinde vakıf yapılırsa, ses, haps olmayarak akıcı bir şekilde çıkar Eğer bu sâkin harfi medd etmek istersek medd edebiliriz Üçüncüsü olan beyniyye harflerinden, - meselâ ( ل م � ما ) kelimesindeki- ( م م� :Lâm) harfi üzerinde vakıf yapılırsa, diğer ikisi a rasında, -ya’nî şiddet ile rehâvet arasında -, bir hal meydan a gelir ki ses, şiddet ile rehâvet arasında olan bir şekilde çıkar Not: Şiddet ile rehâvet’in her biri ayrı ayrı ikişer kısma bölünürler ki şunlardır: Şiddet, şu iki kısma ayrılır: 1- ( ُ وم ه م م ءه م دي د م ش ه م س : Şedide -i mehm ûse) dir Harfleri ( فا م ك :Kâf) ve ( ء مات : Tâ’) harfleridir Bunların sesleri, evvelâ, def’aten belki bi’l - külliyyen kesilip akmaz ki bu, şiddetin hakkıdır Sonra da, mahrec rıfk ile kapatılınca bunların arkasından da nefes tamâmiyle akar ki, bu da, hems’in hakkıdır 2- ( ه م ب ُ وه م � ءه م دي د م ش Şedîde -i mechûre) dir Harfleri ( ب ط ُق د ج ما ) ya’nî ( � ط ق د ج ا ) harfleridir Bunlarda, savt ve nefes, bi’l -külliyye kesilip kapanır Çünkü bu harflerin iki sıfatı da kuvvet sıfatıdır ki, şiddet sıfat ı savtın tamâmiyle akmamasını ( haps olmasını) ve cehr sıfatı ise nefesin tamâmiyle akmamasını îcâb ettirir Eğer bu harfler sâkin olurlarsa, sesleri bi’l -külliyye kapanır Bu zamanda, bunların kendilerini beyâ n etmek için, mahreclerini kuvvetle koparmak sûretiyle bunların âhirinde haps olmuş kuvvetli bir ses çıkıp peydâ olur ki, bu savt -i zâide’ye, Ehl -i edâ’, “Kalkale” derler Kalkale diye, ânîden olan kuvvetli bir nebre’ye denir ( ف ماك :Kâf) ve ( ء مات :Tâ’) harflerinin hems sıfatlarının hakkı da zamânî 86 olan zaîf bir nebre’dir 86 - An, zamânın bir cüz’üdür ki, inkisâmı kabûl etmez Fakat zaman ise, inkisâmı kabûl eder ki birkaç cüz’den mürekkebdir “Şiddet harfleri ânîdir, aslâ medd olmazlar Diğer harf ler ise zamânî’dir, medd olabilirler Fakat Harf- i medd’ler, elif miktârı medd olurlar ( دا م ض :Dâd) harfi ile Hurûf -i tefeşşî, elif harfine yakın medd olunurlar Diğer harfler ise, ânî’ye yakın olurl ar Fakat şiddet harflerinden ( ف ماك :Kâf) ile ( ء مات :Tâ’) harflerinde, şiddet sıfatı ânî’dir Hems sıfatı i se, zamânî’dir” Tercüme-i Cezerî,ss 21 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 46 Rehâvet de şu iki kısma ayrılır: 1- ( ه م س ُ وم ه م م ءه م و خ ب :Rihve- i mehmûse) dir Harfleri ( م خ م ش ُه ش م ح مف ص س ) veyâ ( س ص خ ش ه ث ح ف ) harfleridir Bu harflerde, savt- ı kâmil ile nefes-i kâmil birlikde akar Çünkü her ikisi de, -ya’nî rehâvet ile hems sıfatı - zaîf sıfatlardır Bunun için rehâvet, savtın kâmilen akmasını, hems de nefesin kâmilen akmasını îcâb ettirir 2- ( ه م و خ ب ه م ب ُ وه م � ء :Rihve- i mechûre) dir Bunun harfleri de ( ايوز غذظض ) veyâ ( ا ى و ز غ ذ ظ ض ) harfleridir Bu harflerde ise, savt- ı kâmil, sülüsü kadar nefes ile akar ki savtın sülüsü kadar nefes ile akmak, yalnız rehâvet’in hakkıdır Bunun için rehâvet’in ta’rîfinde ( س م ف نلا ت و صلا ُ ى ر م ج :Nefes ve sesin tamâmiyle akması) denilmişdir Nefesin üçte ikisi de haps olmuşdur ki çıkmaz Bu husûs da, yalnız cehr’in hakkıdır Çünkü rehâvet’in bu kısmında, zaîf bir sıfat ile kuvvetli bir sıfat cem’ edilmişdir 87 7- İ s t i ‘ l â ‘ Lügatde, yükselmek ve irtifâ’ ma’nâsınadır İstılahda ise, ( ُ ع ماف ت ب ا ُء م� َ ت س � ما م ىل ع م� ا ك من م �ا م � ا ه ب ن ماس ا للا : 88 İsti’lâ’ diye, harf okunduğu zaman dilin üst damağa kalkmasına denir) 89 İsti’lâ’ sıfatının sıfatı, kuvvetlidir Bu sıfatın harfleri yedi tâne olup şunlardır: ( ظ ق ط َ م ض ص ُ خ ) ya’nî ( ط غ ض ص خ ظ ق ) Bu isti’lâ’ harflerinin isimlerine ( ه مي ل َ م ت س ُ م :Müsta’liye) derler 8- İ n h i f â d Lügatde, aşağı ve alçak olmak ma’nâsınadır İstılahda ise, ( ُ ض ماف � � ما ء م� َ ت س � ا ُ ل ب ماق ُ م : 90 İnhifâd diye, isti’lâ’nın zıddına denir) 91 Ya’nî harf 87 -Bu husûsda fazla ma’lûmat için bak: Tecüme -i Cezerî,ss 18 -22 deki beyniyye bahsine 88 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde 89 -İsti’lâ’ sıfatını şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( ُع ماف ت ب ا ُء م� َ ت س � ما ُه مل م ىذ ماح ُ م لا م ىل ع م� ا ك من م �ا م � ا ن ماس ا للا ى م ص ق ما ه ف ر م ح ق ط ُن م د ن ع : İsti’lâ’ diye, hatf okunduğu zaman ona muhâzî olarak dilin veyâ dil dibinin damağa kalkmasına denir) Tecvîd -i Edâiyye,ss 9 Cüdü’l -Mukıl’den 90 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde 91 - İnhifâd sıfatını şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( م � ا ه ع ماف ت ب ا ُ م م د م ع م و ل م ف س م� ا ف ن ماس ا للا م ىص ق ما ُء ماق مب ُ ض ماف � � ما ٍ ه ف ر م ح ق ط ُن م د ن ع م ىل ع م� ا ك من م �ا :İnhifâd diye, harf okunduğu zaman, dilin, üst damağ a kalkmayıp alt çenede kalmasına denir) Tecvîd -i Edâiyye,ss 9 Cühdü’l -Mukıl’den Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 47 okund uğu zaman dil üst damağa kalkmaz, alt çenede kalır İnhifâd sıfatı, zaîf bir sıfatdır Bu sıfatın harfleri, yirmibir tâne olup şunlardır: ( زه� فوس كملع ثيدح رشنا اذب ) ya’nî ( ح ب ش ن ا ز ه ج ت ف و س ك م ل ع ث ى د � ذ ) Ya’nî İsti’lâ’ harflerinden maadâsıdır ki bunların isimlerine ( ض ف م خ ن ُ م :Münhafid) veyâ ( س ُ م م ت ل ف :Müstefil) derler Çünkü inhifâd sıfatının diğer bir adı da, ( ه مل ماف ت س ا :İstifâle) dir 92 9- İ d b â k (Düzeltilmiş hâli) Lügatde, yapıştırmak ve ulaştırmak ma’nâsınadır İstılahda ise, ( ُ ق ماب ط � ما م ىل ع م� ا ك من م �ا م ىل م ع ه ب ن ماس ا للا ُ ق ماب ط ن ا :93 İdbâk diye, harf okunduğu zaman dilin üst damağa yapışmasına denir) 94 İdbâk sıfatı, kuvvetli bir sıfatdır Bu sıfatın harfleri, dört tâne olup şunlardır: ( ظ ط ض ص ) Bu harflerin isimlerine ( م ب ط ُ م ه م ق :Mudbaka) 95 derler 96 10- İ n f i t â h Lügatde, ayrılmak ve açılmak ma’nâsınadır 97 İstılahda ise, ( ا � ُ ح مات ف ن ق ماب ط � ا ُ ل ب ماق ُ م : 98 İnfitâh diye, idbâk’ın zıddına denir) 99 Ya’nî, harf 92 - “Elif- i meddiyye ile Vâv -i meddiyye, İsti’lâ’ ve İstifâle’de mâkablindeki harfe t âbi’dirler Eğer mâkablindeki harf müsta’liye ise, bunlar da müsta’liye o lurlar Eğer müstefil ise, bunlar da müstefil olurlar Çünkü bunlar dâimâ sâkin olup yalnızca kendi lerini söylemek mümkün değildir Ancak mâkablindeki harfin harekesi ile okunmaları mümkün olur Aynı şekilde ( ء ماب :Râ’) ile Lâfzutü’llâh’ın ( م م� :Lâm) harfi de, yerine göre ince ve kalın okunur ki bunlar da mâkabline ta’bîdirler Her yerde aynı şekilde olmazlar Tefhîm’ler i hâlinde müsta’liye’den ve Terkîk’leri hâlinde de müstefil’den sayılırlar ” Tercüme -i Cezerî,ss 24 93 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde 94 -İdbâk sıfatını şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( م ىل ع م� ا ك من م �ا ة م ه ج م � ا ُه ُط م س م و م و ن ماس ا للا م ىص ق ما ُء م� َ ت س ا ُ ق ماب ط � ما م د ن ع مام ُ ه م ن ي م ب ُ ت و صلا ُ ر ص م ح ن م ي ُ ث ي م � ن ماس ا للا ط م س م و م ىل م ع ك من م �ا ُ ق ماب ط ن ا م و ه ف ر م ح ق ط ُن :İdbâk diye, harf okunduğu zaman, damak ile dil arasından sesin haps olarak çıkması için d ilin dip ve ortasının, üst damak cihetine yükselerek, dilin ortasına üst damağın intibâk etmesine d enir) Tecvîd-i Edâiyye,ss 9 Cühdü’l -Mukıl 95 - İdbâk, isti’lâ’yı müstelzimdir Çünkü her idbâk müsta’ liye’dir Fakat her müsta’liye, idbâk değildir 96 -İdbâk hakkında fazla ma’lûmât için bak: Tercüme -i Cezerî,ss 25 deki İdbâk bahsine 97 -Saçaklı Zâde 98 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde 99 - İnfitâh sıfatını şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( م ىذ ماح ُ م لا م ىل ع م� ا ك من م �ا م و ن ماس ا للا ط م س م و م َ م ب مام ُ ح مات ف ن � ما ه ف ر م ح ق ط ُن م د ن ع مام ه ن ي م ب ن م حي ا رلا ُ ج ُ ور ُ خ م و مه مل :İnfitâh diye, harf okunduğu zaman, dilin ortası ile üst damak arasında bir boşluk kalıp ona muhâzî olarak dil ile ü st damak arasında sesin çıkmasına denir) Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 48 okunduğu zaman dilin üst damağa yapışmayıp ikisi arasında bir boşluk kalmasına denir İnfitâh sıfatı, zaîf bir sıfatdır Bu sıfatın harf leri, idbâk harflerinin maadâsı olup yirmidört tânedir ki şunlardır: ( اكزف ةَس دجو ذخا نم ثيغ �رش هل قح ) Ya’nî ( ى ن ه و م ل ك ق ف غ ع ش س ز ب ذ د خ ح ج ث ت � أ ) dir İnfitah harflerinin isimlerine, ( ح ت م ف ن ُ م :Münfetih) derler Bu harfler, müstefil değildirler Fakat istifâle, infitâh’ı müstelzimdir 11- K a l k a l e Lügatde, kavi şey’lerin sesine veyâ bir şey’in kımıldatılmasına denir Bunun için ba’zıları, kalkale’yi ta’rîf ederken “Sesi mahrec’de kımıldatmak veyâ mahrec’i kımıldatmak” demişlerdir İstılah ma’nâsı ise, ( ا م و ة د ا شلا ُ ع مام ت ج ا ُة مل م ق ل م ق ل ما تلا م � ا ُ ج مات ح ُي م ف ر ه م ل ن ُ وك � سلا م د ن ع ن ماي مب لا ف ف � ل م ك :100 Kalkale diye, şiddet sıfatı ile cehr sıfatının ictimâına denir ki, sükûn’un beyânında bu ikisine muhtâc olunur) 101 Çünkü şiddet, sesin akmasına mâni’ olur; cehr ise, nefesin akmasına mâni’ olur Bunun için kalkale, cehr ile şiddet sıfatından mürekkeb bir sıfatdır ki iki sese muhtâc olur ve bu yalnız sâkin’lerde vukû’ bulur Bu iki sesten birisi şiddet’in hakkı, ve birisi d e cehr’in hakkıdır ki, her ikisi de ânî, kavi ve haps olmuş seslerdir Bu bakımdan kalkale sıfatı, bütün sıfatların en kavi sidir 102 Bu sıfatın harfleri, beş tâne olup şunlardır: ( د م ج ُ ب ط ُق ) ya’nî ( ق ط د ج � ) harfleridir Bu harflerin isimlerine ( ل ق ل م ق ُ م :Mukalkıl) derler Bunlardan başka ( أ :Hemze) harfi, şiddet ve cehr harfle rinden ise de, ulemâ’nın ekserî si bu harfi, kalka le harfleri içerisinden çıkarmışlar ve kalkale harfi saymamışlardır Çünkü ( أ :Hemze) nin kalkalesi lahın’dır ( أ :Hemze) ye, ba’zen tağyîr, ba’zen tabdîl ve ba’zen de hazf ârız olduğu için kalkalesi çok kerîh olur ki, öksürük veyâ kusmak seslerine be nzer Bunun için Hurûf -i kalkale’den sayılmamışdır 103 Tecvîd -i Edâiyye,ss 9 Cühdü’l -Mukıl’den 100 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde 101 -Kalkale sıfatını şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( م ت ُة مل م ق ل م ق ل ما ة ي و مق ة م ر ب م ن ُه مل ُ ع م م س ُي ت م ح ج م ر خ م م لا ُ ل ُ ق ل م ق :Kalkale diye, mahrec’in tahrîk ve idtırâb’ına -deprenip kımıldamasına - denir ki o harfin mahrec’inden kuvvetli bir ses çıkar) 102 -Kalkale’nin yapılması şöyle olur: Kalkale harflerinin ma hreclerine fazlaca basıp birdenbire ayırmak sûretiyle hâsıl olan zâid sesi, kuvetli okuyup, bunu tağyîr etmemek şartı ile, bu harflerin mâkablindeki harfin harekesine benzer bir şekilde edâ’ etmekden ibâretdir 103 -Hurûf -i kalkele sâkin olduğu zaman kalkale’yi, ad em-i izhâr hurûfunun gayrisinde kalkale etmek veyâ mezkûr sıfatı edâ’ ederken o harflere hareke ve rmekden çekinmek lâzımdır Meselâ, Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 49 12- Ğ u n n e Lügatde, burun içinden ( genizden) çıkan sese denir k i güvercin ve kumru sesine benzer 104 İstılahde ise, ( م ُ وش ي م �ا م ن م ه جو ُ ر ُ خ ُ ت و م ص ُة ن ُغ ل ما : 105 Ğunne diye, sesin genizden - burun kovuğundan- gelmesine denir Ğunne sıfatı, kavi ( kuvvetli ) bir sıfatdir Bu sıfatın harfleri iki tâne olup ( ن :Nûn) ve ( م :Mîm) harfleridir Bu harflerin isimlerine ( ة ي و من ُ غ :Ğuneviyye) derler ki her vaziyetde, ğunne, bu iki harfden ayrılmaz Bu harfler, müşeddet oldukları zaman, ğunnelerini izhâr etmek vâcib’dir Ğunne sıfatı, yalnız ( ن :Nûn) ile ( م :Mîm) harfine mahsûsdur 13- S a f î r Lügatde, ıslık ve kuş sesine safîr denir 106 İstılahda ise, ( ُ� ف صل ما ُة م ه مب ماش مت ُ م � ف صلا ه ت و م ص : 107 Safîr diye, harfin sesini n, ıslık sesine müşâbih olmasına - benzemesine - denir) 108 Safîr sıfatı, kuvvetli ( kavi) bir sıfatdır Bu sıfatın harflei üç tâne olup şunlardır: ( ص س ز ) Bu harflerin isimlerine ( � ف م ص :Safîr) denir 109 14- T e k r î r Lügatde, tekrâr etmek ma’nâsınadır İstılahda ise, ( ُ ري ر ك تل ما � ث م َ م ت ه ب ن ماس ا للا ُ ر ءا رلا ف م و ُ ه م و : 110 Tekrîr diye, harf okunduğu zaman dilin sürçmesine denir, bu sıfat - ء ماب Râ’ - harfine mahsûsdur) 111 Bununla berâber ( ء ماب :Râ’) ( م ك د م ي م ل ما ), ( ُ ة م� صلا ت م م ماق د مق ), ( د مل ُ وي م ل م و ), ( ب مت ), ( ل ب م ق ) ve ( � ق م � ما ) misâllerinde yaptıkları gi bi yapmamalıdır Aynı şekilde ( ء :Hemze) nin mahrecine ve sıfatına riâyet ederek ( ء :Hemze) yi de, rıfk ile ve letâfet ile okumalıdır Ânîden kesik bir se s çıkarmamalıdır 104 -Cühdü’l -Mukıl’den 105 -Dürr -i Yetîm Tecvîd -i Edâiyye,ss 10 Cühdü’l -iMukıl’den 106 -Ahteri Kebîr 107 -Dürr -i Yetîm (Muhammedü’l -Birgivî) 108 -Safîr sıfatını şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( م � ف صلا ُه مب ش مي ف ر م �ا م ع م م ُ ج ُ ر م � ت و م ص ُ� ف صل ما :Safîr diye, - harf okunduğu zaman - harfle berâber çıkan bir sesdir ki ıslık ve kuş sesine benzer ) Tecvîd -i Edâiyye ve Cühdü’l -Mukıl’den 109 -S afîr hakkında fazla ma’lûmât için bak: Tercüme -i Cezerî,ss 30 -31 deki safîr bahsine 110 -Dürr -i Yetîm, (Muhammedü’l -Birgivî) 111 -Tekrîr sıfatını şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( ة م ك م ر م �ا ب و ما ف ر م �ا ب ق ط�نلا م د ن ع ن ماس ا للا س أ م ب ُ د ماَ ت ب ا ُ ري ر ك تل ما :Tekrîr diye, harf hareke ile okunduğu zaman, dil ucu nun titremesine denir) Burada ( داَتبا :irtiâd), titremek demekdir ki ( ةزرل : lerze : titremek ) ma’nâsınadır Tecvîd -i Edâiyye,ss 10 Cühdü’l -Mukıl Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 50 harfini telâffuz eden bir kimse, gâyet dikkâtli davranarak ( ء ماب :Râ’) nın tekrârından sakınmalıdır Çünkü tekrîr sıfatının hakkı, dil, üst damaktan ayrılmadan titrer gibi olmaktır 112 Tekrîr sıfatı, kuvvetli bir sıfatdır ki bu sıfatın doğrusunu öğrenmek her Kur’ân okuyana vâcib’dir Bu sıfatın harfleri bir tâne olup ( ء ماب :Râ’) harfidir Bu harfin ismine ( ري ا ر م ك ُ م :Mükerrîr) derler 113 15- T e f e ş ş î Lügatde, intişâr etmek ve dağılmak ma’nâsınadır İstılahda ise, ( م ا تل م ف ش ى ا ن ت م اش ُ ب صلا و ت ب ه م و ُ ه م و ف ا شلا َ :114 Tefeşşî diye, harf okunduğu zaman, sesin, ağız içinde dağılıp -( ة م م م ج َ ُ م ء ماظ :Zâ’ -i mu’ceme ) mahrecine varıncaya kadar - uzatılmasına denir ki bu sıfat , -( ة م م م ج َ ُ م َش :Şîn -i mu’ceme )- ye mahsûsdur ) 115 Tefeşşî sıfatı, kuvvetli ( kavi) bir sıfatdır Bu sıfatın, yalnız ( ة م م م ج َ ُ م َ ش :Şîn -i mu’ceme) harfine mahsûs olması meşhûrdur ve ekseriyetin kavli de budur 116 Bununla berâber ba’zıları da, tefeşşî harflerinin sekiz tâne olduğunu söylemişlerdir ki şunlardır: ( ض م ش ف ب ث ص س ) Bu harflerin isimlerine ( ى ش م ف م ت ُ م :Mütefeşşî) derler 117 112 -( ء ماب :Râ’) harfinin telâffuzu şöyle olur: Dilin ucu üst d amağa yapışıp damakdan ayrılmaksızın sürçer gibi titreyip durması ile olur ki dil, titremedi kçe ( ء ماب :Râ’) harfi çıkmaz Fakat damakdan ayrılarak titrerse, buna ( İzhâr tekrîri) denir ki hatâ olup lahın’dır 113 -Tekrîr sıfatı hakkında fazla ma’lûmât için bak: Tercüme -i Cezerî,ss 32 -36 daki Tekrîr bahsine 114 -Dürr -i Yetîm, (Muhammedü’l -Birgivî) 115 -Tefeşşî sıfatını, şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( م َ م ب حي ا رلا ج ُ ور ُ خ ب ماش ت ن ا ُة م ر ث م ك ى ا ش م ف تل ما ه ط ماس ب ن ا م و ك من م �ا م و ن ماس ا للا ف ر م �ا ب ق ط�نلا م د ن ع ج ُ ور ُ �ا ف :Tefeşşî diye, harf okunduğu zaman, dil ile üst damak arasından çıkan sesin, dağılıp yayılarak sürekli bir şekilde çıkmasına denir) Tecvîd -i Edâiyye,ss 10 Cühdü’l -Mukıl’den 116 -( ة مل م م ه ُ م :Mühmele) demek, noktasız olan, nokta sâhibi olmayan har f demektir Bunun için şekil i’tibârı ile birbirine benzeyip bir nokta ile ayırt edilen harflerin noktasız olanlarından ( َ س :Sîn), ( د ماص :Sâd) ve ( ء ماط :Dâ’) gibi harflere ( ة مل م م ه ُ م َ س :Sîn -i mühmele), ( ة مل م م ه ُ م د ماص :Sâd -i mühmele) ve ( ة مل م م ه ُ م ء ماط :Dâ’ -i mühmele) denilmişdir Kezâlik, ( ة م م م ج َ ُ م :Mu’ceme) demek de, noktalı olan, nokta sâhibi olan ha rf demektir Bunun için şekil i’tibârı ile birbirine benzeyip bir nokta ile ayırt edilen harflerin noktalı olanlarından ( َ ش :Şîn), ( د ماض :Dâd) ve ( ء ماظ :Zâ’) gibi harflere de, ( ة م م م ج َ ُ م َ ش :Şîn -i mu’ceme), ( ة م م م ج َ ُ م د ماض :Dâd -i mu’ceme) ve ( ة م م م ج َ ُ م ء ماظ :Zâ’ -i mu’ceme) denilmişdir 117 -Tefeşşî sıfatı hakknda fazla ma’lûmât için bak: Tercüme -i Cezerî,ss 36 -38 deki tefeşşî bahsine Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 51 16- İ s t i d â l e Lügatde, uzun olmak ma’nâsınadır İstılahda ise, ( ت و صلا ُ د ماد ت م ا ُة مل ماط ت س � ما د ما ضلا ف م ى ه م و ه ب : 118 İstidâle diye, harf okunduğu zaman, sesin imtidâdına denir ki bu sıfat - د ماض :Dâd - harfine mahsûsdur) 119 Çünkü ( د ماض :Dâd) harfinin sesi, mahrec’inin evvelinden sonuna kadar -ya’nî ( م � :Lâm) harfinin mahrec’ine varıncaya kadar - bir elif miktârı kadar çekilir İstidâle sıfatı, kuvvetli bir sıfatdır ve yalnız ( ة م م م ج َ ُ م د ماض :Dâd -i mu’ceme) harfine mahsûstur Bu harfin ismine ( لي ط مت س ُ م :Müstedil) derler 120 Not: Sıfât -ı zâtiyye’den olan istidâle sıfatı ile, Sıfât -ı ârıza’dan olan imtidâd ( medd) sıfatının farkı şudur: İstidâle sıfatı, harfin mahrec’inde cereyan eder İmtidâd sıfatı ise, harfin zâtında cereyan eder ki harfe sonradan ârız olmuştur  Buraya kadar zikr edilen Sıfât -ı zâtiyye’lerden başka şu dört sıfat daha vardır ki mühimdir: a- ( ق م� ذ ا :İ z l â k) veyâ ( ة مق م� م ذ :Z e l â k a ) Lügatde, âsânlık, sühûlet, kolaylık ve sür’at ma’nâsınadır İstılahda ise, harfi söylerken dilin serî olmasına denir İzlâk sıfatının harfleri, a ltı tâne olup şunlardır: ( ب ُل ن م ر م ف ) veyâ ( � ل ن م ب ف ) Bu harflerin isimlerine ( ة م ق ل ذ ُ م :Müzlika) denir ki zıddı İsmât’dır b- ( ت مام ص ا : İ s m â t ) Lügatde, men’ etmek ma’nâsınadır İstılahda ise, harfi söylerken lisâna ağır geldiğinden kendilerinden yalnız aslı rubâî olanlar ile humâsî olanların terkîbi men’ edilmişdir Bunun için İsmât harflerinden birisi i le berâber olabilirler Bununla berâbe r ( م ع س ُ وط س ), ( م ع س م ج د ), ( م ز ه م ز ق ), ( ُ د ه ُ د ق ) 118 -Dürr -i Yetîm (Muhammedü’l -Birgivî) 119 -İstidâle sıfatını şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( م اه ر خآ م � ا ن ماس ا للا ة مف ماخ ل و ما ن م ت و صلا ُ د ماد ت م ا ُة مل ماط ت س � ما :İstidâle diye, -harf okunduğu zaman - dilin yan tarafının evvelinden âhirine kadar, sesin i mtidâdına denir) Tecvîd -i Edâiyye,ss 10 Cühdü’l -Mukıl’den 120 -İstidâle sıfatı hakkında, fazla ma’lûmât için bak: Tercüme -i Cezerî,ss 36 daki istidâle bahsine Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 52 ve ( ُ د ع ُ ش م قوة ) gibi sayılı bir kaç kelime varsa da bunlar Arabî olmayıp yabancı kelimelerdirler İsmât sıfatının harfleri, İzlâk sıfatının harfleri olan altı harf ile Harf-i medd olan ( وا م و :Vâv), ( ء ماي :Yâ’), ( ا :Elif) harflerinin dışında kalan ondokuz harfdir ki şunlardır: ( ه ك ق غ ع ض ص ظ ط ش س ز ذ د خ ح ج ث ت ) İsmât harflerin in isimlerine ( ت م م ص ُ م :Musmet) derler 121 c- ( َ ل : L i y n ) Lügatde, yumuşaklık ve mülâyim olmak ma’nâsınadır İstılahda ise, h arfi söylerken mahrec’inden, lî net ve sühûlet ile çıkarmaya denir Lî n sıfatının harfleri, iki tâne olup ( و ماو :Vâv) ve ( ء ماي :Yâ’) harfleridir Bu harflerin isimlerine ( ن ي ل :Lînî) veyâ ( َ ل :Lî n) derler Bu iki harfin, Harf- i lîn olabilmesi için, kendilerinin sâkin olup mâkablinin meftûh olması lâzımdır ( ل ي م و ), ( م و من ), ( م ه ي مل م ع ), ( م َ مب ) ve ( م هي د ي ما ) misâllerinde olduğu gibi Bu harfler, vasıl hâlinde, yarım elif miktârından fazla çekilmezler Eğer bu harflerin mâba’di sâk in olursa, o zaman da Medd-i lîn olurlar ( م و من ), ( ف و م خ ) ve ( َ م ع ) misâllerinde olduğu gibi 122 d- ( ف مار � ا :İ n h i r â f ) Lügatde, meyletmek ve bir tarafa eğilmek ma’nâsınadır İstılahda ise, harf okunduğu zaman, o harfde, dil ucuna veyâ dil arkasına doğru bir meyil bulunmasına denir İnhirâf sıfatının harfleri, iki tâne olup ( م م� :Lâm) ve ( ء ماب :Râ’) harfleridir Bu harflerin isimlerine ( ف ر م خ ن ُ م : Münharif) d enir ( م م� :Lâm) harfinin sesi nde olan meyil, dilin ucu semtidir ( ء ماب :Râ’) harfin in sesinde olan meyil ise, dilin arka semtidir 123 Not: Buraya kadar zikr olunan Sıfât -ı zâtiyye’lerden onbir tânesi, kavi ( kuvvetli ) sıfatlardandır ki şunlardır: 121 -İsmât hakkında fazla ma’lûmât için bak: Tercüme -i Cezerî,ss 29 -30 daki İsmât bahsine 122 -Tecvîd -i Edâiyye,ss 10 ve Tercüme -i Cezerî ,ss 32 123 -Tecvîd -i Edâiyye,ss 10 ve Tercüme -i Cezerî,ss 32 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 53 1-Cehr 6-Kalkale 10- İstidâle 2- Şiddet 7-Safîr 11-Ğunne 3- İsti’lâ’ 8-Tekrîr 12-İnhirâf 4- İdbâk 9-Tefeşşî Geriye kalan altısı da, zaîf sıfatlardandır ki şunlardır: 1-Hems 4- İnfitâh 2- Rehâvet 5 -Beyniyye 3- İnhifâd 6- Lîn Bunlardan Beyniyye sıfatı, mutavassıt bir sıfatdır, ya’nî zaîf ile kuvvetli ortasıdır Aşağıda gelecek olan Sıfât -ı ârıza’lardan Tefhîm sıfatı, kavi bir sıfatdır Terkîk sıfatı ise, zaîf bir sıfatdır Sıfât -ı kaviyye’nin biri, bir harfde bulunduğu zaman, o harf kavi olur Eğer bir harfde iki veyâ daha ziyâde bulunursa, o harf daha ziyâde kavi ( kuvvetli ) olur ( ء ماط :Dâ’) harfi gibi Aynı şekilde Sıfât -ı zaîfe’den biri, bir harfde bulunursa, o harf zaîf olur Eğer bir harfde iki veyâ daha ziyâde bulunursa, o harf daha ziyâde zaîf olur ( ء ماه :Hâ’) harfi gibi 124 Not: Bu raya ka dar zikr olunan sıfatlar, yirmi tânedir Fakat bu sayıya, ba’zıları Mahrec’i katmazlar ve ba’zıları da İzlâk ile İsmât’ı katmaz lar Bu bakımdan bunların sayısı onyedi’ye düşer ki bunlar, yukarıdaki onbir kuvvetli ve altı zaîf sıfat’dır    124 -Tecvîd -i Edâiyye,ss 11 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 54 B- S I F Â T – I Â R I Z A 1- T e f h î m Lügatde, bir şey’i kalın etmek ma’nâsınadır İstılahda ise, bir harfi kalın okumağa denir Tefhîm sıfatı, kuvvetli bir sıfatdır Bu sıfatın harfleri yedi tâne, -kalın okunmak ( tefhîm) şerâitini hâiz olan harfler ile birlikde onbir tâne - olup, İsti’lâ’ harfleri ile kalın okunmak şerâitini hâiz olan ( م م� :Lâm), ( ء ماب :Râ’) harfleri ve Harf -i medd olan ( ف ل ما :Elif), ( و ماو : Vâv) harfleridir ki şunlardır: 125 ( ق غ ظ ط ض ص خ – ا و ب ل ) Bu harflerin isimlerine ( م ا خ م ف ُ م :Müfahhim) derler Hurûf -i isti’lâ’da, tefhîm vâcibdir İsti’lâ’sı ziyâde olan bir harfin, tefhîmi de ziyâde olur Çünkü tefhîm, isti’lâ’ya tâbi’dir 126 Not: “Tefhîm sıfatı, beş mertebededi r: Birinci mertebe, elifli fetha’nın tefhîmidir ( م ن ماب - م ل ماق – م ل ماط ) gibi İkinci mertebe, elifsiz fetha’nın tefhîmidir ( م اه مق م ر م خ ) gibi Üçüncü mertebe, madmûm’un tefhîmidir ( � ر � ضل ما - ُ ق ب مام نل ما ) gibi Dördüncü mertebe, sâkin’in tefhîmidir ( ن غ ما - ن ب م ذ ) gibi Başinci mertebe -ya’nî en aşağı mertebe - de, 125 -Ba’ziları, ( و ماو :Vâv) harfini katmayarak Tefhîm harfleri on tânedir, derler 126 -“( ف ماق :Gâf) harfinin isti’lâ’sı, ( ء ماخ :Hâ’) ile ( َ م غ :Ğayn) harfinin isti’lâ’sından ziyâde olursa, tefhîmi de onların tefhîminden ziyâde olur Fakat ( ء ماخ :Hâ’) ile ( َ م غ :Ğayn) harfinin isti’lâ’sı, birbiri ile aynıdır İdbâk harflerinin tefhîmi, isti’lâ’ harflerinin tef hîminden ziyâdedir Çünkü İd bâk, iki cihetlidir Birisi, dilin kökünün kalkması, diğeri de dilin orta sının kalkmasıdır Bu bakımdan idbâk’da, iki kat mu’cib -i tefhîm vardır ( ة مل م م ه ُ م ء ماط :Dâ’ -i mühmele) nin idbâkı, diğer üç idbâk harflerinden z iyâde olursa, tefhîmi de onlardan ziyâde olur ( ء ماط :Dâ’) harfinin sıfatlarının hepsi de kuvvetli sıfatlar olduğu için, bütün harflerden kuvvetlidir Bunun için bu harfi inceltmek hatâdır Çünkü incelmesi hâlinde ( ل ماد :Dâl) harfi olur Esâsen ( ء ماط : Dâ’) harfi, ( م اد ل :Dâl) harfinin kalınıdır Bu harfi ( ء مات :Tâ’) harfinin kalını şeklinde de okumakdan kaçınmak lâzımdır Çünkü hatâdır ( د ماص :Sâd) ile ( د ماض :Dâd) harfinin idbâkı orta olursa, tefhîmi de orta ol ur ve bu halde de birbiri ile berâber olmuş olur lar ( ء ماظ :Zâ’) harfinin idbâkı, ( د ماص :Sâd) ile ( د ماض :Dâd) harfinin idbâkından az o lursa, tefhîmi de onlardan az olur Fakat ( ء ماخ :Hâ’), ( َ م غ :Ğayn) ve ( ف ماق :Gâf) harflerinin tefhîminden ( ء ماظ :Zâ’) harfinin tefhîmi daha ziyâdedir ” Tercüme -i Cezerî,ss 26 -27 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 55 meksûr’un tefhîmidir ( ط مار ص م � ا - مي ق مت س ُ م - ُ ه ُ م مات خ ) gibi Bu son mertebe , aşağıda gelecek olan Hurûf -i murakkıka’ların terkîkine yakındır” 127 2- T e r k î k Lügatde, bir şey’i ince etmek ma’nâsınadır İstılahda ise, bir harfi i nce okumaya denir Terkîk sıfatı, zaîf bir sıfatdır Bu sıfatın harfleri, yi rmibir tâne -Tefhîm, ( kalın okunmak ) şerâitini hâiz olmayan harfler ile berâber yirmibeş tâne - olup Hurûf -i mufahhime’nin, -ya’nî Hurûf -i isti’lâ’ ile kalın okunmak şerâitini hâiz olan ( م م� :Lâm), ( ء ماب :Râ’) ve Harf -i medd olan ( ف ل ما :elif), ( و ماو :Vâv) harflerinin -, maadâsı olan, Hurûf -i inhifâd ile tefhîm şerâitini hâiz olmayan ( م م� :Lâm), ( ء ماب :Râ’) ve Harf-i medd olan ( ف ل ما :Elif), ( و ماو :Vâv) harfleridir ki şunlardır: ( و س ك م ل ع ث ى د ح ب ش ن ا ه ج ت ف ز ذ � ا و ب ل ) Bu harflerin isimlerine ( ق ا ق م ر ُ م :Mürakkık) derler Bu harflerde, terkîk vacib’dir Not: Tefhîm ve Terkîk’deki ( م م� :Lâm), ( ء ماب :Râ’) ve Harf -i medd olan ( ف ل ما :Elif), ( و ماو :Vâv) harfleri, bir takım şartlara bağlıdırlar ki bunların hukümleri şöyledir: ( م م� : Lâm ) harfinin hukmü: Lâfzatü’llâh’ın mâkabli, meftûh -i ğayr -i mümâl veyâ madmûm olursa, Lâfzatü’llâh’ın ( م م� :Lâm) harfini tefhîm etmek vâcib’dir Meftûh -i mümâl olursa, tefhîm ve te rkîk câizdir Eğer mâkabli meksûr olursa, terkîk vâcib’dir 128 Diğer ( م م� :Lâm) harfleri ise, kendileri meftûh olup mâkabli ( د ماص : Sâd) veyâ ( ء ماط :Dâ’) veyâ ( ء ماظ :Zâ’ ) olsa, ( ة م� م ص - ق م� مط - ل مظ ) gib i; veyâ bunların aralarında ( ف ل ما :Elif) olsa, ( ل ماص ُ م ) gibi; veyâ bunlardan sonra ( م م� :Lâm) harfi, vakf ile sâkin yapılsa, ( ل م ص ُ وي ) gibi; veyâ iki meftûh ( د ماص :Sâd) harfi arasında ( م م� :Lâm) harfi sâkin olarak bulunsa, ( ل ماص ل م ص ) gibi; bunların hepsinde tefhîm ve terkîk câizdir Bu sûretlerden başka şekillerin hepsinde, ( م م� :Lâm) harfinin, terkîki vâcib’dir 127 -Tercüme -i Cezerî,ss 26 128 -Verş , bu ( م م� :Lâm) harflerinin ba’zılarını kalın ve ba’zılarını i nce okumuş ise de, tafsîli, kütüb-i kırâet’de vardır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 56 ( ء ماب : Râ’ ) harfinin hukmü : ( ء ماب :Râ’) harfi, imâlesiz meftûh veyâ ravm ile ravm’sız 129 madmûm olup mâkablinde meksûr veyâ Ya’ -i sâkine bulunmazsa, bu halde ( ء ماب :Râ’) harfininin tefhîmi vâcib’dir Eğer ( ء ماب : Râ’) harfi meksûr olursa, terkîki vâcib’dir ( ب م ر م ش ب ) lâfzının vakfında ve b irinci ( ء ماب :Râ’) nın tefhîm ve terkîkı câizdir İkinci ( ء ماب :Râ’) ise, ravm’siz vakfında birinci ( ء ماب :Râ’) ya tâbi’dir ( ء ماب :Râ’) harfinin mâkablinde, hâilsiz meksûr veyâ yâ’ -i sâkine bulunursa ( س ُ � او - م نا م ر ي م ح - م ن ُ ور با م ص ) gibi, ( ء ماب :Râ’) harfinin tefhîm ve terkîkı muhtelifün fîh’dir Meksûr ile ( ء ماب :Râ’) harfi arasında bir sâkin hâil bulunursa, ( ن مار م ع ل ئ مار س ا - م ه مار ب ا ) gibi; ( ء ماب :Râ’) harfinin tefhîmi vâcib’dir Eğer bu sâkin hâil, ( د ماص :Sâd) veyâ ( ء ماط :Dâ’) veyâ ( ف ماق :Gâf) harflerinden birisi olursa, ( ا ار ق م و - ا ار ط ق - ا ار ص ا ) gibi; veyâ bu sâkin hâilden sonra gelen ( ء ماب :Râ’) harfi mükerrer olursa ( م با م ر س ا - م با م ب د م ) gibi; yine ( ء ماب :Râ’) harfinin tefhîmi vâcib’dir Fakar bu sâkin hâil, bu harflerin ğayrisi olur ve ( ء ماب :Râ’) harfi de mükerrer olmazsa ve ( ء ماب :R â’) nın maba’dinde Gâ f-i meksûre’den başka bir isti’lâ’ harfi de bulunursa, ( ا اض مار ع ا ) gibi; yine ( ء ماب :Râ’) harfinin tefhîmi vâcib’dir Eğer ( ء ماب :Râ’) harfinin mâba’dinde, bir isti’lâ’ harfi bulunmazsa veyâ Gâf -i meksûre bulunursa, ( قا م ر ش ا ) gibi; ( ء ماب :Râ’) ha rfinin tefhîm ve terkîkı muhtelifün fîh’dir ( ء ماب :Râ’) harfi, ravm’siz sâkin olup mâkabli madmûm veyâ meftûh olsa ve bunlar ile ( ء ماب :Râ’) harfi arasında sâkin bir hâil de olmasa, ( ر م �ا م و ق ر مب - – ر ُ ك ذ ُا ) gibi; veyâ bunlar ile ( ء ماب :Râ’) harfi arasında sâkin bir hâil bulunup bu sâkin hâil de ( ء ماي :Yâ’) ile Elif-i mümâle’nin ğayrisi olsa, ( ر س ُ ع – ُ ة مل ي مل ب د م ق لا – ر ه م ش ف ل ما – ر س ُي ل ما ) gibi; ( ء ماب :Râ’) harfinin tefhîmi 129 -İleride gelecek olan ravm bahsine bak: Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 57 vâcib’dir 130 Eğer bu sâkin hâil ( ء ماي :Yâ’) veyâ Elif -i mümâle olursa, ( ب مان - ب ماد - � سل ما ) gibi; vakfında, ( ء ماب :Râ’) harfinin tefhîm ve terkîkı muhtelifün fîh’dir ( ء ماب :Râ’) harfi sâkin olup mâkabli de meksûr olursa, ( ء ماب :Râ’) harfinin terkîkı vâcib’dir Sâkin olan ( ء ماب :Râ’) harfinin mâkablindeki harf meksûr olur ve bunun kesresi de ârız olursa, ( ى َ ج ب ا - ب م ك ب ا – م ىض مت ب ا ) gibi; veyâ sâkin olan ( ء ماب :Râ’) harfinin mâkablindeki harfin kesresi aslî olur ve ( ء ماب :Râ’) nın mâba’dindeki ğa yr-i meksûr harf de isti’lâ’ harflerinden biri olursa, ( س ماط ر ق - دا م ص ر م لا ب مل ) gibi; ( ء ماب :Râ’) harfinin tefhîmi vâcib’dir Eğer bu halde ( ء ماب :Râ’) harfinin mâba’dindeki Hurûf -i isti’lâ’ meksûr olursa, ( ق ر ف ) gibi; vakfında ve valsında, tefhîm ve terkîk muhtelifün fîh’dir ( câizdir) ( ء ماب :Râ’) harfi, kelimenin sonunda olup kesre ile ( ء ماب :Râ’) harfi arasında Hurûf -i isti’lâ’dan biri sâkin olarak bulunursa ( ر ط ق لا م َ م ع – ص م ن م ر ) gibi; ravm’siz vakfında yine ( ء ماب :Râ’) harfinin tefhîm ve terkîkı muhtelifün fîh’dir ( câizdir) Eğer ( ء ماب :Râ’) harfi sâkin olsa ve mâkablindeki harf de sâkin olsa, bu vaziyetde, sâkin harfden evvel gelen harfin harekesi ile amel olunur ( ري د مق - بو ُ د � صل ما - صل ما ب ) misâllerinde olduğu gibi Bu zikr olunan husûslardan başka bütün hallerde, ( ء ماب :Râ’) harfinin terkîkı vâcib’dir ( ء ماب :Râ’) harfinin ravm ile vakfı hâli, tefhîm ve terkîkın câiz veyâ vâcib olması bakımından, vaslı gibidir Bir çok kurrâ’lar, mîm -i zâide -i meksûre’den sonra gelen ( ء ماب :Râ’) harfini, tefhîm ederler Bu husûsu, ( ى ب ماق لا � ى ل م ع :Aliyyü’l -Kârî), ( حي ر م ش ن ب ا :İbn -i Şerîh) den nakletmişdir 131 130 -( ب م ر م ش ب ) lâfzında, ikinci ( ء ماب :Râ’) nın hukmü, yukarıda geçti ki bundan müstesnâdı r Birinci ( ء ماب : Râ’) nın evvelki kâıdeden müstesnâ’ olduğu gibi 131 -Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde,ss 10 -11 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 58 ( ف ل ما : Elif ) harfinin hukmü : Elif-i meddiyye, tefh îm ve terkîkın vâcib veyâ câiz olması husûsunda, mâkabline tâbi’dir Yânî tefhîm veyâ terkîkı vâcib olan harfden sonra vâki’ olursa, onun da tefhîmi veyâ terkîkı vacib olur Tefhîm ve terkîkı câiz olan harfden sonra vâki’ olursa, onun da tefhîm ve terkîkı câiz olur Elif -i meddiyye, Hurûf -i müfahhime’den sonra vâki’ olduğu zaman, kalın okunur ( ن ُ وب ماق ) misâlinde olduğu gibi Hurûf -i mürakkıka’dan sonra vâki’ olduğu zaman da, ince okunur ( ا ُ ؤا م ج ) misâlinde olduğu gibi 132 ( و ماو : Vâv ) harfinin hukmü: Vâv -i meddiyye de, - Elif-i meddiyye gibi -, tefhîm ve terkîkın vâcib veyâ câiz olması husûsunda, mâkabline tâbi’dir Ya’nî tefhîm ve terkîkı vâcib olan harfden sonra vâki’ olursa, onun da tefhîm ve terkîkı vâcib olur Tefhîm ve terkîkı câiz olan harf den sonra vâki’ olursa, onun da tefhîm ve terkîkı câiz olur Vâv -i meddiyye, Hurûf -i müfahhime’den sonra vâki’ olduğu zaman, kalın okunur ( ُ با مق نو ) misâlinde olduğu gibi Fakat Yâ -i meddiyye’yi, medd olmayan ( ء ماي :Yâ’) ve ( م ٍ ماو و :Vâv) harflerini, ince ve letâfetle okumak lâzımdır ki bunlar, hiçbir harfe tâbi’ olmazlar ( ُ م و م ق ل ما - ُ م و نل ما - ُ ل ي ل ما ُ ف ي صل ما - م لي ق ) misâllerinde olduğu gibi Vâv -i meddiyye, Hurûf -i murakkıka’dan sonra vâki’ olduğu zaman da, ince okunu r ( ا ُ ؤا م ج ) misâlinde olduğu gibi Bâhusûs, ( � م خ - � م غ ) gibi kelimelerde, terkîk’a gâyet ihtimâm göstermek lâzımdır Çünkü herne zaman Hurûf-i mürakkıka’dan biri, Hurûf -i müfahhime’den biri ile yan yana bulunursa, bu halde, Hurûf -i müfahhime Hurûf -i mürakkıka’ya gâl ip gelir ve o harfi kendine çekip kalın okutur Çünkü Hurûf -i mürakkıka’da dilin kökünü aşağıda bırakıp bunun hemen akabinde, Hurûf -i müfahhime’ de yukarı kaldırmak çok güçdür Bunun için bu husûsa dikkât etmeyip hatâ edenler, her iki sini de bir cihet üzere amel etmek için, tefhîm ederler Hatâlı olan bu hareket ise gâyet kolaydır Nitekim ( م ىش م � - م ىش غ مي ) gibi lâfızların ( ء ماي :Yâ’) ve ( َ ش : Şîn) harfini terkîk etmek vâcib iken kalın okurlar 132 -Bu husûsda fazla ma’lûmât için bak: Tercüme -i Cezerî,ss 28 -29 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 59 Kezâlik, ( � ماح ص ما ب ) gibi lâfızların ( أ :Hemze) sini ve ( م اح :Hâ ) harfini; ( م ص م ح ص م ح ) gibi lâfızların ( م اح :Hâ ) harflerini; ( �ا ) Lâfza -i celâl’inin ( م ا :Hemze) sini; ( ف ط مل م ت مي ل م و ) l âfzının ikinci ( م م� :Lâm) harfini; ( م ىل م ع �ا ) lâfzındaki ( م ىل م ع ) nın ( م م� :Lâm) harfini; ( م َ ا لا ضلا م� م و ) âyet -i kerîme’sindeki ( م � ) nın ( م م� :Lâm) harfini; ( ة م ص م م م م ) lâfzındaki ( مي م :M îm) harflerini; ( ق ر مب ) ve ( ل طا مب ) lâfızlarındaki ( ء ماب :Bâ’) harfleri ni; ( بو ُ د ص مي ) lâfzındaki ( ء ماي :Yâ’) ve ( لا م د :Dâl) harflerini; ( ب ُ ود ُ ص ) lâfzındaki ( ء ماد :Dâl) harfini; ( ع مل ط م م ) lâfzındaki ( مي م :Mîm) ve ( م م� :Lâm) harflerini; ( ُ ت ط م ح ما ) ve ( � ق م � ما ) lâfızlarındaki ( م اح :Hâ) harfl erini; ( �ا ُ ر ص من ) ve ( ر ص مان ) lâfızlarındaki ( ن ُ ون : Nûn) harflerini; ( ُ ل ص م ف ل ما ) lâfzındaki ( ء ماف :Fâ’) harfini; ( م ء ُ ت ب م ر ق ما ) lâfzının ( أ :Hemze) sini ve bunlar gibileri kalın okurlar ki, bunların hepsi hatâdır Çünkü bunların hepsinde, terkîk vâcib’dir 133 Bununla berâber bunların hepsinde, tefhîm ve terkîk’de ifrat ve tefrîtden sakınmak lâzımdır Tefhîm harflerinden biri, terkîk harfl erinden biri ile yan yana geldiği zaman, haklarını tam olarak vermek lâzımdır Tefhîm yapılacak yerde terkîk, terkîk yapılacak yerde tefhîm yapmak büyük hatâdır ki, bundan şiddetle kaçınmak lâzımdır ( م َ ا ل اضلا م� م و - � م ب - ض م ر م م – ُ � ما ُ ر م ب ك ما - ة م ص م م م م - ر ص م َ لا م و - ف ط مل م ت مي ل م و ) gibi misâllerde, yaptıkları gibi aslâ yapmamalıdır Çünkü büyük hatâ olup lâhın’dır 3- İ d ğ â m Lügatde, gizlemek, bir şey’i bir yere koymak ve teşdîd ile iki harfi bir harf yapmak ma’nâlarınadır İstılahda ise, ( و ما َ مل ث مام مت ُ م لا َ م ف ر م �ا د م ح ما ُ ل ماخ د ا ُ م ماغ د � ما ر خ� ا ف َ مب ب ماق مت ُ م لا و ما َ م س ن ماج مت ُ م لا :İdğâm diye, birbirine mütemâsil veyâ mütecânis veyâ mütekârib olan iki harfden birincisini ikincisine idhâl edip - müşedded bir harf yaparak - tek bir harf gibi okumaya denir) 134 İdğâm’da, birinci harfin sâkin, ikinci harfin müteharrik olması şartdı r Bunun aksi olursa idğâm yapılmaz ( م ُت ن م ن مظ - م ان ل مل مظ ) misâllerinde olduğu 133 -Tercüme -i Cezerî,ss 28 134 -İdğâmı, şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( َ مب ب ماق مت ُ م لا و ما َ مل ث مام م ت ُ م لا َ م ف ر م �ا ُ ط ل م خ ُ م ماغ د � ما :İdğâm diye, birbirine mütemâsil veyâ mütekârib olan iki harfin -birincisini ikincisine- karıştırarak -okumakdır -) Tecvîd -i Edâiyye,ss 14 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 60 gibi Eğer her ikisi de müteharrik olursa yine idğâm yapılmaz ( م ص م ص م ق لا ص ُ ص ق ماف – م ُ ك م ك مل م س مام ) misâllerinde olduğu gibi Eğer sâkin olan birinci harf, Harf- i medd olursa yine idğâm yapılmaz ( م و مي ف – ا ُ ول م م ع م و ا ُ ون م مآ ) misâllerinde olduğu gibi 135 Gerek bir kelimede ve gerekse iki kelimede - bilâ hâil- birbirine kavuşan iki harfin, mahrecleri ve sıfatları aynı olursa onlara mütemâsileyn veyâ misleyn; mahrecleri aynı olup sıfatları ayrı ayrı olursa onlara mütecâniseyn; mahreclerinde veyâ sıfatlarında birbirine bir benzerlik ve yakınlık olursa onlara da mütekâribeyn denir 136 Bundan dolayı idğâm üç nevîdir: Birincisi, İdğâm -i misleyn’dir İkincisi, İdğâm -i mütecâniseyn’dir Üçüncüsü ise, İdğâm -i mütekâribeyn’dir Ba’zıları, İdğâm -i mütecâniseyn’i, İdğâm -i mütekâribeyn’e derc edip idğâm, İdğâm -i misleyn ve İdğâm -i mütekaribeyn olmak üzere iki türlüdür, derler 137 a- İdğâm -i misleyn ( ا ة م ف ص م و ااج م ر م م ماد م تا ا م م َ مل ث م لا ُ م ماغ د ا :İdğâm -i misleyn diye, mahrecleri ve sıfatları aynı olan iki harfin -birincisi sâkin ikincisi müteharrik olarak - birbirine uğrarsa, -birincisini ikincisine idhâl edip müşeddet bir harf gibi 135 -“Mütecânis ve mütekârib olan iki harf, birbirine -birincisini ikincisine - kalb olunduktan sonra idğâm edilmiş olduğu için, mütecâniseyn veyâ mütekâribeyn dediğimiz idğâmlar da, idğâm-i misleyn olurlar ” El-Kavlü’s -sedîd fî İlmi’t -Tecvîd veyâ Tecvîd -i Cedîd,ss 61 136 -“İdğâm yapılan iki harfden birincisine ( م م غ د ُ م :Müdğam), ikincisine ( هي ف م م غ د ُ م :Müdğamün fîh) denir İdğâm yapılan harflerin ikisi bir kelimede ise, bir tân e olarak yazılır ve tekerrürüne alâmet olmak için de üzerine bir şedde konur ( ا ر ُ �ا ب � ر ُ � ما – ا ن م مآ مان ب م ب – ا ا ب ُ ح �د م ش ما - و ُ د م ع - ا ا ي غ ُ م ) misâllerinde olduğu gibi Eğer idğâm yapılan harfler, birbirine mükârin olan ayr ı ayrı iki kelimede iseler, ayrı olarak yazılırlar ki bu halde şeddeye lüzum kalmaz ( او ُ ر م ص من م و ا و م وآ – م ك ماص م َ ب � ر ض ا – م ُ ه ُت م ب ما � ت م � م ب مام مف – م ب م ه م ذ ذ ا ) misâllerinde olduğu gibi ( او ُ ر م ص من م و ا و م وآ ) misâlinde, cemi’ ( و ماو :Vâv) ının elifi, yalnız yazıda olduğu için, idğâma mâni’ değildir İdğâm, kalkale’ye mâni’dir ( ُ ت د م ه ماع - ُ ت د ُ ع ) misâllerinde olduğu gibi ki, bunlarda idğâm yapıldığından kalkale yapılmaz ” El -Kavlü’s -Sedîd fî İlmi’t -Tecvîd veyâ Tecvîd -i Cedîd,ss 57 -60 137 - İdğâm, iki kısımdır: Birisi, -İdğâm -i sağîr’dir ki mütemâsileyn veyâ mütecâniseyn veyâ mütekâribeyn olan iki harf, bir veyâ iki kelimede vâk i’ olup evvelkisi sâkin olursa ona denir Bunun için İdğâm -i sağîr, üç türlüdür - Diğeri de İdğâm -i kebîr’dir ki mütemâsileyn veyâ mütecâniseyn veyâ mütekâribeyn olan iki harf, bir veyâ iki kelimed e vâki’ olup her ikisi de müteharrik olursa ona denir Bu halde birinci harf sâkin yapılarak ikinci harfe idğâm edilir Bu husûsda faza ma’lûmât için bak: Kitâb -i Güzîde,ss 24 -28 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 61 okumaya- denir) 138 Bu halde idğâm vâcib’dir ( او ُ ر م ص من م و ا و م وآ – ه ب � ر ضا مف – م ام مف � ت م � م ب م ُ ه ُ ت م ب ما – م ك مل م ه ه مي ل مام – ا ُ ن م � ن – �ا م ب م ه م ذ ذ ا ) misâllerinde olduğu gibi Fakat bunlardan ( م ك مل م ه ه مي لا م م ) gibi misâllerde, muhtar olan kavil, vakıf olunmakdır M îm-i sâkin ( مي م :Mîm) e, Nûn -i sâkin ( ن ُ ون :Nûn) a uğrarsa, İdğâm -i misleyn mea’l -ğunne olur ( ُ ه م د م ص ؤ ُ م م ه ي مل م ع ) ve ( م ن م ؤ ُن ن مل ) misâllerinde olduğu gibi Tenvin, ( ن ُ ون :Nûn) a uğrarsa , İdğâm -i mea’l -ğunne olur b- İdğâm -i mütecâ niseyn ( اة م ف ص ماف مل م ت خا م و ااج م ر م م ماد م �ا ا م م َ م س ن ماج مت ُ م لا ُ م ماغ د ا :İdğâm -i mütecâniseyn diye, mahrecleri aynı olup sıfatları ayrı ayrı olan iki harfin -birincisi sâkin ikincisi müteharrik olarak - birbirine uğrarsa, -birincisini ikincisine idhâl edi p müşeddet bir harf gibi okumaya - denir) 139 Bu halde de idğâm vâcib’dir ( م ا ث م ق م ل ت م د م ع م و م �ا ا – م اق م ل ت م اط ئ م ف ة– م اي ُ ب م � با م ك ب م م م َ م ان – م ق د م ت م ب م َ – ا ذ م ظ م ل م ُ ت م ) misâllerinde olduğu gibi Fakat bunlardan ( م ك ل م ذ ث م ه ل مي ) gibi misâllerde, izhâr da câizdir Not: İdğâm yapılan harfleri okurken, ikinci harfin s edâsı zâhir olur Meselâ, ( ل ماد :Dâl) harfi sâkin olarak müteharrik olan ( ء مات :Tâ’) harfine uğrarsa, idğâm edilerek ( ء مات :Tâ’) harfinin sedâsı verilir ve sâkin ol an ( ل ماد :Dâl) harfinin kalkalesi icrâ’ olunmaz ( ُ ت د م ب ما ) misâlinde olduğu gibi ki bu ( ُ ت ت م ب ما ) gibi okunur Diğerlerinde de aynı kâıde cârîdir Yalnız ( ء ماط :Dâ’) harfi sâkin olarak müteharrik olan ( ء مات :Tâ’) harfine uğr arsa, bu halde ( ء ماط :Dâ’) harfinin kuvveti ( ء مات :Tâ’) harfi üzerine zâhir olur ve bu vazi yetde de idğâm, tam ma’nâsı ile cârî olmaz ( م ت ط م س مب ) misâlinde olduğu gibi Çünkü idğâm, iki türlüdür: Birincisi, İdğâm -i tam veyâ idğâm -i kâmil’dir İkincisi ise İdğâm -i ğayr -i tam veyâ idğâm -i nâkıs’dır Eğer harf -i evvel harf- i sânîde zâten ve sıfaten derc olursa, ona idğâm -i kâmil denir ( �ا م ب م ه م ذ ذ ا – ا ُ وم مل مظ ذ ا – �ا � ا مه مل ا م� ن ما – ة م ف ئ ماط ت د م و ) misâllerinde olduğu gibi 138 -Harf- i medd’ler bundan müstesnâ olup idğâm edilmezler 139 -( ء ماب :Râ’) harfinin gayrisine uğrayan Lâm -i gayr-i ta’rîf ile Hurûf -i halk, bundan müstesnâ olup idğâm edilmezler Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 62 Eğer harf -i evvel harf- i sânide zâten derc olup da sıfaten derc olmazsa, ona da idğâm -i nâkıs denir ( م ُ ك ق ُل ُ � م ل ما – م ت ط م س مب – م ت ط م ح ما – ل م م َ مي ن م م – لا م و ن م ) misâllerinde olduğu gibi Burada, derc olmayan sıfatdan murat, ( ء ماط :Dâ’) harfinde idbâk sıfatı; ( ف ماق :Gâf) harfinde isti’lâ’ sıfatı; ( ن ُ ون : Nûn) harfinde ve tenvînde de ğunne sıfatıdır Bu bakımdan, bu harflerin sıfatlarının, kendilerinden sonra gelen harflerin sıfatlarından kuvvetli olması, yapılan idğâmın, İdğâm -i kâmil olmasına mâni’dir 140 c- İdğâm -i mütekâribeyn ( م م ماب م ب ماق مت مام َ مب ب ماق مت ُ م لا ُ م ماغ د ا اة م ف ص و ما ااج م ر خ :İdğâm-i mütekâribeyn diye, mahreclerinde veyâ sıfatlarında birbirine bir benzerlik ve yakınlık olan iki har fin birincisi sâkin ikincisi müteharrik olarak birbirine uğrarsa, - birincisini ikincisine idhâl edip - müşedded bir harf gibi okumaya denir) Bu halde de yine idğâm vâcib’dir ( م ن م ل ما م ُ ك ق ُل خ – ا � م ب ل ُق – ُ �ا ُه م َ م ف م ب ل مب ) misâllerinde olduğu gibi 141 Kezâlik, ( ُه م ر مي اا � م خ – ل م م َ مي ن م م م و – م ل � ماه م ب مت م و ب – لا م و ن م – مي ق ُ م � ماذ م ع – ء مام ن م – مي َ من ت ما ن م ج – ب مان ن م ) misâllerinde olduğu gibi ki, bunlara, ileride görüleceği vechile İdğâm -i mea’l -ğunne denir Çünkü Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, İdğâm -i mea’l -ğunne harfleri olan ( و ن م ى : ُ ون م � ) harflerinden birine uğramışdır Kezâlik, ( ُه ن ُ د مل ن م – م َ ق ت ُ م ل ل ا ىد ُ ه – ب م ب ن م م ه – مي ح م ب ف ُ ؤ م ب ) misâllerinde olduğu gibi ki, bunlara da, ileride görüleceği vechile İdğâm -i bilâ ğunne denir Çünkü Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, İdğâm -i bilâ ğunne harfleri olan ( ب ل : ر مل ) harflerinden birisine uğramışdır Fakat harf- i evvel, Hurûf -i halk’dan biri olursa, idğâm câiz olmaz ( ُه ح اب م س – مان ي مل م ع غ ر فا مان ب م ب – م ان مب ُ ول ُق غ ز ُت م� مان ب م ب ) misâllerinde olduğu gibi 140 -El -Kavlü’s -Sedîd fî İlmi’t -Tecvîd veyâ Tecvîd -i Cedîd,ss 62 141 -Burada, idğâmın yapılabilmesi için, sâkin olan ( م م� :Lâm) harfinin müteharrik olan ( ء ماب :Râ’) harfine uğraması lâzımdır Eğer bunun aksine olarak, sâkin olan ( ء م اب Râ’) harfi müteharrik olan ( م م� :Lâm) harfine uğrarsa, idğâm yapılmaz ( م ك ب ن م ذ ل ر ف غ م ت سا م و ) misâlinde olduğu gibi Kezâlik, Sûre -i Müdaffifîn’deki ( م نا م ب ل مب ) âyet -i kerîme’si de sekte ile okunduğu için, idğâm yapılmaz Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 63 ( م ن م ل ما خ م ُ ك ق ُل ) misâlinde, idğâm vâcib’dir Fakat ( ف ماق :Gâf) harfinde, isti’lâ’ ve adem -i isti’lâ’ câizdir ( م ت ط م ح ما – م ت ط م س مب – م ف م ر ط م ت ) misâllerinde ise, idğâm da, idbâk da vâcib’dir 142 Elif- lâm, ya’nî Lâm -i ta’rîf, hernezaman şu ondört harfden birisine uğrarsa idğâm vâcib olur Bu harflere Hurûf -i şemsiye denir ki, ( ع م د ُ ث ب ُت ُ س د ز م ىم م ب ااب ن م ذ م َ ا ة – ش م م ص د م ب م ض ي ف م اط م � م ظ ن م ل م ه م ن م َ م ) beytinin ilk harfleri, ya’nî ( ن ل ظ ط ض ص ش س ز ب ذ د ث ت ) harfleridir Bu ondört harfden ( ن ُ ون :Nûn) harfine uğradığı zaman da, İdğâm -i mea’l -ğunne vâcib olur ( ُ س انل ما ) misâlinde olduğu gibi 143 Eğer Lâm -i ta’rîf, Hurûf -i şemsiyye’en başka diğer ondört harfe, ya’nî ( ُ ه م مي ق م ع ف م خ م و م ك ج م ح ع ب ما ) beytinin harfleri olan ( ه م ى ق ع ف خ و ك ج ح غ � ا ) harflerinden birisine uğrarsa, idğâm yapılmaz Bu halde izhâr etmek vâcib olur Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, ( م م� :Lâm) ile ( ء ماب :Râ’) harflerinden birisine uğrarsa, İdğâm -i bilâ ğunne vâcib olur 144 Eğer, ( مي م :Mîm) i le ( ن ُ ون Nûn) harflerinden birisine uğrarsa, İdğâm -i mea’l -ğunne vâcib olur 145 Eğer ( و ماو Vâv) ile ( ء ماي :Yâ’) harflerinden birisine uğrarsa, idğâm etmek vâcib olur Fakat bu son halde, mea’l -ğunne ile idğâm olması daha evlâdır Bunu, Kırâet -i Âsım ve Rivâyet -i Hafs üzere ğunne ile berâber okumak, ya’nî İdğâmi mea’l -ğunne olarak okumak, lâzımdır ( م ط م س م م– نآ ر ُ ق لا م و م س مي – م مل م ق لا م و م ن ) misâllerinde, idğâm da, izhâr da câizdir Kırâet -i Âsım ve Rivâyet -i Hafs üzere, izhâr ile okumak lâzımdır Fakat yalnız İmâm Hamze ( مسط ) de İzhâr yapar, diğerleri yapmaz (Zübde) Not: Nûn -i sâkin ile ( و ماو :Vâv) veyâ ( ء ماي :Yâ’) harflerinden birisi bir kelimede vâki’ olursa, bu halde idğâm etmiyerek izhâr ile okumak vâcib olur ( ن ماو ن ص – ن ماو ن ق – ن ماي ن ُب – ماي ن ُ د ) kelimelerinde olduğu gibi 142 -Bu husûsda fazla ma’lûmât için bak: Tecvîd -i Edâiyye,ss 15 -16 143 -Lâm -i ta’rîf’in gayri olan ( م م� :Lâm) harfi, ya’nî Lâm -i ğayr -i ta’rîf, ( ن ُ ون :Nûn ) ile ( ء مات :Tâ’) harfine ve diğerlerine uğrarsa, idğâm olunmaz, izhâr ol unur ( ا ُ ول ماَ مت ل ُق – م م َ من ل ُق – م ان ل ُ ق ) misâllerinde olduğu gibi 144 -Ba’zı kurrâ’ ındinde, İdğâm -i mea’l -ğunne de câiz olur 145 - Burada, teşdîdlerin zamânı, iki harfden az, bir harfd en ziyâde olmalıdır Fakat Râ’-i müşeddede’nin zamânı, diğer teşdîdlerin zamânından biraz daha ziyâdedir Bununla berâber iki harfden ziyâde, ya’nî iki harf miktârından fazla değ ildir Burada ifrât ve tefrîtden sakınmak lâzımdır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 64 4- İ h f â ‘ Lügatde, gizlemek ve setr etmek ma’nâlarınadır İstılahda ise, ( ة ن ُغ لا ء ماق مب م ع م م دي د ش تلا ن م ع ة مي ب ماع ب ماه ظ � ا م و م ماغ د � ا م َ مب ة مل ماح ُء ماف خ � ما :İhfâ’ diye, ğunne’nin bekâsı ile teşdîdden ârî olarak, idğâm ile izhâr arasındaki bir hâle, - kırâete - denir) 146 Ya’nî, ihfâ’ harflerinden birini söylerken, savtını, gizli ve gâyet zaîf söylemeye denir İhfâ’ sıfatı, zaîf sıfatların hepsi nden daha za îf bir sıfatdır Bu sıfatın har fleri, -aşağıda geleceği vechile - onbeş harfdir ki bu harflerin isimlerine ( ى ف م خ :Hafî) denir İhfâ’, izhâr ile idğâm arasında, zaîf bir sıfatdır Hernezaman Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, şu onbeş harfden birine uğrarsa, ihfâ’ yapmak vâcib olur Bu onbeş harf, ( م م ر م ك ما م س د مق ص خ م ش م د ُ وج مان مث ماذ ف ص ما– ى م ر م ت م ف ااب ل ماط م ُ د ماق ُت د ز اام ل ماظ ع م ض ) beytinin evvelki harfleri, ya’nî ( ك ق ف ظ ط ض ص ش س ز ذ د ج ث ت ) harfleridir Fakat ( ء ماخ :Hâ’) ile ( َ م غ :Ğayn) harflerinden birine uğrarsa, ihfâ’ (veyâ izhâr) yapmak câiz olur 147 Eğer Mîm -i sâkin ( ء ماب :Bâ’) harfine uğrarsa, yine ihfâ’ yapmak lâzımdır ki ( مي م :Mîm) harfinin ihfâ’sı, ( ن ُ ون :Nûn) harfinin ihfâ’sı gibidir ( م � م ُ ه ب م ب ن ا ) misâlinde olduğu gibi Tenvîn 148 ile Nûn -i sâkin’in ihfâ’sı, zâtları bi’l -külliyye gidip ğunne sıfatları bâki’ kalmak sûretiyle olur Bunun için dil ucu -hattâ ortası ve âhiri - aslâ bir yere değmeyip boşta olmalıdır Dilin bu hâline -ta’rîfde de geçtiği vachile - (Hâlet) derler 149 Fakat, - Mîm-i sâkin’in ( ء ماب :Bâ’) harfine uğraması hâlinde - Mîm -i sâkin’in ihfâ’sı, zâtını bi’l -külliyye gidermeyip, dudakları birbirine pek basmayıp ve mâkablinde vâki’ olan harfi işbâ’ etmeyip, zâtını cümlede setr etmekle olur ( Bu husûs, İklâb bahsinde de aynıdır ) ( م � م ُ ه ب م ب ن ا ) ve ( ة م ب ماج � م هي م ر م ت ) misâllerinde olduğu 146 -İhfâ’ sıfatını şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( هي ف م دي د ش مت م� مف ب ماه ظ � ا م و م ماغ د � ا م َ مب ة مل ماح ُء ماف خ � ما :İhfâ’ diye, teşdîdsiz olarak idğâm ile izhâr arasındaki bir h âlet’e -kırâete - denir-) Dürr -i Yetîm’den Burada hâlet’den murad, Tenvîn ile Nûn -i sâkin’in zâtlarını, telâffuzdan bi’l -külliyye giderip ğunne sıfatını, geniz kovuğundan okumakdır Zat’dan murad, mahrec’dir İdğâm’dan murad, İdğâm -i tam’dır ki harf -i evvelin zâtını ve sıfatını, harf -i sânîde derc etmekdir İzhâr’dan murad da, harfin zâtını ve sıfatını, kendisi ile bâki’ bırakma kdır 147 -Bak: Aşağıda gelecek olan izhâr bahsine 148 -Tenvîn diye, te’kîd için olmayarak, âhirin harekesine tâbi’ olan Nûn-i sâkin’e denir 149 -İhfâ’yı yapma yolu şöyledir: Alt çeneyi sıkmıyarak tabia ti üzere bırakıp, dile aslâ amel ettirmiyerek ve mâkablinde vâki’ olan harfleri işbâ’ et miyerek, ğunneyi, geniz kovuğundan, sıkmıyarak ve dağıtmıyarak çıkarmak sûretiyle olur Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 65 gibi Bu hallerde, Mîm -i sâkin, ister Mîm -i asliyye olsun, isterse Nûn -i sâkine’den kalb olunan ( مي م :Mîm) olsun, hep aynıdır ( م � م ُ ه ب م ب ن ا ) ve ( م ت ر م هي م � م اج م ب ة ) misâllerinde olduğu gibi Mîm -i sâkin’in ihfâ’sını, izhâr -i mea’l -ğunne etmek hatâdır Burada dudaklar birbirine hiç değmezse ( مي م :Mîm) harfi tamâmen kaybolup ( و ماو :Vâv) olur ki bu, haram olan bir Lahn- i celî’dir Bundan şiddedle sakınmak lâzımdır Mîm -i sâkin’i, izhâr etmek, dudakları birbirine kuvvetlice basmak sûretiyle olur ( م م م د م م د مف – هي ف م ُ ه – م َ ا ل ما ضلا م� م و م ه ي مل م ع – هي ف م ما ) misâllerinde olduğu gibi Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, İhfâ’ harflerinden birine uğradığı zaman, ihfâ’nın zamânı 150 tamam olmadıkça, o harfin mahrecine vurmakdan kaçınmak lâzımdır ( م ُ ك م س ُ ف ن ما ) misâlinde olduğı gibi Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, ( ف ماق :Gâf) ile ( ف ماك :Kâf) harflerinden birine uğrarsa, ihfâ’nın zamânı tamâm olmadıkça, dilin, üst damağa kapanmasından çekinmek lâzımdır Not: ( ن ُ ون :Nûn) ile ( مي م :Mîm) harflerinden başka, diğer harflerde, ğunne yapmak hatâdır Meselâ, ( ني ادلا م و مي – م َ م مل ماَ لا ا � م ب ) gibi misâllerde, müşedded olan ( ء ماب :Bâ’) ve ( ن ماد :Dâl) harflerini, ğunneli veyâ ( م م� :Lâm) harfi gibi beyyine’li okumak hatâdır Bunları bu hatâdan kurtarmak için ( ء ماب :Bâ’) ve( ل ماد :Dâl) harflerini söylerken, mahreclerini kuvvetli sıkıp, d il ve dudakları kemik gibi tutup, savtlarını genize bırakmıyarak, ağzı açıp dişleri salmakla olur Kezâlik, ( � ب م خ – م ا ادل ني – م ب ح مي ) gibilerin vakfı hâlinde, Yâ’ -i meddiyye’lerde ğunne getirmek da hatâdır Ağzı açık tutmak sûretiyle bunları ğunne’den kurtarmak lâzımdır Bir harfde ğunne olup olmadığını şu şekilde anlarız: O harfi söylerken burnu sıkarız Bu halde genizde, savt, sıkılıp soluğa sıklet verirse, o harfde ğunne vardır, denir Eğer genizde, soluğun sıkılmasının eseri yoksa, o harfde ğunne yokdur, denir Mîm -i sâkin, ( ء ماف :Fâ’) ile ( و ماو :Vâv) harflerinden birine uğrarsa, idğâm veyâ tahrîk veyâ ihfâ’ veyâ sekte yapmakdan sakınmak lâzımdır 150 -İhfâ’nın zamânı, iki harf zamânından az, bir harf zamân ından ziyâde olmalıdır Bunlarda ifrât ve tefrîd’den sakınmak lâzımdır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 66 ( ت ماو م ما – م َ ا ل ما ضلا م� م و م ه ي مل م ع – م ي � د ُ م ن ماي غ ُط ف م ُ ه ه م ) gibilerde yaptıkları gibi yapmamalıdır Çünkü bunlarda, izhâr yapmak vâcib’dir 151 5- İ z h â r Lügatde, bir şey’in her husûsunu âşikâre etmek ma’nâsınadır İstılahda ise, ( َ م ف ر م �ا م َ مب ااد ُ ع ماب مت ُ ل ماص ف ن � ا م و ُ ه ُ ب ماه ظ � ما : İzhâr diye, iki harfin arasını birbirinden ayırıp -ihfâ’sız ve idğâmsız olarak - okumaya denir) Ya’nî, izhâr harflerini söylerken, savtını, âşikâre ve kavice okumaya denir İzhâr sıfatı, kuvvetli bir sıfatdır Bu sıfatın harfleri, altı tâne ol up Hurûf-i halk denilen ( ه غ ع خ ح ا ) harfleridir Bu harflerin isimlerine, ( ر ه ماظ : Zâhir) denir Hernezaman Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, bu altı harfden birisine uğrarsa, izhâr etmek vâcib olur ( ف و م خ ن م – م ن م مآ ن م م – مي ل م ح ب ُ وف م غ ) misâllerinde olduğ u gibi Her harf’de, her sıfat -ı lâzime ve ârıza’da asl olan, izhâr olunmakdır Fakat -idğâm, ihfâ’, iklâb, hazf, kalb, nakl, teshîl, imâle ve ihtilâs gibi - bir mâni’ bulunursa, izhâr olunmazlar 152 Ancak, bu mâni’lerin vâ cib veyâ câiz olduğu yerlerin mâ adâsında, izhâr etmek vâcib olur Bunun için bu mâni’lerin, câiz olduğu yerlerde izhâr etmek câiz, mecrûh olduğu yerlerde izhâr etmek muhtâr, vâcib olduğu yerlerde ise izhâr etmek mümteni’dir Meselâ, ( مي م :Mîm) ile ( ن ُ ون :Nûn) harfleri müşedded ol dukları zaman, bunların ğunnelerini izhâr etmek vâcib olduğundan, kendilerini izhâr etmek mümteni’dir Tenvîn veyâ Nûn -isâkin, ( أ :Hemze), ( ء ماه :Hâ’), ( م اح :Hâ) ve ( َ م ع : Ayn) harflerinden birine uğrarsa, izhâr etmek vâcib olur Fakat ( ء ماخ : Hâ’) ile ( َ م غ :Ğayn) harflerinden birine uğrarsa, izhâr (veyâ ihfâ’) yapmak câiz olur Mîm -i sâkin, ( مي م :Mîm) ile ( ء ماب :Bâ’) harflerinden gayrisi olan bir harfe uğrarsa, yine izhâr etmek vâcib olur ( م ُ ك ني د م ُ ك مل – � ُ وض غ م م لا � م غ م ه ي مل م ع – ُ د م م � ما – م َ ا لا ضلا م� م و م ه ي مل م ع ) misâllerinde olduğu gibi 151 -Mîm -i sâkin, ( ء ماب :Bâ’) harfine uğradığı zaman, ihfâ’ yapmak ( dudak ihfâ’sı yapmak) evlâ ise de, izhâr etmek vâcib ( lâzım) diyenler de vardır Kezâlik, Mîm -i sâkin, ( ء ماب :Ba’) harfine uğradığı zaman, izhâr etmek ( dudak izhârı yapmak) evlâ ise de, izhâr ve ihfâ’ olması câizdir veyâ ihfâ’ etmek e vlâdır, diyenler de vardır 152 -Burada, izhâr’dan maksad, harfin zâtını ve sıfatını, kendisi ile birlikde bâki’ bırakmakdır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 67 Bundan başka ( ت مب ما ماي ) de y â-i mahzûfe’yi, ( م ل ماق ) de vâv -i maklûbe’yi, ( ُ ل ُ وق مي ) de ( ف ماق :Gâf) harfinin sükûn -i aslî’sini ve ( و ماو :Vâv) harfinin de hareke- i menkûle’sini, ( م ُ ك ن ئ ما – م ُ ك ُئ اب من ُ ؤ ما – ى م م ج ع مء ما ) misallerinde de hemze- i müsehhele’yi, ( م ىس ُ وم ) da elif- i hâlisa’yı ve fetha -i halisa’yı, ( م ُ ك ُ ر ُ ص ن مي – م ُ ك ُئ ب ماب ) misallerinde de ihtilâs 153 harekesini, izhâr etmek câiz veyâ mümteni’dir Not: İzhâr’ları, ihfâ’ veyâ sekte etmiyerek rıfk ile edâ’ etmek lâzımdır İhfâ’ ve İzhâr’ı terk etmek veyâ lâyık oldukları ehemiyyeti vermemek, büyük hatâlardandır Bu gibi husûsları, ehlinden öğrenerek hatâ etmemeye çalışmak gerektir 154 6- K a l b veyâ İ k l â b Lügatde, çevirmek ve döndürmek ma’nâsınadır İstılahda ise, ( ة ن ُغ ب ء ماب لا م د ن ع ماه ُ ؤ ماف خ ا م و ااص ل ماخ اامي م ني و ن تلا و ما ة من كا سلا ن ُ و نلا ُ ب ل م ق م و ُ ه ُ � م� ق � ما : İklâb diye, tenvîn veyâ nûn -i sâkine’yi -( ء ماب :Bâ’ ) harfine uğradığı zaman - hâlis ( مي م :Mîm) harfine kalb ederek - hâsıl olan o ( مي م :Mîm) harfini -,( ء ماب :Bâ’) harfi ındinde ğunne ile berâber ihfâ’ etmeye denir ki bu, vâcib’dir) 155 İklâb harfi, yalnız ( ء ماب :Bâ’) harfidir Hernezaman tenvîn veyâ nûn -i sâkin ( ء ماب :Bâ’) harfine uğrarsa, iklâb olur ve ta’rîfde zikr edildiği vachile okunur ( د َ مب ن م – م ك ب ُ وب ن ما - ما � اائي ن م ه – � ص مب عي م س – م ل ن م ذ مب ن ُ ي – �ا مء ماي ب ن ما ) misâllerinde olduğu gibi Fakat, Mîm -i sâkin ( ء ماب :Bâ’) harfine uğrarsa, ( مي م :Mîm) harfini ihfâ’ yapmak lâzım ise de ğunne ile ihfâ’ etmek muhtardır ( ر ه ماظ ب م ما ) misâlinde olduğu gibi 156 153 -İhtilâs diye, harekeyi, savt -ı hafî ile okumaya denir ki bu hâle, vakıf hâlinde ra vm denir Ba’zıları da, harekenin ekserîsini okumaya ihtilâs ve bi razını okumaya da ravm demişlerdir Tercüme -i Dürr -i Yetîm li -Eskici Zâde, ss 14 154 -Bu husûsda, ba’zı kimseler daha da ileri giderek, ihfâ ’ ve izhâr’ı terk etmek gibi lahn’ları, tahrîmen mekrûh saymışlar ve bunları terk edenlerin âsim ol acağını söylemişlerdir Bunun için ihfâ’ ve izhâr’a çok dikkat etmek lâzımdır Tercüme -i Cezerî, ss 39 155 -İklâb’ı, şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( ء ماب لا م ل ب م ق ة ن ُ غ م ع م م ة ماف ُم اامي م ة من كا سلا ن ُ و نلا ُ ب ل م ق م و ُ ه ُ � م� ق � ما : İklâb diye, - ء ماب :Bâ’ - harfinden evvel vâki’ olan nûn -i sâkine’yi veyâ tenvîn’i, - مي م :Mîm - harfine kalb ederek ğunne ile berâber ihfâ’ etmeye denir) Dürr -i Yetîm 156 -Bak: İhfâ’ bahsine Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 68 7- M e d d Lügatde, çekmek, uzatmak ve ziyâde etmek ma’nâ larınadır İstılahda ise, ( ة ل َ لا فو ُ ر ُ ح ن م د م م ف ر م � ت و صلا ُة مل ماط ا م و ُ ه � د م م ل ما :Medd diye, Harf- i illet’lerden olan Harf- i medd’leri -bir sebeb için, medd -i aslî olan bir elif miktârı üzerine -, ziyâde uzatmaya denir) 157 Medd’in zıddı olan Kasr ise, kısaltmak ve habs etmek ma’nâsına olup harfi uzatmıyarak okumak demektir Başka bir deyimle Madd -i fer’î’lerdeki ziyâdeliği terk ederek Medd -i tabiî olarak okumaya veyâ hiç medd etmemeye de, kasr denir Bunun için kasr, asıldır Medd ise, bir mu’cibe mebni’dir Medd’in mu’cibi, hurûf -i medd ya’nî ( و ماو :Vâv), ( ء ماي :Yâ’), ( ا :Elif) harfleridir Bunun için harf -i medd olmadıkça, medd de bulunmaz Harf -i medd’lerin mu’cib olduğu medd’ler ise, med d-i aslî ve medd -i fer’î olmak üzere iki nev’îdir: a- Medd- i aslî Harf- i medd’en ayrılmayan, -bir elif miktârından ziyâde ve noksan olmayan - medd’dir ki buna, Medd-i zâtî veyâ Medd- i tabiî de denir Bu nev’î medd’lerin imtidâdı, bir elif miktârı kadar bir zamandır 158 Bir harfin önünde harf -i medd’lerden biri b ulunur ve harekesi de kendi cins i olursa, o harfi, bir elif miktârı uzatarak okutur 159 ( م اني ذ ُ وا – ماني ت ُ وا ) misâllerinde olduğu gi bi Harf- i medd, ba’zan zâhir olur ( ماني ذ ُ وا – ماني ت ُ وا ) misâllerinde olduğu gibi Ba’zan da, -mâkabli müteharrik olan zamirlerde, müennes ism -i işâretlerde ve Hurûf -i mukaddaa’ların ba’zılarında olduğu gibi - mukadder ya’nî ğayr -i zâhir olur ( م ط م ه– ه ذ م ه – ُه م د مل خ ما ) misâllerinde olduğu gibi 160 157 -Tecvîd -i Edâiyye, ss 18 Harf- i lîn’leri, bir elif miktârından az olmak üzere ziyâ de çekmeye de, medd denir Eğer bir elif miktârından ziyâde çekilirse, Medd -i lîn olur “Ba’zıları Harf -i lîn’lerde, harf -i aslî yoktur, derler Bunlara göre, terk -i medd üzerine ziyâde etmektir ki asıl medd budur” 158 -Bir elif miktârı diye, bir parmak kaldıracak kadar ve yâ elif diyecek kadar bir zamâna denir 159 -Medd- i aslî, hurûf -i medd için lâzımdır Çünkü bu harfler, bir elif miktâ rı çekilmedikçe vücudları tahakkuk etmez 160 -Bunlardaki medd’lerin hepsi, medd -i tabiî’dir Çünkü kendilerinde n sonra, sebeb-i medd olan hemze veyâ sükûn’dan birisi gelmemişdir Eğer, kendilerind en sonra sebeb-i medd’den birisi gelmiş olsaydı, o zaman medd -i fer’î olurdu Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 69 Zamîrin mâkabli müteharrik ise, medd -i aslî üzere medd olunur ( ُه ُب مات ك – ه د ن ع ن م – ُ ه م د مل خ ما ) misâllerinde olduğu gibi Eğer, mâkabli müteharrik olan zamirden sonra sebeb -i medd’en biri gelirse, medd -i fer’î üzere medd olunur 161 ( مء ماش ما � � ا ه م ل ع ن م – ه ن ذ ا ب � ا ُه م د ن ع ) misâllerinde olduğu gibi Eğer, zamîrin mâkabli sâkin olursa, kasr olunur ( ُ ه ن م – ه ي مل م ع ) misâllerinde olduğu gibi Not: Zikr olunan bu kâıdelerin hilâfına olarak Sûre -i Zümer’de ( م ُ ك مل ُه م ض ر مي ) zamîri, kasr olunur ve Sûre -i Fürkân’da ( اان ماه ُ م ه ٍ ف ) zamîri, medd olunur 162 Kezâlik, Sûre -i Hud’daki ( ُه م ق ف من مام ), Sûre -i Ahzâb ve Alâk’daki ( م ت ن مي م ل ه ), Sûre -i Meryem ve Şuarâ’daki ( ه مت ن م ت م ل ) lâfızları, medd olunmazlar Çünkü nefs -i kelimeden olup zamir değildirler b- Medd- i fer’î Medd- i aslî’nin miktârını ziyâdeleştirecek bir sebeb -i hâvî olan medd’ir ki buna, Medd -i mezîd veyâ Medd -i medîd de denir Burada zikr olunan sebebe, Sebeb- i medd denir ki Hemze ve Sükûn’dur 163 Bunun için Harf -i medd’en sonra Hemze veyâ Sükûn gelirse, Medd-i fer’î olur ve dört elif miktârı çekilir 164 ( م َ ا ف ماح – م ُت ن ما ماه ) misâllerinde olduğu gibi Med -i fer’î’ler, Sebeb-i medd i’tibâriyle dört nev’îdirler Bunlardan ikisi, Sebeb- i medd’in Hemze olmasına göredir ki Medd-i muttasıl ve Medd-i m unfasıl diye iki kısma ayrılır Diğer ikisi ise, Sebeb -i medd’in Sükûn olmasına göredir ki Medd-i lâzım ve Medd- i ârız diye iki kısma ayrılır Medd- i muttasıl : Harf-i medd’en sonra Sebeb -i medd’en Hemze gelir ve her ikisi de bir kelimede bulunursa, ona Medd- i muttasıl denir Medd- i muttasıl’ın medd’i, vâcib’dir ( مءو ُ س – مء ماس – مءى س ) misâllerinde olduğu gibi 161 -Medd olunan zamîr ile diğer bir kelime arasında iki sâ kin ictimâ’ ederse, zamîr medd olunmayıp kasr olunur ( ُ �ا ه ب – � ق م �ا ُه ن ما ) misâllerinde olduğu gibi Müennes ism -i işâret olan ( ه ذ م ه ) kelimesi de, aynı hukümdedir 162 -“Bizim kırâetimizce ( ُه م ض ر مي ) fiilinden cezmen sâkıt olan elif, hukmen mevcut gibi ol duğundan ( ُها م ض ر مي ) lâfzının ( ء م اه :Hâ’) sı, medd olunmaz” El-Kavlü’s -sedîd fî İlmi’t -Tecvîd veyâ Tecvîd -i Cedîd,ss 45 163 -Hemze ve Sükûn hakkında, aşağıda gelecek olan Sebeb -i medd bahsine bak 164 -“Üç elif miktârı çekilir diyenler, Medd -i aslî’den sonrasını murad etmişlerdir” El-Kavlü’s -Sedîd fî İlmi’t -Tecvîd veyâ Tecvîd -i Cedîd,ss 43 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 70 Medd- i munfası l: Harf- i medd’en sonra Sebeb -i medd’en Hemze gelir ve her ikisi de ayrı ayrı kelimelerde olursa, ona Medd -i munfasıl denir Medd- i munfasıl’ın medd’i, câiz’dir ( �ا م � ا ا ُ وب ُ وت – ُ ف ماخمأ ا ن ا – ماه �ي مأ ماي ) misâllerinde olduğu gibi 165 Medd- i lâzım: Harf-i medd’en sonra Sebeb -i medd’en Sükûn -i lâzım gelirse, ona Medd- i lâzım denir ki ister vakıf hâlinde, ister vasıl hâlinde olsun, Medd- i fer’î ile medd olunur Medd-i lâzım’ın medd’i, vâcib’dir 166 ( � آ م ن– ُة ق ما � ما – ا لا ضلا م� م و م َ ) misâllerinde olduğu gibi Medd- i ârız: Harf-i medd’en sonra Sebeb -i medd’en Sükûn -i ârız gelirse, ona Medd- i ârız denir ki vakıf hâlinde Medd -i fer’î ile, vasıl hâlinde de Medd -i aslî ile medd olunur Çünkü bu nev’î medd, vakıf hâline mahsusdur Bunun için buna, Medd- i vakfî de denir Medd- i ârız’ın medd’i, câiz’ dir 167 ( م نو ُ م مل َ مي – ني ادلا م و مي – ُ َ َ مت س من ) misâllerinde olduğu gibi Medd- i lîn: Harf- i lîn’den sonra Sebeb -i medd’den Sükûn gelirse, ona da Medd- i lîn denir 168 Medd- i lîn’in medd’i, câiz’dir 165 -Mâkabli müteharrik olan zamîrlerde, Harf -i medd, -mâkablinin harekesine göre - ba’zan Vâ v-i mukaddere, ba’zan da Yâ’ -i mukaddere olur Bunun için mâkabli müteharrik olan zamîrlerden sonra, Sebeb- i medd’en Hemze gelirse, yine Medd -i munfasıl olur Müennes ism -i işâret olan ( ه ذ م ه ) kelimesi de, aynı hukümdedir ( ش ما � � ا ه م ل ع ن م مء ما– ه ن ذ ا ب � ا ُه م د ن ع – م ُ ك ُت م ُا ه ذ م ه ن ا ) misâllerinde olduğu gibi 166 -Medd- i lâzım, dört nev’îdir 1-Medd- i lâzım kelime -i müsakkale’dir ( ُة ق ما � ما – م َ ا لا ضلا م� م و ) misâllerinde olduğu gibi 2-Medd- i lâzım kelime- i muhaffefe’dir ( م ن� آ ) misâlinde olduğu gibi 3-Medd- i lâzım harf -i müsakkale’dir ( مي م م م� ف ل ما : لا ) lâfzı şerîfinin ( م م� :Lâm) harfinde olduğu gibi 4-Medd- i lâzım harfi muhaffefe’dir ( مي م م م� ف ل ما : لا ) lâfz-ı şerîfinin ( مي م :Mîm) harfinde olduğu gibi 167 -Medd- i ârız’ın medd’i, kelimenin son harfinin harekesine gör e, üç nev’îdir a- Kelimenin son harfi meftûh olursa, tûl, tevessud ve kasr il e okumak câiz olur ( م ن ُ وم مل َ مي ) misâlinde olduğu gibi b- Kelimenin son harfi meksûr olursa tûl, tevessud, kasr ve ra vm ile okumak câiz olur ( ني ا دلا م و مي ) misâlinde olduğu gibi c- Kelimenin son harfi madmûm olursa tûl, tevessûd, kasr, ravm, t ûl ile işmâm, tevessûd ile işmâm ve kasr ile işmâm câiz olur ( ُ َ َ مت س من ) misâlinde olduğu gibi Ravm diye, ( ى ف م خ ت و م ص ب ة م ك م ر م �ا ُ ب مل مط ُ م و رل ما : Gizli ses ile harekeyi taleb etmeye denir) İşmâm diye de, ( ن ُ وك � سلا م د َ مب َ م ت م ف شلا ُ م مام ض ن ا ُ م ما � � ما : sükûn’dan sonra dudakları ötüre yapmaya denir 168 -Harf- i lîn diye, mâkabli meftûh olan Vâv -i sâkine ile Yâ’ -i sâkine’ye denir ( م ف و م س – م ف ي م ك ) misâllerinde olduğu gibi Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 71 ( قسَح ف ماق َ س َ م ع مي م ماح: – صَيهك د ماص َ م ع ماي ماه ف ماك: ) kavl-i şerîflerindeki ( َ م ع :Ayn) lâfzında ve ( ف ي صلا م و – م و من م� م و ) lâfızlarında olduğu gibi Sebeb-i medd: Medd- i aslî’nin, bir elif miktârından ziyâde çekilmesine sebeb olan âmillere, Sebeb -i medd denir ki, lâfzî ve ma’nevî olmak üzere iki türlüdür: A-Sebeb-i medd- i lâfzî: Bunlar, Harf- i medd’en sonra gelen Hemze’ler ile Harf-i medd’lerden ve Harf -i lîn’lerden sonra gelen sükûn’lardır 169 Bu bakımdan Sebeb -i medd-i lâfzî’ler, Hemze ve Sükûn olmak üzere iki türlüdür: a- ( ء :Hemze ): Harekesi olup - vakıf ve vasıl hâlinde - dâimâ sâbit olan ( ف ل ما :Elif) harfidir 170 ( ن إ - �إ ) kelimelerinde olan Hemze’ler gibi b-( - ٍ :Sükûn ): Harekesiz olmak hâlidir ki alâmeti ( - ٍ :Cezim) denilen işâretdir Bu da, Sükûn -i lâzım ve Sükûn -i ârız kısımlarına ayrılır Sükûn -i lâzım: Hem vasıl hem de vakıf hâlinde sâbit olan ( duran) sükûn’dur ( د مل ُ وي م ل م و د ل مي م ل – د ماص – ف ماق – ن ُ ون ) kavl-i şerîflerinde olduğu gibi Sükûn -i ârız: Vakıf hâlinde sâbit olup vasıl hâlinde sâkıt ( zâil) olan sükûn’dur ( م َ م مل ماَ لا ا � م ب – ني ادلا م و مي – ُ َ َ مت س من ) kavl-i şerîflerinde olduğu gibi 171 B-Sebeb-i medd- i ma’nevî: Zâhir bir sebeb olmadığı halde, medd’e sebeb olan ma’nevî bir âmildir ki bu da iki kısımdır: Harf- i lîn’den sonra gelen sükûn, ister sükûn -i lâzım olsun, isterse sükûn -i ârız olsun, hep aynıdır Fakat Harf -i lîn’den sonra gelen sükûn, Sükûn -i lâzım olursa, tûl ve tevessud ile okumak câiz olur Eğer Harf -i lîn’den sonra gelen sükûn, Sükûn -i ârız olursa, -Medd- i ârız’da olduğu gibi - kelimenin son harfinin harekesine göre, üç veyâ dört veyâ yedi vecih ile okumak câiz olur 169 -Bu nev’î Sebeb -i medd’lerin mu’cîb olduğu medd’ler, beş nev’îdir ki y ukarıda -Medd-i fer’î bahsinde zikri geçen - Medd-i muttasıl, Med -i munfasıl, Medd -i lâzım, Medd -i ârız, Medd -i lîn’dir 170 -Hemze- i vasıl, dâimâ sâbit olmadığından Sebeb -i medd olamaz ( ا ُ و م ب ك م ت سا م و ) misâlinde olduğu gibi 171 -Her Hemze Sebeb- i medd olmadığı gibi, her Sükûn da Sebeb -i medd değildir Bunların Sebeb -i medd olmaları, Harf -i medd veyâ Harf -i lîn ile berâber bulunmalarıyle meşrutdur Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 72 a-Ta’zîm ile berâber mübâleğâ’dır Duâ’da, istiğâse’de ve Kelime -i tevhîd’de olur ( ُ � م ا – �ا ب – �ا � ا مه مل ا م� ) da olduğu gibi 172 b-Yalnız mübâleğa’dır: ( ة مئ ب م ت ء م� :Lâ-i tebrie) ile bir şey’ nefy edildiği zamanda olur ( ه مل م كي ر م ش م� – م ب ي م ب م� ) lâfızlarında olduğu gibi Buraya kadar zikr olunan esâslara göre medd’ler, dokuz kısımdır: 173 1 -Medd- i aslî, 6-Medd- i lîn sükûn -i lâzım, 2 -Medd- i muttasıl, 7-Medd- i lîn sükûn -i ârız 3 -Medd- i munfasıl, 8-Medd- i ma’nevî, 4 -Medd- i lâzım, 9-Medd- i ibdâl’dir 174 5 -Medd- i ârız, Not: Harf- i medd’lerin mâkablinde olan harf çekilmez Çekilen, ancak Harf- i medd’lerdir ki bu harfler üç tânedir: Biri, mâkabli madmûm olan Vâv -i sâkine; diğeri, mâkabli meksûr olan Yâ’ -i sâkine; öbürü de Elif- i meddiyye’dir ki bunun mâkabli dâimâ meftûh olur ( ا ُ و ماني ت ) misâlinde olduğu gibi 175 Yâ’ -i sâkine ile Vâv -i sâkine’nin mâkabli meftûh olduğu zaman, Harf -i lî n olurlar ( ر ي م خ – م و من – م ف ي م ك – م ف و م س ) misâllerinde olduğu gibi Medd- i lâzım’da olan sükûn, ba’zı mevzîlerde müdğâm olur Sûre -i Neml’de olan ( ر ي م خ ُ �آ ), Sûre -i Yûnüs’de olan ( آ م ُ ك مل م ن ذ ما ُ � ), Sûre -i En’am’ın iki yerinde olan ( ن ي م ر م ك ذلاآ ) lâfz -ı şerîf’lerinde olduğu gibi Ba’zı mevzîlerde de müdğâm olmaz Sûre -i Yûnüs’ün iki yerinde olan 172 -Medd- i ta’zîm’in alâmeti, Kelime-i Tevhîd’de (Lâfzatü’llâh’da) olmakdır ki bir elif miktârından ziyâde çekilir Tevessud efdaldir ( تنا هلا � وه �ا هلا � ) gibi lâfızların ( � ) harfinde olur İstiğâse ( ةثاغتسا ) : Yardım isteme 173 -Bunlara Muttasıl lînî medd’ini de ilâve edersek, medd’ ler on kısım olurlar Harf-i medd-i lîn, - cezimsiz ve hemzesiz - kendi cinsi üzerine ge lirse, Medd-i temkîn olur ki buna, Muttasıl lînî medd’i de denir ( ا � وي م ح مف ) misâlinde olduğu gibi 174 -Medd- i ibdâl diye, Harf -i medd’den evvel vâki’ olan Hemze’lerden ibdâl olunan medd’lere denir ki bunları, cemî kurrâ’ bir elif miktârı medd ederler (Yalnız, Verş, üç vecih üzere -tûl, tevessud, kasr ile - okur) ( م م م دآ– م ن م مآ ) misâllerinde olduğu gibi ( م م دآ ) aslında ( م م د ئ ما ) idi Mütecâniseyn olan iki harf ictimâ’ edip birin cisi müteharrik, ikincisi sâkin olduğundan ikinci harf birincinin harekesi cinsi nden yapılarak ikinci hemze elife kalb olunmuşdur Kitâbü’t -Tecvîd fî Kelâmi’l -Mecîd , ss 72 175 -Harf-i medd olan bu elif harfi, -Mushaf- i şerîf’lere mahsûs olmak üzere- ba’zan ( ى ) ve ba’zan da ( و ) şeklinde yazılır ( ى م ف م ك – ى م ب ماك ُ س – ةو مي م ح – ةو م ك م ز – ة م ول م ص ) lâfz-ı şerîf’lerinde olduğu gibi Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 73 ( م ُت ن ُ ك د مق م و م ن�آ – م ت ي م ص م ع د مق م و م ن�آ ) kavl-i şerîf’leri ile 176 Sûre’lerin evvelinde olan Esmâ -i hurûf gibi ki bunlar ( م م� – مي م – َ س – ف ماك – ف ماق – د ماص – ن ُ ون ) harfleri olmak üzere yedi isimdir 177 Fakat, bu harflerin ba’zılarının âhiri, vasıl hâlinde idğâm olur ( لا) âyet -i kerîme’sinde olduğu gibi 178 Sûre’lerin evvelinde olan Esmâ -i hurûf, ondört tâne olup dört kısma ayrılır: a-Medd- i lâzım olanlar: Bunlar, yukarıda zikri geçen yedi isim olup ( م م� – مي م – َ س – ف ماك – ف ماق – د ماص – ن ُ ون ) harfleridir b-Medd- i tabiî olanlar: Bunlar da beş harf olup ( ماه – م اط – م اي– م اب– م اح ) harfleridir c-Medd-i l în lâzım olanlar: Bu da bir harf olup ( َ س َ م ع مي م ماح :قسَح ف ماق - صَيهك د ماص َ م ع ماي ماه ف ماك : ) kavl-i şerîf’lerindeki ( َ م ع :Ayn) harfleridir d-Aslâ ken disinde medd olmayan Elif harfidir ki ( لا ) kavl- i şerîf’inin evvelindeki Elif harfi gibi Not: Medd, iki mertebededir: Birisi tûl, diğeri tevessud’dur ki tûl, dört elif; tevessud, üç elif miktârıdır Tûl, beş elif; tevessud, dört elif miktârıdır, diyenler de olmuşdur 179 176 -Hafs’dan, yedi yerde Teshîl rivâyet edilmişdir Bunlarda n biri, Sûre-i Fussılet’de olan ( ى م م ج ع مءمأ ) dür Diğer altısı da, yukarıda zikr olunan Sure’lerd edir ki ikisi ( ُ �آ ), ikisi ( ن ي م ر م ك ذلاآ ), ikisi de ( م ن�آ ) dir Bu altı yerde, Hemze -i istifhâm ile Hemz e-i vasıl bir kelimede cem’ olmuşdur ki böyle yerlerde, cemî kurrâ’ için, iki vecih -Teshîl ve İbdâl - câizdir 177 -Bunlara, ( َع:Ayn) harfi de ilâve edilirse, sekiz isim olur 178 -Medd- i lâzım’da olan sükûn, müteharrik olursa, medd câiz olu r Bunun için Sûre-i Âl -i İmrân’ın evvelindeki ( لا) nazm- ı celîl’ini, üç vecih olarak okumak câizdir 1-Vakfında, ( م م� :Lâm) ve ( مي م :Mîm) harfleri, -tûl ile - medd olunur 2- Valsında, iki vecih vardır: a-( م م� :Lâm) harfi -tûl ile - medd olunur ( مي م :Mîm) harfi ise -kasr- olunur b-( م م� :Lâm) ve ( مي م :Mîm) harfleri -tûl ile - medd olunur Vasıl hâlinde, ( مي م :Mîm) harfinin ikinci ( مي م :Mîm) i, sâkin olduğu ve sâkini de kesre ile harekelemek esâs olduğu halde, ta’zîm için, İsm -i Celâl’in hemze’sinin harekesi, mâkablindeki Mîm -i sâkin’e nakl edilerek Tefhîm ile okunmuşdur (Vasıl hâlinde ( مي م :Mîm) harfini kesre ile okumak şâzz’dır Kitâbü’t -Tecvîd fî Kelâmi’l -Mecîd, ss 60 -61) 179 -Medd’lerin miktârı hakkında şu dört mertebe de rivâye t edilmişdir: Beş elif, dört elif, üç elif, iki elif; veyâ üç elif, iki buçuk elif, iki elif, bir b uçuk elif; veyâ iki elif, bir elif üç rubu’, bir el if iki rubu’, bir elif bir rubu’ miktârıdır ki bunlara Merâtib-i erbea denir Hulâsâ, tûl, tevessud ve diğer Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 74 Medd- i muttasıl’da, Medd -i lâzım’da tûl vâcib’di r Medd-i munfasıl’da, Medd -i ârız’da, Medd -i lîn sükûn -i lâzım’da ve Medd -i lî n sükûn -i ârız’da medd câiz’dir Medd -i ma’nevî’de tevessud vardır Medd- i aslî ile Medd -i ibdâl’de ise kasr vardır ki bir elif miktârı medd olunurlar Medd’leri, haddinden az veyâ çok çekmek, yarısını kalın yarısını ince okumak, ba’zısını yavaş ba’zısını sür’atli yapmak, ba’zısında savtı kaldırıp çeneyi oynatarak ve savtı tağyîr ederek okumak veyâ ( د ع م ب ) gibi sesi birden çıkarmak, Medd -i tabiî’leri vakıf yaparken medd etmek veyâ bir hemze ziyâde etmek 180 , hatâdır Bunlardan kaçınmak lâzımdır Kezâlik,Tefhîm harflerine mukârin olan ( ف ل ما :Elif) ve ( ء ماي :Yâ’) harflerini çekerken, çeneyi ve dudakları damme edip de vâv -i meddiyye gibi okumak da hatâdır ( م ا ُ � ق ل ماخ – ة م ف ئ ماط ت مل ماق – م َ ا لا ضلا م� م و – قي ق م ح ) gibilerde yaptıkları gibi yapmamalıdır Sûre -i Meryem ile Sûre -i Şûrâ’nın evvelinde vâki’ olan ( َ م ع :Ayn) lâfızlarında ve ( ه ي م ب م ق م ع – ف و م خ ) gibilerde, vakıf hâlinde, tûl veyâ teves sud edâ’ ederken ( وا م و :Vâv) ile ( ء م اي :Yâ’) harflerini pek sıkmıyarak, aşağı meyl ettirmiyerek ve mâkablinde vâki’ olan harfin fethasını işbâ’ etmiyerek edâ’ etmek lâzımdır Harf- i medd veyâ Harf -i lîn olmayan yerlerde, medd ihdâs etmekten de kaçınmak lâzımdır Ba’zı kimselerin ( ُ � ما ) deki Elif’i, ( ُ ر م ب ك ما ) daki Bâ’yı, ( د م مُ � ) deki Hâ’yı ve Mîm’i, ( د م م �ا م ك مل مان ب م ب ) deki Hâ’yı, Tekbîr -i şerîf’deki ve ( ٍ د م م �ا � ) deki Hâ’yı, çektikleri gibi yapmamak lâzımdır 8-V a k ı f : Lügatde, durmak ve durdurmak ma’nâsınadır İstılahda ise, ( ُ ع ط مق ُ ف ق م و ل ما س � ف م ن تلا م ع م م ت و صلا : Vakıf diye, nefesle berâber sesin kesilmesine denir) dört mertebenin takdîrâtı, muhtelefün fîh’dir Bunla rın hakîkati, müşâfehe ile, keyfiyeti de edâ’ ile ma’lûm ve vâzıh olur 180 -Medd- i tabiî’leri vakıf yaparken hemze ziyâde etmemek için, medd nihâyet bulduğu zaman, dilin dip tarafını sıkmamak ve savtı mahrece hasretmeyip yarısını a ğızdan, yarısını burundan çıkarmak sûretiyle olur ( اا� ر م ك اامي ل م ع ) misâllerinde olduğu gibi Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 75 Vakıf’da esâs olan, sükûn üzerine vakıf yapmaktır 181 Hareke üzerine va kıf olunmaz Hareke üzerine vakıf yapılamıyacağı için de, vakıf hâlinde, son harfleri müteharrik olan kelimeler, -sonu sâkin olan kelimeler gibi - sâkin olarak okunurlar ki bu halde o kelime Sükûn -i ârız ile sâkin olmuş olur ( ُ َ َ مت س من – ني ادلا م و مي – م َ م مل ماَ لا ا � م ب ) misâllerinde olduğu gibi Tenvîn de , vakıf hâlinde, -iskân kâıdesine tebe an- sâkıt olur Çünkü Te nvîn, son harfin harekesine tâbi’ olan bir Nûn -i sâkine’dir Metbû’ gidince tâbi’ de kalmaz Bu halde iki üstünlü kelimeler, elif üzerine vakıf olunurlar 182 ( اء مان ب مء مام سلا م و – اامي ل ما ااب ماذ م ع ) misâllerinde olduğu gibi ( اء مان ب – اء ماس ن ) gibilerde vakıf yaparken, tenvîn’i hazf edip hemze’yi elif’e kalb ederek elif üzerine vakıf yapmalıdır Fakat ( اة م ح م ب ) gibilerde vakıf yaparken, tenvîn’i hazf edip tâ’ -i te’nîs’i ( م اهء :Hâ’) ya kalb ederek, ( ء ماه :Hâ’) üzerine vakıf yapmalıdır Çünkü ( ء م ات :Tâ’) harfi ile nihâ yet bulan kelimelerin sonu yuvarlak ( ء م ات :Tâ’) harfi ise, vakfı, ( ء ماه :Hâ’) harfi üzerine olur ( ة من م م ي م م لا ُ � ماح ص ما – ُ س ن ة – م ب م ح ة ) misâllerinde olduğu gibi Bu nev’î ( ء م ات :Tâ’) harfine Tâ’-i kesîre veyâ Tâ’-i merbûda denir Eğer ( ء م ات :Tâ’) harfi ile nihâyet bulan kelimelerin sonu açık ( ء م ات :Tâ’) harfi ise, vakfı, ( ء م ات :Tâ’) harfi üzerine olur ( ت ماو م م سل ما – ت ماه ي م ه – ت ماذ ) misâllerinde olduğu gibi Bu nev’î ( ء مات :Tâ’) harfine de, Tâ’-i davîle veyâ Tâ’-i mecrûre denir Kezâlik, müfret ğâib zamîri ile nihâyet bulan kelimelerin vakfı hâlinde, aynı kâıde icrâ olunarak ( ء ماه :Hâ’) üzerine vakıf yapılır 183 ( ه ب م ب م ى ش م خ – ه ن ذ ا ب � ا ) misâllerinde olduğu gibi Hafs kırâeti’nde, vakıf hâlinde, yedi kelimenin âhirine bir şey’den bedel olmıyarak bir elif ilâve olunmuşdur ki bunlarda, bu elif üzerine 181 -Vasıl hâlindeki tahrîke bedel olarak, vakıf hâlinde iskân vardır İskân diye, müteharrik olan son harfi sâkin yapmaya denir ki tahrîkin zıddıdır İskân’a, teskî n de denir 182 -İki üstünlü kelimelerin sonunun elif olması, Resm -i hadd’ın, vakıf hâline tâbî olmasındandır Fakat ( ا � و م م ) gibi Elif- i meksûre’liler, ( ا ء مان ب ) gibi Elif- i memdûde’liler ve ( ُ ت ا ة ماق ) gibi Tâ’ -i merbûda’lılar, bundan müstesnâ’ olarak, Resm -i hadd’a, elif olmazlar 183 -Müennes ism -i işâret olan ( ه ذ م ه ) kelimesinin vakfında da ( ء م اه :Hâ’) üzerine vakıf yapılır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 76 vakıf olunur Vasıl hâlinde ise, elifsiz ol arak okunurlar 184 Bu yedi kelime şunlardır: 1- Mütekellim vahde zamîri olan ( م ان ما ) dir ki bütün mevzîlerde elif üzerine vakıf yapılır 2- Sûre-i Kehf’deki ( ُ �ا م و ُ ه ان ك مل ) kavl- i şerîfi 185 3- Sûre-i Ahzâb’da ( مان ُ ون � ظل ما ) kavl- i şerîfi 4- Sûre-i Ahzâb’da ( م� ُ وس رل ما ) kavl- i şerîfi 5- Yine Sûre -i Ahzâb’da ( م�ي ب سل ما ) kavl- i şerîfi 186 6- Sûre-i İnsan’da (Dehr’de) ( م ل س م� م س ) kavl- i şerîfi (Burada, Hafs’dan diğer bir rivâyetde de ( م م� :Lâm) harfinin iskânı ile vakıf yapılır) 7- Yine Sûre -i İnsan’da evvelki ( ماري ب ماو مق ) kavl- i şerîfi’dir Sonraki ( م ري ب ماو مق ) da, sükûn üzerine vakıf yapılır Kezâlik, Sûre -i Yûsüf’deki ( ن من ُ وك مي مل م و ) kavl- i kerîmi ile Sûre -i Alak’daki ( ن م َ م ف س من مل ) kavl- i kerîmi’nin Nûn -i hafîfe -i te’kîdiyye’si, Mesâhif -i kerîme’de, tenvîn şeklinde -( اان ُ وك مي مل م و ) ve ( ا اَ م ف س من مل ) olarak- yazılmış olduğundan bunların vakfı da, elif üzerine yapılır Mâkablinin harekesi kendi cinsinden olan Vâv -i müteharrike veyâ Yâ’ -i müteharrike ile nihâyet bulan kelimelerin vakfında -iskân sebebiyle- bir Harf- i medd hâsıl olduğundan bunlar, vakıf hâlinde, Medd- i tabiî gibi okunurlar ( م ى َ م م ن م م م و – م و ُ ع د من ن مل – م ى ه – م و ُ ه ) misâllerinde olduğu gibi Sonu müşeddet olan kelimelerin vakfında da, tekrîr’e riâyet olunur, ya’nî teşdîd’ler gözet ilerek okunur ( ب مت – � ر م ف م م ل ما – ى مل م ع – م ن ُب – ا � ماو دل ما ) misâllerinde olduğu gibi 187 184 -Bu yedi kelime, iki üstünlü olmadıkları halde, elif id lâkı ile mersûm oldukları için, elif üzerine vakıf yapılırlar 185 -Bu ikisinde ya’nî ( م ان ما ) ve ( ا ن ك مل ) da, diğer kurrâ’lar da, Hafs’a uyarlar ( ا ن ك مل ) aslında ( مان ما ن ك مل ) idi Gayr- i kıyâsî olarak Hemze hazf olundu ve Nûn Nûn’a idğâm e dilerek ( ا ن ك مل ) oldu Aslına işâret etmek için de, vakıf hâlinde, elif üzerine vakf olun muşdur 186 -Bu son üçünde de, İbn -i Kesîr, Hafs’a muvâfakat eder 187 -( ب مت ) gibilerin vakfında, harekenin tamâmını vermemeye dikkâ t etmek lâzımdır Bunu, ehlinden, müşâfehe ile öğrenmek lâzımdır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 77 Ba’zı kelimelerin vakfında, sonuna bir Hâ’ -i sâkine getirilir ki sükût ve tevakkuf ( ءاه :Hâ’) sı ma’nâsına olarak Hâ’ -i sekte ta’bîr olunur Sûre -i En’âm’da ( ه د مت قا ُ م ُ ه ماد ُ ه ب مف ), Sûre -i Hâkka’da ( ه مي ب ماس ح – ه مي ب مات ك – ه مي ن ماط ل ُ س – ه مي ل مام ), Sûre -i Kâria’da ( ه مي ه مام ) kavl- i kerîmlerinde olduğu gibi 188 Kendisinde Harf-i medd bulunan kelimelerin sonundaki Harf- i me dd’ler üzerine vakf olunursa, b u Harf-i medd’ler , kasr olunarak Medd- i tabiî gibi okunurlar ( ماه �ي ما ماي – �ا م � ا ا ُ وب ُ وت – ُ ف ماخ ما ا ن ا ) misâllerinde olduğu gibi Vakıf’da, sükûn esâs olmakla berâber, sonu damme ile nihâyet bulan kelimelerde i şmâm ve ravm ile, kesre ile nihâyet bulan kelimelerde de ravm ile de vakıf yapılabilir 189 Fakat, böyle kelimelerin âhirlerinin, - vakfından evvel - hareke-i asliye ile müteharrik olması lâzımdır Ravm ve İşmâm, Ehl -i edâ’ ındinde müstehâb görülmüşdür ( ني ادلا م و مب – ُ َ َ مت س من ) misâllerinde olduğu gibi 190 Mevkûfun aleyh olan -ya’nî kendisi üzerine vakıf yapılan - bir harfin mâka bli, Harf- i medd veyâ Harf -i lî n olursa: a-Madmûm’larda, yedi vecih câiz olur ki bunlar, tûl, tevessud, kasr, tûl ile işmâm, tevessud ile işmâm, kasr ile işmâm ve kasr ile ravm’di r ( ُ َ َ مت س من – ُ ر ي م خ ) misâllerinde olduğu gibi b-Meksûr’larda, dört vecih câiz olur ki bunlar, tûl, tevessud, kasr ve kasr ile ravm’dir 191 ( ني ادلا م و مي – ف و م خ ن م ) misâllerinde olduğu gibi c-Meftûh’larda ise, üç vecih câiz olur ki bunlar, tûl, tevessud ve kasr’dır ( م َ م مل ماَ لا ا � م ب – م ر ي م خ م� ) misâllerinde olduğu gibi 188 -Sûre -i Bakara’da ( ه ن م س مت م ي م ل ) lâfz -ı şerîf’indeki ( ء م اه :Hâ’), nefs -i kelimedendir Sûre -i Nûr’da ( ه ق ت مي م و ) lâfz -ı şerîf’indeki Hâ’ -i meksûre ise, tefsirlerde, zamir veyâ Hâ’ -i sekte olarak gösterilmişdir Zamir olduğuna göre, mâkablinin kesre -i aslî’si i’tibâriyle meksûr kalmışdır Hâ’ -i sekte olduğuna göre de, ictimâ -i sâkineyn’e mebnî tahrîk olunmuşdur El-Kavlü’s -Sedîd fî İlmi’t -Tecvîd veyâ Tecvîd -i Cedîd, 39 -40 189 -İşmâm yapmanın yolu şöyledir: Üzerine vakıf yapılmış olan h arften kurtuldukdan sonra, te’hîr etmeden, bi- lâ-savt, dudakların uçlarına yakın olan yerlerini birbir ine kapamayıp damme ederek dudaklar ile o harfin dammesine işâret etmekle olur Ravm yapmanın yolu da şöyledir: Üzerine vakıf yapılmış olan harfin harekesinin bir kısmını gizli ses ile nutk etmekle, ya’nî harekesinin azını nutk edip çoğunu gidermekle olur 190 -Tâ’ -i te’nîs’lerde, işmâm ve ravm, câiz değildir 191 -Ravm, - vasıl hukmünde olduğu için - tûl ve tevessud ile gelmez Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 78 Bununla berâber ( ُ د ُب َ من ) gibilerin vakfında, iskân, ravm ve işmâm câiz’dir ( ر م م� ا م ن م ) gibilerin vakfında, iskân ile ravm câiz’dir ( م ر م ق م ب لا ن ا ) gibilerin vakfında ise yalnız iskân câiz’dir Not: Sûre -i Yûsüf’de olan ( ان م م ا مت م� ) da, - Ebû Ca’fer’den başka kurrâ’lar için - iki vecih vardır: Birisi, bi -lâ idğâm harekenin ihtilâs’ı ile birinci ( ن ُ ون :Nûn) harfini izhâr etmektir 192 Diğeri ise, idğâm -i sahîh ile işmâm yapmaktır Ya’nî birinci ( ن ُ ون :Nûn) harfini ikinci ( ن ُ ون :Nûn) harfine idğâm edip, dudakların uçlarına yakın olan yerlerini birbirine kapamıyarak, idğâm yapılmış olan birinci ( ن ُ ون :Nûn) harfini telâffuzdan kaçınmıyarak, ğunne’sini de gidermiyerek, sekte de yapmıy arak, dudaklar ile birinci ( ن ُ ون :Nûn) harfinin dammesine işâret etmektir 193 Vakf’ın nev’îleri : Kur’ân -ı Kerîm’de, dört türlü vakıf vardır: 1-Vakf- ı kabîh: Mecbûriyyet hâlinde, ma’nâ ve lâfız tamamlanmadan yapılan vakıf’lardır Buna, Vakf -ı izdırârî ( mecbûrî vakıf ) da denir Meselâ, muzaf, fiil ve mübtedâ’ üzerine, fiil ile mef’ul, kavl ile mekûl arasına yapılan vakıflar gibi Bir zarûret olmadan ( ن ا – ن م – م � ا – م ىل م ع – م � مف ) gibi harflerin üzerine vakıf yapmaktan da kaçınmak lâzımdır 2-Vakf- ı hasen: Ma’nâ tamam olup lâfız tamamlanmadan yapılan vakıf’lardır Mevsûf ile sıfat, bedel ile mübdelün minh arasında yapılan vakıflar gibi Not: Vakf- ı kabîh ile Vakf -ı hasen’de, vakıf yapılan yer âyet başı ise, - kırâet -i mesnûne’ye muvâfakat için - mâba’dinden başlanır Eğer vakıf yapılan yer âyet başı değilse, mâba’dinden başlanmayıp mâkablinden başlanır 192 -İhtilâs diye, harekenin üçte ikisini nutk edip içte b irisini terk etmeye denir 193 -Ebû Ca’fer’e göre de, işmâm’sız idğâm yapmaktır Buna gör e ( ان م م ا مت م� ) lâfzında, üç kırât -i meşhûre olmuş olur Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 79 3-Vakf- ı kâfî: Kelâm, ma’nâ ciheti ile tamam olduğu halde, başka bir cihetle, mâba’dinde ma’nâ -i müteallikı bulunan vakıf’lardır ( م ُ ه مان ق م ز م ب ا � م و م ن ُ وق ف ن ُي – م ك ل ب م ق ن م م ل ز ن ُا مام م و – م ا � م ب ن م ا ىد ُ ه م ىل م ع ) üzerine yapılan vakıf’lar gibi 194 4-Vakf- ı tam: Kıssa sonunda yapılan vakıf’lardır ki böyle yerlerde ma’nâ tamam olup, mâba’dine lâfzan ve ma’nen bağlı o lmaz ( ني ادلا م و مي ك ل مام – ُ َ َ مت س من ) üzerine yapılan vakıf’lar gibi Not: Vakf- ı kâfî ile Vakf -ı tam’da, vakıf yapılan yerin mâba’dinden başlanır  Tilâvet’de, durulacak yerler, Mesâfih -i şerîfe’deki duraklar ile Secâvend mahalleridir Her durak, bir âyet sonudur ki ondan sonra yeni bir âyet başlar Aradaki Secâvend denilen Hurûf -i rumûziyye ise, vakıf alâmeti o lup şunları ifâde eder: ( ج ) :Vakf’ın câiz olduğuna işâret eder ki böyle yerlerde durmak da geçmek de câiz’dir Fakat durmak, daha evlâdır ( ط ) : Vakf’ın mudlak olduğuna işâret eder ki -lâzım ve câiz gibi - bir kayıd ile mukayyed değil demektir Böyle yerlerde, üzerine vakıf yapılan kelimenin mâba’dinden başlanırsa, ma’nâ güzel olur ( م ) : Vakf’ın lâzım olduğuna işâret eder ki vasl olunursa ma’nâ fâsid olur demektir 195 ( ز ) : Mücevvez (câiz görülm e) alâmetidir ki geçmek evlâ’ demektir ( ص ) : Murahhas ( ruhsat) alâmetidir ki nefes daralırsa durulabilir demektir ( ق ) : ( لي ق د مق ) alâmetidir ki ba’zı kurrâ’ vakf etmekle berâber vasıl evlâ’ demişler, demektir ( ف ق ) : Vakf et, ma’nâsınadır ki vakıf evlâ’ demektir 194 -Ma’nâ -i müteallik demek, mâkablin mâba’di ile bir kıssa olması d emektir Meselâ, Sûre-i Bakara’nın evvelinde ( م ن ُ وح ل ف ُ م ) lâfzı -ı şerîf’i, Mü’min’lerin ahvâlini; bundan sonra gelen ( مي ظ م ع � ماذ م ع م ُم � م و ) lâfz -ı şerîf’i, Küffâr’ın ahvâlini; ondan sonra gelen ( م ىل م ع م �ا ن ا ري د مق ء ي م ش ا ل ُ ك ) kavl- i kerîm’i de, Münâfık’ların ahvâlini, beyân eder ki bunlardaki kıssalar gibi 195 -El -Kavlü’s -Sedîd fî İlmi’t -Tecvîd veyâ Tecvîd -i Cedîd, ss 28 Mehmed Zihni Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 80 ( ك ) : Kezâlik’den ibâretdir ki kendisinden evvel olan rumûz’un hukmüne işâretdir ( � ) : Durulmamaya işâretdir Fakat nefes daralırsa durulur S onra o kelime tekrarlanarak vasl olunur Durak yerlerindeki ( � ) işâreti ise, ma’nânın tamam olmadığına işâret olup vakf’a mânî değildir Aynı zamanda, âyet başına da işâret ettiğinden, böyle yerlerin vakfı, sünnet’dir İâdeye lüzûm yoktur ( ع ) : Ba’zı âyet sonlarında olup rukû’a işâret eder ki hatm ile Terâvih namazı kılanlar, buralara gelince rukû’a varırlar Ba’zı Mesâfih -i şerîfe kenarlarında, her beş âyetde bir ( خ ) veyâ ( ه ); her on âyetde bir de ( ع ) rumûzları konulmuşdur Ba’zan da, bunların ifâde ettikleri ma’nâlar ( س م� ), ( ر م ش م ع ), ( ع ُ وك ُ ب ) diye açık olarak gösterilmişdir Ba’zı yerlerde de ( -*---*- ) şeklinde, üç noktalı işâretler vardır ki bunlara Vakf- ı muâneka ve Vakf -ı murâkabe denir Bunların her ikisinde değil de yalnız birisinde durmak lâzımdır Çünkü her ikisinde de durulursa, ma’nâ tamam olmaz ( م ب ي م ب م� ُ � مات ك لا م ك ل م ذ * هي ف * م َ ق ت ُ م ل ل ا ىد ُ ه ) âyet-i kerîme’sinde olduğu gibi Bu işâretlerin hâricinde olan yerlerde durulmaz Eğer durulmak îcâb ederse, iâde etmek lâzım gelir ki baş taraftan alınarak okumaya devam edilir Kur’ân -ı Kerîm’de, vakf’ın vâcib veyâ haram olduğu bir yer yoktur Bununla berâber durulması câiz olmayan yerlerde kasten duran bir kimse, - ma’nâ bozulacağından - âsî ve günahkâr olur ki bunu da hiçbir Mü’min’in yapacağı tasavvur olunamaz V a s ı l: Geçmek, ulaşmak ve yetişmek ma’nâsına olup vakf’ın zıddıdır Bir kelimenin diğer bir kelimeye vaslı hâlinde, iki Harf -i sâkin ictimâ’ ederse, sâkin olan birinci harfin, iskâd veyâ tahrîk olunması lâzım gelir 196 Şöyle ki: 196 -İskâd diye, mevcud olan harfi, telâffuzdan düşürmeye denir Tahrîk diye de, sâkin olan bir harfi, harekelemeye denir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 81 Eğer sâkin olan biri nci harf, Harf-i medd olursa, iskâd olunur ( م د مق و م ت سا ى ذ ل ما – م ني ذ لا ا ُ وق مل ) misâllerinde olduğu gibi Fakat mütekellim zamîri olan ( ء ماي :Yâ’) harfleri, -Harf- i medd oldukları halde - vasıl hâlinde, ekseriyetle meftûh okunarak iskâd olunmazlar ( م ني ذ لا م ى د ماب ع ماي – م ني ذ لا ما � م ب - ت لا م ت م م َ ن ) kavl- i kerîm’lerinde olduğu gibi Eğer sâkin olan birinci harf, Harf -i medd değil ise, o harf kesre ile harekelenir Çünkü harf -i sâkin’i harekelemede asl olan, ona kesre vermektir ( م ل ن ُ ك مي – د ُب ع ماف – ت مل ماق ) misâllerinde olduğu gibi ki bunlar, vasıl hâlinde kesre ile harekelenirler Bununla berâber ( ن م ) harfi, cem î’ zamîrinin ( مي م :Mîm) harfi ve mâkabli meftûh olan cemî’ vâv’ları, bu kâıdeden müstesnâ olup vasıl hâlinde ( ن م ) harfi fetha ile, cemî’ zamîrinin ( مي م :Mîm) harfi ve mâkabli meftûh olan cemî’ ( وا م و :V âv) ları da damme ile harekelenirler ( ُ و م تآ م ة ماك زلا ا – م س انلا ا ُ و م ش م � م� – م ني ذ لا ُ م ُ ه – ُ �ا ُ م ُ ك ُ ول ب مي – م ني ذ لا م ن م – �ا م ن م مف ) misâllerinde olduğu gibi Eğer sâkin olan birinci harf, tenvîn olursa, -tenvîn, nûn -i sâkin’den ibâret olduğu için - bu da harekelenerek nûn -i meksûre olarak okunur ( ا د م ح ما ُ �ا م و ُ ه ل ُق ن ُ د م م صلا ُ �ا ) âyet-i kerîme’leri arasında olduğu gibi ki böyle yerlerde, küçük bir nûn -i meksûre konulmuşdur 9- S e k t e Lügatde, sükût etmek ve devamlı ses çıkarırken iki sesin arasını soluk almadan ayırmak ma’nâlarınadır İstılahda ise, ( س � ف م ن م ت م� ب ت و صلا ُ ع ط مق ُة مت ك سل ما :Sekte diye, - kırâet esnâsında - nefes almadan sesi kesmeye denir) 197 Sekte’nin zamânı, vakıf zamânından azdır Vakıf zamânı ise, nefes alacak kadar bir zamandır Sekte, vasıl hâline mahsûsdur Vakıf ise, fasl hâline mahsûsdur Bunun için sekte’nin hukmü, -iskân, ravm, işmâm, ibdâl ve diğerlerinde - vakıf gibidir İki sâkin arasında bulunan Hemze -i vasıl’lar, -vasıl hâlinde - telâffuz edilmezler Bunun için de, sâkin olan harfin telâfîsine mânî’ olamazlar 197 -Sekte’yi, şu şekilde de ta’rîf etmişlerdir: ( س م ف نلا م ن ُ ود ت و صلا ُ ع ط مق ُة مت ك سل ما : Sekte diye, - kırâet esnâsında - nefes almadan sesi kesmeye denir) Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 82 Kur’ân -ı Kerîm’de, Kırâet -i Âsım ve Rivâyet -i Hafs üzere, dört yerde sekte gelmişdir: 1-Sûre -i Kehf’de, ( ا اج م و ع ا اام اي م ق ) dır Burada ( ااج م و ع ) lâfzındaki tenvîni elife kalb ederek, elif üzerine sekte yapılır 2-Sûre -i Yâsin’de ( ماذ م ه ان د مق ر م م ن م ) dır Burada ( مان د مق ر م م ) lâfzının elif harfi üzerine sekte yapılır 3-Sûre -i Kıyâme’de ( قا م ب ن م م م لي ق م و ) dır Burada ( ن م م ) lâfzının ( ن ُ ون :Nûn) harfi üzerine sekte yapılır 4-Sûre -i Mudaffifîn’de ( م نا م ب ل مب � م ك ) dir Burada da ( ل مب ) lâfzının ( م م� :Lâm) harfi üzerine sekte yapılır Zikr olunan bu sekte’lerden başka bir de Hâ’ -i sekte’ler ile kırâet olunan kelimeler vardır ki şunlardır: Sûre -i Bakara’da ( ه ن م س مت مي م ل ), Sûre -i En’âm’da ( ه د مت قا م و ), Sûre -i Hâkka’da ( ه مي ب مات ك – ه مي ب ماس ح – ه مي ل مام – ه مي ن ماط ل ُ س ) ve Sûre- i Kâria’da da ( ه مي ها م م ) dir Bu kelimelerdeki Hâ’ -i sekteleri, -vasıl hâlinde- ba’zı kurrâ’ isbât etmiş ve ba’zı kurrâ’ da isbât etmemişdir Bunun için vasıl hâlinde, Hâ’ -i sekte’lerin isbâtı, muhtelifün fîh’dir İmâm Âsım, vasıl hâlinde, buralardaki Hâ’ -i sekte’lerin hepsini isbât etmiştir Ba’zı kurrâ’lar da ( ه مي ب مات ك – ه مي با م س ح ) lâfızlarında Hâ’ -i sekte’leri isbât etmişler, diğerlerin de isbât etmemişlerdir Böyle yerlerde, Hâ’ -i sekte’leri isbât eden kurrâ’lar için, bir Hâ’ -i sâkine ilhâk etmek lâzımdır Vakıf hâlinde ise, bütün kurrâ’lar Hâ’ -i sekte’leri isbât etmişler ( okumuşlar ) dır Bunun için vakıf hâlinde, Hâ -i sekte’lerin isbâtı, müttefekun aleyh’dir 198 Not: Sekte câiz olmayan yerlerde sekte yapmak hatâ olup bundan sakınmak lâzımdır Nitekim ba’zı kimselerin ( م ك اب م ر ل ا ل م ص مف ) de birinci 198 -Hamze kırâeti’nde, hemze’nin mâkablindeki sâkinlerde sekte gelmişdir ( م ن م مآ ن م م ) de olduğu gibi Ebû Ca’fer’den de, sûre evvellerinde olan Hurûf -i mukaddaa’larda sekte gelmişdir ki bunların idğâm ve ihfâ’ olunanlarını sekte ile izhâr etmek lâz ım gelir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 83 ( م� : Lâm) harfi üzerine, ( ُ د ُب َ من م ك اي ا ) de ( ف ماك :Kâf) harfi üzerine yaptıkları gibi yapmamalıdır 10- H a r e k e Lügatde, deprenmek, kımıldamak ve hareketli olmak ma’nâlarınadır ki zıddı sükûn’dur İstılahda ise, harfin harekeli olmak hâline denir Bunun için hareke, vasıl hâlinin muktezâsıdır Hareke, damme, fetha ve kesre olmak üzere üç türlüdür Her har f, bunlardan birisi ile harekelenerek lâzım gelen sesi verir Hareke’leri, işbâ’ etmiyerek güzelce edâ’ etmek lâzımdır Kendileri hakkında câiz olmayan şey’leri yapmak hatâdır Meselâ, fetha’nın mâba’di , yâ’-i sâkine olduğu zaman kesre’ye imâle etmek veyâ fetha’yı işbâ’ edip e lif-i mümâle meydana getirmek; fetha’yı damme’ye, kesre’yi fetha’ya veyâ damme’ye meyl ettirmek; işmâm câiz olmıyan yerlerde kesre’yi damme’ye karıştırmak; ihtilâs câiz olmıyan yerlerde hareke’y i ihtilâs ile telâffuz etmek hatâdır ki bunların hepsinden sakınmak lâzımdır 11- S ü k û n Lügatde, durmak, sâkin olmak, hareketsiz olmak ve kımıldatmamak ma’nâlarınadır İstılahda ise, harfin harekesiz olması hâline denir Alâmeti ( - ٍ :Cezim) denilen işâretdir 199 Vakıf hâlind e, son harfi vakf için sâkin yapmaya da sükûn denir Sükûn, Sükûn -i lâzım ve Sükûn -i ârız olmak üzere iki türlüdür ki bunların îzâhı, yukarıda -Medd bahsinde- geçmiştir Sükûn’ları güzelce edâ’ etmek lâzımdır Onları harekelemek veyâ harekeler gibi b ir şekilde okumak hatâdır Meselâ, ( مان ل م َ م ج – مان ل مل م ض – مان ل م ز ن ما ) gibilerde ( م م� :Lâm) harfini idğâm veyâ ihfâ’ veyâ kalkale veyâ sekte yapmak; ( ااج ماو ف ما ) gibilerde ( ء ماف :Fâ’) harfini idğâm veyâ kalkale veyâ sekte yapmak; ( م ت م م َ ن ما – ُ � ُ وض غ م م ل ما ) gibilerde sükûn’u tamamlamıyarak harekeye karıştırmak, izhâr yapmak için sükûn üzer ine sekte yapmak hatâdır Bunlardan kaçınmak lâzımdır  199 -Sâkin olan harf, Hurûf -i medd’en ise, alâmete muhtaç olmaz Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 84 Buraya kadar, Sıfât -ı zâtiyye ve Sıfât -ı ârıza, hulâsaten anlatıldıktan sonra, her harfe âit olan sıfatları -aşağıdaki şekilde - sıralarsak, harfler arasındaki farklar, kendiliğinden meydana çıkmış olur: Her bir harfe âit olan sıfatlar şunlardır : ( ء :Hemze) : Cehr, şiddet, inhifâd, infitâh, terkîk, ismât, zuhûr ( � : ء ماب :Bâ’) : Cehr, şiddet, inhifâd, infitâh, terkîk, kalkale, zelâka, zuhûr ( ت : ء م ات :Tâ’) : Hems, şiddet, inhifâd, infitâh, terkîk, ismât, zuhûr ( ث : ء ماث :Sâ’) : Hems, rehâvet inhifâd, infitâh, tefeşşî, terkîk, ismât, zuhûr ( ج : مي ج :Cîm) : Cehr, şiddet, inhifâd, infitâh, terkîk, ismât, zuhûr ( ح : م اح :Hâ) : Hems, rehâvet, inhifâd, infitâh, terkîk ismât, zuhûr ( خ : ء ماخ :Hâ’) : Hems, rehâvet, infitâh, isti’lâ’, tefhîm, ismât, zuhûr ( د : ل ماد :Dâl) : Cehr, şiddet, inhifâd, infitâh, terkîk, kalkale, ismât, zuhûr ( ذ : ل ماذ :Zâl) : Cehr, rehâvet, inhifâd, infitâh, terkîk, ismât, zuhûr ( ب : ء م اب :Râ’) : Tekrîr, cehr, beyniyye, inhifâd, infitâh, tefeşşî, inhirâf, terkîk, zelâka, zuhûr ( ز : ى ماز :Zây) : Cehr, rehâvet, inhifâd, safîr, infitâh, terkîk, ismât, zuhûr ( س : َ س :Sîn) : Hems, rehâvet, inhifâd, safîr, infitâh, tefeşşî, terkîk, ismât, zuhûr ( ش : َ ش :Şîn) : Hems, rehâvet, inhifâd, tefeşşî, infitâh, terkîk, ismât, zuhûr ( ص : داص :Sâd) : Hems, rehâvet, safîr, tefeşşî, idbâk, isti’lâ’, ismât, tefhîm, zuhûr ( ض : د ماض :Dâd) : Cehr, rehâvet, istidâle, tefeşşî, idbâk, isti’lâ’, tefhîm, ismât, zuhûr ( ط : ء ماط :Dâ’) : Cehr, şiddet, kalkale, idbâk, isti’lâ’, tefhîm, ismât, zuhûr ( ظ : ء ماظ :Zâ’) : Cehr, rehâvet, idbâk, isti’lâ’, tefhîm, ismât, zuhûr ( ع : َ م ع :Ayn) : Cehr, beyniyye, inhifâd, infitâh, terkîk, ismât, zuhûr Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 85 ( غ : َ م غ :Ğayn) : Cehr, rehâvet, infitâh, isti’lâ’, tefhîm, ismât, zuhûr ( ف : ء م اف :Fâ’) : Hems, rehâvet, inhifâd, infitâh, tefeşşî, terkîk, zelâka, zuhûr ( ق : ف ماق :Gâf) : Cehr, şiddet, kalkale, infitâh, isti’lâ’, tefhîm, ismât, zuhûr ( ك : ف ماك :Kâf) : Hems, şiddet, inhifâd, infitâh, terkîk, ismât, zuhûr ( ل : م م� :Lâm) : Cehr, beyniyye, inhifâd, infitâh, inhirâf, terkîk, zelâka, zuhûr ( م : مي م :Mîm) : Cehr, beyniyye, ğunne, inhifâd, infitâh, tefeşşî, terkîk, zelâka, zuhûr ( ن : نون :Nûn) : Cehr, beyniyye, ğunne, inhifâd, infitâh, te rkîk, zelâka, zuhûr ( ه : ء ماه :Hâ’) : Hems, rehâvet, inhifâd, infitâh, terkîk, ismât, ihfâ’ ( و : وا م و :Vâv) : Cehr, rehâvet, inhifâd, infitâh, terkîk, ismât, zuhûr ( ى : ء م اي :Yâ’) : Cehr, rehâvet, inhifâd, infitâh, terkîk, ismât, zuhûr Not: Harf-i medd olan ( وا م و :Vâv) harfinde cehr, rehâvet, ihfâ’ ve medd vardır Diğer sıfatlar yoktur Bununla berâber inhifâd, infitâh, terkîk, tefhîm ve ismât husûslarında mâkabline tâbî’dir Harf -i medd olan ( ء ماي :Yâ’) harfi ise, Harf -i medd olan ( وا م و :Vâv) harfi gibidir Fakat ( ء ماي :Yâ’) harfi, tefhîm’de, mâkabline tâbî’ değildir Çünkü yâ’ -i meddiyye, tefhîm’de, mâkabline tâbî’ olmaz Harf- i lîn olan ( وا م و :Vâv) harfinde, -Harf-i medd olmıyan ( وا م و :Vâv) harfinde ol an sıfatlardan başka - bir de lîn sıfatı vardır Harf -i lî n olan ( ء م اي :Yâ’) harfi de, aynı şekildedir Elif- i meddiyye ise, vâv -i meddiyye gibidir ki bunda da cehr, rehâvet, ihfâ’ ve medd vardır 200    200 -Bu sıfatların hepsi, Harf -i aslî’lere âitdir Bu harflerden ba’zılarının sıfat ları birbirine benzer Mahrecleri veyâ sıfatları aynı olan harflerin seslerin in neden ayrı ayrı olduğu hakkında ma’lûmât için bak: Tercüme -i Cezerî, ss 42 -47 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 86 Buraya kadar anlatılan konulardan ve Kur’ân -ı Kerîm kırâeti ile ilgili âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîf’lerden de anlaşıldığına göre , Kur’ân -ı Kerîm’i, nâzil olduğu tertîl ve tacvîdi ile okumak, her mükellef Müslümân için farz ma’nâsında vâcib olduğu gibi , sevâbı da çok büyükdür Bunun için bir Hadîs -i şerîf’de şöyle buyurulmuşdur: ن م م ة من م س م ح ُه مل م ف �ا � مات ك ن م ااف ر م ح مأ م ر م ق ن م م ف ر م ح ف لمأ ن ك مل م و ف ر م ح ) لا ( ُ ل ُ وقمأ م�ا ما � ماث ممأ ر ش م َ ب ُة من م س م �ا م و مأ م ر م ق ا ف ر م ح مي م م و ف ر م ح م م� م و “Kim Kur’ân -ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevâbı vardır Her bir iyiliğin karşılığı da on sevâbdır Ben, -elif lâm mîm - bir harfdir demiyorum; bilâkis Elif bir harfdir, Lâm bir harfdir Mîm de bir harfdir” 201 Bununla berâber başka bir Hadîs -i şerîf’de de, O’nu gereği gibi okumayanlar hakkında şöyle buyurulmuşdur: م نآ ر ُ ق لا ُ أ م ر ق مي ئ ب ماق � ُ ب ُ ه ُن م َ ل مي ُ نآ ر ُ ق لا م و “Kur’ân’ı, bir çok kimseler okur Fakat edâ’sına ve ilmine riâ yet etmediği için, Kur’ân ona lâ net eder” (Enes İbn -i Mâlik r a İhyâu Ulûmi’d -dîn,Fedâilü’l -Kur’ân,C 1 İmâm Gazâlî)    “Kur’ân’ın nüzûlünden asıl maksad yalnız onu okumak değil, mûcebin ce amel etmekdir” (Abdu’llâh ibn -i Mes’ûd radıye’llâhü anh ) “ Her derde şifâ’ olan Kur’ân âyetlerini okumakdan maksad, efsunculuk yapmak veyâ sabâhî den, seğâhdan makam çatlatmak değil, elini başı na koyarak düşünmek ve “ma’rifetü’llâh : Allâh’ı bilme ve O’na inanma duygusu ” ile bezenip “haşyetü’llâh :Allâh korkusu” ile dolarak yarın için hazırlanmakdır” (Elmalılı M: Hamdi Yazır, C 7 ss 4884 )    201 -Riyâzü’s -Sâlihîn,C 2 ss 256 (1024 nolu Hadîs -i şerîf ) Muhy iddin Nevevî (Hasan Hüsnü Erdem ve Kıvâmüddin Burslan tercemesi) Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 87 Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M Bu bölümde anlatılacak bahisler, Kırâet-i Âsım ve Rivâyet -i Hafs üzere okuduğumuz Âsım kırâeti’nin esâslarına göre hazırlanmış bulunan Karabaş Tecvîdi ’nin muhtevâsını ihtivâ etmektedir 202 Her Müslümân’ın , bi’l -hâssa bu bölümde anlatılan husûsları gâyet iyi bilmesi ve Kur’ân -ı Kerîm’i ona göre okuması, üzerine farz olan dînî vecîbelerdendir Çünkü -Birinci bölümde de îzah edildiği vechile - Kur’ân -ı Kerîm’i, tecvîd ile okumak, her Müslümân’ın üzerine farz-ı ayın ’dır 203 Harf-i medd ve Sebeb-i medd Harf-i medd: Medd olunup çekilmekliği kabûl eden harflere, Harf -i medd denir Bunlar da üç tâne olup ( و ماو :Vâv), ( ء م اي :Yâ’), ( ف ل ما :Elif) harfleridir 204 Bu harfler, yalnız şu hallerde Harf -i medd olurlar, başka hallerde Harf-i medd olmazlar A- ( و ماو :Vâv) harfi sâkin olsa ve mâkablindeki harf de madmûm olsa, o zaman ( و ماو :Vâv) harfi, Harf -i medd olur ve çekilerek okunur ( ُذ ُ وع ما ) mi sâlinde olduğu gibi ki burada ( و ماو :Vâv) harfi sâkindir ve mâkablindeki ( َ م ع :Ayn) harfi de madmûm’dur Binâen -aleyh, bu vaziyetdeki ( و ماو :Vâv) harfi, Harf -i medd olduğundan çekilerek okunur 202 -Muhammed Hamdi Efendi merhûm’un yazmış olduğu “Karabaş Tecvîdi” adlı kitâba niçin “Karabaş Tecvîdi” ismi verildiği, kendisinin şu beyitlerinden daha iyi a nlaşılmaktadır: “Bir hocam var idi mektebde meğer, Başına kara sarardı idi ekser Kimden okun dese bir kimse bana, Karabaş ’dan der idim ben de ana Duyup incinmiş o pâkize edeb, O sebebden bize kaldı bu lâkab Ka’be ’ye çünkü s iyah oldu libas, Karabaş olsaydı nola ekser nâs” Not: Bursa’lı Mehmet Tâhir’in naklettiği bir rivâyete göre , bu risâlenin müellifi, İstanbul’da Hicrî 904/1498 târihinde vefât eden Şeyh Abdu’r -rahmân Karabâşî’dir Osmanlı Müellifleri, İstan bul, 1333 I,148,not,1 Kur’ân-ı Kerîmin Üslûb ve Kırâeti , ss 24 Prıof M Tayyib Okiç 203 -Bu kısmın hazırlanmasında, daha ziyâde El -Virdü’l -Müfîd fî Şerhi’t -Tecvîd adlı kitâbdan istifâde edilmişdir 204 -Hareke kabûl eden Elif harfine Hemze, hareke kabûl etmeyen Elif harfine de Elif denir ki Harf-i medd olan bu Elif harfi, dâimâ sâkindir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 88 B- ( ء م اي :Yâ’) harfi sâkin olsa ve mâkablindeki harf de meksûr olsa, o zaman ( ء ماي :Yâ’) harfi, Harf -i medd olur ve çekilerek okunur ( م لي ق ) misâlinde olduğu gibi ki burada ( ء م اي :Yâ’) harfi sâkindir ve mâkablindeki ( ف ماق :Gâf) harfi de meksûr’dur Binâen -aleyh bu vaziyetde ( ء م اي :Yâ’) harfi, Ha rf-i medd olduğundan çekilerek okunur C- ( ف ل ما :Elif) harfi daimâ sâkin olup mâkablindeki harf de meftûh olursa, dâimâ Harf -i medd olur ve çekilerek okunur ( م ل ماق ) misâlinde olduğu gibi ki burada Elif harfi sâkindir ve mâkablindeki ( ف ماق :Gâ f) harfi de meftûh’dur Binâen -aleyh bu haldeki Elif harfi, Harf-i medd olduğundan çekilerek okunur 205 ( ا مني ت ُ وا ) kelimesinde, Harf- i medd’lerin her üçü de vardır Bu kelimeyi (ütina) şeklinde okuyamayız Ancak (ûtînâ) diye okuyabiliriz Çünkü birinci misâlde, Harf -i medd’siz okuyoruz ki bu okuyuş yanlıştır İkinci misâlde i se, Harf-i medd’li okuyoruz ki bu okuyuş doğrudur Sebeb-i medd: Kelimelerdeki Medd- i aslî’lerin, kendi aslî tabiatleri olan bir elif miktârından ziyâde çekilmesine sebeb olan âmillere, Sebeb -i medd de nir Bunların tafsîlâtı, ikinci bölümdeki medd bahsinde geçmiştir Sebeb -i medd’ler, Hemze ve Sükûn olmak üzere iki türlüdür: Hemze diye, harekesi olan ( ا :Elif) harfine denir ki vakıf ve vasıl hâlinde dâimâ sâbitdir ( ن ا– � ا ) kelimelerinde olan Hemze’ler gibi 206 Sükûn diye de, harekesiz olmak hâline denir Harekesi olmayan her harf, sâkin’dir Sükûn, Sükûn-i lâzım ve Sükûn -i ârız olmak üzere iki tü rlüdür ki bunların tafsîlâtı da, ikinci bölümdeki medd bahsinde geçmişdir 205 -Bu harflere, Harf-i medd denilmesinin sebebi: Bu harf ler, -mahrecler bahsinde de zikr edildiği gibi- ağız ve boğaz boşluğundan çıktıkları için çekilerek hevâya müntehî olurlar Bu sebeble de harfin sesini kesinceye kadar o harf, medd’i kabûl eder ve istediğimiz kadar o harfin sesini uzatabiliriz Bunun için bu üç harfe, Harf -i medd denilmişdir 206 -İki türlü Elif harfi vardır Birincisi, hareke kabûl etmeyen Elif harfidir ki buna “Elif” denir Bu Elif harfi, dâimâ sâkin olduğundan mâkabli meftûh olunca Harfi medd olur Kelimelerin ortasında veyâ sonunda bulunup baş tarafında bulunmaz İkincisi ise, hareke kabûl eden Elif harfidir ki buna da “Hemze” denir Hemze de, Hemze-i vasıl ve Hemze- i katı’ diye iki kısma ayrılır a-Hemze- i vasıl, dâimâ sâbit olmadığından sebeb -i medd olamaz b-Hemze- i katı’, dâimâ sâbit olduğundan Sebeb -i medd olur ki burada zikr olunan Hemze, budur El-Kavlü’s -Sedîd fî ilmi’t -Tecvîd veyâ Tecvîd -i Cedîd,ss 49 Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 89 Medd- tabiî Bir kelimede, Harf-i medd olan ( و ماو :Vâv), ( ء م اي :Yâ’) ve ( ف ل ما :Elif) harflerinden biri veyâ birkaçı bulunur ve onlardan sonra da Sebeb -i medd’lerden -Sükûn veyâ Hemze - den biri bulunmazsa, bu halde o ke limede olan medd, Medd-i tabiî olur ( ماد مب ما – مابا و م ت ) kelimelerinde olan medd’ler gibi ki bu kelimelerdeki mâkabli meftûh olan elif harfleri, Harf- i medd olduğundan ve kendilerinden sonra da Sebeb -i medd’lerden biri bulunmadığından Medd -i tabiî olarak okunurlar Kezâlik, ( ء ماب م م� ف ل ما : م ر مل ما ) ( م اه ماط : هط ) ve ( مي م ماح : م م م ح ) misâllerinde oduğu gibi ki bunlarda da, mâkabli meftûh olan mukadder ( gizli) birer elif harfi vadır Bu elif harfleri de, -kendilerinden sonra Sebeb-i medd olmadığından - Medd-i tabiî ol arak okunurlar İhtâr: Kelime sonunda bulunan Elif harfleri, tenvînli olur ve durmadan geçilirse, Medd -i tabiî olmazlar ( م ع ُ �ا م ن ماك م و ا امي ك م ح اامي ل ) misâlinde olduğu gibi Medd- i tabiî’lerin mertebesi ya’nî çekilme miktârları, bir elif miktâ rı medd olunmaktır Bir elif miktârı ise, bir parmak kaldıracak kadar bir zamandır 207 Not: İkinci bölümün medd bahsinde de zikr edidiği üzere, medd’ler, iki kısımdır: a-Medd- i aslî’dir ki buna Medd-i zâtî veyâ Medd- i tabiî de denir Bunun muktezâsı, -yukarıda geçtiği vechile - bir elif miktârı medd olunmaktır b-Medd- i fer’î’dir ki bu da bir sebebten dolayı, Medd -i tabiî’nin aslı üzerine fazla çekilmekle olur Bu türlü medd’ler de aşağıda gelecektir Bunların çekilme miktârları, kırâet imâmlarına göre değişebilir Medd -i fer’î’lerin medd’leri, ba’zan câiz ve ba’zan da vâcib olur Medd- i tabiî olan Harf -i medd’ler, ancak bir elif miktârı çekilirler Az veyâ çok çekilmezler Çünkü, bu harfler, bir elif miktârı çekilmedikçe 207 -Ba’zı kimseler de bir elif miktârını, fâsıla ve sekte ve rmeden harekeli olarak üç elif okuma ( ا ا ا ) zamânıdır, diye ta’rîf etmişlerdir Buna mukâbil tecvîd âlimi ( ه م ز م ح :Hamze), “Bir elif miktârı demek, teklifsiz ağzı açmanın miktârıdır veyâ e lif diyecek kadar geçen bir zamandır” demiştir ki, yukarıdaki “Bir elif miktârı, bir parmak kaldıracak kadar bir zamandır” ta’rîfini te’yîd eder Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 90 vücûdları tahakkuk etmez Bununla berâber Harf -i medd’lerin mâkablinde bulunan harfler çekilmezler Çünkü, çekilen şey’, ancak Harf- i medd’lerdir Medd-i tabiî’lerin aslı üzerine ziyâde çekilen medd’ler ise, iki türlüdür ki bunların birisi tûl (uzun ), diğeri de tevassud (orta ) dır Bunlardan Medd- i tûl, dört elif miktârıdır Medd -i tevassud ise, üç elif miktârıdır 208 Medd- i muttasıl Harf- i medd’den sonra Sebeb -i medd’en hemze vâki’ olur ve her ikisi de bir kelimede bulunursa, bu halde o kelimede olan medd, Medd- i muttasıl olur ( مءى ج – م ك ئ مل ُ وا – مء ماج ماذ ا – مء ُ وس – مء ماس ن ) misâllerinde olduğu gibi Bu misâllerde, Harf-i medd’en sonra hemze vâki olmuş ve her ikisi de aynı kelimede vukû’ bulmuşdur 209 Medd- i fer’î’lerden olan Medd -i muttasıl’ın meddi, vâcib’dir ki mutlakâ medd etmek lâzımdır Çünkü müttefekun aleyh’dir Müttefekun aleyh demek ise, cemî’ kurrâ’ medd ettiler, alâ merâtibihim kasr etmediler, ya’nî İlm -i kırâet’de imâm olan kurrâ’lar, kendi ilim ve ma’rifetlerine dayanarak medd ettiler ve hiç biri kasr etmediler, demektir Medd- i muttasıl’ın mertebesi, Kırâet -i Âsım 210 ve Rivâyet -i Hafs 211 üzere dört elif miktârı medd olunmaktır 212 Medd- i munfasıl Harf- i medd’en sonra Sebebi medd’en hemze gelir ve her ikisi de ayrı ayrı kelimelerde bulunursa, bu halde birinci kelimede bulunan Harf -i medd, Medd- i munfasıl olur ( ُ ف ماخ ما ا ن ا – آي ماه �ي ما – �ا م � ا ا ُ وب ُ وت ) misâllerinde 208 -Bu miktârlar, Âsım kırâeti’ne göredir Diğer kırâetler den ba’zılarına göre de tûl, beş elif miktârı ve tevassud ise, dört elif miktârıdır Çünkü, bu miktâr lar, kırâet imâmlarına göre değişebilir Bunun için her kırâetin medd miktârını, o kırâetin üstâdınd an öğrenmek îcâb eder Bunlardan başka şu dört mertebe de rivâyet olunmuştur ki bunlara Merâtib-i erbea denir Beş elif, dört elif, üç elif, iki elif miktârı; veyâ üç elif, iki buçuk elif, iki elif, bir buçuk elif miktâ rı; veyâ iki elif, bir elif üç çeyrek, bir elif iki çeyrek, bir elif bir çeyrek miktârıdır 209 -Bu misâllerden ( م ك ئ مل ُ وا ) kelimesinin ( م م� :Lâm) harfinde, mukadder bir elif harfi vardır ki bu elif harfi, Harf- i medd’ir 210 -İlm -i kırâet’de imâm olan Âsım, Kûfe’lidir ve Eimme -i Seb’a’dan ( yedi- imâmdan ) beşincisidir 211 -Hafs, İmâm Âsım’ın râvîsidir Kırâeti, İmâm Âsım’dan rivâyet etmi ştir ki hâlihazırda bütün Müslümân’lar arasında ekseriyetle okunan kırâet, bu kı râet’dir 212 -Medd- i muttasıl’ın ziyâde medd olunmasında, bütün kırâet imâmla rı, ettifak etmişlerdir Fakat meddinin miktârında, her biri kendi mezhebine göre iht ilâf etmişdir İmâm Âsım, dört elif miktârı medd olunmaktır, demiştir Buna tâbi’ olanlar da, dört elif miktârı medd etmişlerdir Ba’zıları da, beş elif veyâ iki elif miktârı medd olunmaktır, demişler dir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 91 olduğu gibi Bu misâllerde, Harf -i medd’ler ile Sebeb -i medd’en olan hemze, ayrı ayrı kelimelerde vukû’ bulmuşdur Medd- i munfasıl’ların Harf -i medd’leri, ba’zan vâv -i mukaddere olur ki bunlar, gözle görülüp kalem ile yazılmayan, fakat lâfız ve tekellümde husûl bulan ( و ماو :Vâv) harfi demektir ( ه ن ذ ا ب � ا ُه م د ن ع – ُه م د مل خ ما ُه ملا م م ن ما ) misâllerinde olduğu gibi Burada ( ُه ملا م م ) ve ( ُه م د ن ع ) kelimelerinin damme olan ( ء ماه :Hâ’) harfleri, kendisine muttasıl olan bir ( و ماو :Vâv) harfi varmış gibi kabûl olunur ve medd ile okunur Çünkü, bu mukadder ( و ماو : Vâv) harflerinden sonra, Sebeb -i medd’en hemze gelmekte ve her ikisi de ayrı ayrı kelimelerde bulunmaktadır ki bunlar, ( � ا ) ve ( ُه م د مل خ ما ) kelimelerinin hemze’leridir Ba’zan da yâ’ -i mukaddere olur ( مء ماش ما � � ا ه م ل ع ن م – � ا ه ب ُ � ا ذ م ك ُي مام م و ) misâllerinde olduğu gibi Burada ( ه ب ) ve ( ه م ل ع ) kelimelerinin kesre olan ( ء ماه :Hâ’) harfleri, kendisine bitişik olan bir ( ء م اي :Yâ’) harfi varmış gibi kabûl olunur ve medd ile okunur İşte, bu türlü medd’lere de, Medd -i munfasıl denir Çünkü, bu medd’lerden sonra da, kendilerinden sonra gelen kelimelerin hemze’leri gelmektedir Medd- i fer’î’lerden olan Medd -i munfasıl’ların meddi, câiz’dir Çünkü muhtelefün fîh’dir, ya’nî ba’zı kurrâ’ medd ettiler, ba’zı kurrâ’ kasr ettiler, demektir 213 Medd- i munfasıl’ların mertebesi, Kırâet -i Âsım ve Rivâyet -i Hafs üzere, dört elif miktârı medd olunmaktır Medd- i lâzım Bir kelimede, Harf- i medd’en sonra Sebeb -i medd’en Sükûn -i lâzım vâki’ olursa, bu haldeki medd, Medd -i lâzım olur 214 Sükûn -i lâzım diye de, - yukarıda zikr edildiği vechile - vakfen ve vaslen sâbit olan sükûn’a denir 215 Medd- i lâzım’lar dört türlüdür: A-Medd- i lâzım kelime -i müsakkale: Harf-i medd’en sonra gelen aynı cinsten iki harfin biribirine idğâm olunarak şeddelendiği ve bu iki harften birincisinin sâkin olarak sükû n-i lâzım’ı hâvî bulunduğu 213 -Ya’nî, ba’zı kurrâ’, Medd -i tabiî’lerden ziyâde medd ettiler ve ba’zı kurrâ’ d a Medd-i tabiî’leri kadar medd edip ziyâde çekmediler, demektir 214 -Lâzım diye, lügatde, bir şey’ bir şey’e mülâzemet ederek o ndan bir an dahî ayrılmamaya, denir 215 -Başka bir deyimle, Sükûn -i lâzım diye, hiçbir veçhile, vakıf ve vasıl hâlinde, kelimeden ayrılması mümkün olmayan sükûn’a denir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 92 kelimeye, Medd- i lâzım kelime -i müsakkale denir Çünkü, harf, şeddeli olunca telâffuzu ağır ve zor olur ( م َ ا لا ضلا م� م و – ا ن ُ ور ُ م ا مت – ُة قا م � ما ) misâllerinde olduğu gibi Bu kelimelerde, Harf -i medd’lerden sonra gelen şeddeli ( م م� :Lâm), ( ف ماق :G âf) ve ( ن ُ ون :Nûn) harflerinin birincisi olan sâkin harfin sükûnu, vakıf hâlinde de, vasıl hâlinde de dâimâ sâbitdir B-Medd- i lâzım kelime -i mühaffefe: Harf-i medd’en sonra gelen harf, şeddesiz olarak sükûn -i lâzım hâlinde olursa, o kelimeye de, Medd - i lâzım kelime -i mühaffefe denir Çünkü, harf, şeddesiz olunca telâffuzu hafîf ve kolay olur ( آ ٍ� م ن ) misâlinde olduğu gibi Bu misâlde, istifhâm hemzes i’ni medd eden gizli bir Elif -i mukaddere vardır ki bundan sonra, sâkin olan ( م م� :Lâm) harfinin sükûn -i lâzım’ı vâki’ olmuşdur C-Medd- i lâzım harf -i müsakkal : Hakîkatde şeddeli olmadığı halde telâffuz hâlinde şeddeli olup Kelime -i müsakkale gibi okunan harflere denir ( مي م م م� ف ل ما : لا ) nazm- ı celîl’inin ( م م� :Lâm) harfinde, ( م م� ف ل ما : ص�ا دا م ص مي م ) nazm- ı celîl’inin ( م م� :Lâm) harfinde ve ( مي م َ س ماط : مسط ) nazm-ı celîlînin ( َ س :Sîn) harfinde olduğu gibi Burada, ( م م� :Lâm) harflerinden sonra gelen elif harfleri ve ( َ س :Sîn) harfinden sonra gelen ( ء م اي :Yâ’) harfi, Harf- i medd’irler Kendilerinden sonra gelen ( مي م :Mîm) ve ( ن ُ ون : Nûn) harfleri de sâkin’dirler Bunlardan ( مي م :M îm) harflerinin sükûnu, Sükûn -i lâzım olduğundan ve aynı cinsten ikinci bir harfe de uğradıklarından dolayı, İdğâm -i misleyn mea’l -ğunne 216 hukmüne girip telâffuzda idğâm olunarak Kelime -i müsakkale gibi okunurlar ( َ س :Sîn) harfinin Nûn -i sâkini ise, ke ndisinden sonra gelen ( مي م :Mîm) kelimesinin ( مي م :Mîm) harfine uğradığı için, İdğâm -i mea’l -ğunne 217 hukmüne girip telâffuzda idğâm olunarak Kelime -i müsakkale gibi okunurlar D-Medd- i lâzım harf -i mühaffef: Kolaylıkla ve hafîfce okunan harflere denir ki bu harflerdeki Harf- i medd’lerden sonra gelen harflerin sükûnu, Sükûn -i lâzım olup kendileri şeddeli değildir Meselâ, ( ف ل ما : لا مي م م م� ) nazm- ı celîl’inin ( مي م :Mîm) harfinin ikinci ( مي م :Mîm) harfinde, 216 -Aşağıda gelecek olan İdğâm -i misleyn bahsine bak 217 -Aşağıda gelecek olan İdğâm -i mea’l -ğunne bahsine bak Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 93 ( دا م ص مي م م م� ف ل ما : ص�ا ) nazm-ı celîl’inin ( مي م :Mîm) ve ( د ماص :Sâd) harflerinde, ( ء ماب م م� ف ل ما : رلا ) nazm- ı celîl’inin ( م م� :Lâm) harfinde ve ( مي م ا م ح : مح ) nazm- ı celîl’inin ( مي م :Mîm) harfinde olduğu gibi Bu misâllerin ( مي م :Mîm), ( د ماص :Sâd) ve ( م م� :Lâm) kelimelerindeki Harf -i medd’lerden sonra gelen harfler, sâkin olup sükûnları da Sükûn -i lâzım’dır Kendilerinden sonra da, kendi cinslerinden ikinci bir harfe uğramadıkları için, bunların okunması hafîf ve kolaydır ki Kelime -i mühaffefe gibi okunurlar 218 Medd- i fer’î’lerden olan Medd -i lâzım’ların meddi, vâcib’dir Çünkü, müttefekun aleyh’dir Kasr’ı câiz değildir Medd -i lâzım’ların mertebesi, - bütün kurrâ’lara göre - dört elif miktârı medd olunmaktır Hiç bir isi, dört elif miktârından aşağı okumamıştır Medd- i ârız Harf- i medd’en sonra Sebeb -i medd’en Sükûn -i ârız vâki’ olursa, bu haldeki medd, Medd- i ârız olur 219 Sükûn -i ârız diye de, vakfen sâbit , vaslen sâkıt olan sükûn’a denir ( م ن ُ وم مل َ مي – ني ادلا م و مي – ُ َ َ مت س من ) misâllerinde olduğu gibi Bu misâllerde, Harf -i medd’lerden sonra gelen ( ن ُ ون :Nûn) harfleri üzerinde vakıf yapıldığı zaman, ( ن ُ ون :Nûn) harflerinin harekeleri giderek ye rine sükûn gelir ve bu sûretle de o harflerdeki sâkinlik, ârızî olmuş olur Bu halde, Sükûn -i ârız ile sâkin olan bu harflerin mâkablinde de Harf- i medd olduğu için, burada Medd -i ârız vukû’ bulmuş olur Eğer ( ن ُ ون :Nûn) harfleri üzerinde vakıf yapılmazsa Sükûn -i ârız meydana gelmiyeceğinden Medd -i ârız da olmaz Bununla berâber kelimelerdeki Harf- i medd’ler bâkî kaldığından, Medd -i tabiî olarak okunurlar Medd- i fer’î’lerden olan Me dd-i ârız’ların meddi, câiz’dir Çünkü, muhtelefün fîh’dir Bunun için Medd -i ârız’ların medd’ inin mertebesin de, üç vecih vardır: A-Vakıf yapılacak kelimenin son harfi meftûh ise, üç vecih câiz’dir: 218 -Bunlara, hernekadar Harf- i müsakkal ve Harf-i mühaffef denirse de, hakîkatde Kelime -i müsakkale ve Kelime -i mühaffefe’dirler Kur’ân -ı Kerîm’de, harf sûretinde yazıldıkları için, Harf -i müsakkal ve Harf -i mühaffef denilmiştir 219 -Sonradan bir sebeb ile meydana gelen sükûn’a, Sükûn -i ârız denir ki bir kelimede vakıf yapılarak durulursa, Sükûn -i ârız meydana gelir Eğer, vakıf yapılmayıp vasıl yapıla rak geçilirse, Sükûn -i ârız meydana gelmez Çünkü, vakfın muktezâsı sükûn, valsın muktezâsı harekedir Ârız diye de, lügatde, sonradan olan şey’e denir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 94 a-Tûl: Dört elif miktârı medd etmektir b-Tevassud: Üç elif miktârı medd etmektir 220 c-Kasr: Bir elif miktârı medd etmek, ya’nî Medd -i tabiî olarak okumaktır ( م ن ُ وم مل َ مي ) misâlinde olduğu gibi B-Vakıf yapılacak kelimenin son harfi meksûr ise, dört vecih câiz’dir a-Tûl: Dört elif miktârı medd etmektir b-Tevassud: Üç elif miktârı medd etmektir c-Kasr: Bir elif miktârı medd etmektir d-Kasr ile ravm: Ravm diye, gizli ses ile harfin harekesini taleb etmeye, ya’nî harekeyi hafîfce çıkarmaya denir 221 ( ني ادلا م و مي ) misâlinde olduğu gibi C-Vakıf yapılacak kelimenin son harfi madmûm ise, yedi vecih câiz’dir a-Tûl: Dört elif miktârı medd etmektir b-Tevassud: Üç elif miktârı medd etmektir c-Kasr: Bir elif miktârı medd etmektir d-Tûl ile işmâm: İşmâm diye, sükûn’dan sonra dudakları yumarak ötü re yapmaya denir e-Tevassud ile işmâm f-Kasr ile işmâm g-Kasr ile ravm’dır ( ُ َ َ مت س من ) misâlinde olduğu gibi 222 Medd- i lîn: Bir kelimede, Harf- i lîn’den sonra Sebeb- i medd’en sükûn vâki’ olursa - gerek Sükûn -i lâzım ve gerekse sükûn -i ârız - o zaman buradaki medd, Medd- i lîn olur 223 ( َ م ع – م و من م� م و ) misâllerinde olduğu gibi 220 -“Tûl üç elif, tevassud iki elif miktârıdır” diyenler, Medd-i aslî’den sonrasını murad etmişlerdir ki Medd- i aslî’yi de ilâve edersek tûl dört, tevassud üç elif mi ktârı olmuş olur El-Kavlü’s -Sedîd fî İlmi’t -Tecvîd veyâ Tecvîd -i Cedîd,ss 43 -53 221 -Ravm, vasıl hukmünde olduğu için ancak kasr ile ravm ya pılır Tûl ve tevassud ile ravm yapılmaz 222 -Medd’lerin miktârını, ravm ve işmâm’ların nasıl yapıldık larını, bi’z-zât üstâdının ağzından öğrenmek lâzımdır 223 -Lî n diye, lügatde, yumuşak olan şey’e denir Harf -i lîn’ler de, sühûlet ve kolaylıkla meddi kabûl ettikleri için, bu hâle Medd -i lîn denilmişdir Harf- i lîn diye de, mâkabli meftûh olup kendileri sâkin olan ( و ماو :Vâv) ve ( ء م اي :Yâ’) harflerine denir Bu harflerden önce gelen harflerin harekesi k endi cinslerinden ise, hem Harf-i medd, hem de Harf- i lîn olurlar Eğer kendi cinslerinden değilse, yalnız Harf-i lîn olurlar, Harf -i medd olmazlar Bunun için Harf -i lîn âmdır, Harf -i medd hâsdır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 95 Harf- i lîn diye de ( وا م و :Vâv) ve ( ء ماي :Yâ’) harfleri sâkin olur ve makabli meftûh olursa ona denir ( م و من م� م و – ف و م خ ن م – ه ي مل م ع – ف ي صلا م و ) misâllerinde olduğu gibi Bu misâllerde, sâkin olan ( وا م و :Vâv) ve ( ء م اي : Yâ’) harflerinden evvel gelen harfler, meftûh olduğu için ( وا م و :Vâv) ve ( ء م اي :Yâ’) harfler i Harf-i medd olmayıp Harf -i lî n olmuşlardır Binâen - aleyh, bu harflerin kendilerinden sonra gelen harfler üzerinde vakıf yapılırsa, Sükûn -i ârız meydana gelir ve bu sûretle de me ydana gelen medd’ler, Medd -i lîn olmuş olurlar Med d-i fer’î’lerden olan Medd -i lîn’lerin meddi, câiz’dir Çünkü muhtelefün fîh’dir Bunun için Medd -i lîn’lerin meddi, iki türlüdür: A-Harf- i lîn’den sonra gelen Sebeb -i medd, Sükûn -i lâzım olursa, iki vecih câiz olur: a-Tûl: Dört elif miktârı medd etmektir b-Tevassud: Üç elif miktârı medd e tmektir ( قسَح – صَيهك ) kavl-i şerîf’lerinde ki ( َ م ع :Ayn) lâfızlarında olduğu gibi ki ( َ م ع :Ayn) diye okunursa , kâıde meydana çıkmış olur B-Harfi lîn’den sonra gelen Sebeb -i medd, Sükûn -i ârız olursa, - aynen Medd- i ârız’larda olduğu gibi - kelimenin son harfinin harekesine göre üç veyâ dört veyâ yedi vecih câiz olur ( م و من م� م و - ف و م خ ن م - ه ي مل م ع - ف ي صلا م و ) misâllerinde olduğu gibi 224 İhtâr: Buraya kadar zikr olunan medd’lerin hepsi, lâfzî sebeblere göre olan medd’lerdir Bir de ma’nevî sebeblere göre olan medd’ler vardır ki bunlar da iki türlüdür: 225 a-Ta’zîm ile berâber mübâleğadır Hakk Teâlâ’ya duâ ederken ta’zîm ve mübâleğa kastı ile yapılan medd’ler bu nev’îdendir Duâ’da, istiğâse’de (yardım istemede ) ve Kelime- i Tevhîd’de olur ( ُ �ا � ا مه مل ا م� ) misâlinde olduğu gibi 226 224 -Ba’zı kimseler, “Medd -i lîn’de , medd’ler birer elif miktârı aşağıdır Bu i’tibârla tû l üç, tevassud iki elif mik târı olacaktır” derler Bak: (157 nota) (Sayfa 68 deki Medd bahsi) 225 -Bu husûsda, ikinci bölümdeki medd bahsine bak 226 -Medd- i ta’zîm’in alâmeti, Kelime-i Tevhîd’de (Lâfzatü’llâh’da ) olmaktır ki bir elif miktârından ziyâde çekilir Fakat tevassud, ya’nî üç elif miktârı çekmek efdaldir Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 96 b-Yalnız mübâleğadır Lâ -i tebrîe ile bir şey’ nefy edildiği zamanda olur ( م ب ي م ب م� – ُه مل م كي ر م ش م� ) misâllerinde olduğu gibi Bunlarda, zâhiren bir sebeb olmadığı halde, aslından ziyâde medd etmek câiz’dir Fakat, tevassud efdaldir Tenvîn ve Nûn -i sâkin Tenvîn diye, kelimenin son harekesine tâbi’ olup onunla berâber bulunan ve kendisi ile te’kîd -i fiil kasd olunmayan Nûn -i sâkin’e denir ki ulemâ’, tenvîni, ma’nâ bakımından böyle ta’rîf etmişlerdir 227 Türkçe, ismen ta’rîfi ise, iki üstün ( -- ا ٍ- ), iki esire ( -- ٍ- ) ve iki ötüre’ye ( -- ٍ- ), tenvîn denir, demişlerdir Nûn -i sâkin diye de, cezim’li ( harekesiz) olan ( ن ُ ون :Nûn) harfine denir Bu Nûn -i sâkin, tenvîn’den başka olup kendisi ile ba’zan te’kîd -i fiil kasd olunur ve Nûn -i muhaffefe gibi emr’e ve nehy’e dâhil olur Eğer kelimenin sonunda bulunan ( ن ُ ون :Nûn) harfi sâkin olursa, ona da Nûn -i sâkin denilir ( ن ا – ن ما – ن مل – ن م ك ) misâllerinde olduğu gibi Tenvîn ve Nûn -i sâkin’in beş hâli vardır ki şunlardır: 1-Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, İhfâ’ harfleri olan ( ض ص ش س ز ذ د ج ث ت ك ق ف ظ ط ) harflerinden birine uğrarsa, ihfâ’ olurlar 2-Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, Hurûf -i halk (boğaz harfleri ) denilen ( غ ع خ ح ه ء ) harflerinden birine uğrarsa, izhâr olurlar 3-Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, ( ء م اب :Bâ’) harfine uğrarsa, iklâb olurlar 4-Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, ( مي م :Mîm), ( ن ُ ون :Nûn) , ( وا م و :Vâv) ve ( ء م اي :Yâ’) harflerinden birine uğrarsa, idğâm-i mea’l -ğunne olurlar 5-Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, ( م م� :Lâm) ve ( ء ماب :Râ’) harflerinden birine uğrarsa, idğâm-i bi-lâ ğunne olurlar 227 -Tenvîn diye, aslında Nûn -i sâkin’e denir ki ismin sonuna lâhık olur Bu tenvîn, vasıl ve telâffuz hâlinde sâkıt olup vakıf ve kitâbet hâlinde sâbit o lur Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 97 İhfâ’ Harfe, sonradan gelen Sıfât -ı ârıza’dan bir sıfatdır ki lügatde, bir şey’i gizleyip setr etmeye denir İstılahda ise, ( ة مي ب ماع م ماغ د � ا م و ب ماه ظ � ا م َ مب ة ملا م ح ُء ماف خ � ما ة ن ُغ لا ء ماق مب م ع م م دي د ش تلا ن م ع :İhfâ’ diye, ğunne’nin bekâsı ile teşdîdden ârî olarak idğâm ile izhâr arasındaki bir hâle -kırâete - denir) 228 İhfâ’ harfleri onbeş harfdir ki ( مام م ر م ك ما م س د مق ص خ م ش م د ُ وج مان مث ماذ ف ص – م ى م � م ف ااب ل ماط م ُ د م ىق ُت د ز اام ل ماظ ع م ض ) beytinin kelimelerinin evvelki harfleri olan ( ك ق ف ظ ط ض ص ش س ز ذ د ج ث ت ) harfleridir Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, bu onbeş harften ( ط د ت ) harflerine uğradığı zaman, ihfâ’-i kalîl ; diğer oniki harfe uğradığı zaman da ihfâ’ -i kâmil olurlar Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, her ne zaman ihfâ’ harflerinden birine uğrarsa, ya’nî tenvîn veyâ nûn -i sâkin’den sonra ihfâ’ harflerinden birisi gelirse, bu halde ihfâ’ olur 229 ( ي ر م ك ن م غ – م � م� م ص ن م ع - بي ر مق ح ت م ف ) misâllerinde olduğu gibi Tenvîn ile Nun -i sâkin’in ihfâ’sı, bunların zatlarını tamâmen giderip ğunne sıfatlarını bâki’ bırakmak sûretiyle olur ki bu sıfatı söyleme esnâsında, dil ucu boşta kalmalı, alt ve üst tarafta bir yere değmemelidir Fakat ( مي م :Mîm) harfinin ihfâ’sı ise, ( مي م :Mîm) harfinin zâtını tamâmen gidermiyerek ve dudakları birbirine çok basmıyarak, zâtını setr etmek sûretiyle olur 230 İzhâr Harfe, sonradan gelen Sıfât -ı ârıza’dan bir sıfatdır ki lügatde, bir şey’i âşikâr etmeye ve zâhir kılmaya denir İstılahda ise, ( ااد ُ ع ماب مت ُ ل ماص ف ن � ا م و ُ ه ُ ب ماه ظ � ما َ م ف ر م �ا م َ مب :İzhâr diye, iki harfin arasını birbirinden ayırıp aça rak -ihfâ’sız ve idğâmsız - okumaya denir) İzhâr harfleri, altı harfdir ki ( ق ل ماخ ى م ح ُ � ما ااي د ماه ن م غ ل د م ع ) İsm -i ilâhiyye’lerinin ilk harfleri olan ve Hurûf -i halk ta’bîr olunan ( ه غ ع خ ح ء ) harfleridir 228 -Bu husûsda, ikinci bölümdeki ihfâ’ bahsine bak 229 -İhfâ’ harflerinin nasıl ihfâ’ yapıldıklarını iyice anlamak için, bi’z-zât üstâdından görmek ve dinlemek lâzımdır Aksi takdirde hatâ yapılabilir 230 -Bu husûs, aşağıda gelecek olan iklâb bahsinde de ayne n böyledir Çünkü, Mîm-i sâkin, ( ء م اب :Bâ’) harfine uğrayınca, ihfâ’ olur Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 98 Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, izhâr harfleri olan bu altı harften birine uğrarsa, bu halde izhâr olurlar; ya’nî idğâm’sız, ihfâ’sız, ve iklâb’sı z olarak âşikâr bir sûretde okunurlar Bu sûretle de hakîkî ( ن ُ ون :Nûn) harfinin sesi meydana çıkarılmış olur ( ف و م خ ن م – مي ل م ح ب ُ وف م غ – م ن م مآ ن م م ) misâllerinde olduğu gibi İklâb Bu da harfe, sonradan gelen Sıfât -ı ârıza’dan bir sıfatdır ki lügatde, bir şeyin üstünü altına kalb edip çevirmek ve döndürmek ma’nâsınadır İstılahda ise, ( ة ن ُغ ب ء ماب لا م د ن ع ماه ُ ؤ ماف خ ا م و ااص لا م خ اامي م ني و ن تلا و ما ة من كا سلا نو�نلا ُ ب ل م ق م و ُ ه ُ � م� ق � ما : İklâb diye, Tenvîn veyâ Nûn -i sâkine’yi, -( ء م اب :Bâ’) harfine uğradığı zaman- hâlis ( مي م :Mîm) harfine kalb ederek -hâsıl olan o ( مي م :Mîm) harfini- ( ء م اب :Bâ’) harfi ındinde ğunne ile berâber ihfâ’ etmeye denir) ki bu, vâcib’dir İklâb harfi, yalnız ( ء م اب :Bâ’) harfidir Her ne zaman Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, iklâb harfi olan ( ء م اب :Bâ’) harfine uğrarsa, iklâb o lur ve ta’rîfde zikr edildiği ve chile okunur ( ن م ذ مب ن ُ ي مل – د َ مب ن م – � ص مب عي م س ) misâllerinde olduğu gibi Eğer Mîm -i sâkin ( ء م اب :Bâ’) harfine uğrarsa, bu halde ( مي م :Mîm) harfinin ihfâ’sı, ( مي م :Mîm) harfinin zâtını tamâmen gidermeyip, dudakları birbirine çok basmayıp ve mâkablindeki harfi işbâ’ etmeyip, zâtını setr ve ihfâ’ etmek sûretiyle olur 231 İhtâr: Ta’rîfde zikri geçen ğunne’yi, “Hayşûm’dan -geniz veyâ burun boşluğundan - gelen ses” diye ta’rîf etmişlerdir ki iki kısımdır: Birincisi, Ğunne -i kâmil’dir ki idğâm olduğu yerde isti’mâl olunur İkincisi ise, Ğunne -i nâkısa’dır ki ihfâ’ ve iklâb olduğu y erde isti’mâl olunur Binâen -aleyh, ihfâ’ ve iklâb bahsinde zikri geçen ğunne, bu ikinci nev’î ğunne’dir 232 231 -İhfâ’ların ve teşdîd’lerin yapılma zamânı ( miktârı), bir elif miktârından fazla, iki elif miktârından az, ya’nî bir buçuk elif miktârı olmalıdır Bir elif miktârı olmalıdır, diyenler de vardır İşbâ’ : Bir harfi başka bir harf gibi yapıp aslını bozmak 232 -Bu husûsda, ikinci bölümdeki ğunne bahsine bak Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 99 İdğâm -i mea’l -ğunne Birbirine benzeyen veyâ yakınlığı olan iki harfi, birbirine idğâm edip ğunne ile berâber şedde ile okumaya veyâ zâhirde şeddesiz olarak, telâffuzda ise ğunne ile be râber şeddeli tek bir harf gibi okumaya denir 233 Bunun sebebi, iki harf arasında vukû’ bulacak olan güç telâffuzu önlemektir Faydası ise, lisânın başladığı birinci mahrecden ikinci mahrece geçişi kolaylaştırmak, aradaki sıklet ve zorluğu gidermekti r İdğâm -i mea’l -ğunne harfleri, dört tâne olup ( ُ ون م � :Yemnû) kelimesini teşkil eden ( ى و ن م ) harfleridir Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, bu dört harfden birine uğrarsa, İdğâm -i mea’l -ğunn e olur ( ل م م َ مي ن م م م و – �ا م ن م ا� ض مف – ُه م ر مي اا � م خ ) misâllerinde olduğu gibi Eğer Nûn -i sâkin ile ( و و ما :Vâv) veyâ ( ء م اي :Yâ’) harflerinden biri, bir kelimede vâki’ olursa, bu halde İdğâm -i mea’l -ğunne yapılmayıp izhâr yapılır Ya’nî, ğunnesiz ve idğâmsız olarak araları birbirinden ayırd edilmek sûretiyle okunurlar Çünkü, İdğâm -i mea’l -ğunne yapılınca , kelimelerin asılları kaybolur ve maksad anlaşılmaz ( ن ماي ن ُب – ن ماو ن ق – ن ماو ن ص – ماي ن ُ د ) misâllerinde olduğu gibi Bunun için bunları, idğâm ile (büyyâmün, kıvvânun, sıvvânün, düyyâ) diye okuyamayız Ancak izhâr ile (bünyânün, kınvânün, sınvânün, dünyâ) diye okuyabi liriz İdğâm -i bi-lâ ğunne Ğunne’siz olan idğâma denir ki burada idğâm var, ğunne yoktur Me selâ ( ا ُ ول م َ ف م ت م ل ن ا مف ) ibâresinde, Nûn -i sâkin ( م م� :Lâm) harfine uğradığı için idğâm yapılır, fakat ğunne yapılmaz Çünkü ğunne yapılırsa, idgâm’a halel gelir ve idğâm bozulur Halbuki burada idğâm yapmak, ğunne’den daha elzemdir İdğâm -i bi-lâ ğunne harfleri iki tâne olup ( ر مل :Ler) kelimesini teşkîl eden ( م م� :Lâm) ve ( ء م اب :Râ’) harfleridir Eğer Tenvîn veyâ Nûn -i sâkin, bu iki harften birisine uğrarsa, bu halde İdğâm -i bi-lâ ğunne olur ( ب م ب ن م ا م ه – مي ح م ب ب ُ وف م غ – م َ ق ت ُ م ل ل ا ىد ُ ه – ا ُ ول م َ ف م ت م ل ن ا مف ) misâllerinde olduğu gibi Bu 233 -İdğâm ile ihfâ’ arasındaki fark: İdğâm, teşdîd ile olur, ihfâ’ ise teşdîdsiz olur Not: Bu kısımda bahs olunan idğâm da, İdğâm -i tâm ve İdğâm -i nâkıs kısımlarına ayrılır ki ikinci bölümdeki İdğâm -i mütecâniseyn bahsinde anlatılmışdır Tecvîd İlmi (Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâıdeleri) 100 misâllerde, Tenvîn ve Nûn -i sâkin, kendilerinden sonra gelen kelimelerin ilk harfleri olan ( م م� :Lâm) ve ( ء م اب :Râ’) harflerine uğradıkları için idğâm oluna rak onlar gibi okunurlar Ya’nî, ( م م � :Lâm) ve ( ء م اب :Râ’) harflerinin şeddeli şekilleri gibi okunurlar Fakat burada ğunne yoktur 234 İdğâm -i misleyn Lügatde, ikisi birbirine mümâsil ve müşâbih olan şey’e denir İstılahda ise, ( لا ُ م ماغ د ا اة م ف ص م و ااج م ر م م ماد م �ا مام َ مل ث م :İdğâm -i misleyn diye, mahrecleri ve sıfatları aynı olan iki harfin -birincisi sâkin ikincisi müteharrik olarak- birbirine uğrarsa -birincisini ikincisine idhâl edip müşedded bir harf gibi okumaya- denir) 235 ( ا ُ ور م ص من م و ا و م وآ – م ك ماص م َ ب � ر ضا ن ما - م ُ ه ُ ت م ب ما � ت م � م ب مام مف )236 misâllerinde olduğu gibi Bu misâllerde ( و ماو :Vâv), ( ء م اب :Bâ’) ve ( ء م ات :Tâ’) harfleri, İdğâm -i misleyn olmuşlardır Çünkü, birinci harfler, sâkin olup yine kendi cin sinden müteharrik olan ikinci bir harfe uğramışlardır 237 İdğâm -i misleyn’de, ğunne yoktur Bunun için idğâm yapıldığı halde ğunne yapılmaz Nûn -i sâkin, kendi cinsinden olan harekeli ( ن ُ ون :Nûn) harfine uğrarsa, bu halde hem İdğâm -i misleyn, hem de İdğâm -i mea’l -ğunne, ya’nî İdğâm -i misleyn mea’l -ğunne olur Çünkü, her ikisi de, mahrecde ve sıfatda birdirler Fakat Nûn -i sâkin, genizden gelen ğunne ile çıkar 238 ( ُه ر ا م م َ ُن ن م م م و – م ب مان ن ) misâllerinde olduğu gibi Bu misâllerde, sâkin olan birinci ( ن ُ ون :Nûn) harfleri harekeli olan ikinci ( ن م ون :Nûn) harflerine uğradığı için, hem İdğâm -i misleyn hem de İdğâm -i mea’l -ğunne olmuşlardır Mîm -i sâkin’in üç hâli vardır: a-Mîm -i sâkin, kendisinden sonra gelen harekeli ( مي م :Mîm) harfine uğrarsa, bu halde İdğâm -i misleyn mea’l -ğunne olur ( ع ُ وج ن م م ُ ه م م م َ ط ما – 234 -Kırâet imâmlarından ba’zıları, “İdğâm -i bi-lâ ğunne’de, ğunne vardır”, derlerse de el’an amel edilen şekil, ğunnesiz okunması hâlidir 235 -Bu harfler, ister bir kelimede isterse başka başka kelime lerde olsunlar hep aynıdırlar Fakat Harf- i medd’ler, bundan müstesnâ’ olup idğâm edilmezler 236 -( او ُ ر م ص من م و ا و م وآ ) misâlindeki elif harfi, alâmet için olup kırâet için olmadığından ona i’tibâr olunmaz 237 -İdğâm’ın kısımları hakkında, ikinci bölümün idğâm bahsin deki (136) cu nota bak 238 -Bu husûs için, ikinci bölümdeki ğunne bahsine bak ...